Şunun için etiket arşivi: marmara

Hani bazı insanları tanıyamamış, sohbet edememiş ve bunu yapmanın artık mümkün olamamasının verdiği üzüntüye kapıldığınız kişiler olur ya işte aşağıdaki yazıyı yazan kişi de öyle bir insana ait . İyi okumalar . (Drn) (Not: Yazar hakkında kısa bir hayat hikayesini yazının altında bulabilirsiniz.)

ulus-baker                                                                                                                                            

İnternet’te Sanat Mümkün mü?

Yazar:  Ulus Baker

İnsanların, sanatçılar da dahil olmak üzere tarihin bazı dönemlerinde “artık sanat mümkün mü” gibisinden sorular sordukları olur. Derken, bütün bu soruların bir “sinirsel çöküşün” etkilerinden ibaret olduğunu gösterecek şekilde, sanat, Rönesans’ta olduğu gibi, Barok’ta olduğu gibi, Modern sanat konusunda olduğu gibi yeniden o tuhaf parlayışlarından birini gerçekleştirmekte gecikmez. Sanatın “olanaklılığına” ilişkin soru sormak saçmadır -çünkü sanat her yerde ve her zaman yapılabilir. Sorun, neyin sanat adını almaya layık olduğunu, neyin olmadığını sormakla da yaratılamaz. Böylece İnternet’te sanat mümkün mü? gibisinden bir soruya cevap vermenin bile pek bir anlamı kalmıyor.

Fransız yarı-gerçeküstücüsü Marcel Duchamps, 20’li yıllarda “hemen her yerde, hemen her şeyle ‘sanat'”ın yapılabileceğini iddia ettiğinde sorumuza taa geçmişten bir cevap vermişti bile: “Ready-Made”, yani gelişen dev sanayi toplumunun temel çıktısı olan ürün “hazırdan alınacak” ve isteyen “sanat alıcısının” burnunun dibine dikilecektir. O andan itibaren “kolaj”, “bulunmuş nesneler”, derlenip toparlanmış her şey, bir sanat eseri olarak organize edilebilir hale geldi. Bilindiği kadarıyla geçmişin Kübistleri de kolaj tekniklerini kullanma konusunda pek tedirgin hissetmemişlerdi kendilerini.

Sorun yine de “dijital sanat” ile ilgili olarak ortaya atılabilir halde -bilgisayar teknolojileri resim üzerinde işlemleri, manipülasyonu alabildiğine kolaylaştırıyorlar (sözgelimi Photoshop ve Corel yazılımlarının inanılmaz başarısı bundan kaynaklanıyor). Tarayıcı ise “canlı imge”nin yeniden üretimi konusunda belki en büyük devrimi gerçekleştirmiş görünüyor. Kolajın,yani modern sanatın esas unsurlarından birinin alabildiğine kolaylaşması ise, insanlara artık sanatın yeniden bir tanım değişikliği geçirmesinin gerekip gerekmediğini sordurmaya başladı bile.

Ancak sorgulamaların büyük bir çoğunluğu oldukça yüzeysel bir tabakada geçiyor: Bazı avantajlardan bahsedenler var -sözgelimi bilgisayar teknolojileri insanların “sanata katılımlarını” ve sanatsal eğitimi kolaylaştırıyorlar. Web müzeleri yaygınlaşıyor ve sanat eserlerinin “imajlarına” erişim olanakları alabildiğine genişliyor. Öte taraftan, bir insan emeği ürünü olarak sanatın “çok uzun ve sürüncemeli” bir yaratım sürecini gerektirdiği konusunda eski ve kolay kolay yerinden kımıldatılamaz bir değer yargısı var. Ancak bu düzeyde yürütülen bir tartışmanın sürdürülemeyeceğini, çünkü bir sonuca vardırılamayacağını düşünebiliriz.

Her şeyden önce kolaj tekniklerinin kullanımının modern sanatın şanından olduğu Kübistlerden bu yana apaçık bir durumdur. İlk parlak çıkış dönemlerinde PopArt’ın bu tekniği giderek bir “çılgınlık” derecesine vardırdığı da doğrudur. Eserlerini neredeyse montaj sanayii teknikleriyle üretip duran Andy Warhol etrafında örülen “sanatçı kültü” her bakımdan PopArt’ın artık miadını doldurmaya başladığını pek erkenden işaretlemişti. Ancak bir sanat akımının ya da grubunun miadını doldurması, ne kullandıkları tekniklerin sona erdiği anlamına gelir, ne de sanatın kendisinin.

Bilgisayar teknolojilerinin sanata dokunduğu iki genel alanı ayırdetmeliyiz: Birincisi “dijital” ya da “fraktal” sanat diyebileceğimiz bir boyuttur. Unutulmamalı ki, bilgisayarlar yalnızca bulunmuş ya da taranmış resimlerle, metinlerle, ses ya da video kayıtlarıyla “kolajlamayı” kolaylaştırmakla kalmazlar. Aynı zamanda yalnızca bilgisayar aracılığıyla elde edilebilecek görüntü, hareket-animasyon ve seslerin de sanatsal amaçlı kullanılabileceğini de hatırlamak gerekir. Genel olarak “fraktal sanatlar” adı verilen bu alan içerisinde, en basitinden bir Paint-Shop ya da Photoshop resminden oldukça karmaşık matematiksel fonksiyonlar aracılığıyla kurgulanan fraktal görüntü ya da seslere varıncaya kadar geniş bir olanaklar kümesinin varlığı söz konusu. Bu noktada sorulması gereken bir soru var: Bilgisayar kullanılarak, klasik anlamda resim ve ses duyularının sanatsal kullanımına başvuran görüntüler, animasyonlar ve müzik üretilebilir. Oysa doğrudan doğruya matematiksel fonksiyonlar aracılığıyla üretilenlerin, insan faaliyetinin icra edildiği biçim çısından bundan önemli bir farkı bulunuyor. Çoğu zaman, “image processing” teknikleriyle görüntüler ekranda hiç görülmeden işlenebiliyorlar. Peki böyle bir şeyin “sanat” adını almaya layık olmadığını, bir tür karmaşık matematiksel denklemin işlenmesinden ve görselleşmesinden ibaret olduğunu söyleyebilir miyiz?

Bu soru, konuyu esas karmaşıklaştıran bir unsuru, insanın sanatsal yetilerinin ne olduğu sorusunu gündeme getiriyor. Bu yetilerin tarih ve coğrafya içinde değişmez olmadıklarını söyleyen antropologların sayısı oldukça fazla. Ayrıca tarihçiler de bizim “sanat” adını verdiğimiz modern kategorileri, sözgelimi bir Mısır piramidine ya da Yunan tapınağına uygulamamızın tam bir saçmalık olabileceği konusunda bizi uyarıyorlar. Ama esaslı meydan okuma hayvanbilimcilerden ve ethologlardan gelmektedir: Sabahın köründe bir dalın üzerine tüneyip, ağaç yakraklarını koparan ve yere düşen yaprakların güneşten solmuş taraflarını toprağın koyuluğuyla tezat oluşturacak şekilde yukarıya çeviren, ardından tam da bu dikkat çekici sahnenin üzerinde saatlerceötüp durmaya başlayan şu “tiyatrocu kuş”a ne demeli? İnsanbiçimci bir yaklaşım ise, bunun hiç de sanat filan olmadığını, sanatsal algının ve üretimin insana ait olduğunu söylerken, bütün sanatı bir “yansıtma-taklit-öykünme” ilişkisinin dışavurumuna indirgemiyor mu? Tiyatrocu kuş örneği başka örneklerle de desteklenebilir: Bazı kuş türleri, herhangi bir yabancı kuş bilmem nasıl haritalandırdıkları bölgelerine girdiğinde rakibinden “daha güzel” ötmeye çalışır, eğer rakibi “daha güzel” öterse, hiç bir şey demeden orasını terketmek zorundadır. “Güzel” gibi sanatsal bir sözcüğü kullanmamın nedeni, olup bitenler sırasında herhangi bir “üstünlüğü” oluşturacak başka hiç bir kıstasın bulunmayışından. “Doğa” bir bakıma sanata insandan önce başlamış gibidir; insan, sanata başlamak için oldukça “gecikmiş” görünüyor; üstelik insan toplumlarının taa modern çağlara gelene dek, sanat işlevini başka işlevlerden -ritüellerden, dinden, savaştan, sevişmeden filan-pek ayırdetmiş olmadığı da anlaşılıyor.

Tam da bu nedenlerle, bilgisayarda sanatın pekala mümkün olduğunu söylemek acelecilik değildir: Ancak modern dünyanın başka bir özelliği işleri daha karışık kılmaktadır -sanatlar birbirleriyle hep “rekabet” etmek gibi garip ve sanatsal yaratıma dıştan eklenen kültürel bir olguyu hep beslemişlerdir. Modern resim, özellikle İzlenimcilik (Impressionisme) fotoğrafın meydan okuyuşuna bağlı olarak, ondan uzak olduğunu düşündüğü renk tekniklerini icat etmeye girişmişti. Bu sayede renkler ve ışık özgürleşti. Ancak fotoğraf da, başlangıçtakı “sanatsal” işlevini yine benzeri “meydan okuyuşlar” olmadan gerçekleştiremezdi -sözgelimi hareketli resimler, animasyon, son olarak da hareketli fotoğraf, yani sinema?

Peki dijital sanatlar neye ve kime meydan okumaktadırlar. Bu sanatların “kolaj” geleneğine bağlandıklarını söyledik. Ancak ona da indirgenemezler. Dijital sanatlar, daha çok “çok-yönlü-performans” adını verebileceğimiz bir alanı geliştirmeye aday görünüyorlar. Yani görüntü-animasyon-film-ses-metin bileşimini kullanan “multimedia” tekniklerinin sanatsal kullanımından bahsediyorum. Mültimedya yalnızca tekno-bilimsel bir meseleye göndermez, aynı zamanda, sanat uğraşısı için estetik-sanatsal bir iç ilişkiler kompleksi de oluşturabilir. Benim görüşümce, sessiz sinema dönemi yönetmenlerinin sesli sinemaya karşı çıkışları gibi bir olgu günümüzde geçerli değildir. Eisenstein kadar büyük bir filimcinin “tutuculuğu” gibi görülmeye çalışılan şey, aslında bir “reddediş” değil, “sessiz sinema olanaklarının”, o anda ve çok özgün bir zorunluluk altında bu yönetmen tarafından tercih edilişinden başka bir şey değildir. Çok geçmeden aynı yönetmenin ses unsurunu alabildiğine kullanan filimler yapmasını bir tür “yola geliş” diye yorumlamak ise tam bir düşünsel bönlük olurdu. Sanatçı hiç bir zaman “hah şimdi oturup güzel bir resim yapayım” demez. Bu, Columbus’un “şimdi gidip Amerika’yı keşfedeyim bakalım” demesi gibidir. Ancak çözülmesi gereken acil bir sorun, bir zorunluluk, olmazsa olmaz bir şeyin üretilmesi kaçınılmaz hale geldiğinde sanat ürünü ortaya çıkabilecektir. Dijital performans birileri için “zorunlu” bir ifade aracıysa üretilenin “sanat” olmayacağını söyleyenlere bu yüzden ancak gülünebilir.

