Şunun için etiket arşivi: Sanat Yönetmeni

Uluslararası İstanbul Opera Festivali Başlıyor!

5. Uluslararası İstanbul Opera Festivali

Her yıl Türk ve dünya operalarının seçkin yapıtlarını sanatseverlerle buluşturan Uluslararası İstanbul Opera Festivali, beşinci senesinde zengin bir program ve belleklerden silinmeyecek performanslarla sanatseverlerle buluşmaya hazırlanıyor.

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü tarafından Denizbank’ın katkılarıyla düzenlenen festival, bu yıl 3 – 17 Haziran 2014 tarihleri arasında gerçekleştirilecek.

Festival kapsamında, Zorlu Center PSM’de gerçekleşecek Dmitri Hvorostovsky Gala Konseri’nin yanı sıra aralarında W.A.Mozart, G.Verdi ve cemal reşit rey gibi ünlü bestecilerin eserlerinin de bulunduğu birbirinden seçkin 6 farklı yapıtı, 4 farklı mekânda izlemek mümkün olacak.

Ülkemizde opera ve bale sanatlarını toplumun tüm kesimlerinin yararına sunmak misyonuyla faaliyetlerini sürdüren Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nün, Türkiye’nin kültür sanat yaşamına destek vermek amacıyla hareket eden DenizBank’ın ana sponsorluğunda organize ettiği 5. Uluslararası İstanbul

İki hafta sürecek festival, Başrejisör Yekta Kara’nın sanat yönetmenliğinde Haziran ayı boyunca, 6 opera prodüksiyonu ve bir gala konser ile toplam 10 temsille sanatseverlerin karşısında olacak. Festival kapsamında seyirciler; Ankara, İstanbul, Samsun ve Mersin Devlet Opera ve Balesi yapımlarının yanı sıra, Salzburg Devlet Operası’nın “Beklenmedik Karşılaşma” adlı yapımını da izleyebilecekler.

Festivalin kapanışında Zorlu Center PSM’de gerçekleşecek Gala Konseri’ne, dünyaca ünlü Rus bariton Dmitri Hvorostovsky damgasını vuracak. Dmitri Hvorostovsky’e Şef Constantine Orbelian ile Soprano Ana Maria Martinez’in yanı sıra İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası eşlik edecek. Opera salonlarının vazgeçilmez sanatçısı Dmitri Hvorostovsky, dünyanın yaşayan en ünlü baritonu olarak kabul ediliyor.

Prof. Rengim Gökmen: “Opera, bir metropolün en önemli sanat olayıdır”

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü ve Genel Sanat Yönetmeni Prof. Rengim Gökmen festival hakkında şunları söyledi: “Uluslararası İstanbul Opera Festivali, İstanbul kentinin dünya klasmanında farklı bir konumda olmasını sağlamıştır. Opera ve bale sanatları büyük metropollerin en önemli sanatsal etkinlikleridir. Bu yılki festivalimiz; Attila, Fatih Sultan Mehmet, Saraydan Kız Kaçırma gibi Türk, doğu ve tarihi temaların işlendiği eserlerin yer aldığı bir festival olma özelliğini taşıyacak. Festivalimizin alamet-i farikası olan Saraydan Kız Kaçırma Operası, Yıldız Sarayı ve Topkapı Sarayı’ndan sonra ilk kez arkeoloji Müzeleri Bahçesi’nde sanatseverle buluşacak.”

Hakan Ateş: “Festival sayesinde opera toplumun geniş kesimlerine kadar yaygınlaştı ”

DenizBank Genel Müdürü Hakan Ateş ise Uluslararası İstanbul Opera Festivali’ne başlangıcından bugüne kadar verdikleri destekten memnuniyet duyduklarını ifade etti. Ateş, “Ortaya konulan yapıt ve organizasyonlarla global arenada ses getiren Uluslararası İstanbul Opera Festivali’ne desteğimiz, kurulduğumuz gün benimsediğimiz ‘Sanata Evet’ anlayışımızın doğal bir yansımasıdır. Bundan beş yıl önce Devlet Opera ve Balesi ile güçlerimizi birleştirdiğimizde, opera sanatının toplumun geniş kesimlerince benimsenmesine katkı sunmak gibi bir hedefimiz vardı. Bugün geldiğimiz noktada, ülkemizin kültür-sanat yaşantısına bu yönde bir fayda sunabilmiş olmaktan mutluluk duyuyoruz. Zira sosyal sorumluluk vizyonumuz çerçevesinde, toplum yaşantısında olumlu yönde fark yaratabildiğimiz ölçüde attığımız adımların anlam kazandığına inanıyoruz. Dokuz yıldır sürdürdüğümüz İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası sponsorluğumuz, Uluslararası Bodrum Bale Festivali’ne olan katkımız ve iştirakimiz Deniz Kültür aracılığıyla yürüttüğümüz onlarca farklı projeyle Türkiye’de ‘Sanata Evet’ demeye devam edeceğiz” dedi.

Yekta Kara: “Ülkede ve dünyada ‘Her Zaman Opera’…”

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Başrejisörü ve Festival’in Sanat Yönetmeni Yekta Kara da; “Opera tüm dünyada kendini yeniliyor. Popüler kültürün egemenliğini kıracak, gençlerin de beğenisini kazanacak çağdaş, atılımcı yapımlar üretiliyor dört bir yanda. Uluslararası İstanbul Opera Festivali kapsamında, işte bu çalışmaları öne çıkarmak, Türkleri konu alan operalara geniş yer vermek, her açıdan nitelikli, daha önce İstanbul’da sahnelenmemiş ilgi çekici örnekleri sergilemek istiyoruz. Bu yenilenme ve değişim sürecinde en büyük güvencemiz, gençler elbet; yorumcusuyla, seyircisiyle gençler. Bizim gibi genç nüfus oranı yüksek bir ülkede gençliğin simgelediği yoğun enerjinin sanata, operaya yansıması çok doğal. Ülkemizde gençlerin gelecekte bu sanatı çok daha ileri taşıyacağı inancıyla ‘Her Zaman Opera’ diyoruz” diye konuştu.

2014’e damgasını vuracak sanat olayı: Dünyanın yaşayan en ünlü baritonu Dmitri Hvorostovsky Türkiye’de!

Festivalin kapanış tarihi olan 17 Haziran Salı gecesi gerçekleşecek Gala Konseri’nde opera salonlarının vazgeçilmez efsane sanatçısı Dmitri Hvorostovsky İstanbullu sanatseverlerle buluşacak. Diskografisinde resitallerden operalara kadar çok çeşitli eser bulunan Dmitri Hvorostovsky, klasik eserler kadar popüler halk şarkılarını da kendi tarzında seslendiriyor. Klasik müzik ve opera temalı altı adet TV filmi ve dizisinde de rol almış olan ünlü bariton, Gala Konseri’nde, soprano Ana Maria Martinez ve İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası eşliğinde dinleyenlere büyülü anlar yaşatacak. Zorlu Center PSM gerçekleşecek konser yine ünlü bir isim olan Şef Constantine Orbelian tarafından yönetilecek.

