Yazılar

Türkiye İlk Kez Venedik Bienali 56. Uluslararası Sanat Sergisi’nde

Venedik’te 1895 yılından bu yana düzenlenen bienal kapsamında bu yıl ilk kez kalıcı bir Türkiye pavyonu yer alıyor. Küratörlüğünü mimar Murat Tabanlıoğlu’nun üstlendiği bienalin sergi konukları arasında tanınmış sanatçı Sarkis de yer alıyor. Defne Ayas’ın sunum küratörlüğünde gösterilecek olan eser, Arsenale’de 2014-2034 yılları arasında Türkiye’ye yirmi yıl süreyle tahsis edilen mekanda sergilenecek.

venedik-bienali

9 Mayıs – 22 Kasım 2015 tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan Venedik Bienali 56. Uluslararası Sanat Sergisi’nde yer alacak olan Sarkis, Mimar Sinan Üniversitesi İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde öğrenim gördü. İlk sergisini 1960 yılında İstanbul Sanat Galerisi’nde açtı. Resimle başladığı sanat hayatına heykelin yanı sıra disiplinler arası (işitsel, görsel) enstalasyonlar gibi farklı sanat formları ekleyen sanatçının eserleri, aralarında Centre Georges Pompidou  (Paris), Guggenheim Museum (New York), Musée d’Art Moderne de la Ville de Paris (Paris), Kunst-und-Austellungshalle (Bonn), Louvre Müzesi (Paris), Bode Museum (Berlin), Kunsthalle Düsseldorf’un bulunduğu birçok sanat merkezi, müze ve galeride sergilendi. When Attitudes Become Form sergisi (Kunsthalle Bern, 1969), DOCUMENTA VI, DOCUMENTA VII (Kassel, 1977, 1982) ile Sidney, Şangay, Sao Paulo, Moskova ve İstanbul Bienalleri Sarkis’in katıldığı önemli sergiler arasında.

Sarkis’in son dönem kişisel sergileri arasında Galeri Manâ (İstanbul, 2013),  Arter (İstanbul, 2013), Museum Boijmans van Beuningen (Rotterdam, 2012), Galerie Nathalie Obadia (Paris, 2011 ve 2014), MAMCO-Cenevre Çağdaş Sanat Müzesi (Cenevre, 2011), Centre Pompidou Çağdaş Sanat Merkezi (Paris, 2010), ve İstanbul Modern (2009) sayılabilir. Sanatçı çalışmalarını 1964’ten bu yana Paris’te sürdürüyor.

Venedik Bienali hakkında tarihçe

1895 yılında yapılan ilk bienalde dekoratif sanatlar önemli rol oynamıştır. Yirminci yüzyılın ilk on yılında etkinlik daha da uluslararası niteliğe erişmiştir. 1907’den sonra birçok ülke kendi ulusal pavyonlarını kurmaya başlamıştır. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Biennale modern sanattakiyenilikçi akımlara ilgi göstermye başlamıştır. İki dünya savaşı arasındaki yıllarda birçok önemli modern sanatçı bu etkinlikte işlerini sergilemiştir.

1930’da, Biennale’in kontrolü Venedik şehir meclisinden ulusal Faşist hükümete geçmiştir. 1930’larda birçok yeni etkinlik bölümü eklenmiştir: 1930’da Müzik Festivali, 1932’de Uluslararası Film Festivali, 1934’te Tiyatro Festivali. 1938’den itibaren Sanat Sergisi bölümünde “Büyük Ödül”ler verilmeye başlanmıştır.

II. Dünya Savaşı sırasında altı yıl ara verildikten sonra, 1948’de yeniden yapılmaya başlanan Biennale, ilgisini önce Avrupa’daki avangard sanat, daha sonra tüm dünyadaki güncel akımlar üzerinde yoğunlaştırmıştır. Soyut Dışavurumculuk 1950’lerde, Pop Sanatı 1960’larda etkinlikte yer almıştır. İtalyan mimar Carlo Scarpa 1948’den 1972’ye kadar Biennale’nin sergi mekanlarına önemli katkılarda bulunmuştur.

1968 protestoları Biennale’de krize neden olmuş, Büyük Ödüller iptal edilmiş, monografik olanlar yerine daha çok tematik sergiler yeğlenmiştir. 1974’te yapılan etkinlik Agusto Pinochet’nin diktatörlüğünü kültür yoluyla protesto etmek amacıyla tümüyle Şili’ye adanmıştır. Yeni ödüller -Venedik Film Festivali’nin Altın Aslanları- verilmeye başlanmıştır.Postmodern sanat, gittikçe artan çeşitlilik ve popülerlikte sergiyle sahneye girmiştir.

1980’de Achille Bonito Oliva ve Harald Szeemann ortaya çıkan yeni sanatı araştırmayı amaçlayan “Aperto” isimli bölümü açmışlardır. İtalyan sanat tarihçisi Giovanni Carandente1988 ve 1990 yıllarının yöneticiliğini yapmıştır. Ardından üç yıl ara verilerek, 1995 yılında yapılacak etkinliğin Biennale’nin 100. yıldönümüne denk gelmesi sağlanmıştır. 1993 yılının etkinliği Achille Bonito Oliva, 1995 Jean Clair, 1997 de Germano Celant tarafından yönetilmiştir.

1999 ve 2001 yıllarında peşpeşe iki yıl Harald Szeemann’ın yönetimindeki Biennale’ye Asya ve Doğu Avrupa’dan, her zamankindan daha genç sanatçılar çağrılırken Arsenale’de yeni restorasyonu biten bölümlere sergi mekanları eklenmiştir.

50. Biennale Francesco Bonami tarafından yönetilirken, yedi yardımcı küratörle (Hans Ulrich Obrist, Catherine David, Igor Zabel, Hou Hanru ve Massimiliano Gioni) ile çalışması bir rekor olarak görülmüştür.

