Şunun için etiket arşivi: Şevket Dağ

İbrahim Çallı’nın ‘Avluda Oturanlar’ adlı tablosu dün düzenlenen Antik AŞ müzayedesinde 2 milyon 460 bin liraya satılarak bugüne kadarki en pahalı Çallı tablosu rekorunu kırdı.

avluda oturanlar çallı

Antik AŞ tarafından dün Shangri-La Bosphorus Otel’de düzenlenen müzayedeye ressam İbrahim Çallı’nın ‘Avluda Oturanlar’ı damgasını vurdu. 1913 tarihli ‘Avluda Oturanlar’ 2 milyon 460 bin liraya satılarak bugüne kadarki en yüksek tutarlı Çallı tablosu oldu.
Antik AŞ’nin 284. Müzayede’sinde özel koleksiyonlardan seçilmiş tablolar ve antikalar satışa sunuldu. Türkiye ’nin önde gelen koleksiyoncuları ve iş dünyasından 500’ü aşkın sanat meraklısının katılımıyla gerçekleşen müzayedede, klasik Türk resmi ve Osmanlı eserleri rekor fiyatlarla alıcı buldu. Çallı’nin ‘Avluda Oturanlar’ının yanı sıra Sami Yetik’in ‘Şakayıklar’ 757 bin, Halil Paşa’nın ‘Nil’de Bahar’ 630 bin, Şevket Dağ’ın ‘Natürmort’ 600 bin, Şeker Ahmet Paşa’nın ‘Ayvalı Natürmort’ 550 bin, Fausto Zonaro’nun ‘Galata Limanı’ 440 bin, Nazmi Ziya’nın ‘Göksu’ 330 bin liraya satıldı.

Türk resmine örnek teşkil edebilecek 200 tablo, bir açık artırma ile satışa çıkacak. Eserleri satılacak ressamlar arasında Hoca Ali Rıza, Sami Yetik ve İbrahim Çallı bulunuyor.

Müzayedede 'Oryantalistler' başlığı altında Fausto Zonaro'nun tabloları da satışa çıkacak.

Müzayedede ‘Oryantalistler’ başlığı altında Fausto Zonaro’nun tabloları da satışa çıkacak.

Geleneksel çizgisini 18. yüzyıldan itibaren bulmaya başlayan, doğunun konuları ve batının ekollerini buluşturan Türk resim sanatının örnekleri bir müzayede ile satışa çıkıyor. 14 Aralık’ta düzenlenecek olan müzayedede Şevket Dağ, Şeker Ahmet Paşa, Halil Paşa, Nazmi Ziya, Hoca Ali Rıza, İbrahim Çallı, Hikmet Onat, Vecih Bereketoğlu, Şefik Bursalı, Fahrel Nisa Zeid gibi Türk resminin en önemli örneklerine imza atan ressamların tabloları yer alacak.

Satışa çıkarılacak en değerli eser İbrahim Çallı’nın ‘Avluda Oturanlar’ tablosu olacak. Müzayedenin en pahalı eseri olmaya aday tablo, 1 milyon 750 bin liradan satışa çıkarılacak. Açılış fiyatının birkaç katına satılması beklenen İbrahim Çallı’nın ‘Avluda Oturanlar’ tablosunun yanı sıra, ‘Manolyalar’, ‘Sahilde Kadınlar’ gibi beş farklı tablosu daha alıcı arayacak.

Müzayede kapsamında 15 tabloluk ‘Oryantalistler’ başlığı altında Fausto Zonaro, Leonardo De Mango, Prieur Bardin, Fabius Brest ve Presiozi imzalı İstanbul konulu resimler, başka ülkelerden gelip, İstanbul’da üreten ressamlar aracılığıyla bir zaman yolculuğuna çıkmayı da sağlıyor.

Türk resminin başlangıcından bugününe yolculuğunu anlatan bir sergi niteliği de taşıyan müzayedede 1950 sonrasına ait de tablolar yer alacak. Fikret Mualla, Orhan Peker, Fahrel Nisa Zeid yine bu döneme ait örnekler üreten ressamlar arasında.

Kaynak: Al Jazeera

sirri eldem

Ressam ve Müzisyen Sırrı Eldem

İlk kez görülecek bu özel koleksiyonun yanı sıra Şevket Dağ’a ait palet,fırça ve boyalardan oluşan bir set de satılacak . Müzayedenin sürprizi ise, Sırrı Eldem tarafından yazılmış, ancak parasızlık nedeniyle bastırılamayan Şevket Dağ kitabı olacak.Bu kitap yayın hakkıyla birlikte alıcı bulacak..

