Akordeon , bir körüğü harekete geçirmekle yaratılan hava akımının etkilediği serbest metal dillerinin titreşmesiyle ses çıkaran havalı çalgıdır. Bir ya da iki kılavuz ile bir körükten oluşan akordeonda, serbest metal dillerin titreşmesi, klavyenin tuşlarına basmakla sağlanır.

1829’da, Viyanalı org ve piyano yapımcısı Cyrillus Demian, tek tek klavyeli küçük bir çalgı olan Akordeon için bir ihtira beratı aldı. Kısa sürede, birçok firma bu yenin çalgının üretimine girişti. “diatonik Akordeon” denilen ve diyezli ya da bemollü sesleri veremeyen bu çalgı, köylere kadar yayıldı. 1880’de,iki klavyeli kromatik Akordeon gerçekleştirildi. Diyezli ve bemollü sesleri de verebilen bu yeni Akordeon, kısa sürede çok tutundu. 1940’da daha da gelişti ve konser Akordeonu adını aldı. George Auric ve Jean Françaix gibi besteciler bu çalgı için birçok parça bestelediler.

Sizlerde bu enstrüman tam bana göre eğitimini almak istiyorum diyorsanız uzman eğitim kadrosuna sahip Nar Sanat Eğitim Kursu’nu arayarak bilgi sahibi olabilirsiniz.

İletişim: 0212 570 80 68.

“Çocuğum için hangi sanat dalı iyi olur ? Piyano mu yoksa keman mı? Ya da bale derslerine mi yönelsek?” dediğinizi duyar gibiyiz. Durun Özel Bakırköy Nar Sanat Eğitim Kursları olarak bu sorunuza cevap veriyoruz.

Çocuğunuzun hangi sanat dalına ilgisi olduğunu, yeteneğinin hangi yönde olduğunu ve  geliştirmek için hangi yollara başvurması gerektiğini uzman kadromuz eşliğinde öğrenmek ister misiniz ?

Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı Özel Nar Sanat Eğitim Kursu olarak deneyimli eğitmenlerimizin size yol göstereceğine can-ı gönülden inanıyoruz. Bu destek tamamen ücretsiz olup, çocuğunuzun kurumumuza kayıt zorunluluğu da yoktur. Amacımız çocuğunuzun ilgi ve yeteneğini keşfederek geleceğinin doğru planlanmasına yardımcı olup geleceği parlak bireyler yetiştirmektir.

Veli çocuğunu bu bilgiler doğrultusunda kurumumuza veya başka kurumlara götürebilir. Önemli olan kendine yabancılaşmamış sağlıklı gençler yetiştirmektir. Çocuklarınıza ücretsiz kulak ve yetenek testleri uygulamaya devam ediyoruz.

Detaylı bilgi ve kayıt için: 0212 570 80 68 – 0530 880 71 80.

 

1904 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Sabiha Bengütaş, ilköğrenimini  Eyüp Sultan Reşadiye Numune Mektebi’nde tamamlar. Babası Ziya Bey’in Şam’a gönderilmesi üzerine ailesiyle birlikte dört yıl boyunca burada yaşamını sürdürür. Bu arada bir yıl da Fransız Katolik Mektebi’ne devam eder. Daha sonra İstanbul’a döner, ailesiyle birlikte Büyükada’ya yerleşir ve burada Köprülü Fuat Paşa Okulu’ndan mezun olur. Küçük yaştan beri güzel sanatlara tutkusu olan Bengütaş okulda, evde resimler yapar. Bu alandaki yeteneğini geliştirmek için, 1920’de Sanayi-i Nefise Mektebi’nin Resim Şubesi’ne girer.

Bu sırada kendi kendine, antik bir büstü kopya eder. Eseri gören Heykel Şubesi Hocası İhsan Bey, bunu Sabiha Hanım’ın yaptığına inanamaz, gerçeği öğrendiği vakit  “Sen, evin temelini yapmadan çatıya çıkmışsın” diyerek beğeni ve takdirini bildirir. Sanayi-i Nefise Mektebi’nin Resim Şubesi’nde bir yıl çalıştıktan sonra bölüm değiştirerek, Heykel Şubesi’ndeki üç erkek öğrenci arasına ilk kız öğrenci olarak katılır.

