Marmara Üniversitesi bünyesinde Prof. Dr. Ece Karşal tarafından kurulmuş olan Marmara Flüt Orkestrası olarak, İstanbul Esenler Belediyesi işbirliğiyle gerçekleştirilecektir.  “Amatörler İçin Flüt Yarışması 2021”i sizleri bekliyor!

Marmara Flüt Orkestrası 2015 yılında Flüt Sanatçısı ve Eğitimcisi Prof. Dr. Ece Karşal tarafından kurulmuştur.

Prof. Dr. Ece Karşal

        Prof. Dr. Ece Karşal

Marmara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi’nin desteği ile  enstrümanlar temin edilmiş ve 2015’in Kasım ayında orkestra çalışmalara başlamıştır. Türkiye’nin flüt ailesinin tüm üyelerini barındıran ilk orkestrası olan Marmara Flüt  Orkestrası’nda farklı yaş kategorilerinde profesyonel flüt sanatçıları,  öğretmenler, ileri düzeyde flüt çalabilen amatör flütistler, ilk, orta, lise ve  üniversite düzeyinde olmak üzere farklı eğitim seviyelerinde branşı flüt olan seçilmiş müzik öğrencileri  görev almaktadırlar. Marmara Flüt Orkestrası, kısa sürede önemli başarılara imza atmıştır. Grup, yurt içi ve dışında seçkin konser salonlarında konserler vermiş ve kısa bir süre içerisinde 2016 yılında Uluslararası Nefesli Sazlar Festivali’ne katılma hakkı kazanarak 3 Türk bestecinin Marmara Flüt Orkestrası için yazmış olduğu eserlerin uluslararası platformda ilk seslendirilişlerini gerçekleştirmiştir. Türk bestecilerinin eserlerini seslendirmek ve tanıtmak orkestranın hedefleri arasındadır.

Orkestra, 2018 yılının Temmuz ayında Bulgaristan’da gerçekleştirilmiş olan Uluslararası Gençlik Festivali’nde ülkemizi temsil ederek “Klasik Müzik –Orkestralar” Kategorisi’nde 1. lik ve Festivaldeki “En Profesyonel Grup” ödüllerinin sahibi olmuştur. 7 Nisan 2019 Tarihinde Polonya’da düzenlenmiş olan Avrupa Flüt Toplulukları Festivali’nde ülkemizi temsil ederek iki konser gerçekleştirmiştir. Bu festivalde Marmara Flüt Orkestrası için bestelenmiş olan Rahşan İzmirli Oğuz’a ait “Uyanış” isimli eserin Dünya prömiyeri gerçekleştirilmiştir.  Topluluk 1 Şubat 2020 tarihinde Flutissmo Festivali kapmasında  Fransa’da  Mauricio Lozano yönetimindeki “Flûtes d’Azur” ile ortak bir konser gerçekleştirmiştir. Konserde Türk bestecilerinin eserleri ve düzenlemelerinden oluşan bir program seslendirilmiştir. Marmara Flüt Orkestrası, çalışmalarına Marmara Üniversitesi bünyesinde devam etmektedir.

Yarışmaya ait tüm detaylara afişlerden görebileceğiniz gibi aşağıdaki linklerden de takip edip iletişime geçebilirsiniz.

 

MARMARA FLÜT ORKESTRASI İLETİŞİM:

WEB SİTESİ:

AMATÖRLER İÇİN FLÜT YARIŞMASI 2021

INSTAGRAM: 
https://www.instagram.com/marmaraflutorkestrasi/
FACEBOOK:
https://www.facebook.com/marmaraflutorkestrasi/

TWITTER:  

YOUTUBE: 
https://www.youtube.com/channel/UCFEBvjLv-INHc7q264gYdFA/featured

Atölyemizi size anlatmadan önce Müziğin çocuk üzerindeki etkilerine göz atmak konuyu daha netleştirecektir. Drama Nedir sorusunun cevabını ise LİNKE tıklayarak okuyabilirsiniz.

