Red Bull Music Festival İstanbul, 26-30 Eylül 2018 tarihlerinde, 5 güne yayılan festivalde 4 farklı konsept yapmayı planlıyor. Film gösterimleri, birbirinden farklı iki sergi ve 60’a yakın sanatçıyla İstanbul’u büyülemeye geliyor.

7 farklı mekanda farklı müzik türlerini bir arada sergileyecek olan festival kapanışı Red Bull Music Academy’nin 20’nci yaşının 12 saat aralıksız müzikle 29 Eylül’de Beykoz Kundura’da kutlanacağı “20 Years of RBMA: A Celebration” sahnesinde yapacak.

Uluslararası bir müzik enstitüsü olarak 1998 yılında Berlin’de kurulan Red Bull Music Academy, Red Bull Music Festival temalarından en sonuncusunu oluşturuyor. 20’nci yaşı Red Bull Music Festival Istanbul’da 12 saat aralıksız müzikle kutlanacak olan RBMA gecesinde işitsel olduğu kadar görsel şölenler de yer alacak.

29 Eylül Cumartesi akşamı Beykoz Kundura Fabrikası’nın büyüleyici atmosferinde gerçekleşecek olan gecede Rave sahnesinde Robogeisha ve Seretan, Sassy J ve Volcov, John Talabot ve Axel Boman’ın projesi Talaboman ve ardından sabahın ilk ışıklarında Barış K ve Vladimir Ivkovic B2B performans sergileyecek.

Gecenin Experimental (deneysel) sahnesinde ise Pan Daijing, The Bug vs Miss Red, İpek Görgün ve Fennesz ortak performansı ile Dopplereffekt yer alacak.

Beyoğlu’nun en değerli sinema salonlarından olan ve ” Kapısı Sokağa Açılan” sloganıyla hizmet vermekte olan Beyoğlu sineması, geçtiğimiz yıl kapanmak üzere bile oldu. Ama sinemaseverlerinde desteğiyle küllerinden yeniden doğdu. Beyoğlu sineması, “sadakat kart” programıyla yeniden eski güzel günlerine dönmeyi planlıyor.

Hem İstanbul, hem bağımsız filmler hem de sinema sektörü açısından önemli bir konuma sahip olan  Beyoğlu Sineması, geçtiğimiz yaz kapanacağını duyurmuştu. Kapısı sokağa açılan son sinemalarından olan sinema için sinemaseverler bir araya gelmiş ve salonun kapanmasını engellemişti.

Sinemaseverlerin oluşturduğu ‘sadakat kart’ projesiyle 2 bine yakın kişi Beyoğlu Sineması’na destek vermiş, bu sayede birikmiş borçlar taksit taksit ödenmeye başlamıştı. Sinema o günden beri daha güçlü bir şekilde hizmet vermeyi sürdürüyordu.

Yenilenen sinemaya Onur Ünlü’den tanıtım filmi

Yenilenen Beyoğlu Sineması Kartı’nın tanıtım filmini kendisi de Beyoğlu Sineması seyircisi olan Onur Ünlü çekti. Ünlü hiçbir yerde gösterime girmemiş filmi Kırık Kalpler Bankası’nın üç gösterim hakkını geçen yıl bedelsiz olarak Beyoğlu Sineması’na vermişti.

Bu yıl da reklam filmiyle sinemaya olan desteğini yineledi. Filmde yine geçen yıl sinemayı yaşatma mücadelesine tam destek veren Hazal Kaya ve Serkan Keskin rol aldılar. Serkan Keskin, filmde sözünü gibi Beyoğlu Sineması Kartı’nın tüm İstanbul’a dağıtılan afişlerinde boy göstermişti.

Keskin’in kafasındaki şapka gerçekten de illüstratör Zeynep Özatalay’ın marifetiydi. Hazal Kaya’nın yine filmin sonunda geçen sinemada çalışma hikayesi de yaşanmış bir hikaye. Teyzesi Mine Bıçak vaktiyle Beyoğlu Sineması gişesinde çalışmış; Kaya da çocuk yaşta teyzesi sayesinde gişede çalışma olanağı bulmuş, bilet satmış.

Filmin çekimleri Galatasaray’daki Gölge Kahve’de gerçekleştirildi. Tanıtım filmi önümüzdeki günlerde Beyoğlu Sineması’nın perdesinde de dönüyor olacak.

Troya Antik Kenti’nin UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesine Kabulü’nün 20. yılında Cumhurbaşkanlığı himayelerinde ve Kültür ve Turizm Bakanlığınca 2018 yılı ‘’TROYA YILI’’ ilan edilmişti. Troya’nın Anadolu’nun kadim değeri olarak dünyaya tanıtılması için uluslararası ölçekte bir kültür ve turizm hamlesi olarak başlatılan Troya Yılı Çanakkale Valiliği ev sahipliğinde tüm hızıyla devam ediyor.

Troya’nın UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne kabulünün 20.yıldönümü ve Avrupa’da Kültür Mirası Yılı ilan edilmesi nedeniyle 2018, ‘Troya Yılı’ ilan edilmişti. Troya Yılı ile antik kentin dünyanın 7 kıtasına yayılmış olan uluslararası bilinirliği güçlü bir iletişim aracı olarak konumlandırılıyor. Dünyanın birçok ülkesinin eğitim müfredatında yer alan Homeros’un İlyada ve Odesa Destanları’nda anlatılan Troya Efsanesi yeniden canlandırılıyor.