51. Biennale Haziran 2005’te açılmıştır. Maria de Corral ve Rosa Martinez’in küratörlükleriyle etkinlik ilk defa iki kadının yönetiminde yapılmıştır. De Corral “The Experience of Art” (Sanatın Deneyimi) isimli bölümü organize ederek eski ustalardan gençlere kadar 41 sanatçının işini sergilemiştir. Rosa Martinez ise Arsenale’yi alarak “Always a Little Further” (Hep Biraz Daha İleri) başlığı altında “romantik yolcu mitini” işleyen 49 sanatçının işlerine yer vermiştir.

51. Biennale’de ABD’li sanatçı Barbara Kruger ömür boyu başarısı için “Altın Aslan” ile ödüllendirilmiştir.

2007’de ABDli Robert Storr baş yöneticiliğini üstlendiği 52. Biennale’nin başlığı Think with the Senses – Feel with the Mind. Art in the Present Tense (Duyularla düşün – Akılla Hisset. Şimdiki Zamanda Sanat) olmuştur. Bu yıl Meksika ilk resmi katılımını sanatçı Rafael Lozano-Hemmer ile Van Axel Sarayı’nda yapmıştır.

İsveç’li küratör Daniel Birnbaum 2009 yılının sanat yöneticiliği için saçilmiştir.

Venedik Bienali Formatı

Resmi Biennale Giardini’de 30 kalıcı ulusal pavyonun bulunduğu parkta yer alır. Kalıcı pavyonlar, daha çok 1930’ların ve Soğuk Savaş’ın uluslararası politik yapısının bir dayatmasıdır. Her ülkenin kendi pavyonunu nasıl kullanacağı konusunda tek bir format yoktur. Büyük Britanya pavyonu her zaman British Council (İngiliz Kültür Konseyi) tarafından yönetilirken ABD bu sorumluluğu İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenen bir galeriye vermektedir. Giardini’de Biennale’nin yöneticisinin küratörlüğünü yaptığı büyük bir sergi salonu da bulunmaktadır.

Aperto genç sanatçılar ve ulusal olarak temsil edilmeyen ülkelerin sanatçıları için daha marjinal bir yan etkinlik olarak başlamıştır. Genellikle Arsenale’de sergilenmektedir ve resmi bienal programının parçası olmuştur. 1995’te Aperto olmayınca katılan ülkeler yeni sanatçılarının işlerini sergileyebilmek için yerler kiralamışlardır.

Sürrealist akımın öncü sanatçılarından Joan MIRÓ eserleri İstanbul’da

Sürrealist akımın öncü sanatçılarından Joan MIRÓ, Mourlot ve Maeght koleksiyonlarında yer alan 60 eseriyle 20 Kasım – 19 Ocak tarihleri arasında Mimar Sinan Üniversitesi Tophane-i Amire’de.

Joan_Miro2012 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ev sahipliğinde düzenlenen ve büyük ilgi görenSalvador Dali Sergisi ’nden sonra yine Kült işbirliğiyle 20. yüzyılın en ilham verici isimlerinden Joan MIRÓ , dünyaca tanınmış Mourlot ve Maeght koleksiyonlarında yer alan 60 eseriyle 20 Kasım 2013 / 19 Ocak 2014 tarihleri arasında Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi’nde olacak.

1924 yılında Sürrealist Manifesto ’yu yayınlayan Andre Breton’un “içimizdeki en Sürrealist” diye tanımladığıJoan MIRÓ canlı renklerin, biomorfik yaratıkların, arabesklerin, kadınların, kuşların, güneşin ve yıldızların göksel bir mekana serpiştirildiği çocuksu ve nükteli resimleriyle izleyiciye fantastik bir dünya sunacak.

Büyük çağdaş ustalar arasında Joan MIRÓ eserlerine hakim olan hayat dolu şiirsel, ince zeka ürünü ve doğaçlama atmosferle ön plana çıkar.

İlk dönemlerinde Fovizm ve Kübizm etkisinde yaptığı Katalan manzaraları 1920’lerin başlarında sürrealizm etkisiyle “rüya resimlere” doğru yönelir. 1930’larda ise İspanya’daki iç savaşa dönüşen siyaset nedeniyleMIRÓ ’nun Katalan kimliği ve yaşadığı çelişkiler bu dönemde ürettiği eserlerde baskın hale gelir. Şiddetin ve ruhsal ıstırabın baskın olduğu bu yıllarda eski düşsel ortamın yerini vahşet, eğilip bükülmüş, biçimi bozulmuş figürler ve siyah renkler alır.

Bu ruh hali yine de MIRÓ ’nun sanatındaki en büyük özelliklerinden biri olan materyallerin alışılmadık kombinasyonları üzerinde deneme yapma ve birbiriyle bağlantısı olmayan imajları şaşırtıcı biçimde yan yana getirme arzusuna engel olmaz. Bu keşifler sonucu da MIRÓ ’nun sanata yaptığı en büyük katkılardan biri olan yeni bir işaret dili vücut bulur. “Resim mağara adamlarının çizimlerinden beri çöküş içerisindedir” diyen MIRÓ , işaret ve sembollerden oluşan evrenini hep ilkel bir ressamın doğallığıyla oluşturur ve ulaşmaya çalıştığı bu “saflık” onu çağdaşlarından ayıran en belirgin özelliği olur.

ÇOCUKLAR İÇİN MIRÓ

Çocuk Sanat Atölyesi

Sanatsal aktivitelere önem vererek bilinçli ve yetenekli nesiller yetiştirmeyi hedefleyen Doğa Koleji, MIRÓSergisi’nde çocuklar için özel bir “çocuk alanı” oluşturuyor.

Çocuk alanı, serginin geniş bir bölümünde yer alarak birçok çocuğa sanatla iç içe zaman geçirmelerini sağlayacak. Çocuklar bu özel alanda MIRÓ ’nun eserlerini boyama, duvar resimleri yapma ve eserlerini projeksiyonla sergileme imkânı yakalayacak. Böylece çocukların çalışmaları saflığın, ilk resmin, çocuksuluğun peşinden giden MIRÓ’nun eserleriyle ortak bir paydada buluşacak.

Birçok başarılı sergiye imza atan, sanatsal etkinliklerde yer alan deneyimli sanat ekibi, etkinlik alanında çocukları yalnız bırakmayacak. Çocukların yorum ve yaratıcılıklarını geliştirme imkânı yakalayacağı bu alanda, farklı yaş grupları, kendi renkli dünyalarını MIRÓ ’nun bir o kadar canlı evreniyle buluşturma şansı bulacaklar.