İlk Kız Öğrenci

“Bir kadının sanatkâr olamayacağını iddiâ edenler, nihayet Sanayi Nefise mektebinin yetiştirdiği ilk kadın heykeltıraşın muvaffakiyetleri önünde rükûa (eğilmeye) mecbur oldular.
Nitekim Sabiha Ziya Hanım bizde ‘ilk yetişen heykeltıraş kadın’dır. Heykeltıraşlık -o zamanlarda zaten Türkiye’de henüz doğmaya başlayan- yeni tanınan bir sanattır. Bu yeni sanatta bir Türk kadının birden bire böyle parlak bir muvaffakiyet göstermesi doğrusu şâyân-ı takdîre değerdir.”

Sabiha Hanım’ın heykeltıraşlık tutkusu öylesine coşkulu ve güçlüdür ki, bütün gücüyle çalışarak bu mesleğin sırlarını öğrenir, Türkiye ve yurt dışında ilk Türk kadın heykeltıraş olarak tanınır.

“1920’de Sanayi-i Nefise Mektebi’nin Resim Şubesi’ne girdim. Bir gün kendi kendime, antik bir büstü kopya ettim. Eseri gören Heykel Şubesi Hocam İhsan Bey, bunu benim yaptığıma inanamadı. Gerçeği öğrenince “sen, evin temelini yapmadan çatıya çıkmışsın” diyerek beni yüreklendirdi. Sanayi-i Nefise Mektebi’nin Resim Şubesi’nde bir yıl çalıştıktan sonra bölüm değiştirerek, Heykel Şubesi’ndeki 3 erkek öğrenci arasına ilk kız öğrenci olarak katıldım.”
Türkiye’nin ilk kadın heykeltıraşı olan Sabiha Hanım, çok sayıda tanınmış kişinin heykel ve büstlerini yapar. Bu ünlüler arasında Atatürk, İsmet İnönü, Abdülhak Hâmid, Ahmet Hâşim,Nâmık İsmail, Bedia Muvahhit, Prof. Dr. Âkil Muhtar, Hakkı Şinasi Paşa, Ali Fuat Paşa da vardır.

Taksim Meydanı’ndaki Atatürk abidesini yapan ünlü İtalyan Heykeltıraş Pietro Canonica’nın asistanlığını yapan Sabiha Ziya, onunla birlikte İtalya’ya giderek 18 ay atölyesinde çalışır. Sabiha Hanım 1930’lu yıllarda Abdülhak Hâmid’in torunu diplomat, Şakir Emin Bengütaş’la evlenir. Bir diplomat eşi olarak değişik ülkelerde bulunan Sabiha Bengütaş, yabancı ülkelerde de meslek çalışmalarını sürdürür.

Sabiha Bengütaş çok sayıda eseri olan, birçok sergiye katılmış bir sanatçıdır. Saltanat’ın son yıllarında başlayan ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında gelenekleşen Galatasaray sergilerine, 1925’te ilk kez katılan kadınlar arasındadır.

Bengütaş’ın eseri olan Atatürk’ün büyük, üniformalı heykeli, dünyanın en değerli mermerlerinden olan Carrara mermerindendir (dünya doğal taş sektöründe üretim kalitesi ile birinci sırada olan İtalya’nın dünyaca ünlü mermer çeşidi)  ve günümüzde Çankaya Köşkü’nün bahçesinde bulunmaktadır. Sabiha Ziya bu heykelin eskizlerini Roma’da tamamlar. Eser, 1946 Nisan ayında, Missouri Zırhlısı ile Napoli’den İstanbul’a, oradan da Ankara’ya getirilmiştir.

İlerleyen yaşlarına kadar çalışmalarını sürdüren Sabiha Bengütaş ve eşi sonraları Ankara’ya yerleşirler ve yaşamlarını burada sürdürürler. Eşi ve kardeşlerinin ölümünden sonra bir evlat edinen Sabiha Bengütaş, 2 Ekim 1992’de yaşamını kaybeder.

Koç Üniversitesi, İsveç Başkonsolosluğu, Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi Derneği (RUSİHAK) ve Engelli Kadın Derneği (ENGKAD) işbirliğiyle engelli bireylerin toplumsal hayata katılımı konusunda destek verdiği ‘Erişiyorsam Varım’ projesiyle farkındalığı artırmaya devam ediyor.

