Şunun için etiket arşivi: ödül

Usta aktör İzmir’deki tiyatro ödülleri töreninde onur konuğu olacak…

Al-Pacino- Usta aktör, 5. Bedia Muvahhit Tiyatro Ödülleri’nin onur konuğu olacak. Sahne Tozu Tiyatrosu ve Haldun Dormen tarafından düzenlenen 5. Bedia Muvahhit Tiyatro Ödülleri’nde sürpriz isim… İzmir’de kültür ve sanata yeni bir soluk getiren Sahne Tozu’nun kurucusu ve yönetmeni Çağlar İşgören, şunları söyledi:

’1996 yılından beri İstanbul’da düzenlenen Afife Jale Tiyatro Ödülleri’nin bir benzerini İzmir’de gerçekleştiriyoruz. Haziran ayındaki ödül töreninde onur konuğumuz Al Pacino olacak. Dünya çapında bir aktörü ağırlamaktan gurur duyacağız.’

Bu yıl Macaristan’ın Szeged kentinde düzenlenen Armel Opera Festivali’nin ödül alanlar listesinde ilk kez bir çocuk yer aldı. Babası Türk, annesi Rus olan 11 yaşındaki İlyas Seçkin en iyi sahne performansı sergileyen bireysel başarılı solisti seçildi.

ilyas-seçkin-operaArmel Opera Festivali’ni her yıl sayıları yüzü bulan opera ses sanatçısı başvuruda bulunuyor. Bu yılki organizasyon 10-13 Ekim tarihleri arasında Szeged’de yapıldı. Yarışmaya İstanbul Devlet Opera ve Balesi de Benjamin Britten’in bestelediği “Turn of the Screw” oyunu ile katıldı.

Yarışma sonrasında, 5’i kadın 10 solist finalist olarak seçildi. Yarışmada, İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin bir erkek oyuncusu da ödül aldı. Turn of the Screw oyunu aynı zamanda Fransız ARTE Televizyonu seyircisi tarafından “Halk Birincisi Opera” seçildi. Yarışmada 10 finalistin yanı sıra bir de en iyi sahne performansı sergileyen oyuncu seçiliyor.,

 

İLK KEZ BİR ÇOCUK ÖDÜL ALDI

Bu yıl seçilen isim 11 yaşındaki İlyas Seçkin oldu. Seçkin, bu zamana kadar yapılan yarışmalarda ödül alan ilk çocuk olarak kayıtlara geçti. İlsay’ın sahneye çıkışı sırasında salonda büyük bir coşku yaşandı. İlyas, bir çok kişinin bağrışları altında sahneyi selamladı. İlyas’ın seçimi aynı zamanda opera ve senfoni camiasında da büyük yankı uyandırdı. Seçkin Ailesi’ne, Devlet Opera ve Balesi yanı sıra yurtdışında da çok sayıda operasever tebrik mesajları iletti.

11 YAŞINDA ÜÇ DİL BİLİYOR

2002 doğumlu olan İlsay, Türk baba ve Rus anneden olma.  Halen özel bir okulda 6. sınıfta okuyor. Müzik hayatına 5 yaşında, müzik öğretmeni Angelika Akbar ile piyano çalarak başladığı ifade edildi. İlyas, 2009 yılında İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası Çocuk Korosu çalışmalarına katıldı. İlyas’ın daha önce oynadığı opera oyunları arasında “Yusuf ile Zülayha”, “Öldüren Aşk” ve “Kötülüğün Döngüsü” yer alıyor. İlyas, Türkçe’nin yanı sıra Rusça, İngilizce ve Çince biliyor.

operaMÜZİK BİR DÜNYA DİLİ

Uluslararası yatırım danışmanlığı yapan baba Can Levent Seçkin konu ile ilgili şunları kaydetti: “Çok uzun zamandır uluslararasında iş yapan bir kişi olarak, çok dilli, çok kültürlü Türk vatandaşlarının çok fazla olmadığını görmenin rahatsızlığını duydum hep. Hep istedimki, öyle bir çocuk yetiştireyim ki, çok dil konuşsun, çok kültürlü olsun ama kendi benliğinden hiçbirşey kaybetmesin ve hep ülkesini her yerde savunabilsin. Müzik bir dünya dili aslında. Herkesin konuştuğu ve anlaşabildiği… İlyas konuştuğu yabancı dillerin haricinde müzik dilini de çok iyi konuşuyor. Biz ailesi olarak onu hep desteklerdik, her türlü çalışmadan geri kalmaması için çok çaba sarfettik. Şimdi karşımızda, dünyanın her yerinde bir Türk olarak ülkesini temsil edebilecek; bilgili, kültürlü bir birey görüyorum. Üstelik bu yaşında uluslararası bazda kimsenin kolay kolay alamayacağı bir ödüle de kavuşmuş bir çocuk. İlyas gibi çocukların sayısını arttırmamız lazım.”

 Kaynak :  Dinçer GÖKÇE []

Bu yıl 25 Ekim-2 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek 13. Frankfurt Türk Film Festivali’ne Zeki Alasya, Hale Soygazi, Halit Akçatepe, Gülşen Bubikoğlu’nun da aralarında olduğu pek çok ünlü sanatçı katılacak. Festivalde ilk kez ‘Altın Elma’ film yarışması düzenlenecek

13.frankfurt-türk-film-festivali

FRANKFURT Türk Film Festivali, Yeşilçam’ın unutulmaz sanatçıları, yönetmen ve film yapımcıları ile son yılların Türk sinemasına damga vuran yıldızları konuk edecek. 25 Ekim ile 2 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek festivale Zeki Alasya, Hale Soygazi, Halit Akçatepe, Gülşen Bubikoğlu, Ahmet Mekin, Cihad Tamer, Salih Güney, Yusuf Sezgin, Ercan Kesal, Jülide Alasya, Sanem Öge, Yetkin Dikinciler, Ferhan Şensoy, Tülin Özen, Elif Durdu, Seren Serengil, Refik Çakar, Damla Sönmez, Udo Kier, yönetmenler Osman Sınav, Ali Aydın, Ali Özgentürk, Aysun Akyüz, Belmin Söylemez, yapımcılar Haşmet Topaloğlu ve Sevilay Demirci ile gazeteci yazar Sunay Akın’ın da aralarında olduğu çok sayıda davetli katılacak. Hessen Eyalet Başbakanı Volker Bouffier, Frankfurt Büyükşehir Belediye Başkanı Peter Feldmann ve Başkonsolos Ufuk Ekici’nin himayesinde düzenlenen festival, 25 Ekim’de Frankfurt Botanik Bahçesi Salonu’nda ‘Gala Akşamı’ ile başlayacak. Galada ‘Kerem Görsev Trio’ da sahne alacak.

