Şunun için etiket arşivi: Charles Dickens

Zaman zaman yayınladığımız aforizmalara bir yeni birini daha dahil ediyoruz. Sıradaki aforizmalar Fyodor Mihayloviç Dostoyevski£ye ait. İyi okumalar…

Not: Herzaman olduğu gibi Yazarımız hakkında bilgiyi Aforizmalardan sonra bulabilirsiniz.

Dostoyevsk

*    Başkaları için kendinizi unutun, o zaman sizi de hatırlayacaklardır.
*    Bazen susarsın. Yenilmiş eksik ve yaramaz sanırlar seni. Unutma, susan bilir ki konuştuğu zaman kimse kaldıramaz..
*    Sadece hayat veren değil, hayat verip hak eden, baba adını taşıyabilir.
*    Çocuk, dünyanın en büyük saadetidir.
*    İnsanoğlu çok derin bir varlıktır.Ben tanrı olsaydım bu kadar derin yaratmazdım.
*    Evlenme-boşanma işi sırf kadınların elinde olsaydı, bir tek nikah sağlam kalmazdı.
*    Kadın, her şeyi gören gözü bile aldatır.
*    Kalbi olup da aklı olmayan bir kadın, aklı olup da kalbi olmayan bir kadın kadar mutsuzdur.
*    Herkesin yolu ayrı.
*    Her insan herkes karşısında her şeyden sorumludur.
*    Bu dünyadaki en zor şey, kendi kendine sadık kalmaktır.
*    Sevgi her zaman karşılık görür, kin de.
*    Sevgi ile kin kalpte uzun süre barınamaz.
*    İnsanların birbirini tanıması için en iyi zaman, ayrılmalarına en yakın zamandır.
*    Eğer sen, başkalarından kendine saygı beklersen bu onlar için büyük bir şeydir.Sadece kendine saygı duyabilirsen diğerleri de sana saygı duymaya mecbur kalır.(1861)
*    Baş kaldıranları her zaman yenecek üç güç vardır yeryüzünde bunlar; mucize, sır ve otoritedir. (Karamazov Kardeşler, 1880)
*    Acıda hazların en tatlısı saklıdır.
*    Bence, şeytan diye bir şey gerçekte yoksa, kişioğlu uydurmuşsa onu, kendine bakarak, kendisini örnek alarak uydurmuştur. (Karamazov Kardeşler, 1880)
*    Yeni bir adım atma, yeni bir kelime söyleme, insanların en fazla korktuğudur.(Suç ve Ceza, 1866)
*    Bir insanın en iyi tarifi iki ayaklı ve nankör olmasıdır.
*    Bir insanın hayatının ikinci yarısı, ilk yarıda kazanılan alışkanlıkların sürdürülmesinden ibarettir.
*    Ben hasta bir adamım… Gösterişsiz, içi hınçla dolu bir adamım ben. Sanıyorum, karaciğerimden hastayım. Doğrusunu isterseniz, ne hastalığımdan anladığım var, ne de neremin ağrıdığını tam olarak biliyorum.(Yeraltından Notlar, 1864)
*    Bir ağacın önünden onu sevmeden, onun var oluşundan mutluluk duymadan geçilebileceğini aklım almıyor.
*    Tanrı olmasaydı her şey mûbah olurdu.
*    Rus’u kazıyın, altından kesinlikle Kazak çıkar.
*    İnsanın yalnızca mutluluğa değil ,mutsuzluğa da ihtiyacı vardır.Mutluluk kadar mutsuzluk da gereklidir.
*    Ancak acı çekerek kendimizi bulabiliriz.
*    Aşk olduktan sonra saadetsiz yaşanabilir.
*    İnsanın aklı çoğaldıkça can sıkıntısı artar.
*    Yeryüzünde tek bir çocuk dahi acı çekiyorsa , Tanrı yoktur !

Dostoyevsk kimdir?

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (Rusça: Фёдор Миха́йлович Достое́вский, (d: 11 Kasım 1821, Jülyen: 30 Ekim, Moskova – ö: 9 Şubat 1881, Jülyen: 28 Ocak, Sankt Petersburg), Rus roman yazarı.

Çocukluğu sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçiren Dostoyevski, annesinin ölümünden sonra Petersburg’taki Mühendis Okulu’na girdi. Babasının ölüm haberini burada aldı. Okulu başarıyla bitirdikten sonra İstihkâm Müdürlüğü’ne girdi. Bir yıl sonra istifa ederek buradan ayrıldı.[1] Ordudan ayrıldıktan sonra edebiyata yönelen Dostoyevski’nin ilk kitabı İnsancıklar, 1846 yılında yayımlandı. Bu eserinin ardından yazdığı kitaplarla beklediği başarıya ulaşamayan Dostoyevski’nin umudu kırıldı ve politikayla ilgilenmeye başladı.

1849 yılında devlet aleyhindeki bir komploya karıştığı iddiası ile tutuklandı. On ay hapisanede kalan Dostoyevski, kurşuna dizilmek üzereyken diğer sekiz tutuklu arkadaşı ile affedildi. Cezası dört yıl kürek, dört yıl da adî hapse dönüştürüldü. Cezasını çekmesi içinSibirya’da bulunan Omsk Cezaevi’ne gönderildi. Burada geçirdiği dört yılın ardından er rütbesi ile hizmete verildi. Subaylığa kadar yükseldi. 1857 yılında Maria Dmitrievna Isayeva ile evlendi. Beş yıl boyunca görev yapan Dostoyevski, 1859 yılında özgür bırakıldı ve Petersburg’a yerleşti.

Petersburg’a döndükten sonra Ezilenler (1861) ve Ölüler Evinden Anılar (1862) adlı eserleri yazdı. Kardeşiyle birlikte iki dergi çıkardı.1862’de arzuladığı Avrupa seyahatini gerçekleştirdi. Sara nöbetleri ve kumar bağımlılığı yüzünden maddi açıdan darlığa düştü. Bu dönemde Yeraltından Notlar (1864), Suç ve Ceza (1866), Kumarbaz (1866), Budala (1868), Ebedi Koca (1870) ve Ecinniler (1872) gibi eserleri yazdı. Eşinin ölümünden sonra sekreteriyle evlendi. Yeniden borçlandı ve kumaranelerde gezmeye başladı. Kızının ölümünün ardından büyük bir sarsıntı geçirdi. Delikanlı (1875), Bir Yazarın Günlüğü (1876) ve Karamazov Kardeşler (1879) adlı eserlerinde yazarlık hayatı boyunca konu edindiği temaları yeniden ele aldı. Karamazov Kardeşler adlı yapıtını üç yılda bitiren Dostoyevski, bir ciğer kanamasıyla yatağa düştü ve 28 Ocak 1881 tarihinde öldü. Dostoyevski için 31 Ocak 1881 tarihinde yapılan cenaze töreninde yaklaşık otuz bin kişi tabutunun arkasından yürüdü. Dünya edebiyatını en çok etkileyen ve en çok okunan yazarlardan biri olan Dostoyevski’nin eserleri birçok 20. yüzyıl düşünürünün fikirlerini derinden etkiledi.

Hayatı

dostoyeveskii gençlik

Çocukluğu ve Gençliği :  

Dostoyevski, Mikhail ve Maria Dostoyevski’nin oğlu olarak 11 Kasım 1821 tarihinde Moskova’da doğdu. Altı çocuklu ailenin ikinci çocuğuydu. Babası Mikhail, askeri cerrahlıktan emekli olduktan sonra Mariinsky Hastanesi’nde yoksullara hizmet etmeye başladı. Hastane, Moskova’nın en kötü yerlerinden birinde bulunuyordu. Dostoyevski de bu hastane de doğdu. Mikhail, alkole bağımlıydı ve evini sıkı disiplin ile yönetiyordu. Çok kolay sinirlenebiliyordu. Dostoyevski’nin annesi Maria ise bir tüccar kızıydı.

Dostoyevski, çocukluğunu çoğu zaman sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçirdi. Babasının çalıştığı hastaneden bulunan hastalar ile vakit geçirmeyi ve onların hikâyelerini dinlemeyi çok seven Dostoyevski, ilköğrenimini Moskova’da yaptı. Annesi tüberküloz hastalığı yüzünden öldüğü zaman, sert disipliniyle tanınan Petersburg Mühendis Okulu’na gönderildi. Arkadaşlarının, sinirli ve aşırı duyarlı bir yapıya sahip olduğu için “Ateş Fedya” lakabını verdikleri Dostoyevski, Petersburg’ta zamanını kitap okuyarak, düşüncelere dalarak ya da kardeşi Mihail ile söyleşerek geçirdi. Babasının 1839’daki ani ölümünü burada öğrendi.