Festivalin biletleri MyBilet tarafından satılıyor. Bilet fiyatları ise 20 TL – 150 TL arasında değişiyor.

Bu yıl 19’uncusu düzenlenen Sidney Bienali, aralarında Türkiye’den Meriç Algün Ringborg’un da bulunduğu 90 sanatçıya ev sahipliği yapıyor.

Avustralya’nın Sidney şehrinde düzenlenen 19. Sidney Bienali ‘You Imagine What You Desire (Ne istersen onun hayalini kurarsın)’ teması ile 21 Mart’ta başlıyor. Sanat yönetmeni Juliana Engberg bu yılki bienal programını ‘Prometheus’un ateşi için çarpan kalpler’ ifadesiyle açıkladı.

'Ödünç Alınmamış Kitaplar Kütüphanesi' Meriç Algün Ringborg'un bienalde yer alan çalışması.

‘Ödünç Alınmamış Kitaplar Kütüphanesi’ Meriç Algün Ringborg’un bienalde yer alan çalışması.

19.sidney bienali1976 yılından bu yana gerçekleştirilen Sidney Bienali’nde NSW Galeri (New South Wales) içerisinde sergilenecek 17 sanatçının 39 işinin bienal teması ile örtüşmesinin yanında, ana salonda sergilenen Afganistan hazineleri ile de ilişkilendirildi. Afganistan’ın başkenti Kabil’den getirilen altın eserler arasında çalışmaları bulunan bu 17 sanatçı arasında İsveç’te yaşayan Türk sanatçı Meriç Algün Ringborg da bulunuyor.

‘Ödünç alınmayan kitaplar kütüphanesi’ adını taşıyan enstalasyon çalışmasında Ringborg, Sidney Teknik Üniversitesi kütüphanesinde bulunan ve bugüne dek hiç kimsenin ödünç almadığı ve kütüphaneden çıkarmadığı sanat kitaplarını sergiliyor. İnsanların eğitim ve iş yaşamındaki eğilimlerine odaklanan ve bu odak noktası çerçevesinde sanatla aralarına koydukları mesafenin de altını çizen çalışması, bienal izleyicilerinden bu kitapları ödünç almalarını istiyor.

Bienalde yer alan diğer sanatçıların çalışmaları da insan çeşitliliği, jeopolitik ve kültürel davranışlar, metaforlar, fabllar ve biriktirme kültürü üzerine yoğunlaşıyor.

Mel O’Callaghan, Parade, 2014 (artist model)

Mel O’Callaghan, Parade, 2014 (artist model)

19. Sidney Bienali

Bu yıl 31 ülkeden 90 sanatçının çalışmalarının sergileneceği 19. Sidney Bienali, 9 Haziran tarihine dek devam edecek. Asya-Pasifik ülkelerinde düzenlenen ilk bienal olmasının yanında, en uzun süre açık kalan sanat etkinliklerinden de biri. Yan etkinlikleriyle birlikte yaklaşık yüz ülkeden 1600 sanatçının işlerini gösterebilmesini sağlayan bienal, bağımsız bir sanat oluşumu.

Kaynak: Al Jazeera

İzmir’de 13-15 Aralık’ta düzenlenecek kısa film yarışmasına 600’den fazla eser müracaat etti

yalı-capkınıİzmir’de 13-15 Aralık 2013 arasındaki Uluslararası Artemis Film Festivali kapsamında, Yalıçapkını Kısa Film Yarışması düzenleniyor.
Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan, yaptığı açıklamada yalıçapkını kuşunun bu festivalle beraber İzmir’in en önemli simgelerinden biri haline geleceğini söyledi. Tartan, “Konak Belediyesi olarak sadece Türkiye’deki değil, dünyadaki bütün kısa filmcilere kapımızı açtık. Gelen filmlere bakıldığında, birçok ülkeden katılım olduğunu görmekteyiz. Bunların arasında İran, İspanya, Amerika, İngiltere ve Almanya başı çekiyor. Festivalimize bütün İzmirlileri davet ediyoruz.” dedi. Genel Sanat Yönetmeni Alper Akdeniz ise festivali düzenleyen ekip olarak İzmir için yeni bir vizyon oluşturduklarını söyledi. Önümüzdeki yıllarda İzmir’in ismi anıldığında bu festivalin hatırlanacağını ifade ederek, “İzmir, ne giydirirseniz giydirin, üzerinde her zaman şık duran güzel bir kadındır.” şeklinde konuştu.

Festival Başkanı Muammer Sarıkaya da büyüdükleri topraklarda yeni fidanlar yetiştirme gayretinde olduklarını belirterek, “Bizler Uluslararası Artemis Film Festivali ve Yalıçapkını Kısa Film Yarışması’yla İzmir’in 5 bin yıllık tarihine yeni bir tohum ekmenin gururunu yaşıyoruz.” dedi. Festival Uluslararası Koordinatörü Kamil Murat ise yarışmaya katılımın bu denli yüksek oluşunun, İzmir’in bir dünya şehri olarak yurtdışında benimsenmesinden kaynaklandığını dile getirdi. Murat, “Yarışmaya katılan filmlerin yarıdan fazlasının yabancı yönetmenlerin olması, festivalin önümüzdeki yıllarda diğer büyük kentlerde yapılan festivallerin gölgesinde kalmayacağı sinyalini verdi. Özellikle Avrupalı yönetmenlerin, 30’un üzerinde ödül almış 20’den fazla filmle yarışmaya başvurması bunun göstergesidir.” diye konuştu.

Oscar ödüllü yönetmen James Cameron, ilkini 2009 yılında çektiği Avatar filminin devamını Yeni Zelanda’da çekmek için hazırlıklara başladığını açıkladı.

avatar-filmi

Oscar ödüllü yönetmen James Cameron, ilkini 2009 yılında çektiği Avatar filminin devamını Yeni Zelanda’da çekmek için hazırlıklara başladığını açıkladı.

Ünlü yönetmen, başkent Wellington’da Başbakan John Key ile düzenlediği ortak basın toplantısında Lightstorm Entertainment ve Twentieth Century Fox şirketleri tarafından çekilecek üç filmin yapımcılığını Jon Landau’nun üstlendiğini belirtti.

“Titanic”, “Alliens” ve “The Terminator” gibi efsanevi filmlerin yönetmeni Cameron, Avatar’ın devamı niteliğindeki üç filmin 2015’ten itibaren dokuz ay içinde çekileceğini söyledi.