ÖDÜL ‘ALTIN ELMA’

frankfurtturkfilmfestivalEtkinliğin Rhein Main Bölgesi’nin ayrılmaz bir parçası haline geldiğini kaydeden Frankfurt Türk Film Festivali Sorumlusu Hüseyin Sıtkı, kısa film yarışmasının yanısıra ilk kez ödüllü uzun metraj film yarışmasının da dahil edildiğini söyledi. Sıtkı’nın verdiği bilgiye göre, Türkiye’den 2012 yapımı yirmi filmin katıldığı yarışmanın ödülü ‘Altın Elma’ olacak. Sıtkı, elmanın Frankfurt kenti ile özdeşmesi sebebiyle ödül olarak düşünüldüğünü söyledi. Osman Sınav’ın yönettiği, başrollerini Kenan İmirzalıoğlu ile Tuğçe Kazaz’ın paylaştığı ‘Uzun Hikaye’ filmiyle açılacak festivalde ‘Küf’, ‘Zefir’, ‘Yük’, ‘Hükümet Kadın’, ‘Mevsim Çiçek Açtı’, ‘Muhalif Başkan’, ‘Çanakkale: Yolun Sonu’, ‘3 Yol’, ‘Hasret’, ‘Umut Üzümleri’, ‘Görünmeyen’, ‘Uvertür’, ‘Beni Sev’, ‘Kuma’, ‘Aziz Ayşe’ filmleri gösterilecek.

Cezaevinde izleyecekler

Festival kapsamında ayrıca Frankfurt Preungesheim Cezaevi’ndeki kalan tutuklular, Nesrin ve Yasemin Şamdereli kardeşlerin ödüllü filmi ‘Almanya–Willkommen in Deutschland‘ı izleyebilecek.

Festival Osman Sınav’ın yönettiği, başrollerini Kenan İmirzalıoğlu ile Tuğçe Kazaz’ın paylaştığı ‘Uzun Hikaye’ filmiyle açılacak.

Women’s Voices Now Kısa Kadın Filmlerinizi Bekliyor

Women’s Voices Now (Kadın Sesleri Şimdi), “Alınan ve Satılan Kadınlar: Şiddete Karşı Birleşen Sesler” festivaline Türkiye’den katılacak kısa filmler bekliyor. Kazanan film tüm dünyada gösterilecek.

Çiçek TAHAOĞLU    [email protected]

womens-voiceWomen’s Voices Now (Kadın Sesleri Şimdi, WVN), Müslüman toplumlarda yaşayan kadınların sorunlarına değinilecek “Alınan ve Satılan Kadınlar: Şiddete Karşı Birleşen Sesler” festivaline Türkiye’den katılım çağrısı yapıyor.

Los Angeles merkezli WVN, çoğunluğu Müslüman olan toplumlarda, film ve tartışmalar aracılığıyla kadınları ifade özgürlüğüne teşvik ederek onları güçlendirmeyi hedefleyen, kar amacı gütmeyen bir kuruluş.

WVN’nin geçtiğimiz sene düzenlediği “Müslüman Dünyasından Kadın Sesleri: Bir Kısa Film Festivali”ne 40 ülkeden 200’ün üzerinde film katılmış, filmler 176 ülkede gösterilmişti.

Türkiye’den yüksek katılım bekleniyor

Geçtiğimiz hafta Ortadoğu’da kadın sorunları hakkında bilinç kazandırmak üzere başlatmış olduğu Küresel Tur’un bir parçası olarak İstanbul’a gelen WVN yetkilileri, festivale Türkiye’den şimdiye kadar iki film geldiğini söylemiş, “Sabah” ve “Cumartesi Anneleri” kısa filmlerini Türkiyeli feministlere izletmişti.

Ancak 2003’te tecavüz sonucu hamile kalınca ailesi tarafından öldürülen Kadriye Demirel anısına çekilen Sabah filmi, tecavüz sahnelerinin erotikleştirildiği, kadının sesinin duyulmadığı, yaşadığı şiddetin irdelenmediği ve kadın meselesi açısından oldukça sorunlu bir filmdi. WNV yetkilileri, festivale katılanlar arasında Türkiye’de erkek şiddetine ilişkin tek filmin bu olduğunu, bu nedenle filmin ABD kongresi ve BM yetkililerine izletildiğini söylemiş, “Alınan ve Satılan Kadınlar: Şiddete Karşı Birleşen Sesler” festivaline Türkiye’den daha yüksek bir katılım için çağrı yapmıştı.

Son başvuru 31 Aralık

“Alınan ve Satılan Kadınlar: Şiddete Karşı Birleşen Sesler”, seks işçiliği, insan ticareti, kölelik, ev işçiliği, zorla evlendirmeler, cinsel özgürlükler, aktivistlerin mücadelesi gibi konulara yoğunlaşıyor.

Festivale son başvuru tarihi 31 Aralık. Festival birinci, ikinci ve üçüncüsüne 30 bin dolar para ödülü de verilecek.

Başvurmak için tıklayın.

Women’s Voices Now kimdir?