İkincisi, dijital çağda sanat eseri üretiminin “kolaylaştığını” ve ayağa düşebileceğiini söylemek de tam bir safsatadır. Aksine, altedilmesi gereken “zorlukların”, gerekli bilgi ve uğraşı faaliyetinin sonsuzca artabileceği bile söylenebilir. Üstelik dijital sanatçı, eğer günün birinde başarılabilirse, modern kültürdeki şu standart “sanat”, “bilim” ve “toplumsal yaşam” alanları arasındaki ayrımın sınırlarını da ziyaret ederek altedebilir. İdeal durum elbette hem bilimci, hem düşünür hem de sanatçı olarak Leonardo Usta’nın imajı değil. Bir kere, o bizim anladığımız anlamda bir bilimci değil, bir “çok çok şey bilen”di; bir “düşünür” de değildi, çünkü Rönesans’ta ne Antik Yunan, ne ortaçağ Skolastiğinin felsefeleri kalmıştı, öte taraftan Descartes ve Spinoza gibi “felsefeyi yeniden başlatanlar” henüz ufukta yoktular; son olarak Leonardo bir “sanatçı” değil, çağının en saygı gören “usta”larından biridir. Aynı şekilde dijital çağ, belki de bütün alanların farklı bir bölümlenmesini, hatta ters çevrilmesini getirecektir. Mültimedyanın doğuşu, böyle bir sürecin yalnızca olanağıdır, kendisi değil. Üstelik tek olanak da değildir -özellikle “mini-mimariler” alanında ön plana çıkmaya başlayan “organik-elektronik” nanoteknolojiler daha şimdiden, enformatikten çok farklı türden unsurları işin içine katmaya başladılar bile. Daha genel olarak, benim görüşümce, teknolojiye yapılacak herhangi bir övgünün peşine düşmek de saçmalık olur -teknolojinin “tarafsız olduğu”, iyi ya da kötü yönde kullanılabileceği doğrultusundaki safça bakış açısı da artık tutulabilir değildir. Söylemek istediğim tek şey, karşımıza çıkarılan her şeyi, enformasyon otoyollarını, nanoteknolojileri, genetik mühendisliğinin yapıp edeceklerini olduğu gibi kabullenip hayıflanmaya mı oturacağımız, yoksa “tek yönlü kabullere” karşı çoğul direnç odaklarını onların içine ve sınırlarına varıncaya kadar genişletmek zorunda mı olduğumuz sorusudur. Sanat ya da aynı türden başka bir insan faaliyeti, böyle bir direnci örgütlemenin şu anda bilinen ender yollarından biridir. Bu ise, sanata yeni bir politik misyon vermek, ya da sanatçıya akıl, etik, ahlak filan öğretmek gibi bir şey değildir: Daha çok, sanatsal faaliyetin genel olarak “insanların direnci” neviinden bir şey olduğunu, başka da bir şey olamayacağını söylemeye çalışıyorum. Zamana, içine kapatıldığı mekana dayanıklı ve dirençli olmayan şeylere “sanat eseri” demediğimizi daha gündelik dil düzeyinde herkes algılayabilir. Eğer herhangi bir otantiklik varsa, bu, sanat eserinin “zamanla” kurduğu bir ilişkiden değil, aslında “zamansızlıkla” kurduğu bir ilişkiden kaynaklanabilir. Dijital sanatın bu türden araçlara sahip olamayacağını söylemek ise anlamsız olur. Sanat eserini “sanatsal” kılanın in actu (yani faaliyet bakımından) insan emeği ürünü olması, in haec ise (onu işte karşımızda kılan şey bakımından) “zaman-dışılığı” olması bizi nostaljik otantizm düşkünlüğüyle duygudaş olmaktan alabildiğine uzak tutuyor. Dijital sanat bakımından sorun, bazı kişilerin bilgisayar fobisi, eski daktilolarını sevmeleri gibisinden değildir. Bu fobi pekala anlaşılabilir (onaylamak ayrı şey); oysa sanat söz konusu olunca, dijital sanat diye bir şeyin -bir tür değil bir olanaklılık alanı oluşundan dolayı-sorun bir fobi olmayı bırakıp ciddileşir; ya malzemeyle özdeşleşen bir sanat anlayışı yeniden davet edilir, ya da 19. Yüzyıl modeli bir “sanat için sanat” teması geriye çağırılır. Sanatın dijital olması gerektiğini söylemiyoruz; dijital sanatın gerçekten sanat olduğunu, dijital teknolojilerin ise bunun “belirsiz”, yani kullanılırsa var olabilecek olanaklarını sunduğunu söylemekten başka bir şey yapmıyoruz.

internet

Her durumda, yeni ortaya çıkmakta olan bir şeyin tedirginlik verici, hatta nesnel olarak tehditkar unsurlar da taşımaması olanaksız. Bu tehdidin, çoğu insanın aradığı yerde bulunmadığını söylemek istiyorum. Fractal Paint programıyla boyanmış bir resme bakıp da “resim sanatı da bitti” yakınmasını dile getirenlerin göremediği şey, eğer “resim sanatı” diye bir şey varsa, onun zaten “malzemeye indirgenemeyeceğidir”. Tehdit, yepyeni malzemelerin amansız bombardımanından daha kötü bir yerden gelmektedir ve bu tür hayıflanmalarla daha fazla oyalanmaya değmez: Esas tehdit, geç kapitalizmin yeni yapılarıyla ilişkin olarak ortaya çıkıyor. Bir zamanlar Walter Benjamin adlı bir Alman filozofu, sanat eserinin halesinin “mekanik yeniden üretim” süreçlerinde (yani çoğaltma) yitmeye yüz tuttuğunu söylerken, en “mekanik” sanat olan fotoğrafa övgüler yağdırmaya da vardırabiliyordu işi. Bugün farkına varabileceğimiz şeyin daha o zamandan, ve kendi imgeler dünyasında farkındaydı çünkü -esas sorun sanatın eğer bir işlevi varsa onun ancak kullandığı temaları, malzemeyi, ruh hallerini, etiği, görüntüleri, formları ve içeriği “başkalarına kaptırmamak” olmasıdır. Dijital uygarlık kaçınılmaz bir şekilde etrafımızı saracak, INTERNET, mutlak bir anarşi kainatı olarak alemimizi saracak gibi görünüyor. Öyle ki, artık eski, arkaik formların nostaljisinden pek bir şey umabilecek halde olmayacağız pek yakında. Sanatın gerçek “işlevi”, ona bir işlev vermek gibi düşünceler çoğu kişinin hoşuna gitmese de bir “söyleyiş biçimi” deyip geçelim -sözgelimi ressam Miquel Barcelo’nun günlüğüne yazdığı gibi, “domatesin kırmızılığını”, “ekşimiş kavun kokusunu” Benetton’un “imajlar dünyasının” elinden söküp almak ve “kendiliğini” yeniden kazandırmaktan başka bir şey değildir. İşin bütün sırrı bazı duyguların ve sanatın hedeflediği arzuların yeniden üretilebilmesinde, imgelerin, seslerin, düşüncelerin ve duyguların kendilerini denetleyen, yönlendiren ve her an tecavüz eden düzeneklerin, denetimlerin ve sömürü araçlarının elinden koparılmalarında yatmaktadır. Bu durumun en iyi örneğini bize Rönesans resmi vermektedir: Ortaçağın ilahi temalarını, Tanrı babayı, melekleri, İsa ile Meryem’I kullanmayı sürdürür; ama bambaşka bir amaçla yapar bunu -insanların dünyası Ortaçağda o kadar daraltılmış bir haldedir ki, ilahi temaları kullanmasanız tek bir biçimi, tek bir rengi, tek bir duyumu özgür bırakamazsınız.

Pek çok nedenle, bugün henüz “daraltılmış” bir dünyada yaşamakta olduğumuzu düşünmeye eğilimliyim. Ve bu daraltma, gerçek anlamıyla teknolojiler tarafından gerçekleştirilmiş bulunuyor -televizyon ile genel salaklaşma halinin, bilgisayar ile bir tür otizmin, iletişim kolaylıklarıyla ise bir tür çılgınlığın özdeş hale geldikleri bir dünyanın ortaya çıktığı besbelli. Ama sorun, bütün bunlarla ne yapılacağıdır. “Reklamcılığın felsefesi”nden bahsedenler var; Japon modeli bir uluslararası korporatist şirketin bir “ruha” sahip olduğuna inanmamızı isteyenler var (özellikle orada çalışanlara marş filan söyletilirken); sorun bir sanatçının bir gazetede “sayfa düzenleyicisi” olarak ya da bir şirkette reklamcı olarak çalışmak zorunda kalışı değildir burada. Daha çok “reklamcılığın” kendini sanatın son ve nihai biçimi olarak olumlamak isteyişi, Benetton’un “görüntü şefi” ve “sanat yönetmeni” gibi tuhaf unvanlara sahip adamı Oliveiro Toscagni gibilerinin yalnızca bir “sanat destekleyicisi”, bir “sponsor” olarak değil, “konseptin sahipleri” gibi ortaya çıkmalarıdır. Bu tür durumlarla karşılaşıldığında “kıllanma” yeteneğimizin de dümura uğratılmış olduğu söylenebilir. Artık eskiden olduğu gibi “sınırlarla”, “disiplinlerle”, “zor” ya da “baskı” ile yönetilmemeye başladığımızda ferah bir özgürlüğün kapılarının açılacağını sanmak, çağdaş evrensel bönlüğün ta kendisidir. Bütün bunlarla başedebilecek ve mahvedebilecek bir bilgisayar virüsünün üretilip ortalığa salınması ise pek umut bağlanabilecek bir olasılık değildir. Dolayısıyla, görüntüleri kurtaracak, sesleri reklam tınılarından arındıracak bir filtreleme mekanizmasının tez zamanda elektronik ortama gönderilmesi ve orada dolaşmaya bırakılması gerekiyor. INTERNET’teki “resmi” yasaklama girişimlerinin çoğu zaman nasıl sonuçsuz kalabildiğini görsek de, bu yasağa hedef olanların “gerçek” anlamda “sanal” güçlere sahip olabildiklerini düşünmek şimdilik imkansız. Eksik olan yönler arasında en önemlisi “sanat” gibi görünüyor. Benin görüşüm, dijital sanatın “henüz gerçekleşmediği” yolunda. Bütün araçlar hazır bulunuyor, üstelik, isterseniz diyelim, “sanat icra ediliyor” orada, ama Klee’nin formülünü bir kez daha tekrarlarsak, “halkını bekleyen” bir sanat bu?

Olası Çerçeveler: Barbara Krüger, Kör Otonomedya, Deleuze & Guattari, özellikle de Urban Diary?

Ulus Baker Kimdir?

Ulus Sedat Baker, (d. 14 Temmuz 1960, Leningrad, SSCB – ö. 12 Temmuz 2007, İstanbul), Kıbrıslı Türk sosyolog, yazar, çevirmen ve öğretim üyesi.

Kıbrıs Türk’ü bir ailenin çocuğu. Babası Sedat Baker bir psikiyatr, annesi Pembe (Yusuf) Marmara (1925-1984) ise bir şair. ODTÜ SosyolojiBölümü’nü bitirdi. Gilles Deleuze ve Baruch Spinoza çevirileri yaptı, makaleler yazdı. ODTÜ, İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Özgür Üniversite’de Sinema tarihi, Sosyoloji dersleri verdi. Politik teori, medya, sinema teorisi konularında çalıştı. Dziga Vertov üzerine sinemaeleştirileri yaptı. Birikim, Toplum ve Bilim, Virgül, Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi’nde yazılar yazdı. 12 Temmuz 2007 tarihinde böbrek ve kalp yetmezliğinden ölmüştür.

Sovyetler Birliği’nde aldığı müzik eğitiminden dolayı müziğin her türünün bütün teknik bilgisine, yetkin kavrayışından ötürü de dünya müziğinin bütün arka planına, sosyolojik oluşumuna, felsefesine ilişkin olağanüstü bir birikime ve anlatım gücüne sahiptir. Özellikle de Çingene Müziği konusunda yetkindir. O, klasik müzik ve bütün dönemlerin müziğiyle Roman müziği arasındaki bağı, Türkiye’de en iyi kuran değil, tınıları, sözleri ve bütün kanıtlarıyla kuran kişi olma özelliğini taşır.

Baker adına; Körotonomedya topluluğu tarafından; 2008 yılında 11 – 14 Temmuz tarihleri arasında, Ankara’da “Ulus Baker buluşması” adlı bir konferans düzenlenmiştir.