İlk filmi Aralık 2016’ya yetiştirmek istediklerini kaydeden Cameron, ikinci filmin 2017, üçüncü filmin ise 2018’de gösterime gireceğini ifade etti.

Cameron, filmlerin bazı sahnelerini saniyede 48 kare kullanarak çekecek. Filmlerde genellikle saniyede 24 kare kullanılıyor.

Üç boyutlu çekilecek filmler için bütçenin yüzde 25’ini Yeni Zelanda hükümeti karşılayacak.

Dünya çapında yaklaşık 2,8 milyar dolar gişe geliri elde ederek sinema tarihinin en kazançlı filmlerinden biri olan Avatar, 67. Altın Küre Ödülleri’nde En İyi Film ve En İyi Yönetmen ödüllerine, 82. Akademi Ödülleri’nde de “En İyi Sanat Yönetmeni”, “En İyi Görüntü Yönetmeni” ve “En İyi Görsel Efekt” dallarında üç ödüle layık görülmüştü.

Pandora adlı bir gezegende geçen film, mavi derili, insansı görünümlü, barışçıl olan Na’vi halkı ile gezegeni ele geçirmeye çalışan insanların öyküsünü anlatıyor.

James Cameron, 26 Mart 2012’de “Deepsea Challenger” adlı tek kişilik denizaltı ile Mariana Çukuru’na inerek 50 yıl aradan sonra çukura giden ilk insan olmuştu.

Bakanlık, yardım yaptığı özel tiyatrolara, ‘genel ahlâk kurallarına uygun’ oyun sahnelemeleri için protokol imzalama zorunluluğu getirdi

tiyatro dersleriiiiiiiiiBakanlık, yardım yaptığı tiyatrolara ‘ahlaklı oyun’ kriteri koydu. Yardım yapılan özel tiyatrolara ‘genel ahlak kurallarına uygun oyun’ sahnelemeliri için protokol imzalama zorunluluğu getirildi.

Kültür ve Turizm Bakanlığı, Gezi eylemlerini destekleyen özel tiyatrolara yardımı kesmesinin ardından yardım konusunda ikinci bir skandala daha imza attı. Bakanlık, yardım yapmaya uygun bulduğu tiyatrolara “ahlaklı oyun” kriteri getirdi.

Cumhuriyet gazetesinden Selda Güneysu ‘nun haberine göre bakanlık, yardım yaptığı özel tiyatrolara, “genel ahlâk kurallarına uygun” oyun sahnelemeleri için protokol imzalama zorunluluğu getirdi. “Genel ahlaka uygun oyun” sergilemeyen tiyatronun yardımı 15 gün içinde yasal faiziyle birlikte geri alınacak.

Kültür ve Turizm Bakanlığı, her yıl verilen özel tiyatrolara destek yardımları konusunda bu yıl farklı bir tutum takınarak “Gezi eylemlerine katılan ve destek veren” aralarında Genco Erkal , Ferhan Şensoy , Haluk Bilginer , Levent Kırca ’nın tiyatroları ile AST ile Destar Tiyatro’nun da bulunduğu 20’ye yakın tiyatroya destek yardımı yapmamıştı. Bakanlık Değerlendirme Komisyonu, 4 milyon 312 bin TL ödeneği, bu yıl, 221 özel tiyatronun projesine dağıtmaya karar vermişti.

Söz konusu yardımlara ilişkin bakanlık, desteklemeye değer görülen tiyatrolara “Özel Tiyatroları Destekleme Yardımları Protokolü” gönderdi. Tiyatroların bakanlıktan yardım alabilmek için imzalamakla yükümlü oldukları söz konusu protokolün 14. maddesi ile dikkat çekici bir yükümlülük getirildi.

14 maddeye göre, tiyatrolar alacakları yardım karşılığında “genel ahlak kurallarına uygun” oyun sahnelemek zorunda olacaklar. Protokole göre, yardım alan tiyatrolar “genel ahlâk kurallarına uygun” oyun sahnelemezse, bakanlıkça verilen yardım 15 gün içinde yasal faiziyle birlikte geri alınacak.

14- Madde’ye ilk tepki Tiyatro Kumpanyası’ndan:

 ‘Desteği reddediyoruz!’

Protokolün 14. maddesine ilk tepki ibu yıl sunduğu proje destek almaya değer görülen Tiyatro Kumpanyası’ndan geldi. Tiyatro Kumpanyası’nın Genel Sanat Yönetmeni Kemal Kocatürk, Cumhuriyet’e yaptığı açıklamada, 14. madde ve “Gezi” tartışmaları nedeniyle kendilerine yapılan yardımı bakanlığa iade edeceklerini söyledi.

Geçen yıl Ahmed Arif ’in “Hasretinden Prangalar Eskittim” adlı eserinden uyarlanmış aynı isimli oyunla bakanlıktan ödenek aldıklarını ve bu yıl da “Küçürekkız” adlı oyunla bakanlığa başvurduklarını dile getiren Kocatürk, “Hiç umudumuz yokken, geçen yıla oranla ‘indirimli’ bir ödeneğe değer görüldük. ‘İndirimli’ dememden kasıt şudur: Bakanlığın sloganı hani ‘Devletin özel tiyatrolara artarak süren desteği…’ ya, o bakımdan. Biz ‘indirime’ tabi tutulmuşuz” dedi.

Protokole göre, bakanlıktan ödenek alan tiyatroların yıl içinde 27 temsil yapmak zorunda olduklarını ve bu temsillerde “14. maddeye uymak zorunluluğu” doğduğunun altını çizen Kocatürk, şöyle konuştu:

“Böylesine muğlak bir maddenin içeriği hiçbir hukuk diline de sığmaz herhalde. Bu maddeden iyi niyet beklentim olmadığı için de bu desteği bir köstek olarak gördüğümüzden kullanmayı düşünmemekteyiz. Çünkü maddenin içeriğinden anlaşılacağı üzere, ‘armudun çekirdeği, üzümün çöpü’ denilerek, verilen yardımın yeniden sizden faiziyle birlikte geri istenmesi işten bile değil.

Üstelik de oyununuz hakkında tespit tutanağı yazacak kişi ya da kuruluşlar bile belli değil. Yoldan geçen herhangi birinin hakkınızda bakanlığa yapacağı ufacık bir şikâyetin bile dayanak gösterilmeyeceği ne malum?

Böylesi bir protokole imza atmayı kendimizde ne yazık ki uygar, demokratik ve hukuk devletinin bir bireyi olarak hak görmüyoruz. Hak görenleri de kınıyoruz. Devletin tüm halkın vergileriyle dağıttığı bu ödeneği bir hulufe, bir sadaka gibi görmesini ve bunda da ayrıştırıcı rol oynamasını içimize sindiremeyerek, bu desteği reddediyoruz.”