Troya Yılı tanıtımı için gerçekleştirilen etkinliklerle beraber Troya Antik Kenti ve çevresinde yoğun alt ve üstyapı çalışmaları hız kazandı. Turistik Gezi Rotalarının oluşturulması, arkeoloji-tarih bilgi panoları ve çevre köylerin cephe iyileştirilmelerinin yanı sıra yeni destinasyon, rota ve alternatif turizm faaliyetleri çalışmaları yürütülüyor.

Troya yılı boyunca Çanakkale, dünyanın buluştuğu bir merkez olmaya devam edecek

8.ayını geride bırakan Troya Yılı’nda kültür, sanat, eğitim, bilim ve spor alanında Çanakkale Valiliği evsahipliğinde 30’un üzerinde uluslararası ölçekli etkinlik gerçekleştirildi. Birbirinden farklı alanda düzenlenen global ölçekli etkinliklerle tüm dünyadan ve Türkiye’den protokol isimler, ünlü sanatçı ve sporcular, kanaat önderleri, sosyal medya fenomenleri, basın mensupları ve turistler Çanakkale’de ağırlandı. Yılsonuna kadar devam edecek etkinliklerle Troya, bir buluşma merkezi olmayı sürdürecek. 3 – 5 Ekim tarihlerinde Çanakkale’de düzenlenecek Troya Atı Kısa Film Festivali’nde kültür ve sanat dünyasından çok özel konuklar ağırlanacak. Troya Müzesi’nin açılmasından sonra bu sayının daha hızlı artması bekleniyor.

Ziyaretçi sayısı katlandı

Dünyanın en önemli antik yerleşimlerinden olan ve tarihi M.Ö. 3000’lere kadar uzanan Troya Antik Kenti’nin Çanakkale’ye ve Türkiye’ye turizm alanında büyük katkı sunması hedefi ile başlatılan Troya Yılı projesi, tüm dünyada farkındalık oluşturuyor. Turnike geçiş istatistiklerine göre Troya Antik Kenti’nin ziyaretçi sayısı 2017 yılına oranla yüzde 80 artış gösterdi. Troya’yı Ocak ayından bu yana 350.000 kişi ziyaret etti.

Tüm dünyada yankı uyandıracak Troya Müzesi açılış için gün sayıyor

Troya Ören Yeri girişinde 100 dönüm arazi üzerinde yaklaşık 10 bin m2 kapalı alan üzerinde inşa edilen Troya Müzesi, Troya Yılı’nın en kalıcı eseri olacak. Yapımı tamamlanan müzede, dünyanın ve Türkiye’nin farklı müzelerinde sergilenen Troya eserleri yer alacak. Çok yakında resmi açılışı gerçekleşecek olan Troya Müzesi toplamda 3 bin metrekare sergi salonuna sahip.

Troya ve Troas kentlerinden elde edilen taşınır ve taşınmaz yaklaşık 2 bin adet eserin sergilenmesi planlanan müze; Çanakkale Müzesi Müdürlüğü envanterinde bulunan eserler ile kurgusu yapılan yeni müze teşhirinde İzmir Arkeoloji Müzesi Müdürlüğünden Homeros büstü ile Homeros betimli sikkeler ve 2012 yılında ABD Penn Müzesi tarafından ülkemize iade edildikten sonra evine dönen ve Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi envanterinde kayıtlı olan Troya kökenli 24 parça altın takıya da ev sahipliği yapacak. Eserlerin en önemlileri arasında ise Polyksena Lahti ve Luvi mührü de bulunacak.
Homeros’un destanı İlyada’daki “Troya Savaşı’nın yapıldığı yer” olarak da bilinen antik kentteki müzenin açılmasıyla birlikte, Troya Yılı’nın daha çok anlam kazanması, ziyaretçi sayısının 1 milyonu geçmesi ve 44 ülkeye kaçırılan hazinelerin de Türkiye’ye iadesinin sağlanması hedefleniyor.

Müren, 24 Eylül 1996 yılında canlı yayında rahatsızlanarak aramızdan ayrıldı.  Müren’in sevenleri bugünlerde, “Sanat Güneşi” ve “Paşa” olarak da bilinen Müren’in Bursa’daki mezarı ve müze haline getirilen Bodrum’daki evini ziyaret ediyor.

Klasik Türk müziğinin en büyük isimlerinden biri olarak kabul edilen sanatçı 6 Aralık 1931’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini Bursa’da tamamlayan ve yeteneği babası tarafından keşfedilen Müren, Tamburi İzzet Gerçeker’den solfej ve sanat müziği usul dersleri aldı.

Müren, ilk bestelerini 1940’larda yaparken, bir yandan İstanbul Boğaziçi Lisesi’ne yatılı öğrenci olarak devam etti. Dönemin ünlü müzisyenlerinden Agopos Efendi ile udi Kirkor Efendi’den 1949’da dersler almaya başlayan Müren, daha sonra Refik Fersan ve Şerif İçli hocalardan fasıl musikisi, klasik Türk müziği makamları, usül ve kuramları üzerine dersler aldı.

1954 yılında ilk filmini çekti.

“Zehretme Hayatı Bana Cananım” adlı parçası İstanbul Radyosu’nda okunduğunda henüz 17 yaşında bir lise öğrencisi olan Müren, 1950’de İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nin (Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi) Yüksek Süsleme Bölümü Sabiha Gözen Atölyesi’nde yüksek öğrenime başladı.

