2000 ile 2017 arasında müze ve ören yerlerinin ne kadar ziyaretçi ağırladığı açıklanırken, 2000 yılından beri neredeyse düzenli olarak artış gösteren ziyaretçi sayısında son 2 yıldır azalma yaşandığı görüldü.

Ajans Press müze ve ören yerlerinin ziyaretçi sayılarını konu alan araştırmayı inceledi. Ajans Press’in Kültür ve Turizm Bakanlığı verilerinin yanı sıra medya yansımalarından da derlediği bilgilere göre, 2000 ile 2017 yılları arasında müze ve ören yerlerinin ziyaretçi sayıları derlendi.2000 yılında 6 milyon 887 bin 344 kişinin müze ve ören yerlerini ziyaret ettiği görülürken, bu sayının 2017 yılında 20 milyon 509 bin 746’ya çıktığı anlaşıldı. Böylelikle 2000 yılından bu yana ziyaretçi sayısında büyük artış yaşanırken, son 2 yıldır yaşanan ziyaretçi düşüşü ise gözlerden kaçmadı.

Veriler her yıl olarak müze ve ören yerlerinin ziyaretçi sayısını düzenli olarak yansıtırken, son 17 yıldır en çok ziyaretçi ağırlayan yılların 2012, 2013 ve 2014 olduğunu ortaya koydu. Bu bağlamda 2013 yılında 29 milyon 481 bin 5 olan ziyaretçi sayısının 2014 yılında 29 milyon 774 bin 390, 2015 yılında ise 28 milyon 454 bin 284 olduğu görüldü. 2016 yılında ise bu rakam 17 bin 521 bin 316’ya inerken, 2017 yılında biraz daha artarak 20 milyon 509 bin 746 olarak karşımıza çıktı.

ITS Medya ve Ajans Press’in gerçekleştirdiği medya araştırmasında yazılı basına yansıyan haber adetleri de belli oldu. Gerçekleştirilen incelemede, müze ve ören yerleriyle alakalı yıl içerisinde 35 bin 893 haber yansıması tespit edildi. Medyaya yansıyan haber başlıklarında turist sayısında yaşanan artış da geniş yansıma bulurken, geçtiğimiz yıl en çok ziyaretçi ağırlayan müzenin Konya Mevlana Müzesi, en çok ziyaret edilen ören yerinin ise Denizli Pamukkale (Hierapolis) olduğu dikkat çeken başlıklar arasında yer aldı.

Estonya Büyükelçiliği tarafından İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde düzenlenen “Uzakta Ama Çok Yakın” Türkiye ve Estonya: Zamana Yayılan Bir Dostluk sergisi 28 Ekim Pazar gününe kadar BİLGİ santralistanbul Kampüsü Enerji Müzesi’nde ziyarete açık olacak

İstanbul Bilgi Üniversitesi evsahipliğinde Estonya Büyükelçiliği tarafından düzenlenen “Uzakta Ama Çok Yakın” Türkiye ve Estonya: Zamana Yayılan Bir Dostluk isimli sergide, her iki ülkenin ilk yöneticilerinin birbirine gönderdiği mektuplar, Türkiye’nin başkent Tallin’de büyükelçilik açmasına dair görüntüler ve 1920’lerden günümüze iki ülkenin diplomatik ilişkilerine dair fotoğraf ve kronolojik bilgiler yer alıyor.

Estonya’nın 100, Türkiye’nin 95’inci kuruluş yıldönümüne adanmış sergi “Uzakta Ama Çok Yakın. Türkiye ve Estonya: Zamana Yayılan Bir Dostluk”, 28 Ekim tarihine kadar santralistanbul Kampüsü Enerji Müzesi’nde görülebilir.

Sonbahar aylarının geleneği haline gelen Tekfen Filar-Mini konserleri, Daimi Şef Aziz Shokhakimov’ın yönetimi, tiyatro yönetmeni Yiğit Sertdemir’in kurgusu ve Tilbe Saran’ın naratörlüğünde iki gün üst üste kapalı gişe izlendi.