‘Aile değerleri’ni gözeteceğiz!

Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik , TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında, “Gezi’ci tiyatrolara destek yok” haberini anımsatarak “Bir tiyatroya verilen destekte hangi kriterleri gözetiyorsunuz?” sorusunu soran CHP İstanbul Milletvekili Sedef Küçük’e, “Tabii ki aile değerlerini gözeteceğiz; tabii ki toplumun genel kabul gösterdiği değerleri gözeteceğiz. Dünyadaki hiçbir kültür bakanlığının da temel statejisi içinde buna aykırı unsurlar bulamazsınız” yanıtını vermişti.

Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı tarafından Halkbank’ın ana sponsorluğunda bu yıl 24. kez düzenlenecek olan Ankara Uluslararası Film Festivali, 14–24 Mart 2013 tarihleri arasında sinemaseverlerle buluşuyor. Bu yılki ana temasını ‘Doğu İmgeleri’ olarak belirleyen festivalin Ulusal Uzun Film Yarışması, Ulusal Belgesel Film Yarışması, Ulusal Kısa Film Yarışması ve bu sene ilk kez verilecek olan Akademia Ödülü jüri üyeleri şu isimlerden oluşuyor:

Toplam 8 filmin 13 dalda ödül için yarışacağı Ulusal Uzun Film Yarışması’nın jürisi; yapımcı ve yönetmen Tomris Giritlioğlu, oyuncu Şenay Gürler, yazar ve oyuncu Ercan Kesal, yazar Cemil Kavukçu ve yönetmen Ezel Akay’dan oluşuyor.

Toplam 9 filmin 6 dalda ödül için yarışacağı Ulusal Belgesel Film Yarışması’nın jürisi; belgesel yapımcısı Coşkun Aral, yönetmen Bingöl Elmas, yapımcı ve yönetmen Mehmet Eryılmaz, yazar Berrin Karakaş ve akademisyen Serdar Öztürk.

Toplam 10 kurmaca’nın 9, 7 deneysel filmin 7 dalda ödül için yarışacağı Ulusal Kısa Film Yarışması’nın jürisi; yazar Hakan Bıçakçı, yönetmen Mahmut Fazıl Coşkun, oyuncu Yiğit Özşener, sanat yönetmeni Elif Tasçıoğlu, akademisyen Özgür Yaren’den oluşuyor.

Festival bu sene ilk kez tamamı akademisyenlerden oluşan “Akademia Jürisi” ile Ulusal Uzun Film Yarışması’ndaki bir filme ödül veriyor. Akademia jürisi; Agnieszka Ayşen Kaim, Tanıl Bora ve Sevilay Çelenk’ten oluşuyor.

Festival bu yıl kısa film ve belgesel yarışmasında yeni ödüller de veriyor. Önceki yıllarda sadece en iyi film ödüllerinin verildiği festivalde bu yıl şu kategorilerde ödüller verilecek:

Belgesel Film Ödülleri

En İyi Film
En İyi Yönetmen
En İyi Konsept/Senaryo
En İyi Kurgu
En İyi Görüntü
En İyi Özgün Müzik

Kısa Film Ödülleri

En İyi Kurmaca Film
En İyi Deneysel Film
En İyi Canlandırma
En İyi Senaryo
En İyi Görüntü
En İyi Kurgu
En İyi Müzik
En İyi Kadın Oyuncu
En İyi Erkek Oyuncu

Jürinin değerlendirmesi sonucunda Ulusal Uzun Film Yarışması’nda dağıtılacak ödüller ise şunlar:

En İyi Film
Mahmut Tali Öngören Özel Ödülü
En İyi Yönetmen
En İyi Kadın Oyuncu
En İyi Erkek Oyuncu
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
Onat Kutlar En İyi Senaryo Ödülü
En İyi Görüntü Yönetmeni
En İyi Sanat Yönetmeni
En İyi Özgün Müzik
En İyi Kurgu
Akademia Ödülü (Sadece Ulusal Uzun Yarışma Filmleri değerlendirmeye tabidir.)

Kaynak :[-][-]

Her yılın 25 Şubat günü “European Cultural Association-Avrupa Kültür Derneği” aracılığıyla kutlanmakta olan “Dünya Commedia dell’Arte Günü”nün bu yılki ev sahibi İstanbul olarak seçildi.

Navelli/Palazzo Santucci, fotoğraf: Franco Soldani

Kutlamaların merkezi Bologna (İtalya), Torino (İtalya), Malaga (İspanya) kentlerinden sonra bu yıl İstanbul oldu ve 25 Şubat günü, başta İstanbul olmak üzere Avrupa, Amerika, Orta

ve Uzak Doğu dâhil olmak üzere dünyanın ulaşılır her yerinde Commedia dell’Arte ile ilgili gösteriler ve tanıtımlarla kutlandı. Ayrıca 25 Şubat Dünya Commedia dell’Arte Günü kapsamında 22-23-24 Şubat’ta Kumbaracı50′de Mario Gallo ile Commedia dell’Arte Atölyesi gerçekleşecek.

2010 yılında Dario Fo, 2011 yılında Roberto Tessari, 2012 yılında Miguel Romero Esteo tarafından kaleme alınan bildirilere bu yıl Türkiye’den tiyatro eleştirmeni Üstün Akmen’in mesajı eklendi.

Üstün Akmen’in “2013-Dünya Commedia Dell’Arte Günü” üzerine bilgilendirici tanıtımı şöyle:

25 Şubat Uluslararası Commedia dell’Arte Günü’nün 4. yıldönümünü kutlarken İtalyan Kültür ve Sanat Birliği (SAT) bir ileti hazırlamamı isteyerek onurlandırdı beni. Bu vesileyle, İtalya’da doğan, ama günümüzde bütün dünyaya yayılmış olan Commedia dell’Arte geleneğini tanıtmak amacıyla tiyatrocu dostlara, dünyadaki tüm tiyatroseverlere sesleniyorum.

Önce şunu söylemeliyim ki, Commedia dell’Arte, yaklaşık iki yüzyıl kadar Avrupa tiyatrosunu etkisi altına almış, çeşitli ülkelerin tiyatro yaşantılarını derinden etkilemiş İtalyan halk tiyatrosu geleneğinin adıdır.

Diğer taraftan, Commedia dell’Arte, bir kültür geleneği haline gelen, popüler kökenlerden türemiş organik ve güçlü bir gelişimin koruması altına girmezden önce, halkın geçmişteki bilgilerinin parçası olan bir halk olayı olarak tarihe kazınmıştır.

