12 Aralık 2004 bir pazar günü İstanbul Swissotel’de yapılacak olan müzayede basınla birlikte herkesin ilgisini çekmişti. Günlerdir dergilerde, gazetelerde,televizyonlarda bu açık arttırmada satışa sunulacak bir tablo konuşuluyordu. İstanbul’un bütün zenginleri müzayedenin yapılacağı salonda toplandı. Herkes heyecanlı ve meraklı bir şekilde salonda bekliyordu.

Kısada olsa bir geçmişe dönelim

1959 yılında İstanbul’da bir köşk polislerin verdiği talimatla mühür altına alındı. Bu evde bilinene göre ünlü bir armatör yaşıyormuş. Armatör Saim Birkök. Ömrü boyunca hiç evlenmemişti. Askerlik arkadaşının kendi adını taşıdığı oğlunu evlat edindi. Onu okutmak için elinden geleni yaptı. Hatta okuması için onu İsviçre’ye bile gönderdi.

Hayatında onca mal ve mülke sahip olmasına karşın onun düşündüğü tek şey evladıydı. Ancak oğlu bir tartışma sırasında vurularak öldürüldü. Bu olay yaşandığında Saim Birkan 76 yaşında, ölen manevi oğlu Saim Gökoğlu 45 yaşındaydı.

1960 yılının ilk aylarında Profesör Mustafa Cezar, araştırma yaptığı sırada bu mühürlü evde hem sanat değerinin hem de tarihi değerinin oldukça yüksek olduğu tablolar olduğunu keşfetti. Köşkün sahibi Saim Birkök’tü. Resmi ve sanata dair her şeyi çok severdi ancak işlediği cinayet yüzünden hapishanedeydi. Profesör tabloları görmek ve fotoğraflarını çekmek için köşkün sahibinden izin almak zorundaydı. Hatta aldı da. Mühürlü kapı kısa hakim eşliğinde açıldı. Kapı aralanıp ışıklar yanınca, toz toprak arasından muhteşem bir hazine çıkmıştı. “Kaplumbağa Terbiyecisi” başta olmak üzere beş tanesi Osman Hamdi Bey’e ait kırk tablo gün yüzüne çıkmıştı.

Tabloların fotoğrafını çeken profesör, kitabında bu fotoğrafları kullandı böylelikle tablonun gerçek bir görüntüsü ortaya çıkmış oldu.

1961 yılında hastalığı daha da ağırlaşan Birkök, salıverildi. Zaten hapisten çıktıktan kısa bir süre sonra hayata veda etti. Ölümünün ardından büyük bir miras kavgası başladı. Tablolar paylaştırılamadığı için Resim ve Heykel müzesine verildi.Kaplumbağa Terbiyecisi de, 20 yıl kadar sonra, açık artırmayla Erol Aksoy’un eline geçecekti. Erol Aksoy, tabloyu sahibi olduğu İktisat Bankasının koleksiyonuna ekledi.

12 Aralık Pazar müzayede gününe geri dönelim

İktisat Bankasının koleksiyonunda olan  “Kaplumbağa Terbiyecisi” isimli tabloya, bankanın batması sebebiyle TMSF tarafından el konulmuştu. Müzayede başladığında çekişme yeni kurulan iki müze arasında geçiyordu; İstanbul Modern ve Pera Müzesi. Rakam çok yukarılara çıktı; öyle ki son teklif 5 trilyon lirayı gösterecek tabela yoktu. Demek ki müzayedeyi gerçekleştirenler bile bu kadarını beklemiyordu. Kaplumbağa Terbiyecisinin yeni sahibi Pera Müzesi oldu. Ödenen 5 trilyon, Türk resim sanatı için bir rekordu. Bu yüksek ücret, tablonun ününe ün kattı.