Bazen çocuğu en iyi anlama yolu sanattır! Çocuğumuzun gelişiminin her safhasında sanatı kullanmak mümkündür.

Şöyle ki; Hamilelikte başlayan süreçte anne karnında çocuğun, annenin kalp sesi ve ritmine olan aşinalığını o veya bu şekilde duymuşuzdur. Çoğumuz yetişkin olduğumuzda dahi belirli müzik ve seslerde daha sakin olduğumuzu, bazı müzik veya seslerde daha hareketli, bazılarında ise daha enerjik veya hüzün dolu hissettiğimizi fark etmişizdir. İşte tüm bunlar anne karından başlayan ve çocuğun dünyaya gelip, gelişim sürecinde maruz kaldığı ritmik ses ile duyguların arasındaki ilgidir.

Okulöncesi ve okul döneminde verilen müzik eğitimi, çocuklara bazı kavramların ve değerlerin kazandırılmasında oldukça etken bir yoldur.

Bunları sırasıyla kısaca ifade edecek olursak;

1.Ruhsal Bakımdan: Müzik/resim eğitimi, çocuğun psikolojik gelişiminde olumlu rol oynar. Sanat eğitimi yoluyla çocuklara, iyiyi, doğruyu ve güzeli kavratarak toplumsallaşması yolunda küçümsenmeyecek mesafeler alınabilir. Sanat eğitimi yoluyla ruhsal bakımdan doyum sağlayan çocuk, hem sağlıklı bir ruhsal gelişim hem de sağlıklı bir kişilik yapısı kazanma şansına kavuşmaktadır.

 2.Kültürel Bakımdan: Sanat dalları bir anlatım yoludur, anlatım ise dil ile gerçekleştirilir. Örneğin; Müziksel anlatım, ancak müzik diliyle ifade edilebilir. Resim de çizimler ile. Sanatın, insanın ortak dili olması özelliğinden dolayı çocuğun kendi ülkesi ve başka ülkelerde yaşayan insan topluluklarını ve onların kültürlerini anlayarak evrensel kültürün temelleri oluşturulur. Kitle iletişim araçları yoluyla, insanların duygularını ifade etmede ve farklı toplumların kültürel özelliklerini yansıtan başta müzik

olmak üzere sanatın tüm dallarıyla dinlenmekte, izlenmekte ve paylaşılmaktadır. Bu açıdan, müziğe /resme kısaca sanatların tümü bir kültür aktarması olarak da bakılabilir. Çocuk kendi kültür ve geleneklerini müziği ve danslarıyla tanır, diğer sanat dallarıyla birleşerek milli duyguları gelişir.

Bir kültür ürünü olarak örneğin müzik, içinde filizlendiği toplumun tüm kültür öğelerini taşır ve bunları sürekli biçimde geleceğe iletir. Bu yönüyle müzik geçmişle gelecek arasında bir bağ kurar ve kuşakları birbirine bağlar. İnsanın yapısı ve yaradılışı gereği müzik, hoşlanma, keyif alma, neşelenme aracı olmanın çok ötesinde, insan için çok daha derin, köklü, kapsamlı ve anlamlı ilişkiler ifade eden bir yaşam biçimi, bir kültür ürünüdür. Eğitimin diğer safhalarında olduğu gibi, okulöncesi ve sonrası müzik kısaca sanat eğitimi, çocuğa o ülkenin kültür değerlerini kavratarak toplumsallaşma sürecinde önemli bir rol oynar.