Aynı yıl İstanbul Radyosu’nun açtığı sınava giren Zeki Müren, 1951’de İstanbul Radyosu sanatçılarından Perihan Altındağ Sözeri’nin aniden rahatsızlanması üzerine konser vermek için radyodan çağrıldı. Programda, 45 dakikalık başarılı bir canlı performans sergileyen Müren’in müzik kariyeri bu konserden sonra yükselişe geçti.

Müren, 1954’te Cahide Sonku ile başrolünü paylaştığı “Beklenen Şarkı” filmi ile sinemaseverin karşısına ilk kez çıktı. On bestesinin de yer aldığı müzikal niteliğindeki bu film, Zeki Müren’i görmek isteyenlerin akınıyla gişe rekorları kırdı. Sonradan on yedi filmde daha başrol oynayan ve filmlere kendi şarkılarının adı verilen sanatçı, 1955’te Arena Tiyatrosu’nun “Çay ve Sempati” adlı oyununda da sahneye başrol olarak çıktı.

Vurgulu ve ince yorumuyla, ahenkli sesiyle ve tasarımı kendine ait gösterişli kostümleriyle dikkati çeken Müren, 1955’te çıkardığı “Manolyam” isimli eseriyle Türkiye’de ilk kez verilen Altın Plak Ödülü’nü kazandı.

Bodrum Kale’sinde son konser.

Zeki Müren, 1965’te farklı zamanlarda yazdığı şiirlerini, “Bıldırcın Yağmuru” adıyla kitap ve kaset olarak yayımladı. Televizyonun gündelik hayattaki payını arttırmasıyla birlikte, sahnelerden ekranlara doğru geçmeye başlayan Müren, amatör olarak ilgilendiği resim ve desen tasarımı sergileri de açtı.

Kalp yetmezliği, yüksek tansiyon ve şeker hastalığı nedeniyle, 1970’li yılların sonuna doğru sanatsal çalışmalarında perde arkasında kalmayı tercih eden “Sanat Güneşi”, 1980’de Kuşadası’nda, 1983’te de Paris’te geçirdiği kalp krizlerinin ardından, daha çok Muğla Bodrum’daki evinde yaşamaya başladı.

Sanatçı, farklı kesimlerden insanların sevgisini kazanabilmiş nadir sanatçılardan olurken, geliri antik tiyatronun restorasyonuna harcanmak üzere, Bodrum Kalesi’nde son konserini 1984’te verdi ve sonrasında evine kapandı.

Bir yılda yüz civarı konser verdiği dönemler olan ve iki yüz civarında eser besteleyen sanatçı, çalışmalarından dolayı 1991 yılında “Devlet Sanatçısı” unvanına layık görüldü.

Evi sevenleri için müze oldu.

Müren, TRT İzmir Radyosu’nda canlı yayında rahatsızlanarak 24 Eylül 1996’da hayatını kaybetti ve cenazesi, binlerce kişinin katılımıyla kaldırılarak Bursa Emir Sultan Mezarlığı’nda toprağa verildi.

 

İzmir Büyükşehir Belediyesi Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi, sanat tutkunlarını 3. kez “1 Festival İzmir”le buluşturacak. 22 Ekim’de başlayacak festivalin açılış konserinde Nail Yavuzoğlu, Allstar Bigband, Selen Aytekin ve Soner Arıca birlikte sahne alacak. Festival biletleri bugün saat 10.00’dan itibaren satışa sunuldu.

İzmir’in kültür-sanat yaşamında çok özel bir yeri olan Büyükşehir Belediyesi Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi (AASSM), “bir festivalden fazlasını” vaad eden projesiyle İzmirli sanatseverleri yine mest edecek. Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenecek “1 Festival İzmir”, birbirinden ünlü yerli ve yabancı sanatçı ve grupların konserlerini sanatseverlerle buluşturacak. 22 Ekim’de başlayacak konserlerin biletleri 24 Eylül Pazartesi saat 10.00’dan itibaren www.aassm.org.tr adresinden ve gişelerinden satışa sunuldu.

Festival startı
Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi, bu yıl üçüncüsünü düzenlediği Uluslararası 1 Festival İzmir açılış konserini, Türkiye’nin en geniş kadroya sahip caz orkestrası İstanbul All Star Bigband ile gerçekleştiriyor. Orkestra Şenova Ülker, Engin Recepoğulları, Meriç Demirkol, Ediz Hafızoğlu, Önder Focan, Aycan Teztel, Serkan Özyılmaz, Ozan Musluoğlu, Serhan Erkol, Çağdaş Oruç, Emre Kayhan, Barış Doğukan Yazıcı, Utku Akyol, Halil İbrahim Işık gibi alanlarının en önemli sanatçılarından oluşuyor. Orkestranın şefi ve aranjörü Nail Yavuzoğlu. Orkestra, kendi repertuvarı dışında iki önemli vokaliste eşlik ediyor. Biri caz, blues, RNB gibi türlerin önemli icracılarından Selen Beytekin, diğeri ise 30 yıla yakın bir süredir gerek besteleriyle gerekse yumuş ak ses tonu ve romantik müziği ile gönüllerde taht kurmuş Soner Arıca. Konser 22 Ekim Pazartesi günü saat 20.00’de Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi Büyük Salon’da gerçekleşecek.

5 Grammy ödülü kazandı
23 Ekim Salı saat 20.00’de Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde caz tarihinde kuşakları etkilemiş, en fazla iz bırakmış isimler arasında yer alan yetenekli bir besteci, aranjör, yapımcı, vokalist ve multi-enstrümantalist Victor Wooten sahne alacak. 5 Grammy Ödüllü olan Victor Wooten, ‘Yılın Bas Gitaristi’ ünvanını da ‘üç defa’ kazandı. İzmir konserinde Wooten’a ünlü davulcu Dennis Chambers ile Amerikalı caz saksafoncusu, besteci ve aranjör Bob Franceschini eşlik edecek.