Koç Üniversitesi proje kapsamında, İsveç ve Türkiye’den engelli 22 bireyin portrelerinin yer aldığı “Erişiyorsam Varım” fotoğraf sergisine ev sahipliği yapıyor. Koç Üniversitesi Rumeli Feneri Kampüsü’nde düzenlenen sergi, 3 Aralık tarihine kadar ziyaret edilebilecek. Fotoğraf sergisiyle başlayan etkinlikler, 03 Aralık 2018 Dünya Engelliler Günü’nde Sevgi Gönül Kültür Merkezi’nde sahnelenecek “Farklı Bedenlerle Dans” gösterisiyle sona erecek. Halkın katılımına açık olan etkinlikler kapsamında 5 seminer, 4 atölye çalışması ve 4 film gösterimi de gerçekleştirilecek. Etkinliklerle katılımcılar, öğrenciler ve akademisyenler “erişilebilirlik” konusunu farklı platformlarda tartışırken, “yeni” soruların, sorgulamaların ve yaklaşımların önünü açmaya ve toplumsal farkındalığa katkıda bulunacak.

Koç Üniversitesi, İsveç Başkonsolosluğu, Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi Derneği (RUSİHAK) ve Engelli Kadın Derneği (ENGKAD) ile birlikte yürüttüğü, engelli bireylerin binalar ve kamusal alana olduğu kadar toplumsal hayata katılımı konusunda da farkındalığı artırmayı amaçlayan “Erişiyorsam Varım” başlıklı fotoğraf projesine ev sahipliği yapacak. Koç Üniversitesi Rumeli Feneri Kampüsü’nde düzenlenen proje kapsamında, İsveç ve Türkiye’den engelli bireylerin hayatlarını konu alan 22 portreden oluşan ‘Erişiyorsam Varım’ fotoğraf sergisinin yanı sıra “erişilebilirlik” teması çerçevesinde çeşitli atölye çalışmaları, seminerler, film ve dans gösterimleri gerçekleştirilecek.

Projenin ilk etkinliği olan “Erişiyorsam Varım” fotoğraf sergisinin tanıtımı için 24 Ekim 2018’de Koç Üniversitesi Rumelifeneri Kampüsü’nde açılış töreni düzenlendi. Törene, İsveç Krallığı İstanbul Başkonsolosu Therese Hydén, Koç Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Umran İnan, Koç Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Medya ve Görsel Sanatlar (MAVA) Bölümü Öğretim Üyesi Laleper Aytek, Erişiyorsam Varım Projesi Eş Koordinatörleri İdil Seda Ak ve Sevgi Çiçek Hilton katıldı.

Açılışta konuşan Koç Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Umran İnan, üniversitelerin toplumun temel ihtiyaçlarına karşı duyarlı olmaları gerektiğinin altını çizerek, erişilebilirlik üzerine konuşulması ve yeni bakış açıları kazandırılması için üretilen böyle projelerin her zaman destekçisi olduklarını söyledi. Üniversite içinde 7 hafta boyunca devam edecek etkinliklerin toplumsal farkındalığın artmasına katkı yapacağından şüphesi olmadığını ifade eden Umran İnan, İsveç Başkonsolosluğu başta olmak üzere işbirliği yapılan tüm kurumlara teşekkür etti.

Serginin açılışında konuşan Koç Üniversitesi İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi Medya ve Görsel Sanatlar (MAVA) Bölümü Öğretim Üyesi Laleper Aytek, farklı engellere sahip bireylerin toplum içinde onurlu ve eşit bir yaşam hakkına sahip olmaları konusunda toplumsal farkındalığı artırmak hedefiyle yola çıktıklarını belirtti. Laleper Aytek, şöyle konuştu: “Bugün dünyada 1 milyar engelli insan varsa ve engelliler dünyadaki en büyük azınlık grubunu oluşturuyorlarsa, bu engellerin farkına varılması ve sorgulanması hepimizin sorumluluğu. “Hayatın her alanına tam, eşit ve onurlu katılım herkes için haktır” diyerek, başladığımız bu projeye ilk günden itibaren çok kişi destek oldu. Bu sergide İsveç ve Türkiye’den yer alan 22 farklı hayatın hikayelerine tanıklık ederek, her birinin toplum içinde eşit ve onurlu bir yaşama sahip olma taleplerinin neler olduğunu ve nasıl mücadeleler verdiklerini öğreneceğiz. Fotoğraf sergimizle birlikte düzenlemekte olduğumuz yan etkinlikler ile de 7 hafta boyunca öğrencilerimiz ve tüm katılımcılar için farklı algıların, yeni sorgulamaların önünü açmayı ve hem bireysel hem de toplumsal farkındalığa katkıda bulunmayı hedefliyoruz.”