3.Sosyal Bakımdan: Okulöncesi ve okul döneminde sanat eğitimi, çocuğa diğer çocuklarla beraberce mutlu yaşama alışkanlığını kazanmada yardımcı olur. Her çocuk çeşitli sanat etkinliklerinde yer aldığında, gerek şahsen ve gerek sorumlu bir üye olarak yaptığı bireysel ve grup çalışmalarında, bu amaca doğru yönelecektir. Bunun neticesi olarak da çocuk sosyalleşecektir. Çocukların toplumsal etkinliklere katılma deneyleri oldukça azdır. Müzikal ve sanatsal etkinlikler, çocuğa toplumsal ve sosyal bir ortama sokarak ferdi, grup ve toplu iş yapmalarını sağlayacağından, toplumsal etkinliklere katılma deneyleri artacaktır. Grup ve toplu çalışmalar çocuğa, toplu çalışma, düzenli ve disiplinli olma, çevresine uyum sağlama ve birlik içinde mutlu yaşama alışkanlıklarını kazandıracağından, çocuklar sosyalleşme sürecine gireceklerdir.

4.Zekâ Gelişimi ve Anlayışı Bakımından: Okulöncesinde ve okul döneminde yapılacak sanat eğitimi, çocuğa yaşamı algılama, yorumlama, yaratıcılık ve düşünme sistemini geliştirme ve eğitme konularında etkili olacaktır. Okulöncesinde ve okul döneminde verilecek zengin bir sanat eğitimi, çocukların sanat anlayışlarının ve yeteneklerin gelişmesine yardım edeceği gibi, karşılaşacakları problemlerin ve olayların nedenini anlamada kolaylık sağlayacağı kabul edilebilir bir varsayımdır. Ayrıca yaşantıları da kademeli olarak geliştirilecek şekilde düzenlenirse daha iyi bir sanat anlayışı kazanacakları düşünülebilir. Müzik, resim,  sanat eğitiminin temel öğelerinden ikisi olup, zihinsel süreçlerin de bir ifadesidir.

Müziğin bu bağlamda etkisini kısaca şu şekilde aktarabiliriz: Çocuklar, iç dünyalarında yaşadıklarını zaman zaman sözcüklerle anlatmada güçlük çektiklerinde müziği araç olarak kullanırlar. Müzik dinleyen çocuk, sessiz olmayı, dikkatini yoğunlaştırmayı ve müzik dinleyenlere sessiz kalarak saygı göstermeyi, sesleri tanımayı ve ayırt etmeyi öğrenmektedir. Farklı zamanlarda dinlediği müzikleri hatırlaması, dinlediği müzikte konu anlatıldığında konu ile müzik arasında neden-sonuç ilişkileri kurması, böylelikle bilişsel süreçlerin desteklenmesi sağlanmaktadır.

Buradan hareketle müzik i resim ve dramayı aynı çatı altında bir atölyede ilişkilendirerek çocuğumuzun iç sesinin,  görsele dönüşüp oradan bedene yansımasını hedefliyoruz.  Bu sayede neler elde edeceğimizi aşağıda bulabilirsiniz.

NELER YAPACAĞIZ!

1.      Çocuklarımıza;  Klasik Müzik dinleterek, onlarda oluşan duyguları resim ile önce kağıda yansıtmalarını ve bu sayede duyguların aslında her iki sanat türü ile nasıl iç içe geçtiğini göstermek. Aynı zamanda notaları her bir rengi nasıl yansıttığını kendi duyguları ile ifade edilebileceğini kavramış olacak.

2.      Dinletilen Klasik Müziğin çocuğumuzda ne hissettirdiğini ve bu duygunun vücudunu kullanarak nasıl ifade edebileceğini drama yolu ile aktarmak ve gözlemlemek.

Çocuğumuza bir eser dinletilir ve bu eserin onda uyandırdığı hisleri belirli bir süre doğrultusunda, grup içersinde nasıl bir oyuna dönüşebileceğini, kendi yaklaşımı ile ifade edilmesi sağlanır.

 

3.      Tabi sadece bu değil bunun yanı sıra kısa kısa bilgiler şeklinde gerek resim gerekse müzikle ilgili belirli dönemlerden (Barok dönem, Rönesans dönem vs) belirli Klasik müzik bestecileri hakkında bilgiler verilir aynı dönemler için resim sanatı hakkında da küçük aydınlatıcı anlatımlar ile desteklenir. Kim bilir, bu bilgilerin daha da akılda kalıcılığını artırmak için bekli de çocuklarımızın ilgisini çekebilecek ufak dedikodularla eğlenceli hale getirilir? Elbette bu uygulamalar ve anlatımlar slaytlar ile desteklenerek çocuklarımıza aktarılır.