Ressam Sırrı Eldem’in 40 parçalık Şevket Dağ koleksiyonu, Artı Mezat tarafından 1 Mart’ta düzenlenecek müzayede ile satışa sunulacak. Son Osmanlı halifesi 2. Abdülmecid’in en yakın dostu ve meslektaşı olan, yurt dışında “Türk Ressam” lakabıyla bilinen Şevket Dağ’ın yağlıboya interiör, natürmort, peyzaj konulu eserleri ve yine yağlıboya desen çalışmaları Teşvikiye’deki Artı Mezat Sanat Galerisi’nde düzenlenecek müzayede ile sanatseverlerin beğenisine sunulacak.

Ressam Şevket DAĞ

Ressam Şevket DAĞ

Şevket Dağ’a ait böylesi bir koleksiyonun ilk kez görücüye çıkacağı ve yine ilk kez bu kadar çok Şevket Dağ eserinin bir arada olmasının çok önemli olduğunu belirten Artı Mezat Sanat Galerisi sahibi Jale Tantekin, “Geçmişte birçok alım rekorları kıran Şevket Dağ’ın bu özel çalışmalarının büyük ilgi görmesini bekliyoruz. Türk resminin önemli isimlerinden biri olan Şevket Dağ, 50 yılı aşan sanat hayatında cami tabloları ile ünlendi” dedi.

Abdülmecid Efendi’nin şehzadeliğinde ve veliahtlığında, en iyi dostu ve meslektaşı olan Şevket Dağ’ın, O’nun himayesini sağlayarak Türk Ressamlar Cemiyeti’ni Hikmet Onat ve İbrahim Çallı ile birlikte kuran ressam olduğunun altını da çizen Tantekin, “Ressamlığının yanında çok güçlü bir resim öğretmeniydi. Ayasofya’da sekiz sene çalıştıktan sonra Mahmudiye Rüştiyesi, Vefa, Galata, Nişantaşı ve Galatasaray Liseleri’nde resim öğretmenliği yaptı. Ünlü ressam Fikret Mualla’nın da hocasıdır” dedi.

Özel eşyaları

1 Mart Cumartesi günü saat 15.00’de Jale Tantekin yönetiminde gerçekleştirilecek müzayedede Şevket Dağ’ın resimlerinin yanında özel eşyaları da satışa sunulacak. Sırrı Eldem’in Şevket Dağ hakkında 1945 yılında yazdığı, ancak maddi yetersizliklerden dolayı yayınlanamamış, hayatını anlatan bir kitabı da orijinal haliyle ve yayın hakkıyla satılacak. Şevket Dağ’ın resim çalışmaları sırasında kullandığı palet, fırça ve boyalarından oluşan şahsi gereçlerinin de müzayedede büyük ilgi görmesi bekleniyor.

Şevket Dağ

Sanay-i Nefise Mektebi’ni 1897 yılında birincilikle bitiren Şevket Dağ, Türk resim sanatında asker ressamlar kuşağının yetiştirdiği ilk sivil ressamlarımız arasındadır. Sanatçı, yetişme ve sanat ortamının yetersizliğine rağmen kendine özgü bir resim üslubu oluşturmayı başaran Türk resim sanatının duayenlerindendir. “Türk Ressamı” olarak pek çok ülkenin de takdirini alan ressamın en ünlü resimlerinden biri, Japon Büyükelçisi tarafından satın alınarak Tokyo Müzesi’ne gönderilmiştir. Ayrıca ressam, 1909’da Münih Sergisi’nde altın madalya kazanmış ve Paris’te “Salon des Artistes Français”de üç tablosu sergilenmiştir. Şevket Dağ’ın “Ayasofya” isimli bir çalışması, 2 milyon 150 bin liralık rekor bir fiyata alıcı bulmuştu.

Gaspare Fossati eserleri

Müzayedede, yine bir özel koleksiyonda bulunan Gaspare Fossati’ye ait Ayasofya konulu sulubaya 7 adet eser satışa sunulacak. Ayrıca, “saray ressamı” Fausto Zonaro, Brindesi, Thomas Allom gibi ünlü oryantalist ressamlardan belge niteliğinde İstanbul peyzajları, Türk resiminin duayenlerinden İbrahim Çallı’dan peyzaj ve natürmort konulu yağlıboya eseri ve Hikmet Onat’ın çok nadir olarak resmettiği 40 x 60 cm. ölçülerindeki yağlıboya “natürmort”’u da müzayedede yer alacak eserler arasında olacak. Eserler müzayede öncesi Teşvikiye’de Artı Mezat Sanat Galerisi’nde ve www.artimezat.com.tr adresinde görülebilir.

Polis, müzayede evi, sanat galerisi ve koleksiyonerlere yönelik eşzamanlı operasyon düzenledi. Gizlilikle yürütülen baskınlarda Resim ve Heykel Müzesi’nden çalınan 30 tablo yakalandı.