Mevlana’dan Anadolu ozanlarına
Mevlana Simyaci Senfonik Şiiri, Sabri Tuluğ Tırpan tarafından 2007 ‘Mevlana Yılı’ dolayısıyla yazıldı. Mevlana ile benzeri bir yol haritasını günümüze taşıyan Paulo Coelho’nun Simyacı’sından esinlenerek yazdığı eser, Naci Özgüç yönetimindeki orkestra tarafından seslendirilecek. Kendisi de piyanoda yer alacak olan sanatçıya Zara sesi, Okan Yalabık Mesnevi’den okuyacağı pasajlar, Burcu Karadağ nefesi ve Su Güneş Mıhladız da modern sema gösterisi ile eşlik edecek. Konserin ilk bölümünde, bağlamada Türk Halk Müziği’nin güçlü yorumuyla öne çıkan ismi Erdal Erzincan ile piyanoda Sabri Tuluğ Tırpan, orkestra eşliğinde Erzincan’ın Bağlama Konçertosu ile Zara’nın da katılımıyla Aşık Veysel bestesi Uzun İnce Bir Yoldayım’ ı Tuluğ Tırpan’ın düzenlemesiyle sunacaklar. Konser 24 Ekim Çarşamba saat 20.00’de Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi Büyük Salon’da gerçekleşecek.

Sıradışı bir isim: Burhan Öçal
Vurmalı çalgılar virtüözü, darbuka ustası Burhan Öçal, kendi grubu İstanbul Oriental Ensemble ile 25 Ekim Perşembe saat 20.00’de AASSM Büyük Salon’da sahne alacak. Ülkenin önemli bestecilerinden olmasının yanı sıra sinema oyuncusu kimliğiyle de Türkiye’deki çağdaş kültür ve müzik dünyasına yön verenlerin başında gelen Öçal, her tür müzik tarzına olan merakı ve coşkusu sayesinde, uluslararası çapta müzisyen ve sanatçılarla bir araya geldi. İsviçreli Caz müzisyenleri Pierre Favre ve George Gruntz, Portekizli piyanist Maria Joao Pires ve efsanevi Weather Report’un kurucusu Joe Zawinul ile daha genç yaşlarında birlikte çalışmaya başladı. Kendi grubu İstanbul Oriental Ensemble’ın kuruluşunda n bu yana geçen 16 yıl boyunca birçok ülkeye misafir oldu ve birçok ödüle layık görüldü. Bu dönemde Sting ve Kronos Quartet gibi ünlülerle birlikte sahne aldı. Uzun yıllar boyunca Avrupa ve Amerika’da birlikte turneye çıktığı gitarist Elliot Fisk başta olmak üzere Paco de Lucia ve Andreas Vollenweider gibi müzisyenlerle de birlikte çalışma şansı yakaladı. Amerikalı basçı Jamaaladeen Tacuma ile birlikte Alla Turca albümünü çıkardıktan sonra Montreal Caz Festivali’ndeki konserinde 150 bin insanı büyüledi.

Kapanış konserinde Electro Deluxe var
3. Uluslararası 1 Festival İzmir’in 26 Ekim Cuma akşamı saat 20.00’deki kapanış konserinde ise funk, soul ve hiphop müziği caz müzikle bir araya getiren Fransız grup “Electro Deluxe” sahne alacak. Müziklerindeki enerji ile dinleyenlere sıra dışı bir deneyim yaşatacak grup, 7 başarılı müzisyenden oluşuyor. 2001’de Thomas Faure, Gael Cadoux, Arnaud Renaville tarafından kurulan gruba daha sonra Jeremie Coke, Vincent Payen, Bertrand Luzignant ve James Copley dahil oldu. Kendini hiçbir müzik kalıbına sığdırmayan, sürekli yeni şeyler deneyip her seferinde yeniden keşfeden grup, yaptıkları her albümde ve sahnelerinde kendi müziklerinin sınırlarını zorlamaya devam ediyor.

Uluslararası sanatçı olarak bilinen Faure, realist ve sürrealist sanat çalışmalarının ardından ” Faurizm”  adını verdiği yeni bir sanat akımı oluşturdu.

Psikolojik anlamda bir çok gizli mesaj içeren Fauristlik sanat eserleriyle büyük hayranlık toplayan Patrick Faure 21.yüzyılın en gizemli sanatçısı olarak biliniyor. Sürrealistik anlayıştan tatmin olmayan Faure, zamanla son çalışmalarını daha anlamlı kılan ve destekleyen, Yunan mitolojisinin ve efsanelerinin unsurlarını Kafka ve Camus gibi düşünürlerin vizyonları ve düşüncelerini de tümleştirdiği yeni bir çatı oluşturdu.

Böylece Faure’nin sürrealizmden Faurizme olan serüveni başladı. Patrick Faure’un kurucusu olduğu ve öncülük yaptığı çağdaş sanat formu olan “Faurizm”, rüyalar, cinsel arzu, bilgi ve bilgelik olgularının çakışmasını anlatan bir görsel sanat türü olarak tarif edilebilir.

Faurizm, mitikal fanteziyle modern insanın hayali durumlarının birlikte sıralanmasıyla, birbirleriyle tümleşmesiyle şekil buluyor. Kökleri Platonik felsefeye kadar inen ve Plato’nun da “İnsanlık deneyiminin dışında bir gerçeklik vardır” sözleriyle ifade ettiği gibi mağara efsaneleriyle bezenen bu yaklaşım Faurizm’i doğurdu.