Eşinin ölümünden sonra kendisini içkiye daha çok veren babası Mikhail bu olayın ardından sahibi olduğu toprağa çekilmişti. Mikhail’in ölümünün sebebi tam olarak bilinmiyor. İddialardan biri, eşinin ölümünden sonra toprağına çekilen Mikhail’in buradaki köylülere çok kötü davrandığı ve onun kötülüklerine katlanamayan köy halkının en sonunda onu öldürdüğüdür. Bir başka iddia da Mikhail’in tamamen doğal sebeplerden öldüğüdür. Babasının ölümünü Petersburg’ta haber alan Dostoyevski, onun ölümünü istediği düşüncesi yüzünden depresyona girdi. Sara nöbetlerinin ilkini hayatının bu evresinde geçirmeye başladı. Petersburg Mühendis Okulu’ndaki öğrenimini başarıyla bitirerek, asteğmen rütbesiyle Petersburg’taki İstihkâm Müdürlüğü’nde göreve verildi. Ancak bu görevi bir yıl sürdürebildi. Askerlikten nefret eden Dostoyevski görevinden istifa ederek yazarlığa başladı.

İlk yazarlık dönemi

Ordudan ayrıldıktan sonra kurgusal roman yazmaya başladı. Dostoyevski’nin ilk kitabı olan İnsancıklar (Bednye Lyudi) ilk olarak 1846 yılında yayımlandı. Dostoyevski, toplumunu acımasız kurallarında yaşlı bir adamın öksüz bir kıza duyduğu sevdayı iç dünyasındaki derin çatışmalarla işledi. Halkın sıcak ilgisiyle karşılanan bu kitap, eleştirmenlerden de övgüler aldı.[2] Ünlü eleştirmen Belinski, romanı okuduktan sonra Dostoyevski’ye gelecekte büyük bir yazar olacağına dair övgü dolu sözler söyledi. ŞairNikolay Neksarov, Dostoyevski hakkında “Yeni bir Gogol doğdu” diye konuştu. Yazarlıkta ün sağladıktan sonra 1846 yılında Gogol esintileri bulunan kitabı Öteki (Dvoynik) yayımlandı. Yazar bu romanda, kendini ortadan kaldırmaya çalışan benzeriyle sürekli çatışma halinde bulunan bir memurun hikâyesini anlattı. Bu romanda ele aldığı çift kişilik temasını daha sonra bazı romanlarında kullansa da roman, Belinsky dahil hiçbir eleştirmence beğenilmedi. Eleştirmenler romanı sıkıcı buldu ve alay etti.

1847 yılında ise Ev Sahibesi (Hozyayka) isimli romanı yayımlandı. Dostoyevski bu eseri ile de beklediği övgülerin aksine olumsuz eleştiriler aldı. Dostoyevski, ruhsal çöküntüye düştü ve üzüntüden hasta oldu. Ancak yazarlığı bırakmayan Dostoyevski, 1848 senesinde Beyaz Geceler (Belıye Noçi) ve Bir Yufka Yürekli (Slaboye Serdtse) adlı kitapları yayımlattı. Bir Yufka Yürekli, yazara itibarını yeniden kazandırsa da beklediği başarıyı elde edemeyen Dostoyevski’nin umudunu kırdı. Yazarlıkta umudunu kırılan Dostoyevski, politikayla ilgilenmeye başladı ve genç liberallerin (Tetrashevski) grubuna girdi.

Sibirya’ya sürgün

Dostoyevski, 23 Nisan 1849 tarihinde devlet aleyhindeki bir komploya karıştığı iddiasıyla sekiz arkadaşı ve ağabeyi ile birlikte tutuklandı. Ölüm cezasına çarptırılan Dostoyevski, sekiz ay hapisanede yattıktan sonra diğer dokuz komplocu ile idam edilecekleri yere götürüldü. Tam kurşuna dizilmek üzerelerken af kararı çıktı. İdam cezası, dört yıl kürek ve altı yıl adî hapis cezasına dönüştürüldü. Sibirya’daki Omsk Kalesi’ne sürüldü. Suç ve ceza kavramları ile en yoğun şekilde burada tanıştı.Kürek mahkûmu olduğu süre içinde, kolları damgalandı, kafası tıraş edildi ve taş kırdı. Sara nöbetleri yüzünden birçok kere hastaneye kaldırıldı. Burada geçirdiği yıllar İncil’i ve mahkûmlardaki gönül zenginliğini keşfetmesine olanak sağladı.

Sürgünde geçirdiği dört senenin ardından 1854 yılında kürek cezasından kurtularak er rütbesi ile kışla hizmetine verildi. Semipalatinsk’te zorunlu ikamete mahkûm edildi. Burada bulunan Alayın Yedinci Hat Taburunda beş yıl görev yaptı. Subaylığa kadar yükseldi. 1857 yılınınŞubat ayında, veremli ve dul Maria Dmitrievna Isayeva ile, subay kocasının ölümünden sonra evlendi. Dostoyevski, Isayeva ile ona acıdığı için evlendi.

İkinci yazarlık dönemi

Dostoyevski - 1863

Dostoyevski – 1863

1859’da ordudan terhis edilerek Moskova dışında küçük bir yerde kalmaya zorlanan Dostoyevski, özgürlüğüne kavuştuktan sonraPetersburg’a döndü. Kardeşi Mihail ve arkadaşı N.N. Strahov ile birlikte Vremya (Zaman) ve sonra da Epoha (Dönem) adlı dergileri hazırladı. Bu dergilerde Slavcı düşünceyi savunduğunu belirten yazılar yazdı. Ezilenler (Unijenniye i Oskorblyonniye) ve Ölü Evinden Anılar (Zapiski iz Mertvogo Doma) ile kendinden söz ettirdi. 1863 yılında arzuladığıAvrupa seyahatini gerçekleştirdi. Sara nöbetleri ve kumar borçları yüzünden sıkıntıya düşen ve yayımcılardan yazmadığı romanların avanslarını alarak yaşayan Dostoyevski,Yeraltından Notlar adlı yapıtı 1864 yılında yayımlandı. Romanda bir zihnin derinliklerine indi. Suç ve Ceza (Prestuplenie i Nakazanie) ve Kumarbaz (İgrok) adlı yapıtları1866 yılında yayımlandı. Dostoyevski, Suç ve Ceza‘yı 1858 yılında Semipalatinsk’te bulunduğu zaman Roussky Slovo dergisi için uzun bir hikâye olarak tasarlamıştı. Bunun nedeni, Sibirya’dan ayrılana dek roman yazmama kararı almasıydı. Dostoyevski, kardeşi Mihail’e gönderdiği bir mektupta kitap hakkında

“Konusu gerçekten çok güzel. Kahramana gelince, bugüne kadar hiç denenmemiş bir kişi. Ama bugünün Rusyasına bakacak olursak, böyle bir kişi karşımıza sık sık çıkmaktadır. Bu sonuca halkın kafasını yeni fikirleri anlayarak vardım. Öyle hissediyorum ki, yeni fikirler ve görüşlerle döndüğüm zaman, romanımı genişletmekte başarılı olacağım. Kişi aceleye gelmemelidir dostum. Ve insan iyi olanın dışında hiçbir şey yapmamalıdır. “diye yazdı.