Bu halk olayının, anadili farklı insanların konuştukları teatral dili bulmalarını sağlayan yol olduğunda da ayrı bir gerçek payı vardır.

25 Şubat Uluslararası Dünya Commedia dell’Arte Günü’nün bu yılki ev sahibinin İstanbul olması da bence bir rastlantı sayılmamalıdır. Nedenine gelince, açık alanda halkın ortasında oynanan geleneksel Türkiye halk tiyatrosu olan “ortaoyunu” kökleri de mimuslara ve commedia dell’Arte oyunlarına uzanmaktadır. Commedia dell’Arte ile Ortaoyunu arasındaki kişiler, konular, kurgu benzerlikleri şaşırtıcıdır.

Batılı incelemeciler Commedia dell’Arte’nin geleneksel Türkiye tiyatrosu üzerindeki etkisi üzerinde durmuş; bu etkinin kaynağını Türklerin Venedik ve Cenevizlilerle uzun süren ilişkilerine bağlamışlardır. Arlecchino, Pantalone, Scaramuccia, Colombina’nın sırasıyla Pişekâr, Kavuklu, Sevgili (Çelebi) ve Zenne tiplerine benzemeleri hiç kuşkusuz tesadüf değildir. Gerçekten de iki gelenek arasındaki yakınlığı Pişekâr’ın kullandığı pastav/şakşak ile Arlecchino’nun tahta sopası (battocio) arasındaki benzerlik de desteklemektedir.

Diğer taraftan, Ortaoyunu’ndaki “orta” sözcüğünün Commedia dell’Arte’deki “arte” sözcüğü ile benzerliğinin de etkilenmenin doğrudan kanıtı olduğu iddia edilmektedir. Ayrıca, benzerlikler elbette bunlarla da sınırlı değildir: Bir ortaoyunu terimi olan “palanga” (meydan) sözcüğü, İtalyancadaki “palanca”yı; ortaoyunu kişilerinden ayyaş’a verilen isim olan “Matiz” sözcüğü “madidus”u (ayyaş) çağrıştırmaktadır.

Commedia dell’Arte’nin doğasında şenlik ruhu olduğundan, Uluslararası Dünya Commedia dell’Arte Günü’nün de şenlik havası içinde kutlanması gerektiğine inanmaktayım. Şenliğin hayatın ve kültürün gizli gücünü ve dinamizmini dışa vurduğunu, toplumda egemen kılınmaya çalışılan güçlerin, ideolojilerin bastırmaya çalıştıkları dinamikleri gün ışığına çıkardığını açık yüreklilikle savunuyorum.

Şenliğin bireyi değil topluluğu eksene aldığını, böylece topluluğun diğer bireyleriyle, samimi ve köklü ilişkiler kurarak varolma ve paylaşma sevincini hayata geçirme imkânı yarattığı kanısındayım.

Şenlik anlayışında olduğu gibi, Commedia dell’Arte dünyasında da her an her şeyin olabileceği, sınırların kalktığı, her türlü aşırılığın, abartının mümkün olduğu, gülünç ve korkunçluk karşıtlığının bir arada olduğu grotesk bir zemin vardır.

2013-Uluslararası Dünya Commedia dell’Arte Günü, şenlik havası içinde tiyatroculara, tiyatroseverlere kutlu olsun.

****

Faction of Fools tiyatro kumpanyası tarafından 2010 yılından bu yana bütün dünyada düzenlenen etkinliklerle ilgili olarak, İtalyan Kültür ve Sanat  Birliği (SAT) tarafından “Dünya Commedia dell’Arte Günü”nün amacı İtalya’da doğan, ama bugün bütün dünyaya yayılan bu geleneği tanıtmak olarak özetlendi. Diğer taraftan, UNESCO’nun önde gelen sivil toplum kuruluşlarından Uluslararası Tiyatro Enstitüsü (I.T.I) tarafından ilan edilen “Dünya Tiyatro Günü’nde olduğu gibi, aynı kurum tarafından kabul edilen “Dünya Commedia dell’Arte Günü”nün de bütün tiyatro topluluklarına ve bireylere açık olduğu açıklandı.

Mario Gallo ile Commedia dell’Arte Atölyesi, 22-23-24 Şubat’ta Kumbaracı50′de…

Bu proje kapsamında yapılacak etkinliklerden birisi de Tiyatro Barbone’nin misafir ettiği Mario Gallo’nun vereceği “Maske Yapımı Atölyesi”.

Tiyatro Barbone’nin uluslararası partneri Teatro Ricerche’nin Sanat Yönetmeni Mario Gallo’nun vereceği atölyede katılımcılar kendi maskelerini yapmayı öğrenmenin yanısıra Commedia dell’Arte hakkında kapsamlı bilgi sahibi de olabilecekler. Atölye sonunda katılımcılar evlerine dönerken yapmış oldukları maskelerini de yanlarında götürecekler.

Mario Gallo ile Commedia dell’Arte Atölyesi
25 Şubat Dünya Commedia dell’Arte Günü kapsamında
22-23-24 Şubat’ta Kumbaracı50′de…
Atölye çalışması İtalyanca olacak, Türkçe ardıl çeviri yapılacaktır.

Atölyede yapılan maskelerden biri 25 Şubat’ta İtalyan Kültür Merkezi’nde yapılacak sergide yer alacak.

Bilgi ve Rezervasyon için:
0 532 684 32 03

Kaynak : (-)

Kendisinden habersiz yapılan değişiklikleri kınamak için oyunu bölerek sahneye çıkan Mehmet Ergen’e BBT Genel Sanat Yönetmeni Kadriye Kenter’den yanıt geldi.

Yönetmen Mehmet Ergen’in, Bakırköy Belediye Tiyatroları için sahneye koyduğu Brecht’in“Carrar Ana’nın Silahları” adlı oyunda tiyatro yönetimi tarafından kendisinden habersiz yapılan değişikliklere tepkisini sahneye çıkarak göstermesine tiyatro yönetiminden yanıt geldi. Oyunun 26 Ocak’taki gösteriminde sahneye çıkarak bu durumu kınadığını söyleyen Ergen’e hakaret davası açtıklarını söyleyen BBT Genel Sanat Yönetmeni Kadriye Kenter “Ben Genel Sanat Yönetmeni olarak yetkimin dışına çıkmadım. Hiçbir kötü niyetim yoktu” dedi.