Kitapları

  • Dolaylı Eylem, Derleyen: Ege Berensel, Birikim Yayınları
  • Beyin Ekran, Derleyen: Ege Berensel, Birikim Yayınları
  • Kanaatlerden İmajlara, Duygular Sosyolojisine Doğru, Çeviren: Harun Kemal Abuşoğlu, Birikim Yayınları
  • Yüzeybilim Fragmanlar, Derleyen: Ege Berensel, Birikim Yayınları
  • Aşındırma Denemeleri, Birikim Yayınları
  • Kant Üzerine Dört Ders, (Çeviri) Kabalcı Yayınevi
  • Spinoza Üzerine On Bir Ders, (Çeviri) Kabalcı Yayınevi
  • Leibniz Üzerine Beş Ders, (Çeviri) Kabalcı Yayınevi

Kaynaklar: Hayat Hikayesi : Wikipedia.com 

Yazı : korotonomedya.net

Kültür sanat haberlerine devam ediyoruz. Ülkemizin değişik kentlerinden kültür ve sanat haberlerini sizler için derlemeye çalıştık. Sanatla kalın!

sanat

SERGİ

İSTANBUL

– İstanbul Aydın Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Görsel Sanatlar Ana Sanat Dalı Yüksek Lisans öğrencisi dokuz sanatçının “Doku’z” ismini verdikleri sergi İstanbul Aydın Üniversitesi Beşiktaş Sanat Galerisi’nde 4 Şubat’a kadar görülebilir.

– Recep Akar, Mustafa Duymaz, Didem Erbaş, Murat Germen, Şifa Girinci, Emre Kantaşlı, Volkan Kızıltunç, Manbor, Ali İbrahim Öcal, Saliha Yılmaz’ın eserlerinden oluşan “Pardon, Kaçıncı Kat?” adlı sergi 7 Şubat’a kadar MERKUR’da görülebilir.(212) 225 37 37

– Oğuz Öztuzcu’nun retrospektif fotoğraf sergisi 7 Şubat’a kadar Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Karaköy binası sergi salonunda izlenebilir. (0212) 251 4900

– Eren Güler’in “00:00” isimli etkinliği 7 Şubat’a kadar Galeri Eksen’de görülebilir. (212) 219 08 50

– “Türk Sinemasında Makyaj ve Aksesuvarın 100 Yıllık Yolculuğu” sergisi TÜRVAK Sinema-Tiyatro Müzesi’nde 8 Şubat’a kadar görülebilir. (212) 245 80 91

– Mümtaz Yener’in 1940’larda başlayan makine ve robot betimlemeleriyle, kızı Ressam Göksun Yener’in 1990’lı yıllardan bu yana sergilediği “Çağdaş İkonlar” adlı çalışmalarından örneklerin yer aldığı “Teknoloji Aşkı” adlı sergi Schneidertempel Sanat Merkezi’nde 8 Şubat’a kadar izlenebilir. (0212) 249 0150

– Koray Dağcı’nın “Realist Yansımalar” adlı resim sergisi Venüs Sanat Galerisi’nde 12 Şubat’a kadar görülebilir. (216) 565 3572

– Mehtab Kardaş’ın “Kış” adlı sergisi Ürün Sanat Galerisi’nde 12 Şubat’a kadar izlenebilir.(0216) 363 1280

– Tülay Sayılgan’ın “Gözlerimde Bir Renk” isimli suluboya resim sergisi, 13 Şubat’a kadar Levent Tenis Kulübü’nde izlenebilir. (212) 279271

– Anıl Kangal’ın “Dünyadan Kartpostallar” fotoğraf sergisi 13 Şubat’a kadar Güneş Sigorta Sanat Galerisi’nde görülebilir.

– Şakir Gökçebağ’ın “Think Tank” adlı sergisi 14 Şubat’a kadar GALERIST’te görülebilir.(0212) 252 1896

– Pemra Aksoy, Buğra Erol, Güneş Oktay ve Aslı Vural’ın işlerinin olduğu “Çıkış” adlı karma sergi 14 Şubat’a kadar Galeri ARK’ta görülebilir. (216) 369 49 00

– Şahin Kaygun üzerine hazırlanan fotoğraf sergisi 15 Şubat’a kadar İstanbul Modern’de görülebilir. (0212) 334 7300

– Soner Çakmak’ın “Yasaklı Ruh Düşleri” sergisi 15 Şubat’a kadar Düş Yolcusu Sanat Durağı’nda görülebilir. (216) 3869903

– “Kötülüğün Şeffaflığı ya da Ötekine Bakmak” adlı karma sergi 15 Şubat’a kadar Kare Art Gallery’de görülebilir. (0212) 240 4448

– Evren Sungur’un “Organik Makineler – Bir Heykel İçin Eksiz” adlı sergisi @Summart Sanat Merkezi’nde 16 Şubat’a kadar görülebilir.

– Mümin Candaş ve Orhan ZAFER’in “Yol Geçen Hanı” adlı resim sergisi Banyan Restaurant’ta “Art For The Soul” projesi kapsamında Şeli Art Project işbirliğiyle 19 Şubat’a kadar sanatseverlerle buluşuyor.

– Utku Dervent ile İlker Yardımcı’nın “Orada Olmak” adlı sergisi Bozlu Art Project’te 21 Şubat’a kadar görülebilir. (212) 232 72 32

– “Dijital Sonrası Tarihçeler: 1960’lar ve 1970’lerin Medya Sanatından Kesitler” adlı sergi Akbank Sanat’ta 21 Şubat’a kadar görülebilir.(0212) 252 3500

– Versus Art Project ve Karşı Sanat Çalışmaları Sanat Galerisi’nde Yavuz Tanyeli’nin kişisel resim sergisi “E=m.c2” 21 Şubat’a kadar görülebilir. (212) 244 78 74

– Mike Berg’in Galeri Nev İstanbul’daki altıncı kişisel sergisi 21 Şubat’a kadar görülebilir. (0212) 251 1214

– Jacques Tange’nın “Yabancı Topraklarda” sergisi 21 Şubat’ kadar ART350’de görülebilir. (0216) 369 8050

– Can Göknil’in “Sazlı Sözlü” adlı sergisi 21 Şubat’a kadar Galeri Apel’de görülebilir. (212) 292 72 36

– Genco Gülan’ın “Soyut Haritalar” adlı sergisi 22 Şubat’a kadar Piramid Sanat’ta izlenebilir. (0212) 297 3120

– Ömer Kaleşi sergisi 24 Şubat’a kadar Tem Sanat Galerisi’nde görülebilir. (212) 2470899

– “Özel Koleksiyon Sergisi” 25 Şubat’a kadar Sanat Yorum’da görülebilir. (212) 542 43 05

– “Çanakkale Destanının İlk Halkası-Troyalı Hektor” sergisi Rahmi M. Koç Müzesi Sergi Salonu’nda 27 Şubat’a kadar görülebilir. (0212) 369 6600

– “Soğuk. Ilık. Sıcak” adlı karma sergi 27 Şubat’a kadar ARTNEXT İstanbul’da görülebilir.(0212) 999 3990

– Alp Çoksoyluer, Alper Derinboğaz, Ayşe Gül Süter, Buşra Tunç, Candaş Şişman, Deniz Kader, Erdal İnci, Korhan Erel, Osman Koç, Ozan Türkkan ve Refik Anadol’un eserlerinin yer aldığı “Dalgalar” adlı sergi Block Art Space’de 15 Ocak-28 Şubat tarihlerinde görülebilir. (212) 292 83 82

– Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ve Belçikalı grup Het LABO işbirliğinde gerçekleştirilen “CuriosiTIES: Kravata Meraklı Bakış” başlıklı sergi Marmara Üniversitesi Sultanahmet yerleşkesindeki Cumhuriyet Müzesi’nde 28 Şubat’a kadar görülebilir. (212) 518 16 00

– Murat Palta’nın Türkiye’deki ilk kişisel sergisi “Tasvir-i Beyaz Perde” x-ist’te 28 Şubat’a kadar izlenibilir. (212) 291 77 84

– Balkan Naci İslimyeli’nin son yapıtlarından oluşan “Bir Şey Söyle” adlı sergisi 28 Şubat’a kadar Eğitim, Kültür ve Araştırma Vakfı’nda (EKAV) görülebilir. (0212) 252 8131

– “Sins / Günahlar” sergisi 28 Şubat’a kadar G-art Beyoğlu’nda görülebilir. (212) 2436622

– “Olasılıklar ve Tercihler” adlı karma video seçkisi 1 Mart’a kadar Mixer Açık Depo’da görülebilir. (0212) 243 54 43

– Sevtap Yılmaz’ın “Geçmişten Geleceğe” adlı sergisi 5 Şubat – 5 Mart tarihleri arasında Galeri Artist Çukurcuma’da görülebilir. (212) 251 91 63

– Yusuf Taktak’ın “Yukarıdan Aşağıya Soldan Sağa 19152015” adlı sergisi Maçka Sanat Galerisi’nde 7 Mart’a kadar görülebilir. (0212) 240 8023

– “Mimarlık tarihçisi, restoratör, koleksiyoner Ekrem Hakkı Ayverdi” sergisi İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde 14 Mart’a kadar görülebilir. (0212) 334 0900

– Nesrin Esirtgen Collection tarafından genç sanatçılara görünürlülük sağlamayı amaçlayan “Open Call – Open Door” sergisi 6 Mart’a kadar görülebilir. (0212) 243 7853

– “Joan Miró: Kadınlar, Kuşlar, Yıldızlar” sergisi 8 Mart’a kadar Sakıp Sabancı Müzesi’nde izlenebilir. (0212) 277 2200

– “Küçük Yüzler, Büyük Bedenler” adlı karma sergi 13 Mart’a kadar Elgiz Müzesi’nde izlenebilir. (0212) 290 2525

– Nikolaj Bendix Skyum Larsen’in “End of Dreams” (Düşlerin Sonu) adlı sergisi SALT Galata’da 6 Şubat – 29 Mart tarihlare arasında kadar görülebilir. (212) 334 22 45

– Burhan Doğançay’ın “Picture The World” sergisi 7 Haziran’a kadar Doğançay Müzesi’nde görülebilir. (0212) 244 7770

– “Ressam ve Resim: Mehmet Güleryüz” adlı retrospektif sergi İstanbul Modern’de 28 Haziran’a kadar Süreli Sergiler Salonu’nda görülebilir. (0212) 334 7300

ANKARA

– Orhan Taylan – resim, heykel – 6 Şubat’a dek – Armoni Sanat Galerisi’nde. (0 312 440 43 24)

– Murat Koç – resim – 7 Şubat’a dek – Cermodern Sanatlar Merkezi’nde. (0 312 310 00 00)

– Hanefi Yeter – resim – 7 Şubat’a dek – Kav Sanat Galerisi’nde. (0 312 491 22 32)

– Zeliha Kayahan – gravür – 13 Şubat’a dek – Ziraat Bankası Kuğulu Sanat Galerisi’nde. (0 312 466 05 40)

– Lütfü Günay – resim – 14 Şubat’a dek – Sevgi Sanat Galerisi’nde. (0 312 441 26 34)

– Zuhal Baysar – resim – 18 Şubat’a dek – Galeri Soyut’ta. (0 312 438 86 70)

– Sabri Akça – resim – 19 Şubat’a dek – Peker Sanat Galerisi’nde. (0 312 439 30 03)

– Kayıhan Keskinok – resim – 19 Şubat’a dek – Fırça Sanat Galerisi’nde. (0 312 438 60 08)

– Istvan Orosz&Frigyes König&Farago – resim – 20 Şubat’a dek – Güler Sanat’ta. (0 312 236 21 22)

– Gültekin Serbest- resim – 23 Şubat’a dek – Sepa Sanat Galerisi’nde. (0 312 473 06 47)

– Necati Seydi Ferdioğlu – resim – 25 Şubat’a dek – Stillife Art’ta. (0 312 441 01 45)

– Oya Kınıklı – resim – 25 Şubat’a dek – Medya Sanat Galerisi’nde. (0 312 428 39 55)

– 6+1 İhtimal – resim – 26 Şubat’a dek – Platform A by Armoni Art Gallery’de. (0 312 440 43 24)

