Şunun için etiket arşivi: zaman

Bu yıl 20-23 Mart tarihleri arasında düzenlenecek 7.Uluslararası Çukurova Sanat Günleri’nin (UÇSG) bu yılki teması “Bilimin Aydınlığında” olarak belirlendi.

Bu yıl 20- 23 Mart tarihleri arasında düzenlenecek 7. Uluslararası Çukurova Sanat Günleri’nin (UÇSG) bu yılki teması “Bilimin Aydınlığında” olarak belirlendi. Genel sloganı yine “Yerelden ulusala, ulusaldan evrensele” olan UÇSG’nin bu yıl da özel teması her zaman olduğu gibi “Barış” olarak tespit edildi.

Suriye’deki savaş nedeniyle bu yıl da Ortadoğu ülkelerine kapalı bir etkinlik biçiminde gerçekleştirilecek 7. UÇSG, Çukurova’da Adana, Antakya, Mersin, Tarsus ve Silifke’de eş zamanlı olarak düzenlenecek.

7. UÇSG’de bu yılki sanatsal etkinliklerde ağırlıklı olarak kültür, emek, şiir ağırlıklı bir program hazırlandı.

20 Mart’ta, saat 18.00’de Adana Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonunda yapılacak açılış törenindeTürkiye Yazarlar Sendikası (TYS) Genel Başkanı Mustafa Köz’le Çukurova Sanat Girişimi adına Çetin Yiğenoğlu, Adana Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Zihni Aldırmaz birer konuşma yapacak.

Açılış töreninde KAM Müzik Sanatçıları Erdal Akpınar, Hasan Pekyen, Ali Okutan ve Bilal Birol tarafından verilecek konserden sonra Redfotoğrafçılık ve TYS tarafından ortaklaşa hazırlanan “Göz – el Emek – Yorum Fotoğrafları Sergisi” sanatseverlerin beğenisine sunulacak.

Sergi 20-24 Mart 2013 tarihleri arasında açık kalacak.

58- Eurovision Şarkı Yarışması’nda, İrlanda’yı temsil edecek şarkıyı belirlemek amacıyla yapılan yarışmada, 3 Türk ve 2 İrlandalı müzisyenden oluşan Inchequin adlı grubun seslendireceği “Son Kez” adlı şarkı, finale kalan 5 şarkı arasına girmeyi başardı.

Inchequin grubu Sinead Bradley, Hugh O’Neil ile Ayda Tunçboyacı, Tevfik Kulak ve Selin Türkoğlu’ndan oluşuyor.

İrlanda’dan Eurovision’a Türkçe şarkı: Son Kez

Şarkının adı Türkçe olsa da büyük bir bölümü İngilizce seslendiriliyor.

Buna karşılık şarkının nakaratlarında yer alan “Son kez, son kez” ve “Son kez yağmur yağacak”şeklindeki sözleriyse şarkıda bir çok kez tekrarlanıyor.

“Son Kez” parçası finale kalmayı başarırsa finalleri 14 ve 16 Mayıs’ta, büyük finali ise 18 Mayıs’ta İsveç’in Malmö kentinde yapılacak 58. Eurovision Şarkı Yarışması’nda İrlanda’yı temsil edecek.

Eurovision şarkı yarışmalarına ilk kez 1965’te giren ve 1983 ile 2002 yıllarında yapılanlar hariç tüm Eurovision şarkı yarışmalarına katılan İrlanda, bu önemli müzik etkinliğindeki en başarılı ülke.

İlk kez 1970’de birincilik elde eden İrlanda, 7 kez birinci olma başarısı gösterdi. Ayrıca İrlanda, 1992, 1993 ve 1994’te Eurovison şarkı yarışmalarında peşpeşe birincilikler elde ederek, şimdiye kadar yarışmaya katılan hiçbir ülkenin elde edemediği bir başarıya da imza attı.

Eurovison yarışmalarına genellikle İngilizce parçalarla katılan İrlanda, daha önce yalnızca bir kez, 1972 yılında İrlandaca bir şarkıyla sahneye çıktı.

Türkiye’de yaşamaya karar vererek, 2009’da Bodrum’un Gümüşlük beldesine yerleşen İrlandalı müzisyenler Bradley ile O’Neil’in, burada tanıştıkları Türk sanatçılarla bir grup kurmak istemeleri üzerine Inchequin grubu ortaya çıktı.

Önce Türk ve İrlanda folk müziğini harmanlayarak Bodrum’da çalışmalarını yürüten grup, halen bir Türk-İrlanda ortak filmi The Famine’in film müziği üzerinde çalışmalarını sürdürüyor. Film, 1845 yılında Osmanlı İmparatorluğu’ndan, yaşanan kıtlık nedeniyle İrlanda’ya gönderilen 3 gemi dolusu gıda yardımı ile 10 bin İngiliz sterlininden oluşan maddi yardımın hikayesi anlatılıyor.

Gruptaki Türk müzisyenler arasında yer alan keman sanatçısı Tunçboyacı, ünlü Türk müzisyen ve besteci Onno Tunç’un kızı.

Grubun diğer üyesi Türkoğlu ise asıl tutkusu şarkı söylemek olsa da, uzun yıllar televizyon sunuculuğu da yapmış bir sinema sanatçısı.

İrlanda ile de bağları bulunan Türkoğlu’nun üvey babası ile 2 üvey kardeşi İrlandalı.

Grubun son Türk üyesi trompet ve piyano sanatçısı Kulak ise İstanbul Devlet Orkestrası’nda yer almasının yanısıra, Diana Ross, Whitney Houston, Pavarotti, Jose Carreras, Montserrat Caballe and Sarah Brightman gibi müzik dünyasının önde gelen isimleriyle birlikte canlı müzik yapmış usta bir müzisyen.

Kulak, aynı zamanda “Son Kez” adlı parçanın aranjmanını da yapan isim.

Gruptaki İrlandalı müzisyenler olan Bradley ve O’Neil ise 19 yıldan bu yana çalan ve şarkılar yazan iki müzisyen. Dünyada 19’u aşkın ülkede geniş çaplı turnelere katılmış sanatçıların yaptıkları, orjinal şarkı ve ezgilerden oluşan 6 albümü bulunuyor.

Bradley gruba üflemeli çalgı, vokal ve mandolin ile katkı verirken baş vokalist O’Neil ise aynı zamanda elektro ve akustik gitar ve mandolin çalıyor.

Inchequin grubunun akıl hocalığını ise İrlanda’ya 1980 yılında birincilik kazandırmış “What’s Another Year” adlı parçanın bestecisi Shay Healy yapıyor.

Healy, “Son Kez” adlı parça hakkındaki görüşlerini şöyle dile getiriyor:

“Hemen her toplantıda söylenebilecek kadar sade bir şarkı arıyordum ve “Son Kez” bu amacı kusursuzca yerine getiriyor. U2’yi andıran gitar tıngırdamalarının olduğu açılışından, Türk ve İrlanda üflemeli çalgısı ve kemanlarının Riverdance tarzı hoş kombinasyonuna kadar şarkı dinleyicilere İrlanda ve Türk kültürlerinin en örneğini veriyor. Çok güçlü bir hikayesi olan sözleriyse şarkıya, hareketli bir İrlanda baladında olduğu gibi kolayca yayılan bir güç ve ritim kazandırıyor”

“Son Kez” parçası, 22 Şubat’ta İrlanda’da yapılacak finalde, Kase grubunun seslendirdiği “Kiss” , Aimée Marguerite Fitzpatrick’in seslendirdiği “Crashing Down” , ZoeAlexis Bohorquez’in seslendirdiği “Fire”ve Ryan Dolan’ın seslendirdiği “Only Love Survives” adlı parçalarla yarışacak.

 

Kaynak : [-]

Panik yok diksiyon eğitiminde artık Nar Sanat var.

Uzun yıllar “Diksiyon” diğer bir tanımlama ile “Güzel Konuşma” kavramı bir lüks, özenti gibi algılanmıştı. Oysa günümüz yaşamında yükselmek, makam, mevki ve iyi bir kariyer sahibi olmanın koşullarından biride iyi telaffuz ve güzel konuşma ile de ilgilidir.

 Diksiyon : TDK tanımlaması   “1isim Seslerin, sözlerin, vurguların, anlam ve heyecan duraklarını kurallarına uygun olarak söyleme biçimi”

2. Konuşulan dilin incelenmesi ve kullanılması

3. tiyatro Duru, açık vurgulama ve çıkaklara tam uyarak konuşma “

Temel olarak Fransızca “Diction” sözcüğünden dilimize geçmiştir.

Bir konu hakkında nekadar bilgili olursanız olun eğer anlatım bozuklukları ve telaffuz hataları var ise söylediklerinizin dinlenmesi ve anlaşılması olanaksızlaşır hatta olanaksızlıktan öte bilgi düzeyiniz değerini bulamaz. İster bir aktör olun, ister politikacı veya işveren, öğrenci, çalışan, müdür, şef kısaca hangi işle uğraşıyorsanız uğraşın söylediklerinizin dikkate alınması için muhakkak doğru ifade ve telaffuz gerekmektedir.

Söz sanatı ile ilgilenmemişseniz anlatmak istediklerinizin anlaşılmasını ve dinlenilmesini beklemek yanılgı olur.

Tüm bunlardan dolayı, İyi söz söylemek için diksiyon çalışmalıdır. Toplum içinde yaşadığımıza göre başkalarına düşündüklerimizi, duyduklarımızı iyi, doğru ve ilgi çekecek bir şekilde anlatmak için diksiyon öğrenmemiz gereklidir.