Oyunda ve dekorda kendisinden habersiz yapılan değişiklikleri kınamak için sahneye çıktığını söyleyen Ergen “Oyunda iç savaşta kocasını kaybeden Carrar Ana’nın oğullarını savaştan korumaya çalışması ve silahları cepheye göndermek istememesi anlatılıyor. Ben oyunda silahları sahnenin alt kısmında bir bölmeye koydurdum, böylece silahların nerede olduğunu seyirci son ana kadar fark etmeyecekti. Kadriye Kenter sahnenin tam ortasına bir sandık koydurmuş. Ben de tam silahların arandığı bölümde sahneye çıktım ve durumu seyirciye anlattım” dedi.

Oyunda rol alan Munis Düşenkalkar’ın rahatsızlığı nedeniyle oyunu başka bir oyuncuyla çalışmaya başladıklarını söyleyen Kenter ise“Mehmet Ergen’in eğer bir sorunu varsa, oyunu yarıda kesip sahneye çıkacağına bir telefon açabilirdi bana. Tiyatro olarak seyircilerle anket yapıyoruz. Ergen sahneye koltuk koydurmuş ve seyircilerin bir bölümü oyunu sahneden seyrediyor, anket sonuçlarında gördük ki seyirci oyunu sahneden seyretmek istemiyor. Biz de bunun üzerine sahnedeki koltukları kaldırdık. Oyunda rol alan oyuncularla da fikir alışverişinde bulunarak bazı değişiklikler yaptık. Mehmet Ergen, sahneye sandık koydurduğum için oyunu yarıda kesmiş, sahneye çıkıp bana hakaretler etmiş, sahnede kullandığımız sandığı yere atmış. Müşfik Kenter’den bahsetmiş, ben bana bırakılan mirasın bilincindeyim; tek derdim tiyatronun devam etmesi. Bu sahneye, oyuncuya ve tiyatroya saldırıdır. Oyunu yarıda kesmek ise bir oyuncuya yapılabilecek en büyük kötülüktür” diyerek Ergen’e hakaret davası açtığını belirtti.

 

13. Uluslararası Antalya Piyano Festivali Sanat Yönetmeni Fazıl Say, “Klasik müzik, caz müzik gibi çeşitli alanlarda yüksek kaliteli, dünya çapındaki sanatçıları Türkiye’ye, Antalya’ya getirmek istiyoruz, bu da dünya festivalinin programıdır” dedi.

Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen ve sanat yönetmenliğini Fazıl Say’ın yaptığı 13. Uluslararası Antalya Piyano Festivali’nin açılışı için Antalya Kültür Merkezi’nde basın toplantısı düzenlendi.

Fazıl Say, toplantıda yaptığı konuşmada, ilk yıllarda festivali Antalya halkıyla, kentiyle kucaklaşan bir festival olarak hayal ettiklerini, gelinen noktaya bakıldığında hayal edilen noktaya ulaşıldığını söyledi.

Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin desteğine teşekkür eden Say, “Klasik müzik, caz müzik gibi çeşitli alanlarda yüksek kaliteli, dünya çapındaki sanatçıları Türkiye’ye, Antalya’ya getirmek istiyoruz, bu da dünya festivalinin programıdır. Buradaki sanatçılar dünyanın her yerinde, festivallerde yer alan sanatçılardır” diye konuştu.

Festivalin açılışına kendi eseri olan ve bu yıl bestelediği “Mezopotamya” başlıklı senfonisi ile başlayacağını dile getiren Say, senfoninin 10 bölümlü bir eser olduğunu, 50 dakika sürdüğünü kaydetti.

Senfoninin Antalya’da ilk kez yorumlanacağını ifade eden Say, “Ortadoğu ağıtı, dramı olarak düşündüm, kurguladım. Mezopotamya, günümüz ve tarihsel bakımını kapsayan bir eser” dedi.

Bir gazetecinin “Son günlerde sizin de dahil olduğunuz tartışmalarla ilgili ne söyleyeceksiniz-” sorusunu Say, “Tartışmalara girmek istemiyorum, tartışmaların festivalin önüne geçmesini istemiyorum” şeklinde cevapladı.

Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın da festivalin “Şehirde müzik var” sloganıyla gerçekleştirildiğini, 8 Aralık’a kadar sanatseverlere eşsiz müzik keyfi yaşatılacağını bildirdi. Akaydın, festivalde çok önemli sanatçıların yer aldığını ifade etti.

Fazıl Say’ın dahil olduğu tartışmalara değinen Akaydın, şunları söyledi:

“Geçen yıl yaşadığı, uygar bir ülkede yaşanmaması gereken olaylar ve yargısal facialar nedeniyle Türk halkını temsilen Antalya halkı adına, ülkem adına özür diliyorum. Bu yaşananlardan dolayı utanç duyuyorum. Ama Antalya halkı için Fazıl Say çok önemli bir sanatçıdır. Bu vesileyle ciddi ızdıraplardan dolayı acılarını, hüzünlerini paylaştığımızı ifade etmek isterim.”

Orkestra Şefi Gürer Aykal, bir festivalin düzenlenmesinin zor olduğunu, böyle bir festivalin halka indirgenmesinin ise daha önemli olduğunu kaydetti.

Toplantıya festivalin sponsorluğunu yapan Doğuş Otomotiv temsilcisi Çağrı Öztaş da katıldı.

Toplantı sonrası akşam gerçekleştirilecek “Ovada iki çocuk”, “Dicle’, “Ölüm kültürü üzerine”, “Melodram”, “Ay”, “Güneş”, “Kurşun”, “Fırat”, “Savaş üzerine”, “Mezopotamya Türküsü” başlıklı on farklı bölümden oluşan senfoninin provası yapıldı.

Festival, bugün 20.00’de Antalya Kültür Merkezi’nde Fazıl Say’ın bestelediği “Mezopotamya” senfonisinin seslendirilmesiyle başlayacak, 8 Aralık’a kadar devam edecek.

Kaynak :[-]

 “WOMİST –  İstanbul Dünya Müzikleri Festivali”nin üçüncüsü 15 – 29 Kasım 2012 tarihleri arasında, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü’nün Himayesinde, Pi Production  organizasyonu ile gerçekleştiriliyor.

Işıl ve Manuel Reina’nın birlikte kurduklari FLAMENCO REINA Grubu, izleyicisine sıcak,neşeli, dramatik Flamenco repertuari yanisira tutkulu Flamenco dansları da sunuyor. Her biri Flamenco sanatçısı olan 5 müzisyenden oluşan ekip, her gösterisinde farklı dinamiklerle Flamenco Sanatı’nın sınırlarını aşıyor. İspanya’nın sıcak Endülüs rüzgarlarını Türkiye topraklarında hissettirerek Flamenco Sanatı’na başka bir boyut katıyor.