“Kaplumbağa Terbiyecisi”  artık 7’den 70’e herkesin ilgisini böylelikle çekmeyi başarmıştı. Puzzleları, reprodüksüyonları yok satıyor, dizi sahnelerinde, karikatürlerde karşımıza çıkıyor. Türkiye’nin bir nevi Mona Lisa’sı haline geldi.

Aslında Kaplumbağa Terbiyecisi’nin bir de ikizi var. Osman Hamdi Bey, birçok oryantalist ressam gibi beğendiği tabloyu bir kez daha çizmişti. Şimdiye kadar anlattığımız 1906 yılında çizilen ilk tablonun hikayesiydi. 1907 yılında ise resmi tekrar çizdi. 2. versiyon bir şekilde Londra’ya kadar gitmişti. Erol Simavi 1984 yılında bu resmi 100 bin dolara satın aldı. Halen Belma Simavi’nin koleksiyonunda bulunan tablo, Sakıp Sabancı Müzesinde sergileniyor.

 

19. yüzyılda İzmir’in havagazı ile aydınlatma sistemi için kurulan, 2008 yılında İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilerek kültür merkezine dönüştürülen Alsancak’taki Havagazı Fabrikası, 10 yılda sayısız konser ve etkinliğe ev sahipliği yaptı. Sanatsever gençlerin buluşma mekanı oldu.

1955 yılına kadar işler durumda olan ve ardından uzun yıllar harap durumda bekleyen Tarihi Havagazı Fabrikası, İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından gerçekleştirilen restorasyon çalışmaları ile 2008 yılı Aralık ayından beri bir kültür – sanat merkezi olarak hizmet veriyor. Kent merkezinde, paha biçilmez değere sahip arazi, Başkan Kocaoğlu’nun kentin ve kentlinin değerlerini korumaya dönük vizyonu doğrultusunda İzmirlilerin sosyal hayatına renk katan bir cazibe merkezine dönüştürüldü.

Büyükşehir Belediyesi’nin dokunuşuyla yeniden ayağa kalkan Tarihi Havagazı Fabrikası Kültür Merkezi’nde yıl boyunca ücretsiz konserler, kültür sanat etkinlikleri, festivaller, kongreler, seminerler, sempozyum ve çalıştaylar düzenleniyor. Kültür ve sanat üreten bir fabrikaya dönüşen tarihi yapı, geride kalan 10 yılda İzmirlilerin vazgeçilmez mekanlarından biri haline geldi.

Harabeydi, şahane oldu
İzmir’in sembol yapılarından biri olan tarihi Havagazı Fabrikası’nın restorasyonu sırasında, 23 bin 250 metrekarelik açık alan üzerindeki 2 bin 850 metrekarelik inşaat alanına sahip tescilli yapılar dışındaki tüm yapılar yıkıldı, dev baca güçlendirildi. Fabrika sahasındaki dökümhane binası kafeterya, depo binaları da sergi salonu ve sanat atölyeleri şeklinde düzenlendi. Diğer tescilli yapılar ise okuma salonu, satış birimi ve idari bina olarak kullanılmak üzere restore edildi. Alanın gerisinde iki katlı betonarme bina da yenilendi. İzmir Büyükşehir Belediyesi, alanda ayrıca 122 araçlık otopark, 1800 metrekarelik açık hava seyir alanı (oturabilir çim alan), meydanlar ve 5 süs havuzu oluşturdu.

Büyükçekmece Sahipsiz Sokak Hayvanları Koruma Derneği ve İshakoğlu Musiki Derneği işbirliğiyle düzenlenen “Sevgimiz İlaç Olsun Türk Sanat Müziği Konseri” yedinci kez Türk Sanat Müziği severlerle buluştu.

Sahipsiz hayvanlara harcanacak

Büyükçekmece Belediyesi Sahipsiz Hayvanlar Bakım Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi’nde yaşayan sokak hayvanları için düzenlenen konsere çok sayıda hayvan sever katıldı. Konserde toplanan paranın tamamı rehabilitasyon merkezindeki bakıma muhtaç sokak hayvanlarının bakım ve tedavisi için kullanılacak.