 

Yazan : G.B. Su ÖZCAN

Kaynakça

 

-Akkaş Salih, Türkiye’de Cumhuriyet dönemi kültür ve müzik politikaları (1923-2000)- Yayın Yılı : 2015-Yayınevi : Sonçağ Yayınları

-Uçan, Ali, İnsan ve Müzik-İnsan ve Sanat Eğitimi, Müzik Ansk. Yay., Alf Matb., Ankara, 1996,

– Canbay, Murat Can, Okul öncesi Müzik Kurumlarında Müzik Eğitimi, 1.Ulusal Müzik Bilimleri Sempozyumu Bildirileri, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Yayınları No:23, İzmir, 1984,

Pandemiden sıkıldınız mı ? O zaman Oryantal Dans Kursuna gelmek için neden zaman kaybediyorsunuz?

Pandemi sürecinde evde hapsolmak ve sürekli sosyal mesafe, hastalık kaygıları, kilo derken stres topuna dönen beden ve ruhumuzu rahatlatmanın en güzel yöntemlerinden biri Oryantal/Göbek dansıdır. Hadi buyurun derse!

Gün geçtikçe oryantal dans pek çok yerde daha fazla talep görmektedir. Size de oryantal dans yapmak istiyor ve aklınızda sorular varsa buyurun kısaca nedir ne değildir birlikte göz atalım.

Oryantal dans, her ne kadar spor kategorisinde sayılmasa da zihin ve vücut için var olan en iyi egzersizlerden biridir dememiz pek de yanlış olmayacaktır. Birçok insan bu kadınsı ve dişiliğin simgesi sayılabilecek dansın zihinsel ve fiziksel, muazzam faydalarından bihaber. Oryantal dansın kökeni 5. yüzyıl Mısırına dayanır diye genel bir kanı olsa da pek çok kültürün özelliklerini taşıyan oryantal dans temel olarak Hint, Arap ve Türk kültür öğelerinin birleşmesi sonucu günümüzdeki şekline ulaşmıştır. Günümüzde Mısır, Lübnan ve  Türk çeşitlemeleriyle yoluna devam etmektedir.

Görsel İletişimin yaygınlaştığı bugünlerde artık onlarca farklı varyasyonu olan Oryantal dansın özünde; vücudun bölgelerini ayrı ayrı oynatarak, bu bölgelerin arasındaki bağı önce bağımsız olarak çalıştırmak ve daha sonra hareketler arasındaki geçişlere uygun şekilde tekrar birleştirip figürleri ortaya koymak şeklinde anlatılabilir.

Oryantal dansın genelde yalnızca leğen kemiği ve çevresini çalıştırdığı gibi yanlış bir inanış vardır, oysa oryantal dansta  vücudun tamamında bulunan kaslar çalıştırılmaktadır dolaysıyla pek çok spora göre hem kalori yakmada hem de vücudun çalışmasında ne oranda faydalı olduğu da anlaşılacaktır. Karın, sırt ve omuz kaslarını özellikle çalıştırdığını da belirtmek gerekir.

ORYANTAL DANS: HİSLERİ AKTARMANIN BİR YOLUDUR

Oryantal dans aynı zamanda içinizdeki hisleri yansıtmanın yollarından biridir.  Modern dansta olduğu gibi içselleştirilmiş duyguların erotize edilerek dışa aktarılması şeklinde içinde hüzün, neşe ve benzeri tüm duyguları taşıyan dans oryantal dansta da şeklini çok farklı figürlerle ifadesini bulmaktadır. Elbette sağlık açısından da pek çok faydası da vardır.

Bazı hareketler sırt bölgesinde yüksek oranda esneklik gerektirirken, asıl kritik nokta kas kasılmalarıdır. Bu dansın en büyük avantajlarından biriyse, her yaştan insanın kendine uyan bir hızda bu dansı öğrenebilmesidir.