Devlet Resim Heykel MüzesiAnkara Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nden çalınan eserler yıllardır konuşulur ancak kayıp eserlerle ilgili bir çalışma yapılmazdı. En son Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca hazırlanan ve kamuoyu ile paylaşılmayan rapora göre tam 302 eserin müzeden çalındığı tespit edildi. Bu eserlerden 256’sının kayıp olduğu belirlenmiş 46 eserin ise sahte olduğu anlaşılmıştı.

İşte bu rapordan sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı eserlerin peşine düştü. Bakan Ömer Çelik ne pahasına olursa olsun, yurtiçi ve yurtdışında eserlerin bulunması talimatını verdi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturma neticesinde önceki gün eş zamanlı müzayede evi, sanat galerisi ve önceden belirlenen koleksiyonerlere baskın yapıldı.

Kamuoyundan gizlenen baskında Ankara Resim ve Heykel Müzesi’nden çalındığı tespit edilen 30 tablo yakalandı. Şevket Dağ, İbrahim Çallı, Fikret Mualla, Hoca Ali Rıza gibi Türk resim sanatının ünlü ressamlarına ait eserlere el konuldu. Emniyetten soruşturmanın derinleştirilerek devam edeceği söylendi.

Devlet Resim Heykel Müzesi’nden çalınan ve baskında ele geçen eserlerden bazıları

İbrahim ÇALLI

İbrahim ÇALLI

İbrahim Çallı – Bahçede Kadın

Hoca Ali Rıza – Bulgurlu’da Timurcu Çeşmesi, Yağış, Sandal Balıkçı Kulübesi, Beykoz’da İshak Ağa Kahvesi, Kaya ve Çam

Hasan Tahsin – Bostancı

Vapur İskelesi

Hikmet Onat – Manzara

Ruhi – Yeşil Türbe

Sami Yetik – Kasımpatılı Natürmort

Bedri Rahmi Eyüboğlu – Muradiyede Kahve (Ağaçlı Kahve)

Şefik Bursalı – Manzara

Ömer Erbil – Radikal

20. YÜZYILA DOĞRU SANAT ALANINDAKİ GELİŞMELER

Osmanlı’da resim sanatının kendini hissettirmesinden önce sanat alanındaki hareketler ‘ süslemecilik’ ile sınırlıydı. Bu dönemde süslemecilik o kadar ileri gitmişti ki 3. Ahmet zamanında ‘Sebi’ isimli sanatçı çekmeceleri lakeli manzaralarla bezemişti. Çeşitli dönemlerde sanatçılar en küçük objeyi bile resim yaparak süsleme yoluna gitmiştir. Süslemecilik ve duvar resimlerinin daha sonra tuval resimlerine bırakması çok da kolay olmamıştır. Resmin temelini oluşturan minyatür resmi zamanını doldurmuş ama Osmanlı resmi için önemini devam ettirmiştir. Ve zamanla yerini modern resme bırakmaya başlamıştır.1

Resim sanatımızdaki ilk primitiflerle birlikte pentür, yağlı boya ressamları da sanat tarihimizdeki yerini alarak şimdiki modern Türk resim sanatının temelini atmışlardır.

Sanayi-i Nefise’nin Kurulması 

20. yüzyıl sanat alanındaki gelişmeler bir çok ilki de beraberinde getirmiştir. Sanat alanındaki gelişmelerin en büyüğü ve ilki Sanayi-i Nefise Mektebinin kurulmasıdır. 1877 yılında ilk defa resmi bir akademinin kurulması yolunda çalışmalara başlanır. Bu okul hem resim hem de mimarlık alanında öğretim yapacaktır. Fransız ressam Guillemet de okulun hem müdürlüğünü yapacak, hem de resim derslerini verecektir. 19 ekim 1877 de padişahın onayı alınır. Fakat tam bu sırada ( 1877-78) Osmanlı- Rus savaşı başlar ve bu savaş sırasında Guillemet tifoya yakalanır ve ölür. Böylelikle akademinin açılması işi de bir müddet için kalır. Bundan sonra akademinin kurulup, öğrenime geçmesi için daha beş buçuk yıl geçecektir. Osman Hamdi’nin müze müdürlüğüne tayin edilmesiyle (4 eylül 1881) bu konu tekrar gündeme gelir. Sanayi-i Nefise Mektebinin Ticaret Nezaretine bağlı olarak ( 30 aralık 1886 da Ticaret Nezaretinden ayrılarak Maarif Nezaretine bağlanır) ve müdürlüğüne Osman Hamdi detirilerek kurulmasına karar verilir. Osman Hamdi’nin okul müdürlüğüne atanma tarihi 1 ocak 1882 dir. Bundan sonra sıra okul binasının yapımına gelir. 2 mart 1883 yılında mimar Vallauri’ nin müzenin bahçesinde yaptığı binada ( bugün Eski Şark Eserleri Müzesi olarak kullanılan bina) öğretime başlanır. Öğrencilere resim , heykel, mimarlık ve gravür konularında dersler verilecektir. Fakat gravür dersini verecek hoca bulunamadığından , önceleri bu bölüm faaliyete geçmemiştir. Sonunda Fransa ‘ dan Napier adlı kişinin getirilmesi ile 1892 nin mart ayında bu bölümde derslere başlanır.