Women’s Voices Now, çoğunluğu Müslüman olan toplumlarda, film ve tartışmalar aracılığıyla kadınları ifade özgürlüğüne teşvik ederek onları güçlendirmeyi hedefleyen, kar amacı gütmeyen bir kuruluş.

WVN Direktörü Heidi Basch-Harod “Bizim istediğimiz kamusal alanda çalışan ve değişim yaratan kadınlar ve değişim yaratma potansiyeli taşıyan kadınlar arasında bir bağlantı noktası kurmak. Biz kadınların tanışmalarını ve birbirlerine iyi örnek olmalarını, kızlarını ve oğullarını iyi eğiterek kadınları karar verme ve karar alma pozisyonlarına layık görmelerini istiyoruz”.

WVN bağımsız kısa film festivalleri, kadınların gündelik hayat ve mücadelelerini resmederek ve filmlerde sunulan temalar üzerinde panel tartışmaları oluşturarak, kadınların kendilerinin savunucuları olmaları, bağlantı ve diyalog kurmaları için bir plartform oluşturuyor.

WVN, 2013 dünya turuna, 2011 senesinde düzenlediği ilk film festivali olan “Müslüman Dünyasından Kadınların Sesleri”ne gönderilen filmler üzerine Kudüs’te yerel tartışmalar geliştirerek başladı. (ÇT)

 

İstanbul Devlet Opera ve Balesi 2013-2014 bale sezonunu 2011 yılında dünya prömiyerini yaptığı Fransız sanatçı Yannick Boquin’in,Chopin’in müziklerini kullanarak yarattığı “Genç Werther’in Acıları” balesi ile açıyor.

istanbul_devlet_opera_ve_blesi Charlotte yorumuyla 2012 Donizetti Yılın Kadın Dansçısı Ödülünü alan Deniz Zirek’in canlandırdığı “Genç Werther’in Acıları”, 11 Ekim saat 20:00’de Kadıköy Belediyesi Süreyya Opera Sahnesi’nde seyirciyle buluşuyor.

Ayfer Zeren başkoreograflığında perde açan İstanbul Devlet Opera ve Balesi, Johann Wolfgang van Goethe’nin dünyaca ünlü klasiği “Genç Werther’in Acıları”nın bale uyarlamasıyla sahneye çıkıyor. Fransız koreograf Yannick Boquin ile İzmir Devlet Opera ve Balesi sanatçısı Siner Gönenç tarafından, F. Chopin’in müzikleri üzerine sahnelenen eser, seyircisiyle buluştuğu ilk yıl İstanbul Devlet Opera ve Balesi’ne ‘’Yılın Prodüksiyonu’’ ve “Yılın Kadın Dansçısı” dallarında ödülkazandırmıştı.

Genç Werther’in Charlotte’ye olan aşkını, romana bağlı kalarak yorumlayan, Paris Opera Bale Okulu ve Paris Ulusal Konservatuvarımezunu, Bonn Opera Balesi, Flanders Kraliyet Balesi, Roma Opera Balesi ve Deutsche Oper Berlin baş dansçısı, Vienna Staatsoper’de Bale Başöğretmeni olarak görev yapmış olan koreograf Boquin, Chopin’in müzikleri üzerine eseri kurguluyor.

Chopin’in 28 parçasından oluşan repertuar, Bakü asıllı piyanist ve aynı zamanda İzmir Devlet Opera ve Balesi sanatçısı Yelena Şekalyova tarafından canlı olarak seslendiriliyor. Eserin bir diğer sürprizi ise, bariton Bahadır Noyan Coşkun’un seslendireceği kendi bestesi olan arya.

Deniz_ZirekEserde Werther’i Melih Mertel/ Mehmet Nuri Arkan, Charlotte’yi Deniz Zirek, Albert’i Ömer Erenler/ Onur Tunay, Albert’in yakın arkadaşı Wilhelm’i ise Olcay Tunceli ,grup danslarını ise İDOB bale sanatçıları yorumluyor. Eserin ait olduğu dönem 18.yüzyılı andıran dekor ve kostümlerin yaratıcısı başdekoratör İsmail Dede, ışık ise Bülent Darcan imzalarını taşıyor.

“Genç Werther’in Acıları” balesi;

11, 22, 24 Ekim , 5, 7 Kasım tarihlerinde saat: 20.00’de; 12, 26 Ekim ve 9 Kasım tarihlerinde saat: 16.00’da Kadıköy Belediyesi Süreyya Opera Sahnesi’nde izlenebilir.

 Kaynak :[]

Gelecek yıl 13.sü yapılacak !f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’ne başvurular başladı. 13 Şubat–2 Mart 2014 tarihleri arasında gerçekleştirilecek festival için başvurular 29 Kasım 2013 tarihine kadar devam edecek.

if13-23 Şubat 2014 tarihlerinde İstanbul’da, 27 Şubat-2 Mart 2014 tarihlerinde ise Ankara ve İzmir’de gerçekleştirilecek olan festivalde, belgesel ve kurmaca uzun filmler, !f İstanbul’un Türkiye’den ve/ya Türkiye hakkında, yeni, bakışları değiştirebilecek filmleri bir araya getirdiği “Ev” bölümünde gösterilecek. Başvuran filmler arasından bir film ise, festivalin yarışmalı bölümü “Keş!f”te yarışacak. !f İstanbul’un ilk kez 2008’de başlattığı ve 15 bin dolar para ödüllü yarışmasında filmler, uluslararası bir jüri tarafından değerlendirmeye alınacak.

Kısaları !fçiler öneriyor

!f İstanbul’un “Türkiye’den Kısalar” bölümünde ise geçen yıl başlayan uygulama devam ediyor ve bu bölüm, yönetmen ve

yapımcıların yanı sıra kısa film izleyicilerinin önerileriyle hazırlanıyor. “Türkiye’den Kısalar”a yapılacak öneriler için tür, konu, teknik ve süre gibi kısıtlamalar aranmıyor; Türkiyeli yönetmenlerin hareketli görüntüyle ürettikleri 2013 yapımı her şey öneri olarak sunulabiliyor. Bu öneriler arasından !f İstanbul’un tematik seçkiler halinde derleyerek programlayacağı “Kısalar” seçkileri İstanbul, Ankara ve İzmir’de çeşitli festival sinemaları ve mekanlarında ücretsiz olarak !f izleyicilerine sunulacak ve 13-23 Şubat tarihlerinde İstanbul’da yapılacak gösterimlerde izleyicinin seçeceği bir kısanın yönetmeni uluslararası bir festivale izleyici olarak katılmaya hak kazanacak.