Oryantal dans aynı zamanda kalori yakmanın da muhteşem bir yoludur. Kalori yakmanın yanında, istenmeyen fazlalıklarınızdan kurtulmanıza, vücudunuzu zinde tutmanıza ve esnekliğinizi arttırmanıza yardımcı olur.

Oryantal dansın faydalarını daha iyi anlayabilmek için aşağıdaki yazıyı okumanız yeterli olacaktır.

1. Vücudunuza Şekil Verir

Eğer şekle girmek istiyorsanız, yapabileceğiniz belki de en iyi başlangıç egzersizi oryantal dans öğrenmektir. Oryantal dansı dengeli bir diyetle birleştirirseniz, çok kolay bir şekilde kilo verip kolayca şekle girebilirsiniz. Ağırlık içermeyen fakat zorlu bir egzersiz olduğundan dolayı kaslarınız kısa sürede dayanıklılık kazanır ve bu da günlük hayatınızı olumlu yönde etkiler.

Oryantal dans hareketlerinin birçoğu, hangi kas gruplarınızı (karın, sırt, kalça kasları) hareket ettirdiğinizi gözetmeksizin egzersizinizden en iyi sonucu almanızı sağlar. Bu teknik vücudunuzun bölgelerini birbirinden önce izole ederek çalıştırır ardından bütüne doğru sevk ederek çok hassas hareketlere olanak tanır.

2. Koordinasyonunuzu arttırır


Vücudunuzun yaptığınız hareketlerle senkronize olabilmesi için koordinasyona ihtiyacı vardır. Oryantal dansı hakkını vererek yapabilmek için vücudunuzun tüm bölgelerini çalıştırabilmeniz gerekir. Oryantal dansın en zor kısmı, vücudun tüm bu bölgelerini birbirleriyle uyumlu bir şekilde hareket ettirip koordine edebilmektir.

İlk anda bu yazılanlar gözünüzü korkutmasın biraz gayret ve çalışınca neden yapılamasın? Kolay değil biliyoruz, ama pes etmeyin. Maalesef, çok azımız zarif ve koordine bir vücudun lütfüyle doğuyoruz fakat unutmayın ki koordinasyonu geliştirmenin tek ve en önemli yolu pratik yapmaktır.

3. Stresten kurtulmak ve stres baskısını eğlence ile enaza indirmenin yollarından biri

Diğer sporlarda olduğu gibi, oryantal dansta da stresinizi kontrol edebilmeniz için iyi bir yoldur. Oryantal dans da günlük problemlerinizi bir an olsun unutup, keyif almanızı sağlayacak olan bir aktivitedir.

Oryantal dans dersleri çoğunlukla akılda kalıcı şarkılar eşliğinde yapılır. Bu da vücudunuz şekle girerken aynı zamanda harika vakit geçirmenize olanak sağlar.

4. Kendinize duyduğunuz saygıyı arttırır

Son olarak, oryantal dans kendinize olan saygınızı ve ruh sağlığınızı güçlendirmenizi sağlayan harika bir terapidir. Onun sayesinde vücudunuzun her kasını hisseder ve çalışmanın getireceği yapabilme becerisine olan inancınızı arttırırsınız. Öğrenmenin doğal bir sonucu olarak da kendinize olan güveniniz yükselir.

O zaman haydi buyurun oryantal dans derslerimize.

Derslerimiz haftada bir gün iki ders saati şeklinde talepler doğrultusunda belirlenen gün ve saatlerde açılmaktadır. Daha detaylı bilgi için bizi ziyaret edebilir (İLETİŞİM İÇİN tıklayınız) veya telefon ederek tanışma dersi için randevu olabilirsiniz.

Özellikle Evhanımları için hafta içi gruplarda açılacaktır. Grupları mümkün olan enaz sayı ile gerçekleştirilecektir.