– Aykut Tanrıseven – resim – 27 Şubat’a dek – İsmail Altınok Sanat Merkezi’nde. (0 312 433 30 34)

– Mehmet Kapçak – resim – 28 Şubat’a dek – Krişna Sanat Galerisi’nde. (0 312 418 02 53)

– Mehmet Emin Erdoğdu – resim – 28 Şubat’a dek – Nurol Sanat Galerisi’nde. (0 312 468 86 70)

ADANA

– Alişer Avcı’nın, “portre: yazının yüzleri” adlı resim sergisi Seyhan Belediyesi Kültür Merkezi’nde sürüyor. Ressam Avcı’nın Uğur Mumcu, Yaşar Kemal, Nâzım Hikmet, Yılmaz Güney gibi ünlü isimleri kendi üslup ve çizgileriyle yağlıboya resimlediği çalışmalarının yer aldığı sergi 3 Şubat tarihine dek sanatseverlerin izlenimine açık olacak. (0322 4541994)

MERSİN

– Melek Çalışkan’ın Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Sanat Galerisi’ndeki resim sergisi sürüyor. Çalışkan’ın yağlıboya çalışmalarının yer aldığı sergi 5 Şubat’a dek izlenime açık açık tutulacak. (0324 2389500)

GAZİANTEP

– Ömer Doğan’ın Sanko Sanat Galerisi’ndeki, “Fas Fotoğrafları” adlı fotoğraf sergisi sürüyor. Çekimlerinde, sanatın biçim, içerik ve estetik değerlerinden yararlanan görüntülere özen gösteren Doğan’ın, Fas’ın doğal güzellikleri ve kültürünü yansıtan karelerden oluşan sergisini sanatseverler, 13 Şubat tarihine dek her gün 10.00-22.00 saatleri arasında gezebilecek. (0342 3666066)

MÜZİK

İSTANBUL

– Nardis Jazz Club’te bugün 21.30’da Salliel Bros grubu; salı, 21.30’da Uğur Güneş Trio; çarşamba 21.30’da Mark Alban Lotz Band; perşembe 21.30’da Önder Kağan Fetih; cuma 22.30’da Deniz Tasar 5tet; cumartesi 22.30’da Dilek Sert Erdoğan Moments konserleri. (0212 232 98 30)

– Caddebostan Kültür Merkezi’nde çarşamba saat 20.30’da Borusan Quartet ve Burhan Öçal, cuma saat 20.00’da İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası – İsveç Haftası konseri (0216 467 36 00)

– Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde cumartesi saat 21.00’de Amsterdam doğumlu sanatçı Karsu’nun konseri (0850 222 67 76)

– Salon IKSV’de çarşamba saat 21.300’da Kekko Fornarelli Trio, cuma saat 22.00’de Garanti Caz Yeşili: ‘Sleep Party People’, cumartesi 22.30’da Korhan Futacı ve Kara Orkestra konseri. (0212 334 07 57)

– Moda Sahnesi’nde salı 20.30’da Piatango topluluğunun konseri. (0216 330 58 01)

– Süreyya Operası’nda bugün saat 20.00’de Hüseyin Sermet piyano resitali. (0216 346 15 31)

– İş Sanat’ta cuma saat 20.00’de Sinema Senfoni Okestrası, Serdar Yalçın konseri. Konserde onlara oyuncu Halit Ergenç eşlik edecek. (0212 316 10 83)

– Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda bu ay konser yok. (0212 232 98 30)

– Lütfi Kırdar’da cuma saat 20.00’de Tekfen Filarmoni Okestrası konseri. (0212 373 11 00)

– Bostancı Gösteri Merkezi’nde cumartesi saat 21.00’de Demet Akalın konseri. (0216 362 1161)

– garajistanbul’da cuma saat 23.00’de Hayko Cepkin, cumartesi saat 23.00’de Gripin konserleri var. (0212 244 4499)

– Jolly Joker İstanbul’da çarşamba saat 21.00’de Mert Ali İçelli; perşembe saat 21.00’de Esin İris, cuma saat 22.00’de Halil Sezai, cumartesi saat 22.00’de Yaşar konseri. (0212 249 0749)

– KadıköySahne’de yarın saat 21.00’de Kuzey Ormanları Savunması Dayanışma Gecesi konseri; cumartesi saat 22.30’de Nev konseri. (0216 550 04 92)

– Beyoğlu Hayal Kahvesi’nde bugün saat 22.30’da Vera; yarın saat 22.30’da Zeynep Casalini, çarşamba saat 22.30’da Son Feci Bisiklet grubu; perşembe saat 22.30’da Niyazi Koyuncu; cuma saat 22.30’da Can Gox ve saat 22.30’da Shantel ve Bucovina Club Orkestar konseri. (0212 245 10 48)

ANKARA

– CSO Konser Salonu’nda, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın şef Rengim Gökmen yönetiminde vereceği, Wenzel Fuchs (klarinet) ve Orkun Civelek’in (klarinet) solist olarak yer alacağı konser 5, 6 Şubat’ta saat 20.00’de. (0 312 310 72 90)

– Bilkent Konser Salonu’nda, Bilkent Senfoni Orkestrası’nın (BSO) şef Rauf Abdullayev yönetiminde vereceği, Pervin Çakar’ın (soprano) solist olarak yer alacağı “Titanların Aşkı” başlıklı konser 31 Ocak’ta saat 20.00’de, şef Patrick Gallois yönetiminde vereceği “İtalya’dan Kartpostal” başlıklı konser 7 Şubat’ta saat 20.00’de. (0 312 290 17 75)

TİYATRO

İSTANBUL

– Devlet Tiyatroları Beykoz Ahmet Mithat Efendi Sahnesi’nde “Cimri” cuma, cumartesi 20.00. Cevahir Sahneleri Salon 1’de “Çöl Fırtınaları” salı, çarşamba, perşembe, cuma 20.00, cumartesi 15.00 ve 20.00. Cevahir Sahneleri Salon 2’de “Yaşamak Denen Bu Zahmetli İş” salı, çarşamba, perşembe, cuma 20.00, cumartesi 15.00 ve 20.00. Küçük Sahne’de “Hüzzam” salı, çarşamba, perşembe cuma, cumartesi 20.00. Küçükçekmece DT Sahnesi’nde “Ellerimin Arasındaki Hayat” perşembe, cuma 20.00. Üsküdar Tekel Sahnesi’nde “Ramiz ile Jülide” salı, çarşamba, perşembe, cuma 20.00, cumartesi 15.00 ve 20.00. (0 212 292 39 00 )

– İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları F. Reşat Nuri Sahnesi’nde “Türkiye Kayası” perşembe, cuma 20.30, cumartesi 15.00 ve 20.30. Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde “Kısasa Kısas”çarşamba, perşembe, cuma 20.30, cumartesi 15.00 ve 20.30. Kağıthane Sadabad Sahnesi’nde “Kabare” perşembe, cuma 20.30, cumartesi 15.00 ve 20.30. Gaziosmanpaşa Sahnesi’nde “Cibali Karakolu” perşembe, cuma 20.30, cumartesi 15.00 ve 20.30. Kadıköy Haldun Taner Sahnesi’nde “Vişne Bahçesi” perşembe, cuma 20.30, cumartesi 15.00 ve 20.30. Üsküdar Müsahipzade Celal Sahnesi’nde “Ölü Ordunun Generali” perşembe, cuma 20.30, cumartesi 15.00 ve 20.30. Ümraniye Sahnesi’nde “Hıdrellez” perşembe, cuma 20.30, cumartesi 15.00 ve 20.30.(0 212 455 39 20)

– Bakırköy Belediye Tiyatroları Müşfik Kenter Sahnesi’nde “Külhanbeyi Müzikali” perşembe 20.30, “Kaç Baba Kaç” cuma 20.30, “Hayvan Çiftliği” cumartesi 20.30, çocuk oyunu “Güneşin Çocukları” pazar 11.00, “Romeo ve Juliet” pazar 15.30. Turhan Tuzcu Sahnesi’nde “Şişman Domuz” çarşamba 20.30, “Azizce” cuma 20.30. (0 212 414 96 47)

– Tiyatro Pera’da, cuma, cumartesi 20.00, pazar saat 18.30’da “Ah Smyrna’m Güzel İzmir’im” adlı oyun sahnelenecek.

– Ortaoyuncularda “Masal Müfettişi” cuma 20.00, “Ferhangi Şeyler” cumartesi 20.00, pazar 18.00. (0 212 251 18 65)

– Dostlar Tiyatrosunun “Bir Delinin Hatıra Defteri” oyunu cuma, cumartesi 20.30 Kenter Tiyatrosu (0 212 246 35 89)

– Oyun Atölyesi “Testosteron” bugün ve yarın 20.30, “Kim Korkar Hain Kurttan” perşembe, cuma, cumartesi 20.30, pazar 16.00. (0216 345 39 39)

– Kumbaracı50 “Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi” perşembe, cuma 20.30, “Bir İdam Mahkumunun Son Günü” cumartesi 20.30. (0 212 243 50 51 )

– Maya Cüneyt Türel Sahnesi’nde “Üstü Kalsın” çarşamba, cumartesi “Van Gogh” cuma günü sahnelenecek.

– Moda Sahnesi’nde “Sen Balık Değilsin ki” bugün 20.30, “Ormanlardan Hemen Önceki Gece” cuma 19.00. (0 216 330 58 00)

– Tiyatro Ölü Aktörler’in “Normal” adlı oyunu çarşamba Tiyatro Hal’de, “Uzak Adalar” oyunu perşembe Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde. ANKARA

– Akün Sahnesi’nde, “Vanya Dayı” adlı oyun 8 Şubat’a dek cumartesi günleri saat 15.00 ve 20.00’de, pazar günleri saat 15.00’te, diğer günlerde de saat 20.00’de, “Kanlı Düğün/Sivas DT” adlı oyun 10-15 Şubat tarihleri arasında, cumartesi günleri saat 15.00 ve 20.00’de, pazar günleri saat 15.00’te, diğer günlerde de saat 20.00’de, “Sarı Naciye” adlı oyun 24, 25, 26, 27, 28 Şubat’ta saat 20.00’de. (0 312 427 19 71)

– Altındağ Tiyatrosu’nda, “Nalınlar” adlı oyun 3-8 ve 17-24 Şubat tarihleri arasında cumartesi günleri saat 15.00 ve 20.00’de, pazar günleri saat 15.00’te, diğer günlerde de saat 20.00’de, “Kuaförde Bir Gün” adlı oyun 10-15 ve 25-28 Şubat tarihleri arasında cumartesi günleri saat 15.00 ve 20.00’de, pazar günleri saat 15.00’te, diğer günlerde de saat 20.00’de, “Miyhavlar Tiyatrosu” adlı oyun 17, 19, 24, 26 Şubat’ta saat 11.00’de. (0 312 316 59 02)

– Büyük Tiyatro’da, “Teneke” adlı oyun saat 15.00’te, “Çalıkuşu” adlı oyun 10, 13 Şubat’ta saat 20.00’de, 15 Şubat’ta saat 15.00’te, “Hedda Gabler” adlı oyun 22 Şubat’ta saat 15.00’te, 24 Şubat’ta saat 20.00’de. (0 312 324 22 10)

– Çayyolu Cüneyt Gökçer Sahnesi’nde, “Satıcının Ölümü” adlı oyun 3, 4, 5, 6, 7 Şubat’ta saat 20.00’de, 8 Şubat’ta saat 15.00’te, “Cymbeline” adlı oyun 10, 11, 12, 13, 14 Şubat’ta saat 20.00’de, 15 Şubat’ta saat 15.00’te, “Teneke” adlı oyun 17, 18, 19, 20, 21 Şubat’ta saat 20.00’de, 22 Şubat’ta saat 15.00’te, “Macbeth” adlı oyun 24, 25, 26, 27, 28 Şubat’ta saat 20.00’de. (0 312 240 00 91)