Konsere gelen çocuklar, hem klasik müzikle ve enstrümanlarla tanıştı hem de Tekfen Vakfı’nın desteklediği kurumlara iletilmek üzere getirdikleri oyuncak ve kitapları paylaştı.

Çocukların klasik müzikle, bestecilerle ve enstrümanlarla tanışmaları için her sonbahar sadece çocuklar için konser veren ve bu konserlere özel adını Tekfen Filar-Mini olarak değiştiren Tekfen Filarmoni Orkestrası, bu yıl “Düş ve dönüşüm” temasıyla iki gün üst üste kapalı gişe konserler verdi. Oyun yazarı ve tiyatro yönetmeni Yiğit Sertdemir’in yönetmenliği, Tilbe Saran’ın naratörlüğü ve Osman Ateş‘in koreografisiyle hazırlanan Tekfen Filar-Mini konserlerinde çocuklar adeta sihirli bir yolculuğa çıktı. Küçük müzikseverler, Vivaldi, Brahms, Bizet, Çaykovski, Strauss, Bernstein gibi Barok ve Romantik Dönem ile XX. Yüzyılın büyük bestecilerinin dünyaca bilinen birbirinden güzel eserlerini anlatım, dans ve kukla oyunları eşliğinde dinlediler.

Tekfen Filar-Mini’nin çocukları erken yaşta klasik müzikle tanıştırdığı konserlerin öncesinde fuayede alanına kurulan mini panayırda ise Mimar Sinan Devlet Konservatuarı’ndan Darüşşafaka Basketbol Okulları’na, Kumbaracı 50’nin Çocuk Atölyesi’nden Eğlen-Öğren Yayınları’na ve Geleneksel Pazar’a kadar pek çok stant, çocuklar ve aileleri için öğretici ve eğleneli bir hafta sonu yaşanmasına katkıda bulundu.

Çocuklar paylaşmanın değerini anlayacak
Konserlerin gerçekleştiği hafta sonu ise 5 – 10 yaş arası çocuklar için ailelerin getirdiği ve iyi durumda bulunan oyuncak ve kitaplar, konser sonrası Tekfen Vakfı tarafından ihtiyaç sahiplerine ulaştırıldı. Böylece festival gibi geçen bir hafta sonu, konserlere katılan çocukları olduğu kadar yardıma muhtaç çocukları da sevindirdi.

Tasarım ve mimarideki dokunuşlarıyla mekânlara değer katan Sami Savatlı, ilk kişisel sergisi ‘Katmanlı Rastlantılar (Layered Coincidences) ile sanatseverlerle buluştu.

Sevil Dolmacı Art Consultancy’de 24 Ekim 2018 Çarşamba (dün) akşamı gerçekleşen Katmanlı Rastlantılar Sergisi açılış kokteyline iş, sanat ve cemiyet hayatından çok sayıda davetli katıldı.

Sami Savatlı, geleneksel hat ve kaligrafi sanatlarından edindiği formları, aldığı tasarım eğitimi ve günümüz sanatının diliyle harmanlayarak, video ve enstalasyon tekniğiyle disiplinler arası bir boyuta taşıyor. Yazının estetik değeri üzerine yaptığı uzun soluklu çalışmalar sonucu birleştirici ve yeni bir dil yaratan sanatçı, yazının sanattaki popüler yerini korumasından yola çıkarak geleneksel ve deneyseli birleştirdiği sergisinde, kalıcı olabilecek yeni bir üslup yaratıyor.
Sanatçı, ‘günümüz ve geleneksel’ arasındaki duygusal ve zamansal çok katmanlılığı fiziksel dünyaya çıkaran işlerinde, aşinalık ve yabancılık duygusunu aynı anda yaratırken, aynı zamanda bu dualiteden de besleniyor.

‘Katmanlı Rastlantılar Sergisi’ 13 Kasım 2018 Salı gününe kadar sanatseverleri ağırlamaya devam edecek.

Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nin gençlerin eğitim, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak geçtiğimiz yıl Ekim ayında hizmete sunduğu Gençlik Merkezi, gençler tarafından büyük ilgi görüyor. Ücretsiz olarak verilen sertifikalı kurslar ve düzenlenen etkinliklerde yaklaşık 25 bin gence ulaştıklarını ifade eden Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, gençlere yapılan yatırımın geleceğe yapılan yatırım olduğunun altını çizdi.

Gençlere ders çalışabilecekleri ve kendilerini geliştirebilecekleri modern bir merkez sunan Büyükşehir Belediyesi, Gençlik Merkezi’nde verdiği ücretsiz hizmetler ve düzenlediği etkinliklerle gençlerin takdirini topluyor. Bir yandan gençlerin şehri benimseyip, aidiyet duygularını geliştirmeyi amaçlayan merkez, diğer yandan da Eskişehir’in ihtiyaç ve dinamiklerine özgü sosyal projeler üretmelerini, şehir kültürünü anlamalarını ve gönüllü çalışmanın önemini kavramalarını sağlıyor. Açıldığı günden bugüne 25 bine yakın gence ulaşan Gençlik Merkezi, düzenlenen kişisel gelişim seminerleri, doğa yürüyüşleri, üretim kampları, work-shoplar ile öğrencilerden büyük ilgi görüyor.

Eskişehir’in gelişimi konusunda gençlerin birlikte hareket edebileceği, aynı zamanda boş vakitlerini en verimli şekilde değerlendirebilecekleri bir merkez kurduklarını ifade eden Başkan Büyükerşen “Geleceğimizi genç kuşaklar şekillendirecek. Gençlerimizin kendilerini farklı alanlarda geliştirmeleri yalnızca eğitim kurumlarında aldıkları eğitimlerle mümkün olmuyor. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi olarak ESMEK bünyesinde ücretsiz olarak açtığımız kurslar ile gençlerimizi birçok branşta geliştiriyoruz. 2016 yılında UNESCO tarafından ‘Öğrenen Şehirler Ağı’na da katılmamızla birlikte Eskişehir’de genç kuşaklara ışık tutacak yeni bir merkez hizmete sunma ihtiyacı duyduk. Geçtiğimiz yıl Ekim ayında açtığımız bu merkezimize de gençlerimiz büyük ilgi gösterdi. Yalnızca merkez içinde verilen ücretsiz kurslar ile değil merkez dışında düzenlenen etkinliklerle de gençlerin gelişimine katkı sunmaya çalışıyoruz. Gençlere yapılan yatırım, geleceğe yapılan yatırım olduğundan onlar için projeler üretmeye devam edeceğiz” şeklinde konuştu.

1 yıllık süre içerisinde 43 branşta toplam 121 kurs açıldığını ifade eden Gençlik Merkezi yetkilileri, gençlerden gelen talepler doğrultusunda kurs içeriklerinin belirlendiğini ifade ettiler. Yetkililer “Büyük ilgi gören üretim kampı etkinliklerimiz ile Eskişehir’in çeşitli kırsal mahallelerinde gençlerimizle buluştuk. Köylülerimizin tarlasından ürünlerini topladık, süt sağdık, ekmek yaptık. Bir yandan köylülerimizin işlerine yardımcı olurken, diğer yandan gençlere köy hayatını yakından tanıttık. Ayrıca başta Yazılıkaya olmak üzere şehrimizin tarihi bölgelerine geziler düzenleyerek gençlerin Eskişehir’in tarihi güzelliklerini yakından tanımalarını imkan sağladık. Alanında uzman kişilerce düzenlediğimiz seminerler ile gençlerin kişisel gelişimleri ve öğrenim hayatlarına katkı sunduk. Milli Eğitim Bakanlığı’ndan onaylı sertifikalı eğitimlerimizden de 5 binin üzerinde gencimiz faydalandı. Gençlerimizden gelen her türlü projeye açığız. Yeni dönemde de birbirinden önemli etkinliklere imza atacağız. Tüm gençlerimizi merkezimize bekliyoruz” şeklinde konuştu.