Dostoyevski'nin ikinci eşi Anna

Dostoyevski’nin ikinci eşi Anna

Dostoyevski, bu eserinde bir Rus aydını olan Raskolnikov’un kendi doğrusu adına işlediği cinayetleri ve vicdanıyla hesaplaşmasını konu edindi. Yazar, küçük bir otel odasında ve kötü bir ekonomik durumla yazdığı Suç ve Ceza‘yı 1866 yılında tamamlamıştı. Dostoyevski’nin yazdığı Budala (Idiot) eseri 1866, Ebedi Koca (Veçnıy Muj) 1870,  Ecinniler (Besı) 1872 yılında yayımlandı. Bütün bu başyapıtlar birbirinin izledi. Karısı öldükten sonra sekreteri Anna Grigoriyevna Snitkina ile evlendi.[9] Yeniden borçlanan ve kumaranelerde dolaşmaya başlayan Dostoyevski, bir kız çocuk sahibi oldu. Ancak kızı fazla yaşayamadı ve doğduktan kısa süre sonra öldü. Dostoyevski de bu yüzden büyük bir sarsıntı geçirdi. 1875’te Delikanlı (Podrostok), 1876’da Bir Yazarın Günlüğü (Dnevnik Pisatelya) ve 1879’da Karamazov Kardeşler (Bratya Karamazovi) adlı romanları yayımlandı. Hayatı boyunca eserlerinde işlediği temaları yeniden ele aldığı, insan duygularının derinliğine inen eserler yazan Dostoyevski, Karamazov Kardeşler‘de Ivan ve Alyosha Karamazov adlı karakterler için filozof Vladimir Sergeyevich Solovyov’dan ilham aldı  Zosima ve Alyosha’nın öne çıkacağı Bir Büyük Günahkarın Yaşamı adlı eseri tamamlayamadı.1881 yılının Ocak ayında bir ciğer kanaması geçirerek yatağa düştü ve 28 Ocak 1881 tarihinde öldü. Dostoyevski için 31 Ocak 1881 tarihinde yapılan cenaze töreninde yaklaşık otuz bin kişi tabutunun arkasında yürüdü.[

Temalar

Dostoyevski, beğeniyle karşılanan ilk romanı İnsancıklar‘dan sonra yazdığı Öteki ve Ev Sahibesi ile olumsuz yorumlar aldı ve depresyona girdi. Ancak yazar, kendisini ruhsal çöküntüye götüren düşüncelerden uzaklaşmayı bildi. Dış dünyadan kopan zihninin parçalanışını kendi çözen yazarın eserlerindeki ruhbilimsel açıdan en zengin tema da çift kişilik temasıdır. Kendini ortadan kaldırmaya çalışan benzeriyle sürekli çatışma hali içerisinde bulunan bir memuru anlattığı Öteki adlı yapıtında daha sonra da işleyeceği bir tema olan çift kişilik temasını işlemişti.[11]

Ellili yaşlarında içine bazen bir karamsarlık ve ağırlık çöken Dostoyevski, bu durumu ikinci eşi Anna Grigoriyevna Snitkina’ya “Sanki bir suç işlemişim gibi bir çeşit sebepsiz hüzün ve keder içindeyim” diye açıklamıştı. Ecinniler‘de Stavrogin’i bir çocuğa tecavüz ettirmiş olması yüzünden de kendini hep suçlamıştı.

Dostoyevski kendi çocukluğunda, annesine acı çektirmesinden, sürekli sarhoş olmasından ve hizmetkârlara kötü davranmasından dolayı babasından nefret ediyordu. Eserlerinde kullandığı, kaderine boyun eğen ve uysal kadın örneğini kendi evinde; annesinde gördü. Kadının alttan alması, erkeği daha da kızdırmaktan başka bir işe yaramayacağını görmüştü. Çok duyarlı biri olan Dostoyevski, bu yüzden babasına kin besliyordu. Babasının ölümünü haber aldığında, “Babamın ölümünde benim hiçbir suçum yok, ama bu öldürmenin kefaretini ödemeye hazırım, çünkü içimden onu öldürmek geçiyordu” diyerek Karamazov Kardeşler adlı romanında yer alan Dimitri Karamazov’un tepkisinin benzerini gösterdi. Dostoyevski, babasının ölümünü istediğini düşünerek depresyona girdi. Bazı yazarlara göre de ilk sara nöbetlerine de bu düşünce sebep oldu. Sigmund Freud ve birçok psikanalizci, babaya duyulan bu nefrete ve bunu izleyen suçluluk düşüncesine dayanarak Dostoyevski’nin hastalığının sinirsel kökenli olduğunun ortaya çıkardı.

Andre Gide, Ezilenler adlı romanın, aşağılanışın insanı cehennemlik ettiği, alçakgönüllüğünse kutsallaştırdığı fikriyle dolu olduğunu söylemişti. George Steiner ise Charles Dickensvari bir havanın olduğunu söylediği Ezilenler‘de bulunan temanın Ebedî Koca‘da, Ecinniler‘de ve Karamozov Kardeşler‘da da yer aldığını söyledi. Nicholas Berdyaev, Dostoyevski’nin bütün yaratıcı gücünü insana ve insanın kaderi temasına adadığını, bunun da onu ölümsüz kılmaya yettiğini belirtti.

Devlet aleyhinde bir komploya katıldığı iddiası ile tutuklandıktan sonra sekiz ay hapisanede kalan Dostoyevski, suç ve ceza kavramlarıyla en yoğun şekilde burada karşılaştı. İdam edilmek üzereyken affedildi. Cezası dört yıl kürek ve altı yıl adî hapse dönüştürüldü. Dört yılın sonunda er rütbesi ile kışlaya verildi ve 1859 yılında terhis edildi. Suç ve Ceza adlı eserini 1858 yılında oluşturmaya başladı. Bu eserinde ahlak kavramını vesiyaseti harmanladı. Dostoyevski, bu romanda sadece Rus halkını değil, tüm insanlığı tehdit eden bir kısır döngüden kurtulmanın gerçekleşebileceğini vurguladı. Yazar, John Stuart Mill’in ekonomik refah için biresel bencilleşmeyi öneren kuramını Semyon Zaharoviç Marmeladov’un ağzından eleştirdi.

Dostoyevski, düşünce ve sanat deneyimini sürekli olarak arttırdı. Tanrı’dan, ateizmden, kötülükten, özgürlükten söz eden roman karakterleri, gerçekte aynı bilincin farklı anları gibidir. Bu karakterler aracılığıyla Dostoyevski, cinleri ruhundan uzaklaştırır. Bakış açısı değişmekle beraber eserleri, gerçeğin hep aynı çoşkulu ve acı veren arayışı içerisindedir.

Eserleri

Fyodor-Dostoyevski

Romanlar

  • (1846) Bednye lyudi (Бедные люди); Türkçe yayım adı: İnsancıklar
  • (1846) Dvojnik (Двойник. Петербургская поэма); Türkçe yayım adı: “Öteki”
  • (1849) Netochka Nezvanova (Неточка Незванова); Türkçe yayım adı: Netochka Nezvanova
  • (1861) Unizhennye i oskorblennye (Униженные и оскорбленные); Türkçe yayım adı: Ezilmiş ve Aşağılanmışlar
  • (1862) Zapiski iz mertvogo doma (Записки из мертвого дома); Türkçe yayım adı: Ölüler Evinden Anılar
  • (1864) Zapiski iz podpolya (Записки из подполья); Türkçe yayım adı: Yeraltından Notlar
  • (1866) Prestuplenie i nakazanie (Преступление и наказание); Türkçe yayım adı: Suç ve Ceza
  • (1867) Igrok (Игрок); Türkçe yayım adı: Kumarbaz
  • (1869) Idiot (Идиот); Türkçe yayım adı: Budala
  • (1872) Besy (Бесы); Türkçe yayım adı: Ecinniler
  • (1875) Podrostok (Подросток); Türkçe yayım adı: Delikanlı
  • (1881) Brat’ya Karamazovy (Братья Карамазовы); Türkçe yayım adı: Karamazov Kardeşler

Kısa Öyküler

  • (1847) Roman v devyati pis’mah (Роман в девяти письмах); Türkçe yayım adı: Dokuz Mektupları Romanı
  • (1847) “Gospodin Prokharchin” (Господин Прохарчин); Türkçe yayım adı: “Mr. Prokharçin”
  • (1847) “Hozyajka” (Хозяйка); Türkçe yayım adı: “Ev Sahibesi”
  • (1848) “Polzunkov” (Ползунков); Türkçe yayım adı: “Polzunkov”
  • (1848) “Slaboe serdze” (Слабое сердце); Türkçe yayım adı: “Bir Yufka Yürekli”
  • (1848) “Chuzhaya zhena i muzh pod krovat’yu” (Чужая жена и муж под кроватью); Türkçe yayım adı: “The Jealous Husband” Kıskanç Koca
  • (1848) “Chestnyj vor” (Честный вор); Türkçe yayım adı: “An Honest Thief” Namuslu Bir Hırsız
  • (1848) “Elka i svad’ba” (Елка и свадьба); Türkçe yayım adı: “A Christmas Tree and a Wedding” Bir Noel Ağacı Ve Düğün
  • (1848) Belye nochi (Белые ночи); Türkçe yayım adı: Beyaz Geceler
  • (1857) “Malen’kij geroj” (Маленький герой); Türkçe yayım adı: “Küçük Kahraman”
  • (1859) “Dyadyushkin son” (Дядюшкин сон); Türkçe yayım adı: “Amcanın Rüyası”
  • (1859) Selo Stepanchikovo i ego obitateli (Село Степанчиково и его обитатели); Türkçe yayım adı: Stepançikovo Köyü
  • (1862) “Skvernyj anekdot” (Скверный анекдот); Türkçe yayım adı: “Tatsız Bir Olay”
  • (1865) “Krokodil” (Крокодил); Türkçe yayım adı: “Timsah”
  • (1870) “Vechnyj muzh” (Вечный муж); Türkçe yayım adı: “Ebedi Koca”
  • (1873) “Bobok” (Бобок); Türkçe yayım adı: “Bobok”
  • (1876) “Krotkaja” (Кроткая); Türkçe yayım adı: “Uysal Bir Ruh”
  • (1876) “Muzhik Marej” (Мужик Марей); Türkçe yayım adı:Köylü Marey
  • (1876) “Mal’chik u Hrista na elke” (Мальчик у Христа на елке); Türkçe yayım adı: Mesih’in Noel ağacı Boy de
  • (1877) “Son smeshnogo cheloveka” (Сон смешного человека); Türkçe yayım adı: “Bir Adamın Düşü”