“Keşke tüm insanlarımız bu kadar duyarlı olsa”

Büyükçekmece Belediye Başkanı Dr. Hasan Akgün’ü temsilen konsere katılan Belediye Başkan Danışmanı Bayram Ali Üner, “Eczacı Kadir İshakoğlu’na ve Büyükçekmece Sahipsiz Sokak Hayvanları Koruma Derneği Başkanı Aynur Üstükarcı’yı tebrik ediyorum. Keşke tüm insanlarımız bu kadar duyarlı olsa. Minik dostlarımızı düşünerek düzenlediğimiz bu konserde sokak hayvanlarımıza yardımda bulunduğunuz için hepinize teşekkür ediyorum” dedi.

Tarihi belleğe sahip çıkmak adına Çağdaş Sanatlar Merkezi’nin serüvenini 1926’lardan başlayarak tanıklarıyla konuşan, süreci en ince detayına kadar aktaran bir araştırma sergisi niteliğinde olan sergi, 13 Ekim’den 10 Kasım tarihine kadar Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde gezilebilecek.

Bir dönem Çankaya, Yıldız, Orta Ayrancı, Küçükesat, Güvenevler mahallelerine su sağlarken 20 yıldır Ankara’ya sanat merkezi olarak hizmet veren yapının tarihi yolculuğu belgesel olarak da kaydedildi.

1998 yılında dönemin Çankaya Belediye Başkanı Doğan Taşdelen tarafından yapılan ve yine dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in katılımıyla açılışı gerçekleştirilen merkez için Doğan Taşdelen duygularını şu şekilde aktardı: “Bir insanın yaptığı her şey güzeldir, yarattığı her şey güzeldir. Bir babanın evladına bakışı gibi, her önünden geçtiğimde o hazzı, o güzelliği, o sevgiyi tadarım. Burası eskiden su deposu olan bir yerdi. Su depoları kaldırılınca, işlevini yitirince parsel haline geldi. Biz de o zaman Ana Kent’ten burayı satın aldık. Bir parseli bizimdi diğer parseli de satın aldık ve su deposu yıkıldı ve kültür merkezini yaptık. Biz o zaman tabii Çankaya Belediyesinin ekonomik anlamdaki durumunu ya da ekonomiyi düşünmedik. Halkın direk geleceğini düşündük”.

Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen yıllar önce merkezin açılışını gerçekleştiren babası Doğan Taşdelen’e ve emeği geçenlere teşekkür ederek, “Yirmi yıllık gururu, yirmi yıllık duyuşla el ele vererek, daha nice yirmi yıllarda bize gelecek ve biz de nice yirmi yıllarda sanata gideceğiz. Sanatı takvimlendirmeyi bilen toplumlar, eninde sonunda hayatın estetik yorumlanışı aracılığı ile göğü kendi rengine boyayacaklardır” dedi.

Sezonu açan Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu, yeni çocuk oyunu Yeni Dünya-Bir Uzay Macerası ile küçük tiyatroseverlerin karşısına çıktı. Prömiyeri yapılan oyuna ilgi büyüktü.

Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu, yeni sezonda iki çocuk oyununu sahneleyecek. Bu oyunlardan biri olan Yeni Dünya-Bir Uzay Macerası’nın prömiyeri Konak Kültürevi’nde yapıldı. 6 yaş üzerindeki çocuklar için sahnelenen oyuna ilgi büyüktü.
Pelin Temur’un yazdığı oyun, uzay, Dünya ve kuşlar hakkında bir hikayeyi anlatıyor. İki ayağının üstüne kalkıp ilk kez yıldızlara bakan atalarımızdan, füzeler inşa edebilen günümüz insanına kadar devam eden bir hikaye. Oyunda, izleyenleri başka gezegenler keşfetmeye götüren büyük merakın ve hırsın hikayesi konu ediliyor. Güray Dinçol’un yönettiği oyunda Batuhan Pamukçu, Dilara Topuklular, Ferya Soysal, İbrahim Ersoylu, Mert Tiryaki rol alıyor. Funda Çebi’nin kostüm tasarımını yaptığı oyunun koreografisini, Gizem Bilgen, Burçak Çöllü, dekor -ışık tasarımını Cem Yılmazer gerçekleştirdi.
Yeni Dünya-Bir Uzay Macerası 21 Kasım tarihine kadar her hafta pazar günleri saat 13.00’de Konak Kültürevi’nde küçük tiyatroseverlerin karşısına çıkacak. 21 Kasım’da sahnelenmeye başlayacak yeni çocuk oyunuyla birlikte, Yeni Dünya-Bir Uzay Macerası isimli oyun iki haftada bir izleyici karşısına çıkacak.

Kartal Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü’nün düzenlediği Ekim ayı etkinlikleri kapsamında Işıl Kasapoğlu’un yönettiği ve ünlü tiyatro oyuncuları Burak Sergen ile Zuhal Olcay’ın rol aldığı “Aşk Halleri” adlı tiyatro oyunu, Kartal Belediyesi Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nde sahnelendi. Tiyatro oyununa Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz ve eşi Feray Öz’ün yanı sıra; Kartal Belediyesi Başkan Yardımcıları; Hüseyin Tozkoparan, Mustafa Fehmi Okay, Kartal Belediyesi Başkan Danışmanı Gülcemal Fidan, Kartal Belediyesi Meclis Üyeleri, Kartal Belediyesi Birim Müdürleri, iştiraki şirketlerin yöneticileri ve çok sayıda Kartallı sanatsever katıldı.

Maria Goos’un yazdığı “Doek” adlı oyundan uyarlanan oyunda iki arkadaş, iki eski dost ve iki sevgili olan Richard ve Liz üzerinden dünyaya, ilişkilerde geride bırakılanlara dair sorgulamalar sahneye yansıtıldı. Kartallılardan yoğun alkış alan oyuncular Burak Sergen ve Zuhal Olcay’a oyundan sonra Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz tarafından kartal heykelciği takdim edildi.

Hollandalı yazar Maria Goos tarafından yazılan “Doek” adlı oyunun Türkçe’ye çevrilerek “Aşk Halleri” adıyla sahnelendiği tiyatro oyunu, Kartallı sanatseverler ile buluştu. Kartal Belediyesi Kültür Müdürlüğü’nün hazırladığı Ekim ayı kültür sanat etkinlikleri kapsamında Kartal Belediyesi Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nde sahnelenen oyuna vatandaşlar büyük ilgi gösterdi. Yönetmen Işıl Kasapoğlu’nun yönettiği ve Burak Sergen ile Zuhal Olcay’ın rol aldığı oyunda konservatuvarı birlikte bitirerek 20 yıl boyunca birlikte sahne alan Liz ve Richard’ın 10 yıllık bir ayrılığın ardından yeniden bir oyunda buluşması üzerine gelişen olaylar anlatıldı. 2 saat süren dram türündeki oyunun ardından sahneye çıkan Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz, performanslarından dolayı oyuncular Burak Sergen ve Zuhal Olcay’a teşekkür ederek kartal heykelciği takdim etti.

Troya’nın UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne kabulünün 20.yıldönümü ve Avrupa’da Kültür Mirası Yılı ilan edilmesi nedeniyle 2018, ‘Troya Yılı’ ilan edildi. 2018 Troya Yılı kapsamında Çanakkale, uluslararası işbirlikleri ve kültür, sanat, bilim ve spor etkinlikleri ile dünyanın buluştuğu bir merkez olmayı sürdürüyor.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi evsahipliğinde, Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı ve Sinema Genel Müdürlüğü’nün işbirliği ve Çanakkale Valiliği himayelerinde düzenlenen 2.Uluslararası Truva Atı Kısa Film Festivali gerçekleşti.