Batıda müzik eğitimi ilk alışkanlıkların kolayca kazanıldığı 4 yaştan itibaren başlayarak çocuklara verilmektedir. Ancak ne yazık ki ülkemizde hem okul öncesinde hem de ilkokullarda müzik eğitimi bazı istisnai durumlar dışında göz ardı edilmektedir. Çocukların müziğe en uygun olduğu çağda bu eğitimin eksik bırakılması, çocukların geleceğinden çalmak anlamına gelmektedir.

Yeni kulak alışkanlıklarını ortaokulda vermeye başlamak, ergenlik çağına yaklaşmış olan bu çocuklar için hem psikolojik hem de biyolojik açıdan bazı sıkıntılarında ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.

Avrupa’da müzik sanatının son yüz yıldaki büyük gelişiminin altında geniş ölçüde okullardaki müzik eğitimi ve öğretiminin yattığının altını çizmekte fayda görüyoruz.

Bu bilgiler ışığında eğitim sistemimizde çocukların mutlaka 4-12 yaş arasında müziğe yönlendirilmesi adına adımlar atılması gerekmektedir.

Özel Nar Sanat Eğitim Kursu olarak, müzik eğitimindeki eksikliği özel derslerimizle giderebilmek ve yetenekleri keşfedebilmek amacıyla kurulduğumuz günden itibaren büyük bir mücadele veriyoruz.

Piyanodan gitara, gitardan kemana, kemandan bateriye kadar pek çok enstrüman eğitimin verildiği kursumuzda çocuğunuz müziğin büyülü dünyasına adım atabilir.

Detaylı bilgi ve ön kayıt için 0212 570 80 68’i arayabilirsiniz.

Not: (Ahmet SAY’ın Müzik öğretimi kitabında yer alan Türkiye’de müzik eğitiminin önemi adlı makaleden yararlanılarak yazılmıştır.)

Sadri Alışık’ın oğlu Kerem Alışık anne ve babasını anma sergisi açtı. ‘Sadri Alışık ve Çolpan İlhan Anma Sergisi’nin açılışı Kerem Alışık’ın katılımıyla gerçekleşti. Türk sinemasının efsaneleşmiş yıldızları Sadri Alışık ve Çolpan İlhan’ın hayatına dair özel eşyalarının yer aldığı sergi Ankara’daki ANKAmall’da yer alıyor.

Sadri Alışık ve Çolpan İlhan’ın oğlu Kerem Alışık, serginin açılışında özlemini de dile getirdiği duygusal bir konuşma yaparak annesiyle babasının ürettikleri ve hissettiklerini sevenleriyle paylaşmaktan büyük mutluluk duyduğunu ifade etti.

Alışık, “Koskoca bir hayatı, şiirleri, resimleri, mektupları avuçlarında; yürekleri kirpiklerinin ucunda yaşadılar. Yaşamları boyunca samimi, fedakâr, candan bir hayatı paylaştılar. Ülkelerinin bütün yüreklerine ulaşan, öyle namuslu, öyle sıcak, öyle temiz, öyle sadık ve öyle âşık bir hayat” dedi.

Sadri Alışık ve Çolpan İlhan’ın yaşantılarını yansıtan fotoğraflar, birbirlerine yazdığı mektuplar, film ve tiyatro afişleri, kıyafetleri, özel eşyaları, karakalem çalışmaları, yağlı boya tabloları ve ödüllerinin de yer aldığı sergi 29 Ekim tarihine ziyarete açık olacak.

Shigir İdolü, 24 Ocak 1894’te, Yekaterinburg’un Orta Ural Dağları yakınlarındaki Turba Bataklığı’nda, altın arayan madenciler tarafından bulunmuş ahşap bir heykel.

Sverdlovsk Bölgesi’nde, 19. yüzyılın sonlarına doğru ele geçirilen bu oymalı ahşap nesne, dünyanın her yerinden gelen anıtsal antropomorfik heykellerin en eski ve en bilinen örneklerinden biri. Üzerindeki ifadeler ve oymalar ise tarihe ışık tutan cinsten.

Geçtiğimiz aylarada bu heykelle ilgili bir başka teori daha ortaya çıktı.
Rus ve Alman arkeologlar tarafından yapılan bir araştırma sonucunda, dünyadaki ilk şeytan heykeli olduğu bilinen Shigir İdolü’nün yaşı belirlendi.