Törende konuşan İsveç Krallığı İstanbul Başkonsolosu Therese Hydén, üniversitelerin yeni nesillere eğitim imkanı sağlarken ülkenin ekonomik ve sosyal zenginliklerini de güvence altına alan önemli kurumlar olduğunun altını çizdi. Sergi mekanının bir üniversite olması bu bakımdan kıymetli diyen Therese Hydén, “ Bu nedenle üniversiteler engellilikten bağımsız ve herkese açık olmalı “dedi. Sergide yer alan portrelerle ilgili de bilgi veren Therese Hydén, kişisel portreler, insan haklarının çerçevesini vurguluyor, ayrımcılık yapmamanın temel ilkelerinin nasıl sağlanabileceği ve desteklenebileceği konusunda farkındalık yaratıyor. Bu portreler engellilikten bağımsız olarak, hepimizin yaşamlarımız hakkında beklentilerimiz ve hayallerimiz olduğunu anlamamıza yardımcı oluyor. Farkındalık yaratmak ve engeller hakkında konuşmak çok önemli. Aynı zamanda engelli kişilerin hayallerini ve beklentilerini, diğer herkes gibi elde edebilmelerini sağlamak için somut eylemler de atılmalı. Herkesin bir şehirdeki farklı yerlere ve binalara ulaşabilmesi, okullara ulaşabilmesi, üniversite eğitimi alabilmesi ve spor etkinliklerine katılabilmesinin sağlanması çok önemli” dedi.

Atölyeler farkındalığı artıracak
Proje kapsamında fotoğraf sergisinin yanı sıra dört atölye çalışması, beş seminer, dört film, bir dans gösterimi gerçekleştirilecek. “Otizm Dostu Kampüs: Konfor Alanını Genişlet” başlıklı atölye çalışmasında katılımcıların görme, işitme, dokunma gibi duyusal algılarının iki uçtaki sınırlarına dair deneyim kazanmalarını sağlayarak, otizmli bir bireyin duyusal algılarına dair farkındalık ve iç görü geliştirilecek. Yarım saatlik bu yürüyüşün ardından, gruplar tekrar bir araya gelerek, iç görülerini tartışacak ve bir otizm dostu kampüs haritası oluşturulacak. Diğer atölye çalışması olan “Yaşlı Bireyler için Tasarım: Bir Empati Deneyinde”, katılımcılar empati deneyi yöntemiyle yaşlıların hayatını kolaylaştıran günlük objeler için tasarım fırsatlarını belirleyecek.

“Erişilebilirlik ve Kapsayıcılık için İkon Tasarımı” atölyesi de katılımcıların erişilebilirlik kavramını ve gerekliliklerini anlamasını, erişilebilirlik ikonunun temsil eksikliklerini fark edebilmesini, ikonun kapsayıcılığı konusunda eleştirel bakış açısı geliştirebilmelerini ve bu adımların sonucunda alternatif tasarımlar üretilebilmesini amaçlıyor. Dördüncü atölye çalışması olan “Sanal Gerçeklik ile Hikâye Anlatımı: Bütüncül Psikoz Deneyimi” başlıklı atölye ise katılımcıları sanal gerçeklikte hikâye anlatım evreniyle tanıştırmanın yanı sıra sanal gerçeklik ortamı üretimi hakkında giriş seviyesinde bilgi vererek psikozun deneyimlenmesine imkân sağlamayı ve iç görü tartışması yapmayı hedefliyor.