Not: tanışma dersleri ücretli değildir. Kayıt olmak zorunda değilsiniz tanışır daha detaylı bilgi alır, yerimizi görür ve kararınızı verirseniz kayıt olursunuz.

Fransa’da müzede sergilenen bir deniz kabuğunun, tarih öncesinden kalma 17 bin yıllık bir nefesli çalgı olduğu ortaya çıktı.

                                                                  
Fransa’da bir müzenin koleksiyonunda 80 yıldan fazla bir süredir unutulmuş vaziyette duran bir deniz kabuğunun tarih öncesi dönemden kalma bir nefesli çalgı olduğu ortaya çıktı.

Science Advances dergisinde yayınlanan araştırmaya göre, ilk olarak 1931’de Pireneler’de bir mağarada ortaya çıkarılan büyük kabuk, başlarda duvar çizimleri ve süsleri yaptıkları bilinen Paleolitik halk tarafından kullanılan ortak bir ‘kupa’ olduğu düşünülerek gözden kaçırıldı.

Ancak, güney Fransa’daki Muséum de Toulouse’da tutulan eşyaların yakın zamanda gerçekleştirilen envanter kontrolü esnasında, deniz kabuğu yeniden incelendi ve 17 bin yıllık kabuğun ağızlık olarak kullanılan bir bölgesinin dikkatlice delindiği tespit edildi.

Dinlemek için lütfen tıklayınız.

Bunun üzerine, Fransız bilim insanları tarafından görevlendirilen bir müzisyen ise, aletle Do ve Re notalarını seslendirerek nasıl çalındığına ilişkin ipuçlarını ortaya çıkardı.

Aletle mağara resimleri arasında bağlantı olabilir
Araştırma ekibinden mağara sanatı uzmanı Gilles Tosello, konuyla ilgili yaptığı açıklamada deniz kabuğuyla mağara üzerindeki süslemelerin uyum içerisinde olduğunu belirterek “Kabuğun Marsoulas mağara sanatında kullanılanla aynı desenle süslendiğini düşünüyoruz, bu da çalınan müzikle duvarlardaki görüntüler arasında güçlü bir bağlantı kurar. Bildiğimiz kadarıyla, Avrupa’da tarih öncesinde müzik ve mağara sanatı arasında böyle bir ilişkinin kanıtını ilk kez görebiliyoruz” açıklamasında bulundu.

Tosello ayrıca, deniz kabuklarının enstrüman olarak Okyanusya’dan Avrupa’ya, Japonya’dan Hindistan’a kadar çok geniş bir yelpazede kullanıldığını, ancak bir deniz kabuğunun bilinen hiçbir örneğinin bu kadar eski olmadığını vurguladı.

Bulunduğu mağarada çalınacak ekip, sesin ilk duyulduğu mağarada denizkabuğunu çalmayı denemeyi umuyor, Tosello bunun ‘büyük bir duygusal an’ olmasını beklediğini söyledi.

Araştırmacılar, kabuğun tepesi kasıtlı olarak kaldırıldığını ve bilim insanlarının ‘gerçekten karmaşık bir işlem’ olarak nitelendirdiği delik açma işleminin yapıldığını tespit etti. Öte yandan, kabuğun dışında kalan bölgenin de çalan kişinin eliyle sesi ayarlayabilmesi için kesildiği de belirlendi.

Kabuk üzerinde yapılan karbon ölçümü sonucunda, aletin Magdalen avcı-toplayıcılarının son buzul çağının sonunda, bizon ve geyik avlandığı bir zamandan, yaklaşık 17 bin yıl öncesinden kaldığı belirlendi.

Araştırma ekibi ayrıca, alet üzerinde kahverengi organik bir maddenin izlerini de tespit etti. Bu izin, alete ağızlık takabilmek için kullanılan bir yapıştırıcı olduğu tahmin ediliyor.