– Küçük Tiyatro’da, “Sevgili Hayat/İstanbul DT” adlı oyun 3, 4, 5, 6 Şubat’ta saat 20.00’de, 7 Şubat’ta saat 15.00 ve 20.00’de, 8 Şubat’ta saat 15.00’te, “Karlar Kraliçesi” adlı çocuk oyunu 10 Şubat’ta saat 11.00’de, “Yeşilçam” adlı oyun 10, 11, 12, 13 Şubat’ta saat 20.00’de, 14 Şubat’ta saat 15.00 ve 20.00’de, 15 Şubat’ta saat 15.00’te, “Ramiz ile Jülide” adlı oyun 17, 18, 19, 20 Şubat’ta saat 20.00’de, 21 Şubat’ta saat 15.00 ve 20.00’de, 22 Şubat’ta saat 15.00’te, “Meraklısı İçin Öyle Bir Hikâye” adlı oyun 24, 25, 26, 27, 28 Şubat’ta saat 20.00’de. (0 312 311 11 69)

– Oda Tiyatrosu’nda, “Kontrabas” adlı oyun 3, 4, 5, 6, 7 Şubat’ta saat 18.30’da, “Kuğu’nun Şarkısı/Bir Evlenme Hikâyesi” adlı oyun 10, 11, 12, 13, 14 Şubat’ta saat 18.30’da, “Hüzzam” adlı oyun 17, 18, 19, 20, 21 Şubat’ta saat 18.30’da, “Nehir” adlı oyun 24, 25, 26, 27, 28 Şubat’ta saat 18.30’da. (0 312 311 11 69)

– Stüdyo Sahne’de, “Sabır Taşı” adlı oyun 3, 6 Şubat’ta saat 20.00’de, 8 Şubat’ta saat 15.00’te, “İyiyim” adlı oyun 10, 13, 24, 27 Şubat’ta saat 20.00’de, 15 Şubat’ta saat 15.00’te, “Bizim Yunus” adlı oyun 17, 20 Şubat’ta saat 20.00’de, 22 Şubat’ta saat 15.00’te. (0 312 397 30 24)

– Tatbikat Sahnesi’nde, “Kuğu’nun Şarkısı/Bir Evlenme Hikâyesi” adlı oyun 3, 4 Şubat’ta saat 20.00’de, “Aklımdaki Kadınlar” adlı oyun 10, 11, 17, 18, 24, 25 Şubat’ta saat 20.00’de. (0 312 467 71 72)

– İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi’nde, “Nihayet Bitti” adlı oyun 4, 5, 25 26 Şubat’ta saat 20.00’de, 7, 15, 28 Şubat’ta saat 15.00’te, “Meraklısı İçin Öyle Bir Hikâye” adlı oyun 11, 12 Şubat’ta saat 20.00’de, 14 Şubat’ta saat 15.00’te, “Bernarda Alba’nın Evi3 adlı oyun 18, 19 Şubat’ta saat 20.00’de, 21 Şubat’ta saat 15.00’te. (0 312 397 30 24)

– Şinasi Sahnesi’nde, “Nereye” adlı oyun 3, 4, 5, 6, 7 Şubat’ta saat 20.00’de, “Üç Şehzade” adlı oyun 6 Şubat’ta saat 11.00’de, “Alacaklılar” adlı oyun 17, 18, 19, 20 Şubat’ta saat 20.00’de, 21 Şubat’ta saat 15.00 ve 20.00’de, 22 Şubat’ta saat 15.00’te. (0 312 467 17 44)

– 75. Yıl Sahnesi’nde, “Mevlana Aşk ve Barış Çığlığı” adlı oyun 4, 5, 11, 12 Şubat’ta saat 18.30’da, 7, 14 Şubat’ta saat 15.00’te, “Euridice’nin Elleri” adlı oyun 18, 19, 21, 25, 26 Şubat’ta saat 20.00’de, 28 Şubat’ta saat 15.00’te. (0 312 432 27 46)

– Tiyatro Pembe Kurbağa’da, “Küçük Denizkızı” adlı çocuk oyunu 7, 14, 21, 28 Şubat’ta saat 12.00’de, “Sevgili Kardan Adam/Bebek Tiyatrosu” adlı çocuk oyunu 8, 15 Şubat’ta saat 12.00’de, “Havuç Tarlasındaki Koca Fil/Bebek Tiyatrosu” adlı çocuk oyunu 22 Şubat’ta saat 12.00’de, “Ali Nihat’la Sihirli Yolculuk” adlı çocuk oyunu 8 Şubat’ta saat 15.00’te. (0 312 418 02 98)

– Ankara Sanat Tiyatrosu’nda, “Tesadüfen Kadın” adlı oyun 8, 22 Şubat’ta saat 15.30’da, 20 Şubat’ta saat 20.00’de, “Beş Para Etmez Varyete” adlı oyun 6, 7 Şubat’ta saat 20.00’de, 15 Şubat’ta ve 1 Mart’ta saat 15.30’da, “Selamün Kavlen Karakolu” adlı oyun 13, 27 Şubat’ta saat 20.00’de, 14, 21, 28 Şubat’ta saat 15.30 ve 20.00’de. (0 312 417 76 76)

– Tiyatro Tempo’da, “Köpek Olmak İstiyorum (+4 yaş)” adlı çocuk oyunu 8 Şubat’ta saat 13.00’te, “Uçtu Uçtu Öykü Uçtu (+3 yaş)” adlı oyun 15 Şubat’ta saat 13.00’te, “Mutluluk Oyunu-Pollyanna (+8 yaş)” adlı çocuk oyunu 15 Şubat’ta saat 16.00’da, “Karagöz Cadılar ve Hint Fakiri (+4 yaş)” adlı oyun 22 Şubat’ta saat 13.00’te, “Bir Büyükanne Aranıyor (+6 yaş)” adlı çocuk oyunu 22 Şubat’ta saat 16.00’da, “Bavuldaki Hayatlar” (+15 yaş) adlı yetişkin oyunu 20 Şubat’ta saat 20.00’de. (0 312 232 32 92)

– Adana Devlet Tiyatrosu (ADT), Müsahipzade Celal’in yazdığı, Münir Canar’ın yönettiği, “Macun Hokkası” adlı oyunu yarından itibaren yeniden Hacı Ömer Sabancı Kültür Merkezi’nde sahneleyecek. Dekor tasarımı Güven Öktem, giysi tasarımı Fatma Sarıkurt, ışık tasarımları da Halil İbrahim Karahan’a ait oyunu tiyatroseverler hafta içi 20.00’da cumartesi 15.00 ve 20.00’da izleyebilecek. ADT oyuncuları, Azade Küçükaycan’ın yazıp yönettiği, “Merhaba Hayat” adlı müzikli danslı çocuk oyununu ise çarşamba günü 14.00’da pazar günü ise 11.00’da küçük tiyatro severlere sunacak. Oyunun karakterleri Jülide, Büyük Ayıcık ve Minik Ayıcık’ın çocuklara renkler ve sayılar ile mevsimleri diyaloglarla anlatması oyun sırasında renkli görüntülerin ortaya çıkmasına sahne oluyor. (0322 3523355)

– Çukurova Belediyesi Şehir Tiyatrosu, David Gieselmann’ın yazdığı, “Bay Kolpert” adlı oyunu bugün 20.00’da Orhan Kemal Kültür Merkezi’nde sahneleyecek. Adana Devlet Tiyatrosu sanatçılarından Murat Aslan’ın yönettiği, komedi-gerilim türündeki, “Bay Kolpert”te Salih Akbalı, Dilek Kont, Mehmet Avcı, Burak Zerayalp, Ahmet Eldek ve Zeynep Ak rolleri paylaşıyor. ÇBŞT oyuncuları, “Baş Kolbert”i her perşembe akşamı 20.00’da tiyatroseverler için yineleyecek. (0322 2345325)

– Adana Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu, Yunan yazar Dimitri Psathas’ın yazdığı, Turgut Bağır’ın yönettiği, “Yalancı Aranıyor” adlı oyununu sahnelemeyi sürdürüyor. Ergün Özfırıncı, Halil İbrahim Kurum, Özlem Özel, Nermin Salman, Orhan Kuşçu, Dilek Polat, Önder Özcan, Tufan Naharcı, Feridun Yıldırım, Semih Yeşil, Çağla Yeleç ve Hüseyin İnan Biçir’in rol paylaştıkları politik güldürü her cumartesi 15.00 ve 20.00’da tiyatroseverler için yineleniyor. BBŞT oyuncuları Nurhan Özgür’ün yazdığı, Dr. Rasim Aşın’ın yönettiği, “Dede Korkut Kitabı” adlı masalsı çocuk oyununu da salı ve çarşamba günleri 14.30’da, cumartesi günleri de 11.00’da yineliyor. (0322 4589347)

Kaynak: Medya

istanbul-sanat-fuariTÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. tarafından, 8-16 Kasım 2014 tarihleri arasında TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi-Büyükçekmece’de düzenlenecek ARTİST 2014 / 24. Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı 8 Kasım 2014 Cumartesi günü “İçimizdeki Öteki” temasıyla kapılarını açıyor. Artist 2014, yaklaşık 1000 sanatçının işlerinin sergilendiği galeriler, bağımsız grup ve inisiyatifler ile birlikte 150’ye yakın genç sanatçıya ev sahipliği yapıyor.

ARTİST 2014’ü Onurlandıranlar

İstanbul Sanat Fuarı’nın, her yıl plastik sanatlara katkıları ve farklı alanlardaki çalışmaları nedeniyle verilen onur ödülleri de sahiplerini buldu. Türk resim sanatına önemli katkıları nedeniyle Sanatçı Onur Ödülü Sayın Nevhiz Tanyeli’ye verilirken; Eleştirmen Onur Ödülü Prof. Dr. Sayın Zeynep Sayın’a, Sanatsever Kurum Onur Ödülü MarmaraÜniversitesi Cumhuriyet Müzesine ve Koleksiyoner Onur Ödülü ise Sayın Ceyda ve Ünal Göğüş’e verildi.

Ödüller 10 Kasım 2014 Pazartesi günü düzenlenecek geleneksel TÜYAP Onur Yemeği’nde sahipleriyle buluşacak.

ARTİST 2014’ün Sergileri 

Fuarda Onur Sanatçısı Nevhiz Tanyeli’nin önemli resimlerinin sergileneceği Sanatçı Onur Ödülü Sergisi’nin yanı sıra Ceyda ve Ünal Göğüş’ün koleksiyonundan bir seçki yer alacak.

Genç Destek: No:8
Kapılarını 10 yıldır genç sanatçılara, gruplara, inisiyatiflere ve üniversitelerin güzel sanatlar fakülteleri öğrencilerine açan ARTİST 2014, 8 No’lu Salonda bağımsız genç sanatçılara yer verecek.

Yıllardır ilk işlerini sergileme olanağı sağlayan TÜYAP, bu yıldan itibaren bağımsız genç sanatçılara desteğini No:8 ödülleriyle gelenekselleştirmeyi düşünüyor. ARTIST 2014 / 24. Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı’nda, 8-16 Kasım 2014 tarihleri arasında düzenlenecek bir tören ile üç genç sanatçıya No:8 Ödülü verilecek. Genç sanatçıların, fuarda yer alan resim, heykel, video, yerleştirme ve performanslarına geniş bir seçkide yer verilecek. Ödül, fuar sırasında bir basın duyurusu ve tören ile açıklanacak.

Disiplinlerarası Sergi: Mülk-süz-leş!

ARTIST 2014 etkinlik alanında “Mülksüzleş” isimli disiplinlerarası bir sergiye de ev sahipliği yapıyor. Küratörlüğünü Ali Şimşek’in üstlendiği sergi; mülk, mülksüzleşme ve ütopya konularına odaklanıyor. 100’e yakın önemli sanatçının farklı disiplinlerarası işleri fuarda yer alacak. Ayrıca sergiye paralel olarak düzenlenecek söyleşi ve panellere sanatçı, akademisyen, eleştirmen, uzman ve kurum temsilcileri konuk edilecek.