13- !f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’ne katılmak isteyen Türkiye yapımı filmler için son başvuru tarihi 29 Kasım 2013. Festival’e başvuru ve kısalar öneri formuna festivalin web sitesinden ulaşılabilir.

 Kaynak:[-]

Yeşilçam’da kısa sürede filmler çektiği için “jet rejisör” olarak tanınan Çetin İnanç’ın, dünyanın en kötü filmleri arasında gösterilerek kült bir yapım haline dönüşen “Dünyayı Kurtaran Adam”ı, yeni müzikleri ve İngilizce dublajıyla California’da yeniden vizyona girecek. 

dunyayi-kurtaran-adam

Türk sinemasına kazandırdığı 150’den fazla filmle adını yapımcı, yönetmen, senarist olarak Yeşilçam’a adeta kazıyan İnanç, yıllar sonra yeniden gündeme gelen filmini, Amerika macerasını ve yeni projelerini AA muhabirine anlattı.

Dünyayı Kurtaran Adam, ABD’de nasıl tanındı?

Türk filmleri ABD’de marketlerde bile satılıyor. Ben de 2000 yılında ABD’ye ilk gittiğimde Dünyayı Kurtaran Adam ile Kara Şimşek’i gördüm, 20 dolardan satılıyordu, hemen aldım. Bizim Dünyayı Kurtaran Adam dışarıda da büyük yankı uyandırdı ‘kült film’, ‘en kötü film’ olarak. Hatta en kötü yönetmen seçilen İtalyan Ed Wood ile görüşmüştüm. Şimdi, Dünyayı Kurtadan Adam’a İngilizce dublaj ve müzik yapmışlar. 29 Ekim’de California’da birkaç sinemada gösterilecek. Ben de ne oluyor, bu filmleri kim almış kim satmış diye birilerini aradım, haberim yoktu ama bir taraftan da hoşuma gidiyor, neticede benim filmim oynayacak Amerika’da.

Amerikalılar bu filmde ne buldu da 30 yılın ardından gösterime giriyor?

Yaklaşık on yıl önce oğlumun Colombia Üniversitesi’nde sinema okuyan arkadaşları beni bir panele davet etmişti. Bu biraz absürt bir film, ama o panelde Amerikalılar ne sordu biliyor musunuz, ‘Çetin Bey, bu filmde başka filmlerden alınan parçaları kullanmışsınız, bunu nasıl akıl ettiniz’ Yani bunu nasıl yarattığınızı soruyorlar, ‘hırsızlık yaptın’ demiyorlar. Bizde ise bu filmin münakaşası yapılırken ilk sordukları Star Wars’tan alınan parça. Amerikalı ise bunun nasıl akledildiğini soruyor, onun için orada ilginç bu film. Onlar seyredip ‘Vay Türk’e bak, oradan buradan almış, filmi yapmış’ diyorlar.

Nasıl akıl ettiniz?

Hep yokluktan. Ağaçtan uzay gemileri yaptık bir fırtına geldi aldı götürdü, bir daha yapma imkanımız yok. Ne yapsak diye düşünürken stüdyosunu kullandığımız Kunt Tulgar’ın arşivine baktık, birazı oradan, bir de Star Wars’ın kopyasını aldık, gece stüdyoda bize göre bastık. Eğer ben bilinmeyen bir filmden alsam bunun da tartışması olmazdı. Ben en bilinen filmi aldım ki bu filme cesaret edecek adam önce bunları yapmayı düşünsün, parayla yapılacak işler bunlar. Şimdi teknoloji gelişti, uzay gemisi de yaparsın, erkeği kadın da yaparsın, bir kişiyi bin kişi de yaparsın. O zaman bu imkanlar yoktu, biz yokluktan yaptık. Yerli filmci dedin mi yaratıcı olacaksın, olmayanı olduracaksın.

Çetin İnanç

Dünyayı Kurtaran Adam’da başka hangi filmlerden alıntılar var?

O filmde 10’dan fazla fimden alıntı parça var. Bazıları yabancı, bazıları da benim önceki filmlerimden. Mesela, Örümcek Kadın, Yusuf ile Züleyha, Bilal-i Habeş’i filmlerinden parçalar var. Cüneyt Arkın kavga ederken bombalar patlar ya o sahne de ismini hatırlayamadığım bir Hint filmindendi. Ama bunu başkaları da yapıyordu, bizim yaptığımızı ise herkes diline dolamış.

Filminizin “En kötü film”lerden biri  olarak anılması sizi üzüyor mu?

Kötü film neye göre? İçinde insani motifler var ve bunlar insanları duygulandırıyor, niye kötü olsun. Kaldı ki film kötü de olabilir herkesin zevki farklı ama Cüneyt Arkın’ın eforunu gördünüz mü? Bir oyuncu, ne olursa olsun, bu kadar isteyerek, emek sarfederek çekebilir mi o kadar uzun kavga sahnelerini o sevgi olmasa. Ben bunu anlatamıyorum. Oscar alan bir oyuncuya da verilebiliyor “en kötü” ödülü. Hiç üzülmem ben. Ben film yaptım, kült oldu. 30 sene önceki başbakan kimdi kimse hatırlamaz ama benim filmim 30 yılın ardından hala yayınlanıyor.

Yeşilçam’ın sansürlü yıllarında ne yaptınız?