Akademinin ilk açılışındaki öğretim görevlileri ve dersleri şöyledir.

Heykel öğretmeni: Yervant Osgan

Yağlıboya öğretmeni : Salvator Valeri

Karakalem ve tezyinat öğretmeni: Warnia-Zarzecki

Fenn-i mimari öğretmeni: Vallauri ve yardımcısı P. Bello

Tarih öğretmeni: Aristofenis Efendi

Ulum-i Riyaziyye( matematik ) öğretmeni: Kaymakam Hasan Fuat Bey

Teşrih (Anatomi) öğretmeni: Kolağası Yusuf Rami Efendi

İlk Heykeltraşlar

Osman Hamdi’nin Sanayi-i Nefise Mektebindeki müdürlüğü ölümüne kadar devam eder(27 yıl)2 . Resim, mimarlık ve heykel gibi üç ayrı dalda yirmi öğrenciyle öğrenime başlayan Sanayi-i Nefise’de tüm resim ve heykel öğrenimi yabancı hocalar tarafından verilmekteydi. Hocaların yabancı oluşu Osman Hamdi Bey’in gizli misyonuna bağlanmaktadır.3

Sanayi-i Nefise’ye 1914 yılında İnas Sanayi-i Nefise Mektebinin açılmasına kadar kız öğrenci özellikle alınmamıştır. Heykel sanatının dışlandığı dönemlerden sıyrılabilmek Sanayi-i Nefise ‘deki heykel öğretimiyle aşılabilmiştir. Okulun ilk Türk heykel öğrencisi İhsan Özsoy’ dur. Ki o da tesadüf eseri okulun bahçesinde Osman Hamdi ile karşılaşır, Osman Hamdi kendisine okula mı girmek istiyorsun diye sorar o da böyle bir fikri olmadığı halde evet der ve bu şekilde okula kaydolur. İhsan Özsoy 9 yıllık eğitimden sonra Parise gitmiş ve önce Deloye’un atölyesine Osman Hamdi’nin tavsiyesi ile girmiştir. Doğa aşığı İhsan Bey bu atölyeyi kuru ve yaşamdan uzak bulmuş, oradan ayrılarak Sordi ve Thomas’ın yanında çalışmıştır. İstanbul’a dönüşte açtığı atölyenin dış kapısına rölyef astığı için şikayet edilmiş ve atölye polis takibatına alınmıştır.4 1908 de Oskan Efendi emekli olduğu için Sanayi-i Nefise’de heykel hocası olmuştur ( ek-1). Yine aynı dönemin bir diğer heykeltıraşı İsa Behzat’ tır. Oskan Efendi’nin öğrencisi olan İsa Behzat natüralist karakterlerde heykeller yapmıştır. Güçlü bir tekniğe ve plastik uygulamasına sahipti (ek-2).5

İlk Sergiler

Resim alanına geri dönüldüğünde sanat alanındaki gelişmelerin bir diğer ilki sergilerdir. Ana kaynak kitabımız da bahsedilen sergilerin ilki Şeker Ahmet Paşa’nın Sultanahmetteki Mektep-i Sanayi’de düzenlediği resim sergisidir. 27 nisan 1873 de açılan bu sergide yabancılar ve Hıristiyanlar çoğunluktaydı. Sergiye Mekteb-i Tıbbiyye ve Mekteb-i Sultani’nin bazı öğrencilerce yapılmış resimleri de konuldu6 ifadesine karşılık Sezer Tansuğ ise 28 aralık 1845 bir belge Oreker adında bir manzara ressamının sarayda bir sergi düzenlediğini ortaya koyuyor. Bu olayın 1870 den sonra sıklaşan resim sergilerinin bir başlangıcı olduğu kabul edilir.yine de Ahmet Paşa’ nın1873 nisanında açılmasına önayak olduğu sergi, Türkiye’ de açılan ilk resim sergisi olduğu kabul edilir.

Bu serginin basında uyandırdığı yankılar, bu girişimin bir ‘dal’ açılmasını düşündürdüğü söylentilerini de kapsamış ve gazete ilanlarında bazı dükkanlarda yağlıboya satılmakta olduğu duyurularak, bir ilkpiyasa hareketinin başlamasına da yol açmıştır. Bu ilk sergi devletin en üst kademelerinde ilgiyle karşılanmıştır.

Yine Şeker Ahmet Paşa bu sergiden aldığı güç ile hazırlık ve çağrı aşamasından sonra 1 temmuz 1875 de 2. Seginin açılmasını sağlar. Bu sergiye çok sayıda batılı ve azınlık sanatçının yanı sıra Hoca Ali Rıza, Ahmet Bedri, Halil Paşa , Osman Hamdi, Nuri Beyler , Türk sanatcısı olarak katılmıştır.