Yunanistan’ın En Önemli Galerileri ilk kez Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı’nda 

Yunanistan’ın önde gelen galerileri ilk kez Türkiye’de Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı ARTİST 2014’te yer alacak. Selanik Belediyesi’nin organize ettiği bölümde 10 önemli galeri bulunuyor. Sergide yer alacak galeriler şöyle: Kalfayan Gallery, Artis Gallery, Metamorfosis Gallery, Tin II Gallery, Zina Athanasiadou, Nitra, Donopoulos, Eirmos, Thatsis ve Lola Nikolaou.

Fuar Saatleri 

ARTİST-2014 İstanbul Sanat Fuarı 8-16 Kasım 2014 tarihleri arasında hafta içi 11.00-19.00, hafta sonu ise 11.00-20.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir. İstanbul Sanat Fuarı kapanış günü olan 16 Kasım 2014 Pazar akşamı ise 19.00’da sona erecektir.
24. Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı, her yıl olduğu gibi bu yıl da, TÜYAP Tüm Fuarcılık Yapım A.Ş. ve Türkiye Yayıncılar Birliği işbirliği ile düzenlenen 33. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı ile eş zamanlı olarak gerçekleştirilecek.

Kaynak: Milliyet

Binlerce öğrencinin liseyi bitirdikten sonra hazırlandıkları yetenek sınavlarının sonuna geldik . Bazı öğrencilerin hayalleri gerçek oldu.Bazılarının da  hayalleri başka bahara kaldı. Üniversitelerin açılmasıyla birlikte güzel sanatlar bölümlerinde , spor -resim akademilerinde, eğitim fakültesi müzik-resim-beden eğitimi bölümlerinde  de eğitim başlayacak.

müzik yetenek sınavları

Yetenek sınavları özellikle bazı üniversitelerin  Eğitim fakültesi müzik bölümlerinde biraz şekil değiştirdi. Daha önce üç-dört güne yayılan sınavlar bir günde yapıldı.(Gazi Üniversitesi  Eğitim Fakültesi, Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Eğitim Fakültesi) Ellişer kişilik guruplar halinde içeri alınan öğrenciler iki veya üç komisyon tarafında sınava alınıyorlar ; bütün aşamalara sınava alınan öğrenciler(dikte,deşifre,enstrüman ,ses) in sınav bittikten sonra tüm aşamalardan aldıkları puanlar Y.G.S. ,ve okul puanları da eklenerek en yüksekten en düşüğe doğru sıralanıyor ve sonuçlar ilan ediliyor. Halbuki daha önce bu dönem Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Müzik Bölümünde yapıldığı gibi üç aşamada yapılıyor birinci aşamada veya ikinci aşamada başarılı olamayan öğrenciler diğer aşamalara giremiyorlar. Bu da seslerini ve enstrümanlarını sergileyemiyorlardı.

resim yetenek sınavları

Sınav türlerine öğrenci ve veli açısından bakacak olursak; yeni yapılan sınav türünde öğrencinin sınavı bir günde bittiği için özellikle il dışından gelenler 2-3 gün kalacak yer sorunuyla karşılaşmıyorlar, heyecan , yorgunluk , stres bir günde toplanıyor ve aynı gün evlerine dönerek internet yoluyla sonuçları öğreniyorlar.Daha az masraf yapıyorlar. Hangi sınav şeklinin öğrenci için daha iyi olacağını ise sanırım zaman gösterecek.

  Kazanamayan öğrencilerinse yeteneksiz oldukları kesinlikle söz konusu değildir. Eğer böyle olsaydı Güzel Sanatlar Liselerinde okuyan, spor liselerinde okuyan ve çeşitli hazırlık kurslarıyla bu sınavlara hazırlanan öğrencilere eğitimciler tarafından mutlaka gerekli uyarılar yapılırdı. Kazanamayan öğrenciler  ya sınav sistemine yabancılar ya da iyi çalışmamışlardır veya heyecan ve streslerine yenik düşmüşlerdir. Bu bölümlere  2-3 sene hazırlanıp giren öğrencilere çok  rastladım. Hepside girdikleri okullarda çok başarılı oldular. Bunun yanında  derece yaparak giren ve başarısız olup okuldan atılan , 8-9-10 sene sonra mezun olan öğrenciler de gördüm. Başarılı olmak için sistemli ve çok çalışmanın önemini bir defa daha tekrarlayarak; tüm öğrencilere yeni öğrenim yılında sonsuz başarılar dilerim.

                                   COŞKUN  NEHİR

 (İST. Devlet Operası  Sanatçısı ve Marmara Üniversitesi,

Atatürk Eğitim Fak. Müzik Bölümü Öğretim Üyesi)

Nar Sanat Eğitim Kursu; Ses Terapisi ve Şan eğitmeni)

 Güzel sanatların tüm bölümleriyle ve sporla ilgilenen ve Y.G.S. sınavlarına giren  gençler şu sıralar büyük bir heyecan içindeler.Yetenek sınav tarihleri açıklanan üniversite güzel sanatlar veya spor bölümleri ya sınavlara başladılar yada hazırlık içindeler sınavlar aşamalı olarak yapılıyor birinci aşamada eleme, arkasından da kesin kabul sınavları ile sonuca varılıyor.

coskun-nehir-2            Sınava hazırlanan öğrenciler ise şanslarını biraz daha yükseltmek ve açıkta kalmamak için ülkemizin çeşitli illerindeki üniversitelerin eğitim fakültesi  müzik, resim , beden eğitimi bölümlerine ; konservatuarlarına koşturup duruyorlar. Sınav tarihleri birbirine çok yakın olan bu okullar en iyi öğrenci bizim olsun ,başka okullarda sınava girip de elenen öğrenci bize kalmasın diye onlar da kendi aralarında bir mücadele veriyorlar ; birbirlerinin sınav tarihlerini çok iyi takip ediyorlar hata ve hata aynı güne sınav tarihi koyup iyi öğrenci kapma yarışına giriyorlar.Olan bu bölümlere girmek isteyen öğrenci adaylarına oluyor.

Örneğin; yetenek sınavlarına giren yakın bir tanıdığımın kızı, önce Samsun Eğitim Fakültesine sonra,  Trabzon; (KTÜ)   Karadeniz  Teknik Üniversitesi, Eğitim Fakültesine arkasından, İstanbul Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi, Müzik bölümü sınavlarına en son da Çanakkale 18 Mart Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Eğitim Fakültesi Müzik Bölümü sınavlarına girecek.

Diğer bir arkadaşımın Opera Sanatçısı olmak isteyen kızı;  İzmir 9 Eylül Üniversitesi Devlet konservatuarı Sınavına girdikten sonra İstanbul’a gelip Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi,  Devlet Konservatuarında sınava girdikten hemen sonra İzmir’e gidip oradaki üniversitesinde sınavı tamamlayacak. Bir düşünecek olursanız ne büyük yorgunluk, ne büyük masraf ve ne büyük bir stres .

       Bir de olayın diğer yönüne bakalım. Yüzlerce öğrenci üniversitelere müracaat ediyor alınacak öğrenci sayısı ise  Konservatuarlarda 10-20 kişi arasında; Eğitim fakültelerin de ise 40-50 kişi arasında  değişiyor. Üniversitelerdeki öğretim üyeleri ise zor durumda hak yememek için sağlıklı bir sınav yapmak zorundalar . Sınavları birkaç güne yayıyorlar ama öğrenci sayısı o kadar fazla ki  sabah 08 de başladıkları sınavı gece yarılarına kadar sürdürüyorlar.

Zamanı kısaltmak için 2-3 komisyona bölünseler de  komisyonlar arasındaki ufak görüş farklılıkları bazen sınava giren çocukları olumsuz olarak etkiliyor. Bir komisyon sınavında başarısız olan bir öğrenci diğer komisyonda sınava giren kendisinden başarısız bir öğrencinin kazandığını görünce çok üzülüyor.

yetenek sınavları

         Sınava girecek öğrenciyi sabah sınava çağrılıyor ve çok uzun bir süre sonra örneğin; akşam öğrenci  sınava alınıyor. Yorgun , bitkin stres içindeki bu öğrencinin nasıl verimli olacağını düşünebilirsiniz?

       Bir de  olayı diğer yönden düşünelim.İçeride sınav komisyonundaki öğretim üyelerini.   Öğrencilerin biri gidip diğeri geliyor sınava her öğrenciye aynı kalıptaki sorular soruluyor. Bir müddet sonra dikkat dağlıyor ve monotonluk başlıyor. Hele de çok geç zamanda biten sınavlarda bu daha da belirginleşiyor. Dikkat dağınıklığı ve yorgunluk belirtileri başladığı için iyi dinlenemeyen öğrencilerde az da olsa kulağı zayıf olan öğrenciler sınavı kazanıyorlar. Ondan sonra okulda öğrenime başlayan bu öğrenciler hem başkalarının hakkını yiyorlar hem de okulda çok zorlanıyorlar. Zaman zaman bu öğrenciler uzun senelerini mezun olmak için heba oluyor, öğretmenlerini üzüyorlar, büyük bir çoğunluğu da okulu bırakmak zorunda kalıyorlar.

                     Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi (Önceki yazı için TIKLAYINIZ)sınavlardaki soru tipleriyle sınav uygulamalarıyla yetenek sınavları adı altında yapılan bu sınavlar maalesef yeterli ve ölçülü değildir. Bir çok gencimiz bu sınavlar sonucu spordan ve müzikten uzaklaşmaktadırlar.

           Öğleyse bu sınav sistemleri acilen değiştirilmelidir.Üniversitelerimizin sanat kurumlarının ülkemizde bulunan DEVLET SENFONİ ORKESTRALARI, OPERA VE BALELERİ,TİYATROLARI VE SPOR KURULUŞLARI VE RESİM, FOTOĞRAF V.B. DALLARDA UZMAN KİŞİLERLE işbirliği içine girip bu soruna çare bulacağı inancını taşımaktayım.

Sevgi ve saygılarımla……

COŞKUN  NEHİR

İST. DEV. OPERASI SAN. VE MARMARA ÜNİV. ATATÜRK EĞ. FAK. MÜZİK BÖL. ÖĞ. ÜYESİ.

Nar Sanat Kursu Ses Terapisti ve Şan Eğitmeni (Özgeçmiş İçin Tıklayınız)

Eğitmen ve Sanatçının sitesi için lütfen www.coskunnehir.com.tr tıklayınız.

Müzik ,resim, beden eğitimi , tiyatro gibi branşlara ilgi duyan her yaş gurubu, eğer bu branşlarla profesyonel olarak ilgilenmek isterlerse …

coskun-nehir-ses-terapisi-1

Nar Sanat Eğitim Kursu Şan eğitmeni ve “Hocaların Hocası” olarak bilinen Devlet Opera ve Balesi sanatçısı ve aynı zamanda Marmara Üniversitesi’nde Şan Hocası olan Coşkun NEHİR bildiğiniz gibi bir yıldır Nar Sanat Eğitim Kursu’nda Şan ve Ses Terapisi konusunda eğitmenlik yapmaktadır.  Hocamızın yetenek sınavları hakkındaki yazısını sizlerle paylaşmak istedik.

Müzik ,resim, beden eğitimi , tiyatro gibi branşlara ilgi duyan her yaş gurubu, eğer bu branşlarla profesyonel olarak ilgilenmek isterlerse karşılarına yetenek sınavları denen bir engel çıkar.

Nedir bu yetenek sınavları?

İnsanlar dünyaya geldikleri zaman diğer insanlardan farklı olarak bazı öğeleri farklı olarak doğarlar. Bu öğeler kişilerde Diğerlerinden mutlaka ön plandadır. Bazıları güzel konuşmalarıyla , bazıları matematik zekalarının farklılıklarıyla ,bir diğeri düzgün fiziği ile ,güzel sesiyle, spora olan yatkınlığı ile ,farklı duyuşlarıyla diğer insanlardan ayrıcalıklı olarak dünyaya gelirler.