Türk halk müziğinin en duayen isimlerinden olan Neşet Ertaş ölümünün altıncı yılında çeşitli etkinliklerle anılıyor.

İşte ölümsüz usta Ertaş’ın hayat hikayesi:

Bozlak türkülerini ” feryat ” olarak isimlendiren Ertaş, 1938 yılında Kırşehir’in Çiçekdağı ilçesinde hayata gözlerini açtı. Müzik hayatına başlamasındaki en önemli etken kendisi gibi saz üstadı olan babası oldu. Sanatçının çaldığı ilk çalgı annesinin yaptığı oyuncak bağlamaydı. Küçük yaşta bağlama ve keman çalmayı öğrendi. Küçükken babasıyla köyün eğlencelerinde saz çalıp türkü söylerlerdi.

8 yıl boyunca Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Kırıkkale, Keskin, Yerköy, Kayseri, Yozgat gibi yerleri gezerek babası ile birlikte geçimlerini sağlamaya çalıştı. Hal böyle olunca okula gidemeyen Ertaş’a, ağabeyi okuma ve yazmayı öğretti.

14 yaşında ilk albümünü yaptı.

Babasıyla aynı ruha sahip olduğunu her zaman niteleyen Ertaş, 1950’li yılların başında İstanbul’a gelerek babasının yazmış olduğu ” Neden Garip Garip  Ötersin Bülbül” adlı türküsüyle ilk plağını müzikseverlerine sundu. İstanbul Şen Çalar Plak’tan çıkan bu çalışmasıyla herkesin sevgisini kazanan Ertaş, geniş kitlelere ulaşmış ve tüm Anadolu da dinlenen bir ozan haline gelmiştir.

Geniş halk kitlelerinin yanı sıra musiki çevrelerinde de büyük ilgi uyandıran usta müzisyen “Garip” takma adıyla yazdığı şiirlerinde kendi hayatını tanıttı.

” Türkülerinin Babası “, ” Anadolu Efsanesi “, “Abdal Müzisyen” lakaplarıyla tanınan sanatçı İstanbul’da geçirdiği 2 yıldan sonra Ankara’ya yerleşti ve sanat hayatına burada devam etti.

Ankara Radyosu’nda “Mahalli Sanatçı” unvanıyla programlar yapmaya başladı. Yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle enstrüman çalamamaya başlayan Ertaş, kardeşinin de daveti üzerine tedavisi için Almanya’ya yerleşti.

Türkiye’de çıkardığı plaklar, yaptığı radyo programları, konserler ve düğün performansları sayesinde büyük bir üne sahip olan Neşet Ertaş, Almanya’daki birinci kuşak Türk göçmenlerin de gönlünü kazandı.

Gelenekten gelen türküleri kendine has üslubuyla icra eden Ertaş, 2000’de İstanbul’da verdiği konserle sevenlerinin karşısına yıllar sonra yeniden çıktı.

“Devlet Sanatçısı” unvanını reddetti.

Ertaş, Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanlığı döneminde kendisine teklif edilen “Devlet Sanatçısı” unvanını ise “Herkes bu devletin sanatçısı” diyerek kabul etmedi. Abdallık kültürünün son efsanesi olarak bilinen Ertaş, hayatta olduğu dönemde “Unesco Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi” kapsamında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca “Yaşayan İnsan Hazinesi” ilan edildi.

Eserlerinde Anadolu insanının acı ve kederini dile getirdiğini ifade eden Ertaş’a, İstanbul Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuvarı tarafından 2011’de fahri doktora unvanı verildi.

Aynı zamanda sanatçının bağlamadaki tavrı ve türküleri konservatuvarlarda ders olarak okutuldu. Hayatı ve eserleri Prof. Dr. Erol Parlak tarafından iki ciltlik bir kitap halinde yayımlanan Neşet Ertaş, 25 Eylül 2012’de İzmir’de prostat kanserine yenik düşerek 74 yaşında vefat etti.

İzmir Büyükşehir Belediyesi öncülüğünde Arkas Holding, Yelken Federasyonu, Ege Açıkdeniz Yat Kulübü ve Levent Marina işbirliği ile bu yıl ikinci kez düzenlenen İzmir Körfez Festivali’nin ikinci gününde ödül coşkusu yaşandı. İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen Kano, Yelken, Kürek ve Dragon yarışlarında dereceye girenlere ödülleri verildi. Bostanlı Rekreasyon Alanı Demokrasi Meydanı’nda düzenlenen ödül töreninde ilk önce kano yarışlarında yarışan sporcular plaketlerini aldı.

Kano yarışlarında 6 kategoride ödül
Kano yarışlarında “Yıldız Kadınlar” kategorisinde Yağmur Çevik birinci olurken, ikinciliği Melike Öntürk, üçüncülüğü Teksin Naz Çelik kazandı. “Yıldız Erkekler” kategorisinde Kaan Kuş birinci oldu. Bu kategoride ikinciliği Fırat Ünsal, üçüncülüğü Harun Koç kazandı. “Genç Kadınlar” kategorisinde Feyzanur Akçay birinci, Sude Ünsal ikinci, Zeynep Yüksel üçüncü oldu. “Genç Erkekler”de Remzi Özen birinciliği alırken, ikincilik ödülünü Berke Kertiş, üçüncülük ödülünü ise Mert Tanyeli kazandı. “Büyük Bayanlar” kategorisinde birinciliği Sevcan Kanat, ikinciliği Leyla Özer, üçüncülüğü Gaye Çetin kaya aldı. “Büyük Erkekler” kategorisinde ise Mert Çıracı birinci, Yaşar Akarsu ikinci, Berkay Bağdatlı da üçüncü oldu. aldı.