Hem özel yaşamımızda hem iş hayatımızda kendimizi daha iyi ifade edebilmek için sözcüklerimizi nasıl kullandığımız ve doğru vurgu ve tonlama yapmamız çok önemlidir. Kısaca başarılı olmak istiyorsak diksiyonumuza önem vermeliyiz. Zira diksiyon ifadenin doğru, zamanında ve gerekli ses ve nefes ve tonlama ile anlatılması demektir.

İşte hiç farkına varmadığımız ama günümüzde gerekli bu eğitimi artık sizlerin yanı başına getiriyoruz.

Yıllarca Taksim ve civarına taşındınız oysa biz yanı başınızdayız.  Ataköy, Florya, Yeşilköy, Yeşilyurt, Bahçelievler, Bağcılar, ikitelli, Atakent, Zeytinburnu, Halkalı toplu konutlar, Sefaköy, Yenibosna, Güngören, Bahçelievler, Soğanlı, Küçükçekmece gibi semtlere bir araçlık mesafede ve Bakırköy’ün merkezinde olan M.E.B. Onaylı sertifika vermeye yetkili kurslarımızla sizleri sözcüklerin büyülü dünyasına bekliyoruz. Hafta içi akşam ve hafta sonu diksiyon kurslarımız için sizleri bekliyoruz.

Tecrübeli ve deneyimli eğitmenlerimiz ile farklı gün ve saat tercihleri ile sizleri bekliyoruz. Ocak sonu sınırlı sayıda kontenjanla açılacak Diksiyon kurslarımıza sizleri de bekliyoruz. Artık şehir yaşamı içersinde doğru telaffuz ve diksiyon için Nar Sanat var.

Sanat dolu bir ortamda Türkçemizin gerçek sesi için sizleri diksiyon kurslarımıza bekliyoruz.

Adresimiz için lütfen tıklayınız

Dünyaca ünlü piyanist ve besteci Fazıl Say, Türkiye’nin farklı şehirlerinde gerçekleşecek konserlerinde dinleyicileri ile buluşmaya hazırlanıyor.

Fazıl Say‘ın Anadolu turu 25 Kasım’da Bursa’da gerçekleşecek resital ile başlayacak. Konserlerinin ilk etabında Trabzon, İzmir, Adana, Gaziantep ve Mersin şehirlerinde dinleyicileri ile buluşmaya hazırlanan Say, resitallerine 2013 yılında da devam edecek. Say konserlerde kendi eserlerinin yanı sıra Mozart, Beethoven ve Bach eserlerini de yorumlayacak.

Müzik eleştirmenlerinin ‘Kültürlerarası köprü kuran büyüleyici piyanist’ diye adlandırdığı Sayın eserleri, geçtiğimiz haftalarda 13. Uluslararası Antalya Piyano Festivali’nde seslendirildi. Aynı zamanda Say’ın eserleri, ‘Artist in Residence Haftası’ kapsamında daimi sanatçısı olduğu Frankfurt Radyosu Senfoni Orkestrası ile birlikte icra edildi.

Konserler:

25 Kasım 2012 Pazar // Saat 20.30 // Bursa Atatürk Kültür ve Kongre Merkezi

1 Aralık 2012 Cumartesi // Saat 20.00 // Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesi AKM

3 Aralık 2012 Pazartesi // Saat 20.30 // İzmit Süleyman Demirel Kültür Merkezi

23 Aralık 2012 Pazar // Saat 18.00 // Adana Büyükşehir Belediyesi Tiyatrosu

24 Aralık 2012 Pazartesi // Saat 20.30 // Adana Büyükşehir Belediyesi Tiyatrosu

25 Aralık 2012 Salı // Saat 20.30 // Gaziantep Dedeman Oteli

26 Aralık 2012 Çarşamba // Saat 20.30 // Mersin Kültür Merkezi

Kaynak : [-]

Herkesin ortak fikri bu yılki fuarın geçmiş yılların üzerine bir hatta birkaç tuğla ekleyip yükseldiği yönünde. Eser sayısındaki artışı kastetmiyoruz; yapıtların niteliği de üst seviyelere çıkmış

Bir köşede Andy Warhol bir köşede Burhan Doğançay… Hem Magdalena Abakanowicz’in ismi gibi dev heykelleri hem günümüz Türk heykelinin genç heykeltıraşlarından Ozan Oganer’in koskoca Buda’sı. Hepsi yan yana, ardı ardına sıralanıyor. Dünyadan ve Türkiye’den usta sanatçıların, genç isimlerin tam 3 bin eseri Contemporary İstanbul’un çatısı altında Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı ile İstanbul Kongre Merkezi’nde.
Dev bir müze gibi
Fuar alanı çok büyük; tam 16 bin metre kare. Hal böyle olunca Contemporary İstanbul tam zamanlı bir vakit istiyor izleyicisinden; eserleri doya doya, sindire sindire görmesi için. Fuarın ilk günü sabah saatlerinden itibaren, üstelik İstanbullular güne yağmur ve soğuk bir havayla uyanmış olsa da, yine dolu. Orta yaşlı hanımlardan gençlere, koleksiyonerlerden öğrencilere kadar sabah 10.00 itibariyle fuar alanını doldurmaya başlıyor sanat meraklısı ziyaretçiler.
Herkesin ortak fikri bu yılki fuarın geçmiş yılların üzerine bir hatta birkaç tuğla daha ekleyip daha da yükseldiği. Sadece eser sayısındaki artışı kast etmiyoruz; fuardaki yapıtların niteliği de daha üstlere çıkıyor her yıl. İzleyici adeta dev bir çağdaş sanat müzesinde gibi hissediyor kendini.

Banksy de fuarda
Fuar üç bölümden oluşuyor. Giriş bölümünde genellikle her yıl burada konuşlanan galeriler göze çarpıyor yine: Dirimart, Galeri Baraz, Pi Artworks, x-ist Galeri, Galerist, Akbank Sanat. Alt kat, fuarın bu yılki “Yeni Ufuklar” bölümünün konukları olan Orta ve Doğu Avrupa’dan galerilere ve solo projelere ayrılmış. Türk sanat severe pek yakın olmadığı bir sanat diliyle tanışma imkanı sağlıyor bu bölüm.
Giriş bölümünden bir koridorla İstanbul Kongre Merkezi’ne ulaşıyorsunuz. Girer girmez Pera Müzesi’nden Baksı Müzesi’ne kadar kurumları görüyoruz. İstanbul Kongre Merkezi’ndeki galerilerin alanı daha ferah, daha geniş.
Fuarın yurtdışından katılan ve sanat severler tarafından heyecanla beklenen yabancı galerilerini burada bulabilirsiniz. Mesela Botero’larıyla dikkat çeken Marlborough Gallery; Andy Warhol imzalıPrenses Diana ve Prens Charles portrelerinin yanı sıra Basquiat, Robert Indiana’nın eserlerini sunan Opera Gallery; Roy Lichtenstein, Damien Hirst ve grafitinin sanat olarak kabul edilmesini sağlayan, kim olduğu bilinmeyen ve eserleri başta Hollywood yıldızları olmak üzere pek çok önemli isim tarafından kapışılan Banksy’nin yapıtlarıyla dolu olan Andipa Gallery… Bu arada meraklıları için söyleyelim Banksy’nin “Leopard and Barcode”u 145 bin sterlin, “Every Time I Make Love to You I Think of Someone Else”i 95 bin sterlin, Damien Hirst’ün eserlerinden biri 25 bin, diğeri 18 bin sterlin.

“Ölü mumyalar gerçek mi?”
Stantlar arasında dolaşırken orta yaşlı hanımların sanatçılar üzerine yorumları da kulağımıza çalınıyor: “Sanatçı artık olmuş, bir arayış içindeydi, gelişimi sürüyordu ama artık oturmuş sanatı.” Evet bu fuar gerçekten sanat meraklılarıyla dolu; galeri görevlilerine sorular soruyorlar, sanatçıları tanımaya, işlerini anlamaya çalışıyorlar.
Galeri Zilberman’ın yanında siyahperdeden çeri giriyoruz; karanlık bir oda, yerde sıra sıra kefene bürünmüş ölüler. Yanımızdaki küçük çocuk, galeri görevlisine soruyor: “Bu ölü mumyalar gerçek mi?” Eserin adı “Apoclypsse” ve yaratıcısı da Türk çağdaş sanatının en kışkırtıcı isimlerinden Şükran Moral. Sanatçının bu çalışması siyaset, din ve ırk konularında nefret teması üzerine kurulu.
Bir de eğlenceli ve izleyicilerin sürekli fotoğrafını çektiği stantlardan birine uğrayalım: Galeri x-ist bu yıl sanatçısı Ansen için özel bir proje odası yapmış. Burada sanatçının geçtiğimiz yıl başladığı “Microbigs” serisinden eserler yer alıyor. “Microbigs” Ansen’in yeni dili; geçtiğimiz yıl politikacıların heykellerini yapmıştı, Obama’dan Saddam Hüseyin’e, Tayyip Erdoğan’a kadar. Bu yıl sinemayı ele alıyor Ansen: Önemli filmlerin yönetmenlerini, karakterlerini fırınlanmış kil, plastik ve el yapımı kıyafet kullanarak yeniden yaratıyor. Behzat Ç. de tam kadro burada.
Fuar saatlar ilerledikçe daha da hareketleniyor; canlanıyor. Öyle görünüyor ki ön izleme gününde 10 bin kişinin katıldığı fuarın ziyaretçi sayısı hedefi olan 70 bin rakamına rahatlıkla ulaşacak…