Bazı insanlarda da aynı anda bu ayrıcalıklar bir arada bulunur. İşletmecilik ,ticari zekayı da bu ayrıcalıklara ilave edebiliriz.
Ben bunlardan güzel sanatlar dalı olan müzik ,bale,beden eğitimi tiyatro dalları üzerinde durmak istiyorum. Her ne kadar yanlış olsa da bir insan bu dallardan biriyle ilgilenmek istese karşısına ‘Yeteneğin var mı ? ‘ sorusu ve arkasından bir dizi sınav karmaşası çıkıyor. Amatör olarak bu dallarda biriyle ilgilenmeye kalkanlar bile engellerle karşılaşıyorlar.

Halbuki ünlü Fransız müzik düşünürü ALBERT LAVİGNAC müziği herkesin yapabileceği müziği yapamayanların ya tembel ya da geri zekalı olduklarını ifade etmiştir. Evet benim yıllarca edindiğim tecrübelerde de güzel sanatların herhangi bir dalı ile uğraşanların matematiksel olarak uğraştıkların da mutlaka belirli bir seviyeye geldikleri gözlemledim. Piyano, akordeon, bağlama,gitar çalanlara ,sesi çirkin olduğu halde nota hatası yapmadan şarkı söylemelerine şahit oldum.

Fakat bu durum belirli bir yerden sonra yerini yukarıda belirttiğim ayrıcalıklara terk ediyor. Aynı eseri çalan ,hareketi (dansı)yapan,aynı tiyatro eserini canlandıran beş (5) veya daha fazla kişiye aynı eseri icra ettirdiğimizde şu kişi diğerlerinden çok farklı dediğimizde o zaman yetenek ortaya çıkıyor.

yetenek-sinavlari

Dünyanın bir çok ülkesinde ve yurdumuzda sanatçı yetiştiren veya müzik öğretmeni yetiştiren kurumlar yetenek sınavları yaparlar , Klasikleşmiş bir takım sorular sorarlar müracaat sayısı fazla olup alınacak öğrenci sayısı az olursa sorular zorlaşır ; böylece sınava iyi hazırlanamamış bir sürü yetenekli kişi kazanamayınca küsmüş olarak geri dönerler bu ise büyük hayal kırıklığı yaratır.

Y.G.S. sınavı yapıldı ve arkasından da L.Y.S. sınavları yapılıyor. Sonuçlar açıklandıktan sonra Eğitim Fakülteleri müzik ,resim, ve spor akademileri yetenek sınavları bunun ardından KONSERVATUARLARIN tiyatro ,opera bölümleri yetenek sınavlarıyla öğrenci alacak. Gene Güzel Sanatlar Liseleri,Spor Liseleri de aynı yolu izleyecekler. Buraların sınav sistemlerine alışmak için mutlaka bir hazırlık devresinden geçmek gerekli .Bu da aynı üniversite ye sınavlarına hazırlanırken gittiğiniz dershaneler gibi bu sınavlara hazırlayan kurumlar la iletişim kurmanızla gerçekleşir ve uzun bir hazırlık dönemi gerektirir.

Güzel sanatların herhangi bir dalıyla veya sporu yaşamının bir parçası yapmak isteyen gençler sizin için hala geç değil . Bu konuda eğitim veren kurumları lütfen iyice inceleyiniz. Hemen iletişime geçiniz.

SİZLERE BAŞARILAR DİLİYORUM.

SEVGİLERİMLE….
Coşkun Nehir
(OPERA SANATÇISI)
www.coskunnehir.com.tr

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) kurucu başkanı adına düzenlenen Sedat Simavi Ödülleri’ne bu yıl değer görülen gazeteci, sanatçı, yazın, spor ve bilim insanları belli oldu. 9 dalda verilen ödüller 24 Aralık tarihinde törenle sahiplerini bulacak


gazeteciler cemiyeti11 Aralık 1953’de yaşamını yitiren TGC kurucu başkanı Sedat Simavi adına 37 yıldan bu yana sürdürülen ödüller; gazetecilik, radyo, televizyon, edebiyat, sosyal bilimler, fen bilimleri, sağlık bilimleri, görsel sanatlar ve spor alanlarında veriliyor.

Ödüller 24 Aralık Salı günü saat 19.00’da The Marmara Taksim Oteli’nde düzenlenecek törenle sahiplerini bulacak.

ÖDÜLLERİ KAZANANLAR VE ESERLERİ

GAZETECİLİK:

Sedat_Simavi

Sedat SİMAVİ

Namık DURUKAN
Milliyet Gazetesi’nde yayınlanan “Uludere’de Ölüm Yolculuğu / Herkes Biliyor Ama Adı ‘Kaçak’ ”  başlıklı haber ve fotoğrafları ile.

Seçici Kurul ayrıca,

İdris EMEN’i Radikal Gazetesi’nde yayınlanan “Çocuklarımızı Kurtarın / Adıyaman – Suriye Cihat Hattı” başlıklı haberi nedeniyle övgüye değer gördü.

RADYO:

Atilla GÜNER
RS FM’de yayınlanan “Atilla Güner’le Akşam Postası – Gezi Parkı Olaylarının Takibi” adlı radyo programıyla.

Seçici Kurul ayrıca,

Esengül ŞAHİN’iYön Radyo’da yayınlanan “Pervanelikte On Dört Bin Yıl: Ali Ekber Çiçek” adlı radyo programı nedeniyle övgüye değer gördü.

TELEVİZYON:

Nebil ÖZGENTÜRK
CNN TÜRK’de yayınlanan “Sanatımızın Hatıra Defteri” adlı televizyon programı ile.

Seçici Kurul ayrıca,

Lütfi ÖZARSLAN – Tekin DEMİREL’i TRTde yayınlanan“Dünyanın Yükü”  adlı ortak televizyon programı nedeniyle övgüye değer gördü.

EDEBİYAT:

Hasan Ali TOPTAŞ
“Heba” adlı romanıyla.

SOSYAL BİLİMLER:

Cahit KAYRA
“Cumhuriyet Ekonomisinin Öyküsü 1923-1950 / Devletçilik: Altın Yıllar”  adlı eseriyle.
Seçici Kurul ayrıca,
Muazzez İlmiye ÇIĞ’ı “Sümerliler Türklerin Bir Koludur”  adlı eseri nedeniyle övgüye değer gördü.

FEN BİLİMLERİ:

Seçici Kurul, yarışmaya başvuran eserler içerisinde bu yıl Yönetmelik şartlarına uygun ödüle değer bir araştırma eseri olmadığına karar verdi.

Seçici Kurul bu dalda,

Doç. Dr. Mehmet Hakan ERKUT’u “Karadeliklerden Yüksek Frekanslı Kuazi-Peryodik Salınımlar Üzerine” adlı eseri nedeniyle övgüye değer gördü.

SAĞLIK BİLİMLERİ:

Prof. Dr. Işıl BERAT BARLAN
“Allerjene Özgü İmmunoterapide Yeni Bir Yöntem: Subkutan ve Sublingual Yolun Kombinasyonu” adlı çalışmasıyla.
Seçici Kurul ayrıca,

Prof. Dr. Arzu KARABAY KORKMAZ – Yrd. Doç. Dr. Ayşegül YILDIZ ÜNAL  – Yrd. Doç. Dr. Şirin KORULU KOÇ’u  “Speedyringo Proteininin Nörodejenrasyondaki Anti-Apoptotik Etkileri”  adlı ortak çalışmaları nedeniyle övgüye değer gördü.

GÖRSEL SANATLAR:

Cansen ERCAN
“Evin Sanat Galerisi Resim Sergisi” ile.

SPOR:

Vakıfbank Bayan Voleybol Takımı
Avrupa Voleybol Konfederasyonu (CEV) Kupası Şampiyonu ve Kadınlar Dünya Kulüplerarası  (FIVB) Voleybol Şampiyonu” olması nedeniyle.

Seçici Kurul ayrıca,
Gamze BULUT’u “Atletizmde (23 Yaş Altı 5000 metrede) Avrupa Şampiyonu olması nedeniyle övgüye değer gördü.

Maltepe Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nün düzenlediği “Üniversite Reformu ve Hans Reichenbach” başlıklı panel 25 Ekim Cumagünü saat 13.30’da Maltepe Üniversitesi’nin Marmara Eğitim Köyü’nde bulunan F en-Edebiyat Anfisi’nde gerçekleşecek.

Üniversite Reformu ve Hans Reichenbach PaneliProf.Dr. Zekiye Kutlusoy’un yöneteceği panele konuşmacı olarak felsefe alanının saygın isimleri; İstanbulÜniversitesi Felsefe Bölümü’nde uzun yıllarhocalık yapan Prof. Dr. Uluğ Nutku ve Doç.Dr. Tüten Anğ, Sabancı Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gürol Irzık , BilimÇevresi’nin kurucularından Prof.Dr. Yaman Örs katılacak.

 Hans Reichenbach

(26 Eylül 1891, Hamburg, Almanya – 9 Nisan 1953, Los Angeles, ABD) Viyana Çevresi’nin önde gelen temsilcilerinden biri olup, Berlin Mantıksal Olguculuk Okulunun kurucusudur. Fizik, mantık ve felsefe üzerinde çalışan bu Alman düşünür, Stuttgart Teknik Üniversitesindeyüksek öğrenim gördü. Sonra Berlin, Münih ve Göttingen üniversitelerinde felsefe ve mantık okudu. 1915’te olasılık kuramına ilişkin teziyle doktorasını tamamladı. 1920-26 arasında Stuttgart Teknik Üniversitesi’nde dersler vermeye başlayan Reichenbach, 1926 – 33yılları arasında Berlin Üniversitesinde felsefe okuttu ve burada “Gesellsachaft für empirische Philosophie” yi (Ampirik Felsefe Topluluğu) kurdu. Daha sonra 1933 – 38 arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünde felsefe tarihi, bilim felsefesi, sembolik mantık dersleri veren filozof, burada Nusret Hızır ile Vehbi Eralp’i yetiştirdi. 1938’de ABD’ye giderek California ve Columbia üniversitelerinde dersler; 1952’de de Fransa’da Sorbonne Üniversitesinde konferanslar verdi. Mantıkçı olgucululuğun önde gelendüşünürlerinden biri olarak “Erkenntnis” dergisinin kurucuları arasındayer aldı. Özellikle, görelilik kuramının ve kuvantum mekaniğinin felsefe üzerin deki etkisini saptayıp değerlendirmeye çalışan Reichenbach; geometrinin temelleri ve fiziğin mantıksal yapısı üzerine araştırmalarısonucunda, zaman ve uzayın apriori olmadığı sonucuna vardı. Kant’tanfarklı olarak, bu kavramların kaynağını, nedensellik ilkesi yerine Einstein’ın görelilik kuramıyla açıkladı ve temellendirdi. Kuvantum mekaniğinin “aykırılıklar”ını gidermek için klasik mantığın yerine bir üçdeğerli mantık koymak gerektiğini ileri süren filozofun felsefeye en önemli katkısı, hiç kuşkusuz, olasılığın gerçekleşme sıklığı üzerine bir kuramı ortaya koyma yolundaki girişimidir. Bu kuramda olasılık  (Wahrscheinlichkeit), sonsuz bir dizi içinde sinir, olma sıklığıyla özdeşleştirilmiştir. Einstein’ın görelilik kuramına dayanarak zaman ve mekanın apriori olmadığına ilişkin düşünce sisteminin öteki önemli temeli sayılan olasılık kuramına göre, bilim ve felsefede tümevarım yöntemiyle, kanıtlamaların doğruluğu ya da yanlışlığı değil, ancak olasılık düzeyibelirlenebilir. Bu bağlamda mantık da olasılık kurallarına bağlıdır ve dolayısıyla olasılık, anlam sorunu bakımından da geçerlidir. Bir cümlenin anlamı, olasılık derecesinin belirlenmesine bağlıdır.
……….
Reicbenbach geliştirdiği felsefe kuramıyla, bağlı bulunduğu Viyana Çevresi’nin görüşlerine bilimsel bir nitelik kazandırmış; özellikle fizik ve matematik ilkelerine dayalı yeni öğretinin yayılmasına olanak sağlamıştır. Onun öğretisini önce benimseyen, sonra eleştiren B. Russell ile olan tartışmaları Viyana Çevresi’ne duyulan ilgiyi arttırmıştır.