20. YÜZYILIN EN OLAĞANDIŞI SANATÇI-ŞAİRİ

dutchintJOAN MIRÓ

1893 yılında Katalonya’nın kalbi Barcelona’da doğan Joan MIRÓ özellikle kamusal alanlarında bulunan eserleriyle aynı Gaudi gibi şehre mimari kimliğini kazandırmış bir isimdir.

Joan MIRÓ uzun kariyeri boyunca yalnızca yağlıboya, baskı resim ve kitap resimleri üretmekle yetinmemiş; eskiz, kolaj, seramik, heykel, sahne tasarımı, duvar resmi ve dokuma alanlarında da çalışma yapmıştır.

“Kırsalda geçen ömrümün özeti ve peşinden gideceğim şeyin başlangıç noktası” dediği ilk önemli eseri “Çiftlik” ünlü yazar Ernest Hemingway tarafından satın alınır. Hemingway içinse bu eser şunu ifade etmektedir: “ Çiftlik ‘i dünyadaki hiçbir tabloya değişmem.”

1924 yılında Andre Breton Sürrealist Manifesto’yu yayınladığında, Andre Masson, Max Ernst, Louis Aragon ve Paul Elouard ile birlikte akıma ilk katılanlar arasındadır.

Paris’te geçen yıllarında en yakın dostlarından birisi İspanya’dan sürgündeki bir başka isim Pablo Picasso’dur.

İspanya İç Savaşı esnasında General Franco’ya tepkisini bu dönemde yaptığı, yumruğunu hiddetle sıkmış bir Katalan ırgatın faşizme başkaldırısını gösteren Aidez L’Espagne (İspanya’ya Yardım Edin) isimli çalışmasıyla gösterir.

1954 yılındaki Venedik Bienali’nde Grafik Sanat Büyük Ödülü’nü kazanır. Paris UNESCO binasındaki çalışmaları Uluslararası Guggenheim Ödülü’ne layık görülmüştür.

1974 yılında Dünya Ticaret Merkezi için yaptığı duvar çalışması 11 Eylül saldırılarında yok olan en değerli sanat eserlerinden biridir.

Katalan kimliğinin sembolü Barcelona futbol takımının 75. yılı adına bir afişe imza atmıştır.

1982’de İspanya’da düzenlenen Dünya Kupası’nın afişini tasarlamıştır.

MIRÓ denildiğinde akla gelen ilk çalışmalardan birisi de General Franco sonrasında dünyadaki imajını değiştirmeye çalışan İspanya için yaptığı ve hala kullanılan turizm logosudur

Deliliğin sınırlarında sanat

“Normallik ve Delilik Arasındaki Sanatçılar: Bosh’dan Dali’ye Ham Sanat’tan Basquiat’ya” adı altında Ravenna Sanat Müzesi’nde açılan sergi, yaratıcılığın sınırlarında gezinen “borderline” diye tanımlanan sanatçıların dünyasında bir yolculuğa çıkarıyor ziyaretçiyi.

Ferrara’daki müzede topluca sunulan 200 yapıt, uçurumların kıyısında süregelen sonu olmayan bir yolculuğa eşlik ediyor. Geceyle gündüzün, gerçekle düşün birbirine karıştığı bu yolculukta, deliliğin sınırlarındaki sanatçılar, ziyaretçiyi kaosa sürüklüyor. Bu serginin küratörlüğünü üstlenen Ravenna Sanat Müzesi’nin (Mar) müdürü Claudio Spadoni, serginin katoloğunu yayımlayan Gabriele Mazotta ve psikiyatr Giorgio Bedoni’nin amacı da borderline sanatçıların fırçasından çıkan yapıtlar aracılığıyla her türden sınırı aşmak.

Çocuksu yaratıcılık
Fransızcada “Art Brut” diye tanımlanan, “Ham Sanat”ın temsilcisi sayılan sanatçıların yapıtlarıyla düzenlenen serginin ana teması, Paul Klee ve Jean Dubuffet’nin ”ilkel bir içgüdü” diye yorumladıkları esinlenme konusuna odaklanıyor. Tek başlarına, sessiz bir ortamda, psikiyatrik sorunları nedeniyle yaşamın kıyısına itilen yaratıcıların yapıtlarıyla karşı karşıya geliyor bu sergide ziyaretçi. “Art Brut” bu sıra dışı yaşamlarda, İsviçre’deki psikiyatri kliniklerinde yıllar süren bir yaşam süren Dubuffet’nin vurguladığı gibi primitif ve çocuksu bir nitelik ve yaratıcılık barındırıyor.

Sıra dışı bir dünyanın kapılarını aralayan Ferrara’daki sergide sanat dünyasında Pontormo diye anılan melankolik Jacopo Carrucci’nin uyguladığı diyet ve sürekli şikayet ettiği bağırsak rahatsızlığıyla ilgili yakınmalarını not düştüğü hüzünlü günlüğe de yer veriliyor. Carrucci bu günlüğü, 1554’de Floransa’daki San Lorenzo kilisesindeki bir iskeleden düşmesinin hemen ardından tutmaya başlıyor.

Müzikle terapi
Art Brut akımının bir başka önemli temsilcisi Hugo van der Goes da melankolik ve acaip davranışlarıyla dikkat çeken bir sanatçıydı. Sanat kariyerinin zirvesindeyken Brüksel’deki Roode Kloster manastırına kapanmaya karar verdi. Gerçek dışı şeyler gördüğünü söylüyor ver bağrıyordu. Yunanlı hekimlerin yolundan giden dönemin doktorları, Goes’u müzikle tedavi ediyordu.

talyan Annibale Carracci ile Carlo Dolci de melankolik karakterleriyle tanınan iki sanatçıydı. Her iki sanatçının özyaşam öykülerini kaleme alan biyografi yazarları, Carracci’nin yaşadığı aşklarla ilgili derin bir depresyona sürüklendiğini, Dolci’nin ise konuşmayı kestiğini, iletişim kurmaktan kaçındığını aktarıyor.