Halil Altındere’den yedi altın öğüt

2010 yılında Burhan Doğançay’ın “Mavi Senfoni”sini, ünlü galerici Yahşi Baraz’ın başına geçirdiği “Portrait of a Dealer” adlı eseriyle Contemporary İstanbul’da büyük ses getirenHalil Altındere yine yapacağını yapmış. Sanatçı iki eser sergiliyor fuarda. İlki “Satış yapmak isteyen sanatçılar için tüyolar” adını taşıyor.
Amerikalı kavramsal sanatçı John Baldessari’nin 1966’da yaptığı aynı adlı işine atıfta bulunduğu eseriyle Altındere sanatçılara 7 altın öğüt sunuyor. Sanatçı fuar mantığı çerçevesinde bir iş yapmak istemiş ve bunu da başarmış.
Diğer işinin adı “Sanat her zaman arzu ve imzayla ilgilidir”. Burada da Türkiye’nin en önemli koleksiyonerlerinden biri olan Mustafa Taviloğlu ile işbirliğine gidiyor.
Taviloğlu birkaç hafta önce Altındere’den bir iş almak istemiş. Galericisiyle anlaşılmış fiyat üzerinde. Altındere Taviloğlu’ndan aldığı çeki, tıpkı 1997’de dev boyutlarda büyüttüğü 1 milyonTL’de olduğu gibi büyütmüş, altına da imzasını atmış, koleksiyonere yani Taviloğlu’na geri vermiş bu çeki. Yapıt bu kadar basit anlatılabilir ama alt metni kesinlikle çok güçlü…

Kaynak :[-]   Haber : Yasemin BAY

 

İstanbul’un yeni sanat haftası Art İstanbul, 19-25 Kasım tarihlerinde kentteki galeri, müze ve sanat kurumlarını ortak bir yapı içinde buluşturuyor. Hedef çağdaş sanat ortamını daha da görünür kılmak. Art İstanbul haritasını kılavuz alıp, kentteki sergileri derledik.

Pera Müzesi: İçeriği açısından dünyadaki tek örnek olan Yannick ve Ben Jakober Vakfı Çocuk Portreleri Koleksiyonu’ndan derlenen ‘ Altın Çocuklar: 16.-19. Yüzyıl Avrupası’ndan Portreler’ sergisi Mihrimah Sultan ’dan Fransa Kralı XIV. Louis’ye Avrupa kraliyet ailelerine ve yüksek aristokrasisine mensup çocukların portrelerini bir araya getiriyor. ‘Flash-Back, Yannick Vu & Ben Jakober, Yapıtlar: 1982-2012’ sergisi de en az ‘Altın Çocuklar’ kadar ilgi çekici. Müzenin daimi sergisi ise oryantalist resmin seçkin örneklerinden oluşuyor.
Proje 4L: Soyut sanatın öncülerinden Abdurrahman Öztoprak’ın anısına açılan sergi, 5 Ocak’a kadar uzatıldı. 40 yaş üstü heykelcileri bir araya getiren ‘40+ İstanbul ’un açık hava heykel terası’ sergisi 1 Aralık’a kadar açık.
Arter: Başak Şenova’nın küratörlüğünü yaptığı ‘Hamle’ sergisinde Adel Abidin, Rosa Barba ve Runa Islam’ın işleri yer alıyor. Aslında üç kişisel sergiden oluşan ‘Hamle’nin küratöryel yöntemi, sergideki hareket alanlarını satranç oyununa gönderme yaparak genişleten, hesaplanmış bir yapıya dayanıyor.
Merkur: İzmirli heykeltıraş Ozan Oganer’in dantel, iğne oyası gibi materyalleri de kullandığı eserleri 27 Aralık’a kadar Merkur’daki ‘Dilemma’ sergisinde.
x-ist: Son dönemin gözde isimlerinden Ekin Saçlıoğlu’nun desen, tuval ve objelerinin yer aldığı ‘Çukur’ sergisi 22 Kasım – 15 Aralık’ta görülebilir.
Çağla Cabaoğlu Gallery: Gökhan Deniz, kişisel sergisi ‘Hangisi Daha Gerçek?’te paslanmaz çelik malzemeyi resim disipliniyle buluşturuyor. 17 Aralık’a kadar görülebilir.
Kare Sanat Galerisi: Türkiye resminin yaşayan en büyük isimlerinden Adnan Çoker’in ‘Minimal Simetri’ sergi serisinin üçüncüsü Kare’de. Ziyaretçilerin, daha önce Çoker resminde karşılaşmadıkları tuval boyutlarının yanı sıra retrospektif serisinden resimleri görebilme imkânı da bulabilecekleri sergi 20 Kasım-31 Aralık’ta görülebilir.
Galeri İlayda: 1985 doğumlu ressam Nurdan Likos, kendi kişisel hikâyesinden yola çıkarak kadınlığın ‘mahrem’ dünyasına bakıyor. ‘Aklımdakiler’ 8 Aralık’a kadar devam ediyor.
Galeri Artist: Yaşamını Elbe Adası’nda sürdüren Behçet Safa’nın işleri 30 Kasım’a kadar görülebilir.
art On İstanbul: Eserlerini popüler kültür, partiler ve tüketim çılgınlığı üzerine kurgulayan Çinli sanatçı Han Yajuan, Türkiye’deki ilk kişisel sergisinde ‘moda’ temasını irdeliyor.
Rampa: Erinç Seymen, üç senelik çalışmasının ürünü olan ‘Tohum ve Kurşun’ sergisiyle Rampa’da. 12 Aralık’a kadar sürecek sergide Seymen’in ince işçiliğinin ürünü desenlerinin yanı sıra video ve performans gibi disiplinleri de barındırdığı ‘Sangoi’ projesi ise ilk kez seyirci karşısına çıkacak.
All Arts: Çizgi, ışık ve gölge dengesini araştırdığı iki boyutlu heykelleriyle tanınan Hal Buckner’ın kişisel sergisi 20 Kasım’dan itibaren Nişantaşı Sofa Otel’deki All Arts galerisinde.
Galeri Zilberman: Türkiye’de araştırma odaklı toplumsal boyutlu, feminist sanat üretiminin ilk akla gelen temsilcilerinden İpek Duben’in demir ve çelik profillerle katmanlaştırdığı işleri 1 Aralık’a kadar Galeri Zilberman’da görülebilir.
Galeri Non: Meriç Algün Ringborg, Olof Olsson, Pilvi Takala ve Erdem Taşdelen’in ‘Aşamalı Değişim’ sergisi ismiyle popüler kişisel gelişim kitaplarına göz kırpıyor, sonuçtansa sürece odaklanıyor. ‘Aşamalı Değişim’ 24 Aralık’a kadar devam edecek.
Galerist: Figüratif ve hipergerçekçi resimleriyle tanınan genç ressam Rasim Aksan ilk kişisel sergisini açtı. ‘İsimsiz 1’ başlıklı sergi 15 Aralık’a kadar Galerist’te. 20 Kasım’da sergiyi Aksan ve Marcus Graf eşliğinde dolaşmak mümkün.
Sanatorium: Alman sanatçı Stephan Kaluza’nın Türkiye’deki ikinci kişisel sergisi ‘Arkadienmaschine’ ismini doğal güzellik, adalet ve özgürlüğün bulunduğu ütopya ‘Arcadia’dan alıyor. Sergi, 1 Aralık’a kadar devam ediyor.
Galeri Apel: ‘Keşke’, Zeynep Perinçek Signoret’nin Galeri Apel’deki üçüncü kişisel sergisi. 1 Aralık’a kadar devam edecek sergide sanatçı, ‘farklılıkların bir araya gelebilmesi’ gibi özlemlerini yansıtıyor. 22-23 Kasım’daki Suzy Hug Levy stüdyo ziyaretleri de galerinin etkinlikleri arasında.
Pi Artworks: Nejat Satı’nın iki ayrı serisinden işlere yer verdiği ‘Halet-i Ruhiye’ Pi ArtworksGalatasaray ’da, Juan Botello Lucas’ın ‘Yedi Uyurlar’ efsanesinden feyz aldığı ‘Yedi Uyurlar (İkinci Diriliş)’ ise Pi Artworks Tophane’de. İki sergi de 25 Aralık’a kadar devam ediyor.
artSümer: Onur Gülfidan’ın dördüncü kişisel sergisi ‘Harika Günler’deki resimlerinde planlanamaz, öngörülemez anların peşine düşüyor. ‘Harika Günler’ 22 Aralık’a kadar devam ediyor.
Galeri Manâ: Pawel Althamar, İstanbul’daki ilk kişisel sergisinde Deustche Guggenheim, Berlin’in siparişi üzerine ürettiği ‘Almech’ yerleştirmesinden altı heykeli sergiliyor. Serginin bitiş tarihi 12 Aralık.
Pg Art Gallery: Çin, Tayvan, Kuzey Kore ve Hollanda ’da birçok anıtsal heykeli yer alan Jerome Symons, İstanbul’daki kişisel sergisi ‘Mutlu Günler’de farklı kültürlerden çeşitli unsurları yan yana getirerek zıtlıklarla dolu bir atmosfer yaratıyor.
Elipsis Gallery: Alman fotoğrafçı Olaf Otto Becker’in Türkiye’deki ilk kişisel sergisi ‘Sıfır Noktası Üzerinde’ Grönland manzaralarıyla sanatçının ekolojik endişelerini ve doğanın ihtişamını yansıtıyor. Son gün 14 Aralık.
Egeran Galeri: Türkiye’de ilk kişisel sergisini açan bir başka uluslararası sanatçı da Ivan Navarro. ‘Tünelin Ucundaki Işık’ sergisinde Şili’de doğan, ABD’de yaşayan sanatçının 2009 Venedik Bienali’nde sergilenen ‘Direniş’ yerleşmesi de bulunuyor. Sergi 22 Kasım’da açılıyor.
Pilot Galeri: Türkiye’de güncel sanatın yıldızlarından Şener Özmen, ‘Sıfır Tolerans’ başlıklı sergisinde son dönem işlerine ağırlık veriyor. Sanat dünyasının her şeyi mümkün olduğunca hoş görme haline nasıl geldiğinin ‘tolerans’ ve ‘sıfır tolerans’ kavramları üzerinden sorgulandığı sergi 27 Aralık’a kadar sürüyor.