Filozofun başlıca yapıtları şunlardır: Axiomatik der relativistischen Raum-Zeit-Lehre (Göreli Uzay- Zaman Öğretisinin Aksiyomatiği, 1920); Ziele und Wege der heutigen Naturphilosophie (Bugünkü Doğa FelsefesininYolları ve Amaçları, 1931); Wahrscheinlichkeitslogik (Olasılık Mantığı, 1932); Wahrscheinlickeitslehre (Olasılık Öğretisi, 1935); Experience and Prediction (Deney ve Öndeyi, 1938); From Copernicus to Einstein (Kopernik’ten Einstein’a, 1942); Philosophical Foundations of Quantum Mechanics (Kuvantum Mekaniğinin Felsefi Temelleri, 1944); Elements of Symbolic Logic (Simgesel Mantığın Öğeleri, 1947); The Rise of Scientific Philosophy (Bilimsel Felsefenin Doğuşu, 1951); ölümünden sonra, Direction of Time (Zamanın Yönü, 1956).

Kaynak: 20. Yüzyıl Düşünce Akımları; Nejat Bozkurt; Sarmal Yayınları Kasım 1995

İstanbul’daki kazılarda bulunan arkeoloji öğrencileri 29 Kasım 1 Aralık tarihleri arasında Arkeoloji ve Sanat Tarihi Öğrenci Sempozyumu’nu düzenleyecek.

Yenikapı kazılarında öğrencilerin çalıştığı kazılardan sadece bir tanesi. Yıllardır Yenikapı kazılarında çalışan, İstanbul Teknik Üniversitesi Sanat Tarihi yüksek lisans öğrencisi Hasan Binay İstanbul’un tarihini 8 bin 500 yıl geriye çeken kazı için, kentin belleğini tamamıyla değiştirdiğini belirtti. Anadolu’da devam eden 150 kazıda öğrencilerin emeği var. Kazılarda çalışan öğrenciler birikimlerini sempozyumla aktarmak istiyor. 29 Kasım 1 Aralık tarihleri arasında düzenlenecek Arkeoloji ve Sanat Tarihi Öğrenci Sempozyumu’nu organize ettiler.

İstanbul Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Boğaziçi Güzel Sanatlar Üniversitesi ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde 35 öğrenci aylardır bu sempozyuma hazırlanıyor.
Sempozyumda; disiplinler arası çalışmalar, kent arkeolojisi ve kentsel dönüşüm ile ilgili sunumlar, İstanbul ve çevre   bölgelerdeki  arkeolojik kazılar, İstanbul’un kültürel varlıklarının arkeoloji ve sanat tarihi öğrencileri tarafından değerlendirilmesi, arkeoloji ve sanat tarihi öğrencilerinin staj döneminde ve mezun olduktan sonraki sorunları üzerine söyleşiler yer almaktadır. Perşembe ve Cuma günleri konularına göre sunumlar ve tartışmalara, Cumartesi günü ise etkinliklere ayrılmıştır.

50. sanat yılını ortak sergide kutladı!

“GÜZİKİBİNONİKİ” Sergisi sanatın farklı dallarını bir araya getirerek, izleyenlere görsel şölen sunacak.Aralarında 50. sanat yılını kutlayan Marmara Üniversitesi Fotoğraf Bölümü kurucularından Prof. Dr. Güler Ertan’ın da bulunduğu, birçok öğretim üyesi ortak bir sergide buluşacak. 9 Ekim’de Arel Üniversitesi Tepekent kampüsünde açılacak sergide Ulusal ve Uluslararası  düzeyde başarılara imza atmış öğretim üyelerinin farklı ve iz bırakan çalışmaları izleyenlere sunulacak.

Üniversite Dekanı Prof. Dr. Hamdi Ünal’ın önderliğinde organize edilen sergide, geleneksel ve çağdaş motifler halı, grafik, fotoğraf, resim ve tekstil sanatlarında karşımıza çıkacak.

Sergide ziyaretçiler daha önce görmedikleri birçok farklı teknikle de karşılaşacaklar. Fotoğraf sanatçısı Güler Ertan’ın, Afrika’da çektiği 1000 adet mask fotoğrafını özel bir teknikle bir araya getirmesi herkesi şaşırtacak. Sergideki mumlu batik çalışmalar, özgün tarzda dokunan halılar ve tekstil alanındaki üç boyutlu eserler ise sanatseverlerin dikkatini çekecek.

Sergi Kasım ayı sonuna kadar ziyaret edilebilir.

 

“Sanat yaşamın kendisi”

Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İnci Deniz Ilgın, genç sanatçı ve tasarımcıların profesyonel yaşamla bağlarının nasıl sağlamlaşacağını, 2013’te yapılacak Uluslararası Öğrenci Trienali’ni, İKSV’nin ilk Tasarım Bienali’ne katılımlarını anlattı.

5.Uluslararası Öğrenci Trienalinden bir kare

Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, her yıl düzenlediği mezuniyet sergilerine bir yenisini daha ekledi. Acıbadem’deki sergi salonunda ve fakültenin bölüm koridorlarında açılan sergi, çağdaş sanat ve tasarımın en genç üretimini yaz sonuna kadar İstanbul’la paylaşacak. Sergi dolayısıyla Fakülte Dekanı Prof. Dr. İnci Deniz Ilgın ile görüştük.

– Bu sergi genç sanatçı ve tasarımcıların sanat piyasasına atılmadan yaptıkları son sergi. Bir yönetici ve tasarımcı olarak üretim heyecanını canlı tutmak ve sürekli kılmak için neler yapılmalı ?

– Sanat ve tasarım yaşamın kendisi. Bugün yaşadığımız iç ve dış mekânlar ve bu mekânlarda düşünmemize yol açan sanat eserleri, elimizde tuttuğumuz kalemin formu, üzerimizdeki giysiler, oturduğumuz sandalye, okuduğumuz kitap, izlediğimiz sinema, reklam, bunların tümü sanatçı ve tasarımcıların eserleri. Bu eserler aynı zamanda disiplinlerarası bir aradalığın ürünleri. Sanat ve tasarımın bu yaşamsal niteliğini daha görünür kılmak ve bilinç yaratmak, eğitimci ve yönetici olarak bizlerin görevi. Bu bağlamda, eğitimle profesyonel yaşam arasındaki bağı daha çok güçlendirmemiz gerektiğine inanıyorum.

– Sergilenen işler diploma projeleri aynı zamanda, yani okulu bitirmek için proje yapmak gerekli. Bu üretimleri geçen yıllarla kıyaslarsak, biçim içerik ve malzeme açısından neyle karşılaşıyoruz?

Öğrencilerimizin işleri, aldıkları ayrıcalıklı eğitimin kalitesini ve çağın izlerini taşıyor. Son yıllarda, teknoloji ve iletişim alanındaki gelişmelerin getirdiği yeni yaşam biçimlerinin projelere doğrudan yansıdığını gözlemliyoruz. Sosyal medyanın yaşamımızdaki güçlü varlığı projelerin içeriğine de yansıyor. Disiplinlerarası yaklaşım, çok işlevlilik, evrensel tasarım, sürdürülebilirlik gibi kavramlar projelere daha etkin biçimde entegre olmaya başladı.

– Fakültenizin, İKSV’nin Türkiye’de ilkini düzenlediği Uluslararası Tasarım Bienali’ne katılacağını biliyoruz. Hangi bölümler katılıyor?

Fakültemiz, bienalin “Üniversite Programı”na grafik, iç mimarlık ve tekstil bölümleri öğrenci projeleriyle katılıyor. Öğrencilerimiz bienalin belirlediği “Kusurluluk” teması ile ilgili projeler ürettiler. Ayrıca öğretim elemanlarımız bireysel projeleri ile “Adhokrasi” ve “Musibet” temalı sergilere katılmak üzere başvurularını yaptılar.

– 2010 yılında Uluslararası Çağrılı Afiş Bienali düzenlemiştiniz. Bu da sizin fakültenin ilklerinden biriydi.

Evet, grafik bölümü öğretim elemanlarımızın girişimi ile bir başka ilke daha imza atarak Uluslararası Çağrılı Afiş Bienali’ni başlattık. Kendi alanlarında isim olmuş, ülkemizden ve dünyadan çok sayıda afiş tasarımcısının yapıtları, üniversitemizin Cumhuriyet Müzesi’nde izleyicilerle buluştu. İkincisi Ekim 2012’de gerçekleşecek olan bienalin hazırlıkları ise tamamlanmak üzere.

– 2013, Trienal yılı. Bu konudaki hazırlıklarınız ne durumda?

2013 Haziran ayında gerçekleşecek olan 6. Uluslararası Öğrenci Trienali dünyadaki ilk ve tek örnek olarak eğitim sistemleri arasında bağ kurma, birlikte üretmeye dayalı ortak paylaşım alanları yaratma, kültürlerarası bağ kurma gibi önemli bir misyona sahip. Bu yıl başlığımız “Connecting the dots” sanatın ve tasarımın birleştiren gücünü görünür kılmayı hedefliyor ve bunu önemsiyoruz. 6. Trienal’le birlikte bir yenilik daha yapıyoruz ve daha önceki yıllarda sadece haziran ayında gerçekleşen sergi, workshop, sempozyum ve kısa film gösterilerinden oluşan etkinliklerin, workshop ayağını, yan etkinlik olarak tüm seneye yayıyoruz. Böylece ulusal ve uluslararası katılımcılarla gerçekleştireceğimiz yaratıcı paylaşımımızı daha çok güçlendirerek, süreklilik yaratmayı hedefliyoruz.

 

Kaynak : [-]   Nazlı Pektaş

 

Türkiye’nin ilk Uluslararası Sokak Sanatçıları Festivali 2-3 Haziran’da Marmara Forum ve Forum İstanbul’da başlıyor. Dünyanın dört bir tarafından,  12 farklı ülkeden gelecek olan uluslararası sokak sanatçıları bu festivalde buluşuyor. 

1.sokak festivali

Marmara Forum ve Forum İstanbul, sanatseverleri sokak festivalinde bir araya getiriyor. Londra Covent Garden’da, Paris’te Opera Meydanı’nda rastladığınız ve hayranlıkla izlediğiniz

sokak sanatçıları  2-3 Haziran’da İstanbul’da bir araya gelecek.

Marmara Forum ve Forum İstanbul renklenecek

Marmara Forum ve Forum İstanbul, farklı ülkelerden alanında profesyonel ve dünyaca ünlü sanatçılara ev sahipliği yapıyor. Gerçekleşecek 17 performanstan; 7 kez Guiness rekorlar kitabına giren, sokak performansları dünya şampiyonu Avustralyalı Space Cowboy; göz kapakları ile ağırlık kaldırıp, en fazla sayıda kılıcı yutacak. İspanya’dan gelecek olan Fabian Gaete Maurire ise 3 dakikada parmaklarıyla portre çizecek; cam bardakla müzik yapan dünyaca ünlü çek asıllı Petr Spatina muhteşem gösterisiyle misafirleri büyüleyecek. 1968’den beri kukla gösterileri gerçekleştiren İspanyol Daniel Loeza kurbağa piyanist ile farklı bir gösteriye imza atacak. İnternette milyonlarca kez tıklanma rekoru kıran aynı anda birçok müzik aleti çalan tek kişilik orkestra Cigo ise neşeli bir show gerçekleştirecek.

Meksika’dan Avustralya’ya, İsveç’ten İspanya’ya kadar dünyanın dört bir tarafından gelen sanatçıların 2 gün boyunca sergileyeceği performansların yanısıra, kabare gösterileri, karikatür çizimi ve pandomim gibi daha bir çok gösteri de bu festivalde olacak.

2-3 Haziran’da Forum İstanbul ve Marmara Forum’un açık otoparkında gerçekleşecek daha önce hiç görmediğiniz bu muhteşem performansları kaçırmayın!