Sansürden çıkmış 154 filmim var, 10-15 tane de sansürde kaldı. Bir filminiz sansürde kalsa, biri de gişe yapmasa zaten piyasada bir daha iş yapamazdınız. Ben de sansürden geçmek için kendimce bazı yollar bulmuştum. Mesela, “Bu film Meksika’da geçmektedir” yazmıştım bir filmde. Meksika’da geçen bir filme Türkiye’de ceza verrmeye gerek yoktu. 70’li yıllardan sonra da, “Bu filmdekiler gerçek değildir, roller hayal mahsulüdür” yazıyordum.

Türk sinemasının geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şimdi özgürlük var çok iyi film yapmaları lazım. Para da buluyorlar ama dünyaya açılamıyorlarsa milyon dolarlar gelmiyorsa demek ki kimse bir şey yapılmıyor. Biz hep Amerika’yı örnek aldık. Amerikalı dünyayı ilgilendiren film yapıyor, biz ise hala kendimizle uğraşıyoruz. Mesela son zamanlarda birkaç film izledim, adamlar benim hikayemi yapmışlar, ben zaten bunu yaşıyorum. Hayalimin üstündeki adamı, olayı anlatmak lazım halbuki. Mesela ödül alan bir filmi 8 bin kişi izlemiş. Benim için Recep İvedik filmini yapan Şahan Gökbakar çok daha başarılı, 4 milyon kişi izlemiş, bitti. Önemli olan daha çok kişiye ulaşması.

Yeni projeleriniz var mı?

İki projem var, “İnsan” ve “Genetik”. İnsan nereden geldi, nereye gidecek? Bir kişi bunu kendi içinden çözmüşse bu kişinin hayatta yapacağı şeyler insan üstü olur.  “İnsan”, maddi dünyanın dışında manevi dünyanın en zengin adamının hikayesi. Çok felsefi bir şey ama bu “aptal filmler”i yapan Çetin İnanç bir de neler yapabilir, onu göstermek istiyorum. “Genetik” de öyle. Dünyada 6 kişide acımasızlık hastalığı var, kurşun girse canı yanmıyor. Aynı hastalıktan muzdarip olanlar bir araya gelip genlerini kullanarak bambaşka bir nesil oluşturmaya çalışıyorlar. Böyle bir kurgu, ama bunun için çok para lazım.

Ne kadar gerekiyor?

On milyon dolarlık bir bütçe. ABD’de yatırım yapacak bazı kişilerle 4-5 milyon dolar için konuştuk ama gerisini de benim bulmam lazım.

Kaynak : []

Karşıyaka Belediyesi’nin verdiği Homeros Edebiyat Ödülleri’nin 2014 yılı konusu belli oldu. Ödüller, bu kez “Bir Şairle Söyleşi”ye verilecek.

Edebiyat türleri arasında önemli bir yeri olan söyleşiyi anımsatmak, özelliklerini yitirme noktasına varan bu türün yetkin örneklerini oluşturmak için yapılacak yarışmaya son başvuru tarihi 10 Ocak 2014 olarak belirlendi.

Seçici kurulu Veysel Çolak, Abdülkadir Budak, Mustafa Fırat, Adnan Özer ve Fergun Özelli’de oluşan yarışmanın sonucu, 21 Mart “Dünya Şiir Günü”nde açıklanıp ödüller dağıtılacak.

Homeros Edebiyat Ödülleri’nin katılım koşulları şöyle:

Homeros1. Ödül, herkese açıktır.

2. Söyleşi bir şairle yapılmalı ve zamanla tarihsel bir belge niteliği kazanabilmelidir.

3. Şairle daha önce yapılan söyleşilerde, şairin yazdığı yazılarda, özellikle şiirlerinde yansıttığı şiir anlayışı açığa çıkartılmalı; biçim, biçem, teknik, imge, esin kaynağı, dil anlayışı açılarından şairin şiirleri çözümlemeli; hayat karşısında duruşu ve dünyagörüşü sorulan sorularla irdelenmeli ve yanıtları alınmalıdır.

4. Söyleşiyi yapan kişinin açıklayıcı, betimleyici, tartışmacı, öyküleyici anlatım yollarını deneyebilir ve örnekleme, karşılaştırma, tanık gösterme yoluna gidebilir.

5. Yarışmaya katılacak olanlar, yapacakları söyleşi için diledikleri bir şairi seçebilir.

6. Birden çok kişinin ortaklaşa yapacağı söyleşiler de yarışmaya katılabilir.

7. 06 Eylül 2013 tarihinden sonra yapılmış ve herhangi bir yerde yayımlanmış söyleşiler yarışmaya katılabilir..

8. Yarışmaya katılacak söyleşiler için sayfa sınırlaması yoktur.

9. Yarışmaya katılacak çalışmalar bilgisayarda çift aralıkla yazılmış olmalıdır.

10. Ödül, birinciye 1500 (bin beş yüz), ikinciye 1000 (bin), üçüncüye 750 (yedi yüz elli) TL’dir. Seçici kurul uygun gördüğü takdirde ödülü bölüştürebilir.

11. Dereceye giren çalışmalar kitap olarak basılacak, bunun karşılığında yazarlara yirmişer kitap verilecektir. Ayrıca telif ödenmeyecektir.

12. Ödüle son başvuru tarihi 10 Ocak 2014 günüdür. Ödül, 21 Mart 2014 günü düzenlenecek olan Dünya Şiir Gününü kutlama etkinliği sırasında açıklanacak ve sahiplerine verilecektir.

13. Ödüle katılanların yaptıkları söyleşilerin 6 nüshasını, özgeçmişlerini, adreslerini, e mail ve telefonlarını içeren bir yazı ile

“Karşıyaka Belediyesi Kültür Müdürlüğü”

Bir Şairle Söyleşi Yarışması 2014

Bahriye Üçok Bulvarı No:5

35600 Karşıyaka – İZMİR adresine APS, kargo, taahhütlü posta ile göndermeleri ya da elden teslim etmeleri gerekmektedir.

14. Ödüle katılan çalışmalar iade edilmez.

