İnsanların ilk kez konuşmaya ne zaman ve nasıl başladığı net bir şekilde ortaya konulamadığı gibi sanatın kökeni de aydınlatılabilmiş değildir.
Biyolojik açıdan ele alındığında insanlar sanatsız yaşayabilirdi fakat yeryüzünde sanatsız bir toplum yok. Konuşmak, alet yapmak gibi insanca bir olgu olan sanatın belki de insanoğlunun boş durmaktan sıkılması sonucu ortaya çıktığını düşünebiliriz. Ancak sanatın ortaya çıkışında yalnızca can sıkıntısını etken görmek hata olacaktır. Çünkü canı sıkılan bir kişi sanatın yerine başka işlerde bulabilir.
İlk sanat örnekleri resim ve yontulardan oluşmaktadır. Doğanın etkilerinden iyi korunarak günümüze kadar gelen bu örneklerdeki yüksek olgunluk düzeyi ve anlatım gücü, sanata sıradan bir başlangıç yapılmadığını net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Ağaç yontma, süslü sepetler örme, vücut boyama, dövme yapma, deniz kabukları ve tüylerle karışık desenler çizme gibi sanat örnekleri, ‘ilkel sanat’ olarak tanımlanabilir. Buradaki ilkellik zamansal olarak kullanılması, yanıltıcı anlamlar yüklenmemelidir.
Bunların dışında sanatsal evrimi başlatmış olabilecek başka türde sanatlarda mevcuttur. Dünyamızın her yöresinde müzik ve dans bulunmaktadır. Tüm ilkel toplumlarda basit olsa da kendilerine has müzik aletleri bulunur.
Arizona’daki halk ev işlerinde kullandıkları sepetleri birbirine vurarak, İpurina halkı ağaç kabuklarını burarak yaptıkları üflemeli müzik aleti ile müzikte kendilerine yer bulmuşlardır. Müziği olmayan toplum olmadığı gibi dansı olmayan ve dans etmeyen toplumda yoktur. Pek çoğu son derece karışık olmakla birlikte tragedya ve gülmece türü tiyatro oyunlarıyla bütünleşmiştir.
“ilkel sanat”ın bir başka türü de sözlü edebiyattır. Öykü anlatmak, destansı kurtuluş – yaradılış masalları söylemek sözlü edebiyatı oluşturur.