Manuel Reina – Dan s ve Cajon

Isil Reina – Dans

Pico de Triana – Vokal

Alper Kargin – Gitar

Kerem  Can Ozpekel – Gitar

  • 16 Kasım 2012 20:00
  • İBB BAKIRKÖY CEM KARACA K.M.
  • Giriş Ücretsiz

 Sanat yönetmeni Özdem Petek, Womist’in amacının merkeze odaklı müzik konserlerini İstanbul halkının yararlanabileceği diğer semtlere yaymak olduğunu belirterek, Carla Pires ve Forabandit konserleri dışındaki tüm konserlerin ücretsiz yapılacağını açıkladı.

 Portekiz’in önde gelen fado yorumcularından biri olan Carla Pires,   15 Kasım akşamı Salon İKSV’de yer alacak “3. İstanbul Dünya Müzikleri Festivali”nin açılış konserinde, etkileyici alto sesi ve güçlü sahne performansı ile dinleyicilerine coşkulu bir ‘fado’ gecesi vaat ediyor. Portekiz gitarı, klasik gitar ve akustik bastan oluşan grubu eşliğinde şarkılarını söyleyen Pires, şarkılarındaki hüznü ve sevinci dinleyicilerine aktarmaktaki başarısı ile tanınan, günümüz fadosunun en seçkin temsilcilerinden biri.

16 Kasım Dünya Flamenco günü,  Manuel ve Işıl Reina’nın birlikte kurdukları Flamenco Reina Grubunun sıcak, neşeli, dramatik repertuarı ile kutlanacak. İspanya’nın sıcak Endülüs rüzgarlarını Türkiye topraklarına taşıyarak, Flamenco Sanatı’na başka bir boyut kazandıran topluluğun  konseri,  İBB Bakırköy Cem Karaca Kültür Merkezi’nde yer alacak.

Repertuarlarında Arnavut, Türk, Boşnak, Kosova, Makedon, Hırvat, Bulgar, Yunan müziklerini kucaklayan Kosova grubu Kuarteti Pentagram’ın, Funk-jazz, evergeen, klasik ve pop tarzında yorumladıkları eserleri, Anita Ahmeti’nin vokali eşliğinde, 21 Kasım İBB Kartal Bülent Ecevit Kültür Merkezi’nde izlenebilir.

Rajastan,  çingenelerin kalbinde kuşaktan kuşağa uzanan zengin ve ünlü müzikal mirasa sahip olan Hindistan’ın bir bölgesi. Dhoad Gypsy Band, Rajastan’ın benzersiz ritmik hızı ve karmaşıklığı içinde,  seyirciyi ve sanatçıyı bir trans halinde buluşturan müziğiyle, tutkulu ve unutulmaz bir deneyim yaşatacak.  Konser 27 Kasım  İBB Kartal Bülent Ecevit Kültür Merkezi’nde.

İran’lı Mahsa & Marjan Vahdat’ın müziğinin kökleri, klasik İran şarkı geleneğine uzanıyor. Mahsa, Tahran Üniversitesindeki öğreniminde ve geleneksel müziğin ustalarından aldığı özel derslerde özgün bir şarkı tekniği geliştirdi. Kardeşi Marjan Vahdat da, Mahsa ile aynı yıllarda müzik dünyasına adım attı. Minoo Mohebbi’den piyano, Maleki’den geleneksel İran şarkı tekniği, Romin Kakavanol ve Masoud Shoari’den setar dersleri aldı. Eşşiz bir yorum ve ses rengine sahip olan Mahsa ve Marjan Vahdat, 28 Kasım  İBB Bakırköy Cem Karaca Kültür Merkezi’ndeki konserlerinde dinleyicilerine mükemmel bir gece vaat ediyor.

 Forabandit,  Fransız, Türk ve İran’lı üç müzisyenin birlikteliğinden doğdu. Fransa’nın güneyi Oksitan dünyasının ozanlarının gazel geleneğine çağdaş bir bakış açısı kazandıran mandolin sanatçısı, şarkıcı Sam Karpenia ve gezgin ozanların temsilcisi Anadolu aşıklarının şarkılarını ölümsüzleştiren Ulaş Özdemir, geleneksel şarkıları yeni bir yorumla sunuyorlar. Bijan Chemirani’nin vurmalı çalgılarda çıkardığı acem ritmi ise, bu iki genç şairin bestelerine ahenk katıyor. Konser, 29 Kasım Fransız Kültür Merkezinde. Konser öncesi, saat 19’da sanatçıların katılacağı “Trubadur ve Aşıkların Dünyasında Şiir ve Müzik”  konulu bir söyleşi var.

 Bilgi için:  [email protected]

 

  3. WOMİST PROGRAMI

– 15 Kasım Perşembe      Salon İKSV

21.00                        Carla Pires “Fadolar” (Portekiz)

– 16 Kasım Cuma            İBB Bakırköy Cem Karaca K.M 

20.00                       “Dünya Flamenko Günü”

                                                  Flamenco Reina  (İspanya- Türkiye )

–  21 Kasım Çarşamba    İBB Kartal Bülent Ecevit K.M.

20.00                        Kuarteti Pentagram (Kosova)

– 27 Kasım Salı               İBB Kartal Bülent Ecevit K.M.

20.00                        Dhoad Gypsy Band  (Rajastan, Hindistan)

– 28 Kasım Çarşamba      İBB Bakırköy Cem Karaca K.M.

20.00                        Mahsa & Marjan Vahdat  (İran)

–  29 Kasım Perşembe      Fransız Kültür Merkezi

19.00                        Söyleşi : Forabandit

20.00                        “Forabandit”

                                                  Sam Karpienia, Bijan Chemirani, Ulaş Özdemir

(Fransa – İran – Türkiye)

 

Turgut Özakman’ın en çok satan romanı “Şu Çılgın Türkler”den uyarlanan aynı adlı opera eserinin dünya prömiyeri, İzmir Devlet Opera ve Balesi’nce yapıldı.

Türkiye’de en çok satılan kitaplar listesinde yer alan Turgut Özakman’ın Kurtuluş Savaşı destanını anlattığı “Şu Çılgın Türkler” adlı romanı, Sıtkı Türkmen’in librettosu, Çetin Işıközlü’nün bestesiyle aynı adla iki perdelik opera eserine dönüştü.
Haldun Özerten’in rejisiyle İzmir Devlet Opera ve Balesi (İZDOB) tarafından sahneye konulan operanın Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 74. yılında yapılan dünya prömiyeri öncesi, İZDOB Müdürü ve Sanat Yönetmeni Aytül Büyüksaraç, eserin libretto yazarı Tekmen, bestecisi Işıközlü ve rejisörü Haldun Özörten ile Elhamra Sahnesi’nde basın toplantısı düzenledi.

Büyüksaraç, Mustafa Kemal Atatürk’ün anısına büyük değer verdiklerini belirterek, “10 Kasım Atamız’ı kaybettiğimiz gündür, ama biz bu eserle yeniden doğuşu görmek istiyoruz. Bu eseri sunmaktan büyük gurur duyuyor ve sorumluluk hissediyoruz” dedi.