Kabuğun türünün ise, Biscay Körfezi’nde nadiren de olsa hala görülen Charonia lampas isimli yumuşakça türüne ait olduğu belirlendi. Toulouse Üniversitesi’nden baş arkeolog Carole Fritz de, Magdalenian halkının Atlantik kıyısı ve kuzey İspanya’daki Cantabria bölgesi ile bağlantıları olduğunun bilindiğini söyledi.

 

Kaynak : https://www.the-scientist.com/

sputniknews.com

 

Pandemi sürecinde sürekli olarak duruma göre değişen süreç yavaş yavaş netleşiyor. (!)

Elbette kendi arasında birlik olmayan/olamayan Özel Kursların durumu meçhul. Bildiğiniz üzere özel kurslar yönetmeliklere göre neredeyse özel okullarla aynı yönetmeliklerde denetim, teftiş ve ceza uygulamasına tabii olurken Ücret, tahsilat Pandemiden dolayı açma ve kapanmalarda farklı uygulamalara maruz kalmasının yanı sıra örneğin; Özel Okulların öğretmenleri toplu taşıma araçlarından indirimli faydalanırken Özel Kurs Öğretmen,Usta ve uzman öğreticileri bu uygulamaya dahil edilmemektedir.

Üvey evlat muamelesi gören Özel Kursların rakibi ne yazık ki M.E.B. Bağlı diğer kurslar değildir. Öncelikle yasal boşluktan faydalanan “Kaçak ve denetimden uzak kurslar ve farklı adlarla kurs açan Üniversiteler, Özel okullardır. Bu devasa yapılar her türlü devlet koruma teşvikinden faydalanıp adil olmayan rekabet içerisine sokulan ve ayakta kalmaya çalışan, kısıtlı imkanlarla istihdam yaratıp, halkla sanatı buluşturan ve her türlü  yönetmelik baskısına maruz bırakılan kursların ve çalışanlarının  durumu kimse tarafından dikkate alınmamakta adeta yok sayılmaktadır. Özellikle Özel Kursların öğrencilerinin % 80 gibi bir oranı HAFTA SONLARI kurslara devam etmesinden dolayı ne yazık ki çok zor durumdalar ve bu konu ile ilgili herhangi bir girim ve açıklama hala hazırda yok. Durum hakkında fikri ve zikri olanda hala hazırda yok.

Yok sayılan M.E.B. Özel Kursları her şeye rağmen siz öğrencilerini özledi.

Sayın Bakanın açıklaması şu şekilde.

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, yüz yüze eğitime geçiş sürecinin ayrıntılarına ilişkin basın toplantısı düzenledi. Bakan Selçuk, “15 Şubat pazartesi günü eğitime başlıyoruz. Köy okullarımızı tüm sınıflarda yüz yüze ve tam zamanlı olarak açıyoruz. Okul öncesine verdiğimiz önem bellidir. 15 Şubat’ta tüm bağımsız anaokullarımızı da açma kararı verdik. İlkokullarımız açılması kararını verdik, haftanın 2 olarak devam edecektir” dedi. Bakan Selçuk, “Öğrencilerimizin okullarımızda yüz yüze eğitime katılımları velilerimizin kararına bağlı olacaktır. Bu durumda çocuklarımız uzaktan eğitime devam edecek, devamsızlık sayılmayacak” açıklamasını yaptı.

 

İşte Bakan Selçuk’un açıklamalarından öne çıkanlar:

Türkiye’nin salgın tedbirleri açısından eğitim alanındaki uygulamalarıyla dünyada örnek gösterilen ülkeler arasında olduğu belirtmek isterim. 23 Mart 2020 tarihinden bu yana olağanüstü bir performans sergiledik. Tüm öğretmenlerimize ve sabırla bize destek veren velilerimize teşekkür ediyorum.

15 Şubat pazartesi günü eğitime başlıyoruz. Köy okullarımızı tüm sınıflarda yüz yüze ve tam zamanlı olarak açıyoruz. Okul öncesine verdiğimiz önem bellidir. 15 Şubat’ta tüm bağımsız anaokullarımızı da açma kararı verdik. İlkokullarımız açılması kararını verdik, yine seyreltilmiş şekilde haftanın 2 günü olarak devam edecektir.