Seminerler ve film gösterimleri erişilebilirlik yaklaşımını ortaya koyacak

“Bağımsız Yaşam Hakkı Engelli Kişiler için Yeterince Bağımsız mı?”, “Engelleyici Ortam ve Teknoloji”, “Kampüs Erişilebilirliği”, “Sakatlık Çalışması Perspektifinden Erişilebilirliği Tartışmak” başlıklı seminerler zincirinin son ayağını da “DEPO: Akıl Hastanesi’nde Hayat belgesel filminin gösterimi üzerinden Ruh Sağlığı ve İnsan Hakları” konulu seminer oluşturacak.“Seni Görüyorum”, “Özür Dilerim, “Sen Aydınlatırsın Geceyi”, “Kabile” adlı film gösterimleriyle devam edecek olan “Erişiyorsam Varım” projesinin son etkinliği, “Farklı Bedenlerle Dans” gösterisi olacak. “Farklı Bedenlerle Dans” Türkiye’de alanında bir ilk ve aynı zamanda uluslararası platformlarda hareket araştırma metotları paylaşılan ve performanslarıyla ilgi gören bir sanat topluluğu. Topluluk farklı fiziksel özellikleri olan kişilerle, bedenin düşünsel, duyusal ve plastik yapısındaki çeşitliliğe, dönüşüme odaklanarak, çeşitli atölye ve gösterilerle çalışmalarına devam ediyor.

Koç Üniversitesi’nin ev sahipliği yaptığı “Erişiyorsam Varım” projesiyle ilgili ayrıntılı bilgi ve etkinliklere kayıt için erisiyorsamvarim.ku.edu.tr adresi ziyaret edilebilir.

İzmir’de, işhanı yapmak için yıkılan binanın zemininde tarihi kalıntılara ulaşıldı. İnşaat çalışmalarını ara veren İzmir 1 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, bölgedeki kalıntıları incelemeye aldı. Kalıntıların, Antik Roma dönemine ait liman hamam kalıntısı ile imparatorluk salonu olduğu belirlendi. Kurul, uzmanlarca hazırlanacak raporun ardından alanın sit statüsü veya tesciline ilişkin nihai kararını verecek.

İzmir’in Konak ilçesi Konak Mahallesi’nde, mülkiyeti Vakıflar Müdürlüğü’ne ait 120 yıllık Kaptan Mustafa Paşa İş Merkezi için yap-işlet-devret modeliyle 2016’da ihaleye çıkıldı. İhaleyi kazanan firma 12 Haziran 2016’da çalışmalara başladı. İş makineleriyle yapılan kazı çalışmaları sırasında, binanın zemininde tarihi kalıntılara rastlandı ve bölgede inşaat çalışmaları durduruldu.

Bulunan kalıntılar incelemeye alındı

İzmir 1 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun kararıyla bölgede sondaj yapılarak, kalıntılar incelenmeye alındı. Çevreye duyarlı gönüllü olarak çalışan Avukat Arif Ali Cangı’nın, Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (CİMER) üzerinden yaptığı başvuruya yanıt veren İzmir 1 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü, Müze Müdürlüğü denetiminde sondaj çalışmalarının yapıldığını ve kalıntıların rölövesinin alındığını belirtti.

” Korunması gereken alan ” 

Bölgede yapılan sondaj ve kurtarma kazısı sonucunda, alanda Antik Roma dönemine ait liman hamam kalıntısı ve imparatorluk salonu bulunduğu bilgisine yer verilirken, yine bölgenin mutlak korunması gerekli alan olduğu vurgulandı. Kalıntıların, bir dönemin sosyo-kültürel yaşamını göstermesi ve mevcut alanda kompleks yapı olgusu olduğu anlaşıldığı ifade edilirken, mevcut zemin suyunun giderilmesine ve önlenmesine ilişkin ilgili uzmanlarca rapor hazırlandığı bildirildi.

Raporun Kurul’a iletilmesinin ardından alanın sit statüsünün veya tesciline ilişkin konunun değerlendirileceği kaydedildi. Kurul ayrıca sit alanın açık olmasından dolayı gerekli güvenlik önlemlerinin, ilgili kurumca sağlanacağına yönelik karar alındığını da belirtti.

Ordu Kurul Kalesi’nde yapılan kazılar sonucunda ana tanrıça Kibele heykeli, Dionnysos ve Pan figürü bulundu. Doğu Karadeniz’in ilk bilimsel arkeolojik kazı alanı olan 2 bin 300 yıllık Ordu Kurul Kalesi’nde Kibele Heykeli, Dionnysos ve Pan figürü ve keçi biçimli hayvan heykellerinin yanı sıra yeni buluntular ortaya çıktı.