Yelkende 150 sporcu yarıştı
150 sporunun katıldığı İzmir Büyükşehir Belediyesi Yelken Yarışı’nda “Optimist Genel Kategorisi”nde Göztepe Spor Kulübü’nden Can Ertürk birincilik kürsüsüne çıkarken, ikincilik kürsüsünde ARM Urla Yelken Kulübü sporcusu Mustafacan Öztuncel, üçüncülük kürsüsünde Okyanus Arıkan yer aldı. “Optimist Kız” kategorisinde birinci ARM Urla Yelken Kulubü’nden Okyanus Arıkan, ikinci Arkas Çeşme Yelken’den Bade Nur, üçüncü ise ARM Urla Yelken Kulübü’nden Kayra Başaraner oldu.

“Optimist Junior Genel” kategorisinde Göztepe Spor Kulübü’nden Göktuğ Öztuncel birincilik, KSK Yelken Kulübü’nden Uğur Yıldırım ikincilik, Arkas Çeşme Yelken Kulubü’nden Sarp Süleyman ile Yusuf Özen üçüncülük ödülünü aldı. Yelken yarışlarında son olarak “Laser 4.7 Genel” kategorisinde de Arkas Çeşme Yelken Kulubü’nden Tarhan Öğütçü birinci, Karşıyaka Spor Kulübü’nden Uygar Kızılkaya, yine aynı kulüpten Alican Uğurlu üçüncülük kürsüsüne çıktı. “Laser 4.7 Kız” kategorisinde Göztepe Spor Kulübü’nden Aslı Akbeniz, Foça Yelken İhtisas’tan Sibel Yıldırımcı, yine aynı kulüpten Irmak Karaorman üçüncü oldu. &ld quo;Laser 4.7 Junior” kategorisinde birincilik ödülünü ARM Urla Yelken Kulübü’nden Mithat Metehan Mete, ikincilik ödülünü Göztepe Spor Kulübü’nden Aslı Akbeniz, üçüncülük ödülünü ise Arkas Çeşme Yelken Kulübü’nden Yaman Aktolun aldı. “Laser Radial Genel” kategorisinde Arkas Çeşme Yelken Kulübü’nden Doruk Demircan birinci, Karşıyaka Spor Kulübü’nden Deniz Atay ikinci, Arkas Çeşme Yelken Kulübü’nden Berk Emil üçüncü olarak kürsüye çıktı. “4.20 Genel” kategorisinde ise Göztepe Spor Kulübü sporcusu Atahan Böke ile Okay Aksun birinci, KSK Yelken’den Lara Cindoğlu ile Deniz Pala ikinci, Göztepe Spor Kulübü’nden Gökçe Avcı ile Begüm Suaydın ü&ccedil ;üncü oldu. Yelkencilere ödüllerini İzmir Büyükşehir Belediyesi Meclis Üyesi Muzaffer Tunçağ verdi. Dragon yarışlarında Yunus takımı birinci, Arizona Kertenkele takımı ikinci, Bal Porsukları üçüncü oldu. Kürek yarışlarında ise İzmir Kürek takımı birinci sırada yer aldı. Ödül töreni, Şenay Lambaoğlu’nun konseri ile devam etti.

Körfez Festivali etkinlikleri kapsamında Gündoğdu Meydanı’nda bir araya gelen İzmirliler ise Moonstar Dans Takımı Flashmob gösterisi ve ardından Cem’niyet Grubu ve Turhan Yükseler Orkestrası eşliğinde Cem Karaca şarkıları ile keyifli bir akşam geçirdi.

Süreyya operası yeniden sevenleriyle buluşuyor. 28 Eylül Cuma akşamı İstanbul Devlet Operası ve Balesi (İDOB)’nin konseri ile açılacak olan Süreyya Operası, yeni sanat yılında dünyanın önde gelen sanatçılarını ağırlamaya hazırlanıyor. İlk konseri ise, ünlü Deutsche Grammophon sanatçılarından piyanist Simon Ghraichy’dan olacak.

Simon Ghraicy ile yeni sezon başlıyor

New York’taki Carneige Hall, Berlin Filarmoni Salonu, Paris’teki Champs Elysées Tiyatrosu gibi dünyanın önde gelen salonları içine alan dünyaca ünlü bir turnede olan Fransız piyanist Simon Ghraichy Süreyya Sahnesi’nde yerini alacak. 32 yaşındaki Meksika ve Lübnan kökenli Fransız piyanist Simon Ghraichy’nin piyano resitalinde Schumann, Debussy, Marquez, Albéniz gibi önemli isimlerin eserleri yer alacak.

‘Don Kişot’ ve ‘Aleko’ sahnelenecek

Opera programında bu yıl dikkatinizi çekecek ve sevebileceğiniz iki eser var. Massenet’in ‘Don Kişot’ operası ile Rahmaninov’un ‘Aleko’su. Geçen yıllarda sahnelenen ‘The Rake’s Progress’, ‘Falstaff’, ‘Ninatta’, ‘Bayezit’ operaları bu mevsimde de oynanmaya devam edecek. İstanbul Devlet Opera ve Balesi (İDOB) Verdi’nin müziği ile hazırlanan ‘Üç Silahşörler’ balesini yeni bir prodüksiyonla sahneleyecek. ‘Don Kişot’, ‘Judith’ baleleri ile ‘Üç Bale’ 2018-2019’da da izleyicilere sunmaya devam edecek

Konserler sanatseverlerine ücretsiz olacak

İDOB programında bu yıl çok sayıda konser yer almakta. Verdi’nin ‘Requem’i ve Rossini’nin ‘Stabat Mater’i gibi ünlü dramatik, lirik büyük orkestra ve koro eserleri seslendirilecek.