Homeros Edebiyat Ödülleri hakkında bilgi almak için:

Melih Elhan (Ödül Sekreteryas)

Tel: 0232 3994089 (Hafta içi 08.00 – 17.00)

İnternet sitesi için TIKLAYINIZ

Kaynak : []

İstanbul Modern Sinema, 19-29 Eylül tarihleri arasında “Ölesiye” başlıklı programla, tutkunun hükmettiği hayatların geçtiği 11 filmlik bir seçki sunuyor.

İrade ve yargıları aşan güçlü ihtirasların yaşandığı kara sevdalara, tutkudaki teslimiyet kavramına, tutkuyla tutsaklığın arasındaki çizginin kaybolduğu farklı kaderlere bakan programda, sinema tarihinin farklı dönem ve coğrafyalarından örnekler yer alıyor.

“Ölesiye” programı kapsamında Steven Soderbergh’in Cannes’da Altın Palmiye alan ve James Spader’a da En İyi Erkek Oyuncu ödüllerini kazandıran Seks Yalanları, Andrey Tarkovski’den Cannes Film Festivali’nde Jüri Büyük ödülü ve FIPRESCI ödülünü kazanan Solaris, Berlin Film Festivali’nden Altın Ayı ile dönen Rainer Werner Fassbinder’in Veronika Voss’u, Jean-Jacques Beineix’nin ilk filmi Diva, Luis Buñuel’in Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü alan Viridiana, Zeki Demirkubuz’un Altın Portakal’da En İyi Film ve En İyi Erkek Oyuncu ödüllerini alan filmi Kader yer alıyor.

Programda Sam Peckinpah’ın kült yapıtı Bana Alfredo Garcia’nın Kellesini Getirin, Atom Egoyan’ın Oscar’a aday olan filmi Başka bir Dünya, Kim ki-duk’tan Yay, Roger Michell’in Ian McEwan’ın romanından uyarlanan filmi Dayanılmaz Aşk ve Peter Brosens ile Jessica Hope Woodworth’ün Beşinci Mevsim  adlı uzun metrajı da bulunuyor.

Solaris, 1972

Solaris2Sovyetler Birliği, 35mm, 167’, Rusça
Yönetmen: Andrey Tarkovski
Oyuncular: Natalya Bondarchuk, Donatas Banionis
Solaris isimli uzay istasyonundan tuhaf sinyaller gelmektedir. Kozmonot ve psikolog Kris Kelvin bu sorunla ilgilenmek üzere oraya gönderilir. Ancak kendisi de bu büyülü, okyanusa benzer gezegende yaşanan doğaüstü olaylara maruz kalacak, yıllar önce ölmüş karısına kavuşarak kendi bilincinin en karanlık katmanlarına doğru bir yolculuğa çıkacaktır. Rus yönetmen Tarkovski, bilim kurgu yazarı Stanislaw Lem’in romanındaki bilimkurgu şablonunu kırarak insan-doğa ve hakikat kavramları üzerine kendi fikir ve duygularını aşılayarak bir başyapıt yaratmıştır. Vicdan muhasebesi üzerine derin bir gerilim filmi olan Solaris, Cannes’da hem Jüri Büyük ödülü’nü, hem de FIPRESCI ödülünü kazandı.

Seks Yalanları (Sex, Lies and Videotape), 1989  

Sex-Lies-and-VideotapeA.B.D., 35mm, Renkli, 100’, İngilizce
Yönetmen: Steven Soderbergh
Oyuncular: Andy McDowell, James Spader, Peter Galagher
Los Angeles’ta geçen bu film cinsel hayatları karmaşık dört kişinin hikâyesini anlatıyor. Çiftimizin ilişkilerindeki denge, geçmişten bir arkadaşın hayatlarına girmesiyle değişiyor. Cinsel fantezilerin videoya çekilmesi, yalanlar ve sırlarla ilişkiler daha da girift bir hâl alıyor. Seks Yalanları, 29 yaşındaki Steven Soderbergh tarafından Los Angeles’a yaptığı bir seyahat sırasında sekiz günde yazıldı ve çekildi. Film beklenmedik bir gişe başarısı yakaladı ve Cannes’da Altın Palmiye ve Spader’a da En İyi Erkek Oyuncu ödüllerini kazandırdı.

Kader, 2006  

kader-zekidemirTürkiye, 35mm, 103’, Türkçe
Yönetmen: Zeki Demirkubuz
Oyuncular:  Vildan Atasever, Ufuk Bayraktar, Settar Tanrıöğen
Altın Portakal’da En İyi Film ve En İyi Erkek Oyuncu ödüllerini alan Kader’de, Demirkubuz’un 1997 filmi Masumiyet’teki Bekir ve Uğur karakterlerinin geçmişlerine, onları ömürleri boyunca tutsak eden duyguların başlangıcına gidiyoruz. Tanışmalarından başlayarak uzun yıllara yayılan bu tutku ve teslimiyet hikayesinde Bekir’in Uğur’a olan umutsuz aşkı hayatını kemirerek onu tam bir ‘tutunamayan’a çevirirken, Uğur ise körü körüne bir hapishane tutkunu olan Zagor’a aşıktır. Kader, izleyicinin yüreğini yakan, ölesiye tutkunun ağırlığını omuzlarımıza yükleyen gerçek anlamda bir kara sevda filmidir.