Viyana’da sanat tarihi mezunu olan, ardından Londra’da müzik ve tıp eğitimi alan 1886 doğumlu Hans Prinzhorn, psikanalist olmuştu. Ayrıca Heidelberg üniversitesinde ünlü bir psikiyatrın asistanlığını yapıyordu.

Prinzhorm’un “Akıl Hastalarında Plastik Faaliyet” başlıklı ilk kitabı 1922’de yayımlandı. Prinzhorm Almanya’dan Latin Amerika’ya uzanan geniş bir coğrafyada çeşitli kliniklere yatırılan akıl hastalarının farklı niteliklerdeki yapıtlarını inceliyordu.

Psikopatolojik sanat
1923 tarihli Venedik Bienali ile 1900 Paris Uluslararası Sergisi’nde, Afrikalı sanatçıların işleri olan heykellerden bir retrospektif düzenlemişti. Avrupa dışı kültürlerden gelen sanatçıların yapıtları ilk kez sunuluyordu. Aynı yıllarda primitifler ve çocukların yaptıkları resimleri çağrıştıran “ Art Brut/Ham Sanat” da modaydı.

Blaue Reiter’in Münih’de açılan bir sergisi üzerine “Die Alpen” dergisinde bir yazı yazan Paul Klee, “Çocuklar özgür bırakıldıkları sürece çok sayıda birçok ayrıntı aktaran resim yapıyor” diye not düşmüştü. Klee’nin meslektaşı Gabriele Münter, o yıllarda çocuk resimlerinin koleksiyonunu yapıyordu.

Birinci dünya savaşı sırasında İsviçre’deki kahvelerde bir araya gelen militarizm karşıtı ve anarşist Dada akımının temsilcileri, primitifler ve çocukların resimlerini çağrıştıran Art Brut akımını taklit etmişti. Öte yandan psikanalist Prinzhorm’un koleksiyonu gitgide büyüyerek 5 bin yapıta ulaşmıştı. “Psikopatolojik sanat” diye anılan kavram da bu dönemde ortaya çıkmıştı.

Jean Dubuffet 1945’de “Ham Sanat”ı, toplumdan dışlanmış ya da kendini bilinçli şekilde toplum dışına atmiş kişilerin sanatı olarak tanımlamıştı. “Art Brut”, hem ham hem de şampanya gibi “köpüklü” biir akımdı. Kendisi aynı zamanda şarap tüccarı olan Dubuffet, “Art Brut” sanatçılarını bir çatı altında bir araya getiren bir şirket de kurmuştu.

Ravenna Sanat Müzesi’nde “Borderline, Normallik ve Delilik Arasındaki sanatçılar: Bosch’dan Dali’ye, Ham Sanat”tan Basquiat”ya başlıklı sergi, 16 hazirana kadar sanat dünyasının “çılgınları”nın portreleri ile sıra dışı işlerini bir araya getiriyor.

“Art Brut” akımının takipçileri portreye çok önem veriyordu. Bu obsesif seçimin ilk örneği Van Gogh’da izleniyor. Francis Bacon, “Sevilmek için sanatçı oldum” diyordu. Gerçeküstü resmin ünlü ismi Salvador Dali’yle noktalayalım, “Bir deliyle aramda tek bir fark var; ben deli değilim!”

Kaynak : Aslı Kayabal [-]

Akbank Sanat Uluslararası Küratör yarışması sonuçlandı

Genç küratörlere destek vermek, güncel sanat alanında yeni projeleri teşvik etmek ve küratöryal çalışmalara olan ilgiyi arttırmak için gerçekleştirilen Akbank Sanat Uluslararası Küratör Yarışması 2012’yi Meksika’lı Alejandra Labastida kazandı.
Bu yıl ilk kez düzenlenen yarışmaya; Belçika, Bulgaristan, Finlandiya, Fransa, Almanya, Macaristan, İtalya, Polonya, Portekiz, Romanya, İskoçya, Sırbistan, İspanya, İsveç, İsviçre, Hollanda, Birleşik Krallık, Türkiye, Mısır, Fas, Senegal, İran, Rusya, Ukrayna, Avustralya, Yeni Zellanda, Brezilya, Guatemala Cumhuriyeti, Meksika, ABD, Kanada, Singapur, Tayvan ve Japonya gibi ülkelerden 100’ü aşkın küratör başvurdu.Kudüs Al-Ma’mal Güncel Sanat Vakfı Direktörü ve Darat Al Funun, Khalid Shoman Vakfı Sanat Direktörü Jack Persekian, CCA Glasgow Direktörü ve Glasgow School of Art Öğretim Görevlisi Francis McKee ve küratör Başak Şenova’dan oluşan yarışma jürisi tarafından yapılan değerlendirme sonucu, Alejandra Labastida birinciliğe layık görüldü.Alejandra Labastida’nın sunduğu sergi önerisinin kavramsal çerçevesinde yer alan fikirleri son derece zengin bulan jüri, projeyi öne çıkaran kavramların; kendine mal etme, olaylara atıfta bulunma, tarihsel parçalar ve olayları yorumlama olduğunu belirttu.Alejandra Labastida’nın yarışmada birincilik kazanan sergisi; 19 Şubat – 27 Nisan 2013 tarihleri arasında Akbank Sanat’da gerçekleştirilecek. Sergi kapsamında performanslar, konferanslar ve gösterimler düzenlenecek.

Alejandra Labastida 


Alejandra Labastida (Meksika, 1979) Iberoamericana Üniversitesi Tarih Bölümü mezunudur. Estetik, sanat kuramı ve felsefe konularındaki eğitimine devam ederken küratöryel araştırma ve çalışmaları, sanat ve siyasetin kesişme noktaları üzerine odaklanmaktadır. 54. Venedik Bienali’nde (2011) Meksika Pavyonu’nun asistan küratörlüğünü yapmıştır. 7. Berlin Bienali’nde (2012) “İhtiyaç Zamanlarında Küratörlük” başlıklı Küratöryel Çalıştay’a katılmıştır. Halen, 2008 yılından bu yana Küratörlük Bölümü’nde çalışmakta olduğu Meksika MUAC’ta (Üniversite Güncel Sanat Müzesi) Yardımcı Küratör olarak görev almaktadır. Yakın zamandaki küratöryel projeleri Petit mal, Ergo materia, Arte Povera, For the love of dissent ve A partir de mañana, Todo’yu içermektedir.