Kurgusal olmayan eserler

  • Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları (1863)
  • Bir Yazarın Günlüğü (Дневник писателя) (1873–1881)

 

 

Kayaklar : Wikipedia.org

                    narteks.net

 

Aşağıda okuyacağınız yazı her ne kadar Türkiye odaklı olarak yazılmasa da süreçte ve sonuçta yaşanan ortak sorunları dile getirmiş. Daha ana okulu arayışındayken, çocuğunu yazdıracağı okula üniversite sınav başarısını soran bir millet olduğumuzu düşünürsek, yazının bitiminde eğitimde neleri atladığımıza dair bir fikir oluşabilir….

eğlenceli çocuklar

Jonathan Swift, 1729 yılında İrlandalılara çocuklarını yemelerini önerdiğinde, üç problemi birden aynı anda çözebileceğini iddia ediyordu: Aç kitleleri doyurmak, şiddetli bir ekonomik kriz döneminde nüfusu azaltmak ve restoran işini hareketlendirmek. Bu, Swift’in hicivlerinden biri olsa da, çocuk merkezli kültürlerde – Amerika gibi – kulağa oldukça itici ve korkunç geliyor. Ama aslında Amerika, bu öneriye düşündüğünüzden çok daha fazla yaklaşmış durumda.

Eğer eğitimcilerle ve politikacılarla daha fazla zaman geçirirseniz (hatta sadece yazdıkları eğitim makalelerini bile okumanız yeterli), şu kelimeleri bolca duyarsınız: “Standartlar”, “sonuçlar”, “beceriler”, “kendini kontrol etme”, “sorumluluk” ve benzerleri. Geçtiğimiz günlerde “etkili” oldukları iddia edilen bazı yeni okulları ziyaret ettim. İrade ve kendini kontrol etmeyi öğrenmek için ilgili sloganlardan oluşan şarkılar söyleyen çocuklara, sınıf ödevlerini bitirdikleri zaman jelibon veriliyordu ya da onlardan yerlerinde hareketsiz oturamadıkları zaman sıralarının arkasında ayakta durmaları bekleniyordu.

Bu okullara gittiğimde aklıma hemen Charles Dickens’ın Zor Zamanlar romanı gelir. Kitapta bir okulun müdürü olan Wackford Squeers, kendinden gayet emin bir şekilde şöyle der: “Şimdi, benim tek istediğim şey ‘kesin veriler’. Bu çocuklara sadece ve sadece kesin verileri öğretin. Hayatta istenen tek şey verilerdir. Başka hiçbir şey ekmeyin, geri kalan her şeyi kökünden söküp atın. Muhakeme becerisi olan hayvanların zihinlerini sadece veriler üzerine inşa edebilirsiniz. Onlara asla başka bir şey sunulmayacak…”

Romanda Squeers, öğrencilerinin, ne pahasına olursa olsun yetişkin dünyasına “hizmet edebilir” olmaları gerektiği bilgisiyle mezun olmalarını istiyor. Bugün de durum pek farklı değil. Herkes, üniversiteye girmek, iyi işler bulmak, büyük bir firmaya girmek ve yeni ticari bilgileri takip etmek için çocukların gerçekten öğrenmeleri gereken şeyleri öğrenip öğrenmediklerinden endişe ediyor. Ülkenin tüm bir okul sistemi, büyük ölçekli ekonomik sıkıntıları çözmeye ve geleceğin çalışanlarını üretmeye yönelik gibi görünüyor. Kesin olan tek şey, hiçbir şekilde çocuklara yönelik olmadığı. Hatta genel görüş, eğer öğretmenler öğrencilerin keyif almalarına çok fazla odaklanırlarsa bir şekilde ahlaksız bir vurdumduymazlığı ve tehlikeli bir hedonizmi teşvik edecekleri yönünde.

Bugünlerde çoğu sınıfta neler olup bittiğine kısa bir bakış atmak, şunu çok net olarak ortaya koyuyor: İnsanlar eğitim hakkında düşünürken çocuk olmanın nasıl bir his olduğunu düşünmüyorlar ya da neden çocukluğun kendi içinde yaşamın önemli ve değerli bir evresi olduğunu. Bence bu, neden ziyaret ettiğim okulların çoğunun daha çok Dickens romanından fırlamış gibi göründüğünü açıklıyor.

mutsuz okulluluk

Ben üç çocuklu bir anne, bir öğretmen ve bir gelişimsel psikoloğum. Yani çok sayıda çocuğu gözlemleme şansım oldu. Konuşurken, oyun oynarken, tartışırken, yemek yerken, ders çalışırken… Ve sonunda şunu anladım: Çocukları yetişkinlerden ayıran şey, ne onların bilgisizlikleri ne de becerilerinin eksikliği. Aradaki fark, onların muazzam keyif alma kapasiteleri. 3 yaşındaki bir çocuğun banyo küvetinde neleri batırıp neleri batıramadığını keşfetmenin zevki içinde nasıl kaybolduğunu düşünün. 5 yaşında bir kızın en iyi arkadaşıyla birlikte anlamsız kelimeler dizilerini bir araya getirmekten duyduğu heyecanı ya da 11 yaşında bir çocuğun elindeki çizgi romana kendini nasıl tamamen verdiğini düşünün. Bir çocuğun kendini bir şeye tamamen verme becerisi ve bundan yoğun bir zevk alması, yetişkinlerin yaşamlarının geri kalan kısmını bunu tekrar hatırlamaya çalışarak geçirdiği bir şeydir.

mutsuz okul

Bir arkadaşım bana şöyle bir hikaye anlatmıştı: Bir gün 7 yaşındaki oğlunu futbol antrenmanından almaya gittiğinde, oğlu onu mahzun bir yüzle ve morali bozuk bir şekilde karşılamıştı. Antrenörü onu antrenmana dikkatini vermediği ve odaklanmadığı için azarlamıştı. Küçük çocuk okuldan arabaya, başı öne eğik ve omuzları sarkık bir şekilde yürümüştü. Çok üzgün görünüyordu. Ama tam araba kapısına gelmişti ki aniden durdu, kaldırımın üzerindeki bir şeye dikkatle bakmak için çömeldi. Yüzünü iyice yere yaklaştırdı ve sonra müthiş bir coşkuyla bağırdı: “Baba, buraya gel. Bu hayatımda gördüğüm en acayip böcek! Sanki bir milyon tane ayağı var. Şuna bak. Bu muhteşem.” Kafasını kaldırıp babasına baktı. Yüzünden enerji ve sevinç fışkırıyordu. “Burada bir dakika daha kalamaz mıyız? Bütün bu ayaklarla neler yaptığını anlamak istiyorum.”

Bu tür anlara yönelik geleneksel bakış açısı şudur: Genç olmanın verdiği sevimli ama yersiz hareketler… Azim, yükümlülük ve pratiklik gibi daha önemli niteliklere yer açmak için bir kenara itilmesi gereken şeyler… Oysa bunun gibi anlar, yetişkinlerin hayatlarının kalan yıllarını arayarak geçirdikleri, kendini bir şeye yoğun olarak verme ve keyif alma anlarıdır. Sigmund Freud Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları isimli “başyapıtında” çocukluğu şöyle tarif ediyor: Zevke ulaşmak için ilkel dürtülerini dengelemenin ve bir grubun parçası olmanın artan ihtiyacı ile acıyı engellemenin dönemi. Freud’un bu denemesinden sonra yapılan her araştırma, onun haklı olduğunu gösterdi. İnsan hayatları, keyfi deneyimleme arzusuyla yönetiliyordu. Eğitimli olmak, keyiften vazgeçmeyi gerektirmemeli, aksine yeni şeylerden keyif almayı sağlamalıydı: Örneğin küçük oyuncaklarla oynamak yerine roman okumak, banyo küvetine kaseleri batırmak yerine deneyler yapmak ve saçma kelimeleri peş peşe dizmek yerine ciddi konular hakkında tartışmalar yapmak. Okullar çocuklara, keyfin sürekli kaynakları olan şeyleri yapmanın yeni ve daha yetişkin yollarını bulmalarına yardım etmeli: Sanat çalışmaları yapmak, arkadaş edinmek, karar vermek.