Adnan Saygun’un sevilen eseri ‘Yunus Emre Oratoryosu’ bale ve opera sanatçılarının işbirliğiyle sahnelenip icra edilecek. Her yıl olduğu gibi Haziran ayında İKSV’nin düzenlediği Uluslararası Müzik Festivali’nin bazı konserleri Süreyya Operası’nda icra edilecek.

Roma Opera Tiyatrosundan Rossini

Her yıl hazırlayıp Süreyya fuayelerinde sunulan ‘müzik sanatı’ temalı sergilerde bu yıl İtalya’dan gelen Rossini sergisi yer alacak. Bu ilginç ve özgün sergi, 16 Kasım-15 Aralık arasında Süreyya Operası’ndaki sergilenişinden sonra Avrupa’nın değişik şehirlerinde de beğeniye sunulacak.

 

Cankat Kalyoncu’nun 3’üncü kişisel sergisi olacak olan “Paralel Evrende Varoluş” , Kasım ayında sanatseverleriyle buluşacak. Çağdaş sanatın en beğenilen isimlerinden biri olan Kalyoncu’nun sergisi 02-17 Kasım arasında Corvo Art and Luxury’de sanatseverlerine kavuşacak.

3’üncü kez kişisel sergisini açacak olan Cankat Kalyoncu,” Paralel Evrende Varoluş” adı altında tuvale yaptığı çalışmalarında evren, varoluş, gerçeklik gibi kavramları bize soru olarak yöneltiyor.

Cankat Kalyoncu’nun resimlerine bakınca minyatürleri, peyzajları, farklı karakter ve objeleri post modern bir yaklaşımla aynı tuval üzerinde sergilediğini görülüyor. Sessiz çığlıklar atan karakterleri üzerinden kendi konumlandırılışının en saf hali olarak  görülüyor.

Cankat Kalyoncuyu tanıyalım

Ortaokul ve liseyi, Arı Koleji ve uluslararası bir eğitim kurumu olan Embassy Study Group’ta okudu. Lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesinde tamamlayan Kalyoncu, ardından eğitimine İngiltere’de London School of Business and Finance’de, sonrasında ise ABD’nde Kaliforniya ve Cornell Üniversitesilerinde devam etti.

2001 yılında eğitim sektöründe kurucu/yönetici olarak iş hayatına başladı. Eğitim, internet, organizasyon ve marka yönetimi hizmetleri veren kurumların hem kurucusu hem de yöneticisi olarak çalışan Kalyoncu hem dünyada hem de Türkiye’de birçok ödül aldı.
Bir gezgin olarak farklı ülkeleri, kültürlerini ve sanatlarını tanıma ve keşfetme şansını yakaladı. Hem iş hayatındaki yaratıcı ve başarılı çalışmaları hem de seyahatlarinden elde ettiği kültürel zenginliği sanat ile kendini dışa vurmaya başladı. Bu ilginin sıradan olmadığını fark eden Kalyoncu, daha çok günümüz uluslararası hiperrealist sanatçılardan da etkilenerek resim çalışmalarını hızla yoğunlaştırdı.

Ulusal ve uluslararası birçok ressam ile ortak atölye çalışmaları yaparak hem tekniğini hem de sanatsal derinliğini geliştirmeye gayret etti. 

2012’de St.Petersburg’ta Repin Institute of Art’a başvurusu kabul edildi. Burada master sınıflara katıldı. Ardından Florence Academy of Art New York şubesinde Akademik Boyama ve Akademik Desen eğitimi alırken, Art Students League of New York’ta desen, yeni teknikler ve boyama üzerine çok sayıda atölye çalışmasına katıldı.

Bunlara ek olarak İtalya’nın sanat ve tasarım akademilerinden IED’de görsel hikaye anlatıcılığı eğitimi, ardından ise uzaktan eğitimle MOMA’da Modern Sanat ve Fikirler, Melbourne Üniversitesinde ise Sanat ve Cinsiyet derslerine katıldı.

Resme ek olarak, “Sevgili İdam”, Keşanlı Ali uyarlaması “Sinekli Dağ” ve “Metod” adlı tiyatro oyunlarında sahne dekoru ve sanat yönetmenliği yaptı. Rusya, Yunanistan, İtalya, Moldova ve Türkiye’de karma sergilere katıldı.

İlk kişisel sergisi, BRAND PORN (MARKA ZEVKTİR), 1 – 17 Aralık 2015 tarihleri arasında INNPARK Fine Arts Area’da açıldı. Hem içeriği hem de eserleri ses getiren sergi Kalyoncu için oldukça başarılı geçti.

Kalyoncu, İstanbul ve New York’ta kendi atölyelerinde çalışmalarına devam etmektedir.

 

 

İzmir’de kan kanseri tedavisi görmekte olan 47 yaşındaki anaokulu öğretmeni Fatma Özaydın, hasta yatağında yaptığı resimlerle etrafındakilere moral kaynağı olmaya devam ediyor. Özaydın hasta yatağındayken yaptığı resimleri odasına donatarak adeta bir sanat galerisi yaptı.