İstanbul’da azınlık ve ecnebilerin kurduğu Elifba ( a,b,c) kulübü ( Club’ de I’ABC), 1880-82 yıllarında Mavrokordato isimli bir Rumun girişimleri ve İngiltere kolonisinin yardımlarıyla sergiler düzenlemiştir. Elifba’nın ilk sergisi Tarabya Rum Kız Okulunda, 1881 de düzenlenen ikinci sergisi Tepebaşı Belediye Bahçesindeki köşkte açılmıştır.

Sanayi-i Nefise Mektebinin kurulmasından sonra ilk kez 1885 de öğrenim yılı sonunda düzenlenen öğrenci sergileriyle birlikte İstanbul’da sergiler devamlılığa kavuşur ve giderek daha ulusal bir nitelik kazanır.7

Bu ilk sergiler, ilk sanat pazarının ve ilk eleştirilerin de şekillendiği olaylardır.

İlk sanat Pazarı Oluşumu

Askeri ve sivil okullara bakıldığında gençler kendi kapalı ortamlarının sınırları içinde , sanatın coşkusunu resim üretimiyle paylaşmaktadırlar. Yaptıkları resimlerin sergilenmelerini düşlemekten ne denli uzaktırlar. Satış, başka bir deyişle sanatın pazarlanması akıllarının ucundan dahi geçemeyecek bir ütopyadır. Tek bir hedefleri vardır; resim yapabilecek olanakları ve zamanı olabildiğince çok değerlendirmek. ( O dönem sanatçılarının sürekli saray çevrelerini resmetmesinin amacı ise eserlerinin alıcılarının yine saray eşrafından olmasıdır.) sanatla yakından ilgilenen padişahların ve veliahdların yaşadığı saray mekanına sunulacak bir resim yapma gayretindeydi ressamlar. Kuşkusuz büyük bir onurdur bir sanatçının resminin saraya girebilmesi. Önemlisi ise kazanılan ödüldür. Padişahın beğenisine hitabeden bir resim sanatçısına yeni bir ufuk, Avrupa’da resim öğrenimi kazanma olanağı sağlamaktaydı.

İlk kez 27 nisan 1873 tarihinde Şeker Ahmet Paşa tarafından gerçekleştirilen sergide, ressamlar toplumla tanışıp, resimlerini pazarlama şansı yakalayacaklardır. Ancak, Osmanlı ressamları resimlerini sergileme konusunda korkular ve çekingenlikler gösterdikleri için bu sergiler daha çok azınlık ressamların yapıtları üzerinde kuruldu. Aynı ilk tiyatro oyunlarında Türk gençlerinin çekingenliği ve korkuları nedeniyle, azınlıkların sahne almaları gibi. Osmanlı ressamları, üretimleri karşılığında beğenilmek ve en fazla olarak da ödüllendirilmeyi düşünürken, batılı ustaların Osmanlı topraklarında ürettikleri resimler servetlere satılmaktaydı.8

İlk Eleştiriler

Bu sergiler ilk eleştiriyi de beraberinde getiriyordu. 1873 yılında başlayan sergiler 1908 yılına kadar toplu sergiler olarak gelişir. 24 mart 1882 tarihli Vakit gazetesinde, ‘Cuma günü saat 6 da açılan serginin resim sanatına ilgisiz kalan toplum için bir gelişme olduğunu’ vurgulamakta ve sanatçıların resimleri eleştirilmektedir. ( ek 3) “…. Saadetlü Hamdi Beyefendi’nin usta eserleri olmak üzere feraceli bir kadın ve yeşil cübbeyle kendi yüzlerine benzeyen yüzde bir molla, ve bir Mekke’li ve zeybek resimleri vardı…diğer eserlerin yapımcılarının resim ve sanatları araştırılarak onların da yayımına aracılık edceğimiz unutulmamalıdır.’

Bu satırlar, o yıllarda yayınlanan gazetelerde resim sanatına önem verildiği ve sergilerin izlendiğini, sergilerde yer alan resimlerin tek tek gözlemlendiğini ve konusal açıklamaların yapıldığını belgelemektedir..9

Sanatçılara Genel Bir Bakış

 

İlk pentür sanatçılarda estetik görüş ve teknik uygulamada kişilikli bir yorumlama yoktu. Kimi eserler adeta tek bir elden çıkmış gibi tek düze idiler. Sanatçı konularını objektif bir görüşle realist hatta natüralist bir anlayışla tuvallerine yansıtmışlardır. (Yazının devamı resimlerin altındadır)

Salih Molla Aşki ya da Şevki’ nin eserlerinde olsun pentür anlayışı naif yalınlıkları yüzünden çekici bir anlam kazanmaktaydı.