Bir çocuğun keyif alma becerisini bir kenara itmektense, onu geliştirmek bu kadar da zor olmamalı. İhtiyacımız olan şey eğitim dünyasının zihniyetinde bir değişim yaratmak. Çocukların boyunlarını eğmeye çalışmak yerine neden onların anlamlı ve üretken aktivitelerden zevk almalarını sağlamaya odaklanmıyoruz? Örneğin bir şeyler tasarlamak, başkalarıyla birlikte çalışmak, fikirler keşfetmek ve problemler çözmek gibi. Tüm bunlar, zaten kolayca cazibesine kapıldıkları ve zevk aldıkları şeylerden çok da farklı değil.

Bu görüşü küçümseyip bir kenara atmadan ya da yoksulluğun, düşük akademik başarının ve yüksek okul bırakma oranlarının olduğu bir ülkede keyfin fazla pahalı bir zevk olduğunu söylemeden önce tekrar düşünün. Okul ortamları ne kadar ciddi olursa, eğitimde başarı kazanmak için keyif o kadar önem kazanır.

ödev sendromu

Öğretmenlerin verdiği ödevlerin ve koydukları kuralların çoğu, elbette yöneticilerinin baskısıyla, zevke ve keyfe genellikle yeterlik ve sorumluluğun düşmanı olarak bakarlar. Çocukların sınıfta konuşmaması gerektiği çünkü bunun sınıf içi çalışmayı böldüğü varsayımıyla hareket ederler. Onlara göre çocuklar keyfi ertelemeyi öğrenmeli, çünkü ancak bu şekilde üniversiteye gitmek gibi soyut hedeflere ulaşabilirler. Sıkılmaya tahammül etmeyi öğrenmeliler, böylece ileride sıkılma konusunda çok daha iyi olurlar.

Bu, çocuklara davranmanın sadece kasvetli ve korkunç bir yolu değil, aynı zamanda eğitimsel açıdan da tamamen anlamsız bir yoldur. Uzun yıllardır yapılan araştırmalar bize şunu gösterdi: Okulda beceri ve gerçek bilgi kazanmak için çocukların öğrenmeyi istemesigerekiyor. Bir çocuğu yerinde oturmaya, ödev yapmaya ya da küme  çalışması yapmaya zorlayabilirsiniz. Ama bir insanı dikkatli düşünmeye, kitaplardan zevk almaya, karmaşık bilgileri kavramaya ya da öğrenmeye karşı ilgi geliştirmeye zorlayamazsınız. Bunun olmasını sağlamak için çocuğun öğrenmeden zevk almasına ve okulu bir keyif kaynağı olarak görmesine yardım etmelisiniz.

Yetişkinler öğrenme hakkında sanki tıptan konuşur gibi konuşurlar: Tatsız ama senin için iyi ve gerekli bir şey. Neden öğrenmeyi sanki yemekmiş gibi düşünmeyelim ki? İnsanlar için o kadar değerli ki, onu zevk alınacak bir deneyime dönüştürdüler. Neden aynı şeyi öğrenme için de yapmayalım ki? Bırakın çocuklar öğrenmeyi çok sevdikleri için öğrensinler. İnsanların bilgiye olan açlığının ne kadar doğal olduğunu görmek istiyorsanız, iki yaşında konuşmaya çalışan bir çocuğa bakın. Ve sonra okulda, çocukların öğrenmeden duydukları bu doğal hazzı geliştirmelerine yardım edin.

Eğitim, çocukların keyif duygusunu yok etmemeli ya da okul sonrası hayata ertelememeli. Bir çocuğun yaşam koşulları ne kadar zorsa, o çocuk için sınıfında keyif duygusu yaşaması o kadar önemlidir. Keyif ya da zevk kötü kelimeler değildir. K12 eğitiminin hedeflerine karşı gelen ahlaki değerler de değildir. İşin aslı, eğitimin olmazsa olmazlarıdır.

Kaynaklar :

Yazının orjinali: www.theatlantic.com

Bu yazı ilk olarak www.egitimpedia.com internet sitesinde yayınlanmıştır.

Klasikleri okudunuz, çok satanlar listelerini incelediniz, yazarların hayat hikayelerine gözattınız. Ama tüm bunları yapmanız, edebiyat dünyasının magazin haberlerine aşina olduğunuzu göstermez.

 sanat magazin

1- Vladimir Nabokov, Lolita ’yı Amerika’da kelebek toplamak üzere seyahat ederken kartların üzerine not alarak yazmıştı.

2- Karısı Vera Nabokov, yazarı Lolita ’nın tamamlanmamış taslaklarını yakmaktan vazgeçirmişti.

3- Gri’nin Elli Tonu , İngiltere’de tüm zamanların en çok satan kitabı.

4- Üstsüz bir kadın illüstrasyonuna yer verdiği için Waldo Nerede bir dönem ABD’de yasaklıydı.

5- Dan Brown, Da Vinci’nin Şifresi ’ni yazmadan önce pop şarkıcılığı ve söz yazarlığı yapıyordu.

6- Margaret ve H.A. Rey, topladıkları yedek parçalarla bir bisiklet yapıp, Nazi işgali altındaki Paris’ten kaçarken yanlarında Meraklı Maymun (Curious George) ’un taslağını da götürmüşlerdi.

7- Herman Melville’in Moby Dick ’in ilk baskısı matbaa hatası yüzünden sonsözü olmadan yayımlandı.

8- Fareler ve İnsanlar ’a verilen ilk isim Something that Happened idi.

9- Ayrıca Steinbeck’in köpeği eserin orijinal taslağını yemişti.

10- Alexandre Dumas, Üç Silahşörler ’i yazarken yardımcı olması için kendisine gölge bir yazar tutmuştu.

11- Franz Kafka bir arkadaşından bütün eserlerini yakmasını istemişti. Dava , Şato ve Amerika yazarın vasiyeti çiğnenerek yayınlandı.

12- İddiaya göre, Peter Pan, büyüdüklerinde Kayıp Çocuklar’ı öldürdü.

13- Adolf Hitler’in Kavgam eserinin telif ücretleri Bavyera Hükümeti’ne gidiyor.

14- Harry Potter kitapları ABD’de en çok yasaklanan seri.

15- Alice Harikalar Diyarında , eserdeki konuşan hayvanlar nedeniyle Çin’de yasaklanmıştı.

16- Binbir Gece Masalları ’ndaki Alaaddin aslında Çinli.

17- Zil Çalınca dizisindeki Lisa karakteri (Lark Voorhies) gramer hatalarıyla dolu bir roman yazmıştı.

18- Teeny Ted from Turnip Town dünyanın en küçük kitabı.

19- Noah Webster, ilk sözlüğünü 25 yılda yazdı.

20- Joseph Heller’ın Madde 22 kitabının ilk ismi Madde 18’di.

21- Muhteşem Gatsby ’nin ismi Altın Şapkalı Gatsby ile Kırmızı, Beyaz ve Mavinin Altında olarak düşünülmüştü.

22- 80 Günde Devri Alem , George Francis Train’den esinlenilmişti fakat adı hiçbir zaman anılmadı.

23- Sherlock Holmes bütün edebi karakterler arasında filmlerde ve dizilerde en çok yer alan isim oldu.

24- Tom Sawyer , daktiloda yazılan ilk kitap.

25- Wicked, cool, daiquiri ve T-shirt kelimeleri ilk kez Cennetin Bu Yanı’ nda kullanılmıştır.

26- Mars uydularının büyüklüğü ve dönüş hızları gökbilimcilerden yüz yıl önce Gulliver’in Gezileri ’nde tasvir edilmişti.

27- J.R.R. Toliken, Yüzüklerin Efendisi üçlemesini iki parmağıyla yazdı.

28- Harvard Üniversitesi Kütüphanesi’nde insan derisine yazılmış dört hukuk kitabı bulunuyor.

29- Charlotte’un Sevgi Ağı ilk çıktığında Kansas’ta yasaklandı.

30- Ayrıca Winnie-the-Pooh da Birleşik Devletler, Türkiye ve Birleşik Krallık’ta bir dönem yasaklıydı.