Art İstanbul, 19 – 25 Kasım tarihlerinde

İstanbul’un yeni sanat haftası Art İstanbul, 19-25 Kasım tarihlerinde kentteki galeri, müze ve sanat kurumlarını ortak bir yapı içinde buluşturuyor. Hedef çağdaş sanat ortamını daha da görünür kılmak. Art İstanbul haritasını kılavuz alıp, kentteki sergileri derledik.

Pera Müzesi: İçeriği açısından dünyadaki tek örnek olan Yannick ve Ben Jakober Vakfı Çocuk Portreleri Koleksiyonu’ndan derlenen ‘ Altın Çocuklar: 16.-19. Yüzyıl Avrupası’ndan Portreler’ sergisi Mihrimah Sultan ’dan Fransa Kralı XIV. Louis’ye Avrupa kraliyet ailelerine ve yüksek aristokrasisine mensup çocukların portrelerini bir araya getiriyor. ‘Flash-Back, Yannick Vu & Ben Jakober, Yapıtlar: 1982-2012’ sergisi de en az ‘Altın Çocuklar’ kadar ilgi çekici. Müzenin daimi sergisi ise oryantalist resmin seçkin örneklerinden oluşuyor.
Proje 4L: Soyut sanatın öncülerinden Abdurrahman Öztoprak’ın anısına açılan sergi, 5 Ocak’a kadar uzatıldı. 40 yaş üstü heykelcileri bir araya getiren ‘40+ İstanbul ’un açık hava heykel terası’ sergisi 1 Aralık’a kadar açık.
Arter: Başak Şenova’nın küratörlüğünü yaptığı ‘Hamle’ sergisinde Adel Abidin, Rosa Barba ve Runa Islam’ın işleri yer alıyor. Aslında üç kişisel sergiden oluşan ‘Hamle’nin küratöryel yöntemi, sergideki hareket alanlarını satranç oyununa gönderme yaparak genişleten, hesaplanmış bir yapıya dayanıyor.
Merkur: İzmirli heykeltıraş Ozan Oganer’in dantel, iğne oyası gibi materyalleri de kullandığı eserleri 27 Aralık’a kadar Merkur’daki ‘Dilemma’ sergisinde.
x-ist: Son dönemin gözde isimlerinden Ekin Saçlıoğlu’nun desen, tuval ve objelerinin yer aldığı ‘Çukur’ sergisi 22 Kasım – 15 Aralık’ta görülebilir.
Çağla Cabaoğlu Gallery: Gökhan Deniz, kişisel sergisi ‘Hangisi Daha Gerçek?’te paslanmaz çelik malzemeyi resim disipliniyle buluşturuyor. 17 Aralık’a kadar görülebilir.
Kare Sanat Galerisi: Türkiye resminin yaşayan en büyük isimlerinden Adnan Çoker’in ‘Minimal Simetri’ sergi serisinin üçüncüsü Kare’de. Ziyaretçilerin, daha önce Çoker resminde karşılaşmadıkları tuval boyutlarının yanı sıra retrospektif serisinden resimleri görebilme imkânı da bulabilecekleri sergi 20 Kasım-31 Aralık’ta görülebilir.
Galeri İlayda: 1985 doğumlu ressam Nurdan Likos, kendi kişisel hikâyesinden yola çıkarak kadınlığın ‘mahrem’ dünyasına bakıyor. ‘Aklımdakiler’ 8 Aralık’a kadar devam ediyor.
Galeri Artist: Yaşamını Elbe Adası’nda sürdüren Behçet Safa’nın işleri 30 Kasım’a kadar görülebilir.
art On İstanbul: Eserlerini popüler kültür, partiler ve tüketim çılgınlığı üzerine kurgulayan Çinli sanatçı Han Yajuan, Türkiye’deki ilk kişisel sergisinde ‘moda’ temasını irdeliyor.
Rampa: Erinç Seymen, üç senelik çalışmasının ürünü olan ‘Tohum ve Kurşun’ sergisiyle Rampa’da. 12 Aralık’a kadar sürecek sergide Seymen’in ince işçiliğinin ürünü desenlerinin yanı sıra video ve performans gibi disiplinleri de barındırdığı ‘Sangoi’ projesi ise ilk kez seyirci karşısına çıkacak.
All Arts: Çizgi, ışık ve gölge dengesini araştırdığı iki boyutlu heykelleriyle tanınan Hal Buckner’ın kişisel sergisi 20 Kasım’dan itibaren Nişantaşı Sofa Otel’deki All Arts galerisinde.
Galeri Zilberman: Türkiye’de araştırma odaklı toplumsal boyutlu, feminist sanat üretiminin ilk akla gelen temsilcilerinden İpek Duben’in demir ve çelik profillerle katmanlaştırdığı işleri 1 Aralık’a kadar Galeri Zilberman’da görülebilir.
Galeri Non: Meriç Algün Ringborg, Olof Olsson, Pilvi Takala ve Erdem Taşdelen’in ‘Aşamalı Değişim’ sergisi ismiyle popüler kişisel gelişim kitaplarına göz kırpıyor, sonuçtansa sürece odaklanıyor. ‘Aşamalı Değişim’ 24 Aralık’a kadar devam edecek.
Galerist: Figüratif ve hipergerçekçi resimleriyle tanınan genç ressam Rasim Aksan ilk kişisel sergisini açtı. ‘İsimsiz 1’ başlıklı sergi 15 Aralık’a kadar Galerist’te. 20 Kasım’da sergiyi Aksan ve Marcus Graf eşliğinde dolaşmak mümkün.
Sanatorium: Alman sanatçı Stephan Kaluza’nın Türkiye’deki ikinci kişisel sergisi ‘Arkadienmaschine’ ismini doğal güzellik, adalet ve özgürlüğün bulunduğu ütopya ‘Arcadia’dan alıyor. Sergi, 1 Aralık’a kadar devam ediyor.
Galeri Apel: ‘Keşke’, Zeynep Perinçek Signoret’nin Galeri Apel’deki üçüncü kişisel sergisi. 1 Aralık’a kadar devam edecek sergide sanatçı, ‘farklılıkların bir araya gelebilmesi’ gibi özlemlerini yansıtıyor. 22-23 Kasım’daki Suzy Hug Levy stüdyo ziyaretleri de galerinin etkinlikleri arasında.
Pi Artworks: Nejat Satı’nın iki ayrı serisinden işlere yer verdiği ‘Halet-i Ruhiye’ Pi ArtworksGalatasaray ’da, Juan Botello Lucas’ın ‘Yedi Uyurlar’ efsanesinden feyz aldığı ‘Yedi Uyurlar (İkinci Diriliş)’ ise Pi Artworks Tophane’de. İki sergi de 25 Aralık’a kadar devam ediyor.
artSümer: Onur Gülfidan’ın dördüncü kişisel sergisi ‘Harika Günler’deki resimlerinde planlanamaz, öngörülemez anların peşine düşüyor. ‘Harika Günler’ 22 Aralık’a kadar devam ediyor.
Galeri Manâ: Pawel Althamar, İstanbul’daki ilk kişisel sergisinde Deustche Guggenheim, Berlin’in siparişi üzerine ürettiği ‘Almech’ yerleştirmesinden altı heykeli sergiliyor. Serginin bitiş tarihi 12 Aralık.
Pg Art Gallery: Çin, Tayvan, Kuzey Kore ve Hollanda ’da birçok anıtsal heykeli yer alan Jerome Symons, İstanbul’daki kişisel sergisi ‘Mutlu Günler’de farklı kültürlerden çeşitli unsurları yan yana getirerek zıtlıklarla dolu bir atmosfer yaratıyor.
Elipsis Gallery: Alman fotoğrafçı Olaf Otto Becker’in Türkiye’deki ilk kişisel sergisi ‘Sıfır Noktası Üzerinde’ Grönland manzaralarıyla sanatçının ekolojik endişelerini ve doğanın ihtişamını yansıtıyor. Son gün 14 Aralık.
Egeran Galeri: Türkiye’de ilk kişisel sergisini açan bir başka uluslararası sanatçı da Ivan Navarro. ‘Tünelin Ucundaki Işık’ sergisinde Şili’de doğan, ABD’de yaşayan sanatçının 2009 Venedik Bienali’nde sergilenen ‘Direniş’ yerleşmesi de bulunuyor. Sergi 22 Kasım’da açılıyor.
Pilot Galeri: Türkiye’de güncel sanatın yıldızlarından Şener Özmen, ‘Sıfır Tolerans’ başlıklı sergisinde son dönem işlerine ağırlık veriyor. Sanat dünyasının her şeyi mümkün olduğunca hoş görme haline nasıl geldiğinin ‘tolerans’ ve ‘sıfır tolerans’ kavramları üzerinden sorgulandığı sergi 27 Aralık’a kadar sürüyor.