Ülke sinemasının gelişimine katkı sağlayacak yeni sinemacıları teşvik etmek, farklı kültürlerden gelen kısa filmleri seyirciye ulaştırmak, festival aracılığıyla uluslararası kültürel diyaloğu geliştirmek ve kısa filmlerin yapımını özendirmek amacıyla düzenlenmeye başlanan Uluslararası Truva Atı Kısa Film Festivali bu yıl ikinci kez sanatseverler ile buluştu.

120 Ülkeden ve Türkiye’den 2000’in üzerinde Kısa Film Başvurusu Yapıldı

120 ülkeden 2000’in üzerinde başvurunun yapıldığı 2. Uluslararası Truva Atı Kısa Film Festivali’nde finale kalan filmler 3 gün boyunca izlenip jüri tarafından değerlendirildi. Ünlü sinema oyuncusu Perihan Savaş’ın onur konuğu olarak katıldığı festivalde alanında yetkin profesyoneller ile atölyeler, söyleşi ve paneller düzenlendi. Festivale Perihan Savaş, Uğur İçbak, Semir Arslanyürek, Aytekin Can, Gökhan Tarkan Karaman ve Alexandra Tvetzkova jürilik yaptı.

Troya Yılı’nın en kalıcı kültürel mirası olacak, resmi açılışı için gün sayılan Troya Müzesi’nde gerçekleşen açılış kokteyli ile startı verilen Uluslararası Truva Atı Kısa Film Festivali 5 Ekim’de Çanakkale Valisi Orhan Tavlı, Çanakkale Boğaz ve Garnizon Komutanı Tuğamiral Levent Kerim Uça, Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanı İsmail Kaşdemir, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Acer ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü ve Festival Başkanı Prof. Dr. Hülya Önal’ın da katıldığı görkemli bir gala ile kapanışı yaptı.

3 Tenor’un dinletisiyle başlayan 2. Uluslararası Truva Atı Kısa Film Festivali Gala Gecesi finale kalan 3 kısa filmin ödül töreniyle sona erdi.

2. Uluslararası Truva Atı Kısa Film Festivali’nin üçüncüsü İtalya’dan Der Wolf Filmi ile katılan Benjamin Thum olurken ikincisi Naftalin Filmi ile Furkan Daşbilek, birincisi Hikayeci Filmi ile Anıl Güldoğan oldu.

Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nin (ANAMED) 2017’de arkeoloji ve tarih meraklılarıyla buluşturduğu ve Çatalhöyük Araştırma Projesi’nin 25. yılının kutlandığı “Bir Kazı Hikâyesi: Çatalhöyük” sergisi, yurt dışına taşındı. UNESCO Dünya Kültür Mirası listesindeki Çatalhöyük’te yürütülen arkeolojik çalışmaları interaktif sergileme yöntemleriyle aktaran sergi, 12 Ekim- 15 Aralık tarihleri arasında The Brunei Gallery, SOAS, University of London’da arkeoloji ve tarih meraklılarıyla buluşacak.

Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nin (ANAMED), 2017‘de açtığı ve en çok ilgi gören sergilerinden biri olan “Bir Kazı Hikâyesi: Çatalhöyük” School of Oriental and African Studies’in (SOAS) davetiyle Londra’ya taşındı. 25 yıldır Çatalhöyük’te sürdürülen arkeolojik kazıların bilinmeyen yönlerini yenilikçi sergileme teknikleriyle sunan sergi, 12 Ekim’de Russell Square’da bulunan Brunei Gallery’de açıldı.

Geçtiğimiz yıl İstanbul’da arkeoloji ve tarih meraklılarına etkileşimli deneyimler de sunan serginin ünü ülke sınırlarımızı aştı. UNESCO Dünya Kültür Mirası Çatalhöyük yerleşmesindeki araştırmaları deneyimleme fırsatı sunan sergi, Türkiye’nin yurt dışındaki bilim elçilerinden biri olarak ülkemizi temsil edecek.