31- The Bay Psalm Book , Amerika’da yazılan ilk eser ve dünyanın en pahalı kitabı.

32- Annie Allen , yazarı Afro Amerikan olan ve Pulitzer kazanan ilk kitap.

33- Dorothy Straight, How the World Began ’ı yazdığında dört yaşındaydı ve dünyanın en geç yazarı olarak anılıyordu.

34- Charles Dickens, Bir Noel Şarkısı ’nı altı haftada yazdı.

35- Aşk ve Gurur’ un ilk adı İlk İzlenimler’di.

36- Robinson Crusoe , İngilizce yazılan ilk roman olarak kabul edilir.

37- This The Prophet Mohamed dünyanın en büyük kitabı

38- Snooki, New York Times’ın en çok satan yazarları arasında yer alıyor.

39- Ayrıca Jessica Alba da bu listede.

40- Rapçi Common da.

41- Justin Bieber da çok satanlar listelerinde yer alıyor.

42- Nathanael West’in 1939 tarihli romanı The Day of the Locust ’ta Homer Simpson isimli bir karakter vardı.

43- Süpermen aslında kel ve megaloman.

44- Amazement, bedroom, advertising, blanket, bump, gloomy, puking, drugged, champion, accused ve addiction kelimelerini ilk kez William Shakespeare kullandı.

45- Joker karakteri aslında Batman ’in ilk sayısında öldürüldü.

46- Venom ilk olarak kadın bir karakter gibi tasarlandı.

47- Barbara Cartland, iki haftada bir roman bitirirdi.

48- Genji’nin Hikayesi yazılan ilk romandır ve tahminen 1007 yılında yazılmıştır.

49- Gabriel García Márquez, Yüzyıllık Yalnızlık ’ın filme çekilmesine izin vermedi.

50- Elle yazılmış ilk İncil 8 milyon dolar değerinde ve tamamlanması 12 yıl sürmüştü.

Kaynak: BuzzFeed, Sabitfikir | Çeviri Sevgi Demir

 

 

“Alice Harikalar Diyarında”nın yazarı Lewis Carroll, 1891’de arkadaşı Anne Symonds’a gerçek ismi Charles Dodgson imzasıyla yazdığı mektupta ünlü olmanın dezavantajlarından söz ediyor.

Lewis caroll

Yazar, yabancılar tarafından “işaret edilmekten, dik dik bakılmaktan, bir aslan muamelesi görmekten” nefret ettiğini söylüyor ve “Bundan öyle nefret ediyorum ki bazen hiç kitap yazmamış olmayı diliyorum” diyor. 19 Mart’ta açık arttırmaya çıkarılacak mektubun 3 bin-4 bin sterlin arasında alıcı bulması bekleniyor.

Kitap, fotoğraf, harita ve el yazmalarından oluşan müzayedede aynı zamanda Carroll’ın kendi çektiği ve deniz kıyısında bir kızın yer aldığı fotoğraf ve gene kendi yaptığı küçük kız portresi de satışa çıkarılacak. Bonhams’daki müzayedede Jane Austen’ın “Gurur ve Önyargı”, Charles Dickens’ın “İki Şehrin Hikayesi” adlı kitaplarının ilk basımları da yer alacak.

Charles Lutwidge Dodgson Kimdir

Alice LiddellCharles Lutwidge Dodgson (27 Ocak 1832 – 14 Ocak 1898) ya da daha çok tanındığı takma adıyla Lewis Carroll, ünlü İngiliz yazar, matematikçi, mantıkçı, Anglikan papazı ve fotoğrafçıdır.

Carroll’ın en ünlü eserleri; Alice’s Adventures in Wonderland (“Alice Harikalar Diyarında”) ve onun devamı olan Through the Looking-Glass (“Aynanın İçinden”) adlı kitapları ve “The Hunting of the Snark” ve “Jabberwocky” adlı şiirleridir ve hepsi absürt edebiyatın örneklerindendir. Kelime oyunları, mantık ve fantazideki yeteneği sayesinde ün kazanmıştır. Ancak bunun ötesinde, eserleri modern kültüre iyice yerleşmiştir. Birçok sanatçıyı, direkt olarak etkilemiştir. Kuzey Amerika, Japonya, İngiltere ve Yeni Zellanda başta olmak üzere, dünyanın birçok yerinde, sadece Carroll’ın eserlerinin zevkle okunması ve daha da yaygınlaştırılması ve hayatının araştırılmasına adanmış kuruluşlar vardır.

Eğitimi

İlk gençlik döneminde Dodgson evde eğitim gördü. Aile arşivlerinde saklanmış “okuma listeleri” Dodgson’un değerli bir zekaya sahip olduğuna tanıklık etmektedir: Yedi yaşındayken bir Hristiyan alegorisi olan Çarmıh Yolcusu’nu okuyordu. Aynı zamanda kardeşlerinin bir çoğunda da görülen ve onun sosyal hayatını etkileyen bir kekemelikten muzdaripti[1]. On iki yaşındayken Richmond yakınlarındaki Richmond Gramer Okulu’na gönderildi.

The Jabberwock, ilistrasyonu" John Tenniel" tarafından çizimi

The Jabberwock, ilistrasyonu” John Tenniel” tarafından çizimi

1846 yılında genç Dodgson Rugby School’a gönderildi. Orada çok da mutlu olmadığı, oradan ayrıldıktan birkaç yıl sonra yazdığı aşağıdaki paragrafta açıkça görülebilir:

« Diyemem ki… herhangi bir dünyevi düşünce beni bu üç yılı yeniden yaşamaya ikna edebilir … Dürüstçe diyebilirim ki … eğer gecenin zorluklarına karşı güvende olsaydım, günlük yaşamın sıkıntılarına katlanmak görece kolay olurdu.[2] »

Ancak Dodgson eğitiminde başarılı olmakta hiç zorlanmadı. O dönemde matematik hocası olan R.B. Mayor onun hakkında “Rugby’e geldiğimden beri daha çok gelecek vaad eden bir çocuk görmemiştim” demiştir.[3]

1849 yılında Rugby’den ayrıldı ve 1850 yılının Mayıs ayında babasının eski okulu olan Christ Church’ün bir üyesi olarak Oxford’a kayıt oldu.[4] Üniversitede yurt odalarının boşalmasını bekledikten sonra Ocak 1851’de bir eve yerleşti[5]. Eve geri dön çağrısı geldiğinde yalnızca iki gündür Oxford’daydı. Annesi belki menenjit ya da bir beyin felcinden ötürü “beyin iltihaplanması” nedeniyle kırkyedi yaşında hayatını kaybetmişti.[5]

Akademik kariyerinin ilk dönemlerinde büyük ümit vaad etmek ve karşıkonulamaz bir dikkat dağınıklığına sahip olmak arasında devinim gösterdi. Her zaman çok fazla çalışmıyordu, ancak çok yetenekliydi ve başarmak onun için kolaydı. 1852’de Matematik sınavlarında onur derecesine sahip oldu ve çok kısa zaman sonra babasının eski bir arkadaşı Canon Edward Bouverie Pusey onu öğrenci bursuna aday gösterdi.[6][7]. 1854’de son bitirme sınavlarında Matematikte yine onur öğrencisi olarak lisansını eğitimini tamamladı.[8]. Christ Church’de kaldı. Bir yandan çalışıp bir yandan ders verdi. Ancak bir sonraki yıl çok önemli bir bursu kaçırdı. Çalışmaya yeterince kendini adayamadığı için olduğunu kendisi de itiraf etti.[9][10] Buna rağmen matematikteki yeteneği sayesinde 1855’de Christ Church’de matematik dersi verme şansını elde etti.[11]. Dodgson bundan sonraki yirmialtı yıl boyunca bu görevi sürdüdü.[12] Başlangıçtaki mutsuzluğuna rağmen Dodgson ölümüne kadar Christ Church’te kaldı ve birçok görev aldı.[13]

Karakteri ve görünümü

Lewis Carroll10Sağlık sorunları

Charles Dodgson yaklasık olarak 1.80m boyunda, ince uzun, kıvırcık kahverengi saçlı ve duruma göre değişen gri ya da mavi gözlü bir gençti. Daha ileriki yaşlarında vücut yapısının asimetrik olduğu ve biraz garip ve fazla dik bir duruşunun olduğu söylenir, ancak bu orta yaşlarında geçirdiği diz sakatlanmasının bir sonucu olabilir. Çok küçük bir çocukken geçirdiği ateşli bir hastalık sonucu bir kulağı duyma yeteneğini kaybetmiştir. Onyedi yaşında çok ağır geçirdiği boğmaca büyük ihtimalle hayatının daha sonraki yıllarındaki kronik göğüs hastalıklarının sebebidir. Başka bir sorun ise kendinin “tereddüt” olarak tanımladığı çocukluğunda edindiği ve tüm yaşamı boyunca onun felaketi olan kekemeliktir.[14]

Kekelemesinin Dodgson’un davranış biçimine etkisi daima çok güçlü olmuştur. Dodgson’un yalnızca yetişkinlerin arasında kekelediği, çocuklarla konuşurken çok akıcı ve özgür biçimde kendini ifade edebildiğine dair bir inanış vardır ancak bu inanşı destekleyecek kesin bir kanıt yoktur.[15] Onunla tanışıklığı olan birçok çocuk kekelemesini hatırlarken, yetişkinlerin çoğu bunu fark etmemiştir. Görünen o ki, tanıştığı insanlardan ziyade Dodgson kekelemesinin üzerinde durmaktadır. Dodgson’un kendisini “Alice Harikalar Diyarında”daki Dodo olarak karikatürize ettiği, ve soyadını söylerken yaşadığı zorluktan dolayı karakteri kendiyle özdeşleştirdiği söylenir, ancak buna dair birinci elden bir kanıt yoktur.