C.A.M. Galeri : Cem Turgay’ın ‘karanlık ve dramatik etkisi yoğun’ fotoğrafları 9 Aralık’a kadar C.A.M. Akaretler’de. 22 Kasım’da sergiyi sanatçı eşliğinde görmek mümkün. 23 Aralık’ta yine C.A.M. Akaretler’de Mahmut Celayir’in atölyesini ziyaret etkinliği var. C.A.M. Nişantaşı ise Michael Caudo, Elif Uras gibi isimlerin yer aldığı ‘Son Aynı Zamanda Başlangıçtır’ sergisin ağırlıyor.

İstanbul Modern Şu sıralar Tasarım Bienali’nin iki ana sergisinden biri olan Emre Arolat küratörlüğündeki ‘Musibet’ sergisinin yanı sıra ‘Çağraş Çin Sanatına Bir Bakış’ ve ‘Bakış: Portre Fotoğrafının Değişen Yüzü’ sergilerine ev sahipliği yapıyor. Üç sergi de hayli etkileyici. Müzenin daimi sergisi ise modern ve çağdaş Türkiye sanatının kapsamlı bir özeti niteliğinde.

Galeri Nev İstanbul 1999 yılından beri İstanbul’da yaşayan Mike Berg, 1 Aralık’a kadar sürecek ‘Simple Geometry’ sergisinde temel geometrik formları yeniden anlamlandırdığı heykellerine ve onunla özdeşleşen büyük boy çelik duvar heykellerine yer veriyor.

Salt Galata MODERN ZAMANLAR: İstanbul Eindhoven-SALTVanAbbe projesinin üçüncü ve son sergisi ‘Modern Zamanlar’, Pablo Picasso, Georges Braque, Jean Bazaine, Fernand Léger, Raoul Dufy, Robert Delaunay, Juan Gris, Leo Gestel, Serge Poliakoff gibi Batı sanatının usta isimleriyle Mübin Orhon, Fikret Mualla, Abidin Dino, Yüksel Arslan, Avni Arbaş, Ferruh Başağa, Cihat Burak, Nejad Melih Devrim, Zeki Faik İzer, İlhan Koman, Fahrelnissa Zeid’in eserlerini yan yana getirerek bir anlamda karşılaştırmalı modern sanat tarihi sunuyor. Zeynep Yasa Yaman’ın küratörlüğünde hazırlanan sergi 30 Aralık’a kadar sürecek.
AKM : Salt Galata’daki bir başka sergi ‘Modernin İcrası: Atatürk Kültür Merkezi, 1946-1977’ ise Türkiye’de modern mimarinin simge binasının zorlu ve incelikli tasarım, yapım süreçlerini ortaya çıkarıyor. Hayati Tabanlıoğlu mimarlık arşivinden belgeleri de içeren bu proje için özel olarak üretilen AKM maketi ise Türkiye’nin en meşhur binasının mimarisini -izleyicinin erişemediği yapılanmayı- okumayı sağlıyor. 6 Ocak’a kadar sürecek.