Veronika Voss (Die Sensucht der Veronika Voss)

Die-Sensucht-der-Veronika-Voss1982, Batı Almanya, DVD, 104’, Almanca
Yönetmen: Rainer Werner Fassbinder
Oyuncular:Rosel Zech, Hilmar Thate, Cornelia Froboess
Fassbinder’in ‘BRD Üçlemesi’nin ikinci filmi olan Veronika Voss, ‘50’li yıllardan – özellikle de UFA Stüdyoları’nın ürettiği – bir melodram kılığına bürünmüşse de, aslında ülkesine dair sert bir hicivdir. Bir zamanların gözde aktrisi Veronika Voss savaş sonrası bir uyuşturucu bağımlısı olarak Münih’te yaşamaktadır. Sinemadaki geçmiş zaferlerinin gölgesinde hayatta kalmak için mücadele ederken bir spor yazarı olan Krohn ile tanışır. Veronika esrarengiz güzelliğiyle onu etkiler, ancak ilişkileri geliştikçe geçmişindeki karanlık sırlar ortaya çıkar. Gerçek bir hikayeden yola çıkan bu melankolik film hem savaş sonrası Batı Almanya’nın ekonomik mucizesine bakıyor, hem de kadın karakteri üzerinden ülkesindeki ahlak ve dürüstlüğü sorguluyor. Bu film katıldığı yıl Berlin Film Festivali’nden Altın Ayı ile dönmüş, Fassbinder birkaç ay sonra odasında ölü bulunmuştu.

Diva, 1981

diva-Jean-Jacques-BeineixFransa, 35mm, 123’, Fransızca
Yönetmen:  Jean-Jacques Beineix
Oyuncular:  Frédéric Andréi, Wilhelmenia Wiggins Fernandez
Fransız Neo-Barok döneminin de ilk örneklerinden olan, Jean-Jacques Beineix’nin bu ilk filmi, gösterişli, stilize bir polisiyedir. Opera tutkunu bir postacı olan Jules, özellikle de Amerikalı diva Cynthia Hawkins’e saplantıyla bağlıdır. Konserinden gizli bir ses kaydı alınca işin içine müzik piyasasındaki korsan çeteler girer. Çürümüş polis teşkilatının olaya karışmasıyla işler iyice içinden çıkılmaz bir hal alır.  Bu rengarenk, romantiklikten de vazgeçmeyen distopyada aksiyondan kara filme birçok tür bir arada. Filme ruhunu veren en etkileyici unsur ise Vladimir Cosma’nın operaya çalan müzikleri.

Viridiana, 1961  

viridiana-luis-bunuelİspanya/Meksika, DVD, 90’, İspanyolca
Yönetmen: Luis Buñuel
Oyuncular:Silvia Pinal, Francisco Rabal, Fernando Rey
Gündüz Güzeli’nin iffetli ama düşmüş sarışını, burada Viridiana’yı oynuyor. Viridiana kendini ebediyen Kilise’ye adamak üzereyken başrahibe eğitimi için gereken masrafları karşılamış olan zengin amcası Don Jaime’ye bir veda ziyareti yapar. Önce ondan kuşkulansa da Jaime masum yeğenine o kadar nazikçe davranır ki, kız onun kendisini baştan çıkarmaya niyetlendiğinden şüphelenmez. Ancak, Viridiana ilaçlı kahveyi içip kendinden geçince, Jaime’nin yüreği ona tecavüz etmeye elvermez. Yine de, kendisini bırakıp manastıra dönmesin diye Viridiana’ya artık bakire olmadığını söyler. Fetişi ve taşlamayı seven bir yönetmen olan Buñuel’den tanıdık bir kara komedi.İnsan doğası üzerine alaycı ve bozguncu film, yetkililerden habersiz olarak İspanya adına Cannes Film Festivali’ne katılarak Altın Palmiye’yi kazanmıştı.

 Bana Alfredo Garcia’nın Kellesini Getirin (Bring me the Head of Alfredo Garcia), 1974

Bring-me-the-Head-of-Alfredo-GarciaABD/Meksika, 35mm, 112’, İspanyolca/İngilizce
Yönetmen:Sam Peckinpah
Oyuncular: Silvia Pinal, Francisco Rabal, Fernando Rey
Zengin ve güçlü çiftlik sahibi bağırır: “Bana Alfredo Garcia’nın kellesini bulun!” İki ödül avcısı yola koyulur ve asıl kahramanımız, piyanist barmen Bennie ile bir salonda karşılaşırlar. Film Bennie’nin kelleyi teslim ettiğinde bir milyon dolar ödül kazanacağını inanarak kız arkadaşıyla birlikte çıktığı sarhoş ve şiddetli Meksika yolculuğunu anlatır. Yıllar sonra kült film olarak anılacak bu yolculuk kan ve tekila kokacak, Peckinpah çaresiz anti-kahramanını sevse de ona acımayacak, filmini Western gibi başlatıp daha karanlık bir anlatıma gidecek, tutku ve saplantının sınırlarını sorgulatacaktır.

Yay (Hwal), 2005  

hwal-yayGüney Kore / Japonya, 35mm, 90’, Korece
Yönetmen: Kim ki-duk
Oyuncular: Yeo-reum Han, Si-jeok Seo, Gook-hwan Jeon
Çocukluğundan beri büyüttüğü genç bir kızla birlikte okyanusun orta yerinde, teknede yaşayan 60 yaşlarındaki bir balıkçının hikayesini anlatıyor Yay. Dış dünyaya kapalı  yaşayan bu ikilinin geçim kaynağı teknede balıkçılara ev sahipliği yapmak ve ok atarak fal bakmaktır. Genç kız için hayatın anlamı o tekne ve engin sularken, balıkçı kızı babacan bir tavırla kollar, ona bakar ve evlenecekleri gün için hediyeler alır. Sabır ve bilgelikle kız 18’ine varınca onunla evlenmeyi hayal ederken genç bir delikanlının kızın gönlünü çalmasıyla işler planladığı gibi olmaz. Ahlak, sevgi, tutku, bağlanma ve öldürme derken hikaye kendini mistik bir sona doğru taşır.
Başka bir Dünya (The Sweet Hereafter), 1997
Kanada,Bluray, 112’, İngilizce
Yönetmen: Atom Egoyan
Oyuncular: Ian Holm, Caerthan Banks, Sarah Polley
Holm’un oynadığı büyük şehir avukatı Mitchell Stephens küçük bir Kanada kasabasına gelir. Kasaba halkının başına büyük bir trajedi gelmiş, 14 çocuk bir otobüs kazasında feci şekilde ölmüştür. Stephens kalan ebeveynlere giderek onları birleştirmeye ve suçluya karşı dava açmalarına ikna etmeye çalışır. Bir yandan da kendi kızının uyuşturucu problemiyle uğraşmakta, onu neredeyse kaybetmek üzeredir. Kazadan kurtulan tek tanık Nicole, bu dava için kilittir. Egoyan metaforik mikroskobundan suçun özüne, insan ilişkilerindeki çetrefilliğe bakıyor. Ölümün trajedisinden çok hayatta kalmanın yasıyla ilgilenen yönetmen, ustalığını parlattığı bu filmle Oscar’a aday olmuştu.