C.A.M. Galeri : Cem Turgay’ın ‘karanlık ve dramatik etkisi yoğun’ fotoğrafları 9 Aralık’a kadar C.A.M. Akaretler’de. 22 Kasım’da sergiyi sanatçı eşliğinde görmek mümkün. 23 Aralık’ta yine C.A.M. Akaretler’de Mahmut Celayir’in atölyesini ziyaret etkinliği var. C.A.M. Nişantaşı ise Michael Caudo, Elif Uras gibi isimlerin yer aldığı ‘Son Aynı Zamanda Başlangıçtır’ sergisin ağırlıyor.

İstanbul Modern Şu sıralar Tasarım Bienali’nin iki ana sergisinden biri olan Emre Arolat küratörlüğündeki ‘Musibet’ sergisinin yanı sıra ‘Çağraş Çin Sanatına Bir Bakış’ ve ‘Bakış: Portre Fotoğrafının Değişen Yüzü’ sergilerine ev sahipliği yapıyor. Üç sergi de hayli etkileyici. Müzenin daimi sergisi ise modern ve çağdaş Türkiye sanatının kapsamlı bir özeti niteliğinde.

Galeri Nev İstanbul 1999 yılından beri İstanbul’da yaşayan Mike Berg, 1 Aralık’a kadar sürecek ‘Simple Geometry’ sergisinde temel geometrik formları yeniden anlamlandırdığı heykellerine ve onunla özdeşleşen büyük boy çelik duvar heykellerine yer veriyor.

Salt Galata MODERN ZAMANLAR: İstanbul Eindhoven-SALTVanAbbe projesinin üçüncü ve son sergisi ‘Modern Zamanlar’, Pablo Picasso, Georges Braque, Jean Bazaine, Fernand Léger, Raoul Dufy, Robert Delaunay, Juan Gris, Leo Gestel, Serge Poliakoff gibi Batı sanatının usta isimleriyle Mübin Orhon, Fikret Mualla, Abidin Dino, Yüksel Arslan, Avni Arbaş, Ferruh Başağa, Cihat Burak, Nejad Melih Devrim, Zeki Faik İzer, İlhan Koman, Fahrelnissa Zeid’in eserlerini yan yana getirerek bir anlamda karşılaştırmalı modern sanat tarihi sunuyor. Zeynep Yasa Yaman’ın küratörlüğünde hazırlanan sergi 30 Aralık’a kadar sürecek.
AKM : Salt Galata’daki bir başka sergi ‘Modernin İcrası: Atatürk Kültür Merkezi, 1946-1977’ ise Türkiye’de modern mimarinin simge binasının zorlu ve incelikli tasarım, yapım süreçlerini ortaya çıkarıyor. Hayati Tabanlıoğlu mimarlık arşivinden belgeleri de içeren bu proje için özel olarak üretilen AKM maketi ise Türkiye’nin en meşhur binasının mimarisini -izleyicinin erişemediği yapılanmayı- okumayı sağlıyor. 6 Ocak’a kadar sürecek.

Salt Beyoğlu HASSAN KHAN: Salt’ın İstiklal Caddesi ’ndeki mekânı ise Ortadoğu sanatının dâhi çocuğu olarak nitelendirilen Hassan Khan’ın bugüne kadar açılan en kapsamlı sergisine ev sahipliği yapıyor. Kahire’de yaşayan sanatçı, müzisyen ve yazar Hassan Khan müzikten sinemaya, kavramsaldan somuta farklı yer ve zamanlarda bambaşka insanları ve hikâyeleri buluşturuyor. Khan’ın, özellikle deneysel müzik ve video alanlarındaki çalışmalarının Ortadoğu’da öncü bir etkisi olduğu kabul edilir.

Bunlar da var 

Ekavart: Nezih Çavuşoğlu sergisi sürüyor.

Soda: Malgosia Stepnik heykel sergisi  22 Kasım’da açılacak.

Selvin: ‘Bir Figür Ustası: Neşet Günal’dan Desenler’ sergisi 30 Kasım’a kadar.

Linart: Esra Şatıroğlu

Mim Art: Timur Çelik Borusan Contemporary: Brigitte Kowanz

Piramid: International Underground, küratör Bedri Baykam .

Akbank Sanat: Magdalena Abakanowicz,  19 Kasım’dan itibaren.

Pasajist: ‘Bulutlarda Buluş Benimle’.

Daire: Dilay Koçoğulları

Galeri Artist  Çukurcuma: Serkan Bayer

Alanistanbul: Warhola

Mixer: Bağlantısızlar-1

Dirimart: Neda İsmail Atar heykel sergisi bugün sona eriyor.

Kaynak :[-]

Almanya’nın başka kentlerinden, dahası Avrupa’nın başka ülkelerinden gelen ‘Fazıl Say hastaları’nın sayısı hiç de az değil. Onlarla biraz konuştuğunuzda, yıl boyunca Say’ın konserlerininizini sürdüklerini anlıyorsunuz. Say nereye, onlar da oraya…

Oteldeki odam Main Irmağı’na bakıyor. Duvarda ise Alman dışavurumcu Schmidt-Rottluff’tan iki manzara. Schmidt-Rottluff, Naziler Almanya’da iktidara gelince resim yapması yasaklanmış bir ressam. Main, sessiz sakin akıyor.

Her yolculuk yanına bir kitap ister bir başka yolculuğa kapı açsın diye. İki saat kadar sonra, Fazıl Say’ın menajeri Kadir Dursun’la otelin lobisinde buluşup “Fazıl Say Gecesi”ne gideceğim. Beklerken,Leonardo Sciascia’nın beni Sicilya’ya götüren “Şarap RengiDeniz”ini okuyorum. Main, bozbulanık akıyor.

Maestro Griffiths

Lobiye indiğimde beni bir sürpriz bekliyor. Kadir Dursun’un yanında, gecede Hessen Radyosu Senfoni Orkestrası’nı yönetecek olan Howard Griffiths. Griffiths hiç yabancımız değil.

On yıl kadar Zürih Oda Orkestrası’nın sanat yönetmenliğini üstlenen, Kraliyet Filarmoni Orkestrası, Fransa Ulusal Orkestrası, Moskova Radyosu’nun Çaykovski Senfoni Orkestrası, Varşova FilarmoniOrkestrası, Basel Senfoni Orkestrası, Londra Mozart Players gibi saygın toplulukları yöneten Griffiths, uzun yıllardır Türk viyolacı Semra Griffiths’le evli ve bir ayağı hep Türkiye’de. Uzun süredir ülkemizde dekonserler yönetiyor, Türk bestecilerin yapıtlarının seslendirilmesine özel bir önem veriyor.

Ama beni asıl şaşırtan, Griffiths’in yeni kitabı oluyor. Maestro, çocuklariçin bir müzik kitabı yazmış: “Cadı ile Maestro.” Almancası yeniyayımlanmış. İngilizcesi de 2013’te çıkacak. Karin Hellert-Knappe’nin nefis resimleri ve Fabian Künzli’nin bu kitap için bestelediği müziği içeren bir CD eşliğinde.

“Fazıl Say Gecesi”ne doğru yola çıkmadan bir şeyler atıştırmak zorundayız, çünkü gerçek anlamda bir müzik maratonu bizi bekliyor: Say’ın “Hezarfen” Ney Konçertosu, “İstanbul Senfonisi”, Türkiye’de henüz seslendirilmeyen “Uzay Senfonisi” ve Say’ın yorumuylaBeethoven’ın “Ayışığı Sonatı”, ardından Chopin’den 3 Gece Müziği.

Arte’den canlı yayın

Hessen Radyosu Senfoni Orkestrası’nın konser salonu çok özel bir salon. Çünkü aynı zamanda “tam teşekküllü” dev bir kayıt stüdyosu. Bin kadar dinleyici alıyor, ama Gece’nin burada yapılmasının ayrı bir anlamı var: Avrupa’nın en saygın kültür-sanat TV kanallarından Arte, konseri canlı olarak yayınlıyor. Arte kameramanlarının kameralarına iliştirilmiş nota sayfaları hemen dikkati çekiyor. O zaman, bu tür konser çekimlerindeki zamanlamanın kusursuzluğunu daha iyi anlıyorum…

Salon, kuşkusuz, dolu. Kuşkusuz, Türkler de var. Ama büyük çoğunluk Alman. Belki çok daha ilginci, dinleyiciler arasında, Almanya’nın başka kentlerinden, dahası Avrupa’nın başka ülkelerinden gelen “Fazıl Say hastaları”nın sayısının hiç de az olmaması. Onlarla biraz konuştuğunuzda, yıl boyunca Say’ın Avrupa konserlerinin izini sürdüklerini anlıyorsunuz. Fazıl Say nereye, onlar da oraya…

Orkestranın yanı başında

Say, Griffiths’in alıp götürdüğü orkestranın “Uzay Senfonisi”ni,“İstanbul Senfonisi”ni, “Hezarfen Ney Konçertosu”nu yorumlayışını salonda, onların yanı başında izliyor, dinliyor. Ben de zaman zaman onun dinleyişini izliyorum. Kimileyin, bu yapıtları sanki ilk kez dinliyormuşçasına çocuksu bir saflık beliriyor bakışlarında. Kimileyin, orkestranın ustalığından duyduğu coşkulu hoşnutluk okunuyor yüzünde.