İlk araştırmalarda, yerel arkeologlar tarafından radyokarbon analizleri ile incelenen heykelin yaşı 8 veya 9 bin olarak hesaplanmıştı, fakat yıllar sonra Rus ve Alman arkeologlar tarafından yeni ve farklı bir iddia gündeme taşındı.

Almanya’daki Göttingen Üniversitesi’nden arkeoloji uzmanı Thomas Terberger: “Bu heykelin saygıdeğer yaşı 11 bin 600 yılı buluyor ve diğer buluşlarımız, bize avcı-toplayıcıların karmaşık ritüeller yaptıklarını ve sanatlarında soyut fikirleri ifade edebildiklerini söyletiyor. Görünüşe göre din ve kültür, daha önce düşünüldüğü gibi çiftçilikle birlikte değil, çok daha önce ortaya çıktı.” diye konuştu.

Terberger ile Rus arkeologlar Svetlana Savçenko ve Mihail Jilin’in de yer aldığı ekip zaten 3 yıl önce heykelle ilgili geniş bir araştırma çalışması başlatmıştı.

Ağaçtan kesilerek yapılmış ve üzerinde şeytani kol ve yüz görüntülerinin yer aldığı beş metreyi geçen tek parçalık bir heykel olan Shigir İdolü’nün, önce ormanı ‘tabu’laştıran bir sembol olabileceği düşünülmüş. Sonraları, bu heykelin dini ritüel ya da ata ruhlarına hürmet için yapılmış olabileceği ileri sürülmüştü.

Araştırmacılar, Shigir İdolü’nün kötü ruhların ve onları yöneten orman şeytanının bir tasviri olduğunu düşünüyorlar.
Bu düşünceler ışığında varılan ve dinlerin tarihini yeniden araştırmamızı sağlayan bu sonuçlar bir hayli ilginç.

Günümüz tarihini de fazlasıyla etkileyeceğini ve uzak tarihe yön vereceğini düşündüğüm yukarıdaki bilgiler ışığında elde edilen çok önemli bir bilgi daha var. O da Shigir İdolü’nün Göbeklitepe’de ortaya çıkarılan figürler ile büyük benzerlikler göstermesi.

Fransız Heykeltıraş Auguste Rodin’in, 1900’lü yıllarda yaptığı ve şu an Rodin Müzesinde bulunan Düşünen Adam heykeli, tüm dünyada felsefi düşünmenin simgesi haline gelmiştir. Zamanla pek çok kopyaları yapılan eser; Belçika, Almanya, Norveç, Japonya, Fransa, Danimarka gibi farklı ülkelerde müzeleri ve üniversitelerin bahçelerini süslemektedir.

Fakat hiç bir ülkede, Düşünen Adam heykelini bir akıl hastanesinin bahçesine yerleştirmek, kimsenin aklına gelmemiştir. Ta ki, 1950’li yıllarda Türkiye’de, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinin bahçesindeki yerini alıncaya dek. Heykelin yapım hikayesi de en az bulunduğu konum kadar ilgi çekicidir.

Başhekim Fahri Celal Göktulga Düşünen Adam’ı ilk önce bir dergide görür. Ardından, heykelin bir kopyasının hastane bahçesinde yapılması fikrini ortaya atar. Ancak bu iş için gereken ödenek yoktur. Bunun üzerine, bu sırada hastanede tedavi görmekte olan, heykeltıraş Kemal Künmat’tan heykelin yapımı için ricada bulunulur. Künmat’ın görevi kabul etmesi ile devasa bir kaya kütlesi askeriyenin de yardımıyla heykelin yapılacağı alana taşınır.

Taş kütlesi, heykeltıraşın ellerinde şekillenip, Düşünen Adam vücuda gelmeye başlarken, Künmat emeğinin karşılığını istediğini ifade eder. Talep ettiği bedel günün şartlarına göre oldukça yüksektir. Hastane yönetimi Künmat’ı ikna etmek için, O’nu en iyi odalarda ağırlayıp ufak hediyeler alsa da başarılı olamaz. En nihayetinde heykeltıraşımız, heykeli yapmayı bırakıp, hastaneden ayrılır.