 Şeker Ahmet Paşa; Natürmort ve peysajlarında nesneleri çok iyi incelemiş, batı empresyonizminin özgürce ortaya koyduğu stili benimsemiş ve akademik klasikçiliği bir tarafa bırakmıştır. Kompozisyondaki düzen duygusu, olgun renkleri ve çizgiyi ihmal etmemesi, objeler üzerindeki keskin gözlemleri onu ikinci kuşak ressamlar içinde özel bir yere oturtmaktadır. ‘ orman’ tablosu , bize hem batıdaki realist sanatçıların esrlerini anımsatmakta hem de Çin sanatındaki doğanın gücünü yansıtan esrleri hatırlatmaktadır.10

Osman Asaf; Yurt dışına gönderilen sanatçılardandır. Yurda dönüşten sonra çok fazla varlık gösterememiştir( ek 5). Yeşil ve sarı tonlarının hakim olduğu mescid resmi empresyonist bir tarzda yapılmıştır. Resim servilerin rüzgar estikce insana dair gerçeği pek derin hikmetlerle fısıldayan o servilerin ruhunu hissetmekteyiz. Osman Asaf ayrıca Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Mecmuasının sorumlu yöneticiliğini de yapmıştır.

Şehzade Abdülmecit; Sultan Abdülaziz’ in oğludur. Resme ilgisi küçük yaşlarda kendini göstermiştir. Güçlü ve yetenekli bir ressamdır( resim 134). Sarayda Beethoven onun iyi bir portreci ve figür düzenlemelerini mükemmel bir şekilde yaptığının en iyi göstergesidir. Haremde Goethe figür ustalığını da gözler önüne sermektedir. Renk ustalığı ve figür düzenlemeleri açısından çağdaşları arasında özel birde durmaktadır.

Ömer Adil; Sanayi-i Nefise’den mezundur. 1914 yılında açılan Sanayi-i Nefise Mektebinde hocalık ve idarecilik yapmıştır. Kızlar atölyesi onun en önemli eseridir. Resim izleyende fotoğraftan yapılmış etkisi uyandırsa da kesinlikle fotoğraftan çalışmadığı resimlerini doğada ve doğal ortamlarda izleyerek yaptığı bilinmektedir.

Halil Paşa; Türk resim sanatında önemli bir yere sahip olan Halil Paşa akademinin etkisiyle sağlam desenler oluşturup figürlü kompozisyona ağırlık vermiş ve zamanla da empresyonist çizgiye yönelen kompozisyonlar oluşturmuştur. Halil Paşa empresyonizme karşıydı “ Paris’ e gidişimde resmin berbat bir hale geldiğini zayıf boyalar, çizgisiz renkler ve zayıf desenler gördüm. Bunlar hep Manet’in tesiriyle olmuştur. Bundan çok müteessir oldum. Mamafih şimdi Fransa’da tekrar yeni klasik üstadlar yetişmeye başladı. Neyse çok şükür.” Demesine karşılık resimlerinde empresyonizmin etkisi hissedilmektedir. Resimde çıplaklığın yasak olduğu dönemlerde Halil Paşa akademinin etkisiyle bir ilki daha gerçekleştirmiştir. Bu resmi onun çıplaklığa soğuk bakmadığı ve suret yasağına uymadığı görülmektedir.11

Fahri Kaptan; Fahri Kaptan’ın resimleri saray duvarlarında ve kartpostallara da girmiştir. Resimlerinin kopya olma olasılığı vardır. Arnavutköy Sırtlarından resmini 19. Yy . Türk manzara resmine sokamayız. Bu resimdeki derinlik etkisi uzay duyarlılığı ve özellikle ön sıradaki nefti ağaçlarının sağa sola atılmış taş blokların bulutların yarattığı antik atmosfer sanatçıya mal edilemez.12

Müfide Kadri; Çağdaş kadın niteliklerine ulaşan ilk kadın sanatçılarımızdandır. Pastel ve yağlı boya ustasıdır( resim 132). Osman Hamdi Bey’den ders almıştır. Sanata ailesinin desteğiyle başlamıştır. Ve aldığı eleştirilere yine ailesinin desteğiyle dayanmıştır. 22 yaşında rahatsızlanıp, hayata veda etmiştir. Bu erken ölüm ailesini oldukça üzmüştür. Onun anısına bir sergi düzenlenir. Bu sergi kadın sanatçılar adına açılan ilk kişisel sergi olmuştur.13 Çok erken yaşta ölmesine karşın onu çok iyi tanımamızı sağlayan güçlü eserler bırakmıştır.