Besteci Çetin Işıközlü de çok büyük zorluklarla çok kısa zamanda eserin sahnelenmesinden büyük mutluluk duyduğunu söyledi.

Operanın, Kurtuluş Savaşı’nın esasını anlattığını ifade eden Işıközlü, “Asıl büyük eser, bu vatanı bize veren o kahramanların, Türk ordusunun başardığıdır” dedi.

Eserin libretto yazarı Sıtkı Tekmen de Kurtuluş Savaşı’nın bugüne kadar “herkesin diline dolanmış ve içi boşaltılmış” kelimelerle anlatıldığını savunarak, “Binlerce belgeye dayanan ve müthiş öykülerden oluşan bu eserde görüyoruz ki, bu mücadeleye katılanlar imkansızı zorlamış ve başarmışlar” diye konuştu.

Rejisör Haldun Özörten ise operada sahnenin sürekli değişeceğini, eserin sahnelenmesinde barkovizyona dayalı sahneleme yöntemini seçtiklerini belirterek, “Gerçek kesitlerden sahneler sunacakları eserde, sanatseverlerin o dönemde yaşanan acıları hissedeceğini” söyledi.

Salon yetmedi ayakta izlendi

İZDOB Elhamra Sahnesi’nde dünya prömiyeri yapılan “Şu Çılgın Türkler” operası, sanatseverler tarafından büyük ilgiyle karşılandı.

Sadece davetlilerin izleyebildiği prömiyerde, sanatseverlerin aşırı ilgisi nedeniyle salonda ayakta izleyici alınmak zorunda kalındı.

Kurtuluş Savaşı Destanı’nı konu edinen iki perdelik opera, büyük beğeni topladı ve seyirciler tarafından ayakta alkışlandı.

Opera eseri, prömiyerin ardından sezonda 12 Kasım’dan itibaren sahnelenmeye devam edilecek.

Kaynak :[-]

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, geçen sezonu, gündemi uzun süre meşgul eden yönetmelik değişimi tartışmalarıyla kapatmıştı. 3 Ekim’de açılacak yeni sezonun basın toplantısı dün gerçekleştirildi. “Yapılan tüm tartışmaların sonrasında, lütfen oyunlarımıza gelinerek, yapılan iş üzerinden eleştiriler yapılsın” diyen İBBŞT Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Zafer Şahin’le konuştuk.

(Ezgi ATABİLEN)

Hilmi-Zafer-Şahin

-Provalar neden gecikti?

İki nedenden ötürü çok sayıda oyunun provasını başlatamadık. Öncelikle, ben bu göreve 20 Nisan 2012 tarihinde atandım. Ardından repertuvar kurulu, yani yeni adıyla edebi kurul ve yönetim kurulunu oluşturmak bir süre aldı. Bir de temmuzda tüm aya yayılan bir kurumsal tatil olunca, provası yapılan oyunların sayısı az kaldı tabii. Hem yapılanma hem sezon programını birlikte yürüttük. O yüzden bu oyunların provaları biraz gecikti ve şimdi art arda geliyor.

İşi iyi yapma tedirginliğim var

İşin kendisiyle ilgili asla çekincem olmadı. Ama işi iyi yapmakla ilgili tedirginliklerim kesinlikle oldu. Hala da var ve olmalı da bence. Çünkü insanı daha iyiye götürecek bir şey. Korkuysa olmalı ama korkmamalı insan ve kimse de kimseyi korkutmamalı. Çünkü korkutmak suçtur. Ne yazık ki Türkiye’de herkes korkudan ekmek yiyor. Ben bunun dışında yaşıyorum çünkü yaşamım boyunca korkunun her türlüsünü gördüm. Geçen sezon yapılan tüm tartışmaların sonrasında, oyunlarımıza gelinsin ve yapılan iş üzerinden eleştiriler yapılsın lütfen.

Sanatçı inisiyatifi var

-Sanatçı inisiyatifinin sıfıra indirgenmesine dair korku mu var?

Bilemiyorum, bunu oyunları öneren yönetmenlere sormalı. Konuşmak isteyen herkesle konuşuluyor çünkü. Şehir Tiyatrosu’nda inisiyatif demek, repertuvar demektir aslında. Ben herhangi bir oyun öneren yönetmene, olumsuz ya da çok abartılı olumlu bir yanıt vermemişimdir. Hiç böyle bir tartışma içinde olmadım.

Yeni metin, yeni yazar

Biz herkesin alkışlayacağı ve yanında duracağı metinlerden daha çok, bundan 10 yıl sonra Türk tiyatrosunun simgesi olabilecek yazar, yönetmen ve oyunculara yer vermeliyiz. O yüzen bu yılki temamız ‘Yeni metin yeni yazar’. Bu sene 50 civarında oyun sahnelenecek. Bunların 10’u da yeni yazarlara ait yepyeni metinler.

+16 ibaresi kalkacak

Oyunlara yaş sınırı koyma fikri nasıl doğdu bilmiyorum. Çünkü biz zaten tiyatroyu kamu için yapıyoruz ve kamu tiyatrosu olarak dikkat edeceğimiz şeyleri çok iyi biliriz. Çocuk oyunu demediğimiz bir oyuna izleyici zaten çocuğunu getirmez. Bence bu ibare izleyiciyi bilinçsiz gösteriyor, buna gerek yok.

Hangi oyunlar var

İSTANBUL Şehir Tiyatrosu’nn yeni sezonda sahnelemeyi planladığı birçok oyun yanında, ekim ayı itibarıyla sahnelenecek oyunlar arasında; Vişne Bahçesi (Anton Çehov), Dar Ayakkabıyla Yaşamak (Duşan Kovaçeviç), Oyun (Samuel Beckett), Büyünün Gözleri (Mehmet Murat İldan), Türkiye Kayası (Fehime Seven), Zengin Mutfağı (Vasıf Öngören), Radyonun İçindekiler (Cenk Gündoğdu), Hıdrellez (Fruze Engin), Definename (Sinan Bayraktar), Yuvaya Dönmek (Alessandra Paoletti), Kösem Sultan (Turan Oflazoğlu), Ali Baba ve Kırk Haramiler (Can Doğan), Damlaların Dansı (Sema Ergenekon – Gökhan Aktemur), Okul Gezisi: Kaşıkçı Elmasının Peşinde (Burcu Sevil Şahin), Edi’nin annesi Nerede (Pınar Yaygel-Raşel Meseri) ve Islık Sever Max (Volker Ludwig – Carsten Krüger) yer alıyor.

Kaynak : Ezgi ATABİLEN[-]