Salt Beyoğlu HASSAN KHAN: Salt’ın İstiklal Caddesi ’ndeki mekânı ise Ortadoğu sanatının dâhi çocuğu olarak nitelendirilen Hassan Khan’ın bugüne kadar açılan en kapsamlı sergisine ev sahipliği yapıyor. Kahire’de yaşayan sanatçı, müzisyen ve yazar Hassan Khan müzikten sinemaya, kavramsaldan somuta farklı yer ve zamanlarda bambaşka insanları ve hikâyeleri buluşturuyor. Khan’ın, özellikle deneysel müzik ve video alanlarındaki çalışmalarının Ortadoğu’da öncü bir etkisi olduğu kabul edilir.

Bunlar da var 

Ekavart: Nezih Çavuşoğlu sergisi sürüyor.

Soda: Malgosia Stepnik heykel sergisi  22 Kasım’da açılacak.

Selvin: ‘Bir Figür Ustası: Neşet Günal’dan Desenler’ sergisi 30 Kasım’a kadar.

Linart: Esra Şatıroğlu

Mim Art: Timur Çelik Borusan Contemporary: Brigitte Kowanz

Piramid: International Underground, küratör Bedri Baykam .

Akbank Sanat: Magdalena Abakanowicz,  19 Kasım’dan itibaren.

Pasajist: ‘Bulutlarda Buluş Benimle’.

Daire: Dilay Koçoğulları

Galeri Artist  Çukurcuma: Serkan Bayer

Alanistanbul: Warhola

Mixer: Bağlantısızlar-1

Dirimart: Neda İsmail Atar heykel sergisi bugün sona eriyor.

Kaynak :[-]

Yapı Kredi Yayınları’ndan yaz sezonu için kitaplar

“Sanat Dünyasında Yedi Gün”, “Nemesis”, “Sahte”, “Garfield ile Arkadaşları- Odie Aşık”, “Red Kit Toplu Albümleri 4”, “Küçük Ayı ile Ahlat Ağacı”, “Uğurböceği Sevecen ile Salyangoz Tomurcuk 5- Cadılar” ve aylık edebiyat dergisi Kitap-lık’ın haziran sayısı raflarda yerini aldı.

Sanat Dünyasında Yedi Gün

Sanat Dünyasında Yedi Gün

Sanat tarihçisi ve sosyolog Sarah Thornton, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Sanat Dünyasında Yedi Gün kitabında New York, Los Angeles, Londra, Basel, Venedik ve Tokyo gibi çağdaş sanat merkezlerinde geçirdiği yedi günü anlatıyor.

Müzayede’de Christie’s müzayede evinde bir akşam satışına, Eleştiri Dersi’nde CalArts’ta bir seminer dersine konuk oluyor, Fuar’da Basel Sanat Fuarı’ndaki seçkin müşterileri izliyor, Ödül’de Tate’in düzenlediği Turner Ödülü’nün arkasındaki rekabeti anlatıyor, Dergi’de Artforum dergisi ve eleştirmenlerini tanıtıyor, Atölye Ziyareti’nde Takashi Murakami’nin atölyesindeki eğlenceye katılıyor ve Bienal’de Venedik Bienali’ndeki küratörlerin ve sanatçıların dünyasını gözler önüne seriyor.

Sanatı lüks bir tüketim ürünü ya da eğlence aracı olarak gören insanlara, entelektüel bir eylem, bir iş, hatta alternatif bir din olarak tanımlayanların katılımıyla kitap renkli karakterlerle dolu bir dünya gezisine dönüşüyor.

Sanat Dünyasında Yedi Gün kitabı, çağdaş sanat dünyasındaki yaratıcılık, zevk, karar, statü, para ve güzellik arayışının dinamiklerini anlamanın en eğlenceli yolu!

Çeviren: Mine Haydaroğlu
21 TL, 277 Sayfa

Nemesis

Nemesis

Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Nemesis’te Philip Roth, insanın varoluşuna dair söyledikleriyle Yunan trajedilerini hatırlatan sarsıcı bir hikâye anlatıyor.

1944 yazında, polio salgını Newark sakinlerinin, ama özellikle de çocukların hayatlarını cehenneme çevirirken, gözleri yeterince iyi görmediği için orduya alınmayan genç beden eğitimi öğretmeni Bucky Cantor, şehrin Yahudi mahallesindeki bir okulun bahçe sorumluluğunu yapmakta ve orada oynayan çocukları hastalıktan korumaya çalışmaktadır. Şehirden ve salgından uzaktaki bir yaz kampında çalışan sevgilisi Marcia’yı bir mutluluk hayali olarak hep aklında bulunduran Bucky, bu hayale bir an önce ulaşmak için acele ettiğinde, bütün hayatını değiştirecek bir seçim yaptığının farkında değildir.

Nemesis, gençlik heyecanları, ölüm korkusu, sorumluluk ve inanç üzerine unutulmayacak bir roman.

Çeviren: Deniz Koç
171 Sayfa, 12 T

Sahte

Sahte

Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Sahte kitabında Erte, haşarı bir çocuk olarak büyük
yazarların ‘anlatı laboratuvarı’na giriyor ve her şeyi birbirine karıştırıyor.

Sahte kendisini temsil etmek üzere kurulabilecek bütün cümleleri önceden tasarlayarak yalanlayan, roman olduğunu iddia ederken bir türün altında konumlandırılmamak için her türlü kurgusal düzenlemeden kaçan ve zaaflarının farkına vardığı anda onları silmek, ortadan kaldırmak yerine alay konusu yapan bir metin.

“Bütün fikirler bayağıdır. Geriye sadece üslup kalır. Kalırsa.” diyen bir yazardan.

140 sayfa, 10 TL

Yeraltına Mektuplar

Yeraltına Mektuplar

Yapı Kredi Yayınları’nın aylık edebiyat dergisi Kitap-lık’ın Haziran sayısı “Yeraltına Mektuplar” başlıklı bölümle açılıyor.