Mihri Müşfik; Öncü kadın ressamlarımızdan biridir. Ressam Zonaro ona özel resim dersleri vermiştir. Padişahlık döneminde aldığı resim eğitiminin ve yurt dışında öğrenim görmesinin aykırı bulunacağından sahte pasaportla Roma ‘ya kaçmıştır. Roma’da ve Paris’de öğrenimini sürdüren sanatçı portre yaparak hayatını devam ettirmiştir. Sanatçı yeteneğinin yanında karizmatik kişiliğiyle dönemin tutucu ortamında genç kızların da resim ve heykel eğitimi alması için yoğun bir mücadele içine girmiş, çabalarının sonucu resim hocalığının yanında İnas Sanayi-i Nefise Mektebinde hem idarecilik yapmış hem de yeni yetenekler yetiştirmiştir. Sanatçının İnas Sanayi-i Nefise’de eğitime getirdiği yeniliklerden biri ilk çıplak kadın modelinin kız atölyesinde kullanılmasıdır. Mihri Hanım resim atölyesinin kadınlar hamamından model de sağlamıştır. Türk Hanımların bu konudaki çekingenliğinden modelleri Rum ve Ermeni hanımlardan yapmıştır. Çıplak erkek model sorununu ise arkeoloji müzesindeki torsları kullanarak çözümlemeye çalışmıştır. Torsların çıplaklığı şikayet konusu olunca bakanlık yetkilisine “Hakkı aliniz var efendim. Bir hanım mektebine bir erkek heykeli gitmiş, tabii doğru değil. Ama biz ona bir peştamal takarız” diyerek espriyle durumu düzeltmiştir. Bir müddet sonra model olarak giysili, yaşlı erkek getirilmiştir. ‘ Zaro Ağa’ bunlardan biridir. Mihri Müşfik’in eğitime getirdiği bir diğer yenilik atölyede yarışma açması ve 1. 2. 3. Eserlerin de atölyede sergilenmesidir. Sanatçı genellikle öğrencilerine büyük boy figürlü çalışmaları için füzen veya kömür kalem kullandırtmıştır.14

Figürü Türk resminde ilk kez ve üstelik de resmin temel ögesi olarak ele alan ressam Osman Hamdi Bey’dir. Buna rağmen Osman Hamdi Bey çıplak konusunu ele almamıştır. Bu da ilginç bir tutum sayılır. Özellikle müdürlüğünü yaptığı Sanayi-i Nefise’de öğrencilerin çıplak modelden çalışma isteklerine pek de sıcak bakmadığı anımsanmalıdır!15

Şevket Dağ; yaşamının büyük bir kesmi 20. Yy. da geçmiş olsa da sanatının en değerli günleri , en önemli yapıtları 19. Yy. ın bir uzantısı sayılabilir.Sanatçı ‘ interieur’ ev içi, kapalı mekanların ressamı olarak tanınmıştır. Ayasofya’nın kapısı adlı yapıtı türünün en güzel örneğidir.16 resimlerinde sürekli olarak cami kapılarını ve cami içlerini ve dışlarını resmetmesi bir yinelemedir. Döneminin fikri ve kültürel yapısına uygun resimler yapması ve sanatçı tavrı, onun beğenilmesinde önemli bir etkendir.

İstanbul’un rutubetli ve soğuk havalarında tarihi anıtları resmederken tutulduğu hastalıktan ölmüştür.

Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Mecmuası

1909 yılında meşrutiyetin ilanından sonra Osmanlı devletinde esen yeni özgürlük rüzgarları, basında, bazı resmi ve özel kurumlarda yenilikçi harakatlerin oluşmasını sağlamıştır. Aynı yıl kurulanOsmanlı Ressamlar Cemiyeti , 1911 yılında Abdülkadirzade Hüseyin Haşim Paşanın yönetiminde kuruluşun adını taşıyan bir mecmua yayınlamaya başlamıştır. Ressam Osman Asaf’ın sorumlu yönetici olduğu dergi, 1914 yılına kadar 18 sayı yayınlamıştır.

Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Mecmuası Türkiye’de plastik sanatlar alanında yayınlanan ilk yayın organı olmasının yanısıra ele aldığı konularla da bu alanda uzun zaman sürecek tartışmaların da öncülüğünü yapmıştır.17

Batılılaşma Sürecimizde Yabancı Ressamlar

19. yy. da Osmanlı ülkesinde ve İstanbul’da faaliyet göstermiş olan sanatçıların belli başlıları; Ziem, de Mango, Bello, J. F. Lewis, Preziosi, Guillement, Aiwasovzky ve Zonaro’dur. Bu ressamlara Harbiye’de ilk kez batı usulü resim derslerini yöneten Fransız hoca Mösyö Kes ile 1883 de Osman Hamdi eliyle Sanayi-i Nefise’nin kurulmasıyla hocalıklara getirilen Valeri ve Zarzecki’nin de katılması gereklidir.