Neolitik döneme tarihlenen Konya’daki Çatalhöyük yerleşmesinin 1993’ten beri kazı başkanlığını yürüten Prof. Dr. Ian Hodder danışmanlığında geliştirilen serginin içeriği Duygu Tarkan küratörlüğünde, Şeyda Çetin yönetiminde ve Çatalhöyük araştırmacılarının katkılarıyla hazırlandı. Deneyime dayalı sergileme yöntemlerine başvurulan serginin tasarımını ise PATTU Mimarlık yaptı. 1997 yılından beri Çatalhöyük kazılarının ana sponsoru olan Yapı Kredi’nin katkılarının yanı sıra Grundig’in teknoloji sponsorluğunda gerçekleştirilen sergi, dünyanın en eski topluluklarından birinin avcı toplayıcılıktan tarım toplumuna geçiş sürecine ve sosyo-ekonomik organizasyonuna ışık tutmak için yürütülen araştırmaları inceleme fırsatı sunuyor.

Çatalhöyük Araştırma Projesi tarafından yürütülen bilimsel çalışmaların ışığında üç boyutlu modellemeyle seçili buluntuların yeniden üretilmesinin yanı sıra kazı alanlarında girilemeyen bölümlerinin incelendiği lazer tarama görüntüleri sergileniyor. Medya sanatçısı Refik Anadol’un ilk kez arkeolojik bir veri tabanını makine zekâsı ile yorumladığı dijital eser, serginin merkezinde yer alarak bilimsel çalışmaların veriyle olan ilişkisini izleyiciler için bir deneyime dönüştürüyor. Ayrıca, sergi kapsamında kurulacak VR (sanal gerçeklik) yeniden canlandırması, ziyaretçileri binlerce yıl öncesinde Çatalhöyük yerleşmesinde bir yolculuğa çıkarıyor.

15 Aralık’a kadar Londra’da The Brunei Gallery, SOAS, University of London’da açık kalacak sergide ziyaretçiler, arkeologların verilere nasıl ulaştığını ve laboratuvarlardaki merak uyandıran bilimsel analizleri etkileşimli olarak deneyimleyebilecek.

Mimari ve tasarım işleri ile tanıdığımız Sami Savatlı, ‘Katmanlı Rastlantılar (Layered Coincidences) Sergisi’ ile 24 Ekim 2018, Çarşamba günü sanatseverlerle bir araya gelecek. Sevil Dolmacı Art Consultancy bünyesinde gerçekleşecek Sami Savatlı’nın ilk kişisel sergisi Katmanlı Rastlantılar Sergisi’nde toplam 24 eser yer alacak.

Sami Savatlı’nın ‘günümüz ve geleneksel’ arasındaki duygusal ve zamansal çok katmanlılığı fiziksel dünyaya çıkaran işlerinde, aşinalık ve yabancılık duygusu aynı anda yaratılıyor. Sanatçının ortaya çıkan bu dualiteden beslenerek hayata geçirdiği eserlerinin yer aldığı ‘Katmanlı Rastlantılar Sergisi’ 13 Kasım 2018 Salı gününe kadar sanatseverleri ağırlayacak.

Japonya’da 200 pirinç krakeri üreticisi krakerden Leonardo da Vinci’nin ünlü eseri Mona Lisa tablosunbu yaptı. Dünyanın en büyük kraker Mona Lisa’sı için 32 bin 360 pirinç krakeri kullanıldı. 380 metrelik alana inşa edilen Mona Lisa mozaik tablosu için yedi farklı renkte kraker kullanıldı. Krakerden yapılan tabloyu sosyal medya hesabından da paylaştı.

Mona Lisa tablosunun hikayesi

Leonardo da Vinci tarafından 1505 yılında yapıldığı sanılan Mona Lisa Tablosu, Rönesans kadın portresinin ilk örneği olarak bilinir.

