Van Gogh’un ” Yıldızlı Gece ” eserinin hikayesini biliyor musunuz?

Akıl hastanesinin penceresinden yapılan bir diğer resim, belki de Van Gogh’un en tanınmış tablosudur. The Starry Night, bir sabah erken saatlerde gördüğü bir manzaradan esinlenilmiştir ve Theo’ya 31 Mayıs ile 6 Haziran 1889 arasındaki bir tarihte yazdığı mektupta bu manzarayı anlatmıştır:

– Bu sabah güneş doğmadan uzun bir süre önce, penceremden kırları gördüm, yalnızca Sabah Yıldızı vardı, çok büyük görünüyordu. Gerçi onu (Charles-François) Daubigny ve (Théodore) Rousseau ( Millet gibi Barbizon Ekolü sanatçıları) yaptılar; sahip olduğu bütün mahremiyet ifadesine, büyük huzura ve görkeme, çok hazin, çok kişisel bir duygu eklediler. Bunlar nefret etmediğim duygular.

The Starry Night’la Van Gogh, bu duyguları çalışmasının içine katmaya çalışmıştı. Sabah Yıldızı’na fırıl fırıl dönen kozmik bir enerjiyle canlanan gökyüzündeki diğer göksel cisimler katılmıştır. Servi ağaçları da aynı derecede çarpıcıdır, göğün uyumlu uzun süre gece göğüne bu tarzda resimlemenin hayalini kurmuştu. Arles’daki bir önceki yılının 12 Nisanı’nda Emile Bernard’a şöyle yazmıştı:

– Hayal gücü geliştirilmesi gereken bir yetenek, yalnızca (şimsek gibi hızlı geçen değişimi kavradığımız) kısa bir bakışla algıladığımız gerçeklikten çok daha yüce ve teselli bulduğumuz bir doğa yaratmamıza sadece hayal gücü izin verir. Mesela yıldızlı bir gökyüzü – bu resmetmek istediğim bir şey.

The Starry Night gerçek bir görüntüden esinlenilmiş olsa da, büyük ölçüde hayal gücüne dayalı olarak yapılmıştı. Van Gogh  , bu resmi o Sabah Yıldızı’nın uyandırdığı yoğun duyguların anısına dayanarak gündüz yapmıştı. Aynı zamanda başka anılara da bel bağlamıştı. Ufukta Alpilles yer alır, ancak kilisesinin çan kulesi öne çıkan küçük kasaba, gençliğindeki Hollanda köylerindeki hatırlatan bir kurgudur. Van Gogh 1888′ de, 17 ile 20 Temmuz arasında Theo’ya eski yaşamından özlemle söz etmişti: “Hiç anlamı yokken… sık sık Hollanda!yı düşünüyorum, bu anılar mesafenin v geçen zamanın  iki misline çıkardığı hasretle, çok üzücü bir şeyler barındırıyor.”

Köy meydanında yıldız dolu gök kubbenin altındaki kilise de, Van Gogh’un dinin insanları bir araya getirme kudretine yönelik eski inancını hatırlatır. Yakınlardaki evlerin pencerelerinden dışarı saçılan sıcak ışık, yanan ateşlerin çevresinde oturan aileleri akla getirir. Van Gogh’un hasretini çektiği yaşam tam da budur.