Besteleriyle kendi ruh yapısı arasında yakınlıklar kuruyorum. Büyük coşkunluklar, cezbeler, çalkantılarla dinginlikler, sessizlikler hep iç içe.

Hezarfen’in düş gücü!

Çalınıştan önce Hezarfen Ahmed Çelebi’ye adadığı Ney Konçertosu’yla ilgili açıklama yaparken, sonsuz düş gücüyle yerçekimine direnmeye kalkarken aslında insanlığın “geriye çekimi”ne baş kaldıran o “bin fenli”, “bin bilimli” geliyor gözümün önüne.

“Hezarfen”i dinlerken, “çok şey bildiği” için Cezayir’e sürülen Çelebi’yi düşünüyorum ve Hayyam’ın “Var mı dünyada günah işlemeyen, söyle; / Yaşanır mı hiç günah işlemeden, söyle; / Bana kötü deyip kötülük edeceksen, / Yüce Tanrı, ne farkın kalır benden, söyle!” dizeleri geçiyor aklımdan.

Dört saatlik konser çılgınca alkışlarla son bulduğunda, bakıyorum, yüzlerde en küçük bir yorgunluk belirtisi yok. Yorgunluk ne söz, daha şimdiden ertesi günkü öğle konserine hazırlıyorlar kendilerini. “Fazıl Say’la bir hafta sonu yaşama”nın keyfini bu kez Mozart’la, Haydn’la, Erkin’le, Say’ın “Boşanma” adlı yaylı çalgılar dörtlüsüyle katmerleştirmek üzere.

Rushdie, Hayyam ve Say

İstanbul’a dönerken, uçakta, Salman Rushdie’nin son kitabını düşünüyorum. “Şeytan Âyetleri” adlı romanı yüzünden Humeyni’nin hakkında “ölüm fetvası” verdiği yıllar boyunca yaşadıklarını anlattığı“Joseph Anton” adlı kitabını. “Joseph Anton”, Rushdie’nin gizlilikte yaşamak zorunda kaldığı o yıllarda kullandığı takma ad. Sevdiği iki yazarın, Joseph Conrad ve Anton Çehov’un adlarından oluşuyor.

Birkaç hafta önce Cumhuriyet Kitap’a yazdığım bir yazı düşüyor aklıma.“Nasıl bir ülkedeyiz!” diyorum kendi kendime. “Hayyam’ın birkaç dizesi yüzünden Fazıl Say yargılanıyor ülkemizde. Dünya alkışlıyor, ülkesi yargılıyor! Rushdie’nin ‘Joseph Anton’u yayımlanmalı ve okunmalı ki, Türkiye’de Joseph Anton’lar olmasın. Fazıl Say, on yıl sonra, sözgelimi Cemal Reşit Rey ve Adnan Saygun adlarından esinli ‘Cemal Saygun’ adlı bir kitap yazmak zorunda kalmasın…”

 

Kaynak : [-]

Turgut Özakman’ın en çok satan romanı “Şu Çılgın Türkler”den uyarlanan aynı adlı opera eserinin dünya prömiyeri, İzmir Devlet Opera ve Balesi’nce yapıldı.

Türkiye’de en çok satılan kitaplar listesinde yer alan Turgut Özakman’ın Kurtuluş Savaşı destanını anlattığı “Şu Çılgın Türkler” adlı romanı, Sıtkı Türkmen’in librettosu, Çetin Işıközlü’nün bestesiyle aynı adla iki perdelik opera eserine dönüştü.
Haldun Özerten’in rejisiyle İzmir Devlet Opera ve Balesi (İZDOB) tarafından sahneye konulan operanın Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünün 74. yılında yapılan dünya prömiyeri öncesi, İZDOB Müdürü ve Sanat Yönetmeni Aytül Büyüksaraç, eserin libretto yazarı Tekmen, bestecisi Işıközlü ve rejisörü Haldun Özörten ile Elhamra Sahnesi’nde basın toplantısı düzenledi.

Büyüksaraç, Mustafa Kemal Atatürk’ün anısına büyük değer verdiklerini belirterek, “10 Kasım Atamız’ı kaybettiğimiz gündür, ama biz bu eserle yeniden doğuşu görmek istiyoruz. Bu eseri sunmaktan büyük gurur duyuyor ve sorumluluk hissediyoruz” dedi.

Besteci Çetin Işıközlü de çok büyük zorluklarla çok kısa zamanda eserin sahnelenmesinden büyük mutluluk duyduğunu söyledi.

Operanın, Kurtuluş Savaşı’nın esasını anlattığını ifade eden Işıközlü, “Asıl büyük eser, bu vatanı bize veren o kahramanların, Türk ordusunun başardığıdır” dedi.

Eserin libretto yazarı Sıtkı Tekmen de Kurtuluş Savaşı’nın bugüne kadar “herkesin diline dolanmış ve içi boşaltılmış” kelimelerle anlatıldığını savunarak, “Binlerce belgeye dayanan ve müthiş öykülerden oluşan bu eserde görüyoruz ki, bu mücadeleye katılanlar imkansızı zorlamış ve başarmışlar” diye konuştu.

Rejisör Haldun Özörten ise operada sahnenin sürekli değişeceğini, eserin sahnelenmesinde barkovizyona dayalı sahneleme yöntemini seçtiklerini belirterek, “Gerçek kesitlerden sahneler sunacakları eserde, sanatseverlerin o dönemde yaşanan acıları hissedeceğini” söyledi.

Salon yetmedi ayakta izlendi

İZDOB Elhamra Sahnesi’nde dünya prömiyeri yapılan “Şu Çılgın Türkler” operası, sanatseverler tarafından büyük ilgiyle karşılandı.

Sadece davetlilerin izleyebildiği prömiyerde, sanatseverlerin aşırı ilgisi nedeniyle salonda ayakta izleyici alınmak zorunda kalındı.

Kurtuluş Savaşı Destanı’nı konu edinen iki perdelik opera, büyük beğeni topladı ve seyirciler tarafından ayakta alkışlandı.

Opera eseri, prömiyerin ardından sezonda 12 Kasım’dan itibaren sahnelenmeye devam edilecek.

Kaynak :[-]

 Türkiye’nin önemli Karagöz ustalarından Suat Veral’ın yetiştirdiği 23 yaşındaki Merve İlken, Türkiye’nin ilk kadın Karagöz ustası olmaya hazırlanıyor. Yaklaşık 5 yıldır, Suat Veral’ın gösterilerinde ”yardak” olarak çalışan İlken, bu alanda bir ilk olmanın heyecanını yaşıyor.

Merve İlken

30 yıllık Karagöz ustası Suat Veral, AA muhabirine yaptığı açıklamada, aynı zamanda yeğeni olan Merve İlken’i, Türkiye’nin ilk kadın Karagöz ustası olması için yetiştirdiğini söyledi. Gittikleri bütün fuar, festival ve oyunlarda, İlken’in ”yardak”(yardımcı) olarak görev yaptığını anlatan Veral, ”Ben 30 yıldır bu sanatın içindeyim. Hiçbir zaman ‘tamam’ demedim. Onun için Merve de Ahilik geleneğinden geldiği şekilde yetişmeye devam ediyor” dedi.

Seslendirmeden dolayı Karagöz sanatçılarının bugüne kadar hep erkek olduğunu anımsatan Veral, ”Evin reisi annedir. Dolayısıyla bugün genç kızlarımız, belki bir sanat ve meslek öğrenmek ya da kendilerini eğlendirmek için Karagöz sanatına eğilebilir. Kadınların bu sanat dalında da önlerini açmak gerekiyor. Belki kadınlar, Karagöz’ü çocuklarla daha iyi bütünleştirecek, bizlerden daha iyi diyalog kurabilecek. Karagöz oyununu yaygınlaştırdıkları gibi aile içinde birlik ve beraberliği de oluşturacaklar. Belki bu komşuya da yansıyacak, komşular da bu kültürden istifade edecek. Dolayısıyla, Karagöz ve Hacivat kadınlar da olabilir düşüncesinde Merve bir ilktir. Umarım Merve gibiler çoğalır” dedi.

Hayalinin, Karagöz sanatıyla ilgilenen, tasvirini yapan, oyununu oynatan, kurgulayan, perdesini kuran, seslendirmeyi yapan kişi olduğunu belirten Veral, Merve İlken’in çok küçük eksikleri dışında, hayalinin bütün hünerlerini sergileyebildiğini anlattı.