Bu ressamlar arasında Pazar yönünde kataloge olmanın ötesinde önemli birer sanatçı olarak değerlenenlerin başında John Frederic Lewis ve Aiwazovzki gelmektedirler. Lewis etkin bir gravür sanatçısı olarak ayrıcalıklı bir konuma sahip olduğu gibi, Aiwazovzki de gelmiş geçmiş deniz ressamları arasında ön sırayı alan bir usta olarak ün kazanmıştır. Presiozi, de Mango, Bello gibi sanatçılar eserlerinin belgesel değerinin yanısıra teknik ustalıkları ile de dikkat çekerler. Renk kullanımı yönünde cesur bir miraca sahip olan Zonaro’nun Osmanlı sarayında çok rağbet görmüş olması bu özelliğine dayanmaktadır. İstanbul’da 19. Yy. ın ikinci yarısında faaliyet göstermiş olan Avrupalı ressamlar arasında en ilginç simalardan biri de Guillemet’ in oluşturduğu anlaşılmaktadır. Mustafa Cezar’ın Osman Hamdi kitabında verdiği bilgilere göre Akademi adıyla bir resim eğitimi atölyesi, ilk kez bu sanatçı tarafından İstanbul’un Beyoğlu semtinde kurulmuş ve o zamanlar Pera adını taşıyan, çevresinde elçilikler ve ecnebilerin yerleştiği bölgeye, bu suretle ilginç bir kültürel katkıda bulunulmuştur. Guillemet’in Osmanlı resmi makamlarının da ilgisini çekerek kendisine bir sanat eğitimi kurdurulmasının söz konusu olduğu ancak sanatçının 1876-77 yıllarında baş gösteren kolera salgınında ölmesi sonucunda bu projenin gerçekleşmediği öğrenilmektedir.

Türk sanatçılarla birlikte bazı azınlık ve yabancı mensuplarının da katıldığı ilk İstanbul salon sergilerinden sonra (1901-1902-1903) Türkiye’de ve dünyadaki siyasal gelişmeler, Avrupalı ressamların Türkiye’de geniş ölçüde faaliyet göstermesine fırsat vermemiştir. Cumhuriyet dönemi boyunca özellikle İstanbul’da açılan yabancı sanat sergileri, genelde yabancı kültür misyonları eliyle gerçekleştirilmiş ve Türk sanat akademisinde Leopold Levy ve Rudolph Belling gibi önemli hoca istisnaları dışında eğitimdeki katkıları azalmıştır.18

Sanat alanındaki gelişmelerde yabancı sanatçıların katkıları yadsınamaz. Osman Hamdi Bey Sanayi-i Nefise’de sürekli olarak yabancı ressamları eğitimci olarak almış ve bu konuda sürekli eleştirilmiştir. Oysa yabancı ressamlar Türk rssamlara göre çok daha rahat olmalarının yanısıra sanat temelleri sağlamdı. Ayrıca onların dünya görüşleri Osmanlı sanatçılarına göre daha geniş bir durumdaydı. Ve bunların yetiştirecekleri öğrenciler de aynı görüşlere sahip olacaktı. Fakat çok yetenekli ve çok bilgili olan Türk ressamlarının da yabancı ressamlar yüzünden kendilerini ifade edemedikleri bir gerçektir.

 Kaynakça : 

1 Türkiye’de Sanat P.S Dergisi sayı 42 sayfa 14 Berke İnel

2 Osman Hamdi tablolarında gerçekle ilişkiler. V. Belgin Demirsar- sayfa 9- Kült. Bak. Y.

3 Gergedan- sayı 19 , sayfa 9- Kemal İskender

4Sezer Tansuğ- Çağdaş Türk Sanatı- sayfa 10

5 Türk Heykeli – Hüseyin Gezer – sayfa 54-57

6 Başlangıcından Bugüne Türk Resim Sanatı Tarihi -sayfa 160

7 Sezer Tansuğ- Çağdaş Türk Sanatı- sayfa 91-92-93

8 Türkiye’de Sanat P.S Dergisi- Sayı 36 sayfa 20-21 Dr. Kıymet Giray

9 Türkiye’de Sanat P.S.Dergisi –sayı 24 sayfa 16 Dr. Kıymet Giray

10 Türkiye’de Sanat P.S. Dergisi, sayı-42 , sayfa –16 Berke İnel

11Tombak , sayı-33, sayfa-99-100 İlkay Karatepe

12Başlangıcından Bugüne Türk Resim Sanatı Tarihi , sayfa 165

13 Türkiye’de Sanat P.S. Dergisi , Sayı 10 say.42-43 Dr. Kıymet Giray

14 Tombak, sayı-27, say.40-41 Ayşen Aldoğan

15Türkiye’de P.S. Sanat Dergisi , sayı-10 , say.43 Kemal İskender

16Başlangıcından Bugüne Türk Resim Sanatı Tarihi , sayfa -164

17 Tombak Dergisi, sayı-30, Sayf.-102 Nilgün Yüksel

18 Türkiye’de Sanat P.S. dergisi, sayı-2 , sayfa-31 Sezer Tansuğ

Kynk.: http://www.turkresmi.com