Altınordu ilçesindeki Bayadı Mahallesi sınırları içerisinde yer alan ve 2010 yılından bu yana Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Süleyman Yücel Şenyurt başkanlığında 15’i arkeolog, 35 kişilik ekip tarafından yürütülen kazılarda geçen yıl 2 bin 100 yıllık olduğu tahmin edilen ana tanrıça Kibele Heykeli bulundu. Bu yıl sürdürülen kazılarda ise çocuk Dionysos, onu yetiştiren tanrı Pan figürü, Dionysos kültü ve tanrı Pan ile ilişkili olan keçi biçimli hayvan şeklindeki kaplar gün ışığına çıkarıldı.

Yapılan kazılarda ayrıca Apollon Heykeli, bronz Herme ve kartal figürü, sarmaşık bezemeli boğa figürü, bronz kapı anahtarları, at figürü, onyx taşından yapılan başı örtülü kadın kolyesi, balta, ok, mızrak uçları, pişmiş topraktan yapılmış kandil kapları, yine pişmiş topraktan yapılan testiler, kum taşı gülle ve sikkeler ortaya çıkarıldı.

Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Süleyman Yücel Şenyurt, Kurul Kalesi’nin Helenistik dönemin en güçlü alanlardan biri olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Şenyurt, Kurul Kalesi’nin en güçlü yerleşim evresinin M.Ö. 120-63 yılları arasında hüküm sürmüş Pontos kralı VI. Mithradates döneminde tarihlendiğini kaydetti. Bazı buluntular yoluyla değerlendirildiğinde Kurul’daki yerleşim tarihinin bu kralın döneminden yüz yıl daha önceye dayandığını vurgulayan Prof. Dr. Şenyurt, “Makedonyalı İskender’in ölümünün ardından başlayan Helenistik dönemin Anadolu’daki en önemli krallarından biri olan VI. Mithradates, Roma’nın en büyük düşmanlarından biri olmanın yanı sıra yayılmacı Roma istilası karşısında durabilen Anadolu krallarının da başında gelmekteydi. Kurul’daki yerleşimin dikkat çekici tarafı ise askeri amaçlı taşıdığı fonksiyonun yanı sıra taşıdığı kültsel fonksiyon. Kibele, Dionysos, Apollon, Herme, Pan gibi bronz heykeller bunun kanıtlarıdır” dedi

 

Amerikada  rapçi ve sanatçı olan  Yung Jake, WhatsApp’ın en çok sevilen yönü olan emojilerinden dünyaca ünlü bir çok sanatçının portresini yapıyor. Yağlı boya ya da fırça kullanmak yerine emojiler ile sanatını ölümsüzleştiren Jake, Leonardo DiCaprio gibi ünlülerin portrelerini yapıyor.

Amerikalı rapçi ve görsel sanatçı Yung Jake, resim yapmak için tuval ve yağlı boyaya ihtiyaç duymuyor. Onun resim yapmak için ihtiyaç duyduğu tek şey, herkesin gözdesi olan emojiler…

Jake, yüzlerce emojiyi bir araya getirerek Leonardo DiCaprio, Gigi Hadid, Selena Gomez gibi pek çok ünlünün portresini hazırlıyor.

Ne dersiniz yeni bir sanat akımı mı doğuyor ?

Ankara Eczacı Odasınca, başkentte 1919’da Hüseyin Hüsnü Sarı tarafından kurulan ve geçen yıl kapanan Atatürk’ün Eczanesi olarak da bilinen tarihi İstanbul Eczanesi, müzeye dönüştürüldü. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de ilaçlarını aldığı tarihi eczanede bir asır boyunca ilaç üretiminde kullanılan teçhizat ve ecza dolapları, odanın Çankaya’daki binasında ziyaretçilerin ilgisine sunuldu.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de ilaçlarını aldığı tarihi eczanede bir asır boyunca ilaç üretiminde kullanılan teçhizat ve ecza dolapları, odanın Çankaya’daki binasında ziyaretçilerin ilgisine sunuldu. Ankara Eczacı Odası Başkanı Süleyman Güneş, açılış töreninde yaptığı konuşmada, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ve o dönemin birçok siyasetçisinin de ilaçlarını temin ettiği İstanbul Eczanesi’nin geçen yıl çeşitli sebeplerden ötürü kapandığını söyledi.

Bir asırlık ömrü bulunan eczaneyi müzeye dönüştürdüklerini dile getiren Güneş, “Atatürk’ün de hatırası bulunan bu eczanenin, eşya ve malzemeleriyle gelecek kuşaklara tarihi bilgi ve belge olarak aktarılmasını sağlayacağız” dedi.