SUAT VERAL

Merve İlken’in, ileride perdeye yansıtacağı gösterilerinde Karagöz ve Hacivat temasıyla ortaya çıkarak, diğer karakterleri de bir kadın sesiyle perdede oynatabileceğini söyleyen Veral, ”Merve’nin eğitimi için, profesyonel sahnede oyununa ‘Zenne’ karakteriyle giriş yapıyoruz. Merve böylece, yaptığı seslendirmeyle perde hakimiyetine alışmaya başlıyor. Karagöz, takip, yoğrulma ve pişmeyle gelen bir sanat. Usta ne zaman ‘tamam’ derse, o zaman o iş olur. Merve benim yardağım olarak çalışıyor. Yardak, hayalinin yardımcısıdır, defe vurandır. Çıraklık da öyle başlar. Hayalinin yaptığı oyunun ezberi kendisinde de olur ” dedi.

”İlk olmak güzel bir şey”
Merve İlken de, bir aile sanatı olan Karagöz ile 5 senedir ilgilendiğini, eğitim döneminde yalnızca ustası Suat Veral’ı izlediğini, bu dönem bittikten sonra ”Hayali” olmaya karar verdiğini söyledi.

Ustası Suat Veral’ın, desteğiyle çalışmalarına ağırlık verdiğini dile getiren İlken, ”Her işin elbette bir zorluğu var. Karagöz’ün zorlu olduğu kadar, eğlenceli bir tarafı da var. Beş yıl içinde zorlukları aştım. Seslendirme konusundaki çalışmalarım devam ediyor. Ustama göre belki yeterli olabilir ama ben 5-10 yıl daha kendimi eğitebilirim. Temelimin sağlam olmasını istiyorum. Bir, iki ay içinde bu işi öğrenip, ‘ben Karagözcü oldum’ demektense, öğrenmeye devam ediyorum” dedi.

Açıköğretim Fakültesi’nde eğitimine devam ettiğini ifade eden İlken, ”Bu alanda ilk olmak güzel bir şey. Bu sanata başlarken yaptığım araştırmalarda, bu mesleği tamamen erkeklerin üstlendiğini gördüm. Artık kadınların yapmadığı meslek kalmadı. Ben de bu alanda bir ilk olarak Karagöz sanatını uzun yıllar devam ettirmek istiyorum” diye konuştu.

Merve İlken

Yeni Karagöz karakterlerini tasarladığını ancak henüz hayata geçirmediğini anlatan İlken, yakın bir zamanda bu karakterleri de perdeye yansıtmak istediğini belirtti.

Tiyatro bölümünde eğitim alan öğrencilerin, az da olsa Karagöz sanatını derslerinde gördüklerini ifade eden İlken, gençlerin geleneksel sanatlara daha sıkı bağlanması gerektiğini sözlerine ekledi.

Kaynak :[-]

Belgesel tadınızı değiştirecek filmler

Yaygın belgesel algısını değiştirmek için yola çıkan DOCUMENTARIST, 1-6 Haziran tarihlerinde dopdolu bir programla seyirci karşısına çıkıyor. Belgeselin “ekşi ama bağımlılık yaratan” tadını erikle özdeşleştiren festival, bu yılki poster ve tanıtım filmlerinde ünlüleri erik yerken görüntüledi.

Documentarist

DOCUMENTARIST 5. İstanbul BelgeselGünleri, 1 – 6 Haziran’da altı mekana yayılan dopdolu bir programla 5. yaşını kutlamaya hazırlanıyor.

Belgesel sinemanın en nitelikli ürünlerini bir araya getiren seçkisiyle yaygın belgesel algısını değiştirmeyi hedefleyen festival, bu seneki görsel kampanyasını erik esprisi üzerine kurdu.

Eriğin “ekşi ama bağımlılık yaratan” tadını belgeselle özdeşleştiren festivalin tanıtım filmlerinde, sinemada patlamış mısırkültürüne karşı alternatif olarak erik sunuluyor.

Tanıtım filmlerinde Bülent Emin Yarar, Muhammet Uzuner, Tülin Özen, Türkü Turan, Ayça Damgacı, Derviş Zaim gibisinema ve tiyatro oyuncuları rol aldı.

Haziranda İstanbul’da belgesel konuşulacak

Bu yılki festivalin onur konuğu, yaşayan en önemli belgeselcilerden Heddy Honigmann. Filmlerinden oluşan kapsamlı bir retrospektifle ağırlanan yönetmen, gösterimlere katılıp soruları yanıtlayacak, ayrıca bir “sinema dersi” verecek.

Arap Dünyası’ndan, Kapı Komşumuz: Yunanistan, Belleğin İzinde, Müzik Belgeselleri gibi özel bölümlerin yer aldığı bu seneki programda Uluslararası Panorama başlığı altında son dönemin ödüllü belgesellerinden geniş bir seçki sunulacak. Türkiye’den ise, çoğunluğu genç yönetmenlerin filmlerinden oluşan 25 film yer alıyor.

Yurtdışından 30’dan fazla konuğun katılacağı festivalde, gerçeğin “eriğimsi” tadını andıran 90’a yakın film sunulacak. Festival haftası boyunca Hollandalı eğitmenlerle gerçekleştirilen Yaratıcı Belgesel Geliştirme Atölyesi başta olmak üzere, sinema dersi, panel, söyleşi, multimedia gösterisi gibi pek çok yan etkinlik düzenlenecek.

DOCUMENTARIST’in gösterim ve etkinlikleri, 1-6 Haziran 2012 tarihlerinde Akbank Sanat, Fransız Kültür Merkezi, Aynalı Geçit Etkinlik Mekanı, SALT Beyoğlu, SALT Galata ve Romen Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek.

Festivalin onur konuğu: Heddy Honigmann

Bugüne kadar belgesel sinemanın pek çok ustasını ağırlayan DOCUMENTARIST’in bu yılki onur konuğu çağımızın en önemli belgeselcilerinden olan Heddy Honigmann.

Lima’nın sokaklarını arşınlayan yoksul taksicinin hikâyesini anlatan “Metal ve Melankoli“,  Rioluların cinselliğe bakışını müthiş bir neşeyle yansıtan “O Amor Natural“,  Paris metrosunda müzik yaparak geçimini sürdüren göçmenlerin dünyasını anlatan “Yeraltı Orkestrası“, dünyanın pek çok çatışma bölgesinde BM Barış Gücü içinde görev yapmış askerlerin yaşadığı travmaları müzikten destek alarak aktaran “Crazy“,  kocalarını iç savaşta kaybetmiş Bosnalı kadınlarla empati kurmamızı sağlayan “İyi Koca, Sevgili Oğul” ve güçlülerin talan ettiği Peru’da, güçsüzlerin unutulmuşluğun zincirini kırma çabasını anlatan “El Olvido” gibi klasikleşmiş filmlerinin yer alacağı geniş kapsamlı bir retrospektifle İstanbul’da ağırlanacak olan yönetmen festivalde bir de sinema dersi verecek.

Dünyanın dört bir yanından en yeni belgeseller DOCUMENTARIST’te

Erik yiyen kedi

DOCUMENTARIST programında, onur konuğu Heddy Honigmann’ın retrospektifinin yanı sıra, dünyadan en yeni belgeselleri izleyiciyle buluşturacak olan “Uluslararası Panorama“, dünyanının gündemine oturan bir coğrafyayı daha yakından tanımaya yardımcı olacak filmlerin buluştuğu “Arap Dünyası: Değişim Rüzgârları“, komşumuzun içinden geçtiği zorlu sürece ayna tutan filmlerin ağırlıkta olduğu “Kapı Komşumuz: Yunanistan“, bellek ve belgesel sinema ilişkisini tartışılacağı “Belleğin İzinde“, müzikle sinemanın mutlu birlikteliğine örnek oluşturan filmlerden oluşan “Müzik Belgeselleri” ve Türkiyeli belgeselcilerin üretimlerini içeren “Türkiye Panorama” gibi bölüm başlıkları altında 90’a yakın belgesel gösterilecek.

DOCUMENTARIST 2012 programında Berlinale, Venedik, IDFA, Selanik, DOK Leipzig, CPH:DOX, Jihlava gibi festivallerden seçilen en yeni ve ödüllü filmlerin yanısıra, “Sınırın Ötesi” gibi klasikler de yerini alacak.

Meksika’dan Polonya’ya, Mısır’dan Lübnan’a, Yunanistan’dan Hollanda’ya dünyanın dört bir köşesinden çarpıcı belgesellerin yer aldığı “Uluslararası Panorama” bölümünde Anja Reiss’in yönettiği ve evlerini terk eden Süryanilerin yıllar sonra bölgeye dönüşlerini konu edinen “Aramilerin Dönüşü“, Frauke Sandig’in yönettiği ve vahşi kapitalizm karşısında yalnızca Mayalar’ın değil, bitkileri ve hayvanlarıyla tüm dünya ve tüm insanlığın yok olduğunu savunan “Gökyüzünün Kalbi, Dünyanın Kalbi“, Nocem Collado tarafından çekilen veAfganistan ve Nepal’de dul kalan kadınların ne gibi zorluklar yaşadığını konu alan “Yalnızlığın Haritası” öne çıkıyor.