Radyoterapi tedavisinin bitiminde kan değerlerinin düşük olduğu belirlenen Özaydın’a kan kanseri teşhisi de konuldu. Tedavisine özel bir hastanenin Kemik İliği Transplantasyon Merkezi’nde devam eden Özaydın, 5 ay boyunca hasta odasında kuru, pastel ve suyu boyaları kullanarak resimler yapmaya başladı.

Yaptığı rengarek resimleri ilk önce kendi odasında sergiledi sonra ise hastanenin ilgisini çekmeyi başardı. Tedavisinden sonra kızının adını verdiği “Ege’den Gelen Umut” adını verdiği sergisini açtı.

“Kemoterapi ilaçsa renklerde ilaç”

Fatma Özaydın, yaptığı açıklamada, anaokulu öğretmeni olmasına rağmen amatör resimler yaptığını, zorlu geçen tedavi sürecinde resim yapmanın kendisine moral verdiğini söyledi.

Resim yapmak istediğini söylediği yakınlarının çok şaşırdığını belirten Özaydın, “Odam sanat atölyesine döndü. Renkler beni motive etti. Her sabah renklerle uyanmaya başladım. Kemoterapi ilaçsa renkler de ilaç. Mesela sarıyı çalışırken ben mutlu olduğumu hissediyorum. Renkler bana hayat veriyor” dedi.

Kök hücre nakli olmaya hazırlandığı süreçte hasta yönetiminden gelen “sergi açalım” teklifinin kendisini çok mutlu ettiğini anlatan Özaydın, kalabalık içine girip enfeksiyon kapmaması gerektiği için sergisinin açılışına katılamamasına rağmen ortaya bir eser koyması nedeniyle çok mutlu olduğunu dile getirdi.

“Resimlerimde duygularımı anlatıyorum”

Özaydın, 2 kanserle savaşmasına rağmen tedavi süreçleri boyunca umudunu hiç yitirmediğini vurgulayarak şöyle konuştu:

“Hayata tutunmak zorundaydım, bir çocuğum var en önemli şey kızım Ege. Resim yapmak benim tedavi sürecimi olumlu etkiledi. Resimlerimde duygularımı anlatıyorum. Benim hissettiklerim umut. Hayaller kurmaya başladım, onlara daldıkça ileriye yönelik düşünceye dalmaya başladım.

Hasta arkadaşlarım da böyle çalışmalar yapmalı. Eskiye dalmamalarını hep ileriye bakmalarını öneriyorum. Hayat çok değerli, kıymetini bilmek lazım. İyileştikten sonra özellikle de hastane ortamında yeniden büyük bir sergi açmak istiyorum.”

“Annemin eserleri diğer hastalara moral oldu”

Annesine kanser teşhisi konulduğunda çok üzüldüğünü ifade eden 22 yaşındaki Ege Özaydın ise “Annemin hastalık sürecinde resim ile ilgilenmesi ona moral oldu.

Doktoru anneme bir gün, ‘Sizin Ege ile önünüzde zaman geçireceğiniz uzun yıllar var’ demiş. Annem de serginin ismini onun için “Ege’den Gelen Umut” koymuş. Sergide anı defteri açıldı. İki kardeş geldi, onların da babaları hastaymış, onlar benimle iletişime geçtiler. Siz bize umut oldunuz.’ dediler.” ifadelerini kullandı.

 

fizy’nin Atlantis Yapım, Zorlu Performans Sanatları Merkezi ve SM Production iş birliğiyle hayata geçirdiği “İstanbul Müzik Haftası” kapsamında “İstanbul Müzik Ödülleri” verildi

Dinleyiciler tarafından belirlenen 11 kategoride seçimler yapıldı. Bu kapsamda “En İyi Erkek Sanatçı” Tarkan, “En İyi Kadın Sanatçı” Sezen Aksu, “En İyi Çıkış Yapan Kadın Sanatçı” ve “En İyi Video Klip” Aleyna Tilki, “En İyi Albüm” Edis, “En İyi Grup” Mor ve Ötesi, “En Çok Dinlenen Single” (Öyle Kolaysa) eseri ile Mabel Matiz, “En İyi DJ” Mahmut Orhan, “En İyi Söz-Müzik” Ersay Üner, “Dijital Platformlarda En Çok Arama Yapılan Sanatçı” Ahmet Kaya ve “Tüm Zamanların En İyi Grubu” MFÖ seçildi.

Gecede ödüle değer görülen usta müzisyen Ahmet Kaya adına ödülü alan eşi Gülten Kaya, “Bazı ödüller hayatımızı değiştirebiliyor. Umuyorum ki bu yeni başlatılmış ödül, sanata, müziğe değer ve emek veren herkes için sonsuz olsun. Müzik, sanat tüm dillerin, kültürlerin sonsuz taşıyıcısı olsun. Özgür sanat ve özgür müzik hepimizin soluklanma alanı olsun.” diyerek ödülü aldı.

MFÖ grubundan Mazhar Alanson da kendilerini ödüle layık gören herkese teşekkür etti. Fuat Güner de, “Bu kadar yıl sonra hala bizden bıkmadınız ve bizim de buna karşılık size verecek daha çok senelerimizin olması çok doğal. O yüzden kendimize dikkat ediyoruz, sağlıklı kalmaya çalışıyoruz ki sizlere hayatımız boyunca bol bol müzik yapalım.” diye konuştu.

Özkan Uğur ise sağlıkları iyi oldukça grupça müzik yapmaya devam edeceklerini dile getirdi. Tören, DJ performansının ardından sona erdi.