İstanbul Eczanesi’nin son sahibi eczacı Ömer Faruk Erdem, kurucu Hüseyin Hüsnü Sarı ile 1948’de tanıştığını belirterek, 1979’da tıp fakültesindeki baş eczacılık görevini bırakarak teklif üzerine eczanenin işletmeciliğini üstlendiğini söyledi.

Eczanenin devamı için gayretle çalıştığını ifade eden Erdem, “Bazı mesleki sıkıntılardan dolayı 2017’nin son gününde eczanemi kapattım. Bazı antika eşyaları müzayede de değerlendirdim. Geri kalan değerli eşyaları Ankara Eczacı Odasına bağışladım. Eczanemin 100’üncü yılını burada kutlamak istiyorum” diye konuştu.

Rusya’nın başkenti olan Moskova’da Türk Sineması Günleri başladı. Üç gün sürecek Türk Sineması Günleri’nde 9 film, Rusça alt yazılı olarak seyirciyle buluşacak.

Moskova Yunus Emre Enstitüsü’nün (YEE) organize ettiği Moskova Türk Sineması Günleri başladı.

YEE’nin, Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü desteğiyle 5 Zvezd sinemasında düzenlediği açılış programına, Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Hüseyin Diriöz, Moskova YEE Müdürü Ömer Özkan ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Moskova Temsilcisi Sabahattin Yavuz ile pek çok Türk ve Rus davetli katıldı. Üç gün sürecek Türk Sineması Günleri’nde 9 film, Rusça alt yazılı olarak seyirciyle buluşacak.

Festival organizatörlerinin, gösterilecek filmlerin yapımcılarını da etkinliğe davet etmek istediklerini söyleyen Özkan, “Ama bu sefer olmadı” dedi. Müdür, Rusya’da Türk Yılı olarak ilan edilen 2019’da bu fikri hayata geçirebilecekleri umudunu dile getirdi.

Açılış töreninde söz alan Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Hüseyin Diriöz, şunu dedi: “Öncelik verdiğimiz bir nokta, en önemli nokta, Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkileri her alanda geliştirmek. Siyasi alanda, ekonomik alanda, ama onlardan daha önemli insani, beşeri ve kültürel alanda. Bu bakımdan şimdi başlamakta olan Moskova Türk Sineması Günleri, hatta söyleyebilirim, birinci geleneksel Moskova Türk sineması günleri bugün böylece başlayacak”.

Büyükelçi, Yunus Emre Enstitüsü’ne kültür alanında Rus-Türk ilişkilerine katkılarından dolayı ve TOBB TİM Rusya Temsilciliği ile Başkanı Sebahattin Yavuz’a, bu festivalin organizasyonuna yardımından dolayı teşekkür etti.

Hasan Ali Yücel’in hayatını ve Köy Enstitüsü’nü kurmasını konu alan ‘Yücel’in Çiçekleri’ adlı belgesel filmin çekimleri tamamlandı. Belgeselin drama bölümünde Atatürk’ü Mahir Günşiray canlandırdı.

Hasan Ali Yücel’in yaşamı ‘Yücel’in Çiçekleri’ adıyla belgesel filmine dönüştürüldü. 1938 – 1946 arasında milli eğitim bakanlığı yapan, 1940’da Köy Enstitüsü’nü kuran Yücel’in hayatını ve çalışmalarını konu edinen belgesel filmin yönetmenliğini Cengiz Özkarabekir yaptı.

Hasan Ali Yücel ve dönemin İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un yaşam hikâyeleri üzerinden yola çıkılarak oluşturulan ‘Yücel’in Çiçekleri’nin zemini büyük zorluklarla kurulan Köy Enstitüleri üzerine oturtuldu.

‘Yücel’in Çiçekleri’nin çekimlerinde Hasan Ali Yücel’in kişisel eşyaları da yer verildi. Senaryosunu da Cengiz Özkarabekir’in yazdığı belgesel, Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Başkanı Prof. Dr. Kemal Kocabaş ile Hasan Ali Yücel’in kızı Gülümser Yücel’in danışmanlığında çekildi.