Kriz sebebiyle son iki yıldır belgesel üretiminde patlama yaşanan Yunanistan’ın içinden geçtiği zorlu sürece ayna tutan filmlerin ağırlıkta olduğu “Kapı Komşumuz: Yunanistan” başlıklı bölümün öne çıkan filmleri arasında; Myrna Tsapa’nın yönettiği ve Mısır’da yaşayan Yunan kökenli yaşlı bir kadının yaşamından kesitleri anlatan “Katinoula“, Chyrysa Tzelepi ve Tania Hatzigeorgiou’nun yönettiği, çekimleri büyük zorluklar içinde beş yılda tamamlanan ve İmroz Adası’nın (Gökçeada) son kalan Rum sakinlerinin anlatılarını kaydetmeyi amaçlayan “25. Meridyen“, TV belgesel dizisi Docville 2011 için Yannis Misouridis’in çektiği, cinema verite tarzı diyebileceğimiz belgesellerden “280 Kostantinapolis Sk., Selanik“, Christos Georgiou’nun kamerasını Aralık 2008’de Atina’da yaşanan olaylarda polis kurşunuyla öldürülen 15 yaşındaki Alexandros Grigoropoulos’un yakın arkadaşının tanıklığında işsizlik, ekonomik bunalımı, eğitim sistemideki bozuklukları ve hükümet protestolarına çevirdiği “İsyanın Çocukları” ve Nikos Katsaounis ve Nina Maria Paschalidou’nun yönettiği ve yönetmenlerin Yunanistan’da yaşananları belgelemek için 14 fotoğrafçıyla birlikte çıktıkları bir yıllık yolculuğu anlatan “Kriz” yer alıyor.

Bellek ve belgesel ilişkisinin tartışmaya açılacağı “Belleğin İzinde” bölümünde ise, Angelika Levi’nin Nazi kıyımından kurtulan bir kadının hikâyesini konu eden “Hayatım, Bölüm 2” ve bir göçmenlik öyküsü anlatan “Absent-Present” filmleri öne çıkıyor. Levi, festivalin konuğu olarak İstanbul’a gelerek, fimlerinde neden “Toplumsal Bellek” konusunu işlediğine dair bir sunum yapacak.

Dünyanının gündemine oturan Arap coğrafyasını daha yakından tanımaya yardımcı olacak filmlerin buluştuğu “Arap Dünyası: Değişim Rüzgârları” bölümünde Dahna Abourahme’nin yönettiği ve bir mülteci kampında kadınların dayanışmasını anlatan “Kadınlar Krallığı: Ein El Hilweh“, Soudade Kaadan’ın yönettiği, Şam’daki köklü ailelerin hayat tarzını masalsı bir dille anlatan “Şam Çatıları ve Cennet Bahçeleri“, Marcin Sauter’in yönettiği ve Arapların sözlü hikâye geleneğini anlatan “Hakawati” bulunuyor.

Türkiye’den 25 belgesel DOCUMENTARIST programında

DOCUMENTARIST, çok düşük bütçelerle ve zor koşullarda film üreten Türkiyeli belgeselcilere destek olmayı sürdürüyor. DOCUMENTARIST 2012 programında yer alan filmlerin 25’e yakını Türkiye’den belgeselcilerin son filmlerinden seçildi. Bu filmlerin üçte biri Türkiye’deki gündeme paralel olarak Kürt meselesi ve anadil konularını ele alıyor.

Türkiyeli belgeselcilerin filmlerini seyirciyle buluşturacak olan “Türkiye Panorama” bölümünün öne çıkan filmleri arasında Mizgin Müjde Arslan’ın ilk uzun metrajlı belgesel filmi olan ve İstanbul’dan Mahmur Mülteci Kampı’na uzanan bir yolculuk ile gerilla babasını arayan bir kadının öyküsünü anlatan “Ben Uçtum, Sen Kaldın“, yönetmenliğini Veli Kahraman’ın yaptığı ve Kırmancki dilinin yok olma sürecini konu eden “Anadilim Nerede?“, Murat Bayramoğlu’nun uzunca bir dönem yasaklanan, bilmenin faydadan çok zarar getireceği inancı yerleştirilen bir dilin, farklı kuşaklardaki taşıyıcıları arasında zora dayanarak ve başarıyla hayata geçirilmiş kopuşunun hikâyesini anlatan filmi “Türkçe Pekiyi“, Halil Fırat Yazar ve Metin Çelik’in yönettiği ve KCK operasyonlarını anlatan “Dengê Derî“, Bingöl Elmas’ın çocuk gelinler sorunsalını gözler önüne serdiği filmi “Oyun Evi“, Gülşah Doğan’ın kendi amcası Cemal ve yengesi Emine’nin aşkları üzerinden çocuk yaştaki evlilik konusuna değindiği filmi “Aşkın Kış Mevsimi“, Osman Şişman ve Özlem Sarıyıldız’ın yönettiği ve Erzurum Bağbaşı’ndaki HES inşaatına karşı senelerdir süren hukuki ve fiziki mücadeleyi anlatan “İşte Böyle“, Okan Avcı’nın yönettiği ve müzisyen Erkan Oğur’un sanat yolculuğunu anlatan “Telvin“, Bertan Başaran’ın Barbaros Erköse’nin hayatı üzerinden Türk müziğinin çeşitliliğinin ve eklektik yapısınının analinizi yapan filmi “Sensiz Yaşanmaz“, Angelika Brudniak & Cynthia Madansky’nin yönettiği, Türkiye’nin sekiz komşusunun sınırlarında geçen ve sınırın iki yanındaki insanları bölen ve birleştiren etmenleri ele alan “1+8“, Murat Erün’ün çektiği ve fiziksel engelli iki arkadaşın bir motosiklet ve ona takılı yolcu sepetiyle İstanbul’dan Muğla’ya yaptığı on üç günlük eğlenceli yolculuğu anlatan “800 Km Engelli“, Bülent Öztürk’ün depremden hemen sonra Van’a giderek çektiği filmi “Beklemek“, Evrehmu Baydemîr ‘in yazıp yönettiği ve iklim değişikliği nedeniyle kaybolan bağbozumu gelenekleri ve bağbozumu sırasında kullanılan kelimelerle birlikte Kirmanckî dilinin de silinmesini anlatan “Bağbozumu” bulunuyor.

Özel Gösterimler: “Theo Angelopoulos, Ö. Lütfi Akad ve Seyfi Teoman anısına”

DOCUMENTARIST, yakın dönemde kaybettiğimiz üç yönetmeni özel gösterimlerle anıyor.

Programda, sinema tarihinin en önemli yönetmenlerinden, geçtiğimiz aylarda bir motosiklet kazası sonucu kaybettiğimiz Theo Angelopoulos‘un anısına Nicos Lygouris’in yönettiği “Zamanın Tozu“, Türkiye sinemasının büyük ustası Ö. Lütfi Akad‘ın İstanbul üzerine çektiği “Dört Mevsim İstanbul‘” ve genç yaşta geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybeden yönetmen Seyfi Teoman‘ın ilk kısa filmi “Apartman” filmleri yer alıyor.

Yeni Yetenek Ödülü artık “JVDK” adıyla verilecek

Hollanda Başkonsolosluğu’nun desteğiyle 2010’dan beri yönetmenlerin ilk ve ikinci filmlerine verilen ve bu seneden itibaren belgesel tarihinin önemli ustalarından Johan van der Keuken (JVDK) adına verilecek olan Yeni Yetenek Ödülü de, üçüncü kez sahibini bulacak.

Festivalde yan etkinlik ve atölyeler

DOCUMENTARIST, festival haftası boyunca programdaki temalara ilişkin atölye, panel, söyleşi, multimedia gösterimi ve sergi gibi pek çok yan etkinliğe ev sahipliği yapacak. Festivalde, Avrupa’daki saygın sinema okullarından Prag merkezli FAMU, öğrencilerinin ürettiği filmler ve konuklarıyla özel bir bölüme konuk olacak.

DOCUMENTARIST’in yerli ve yabancı belgeselciler için fikir platformu olma özelliği taşıyan, Hollanda’nın saygın belgeselcilerinden John Appel ve Jeroen Berkvens’in eğitmenliğinde düzenlenen ilk etabı mart ayında gerçekleştirilen Yaratıcı Belgesel Geliştirme Atölyesi’nin ikinci etabı 1-4 Haziran tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşecek. Atölyede, Türkiye’den seçilerek geliştirilen 7 projeye uluslararası yapım olanakları yaratılmaya çalışılacak, atölye sonunda seçilecek iki proje Kasım ayında IDFAcademy’e davet edilecek.

DOCUMENTARIST ve Mode İstanbul işbiriliğiyle DocNext ağı kapsamında genç belgeselcilere yönelik interaktif bir belgesel atölyesi düzenlenecek. Hollanda Başkonsolosluğu, İstanbul Fransız Enstitüsü, Yunan Başkonsolosluğu, Dimitrie Cantemir Romen Kültür Merkezi, Goethe Enstitüsü, Çek Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu, SALT, Anadolu Kültür, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Hotel Armada, Zencefil, Picas Studio ve Avam Kahvesi desteğiyle gerçekleşen festivalin medya sponsorluğunu CNN TÜRK; tanıtım desteğini Birgün Gazetesi, Altyazı Sinema Dergisi, Yeni Film, Bianet, Zero İstanbul, Grizine, Fil’m Hafızası, Alternatif-İstanbul ve Filmlerim.com, Ekşi Sinema;  festival mobil uygulama desteğini ise Stüdyo Nord üstleniyor.

Ayrıntılı bilgi için: www.documentarist.org

K aynak : [-]

Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki Rembrandt ve Çağdaşları-Hollanda Sanatının Altın Çağı sergisini ziyaret etmek için son bir ay!