Portre şüphesiz Floransa’da 1503’te başlamıştı. Floransa’daki Gantrardini’nin eşi Francesco del Giocondo adındaki Florentine kumaş tüccarının karısı olduğu düşünüldü.

Kimi rivayetlere göre ise, Da Vinci’nin metresi Mon Salai olduğuydu. Fakat harflerin yerlerini değiştirdiğinizde ortaya Mona Lisa ismi çıkıyor. Tesadüf mü, orasını bilemeyiz.

Birr şüpheli: PABLO PİCASSO

Tartışmalar sanat tarihçileri tarafından hâlâ yapılıyor. Fransa’da, Ouvre Müzesi’nde sergilenen tablo, 1911’de çalındı. Suçlananlar arasında ünlü İspanyol ressam Pablo Picasso da vardı. Yapılan araştırmalar sonucunda Picasso’nun bir ilgisi bulunulmadığı anlaşılınca ünlü ressam salıverildi.

Neyse ki Mona Lisa tablosu 24 ay sonra Floransa’da bulundu da herkes derin bir oh çekti. Hırsızın gerekçesi ise, İtalyan bir ressamın tablosu neden Fransa’da sergilendiğiydi.

Oysa bilmediği bir gerçek vardı O da, tablonun Da Vinci tarafından Fransa Kralı Francis’e 4 bin altın karşılığında satılmasıydı.

Peki o gülümsemenin sırrı neydi ?

Mona Lisa’nın ünlü gülümsemesi, ardıç dallarının Ginevra Benci’yi temsil ettiği ve erminin portrelerde Cecilia Gallerani’yi sırasıyla Washington ve Krakow’da temsil ettiği şekilde bakıcısı temsil eder.

İtalyanca “gioconda” kelimesinin önerdiği mutluluk düşüncesinin görsel bir temsilidir.Leonardo bu mutluluğu nosyonunu portrenin ana motifi haline getirdi: işi bu kadar ideal yapan bu kavram budur. Peyzajın doğası da bir rol oynar.

Ortadaki, bakıcının göğsüyle aynı seviyede, sıcak renklerdedir. Erkekler bu alanda yaşıyorlar: bir sarma yolu ve bir köprü var. Bu alan, bakıcının ve uzak mesafenin arasındaki geçişi temsil eder.

Burada manzara, vahşi ve ıssız bir yer olan ve suyun ufukta uzanan suyuna dönüşür. Bu, Leonardo’nun bakıcının gözlerinin seviyesine akıllıca çizmiştir.

Oyuncakların geçmişini yansıtan  “Düşler, Oyunlar ve Okumalar” sergisi Ankara’da açıldı. 2-31 Ekim tarihleri arasında açık olacak olan sergide, Türkiye’nin oyuncak kültürünü yansıtan örneklerden ilk okuma kitaplarına kadar nadir parçalar mevcut.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğünce düzenlenen serginin CerModern’deki açılışına Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Prof. Dr. Derya Örs, Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İbiş ile Araştırma ve Eğitim Genel Müdürü Okan İbiş katıldı.

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı Örs, burada yaptığı konuşmada, çocukların 8-10 yaşa kadar olan dönemlerinin kişiliklerini geliştirdikleri en önemli dönemlerden biri olduğuna işaret etti.

Sergide, Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü ile Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ile vakıfların katkılarının bulunduğunu belirten Örs, “Büyüklerle beraber küçük çocuklarımızı da ay boyunca bu sergide görmek istiyoruz. Geleceğimizin sevinci ve teminatı olan çocuklarımız için ne yapsak azdır. Böyle bir sergide büyükler olarak onların adına bir şeyler gerçekleştirmiş olmaktan büyük övünç ve kıvanç duyuyoruz.” dedi.

Konuşmaların ardından katılımcılar serginin açılışını gerçekleştirdi.