1 Mart tarihinde sınav dönemindeki öğrencilerimiz de tam zamanlı olarak açılacak. Sokağa çıkma kısıtlaması olan gün ve saatlerde öğrencilerimiz izinli sayılacaktır.

Öğrencilerimizin okullarımızda yüz yüze eğitime katılımları velilerimizin kararına bağlı olacaktır. Bu durumda çocuklarımız uzaktan eğitime devam edecek, devamsızlık sayılmayacak.

ÖĞRETMENLERİN AŞI PLANLAMASI

Yüz yüze eğitime başlayan öğretmenlerimiz için şubat ayı içinde aşı planlaması yapılmaktadır.

Önümüzdeki süreçte farklı sınıf düzeylerinde il bazlı olarak yüz yüze eğitime başlanması kararları alınabilecektir.

Alınan kararın başarıya ulaşabilmesi ve öğrencilerimizin tamamının yüz yüze eğitime geçebilmesi, salgının seyrinin düşüşüne bağlı… Hepinize teşekkür ediyor, dikkat ve özeninizi rica ediyorum.

Hatırlarsanız geçen günkü yazımızda ; “Evlerimize hapsolduğumuz Pandemi günlerinde sanata biraz daha yakınlaşmamız ve bilgi dağarcığınıza az da olsa” aaaa bu o eser değil mi?” demenizi sağlamak için, zaman zaman bilindik veya pek bilinmeyen bir takım sanat eserleri hakkında kısa kısa bilgiler vermeye çalışacağız.”  demiştik.

Dolaysıyla Sanata yolcukta bu günkü konuğumuz; Rembrandt – Dr. Nicolaes Tulp’un Anatomi Dersi

Dr. Nicolaes Tulp’un Anatomi Dersi, Rembrandt’ın 1632 yılında, yağlı boya ile tuval üzerinde çizmiş olduğu tablosudur. Eser Mauritshuis Müzesi’nde sergilenmektedir. Tabloda o dönem yılda sadece bir kere düzenlenen anatomi dersi resmedilmiştir.

Tabloda tahta ince uzun bir masa üzerinde yatan kadavra dışında, 8 kişi daha yer almaktadır. Bu kişilerden ikisi dışındakilerin kıyafetleri gri ve  soluk mor renktedir. Resmin ön tarafında yer alan iki kişinin kıyafetleri ise koyu siyahtır. Hepsi üzerine pelerin giymiş ve tüm boyunlarını çevreleyen beyaz yuvarlak yakalık takmıştır. Hepsinin yüzü  ince, sivri ve sakallıdır. Olay bir anatomi dersi olsa da tabloda cerrahi aletler ve kan yoktur. Tablonun sağ alt köşesinde açık bir kitap dikkat çeker. Tablonun merkezinde kadavra yer almaktadır. Cesedin yüzü ona eğilen kişiden dolayı kısmen gölgelidir. Kadavranın vücudu bembeyazken ayaklarının parmakları ise kararmıştır. Üzerinde sadece cinsel bölgesini örten beyaz bir örtü vardır. Kadavranın sol kolunun derisi tamamen soyulmuş kırmızı kasları görünmektedir. Doktor Tulp bu kaslar üzerinde dersi anlatırken cerrahlar  onu dikkatlice takip etmektedirler. Elinde ameliyat makası vardır. İki kişi kadavraya doğru eğilmişken, diğerlerinin bazısı oturur pozisyonda, bazısı ayakta ama hepsi kadavranın etrafındadır. Doktor Tulp’un yanındaki kişi aynı zamanda elindeki notları takip etmektedir. Arka plan flu taş oymalı bir iç mekandır ve kemerli duvarın üzerindeki panoda bulunan çok silik Rembrandt 1632 yazısı aslında ressamın tabloya imzasıdır.

 

Kaynakça ve daha fazlası için : https://konusanmuze.com/?p=259