Beşinci Mevsim (La Cinquième Saison), 2013 

La-Cinquième-SaisonBelçika, Hollanda, Fransa, Bluray, 93’, Fransızca-Flamanca
Yönetmen:  Peter Brosens, Jessica Hope Woodworth
Oyuncular: Aurélia Poirier, Django Schrevens
İsimsiz, sıradan bir Belçika köyü gizemli bir afetin etkisi altında kalır ve köye o yıl bahar gelmez. Belli ki, doğanın döngüsünde bir sorun vardır. Her yıl kış sonu kutlanan şenlik ateşinde otlar alev almayınca tohumlar da büyümemeye, inekler süt vermemeye başlar. Köy halkı panik ve husumetle bir araya gelir; kısa sürede bir günah keçisi aramaktan da çekinmeyecektir. Doğa adeta insanoğlunu cezalandırmaya karar verdiğinde, köyün üç çocuğu Alice, Thomas ve Octave olan biten karşısında hayatta kalmaya çalışırlar. Bu tüyler ürpertici kıyamet filminin ilk gösterimi Venedik Film Festivali’nin yarışmasında yapıldı.

Dayanılmaz Aşk (Enduring Love), 2004

Enduring-LoveBirleşik Krallık, 35mm, 100’, İngilizce
Yönetmen:Roger Michell
Oyuncular: Rhys Ifans, Daniel Craig, Samantha Morton
Zekice yazılmış, dramatik bir gerilim. Akademisyen Joe’nun hayatı, bir gün piknikte kurtarmaya çalıştığı başka bir adamın ölümüne sebep olan bir balon kazasından sonra değişir. Joe, tanık olduğu kazanın kötü anılarını ve ölümün etkisini üzerinden atmakta zorlanır ve kendi rolünü sorguladığı olayda balonun ipini tutarak yardım etmeye çalışanlardan biri olan Jed, onu bulur. Aralarında “Tanrı sevgisi” ile birlikte tuhaf bir bağ oluşur. Aşk, kader ve tutkuyu inceleyen film için iki erkek arasında geçen bir tür Öldüren Cazibe, denilebilir. Ian McEwan’ın romanından uyarlanan filmin özellikle nefes kesen açılışına dikkat!

 

Bu yıl tarih dalında Pulitzer ödülünü,Fredrik Logevall’in”Embers of War: The Fall of an Empire and the Making of America’s Vietnam”ı, drama dalında ise Ayad Akhtar’ın”Disgrace” isimli oyunu aldı.

2013-pulitzer-khalil-hamra-Biyografi dalında Pulitzer ödülüne Tom Reiss‘in “The Black Count: Glory, Revolution, Betrayal and the Real Count of Monte Cristo”su layık görülürken, şiir ödülünü Sharon Olds‘un “Stag’s Leap”i kazandı.

Kurgusal olmayan düz yazı türünde Pulitzer ödülü Gilbert King‘in“Devil in the Grove: Thurgood Marshall, the Groveland Boys, and the Dawn of a New America”sına, müzik ödülü, Caroline Shaw‘ın “Partita for 8 Voices”sına verildi. Geçen yıl verilmeyen roman dalında Pulitzer ödülüne bu yıl Adam Johnson‘ın “The Orphan Master’s Son”u layık görüldü.

Fotoğraf dalında Pulitzer ödülü ise AFP’den Javier Manzano ve AP’den de Rodrigo Abd, Manu Brabo, Narciso Contreras, Khalil Hamra ve Muhammed Muheisen‘e verildi. Gazetecilik kategorisinde 5 ayrı dalda Pulitzer ödülü kazananlar ise şöyle:

Kamu hizmeti: Sun Sentinel, Fort Lauderdale (FL)

Sıcak gelişme haberciliği: The Denver Post çalışanları

Araştırmacı gazetecilik: The New York Times’dan David Barstow ve Alejandra Xanic von Bertrab

Aydınlatıcı gazetecilik: The New York Times çalışanları

Yerel gazetecilik: Minneapolis Star Tribune’den Brad Schrade, Jeremy Olson ve Glenn Howatt

22 kategoride verilen Pulitzer ödülü, 1917 yılında Joseph Pulitzer adlı Macar asıllı ABD’li bir gazeteci tarafından kuruldu.

 

Pulitzer Kimdir :

Joseph Pulitzer ya da József Pulitzer (10 Nisan 1847, Makó, Macaristan – 29 Ekim 1911, Charleston, Güney Karolina, ABD), Macar asıllı ABD’li gazeteci.

Amerikan İç Savaşı sırasında asker olmak için gittiği Amerika’da savaştan sonra Almanca çıkan gazetelerde çalışmaya başlamıştır. Önemli çalışmalarıyla kısa sürede başarıyı yakalamış ve 1882 de New York World gazetesini satın almıştır. İnsanların ilgisini çekecek öyküler, sansasyonlar ve skandal haberlerine verdiği önemle gazeteciliğin yönünü değiştirmiş modern gazeteciliğin öncüsü olarak kabul edilmiştir. Gazetesinin günlük tirajını 15.000’den 300.000’e çıkarmıştır. Bir süre ABD Temsilciler Meclisinde de görev yapmıştır.

Columbia Üniversitesi‘ne bıraktığı parayla her yıl onun adına Pulitzer ödülü verilmektedir.

Kaynak :[-]