Dodgson’un kekemeliği her ne kadar onu rahatsız etse de, diğer kişisel özelliklerini kullanarak toplum içerisinde bir yer almasına engel olmamıştır. İnsanların kendilerini eğlendirdikleri, topluluğu eğlendirmek için şarkı söylemenin veya ezberden parça okumanın moda olduğu bir dönemde, genç Dodgson’ın çok donanımlı ve çekici bir şovmen olduğu, oldukça iyi şarkı söydlediği ve bunu seyirci önünde yapmaktan hiç çekinmediği, taklitte ve hikaye anlatmakta usta olduğu söylenir.[14]

 Sosyal bağları

Erken dönemde verdiği eserlerden, büyük başarı yakalayan “Alice” kitaplarını yazdığı döneme kadar geçen sürede Dodgson Ön-Raffaelocu Kardeşler arasına katıldı. İlk olarak 1857’de John Ruskinile tanıştı ve arkadaş oldu. Dante Gabriel Rossetti ve ailesiye yakın bir arkadaşlık bağı geliştirdi ve aynı zamanda başta William Holman Hunt, John Everett Millais, ve Arthur Hughes olmak üzere birçok sanatçıyla tanıştı. Aynı zamanda peri masalı yazarı George MacDonald’ı iyi tanırdı. Hatta küçük MacDonald çocuklarının hikayeye karşı duydukları heyecan, Dodgson’u “Alice”‘i yayınlamaya iten neden oldu.[14][16]

Politik, dini ve felsefi yaklaşımları

Genellikle Dodgson politik, dini ve kişisel konularda tutucu olarak nitelendirilir. Martin Gardner Dodgson’ı bir muhafazakar olarak nitelendirirken, “lordlar kamarasına huşu içinde baktığını ve aşağı tabakadan olan kimselere karşı bir züppe” olduğunu belirtiyor.[17] The Revd W. Tuckwell, Oxford Hatıralarında (1900) ondan “hoşgörüsüz, çekingen, titiz, matematik saplantılı, saygınlığına çok düşkün, politikada çok tutucu, ilahiyatçı, Alice’in yaşadığı yer nasıl karelere bölünmüşse, kendininki de aynı öyle” diye bahsediyor.[18] Ancak Dodgson’un bu değerlendirmelerle ters düşen şekilde başka din ve felsefelere karşı bir merakı olduğu görülüyor. Örneğin, Britanyalı Psişik Araştırma Derneği’nin kurucu üyesi olması bunlardan biri.[19][20]

‘Carroll Myth’ taraftarları bu etkenlerin Gardner sendromu olasılığını yeniden gündeme getirilmesi gerektiğini düşünüyorlar. Belki de Dodgson’un gerçek görünüşü inanılandan daha bozuk olabilir. (‘Carroll Myth’ için aşağıya bakın).[kaynak belirtilmeli]

Dodgson çeşitli felsefi konular üzerine bazı araştırmalar yazmıştır. 1895’de “Kaplumbağa Aşil’e Ne Dedi?” (What the Tortoise Said to Achilles) makalesinde yarattığı tümdengelim mantığı üzerine kurulu gerileme argümanı, Mind felsefe dergisinin ilk sayılarından birinde yayımlanmıştır. 1995’de, yüz yıl sonra bu makale aynı dergide daha sonraki yıllarda yayınlanan Simon Blackburn’un Practical Tortoise Raising makalesi ile birlikte yeniden basılmıştır.[21]

Sanatsal etkinlikler

Edebiyat

Alice, John_Tenniel tarafından ilistürasyon çizim

Alice, John_Tenniel tarafından ilistürasyon çizim

Küçük yaşlarından itibaren Dodgson şiir ve kısa hikayeler yazdı. Bunları aile dergisi Mischmasch’de yayımlandı ve sonradan birçok dergiye göndererek, makul bir başarı elde etti. 1854 ve 1856 yılları arasında eserleri The Comic Times ve The Train, ve daha küçük dergiler olan Whitby Gazette ve Oxford Critic gibi ulusal yayınlarda yeraldı. Yazınlarının çoğu komik, bazen hicivliydi, ancak standart ve zorlamaydı.

1855’de kendi yazınları hakkında şunları yazdı; “Şu ana kadar gerçekten yayımlanmaya değer bir şey yazmış olduğumu düşünmüyorum (buna Whitby Gazette ya daOxonian Advertiserı dahil etmiyorum), ancak bir gün bunu yapacağıma dair umutsuz değilim”.[14] 1850’den sonraki yıllarda kardeşlerini eğlendirmek için yazdığı kukla oyunlarından yalnızca biri La Guida di Bragia günümüze kalmayı başarmıştır.[22]

1856’da ünlü olduğu ismiyle ilk eserini yayınladı. Romantik bir şiir olan “Solitude”, The Train dergisinde yazarı “Lewis Carroll” olarak yer aldı. Bu takma isim gerçek ismi üzerinde bir kelime oyunuydu; Lewis, Ludovicus isminin ingilizleştirilmiş haliydi ve Lutwidge isminin Latincesiydi, Carroll ise Latin ismi Carolus ile benzeyen ve Charles’ın türetilmiş olduğu isimdi.

Alice

Yine 1856 yılında Christ Church’e gelen yeni dekan Henry Liddell beraberinde genç ailesini de getirdi. Kimse bu ailenin ilerideki yıllarda Dodgson’un yazın kariyerine bu kadar etkisi olacağını tahmin edemezdi. Dodgson Liddell’in eşi Lorina ve çocukları ile ve özellikle de üç kız kardeş olan Lorina, Edith ve Alice Liddell ile yakın arkadaşlıklar kurdu. Uzun yıllar boyunca yarattığı “Alice” karakterinin Alice Liddell’in yansıması olduğu düşünüldü. Buna dair en görünür kanıt “Aynanın İçinden”in sonundaki akrostik şiirde adının bulunması ve iki kitabın da gizlenmiş yerlerinde üstükapalı olarak ona atıfta bulunmuş olmasıdır. Ancak Dodgson hayatının ileriki yıllarında “küçük eroin” diye adlandırdığı ilham kaynağının gerçek bir çocuk olduğunu defalarca reddettiyse de,[23][24] eserlerini tanıdığı küçük kızlara ithaf etti ve isimlerini akrostik şiirlerinin başına ekledi. Gertrude Chataway’in ismi aynı bu şekilde Köpan Avı’nın başında bulunmaktadır ancak bugüne kadar kimse şiirde anlatılan karakterlerden birini bile onunla örtüştürmemiştir.[24]

Alice Liddell

Alice Liddell

Her ne kadar bu konuda yeterli bilgi bulunmasa da (Dodgson’un 1858–1862 yılları arasındaki günlükleri kayıptır), 1850’lerin sonuna kadar Dodgson’un Liddell ailesi ile olan arkadaşlığının hayatında önemli bir yer ettiğine kesin gözüyle bakılıyor ve hatta ailenin çocuklarını (önce oğulları Harry, daha sonra üç kızkardeş) sık sık bir yetişkin eşliğinde Nuneham Courtenay ya da Godstow[25] yakınlarında sandalla gezmeye çıkartmayı adet edinmiş olduğu biliniyor.[26] İşte Dodgson, ilk ve en büyük ticari başarısı olacak olan kitabının taslağını, 4 Temmuz 1862’de, bu gezilerden birinde yaratmıştır. Hikayenin kaleme alınmasının Alice Liddell’in ısrarının sonucu olduğu söylenir. Dodgson sonunda Kasım 1864’de hikayeyi kendi çizimleri ve elyazısı ile “Alice’in Yeraltındaki Maceraları (Alice’s Adventures Under Ground)” ismi ile takdim etmiştir.[25]