Düşünen adam, çenesini yaslayacağı koldan mahrum bırakılmış halde, öylece kala kalır. Bu durum altı ay kadar sürer. Altı ayın sonunda hastaneye depresyon tedavisi için yatan yüzbaşı Mehmet Pişdar, tek kollu Düşünen Adamın, eksik kalan kolunu tamamlayacağını iddia eder. Önceleri, Pişdar’ın bunu başarabilecek yeteneğe sahip olup olmadığından şüphelenildiğinden, ayrı bir yerde, taşı yontarak kolu yapması istenir. Sınavı başarıyla geçen yüzbaşıya heykeli tamamlama izni verilir. Üstelik heykeli tamamlaması karşılığında hastaneden taburcu edileceğinin de sözü verilerek. Böylelikle yarım kalan kol da tamamlanarak, heykel son halini alır.

Çanakkale merkeze bağlı Tevfikiye köyü sınırları içerisinde yer alan Troya Antik Kenti’nin UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne girişinin 20’nci yılı olması nedeniyle ilan edilen ‘2018 Troya Yılı’ çalışmaları kaldığı yerden devam ediyor.

Bu alanda  Çanakkale Valiliği, Çanakkale İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ve Çanakkale PTT Başmüdürlüğü işbirliğinde, Troya Yılı ve Troya Müzesi’nin tanıtımına olanak sağlamak amacıyla, ‘Troya Müzesi’ temalı pulların basımı gerçekleştirildi. 1 lira, 2 lira, 4 lira ve 6.5 liralık olmak üzere 4 farklı değerde ilk etap da 10 bin adet ‘Troya Müzesi’ temalı pullar basıldı. Basılan bu pulların, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından postaya verilecek gönderilerin yanı sıra tanıtım amacıyla da kullanılacağı belirtildi.

Troya’ya büyük destek

‘Troya Müzesi’ temalı pulların basımının tanıtımı için, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü binasında basın toplantısı düzenlendi. Pulların tanıtımı İl Kültür ve Turizm Müdürü Kemal Dokuz ve Çanakkale PTT Başmüdürü Yaşar Öztürk tarafından yapıldı.

PTT Genel Müdürlüğü’nün 2018 Troya Yılı’na verdiği desteği anlatan Çanakkale PTT Başmüdürü Yaşar Öztürk, “2018 Troya Yılı kapsamında yeni bir çalışma yaptık. Bu çalışmamızda da Çanakkale’ye özel, özgün Troya Müzesini pul haline getirdik. Bugün bu pulları Sayın Müdürümüz Kemal Dokuz’a takdim ediyoruz. Troya Müzesi temalı pulların Çanakkale ve Troya Yılı’na katkı sağlayacağını ve çok beğenileceğine inanıyorum” dedi.

MÜZENİN TANITIMINA KATKIDA BULANACAK

Çanakkale İl Kültür ve Turizm Müdürü Kemal Dokuz ise “Çanakkale PTT Baş Müdürlüğü ile Kültür ve Turizm İl Müdürlüğümüz arasında 2018 Troya Yılı kapsamında gerçekleştirilen işbirliği neticesinde, 2018 Troya Yılı’nın ve yapımı tamamlanan Troya Müzemizin tanıtımına katkı sağlamak amacıyla Troya Müzesi temalı pulun basımı gerçekleştirildi.

4 farklı değerde 1 lira, 2 lira, 4 lira ve 6.5 liralık olmak üzere pullar bastırıldı. Kültür ve Turizm İl Müdürlüğümüz tarafından postaya verilecek gönderilerde ve tanıtım amacıyla bu pullarımız kullanılacak. İlk etapta 4 farklı değerde 10 bin tane pul bastırdık. Devamı da gelecek. 2018 Troya Yılı’nın ilimize ve ülke turizmine büyük katma değer sağlaması ümidiyle hem pullarımızın, hem Troya Yılı’mızın hayırlı olmasını temenni ediyorum” diye konuştu.