Çekimleri Büyükçekmece, Çatalca, Silivri, Beyazıt, Sütlüce, Yenikapı ve Selimpaşa’da kurulan döneme uygun mekânlarda gerçekleştirilen ‘Yücel’in Çiçekleri’nin drama bölümleri için yaklaşık 200 oyuncu rol aldı. Belgeselde Atatürk’ü Mahir Günşiray, İsmail Hakkı Tonguç’u ise Muhammet Uzuner canlandırdı. Plastik makyaj sanatçısı Derya Ergün, özel bir çalışmayla Mahir Günşiray’a Atatürk makyajı hazırladı. Hasan Âli Yücel’i ise 3 kişi canlandırdı. Çocukluğunu Ege Şenoğul, gençliğini Kutay Şahin, yetişkin dönemini ise Mehmet Tokat karakterize etti.

Cahit Berkay ile Altuğ Öncü’nün müziklerini yaptığı ‘Yücel’in Çiçekleri’nin İstanbul galası 23 Kasım’da Beylikdüzü Atatürk Kültür ve Sanat Merkezi’nde gerçekleştirilecek. İzmir galası 7 Aralık’ta olacak olan belgeselin Ankara galası ise 21 Aralık olarak belirlendi.

Kültepe Ören Yeri’nde yapılan kaz çalışmalarında kadınların 4 bin yıl önce ticaret yaptığı ve kendilerine ait anlaşma mühürleri olduğu ortaya çıktı. Kayseri merkeze 24 kilometre uzaklıktaki, Hititlerin Anadolu’da kurduğu ilk kentin kalıntısı olan höyük ve etrafında onu saran Karum’dan oluşan Kültepe Ören Yeri’ndeki kazı çalışmasında Anadolu’nun en eski uluslararası ticaret merkezi, Asur Ticaret kolonisi Kaniş-Karum’da çıkan belgelere göre kadınların 4 bin yıl önce ticari anlaşma yapıp, kendi adlarına mühür bastıkları ortaya çıktı.

Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu başkanlığında sürdürülen kıza çalışmalarında 4 bin yıl öncesine ait çivi yazılı tabletler Anadolu’da kadının sosyal hayatta, ekonomide nasıl bir rol oynadığını gösteriyor.

Kültepe’deki kazılarda bugüne kadar 23 bin 500 çivi yazılı tablet, ve 20 bin adet arkeolojik eser bulundu. Bu yılki kazılarda 2’si tablet 76 eser ile 4 bin-4 bin 500 yıllarında yapılmış idari yapıların köşeleri ortaya çıkarıldı.

Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu, ”Bu çağda Anadolu´da kadın ve erkek eşitliği sosyal hayatın özünü oluşturmaktadır. Kadın, iş ve yönetimde de bu sistem içinde kendine yer bulmuştur. Devletin başında kraliçenin görev alması gibi. Yerliler arasındaki kadın ve erkek eşitliğini kanıtlayan evlenme ve boşanma mukaveleleri karşılıklı anlaşma esasına göre düzenlenmişlerdir.

Evli kadınlar, kendi adlarına anlaşma yapar, onları mühürlerlerdi. Birçok borç belgesi karı-koca tarafından mühürlenmiştir. Alacaklı, borçlunun eşini de borçlu sayar, onun garantisi isterdi. Kadınlar, evli veya bekâr olsunlar, kontrata dayanan anlaşmalara ve hukuki işlere karışırlardı” görüşlerine yer vererek Anadolu’da o tarihlerde kadına verilen değeri ortaya koydu.

Cumhuriyet’in 95. yılı için hazırlanan Kırklareli Valiliği koordinesi ve Kırklareli Belediyesi’nin destekleri ile, geleneksel hale gelen Cumhuriyet Yürüyüşü 29 Ekim Pazartesi akşamı Anıt Park önünden başlayacak. Kırklareli halkının ve çevre illerden gelecek olan vatandaşların katılımlarıyla gerçekleşecek yürüyüş Özgürlük ve Demokrasi Meydanı’na kadar devam edecek.

NECO, SİNEMA SENFONİ ORKESTRASI İLE SAHNE ALACAK
Farklı türlerde şeflerin ve solistlerin konuk olarak eşlik ettiği, birçok platformda unutulmaz konserler veren ”Sinema Senfoni Orkestrası” bu defa Türk müziğinin unutulmaz sanatçısı Neco ile Kırklarelililerin karşısına çıkacak.

Saat 21:00’da Özgürlük ve Demokrasi Meydanı’nda başlayacak olan konserde Neco, Cumhuriyet Coşkusunu en güzel parçaları ile kusursuz bir orkestra performansı eşliğinde taçlandıracak.