Bundan önce bir aile dostu ve akıl hocası olan George MacDonald Dodgson’un henüz tamamlanmamış taslağını okumuştu ve McDonald çocuklarının hikayeye duydukları heyecan Dodgson’ın yayınlama kararı almasında etken oldu. 1863 yılında henüz bitirmediği taslağı, yayıncı Macmillan’a götürdü ve Mcmillan hikayeyi beğendi. “Alice Perilerin Arasında” ve “Alice’in Altın Saati” gibi isim alternatifleri düşünüldü ve sonunda hikaye Alice Harikalar Diyarında ismiyle 1865 yılında, Dodgson’un ilk kez bundan dokuz yıl önce kullandığı Lewis Carroll takma adıyla basıldı.[16] Açıkça görülüyor ki Dodgson bir kitabın profesyonel bir sanatçının dokunuşuna ihtiyaç duyduğunu düşündü ve kitabın illüstrasyonları Sir John Tenniel tarafından yapıldı.

İlk Alice kitabının büyük ticari başarısı Dodgson’un hayatını birçok yönden değiştirmiştir. Kendi yarattığı benliği “Lewis Carroll” kısa zamanda dünya çapında ünlendi. Hayranlarının mektuplarına boğulan Carroll, bazen dilediğinden bile daha fazla ilgi görmüş olmalı. Hatta başka bir popüler hikayeye göre, Kraliçe Victoria hikayeyi o kadar beğendi ki, Dodgson’un bir sonraki kitabını kendisine ithaf etmesini istedi ve hemen akabinde “Determinantlar Üzerine Temel Bir İnceleme” (An Elementary Treatise on Determinant) başlıklı matematik kitabı kraliçeye ithaf edilmiştir.[27]Dodgson bu hikayeyi şiddtle reddetmiş ve “…Bu tek kelimeyle her yönden yanlış, buna benzezen bir şey bile olmadı” demiştir.[28] Bir Timesmakalesinde “Saklamak için ne kadar uğraşsa da, Alice’in yazarını matematik eserlerinde de tanımayı başarmak oldukça kolay olurdu.” diyen T.B. Strong’a göre de, gerçekten bu hikayenin doğru olma ihtimali oldukça düşük.[29][30] Buna ek olarak, Dodgson kitabın başarısıyla birlikte çok büyük miktarlarda para kazanmaya başladı, ancak görünürde pek de hoşlanmadığı Christ Church’deki işine devam etmiştir.[16]

1871’in sonlarında, devam kitabı Aynanın İçinden basıldı . (Kitabın birinci baskısında basım yılı “1872” olacak şekilde düzenlenmiştir.[31]) Kitabın biraz daha karanlık olan havası, büyük olasılıkla Dodgson’un hayatındaki değişikliklerin bir yansımasıydı. Babası aniden 1868’de vafat etti, ve bu onu birkaç yıl süren bir depresyona sürükledi.[16]

Fotoğraf

1856 yılında Dodgson yeni sanat formu fotoğrafla meşgul olmaya başladı. Önce amcası Skeffington Lutwidge, ve daha sonra Oxford’dan arkadaşı olan Reginald Southey’in çalışmalarından etkilendi.[32] Kısa bir zaman sonra bu sanat dalında uzmanlaştı ve tanınan bir fotoğrafçı haline geldi, hatta ilk yıllarda hayatını fotoğraftan kazanmayı bile düşünmüştür.[16] Roger Taylor ve Edward Wakeling tarafından yapılan yakın zamanlı bir araştırma [33] Dodgson’un hala korunmayı başarmış olan tüm baskıları listelerken, Taylor var olan fotoğrafların yüzde ellisinden fazlasında küçük kızların resmedildiğine dikkat çekiyor. Ancak bunun orjinal fotoğraf portfolyosunun yaklaşık yüzde altmışının kayıp olduğu göze alındığında çarpıtılmış bir veri olması mümkün. Dodgson küçük kızların dışında birçok erkek, kadın, erkek çocuk ve manzarayı ve kafatasları, oyuncak bebekler, köpekler, heykeller, tablolar ve ağaçlar gibi objeleri de fotoğraflamıştır. Çocukların fotoğrafları bir ebeveyn eşliğinde ve birçoğu da; pozlama iyi bir doğal ışık gerektirdiğinden, Liddell’lerin bahçesinde çekilmiştir.[26]

Dodgson, fotoğrafı yüksek sınıf arasında bulunmak için de yararlı bulmuştur. Kariyerinin en verimli kısmında John Everett Millais, Ellen Terry, Dante Gabriel Rossetti, Julia Margaret Cameron, Michael Faraday and Alfred, Lord Tennyson gibi önemli kişilerin portrelerini oluşturmuştur.[16]

Dodgson 1880’de fotoğrafı ani bir kararla bıraktı. Geçen 24 yılda, bu konuda heryönden uzmanlaşmış, Ton Quan’ın çatı katında kendi stüdyosunu kurmuş, ve yaklaşık 3,000 karelik bir portfolyo yaratmıştı. Ancak 1,000’den azı zamının yıkımına karşı koyarak günümüze gelebildi. Dodgson’un kullandığı kolodyum işlemi ile fotoğraf üretmek, 1870’lerde ticari fotoğrafçıların uyguladığı kuru plaka fotoğrafçılığa göre çok daha zahmetliydi. Fotoğrafı bırakma sebebinin, stüdyoyu işler halde tutmanın zorlukları olduğunu açıkladı.[34]

Modernizm etkisi ile zevkler değişime uğradı, ve fotoğraf 1920 ile 1960 yılları arasında unutulmuş bir sanat dalı haline geldi.[kaynak belirtilmeli]

 Matematik üzerine çalışmalar

Dodgson matematik alanında akademik çalışmalar yaptı. En çok geometri, matris cebri, matematiksel mantık ve matematik oyunları üzerine çalıştı ve gerçek ismiyle ondan fazla kitap yayınladı. Aynı zamanda seçimleri ve komiteleri inceleyerek, bu kavramlar üzerine yeni fikirler geliştirdi, fakat bu çalışmalarından bazıları ancak ölümünden sonra yayımlandı. Kazancını Oxford’da uzun yıllar boyunca sürdürdüğü matematik öğretmenliğinden sağladı.

Son yılları

Hayatının son yirmi yılında, gittikçe artan ününe ve servetine rağmen, Dodgson’un yaşam şeklinde çok az değişiklik oldu. 1881’e kadadr Christ Church’de öğretmenlik yapmaya devam etti, ve ölümüne kadar da burada yaşadı. Son romanı, iki ciltlik Sylvie ve Bruno, sırasıyla 1889 ve 1893 yıllarında basıldı, ancak kitapların başarısı Alice’in başarısının yanına bile yaklaşamadı. Karmaşıklığı okuyucu tarafından pek takdir görmedi ve kitabın eleştirileri de dahil olmak üzere yalnızca 13,000 baskısının satılması hayal kırıklığı uyandırdı.[35][36]

Dodgson’un bu yıllarda bir dini bir yurtdışı gezisine çıktığı ve Peder Henry Liddon ile Rusya’ya gittiği biliniyor. Dodgson bu geziyi kendisinin “Russian Journal” (Rusya Günlüğü) olarak adlandırdığı yazılarında tariflemiş ve günlüğün ilk ticari baskısı 1935 yılında yayımlanmıştır. Rusya’ya gidiş ve dönüşü sırasında Dodgson Belçika, Almanya, Fransa ve Polonya’nın da bir kısmını görmüştür.

14 Ocak 1898’de Guildford’da kız kardeşinin evi “The Chestnuts”‘da zatürre ve grip nedeniyle öldüğünde, 66 yaşına basmasına yalnızca iki hafta kalmıştı. Dodgson Guildford’da Mount Mezarlığı’na defnedildi.[16]

Kaynakça ve Dipnotlar için Lütfen Tıklayınız.

welty

Leah Price‘ın hazırladığı Unpacking My Library: Writers and Their Books (Kitaplarımı çıkartmak: Yazarlar ve Kitapları) isimli kitapta bazı ünlü yazarların kütüphanelerinin resimlerine yer veriliyor. İşte bu yazarlardan bazıları ve kütüphaneleri:

Kaynak : http://istanbuldasanat.org