Bir ressam üzerine : Nevhiz Tanyeli

Nevhiz Tanyeli bir konuşmasında sözlerine şöyle devam ediyor :
“Bu nedenle biçimsel bir oyun olamaz resim yapmak. Yaşam daha trajik, komik, çirkin, güzel, umarsız, umutludur sanattan. Sanat yaşamın izdüşümü olmaya, yaşama yanıt veren yaşamınkine denk bir dizge oluşturmayı çabalar sadece. Oyun gibi bir şey işte…”

Nevhiz Tanyeliyi  daha yakından tanıyalım

Nevhiz Tanyeli, 1941 yılında dünyaya gelmiş, hâlâ da kendini ileriye taşıyan bir ressam. Daha 15 yaşındayken günlüğüne “Akademiye sonra Paris’e gideceğim, ressam olacağım.” diye not düşmüş. O zamandan kararlı ve kendinin farkında olan biriymiş. Ailesinin, bugün de değişmeyen “ressam olursan aç kalırsın” uyarılarına rağmen dediğini gerçekleştirmiş ve İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde eğitim almış. Neşet Günal, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Cemal Tollu atölyelerinde çalışmalarını sürdürmüş.

İlerleyen zamanlarda akademik kariyerine eğilim göstermiş. Çünkü ailesinin dediği gibi resim yapmak maddi gelir kazandırmamış. Oğluna bakmak zorunda olan Tanyeli, sırasıyla çalışmalarını tamamlayarak “profesör” unvanını almış. Tabi ki resim yapmaktan vazgeçmemiş. Açtığı sergiler sonucunda 2003 “Sedat Simavi Görsel Sanatlar Ödülü”ne, 2014 Yılında ise “Tüyap Fuarı Onur Ödülü”ne layık görülmüş.

Peki Tanyeli’nin resim anlayışı nasıl ?

Biraz da Tanyeli’nin resim anlayışına değinecek olursak kendine özgü sözleriyle karşılaşıyoruz. Orhan Çelik’in sunduğu bir programda resimlerini nasıl tanımladığı sorulmuş kendisine. Tanyeli ise; “Resimlerimi tanımlamak, sözele dökmek neredeyse olanaksız, görsel bir dille çalışıyorum.” demiş. Tablolarındaki üslubun yapı taşı olan çizgisel öğeler ise kendiliğinden oluşmuş. Hiçbir zaman düzenli bir ressam olamadığından bahsetmiş. İçinden geldikçe dokunmuş boyalara, fırçalara, tuvallere… Ayrıca ara ara röportajda: “Sanat yapmak bir maceradır. Resim yaratıcı emeğin, yaratıcı emeğe eklenmesidir.” diye de fikirlerinden bahsetmiş.

Kısaca özet geçicek olursak Nevhiz hanımın önemli bir dönemde, önemli isimlerle çalıştığını, resim yapmanın onun için bir iç meselesi olduğunu görüyoruz. O eski nezaket ve saygı ikilisini hâlâ sözlerinde barındırıyor. Tabloları ise teknik açıdan biraz Van Gogh’a benziyor. Resimlerindeki figürleri ise her biri ayrı bir ruh halini fısıldıyor. Yaşamanın yükü ile yorulanlar, resimlerce bağırmak isteyip susanlar, zevklerinden, tutkularından vazgeçmeyenler, başından olay eksik olmayanlar ve daha bir sürü insan… Tanyeli, her bir sayfası farklı bir insanı ve ruh halini anlatan bir roman yazıyor aslında, yıllardır süren ve hiç bitmeyecek gibi…