CernModern’de 2-31 Ekim tarihleri arasında açık kalacak olan “Düşler, Oyunlar ve Okumalar” sergisi, Türkiye’nin geleneksel sanatlar konusundaki tek hafızası olarak sayılan Halk Kültürü Bilgi ve Belge Merkezinin sahip olduğu zengin içeriği sanatseverlerin beğenisine sunuyor.

Türk Dil Kurumu ve Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü işbirliğinde düzenlenen sergide, geleneksel oyunlar, ilk okuma kitapları ve Türkiye’nin oyuncak kültürünü yansıtan örneklerin yanı sıra dünya oyuncaklarından parçalar da bulunuyor.

Sergi, antik dönem oyuncakları, Osmanlı dönemi Eyüp oyuncakları ile Japonya, Guatemala, Nijerya, Nepal, ABD, Fransa, Almanya gibi ülkelerin geleneksel oyuncaklarına da ev sahipliği yapıyor.

Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde 55’incisi düzenlenen Uluslararası Antalya Film Festivali kapsamında “55. Yıl Onur Ödülü”ne layık görülen Macar yönetmen Bela Tarr, “Senaryo hayatın içinde birlikte yaşadığımız insanlar, sokaklardır. Bir film çekmek için senaryoya ihtiyaç yoktur. Ben film çekerken cebimde küçük kağıt parçaları vardır onlara bakarak filmlerimi çekerim” diye konuştu.

55. Uluslararası Antalya Film Festivali kapsamında bu yıl 5’incisi gerçekleştirilen Antalya Film Forum’da genç yönetmenlerle özel bir atölye düzenleyen dünyaca ünlü Macar yönetmen Bela Tarr, geçtiğimiz gün, sinemacılar ve sinemaseverlerle bir araya geldi.

Ünlü yönetmen ve yapımcı Bela Tarr, “Antalya Film Forum” etkinliği kapsamında sanatseverlerle ustalık sınıfına ilişkin tecrübelerini paylaştı.

Film çekmenin kendisi için çok önemli olduğunu belirten Tarr, çektiği her filmde insanların gerçekliklerine dokunduğunu söyledi.

“Film benim hayatım.” diyen Tarr, çektiği bütün filmlerin insanlık onuruyla ilgili olduğunu, toplumsal sorunları dile getirmek için filmler yaptığını dile getirdi.

Film çekerken senaryo kullanmadığının altını çizen , çünkü buna gerek olmadığını belirten Tarr, sözlerine şu kelimelerle devam etti:

“Ben hiç senaryo yazmadım, yazmam da. Senaryo hayatın içinde birlikte yaşadığımız insanlar, sokaklardır. Bir film çekmek için senaryoya ihtiyaç yoktur. Film çekerken cebimde küçük kağıt parçaları vardır, onlara bakarak filmlerimi çekerim.”

Tarr, çektiği her sahnenin bir kağıt parçasından oluştuğunu, ilk sahneyi de son sahneyi de o kağıt parçalarına göre çektiğini ifade etti.

İnsanların bilgisayar başında gerçekliği olmayan senaryolar yazmak için boşuna beyinlerini yorduğunu savunan Tarr, masa başında yazılan senaryoları gerçekçi bulmadığını söyledi.

Filmlerinde karakterleri de gerçek hayattan seçtiğini anlatan Tarr, “Çekeceğim film için karakter avcılığı yapıyorum. Benim filmlerimde oynayan insanlar gerçek hayatta görebileceğiniz insanlar. Ben her zaman oyuncuları serbest bırakırım. Önemli olan oyuncunun canlandıracağı karakteri hissetmesi, o zaman oyuncuyu keşfetmiş olursunuz.” dedi.

Kendisi için film müziklerinin çok önemli olduğunu dile getiren Tarr, film yapımcılarının gerilimi artırmak için müzik kullanmasını da doğru bulmadığını kaydetti.