Karanlıkla Işığın Buluştuğu Yerde

Rembrandt

Rembrandt ve Çağdaşları – Hollanda Sanatının Altın Çağı

Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki Rembrandt ve Çağdaşları-Hollanda Sanatının Altın Çağı sergisini ziyaret etmek için son bir ay! Rembrandt ve çağdaşlarından öte, daha çok Rembrandt ve öğrencilerinin eserlerinin yer aldığı sergi, “altın çağı”n ışığı ile göz kamaştırıyor adeta. Özellikle güneş ışığı ile içimizin iyiden iyiye ısındığı bu günlerde, müzenin konumundan istifade ederek Boğaz’ın tadını çıkarma fırsatını da kaçırmamak gerek. Emirgan’daki Sabancı Köşkü’nden erguvanlarla renklenmiş, mis kokan manzaraya ‘tepeden’ baktıktan sonra, bu sene 10. Senesini kutlayan Müze, sizi ülkeler ötesi, yüzyıllar öncesi bir yolculuğa davet ediyor. Bu kez ağırlanananlar, Rijksmuseum ile ortak bir çalışmanın sonucunda, Türkiye’de.

Sergideki eserleri seyretmek, tarihte iki galerilik bir yolculuğa çıkmak için, çok detaylı bir resim bilgisine sahip olmak gerekmiyor. Tam da bu noktada atlamadan hatırlatmak gerekir ki, müze girişinde dileyen misafirlere ücretsiz ‘audioguide’ sunuyorlar. Böylece müzedeki 73 tablodan öne çıkan 25’ini detaylı bir şekilde inceleyebiliyorsunuz, gördüklerinizin ötesinde, tablolarda kullanılan metaforlarla ve resim teknikleri ile ilgili bilgiler ediniyorsunuz. Kuşkusuz serginin en öne çıkan eseri, Rembrandt Harmensz van Rijn tarafından, ressamın 28 yaşında resmettiği, Rotterdamlı Bira Üreticisi Dirck Jansz Pesser’in Eşi tablosu. Tablo öyle düşünülerek konumlandırılmış ki, sergide, hemen yamacındaki Frans Hals tablosu, Maritge Claesdr Voogt Portresi ile yanyanalığı tesadüf

Rembrandt çağdaşları

değil. Böylece sadece ‘karanlıkla’ değil ‘gerçekçilikle’ ışığın buluştuğu noktada buluyor insane kendini. Jansz Pesser’in eşi yüzünü size çevirip, sizinle konuşmaya başlayacakmış gibi beklemek çok da şaşılası değil. Bununla beraber “İnci Küpeli Kız” ile zihinlerimizde yer etmiş, Johannes Vermeer’in seçme eserlerini de seyrinize sunan müzede, bu eserlerden en göz dolduranlardan Aşk Mektubu’nu da seyreylerken, dinlemeyi de unutmayın. Perspektifin büyüleyiciliği ve ‘an’a tanıklık ediyormuş hissi sizi adeta resmin içine çekecek. Ailelerin bir çoğunun zamanın ‘fotoğraf albümü’ mantığı ile duvarlarını süslediği portreleri, tarihe tanıklık imkanı sağlarken, aynı dönemde özellikle natürmort tablolarda kullanılan ışık oyunları sayesinde şimdilerde televizyonlarda, sinemalarda deneyimlemeye başladığımız 3. Boyutun yüzyıllar öncesinde keşfini hissediyorsunuz. Renklerin canlılığı ise değme yüksek çözünürlüklü görüntüye rakip çıkıyor. İki katlı sergide, ikinci galeride daha çok denizcilik üzerine tablolar yer alıyor. Her iki katta ise tablolarla bir bütünlük içinde, 18 obje bulunuyor, bir çokları yine öyle güzel takdim ediliyor ki, adeta yanına koyduğu resimin içinden alınmış hissini veriyor. Bir boyut daha katıyor seyir keyfine. Jan Steen de sergide dikkat çeken bir başka isim, özellikle hiciv vurgusu ile insanı betimlemeleriyle de güldürmeyi başarıyor.

Sergide Altın Çağ ile birlikte dönemin yaşantısına, dönemin insanının günlük hayatına da böylece tanıklık edebiliyor, dönemle ilgili bir çok bilgi edinebiliyorsunuz. Altını çizmeden de edemeyeceğim, müzedeki eserlerin konumlandırılması, ve özellikle de tam da sloganına uygun şekilde “karanlıkla ışığın buluşturulması” öyle profesyonelce yapılmış ki, sizi her tablonın adeta içine itiyor, o dünyaya hızlıca girmenizi sağlıyor ve üstelik gezerken sizi hiç mi hiç yormuyor.

Müze’de en alttaki galeride misafirlerin seyrine sunulan bir diğer sergi ise Sakıp Sabancı’nın özel ilgisi sayesinde oluşturulmuş koleksiyon eserlerinden oluşan, “Bir Ülke Değişirken – Tanzimattan Cumhuriyete Türk Resmi” sergisi. Burada da zihinlerimize kazınmış bir çok ünlü Türk ressamının eserlerini inceleme fırsatı buluyorsunuz. Özellikle Tanzimat Dönemi ve sonrasında Türkiye Cumhuriyeti ilk dönem eserlerinin seyre sunulduğu bu bölümde; Şehzade Abdülmecid Efendi, Osman Hamdi Bey, Fikret Muallâ, Halil Paşa, İzzet Ziya, İbrahim Çallı gibi önemli şahsiyetlerin eserleri, Türk resim sanatının gelişimine de oldukça ışık tutuyor. Resmin, insanı resmenin “günah” olmaktan çıkarak ve hatta ‘nü’ resmin deneyimlendiği, modernleşen ülke ile parelel bir sanat anlayışına da böylece tanıklık edebiliyorsunuz. Elbette yüzyıllar öncesi Hollandalı dokunuşları seyreyledikten sonra bambaşka bir dönemde ve ülkede olduğunuzu hissettiriyor bu sergideki tablolar.

Emirgan’a kısa bir ziyaret yapıp, köşk’te baharın ve sanatın tadını çıkarmanın tam da vakti. Sonrasında kendinizi Emirgan Korusu’nda çimlere sereserpe bırakabilir ya da sahilde kendinize bir kahve ısmarlayabilirsiniz. Keyfinize keyif katacağı kesin !

Pazartesi günleri hariç, hergün ziyarete açık olan müze, Çarşamba akşamları da ücretsiz gezi imkanı sunuyor. Son tarihse 10 Haziran! Keyifli seyirler, iyi yolculuklar !

 

Kaynak : [-] Ceren Öner

Nar Sanat İstanbul Eğitim ve Kültür Sanat Derneği kurucu üyelerinden ve aynı zamanda Derneğimizin Genel  Sekreterliğinin yanı sıra derneğimizin sahibi olduğu M.E.B. Özel Nar Sanat Eğitim Kursu Resim Eğitmeni, Heykel Sanatçısı  Ş. Hale ŞAKARÜRKMEZGİL ’inde eserleri ile katılacağı BRHD ’nin ( Birleşmiş Ressamlar ve Heykeltraşlar Derneği ) düzenlemiş olduğu “ 42. Yılı için 142 sanatçı ” sergisi 12 – 31 Mart 2012  tarihinde Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezinde açılıyor.

142 sanatçı ve eserlerinin yer alacağı sergide, Heykel Sanatçısı  Ş.Hale Şakar ÜRKMEZGİL ; 4 heykel ve 4 Tuval üzerine desen çalışması ile katılacak.

Sergi boyunca, halkın da katılımı ile canlı modelden desen çizimi, panel, müzik ve belgesel gösterimlerine BRHD, Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezinde ev sahipliği yapacak.

Heykel Sanatçımız Sayın Ş.Hale Şakar ÜRKMEZGİL’ İn kısa öz geçmişi;

Heykel Sanatçısı, Ş.Hale ŞAKAR ÜRKMEZGİL ‘in Artev Sanat Galerisinde açacağı kişisel sergisine tüm sanatseverler davetlidir.

Heykel Sanatçısı  Ş.Hale ŞAKAR ÜRKMEZGİL; 1973 Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu (Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi) Grafik-Serbest İllüstrasyon Bölümü’nden mezun oldu.

1973-1990 yılları arasında reklam sektöründe Art Direktör ve Kreatif Direktör olarak çalıştı.

1989 yılında heykel çalışmalarına seramik ile başladı. Çalışmalarını figüratif tarzda mermer yontu ve bronz döküm ile sürdürmekle birlikte pastel ağırlıklı resim çalışmalarına da devam etmektedir.

Yurtiçinde 15, yurtdışında Hannover, Köln ve Lefkoşa’da olmak üzere üç kişisel sergi açtı.

Umut Vakfı ‘Bireysel Silahsızlanma ve Bireysel Barış’ heykel yarışması ‘Onun Silâhı Sevgi’ seçici kurul teşvik ödülünü aldı.

Fransa ‘Roumaziéres – Loubert-Sculptures dàrgile’ performans yarışmasına (2003) katıldı.

Pek çok yerli ve yabancı koleksiyonlardaki eserlerinin yanı sıra, Ankara Gazi Eğitim Üniversitesi Resim ve Heykel Müzesi koleksiyonunda  ‘Sevgi Emektir’ heykeli bulunmaktadır.

 

Sergi Açılış Tarihi : 12 Mart 2012, Pazartesi

Sergi Açılış Saati     : 18:00

Sergi Süresi                :  12 – 31 Mart 2012

Adres                              :  Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi

Kennedy Cad. No:4 Kavaklıdere / ANKARA

 

Şunun için etiket arşivi: zaman

Sonuç Bulunamadı

Üzgünüz, hiç bir gönderi kriterinizle eşleşmedi