Ludwig Van Beethoven’ın 1792-1822 yılları arasında yazdığı 32 sonat içinde en tanınmışı, hiç şüphesiz, No.14 Do diyez minör Sonat, nam-ı değer Ayışığı Sonatı’dır.

Bu sonatla ilgili bir çok hikaye vardır…

Bir gün Beethoven, bir arkadaşı ile birlikte Viyana sokaklarında dolaşmaktadır. Tam bu sırada bir apartmandan piyano sesi geldiğini duyar ve kafasını kaldırıp bakar. Apartmanın ikinci katındaki cam açıktır ve ses oradan gelmektedir. Arkadaşına, çalan kişinin muhteşem çaldığını ve onu görmesi gerektiğini söyler. İkisi birlikte ikinci kata çıkıp kapıyı çalarlar. kapıyı açan kadın, Beethoven’ı hemen tanır ve şok olur. Beethoven, piyano sesine geldiğini ve mutlaka çalan kişiyi görmek istediğini söyler. Kadın, piyanoyu çalanın kızı olduğunu ve tanışmaktan mutlu olacağını belirterek onları içeri alır.

Beethoven, piyano çalan kızın olduğu odaya girer. Annesi kıza, Beethoven’ın geldiğini söyler ve kız çok heyecanlanır, hemen ayağa kalkar, fakat kız kördür. Bunu gören Beethoven, “lütfen benden birşey isteyin” der, maddi bir şey isteyeceklerini düşünerek. Kızın cevabı şu olur; “ben hiç ayışığı görmedim, bana ayışığını anlatır mısınız?”
bunun üzerine Beethoven piyanonun başına geçerek, ayışığı sonatını, doğaçlama olarak besteler.

Anlatılan bir diğer rivayette ise Sonat o zaman 16 yaşındaki ve bazı uzmanlara göre bestecinin “ölümsüz sevgili”si olan güzel Kontes Giulietta Giucciardi’ye adanmıştır. o günlerde kontese tutkulu bir aşkla bağlanan Beethoven arkadaşı Wegeler’e yazdığı mektupta “Şimdi tekrar biraz daha mutlu yaşıyorum ve insanlar arasına karışıyorum. Bu değişikliği, beni seven ve benim de sevdiğim sevimli, büyüleyici genç bir kız yarattı. İki yıldan beri tekrar biraz mutluluk duyuyorum.” diyordu.

Hangi rivayetin tam olarak doğru olduğu bilinmese de yaşamı boyunca sağlık sorunları çeken Beethoven 56 yaşında öldüğünde dünyaya kazandırdığı çok sayıda bestesinden 9. Senfoni kadar en tanınmışı olan Ayışığı Sonatı’nı dinlerken bahşedilen rivayetlerdeki gibi ne kadar romantik bir eser olduğu konusunda sanırım hemfikir olmayan yoktur.  Bu yazıyı okuduktan sonra dinlemeniz dileğiyle…

İstanbul Modern Sinema, Türk Tuborg AŞ’nin katkıları, Polonya Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu ve İstanbul’da Polonyalılar Derneği’nin iyardımlarıyla günümüz Polonya sinemasından örneklerin bir araya geldiği, ‘Polonya’dan Şimdi’ başlıklı bir program hazırlanıyor.

Polonya’nın yükselen yönetmenlerinin uluslararası festivallerde övgüyle bahsedilen, ödüller toplayan filmlerine yer veren seçkide; Polonya’da ilk defa yüz nakli yapılan bir adamın yaşadıklarının trajikomik hikâyesi “Yüz”, Venedik Film Festivali’nde En İyi Belgesel ödülünü alan ve 1930’lar Polonyası’nın önde gelen yönetmenlerinden Michal Waszynski’nin esrarengiz hayatını perdeye taşıyan “Prens ve Dibbuk” yer alıyor. Cannes’da bu yıl En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazanan ve II. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra iki müzisyen arasında yaşanan tutkulu aşkı konu alan “Soğuk Savaş” ve dünya festivallerinden ödüllerle dönmüş kısa filmlerden bir seçki de programda yer alıyor.