İbrahim Yıldırım, Haydar Ergülen, Fatih Özgüven, Müge İplikçi, Ömer Erdem, Behçet Çelik ve Mine Söğüt, bugün hayatta olmayan sevdikleri yazarlara birer mektupla seslendiler. Bu ilginç bölümde Beckett’den Tanpınar’a, Cemal Süreya’dan Nabokov’a, Metin Altıok’tan Thoreau’ya birbirinden farklı yazarlara yazılmış mektuplar yer alıyor.

Thierry Orfila’nın “Baudelaire’de Hastalık İmgesi” başlıklı incelemesi ve Demir Özlü’nün “Çıplak kadın gövdesi görmekten korkan yazarlar roman yazamazlar” savlı yazısı bu sayının dikkat çeken yazıları. Mehmet Müfit, Mehmet Yaşın, Necmi Zekâ, Ali Asker Barut, Elif Sofya, Süleyman Unutmaz şiirleriyle; Tuncer Erdem, Saliha Yadigâr, Ferhat Özkan, Hasan Türksel, Cengiz Kara, Pınar Sönmez ve Ali Teoman öyküleriyle; Uğur Kökden, Mehmet Serdar, Necmi Sönmez, Fazlı Can, Hande Öğüt, Hasan Turgut, Selçuk Uygur, Mustafa Yılmaz yazılarıyla Kitap-lık’talar.
Kitap-lık iyi edebiyatın ve nitelikli okurun adresi olmayı sürdürüyor.

Kitap-lık 161 (Haziran 2012)
7,5 TL

Garfield ile Arkadaşları- Odie Aşık

Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Garfield serisinin ikinci mini macerası Odie Âşık, tembel ve obur olduğu kadar bencil de bir kedi olan Garfield’in suçluluk duyarak hatasını telafi etmeye çalıştığı ender olaylardan birini konu alıyor.

Dünyanın en ünlü sarmanı, Jon’un aldığı fırçaya âşık olan ev ve oyun arkadaşı saf köpekçik Odie’nin artık kendisiyle oynamamasına bozularak fırçayı gizlice çöpe atar. Ancak kendisinin “cinayet gecesi” olarak tanımladığı o geceden sonra hiçbir şey eskiye dönmez. Bir yandan pişmanlık, bir yandan da güzeller güzeli kız arkadaşının bile kendisini ayıplaması Garfield’e fırçayı bulmaktan başka seçenek bırakmaz. İşte o an heyecan başlar: Odie’yle birlikte arkasına takıldıkları çöp arabası onları büyük ve korkulu bir maceranın kucağına atacaktır…

Çeviren: Elif Gökteke

Uğurböceği Sevecen ile Salyangoz Tomurcuk 5- Cadılar

Uğurböceği Sevecen ile Salyangoz Tomurcuk 5- Cadılar

Macar yazar Erika Bartos’un yazıp resimlediği, Yapı KrediYayınları’nın yayımladığı Uğurböceği Sevecen ile Salyangoz Tomurcuk’un maceraları devam ediyor.

Önceki maceralar: Arkadaş, Gökkuşağı, Noel Baba, Uçurtma başlıklarını taşıyordu. Yeni maceranın yer aldığı beşinci kitapise: Cadılar.

Bir yaz akşamı gökyüzünde cadıların uçuşmaya başladığını gören Sevecen ile Tomurcuk çok korkarlar. Sonra o cadıların, şaka yapmaya çalışan arkadaşları olduğunu anlayıp onlara güzel bir ders vermeye karar verirler. Uğurböceği Sevecen ile Salyangoz Tomurcuk’un arkadaşları Kelebek Peri ile Arıcık Baltazar’ın eşlik ettiği bu okul öncesi kitabına çocuklar yine bayılacaklar.

5 TL

Küçük Ayı ile Ahlat Ağacı

Küçük Ayı ile Ahlat Ağacı

Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Küçük Ayı ile Ahlat Ağacı, Yalvaç Ural’dan yine çok sevilecek bir kitap… Bu güzel kitabın resimleri ise Feridun Oral’a ait.

Küçük Ayı ile Ahlat Ağacı kitabı, Küçük Ayının Uzun Yolculuğu’nun ardından çıkan bir macera. Annesinin sözünü dinlemeyen Küçük Ayı koşarken düşer ve hızla yuvarlanarak gidip bir ahlat ağacına çarpar. Derdi bu kadarla da bitmez. Çarpmasının hızıyla, olgun ve kocaman bir ahlat düşer kafasına. O sinirle bir tekme sallar ağaca Küçük Ayı. Başının zonklamasına mı yansın, ayağının acıdığına mı?

Yalvaç Ural’ın ilk kez yayımlanan bu güzel okul öncesi kitabını Feridun Oral resimledi.

Resimleyen: Feridun Oral
12 TL

Red Kit Toplu Albümleri 4

Daltonlar dönüyor… Öldükleri ve gömüldükleri sanılan Daltonlar, Goscinny tarafından yeniden canlandırılıyor. Ancak bu defa Yeğen Daltonlar olarak karşımızdalar…

Red Kit ise yine Batı’nın en kötü, en aptal, en komik Kızılderili, haydut, çete reislerine karşı mücadele veriyor. Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Red Kit Toplu Albümler’in dördüncüsünde Red Kit Mavi Ayaklara Karşı, Red Kit Joss Jamon’a Karşı ve Red Kit Daltonların Yeğeni maceraları yer alıyor.

Çizen: Morris
Çeviren: Eray Canberk

Venedik Bienali’nde Emre Baykal Türkiye’nin küratörü oldu !

2013 yılında gerçekleştirilecek Venedik Bienali 55. Uluslararası Sanat Sergisi’nde Türkiye Pavyonu’nun küratörlüğünü Emre Baykal üstlenecek.

Emre Baykal

Koordinasyonunu İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın yürüttüğü ve TC Dışişleri Bakanlığı Tanıtma Fonu Kurulu’nun desteğiyle gerçekleştirilen Venedik Bienali Türkiye Pavyonu’nun sponsorluğunu 2011 yılında olduğu gibi 2013 yılında da Fiat üstleniyor.

Venedik Bienali 55. Uluslararası Sanat Sergisi Türkiye Pavyonu Küratörü Emre Baykal, İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın Türkiye Pavyonu için oluşturduğu Esra Aysun, Cengiz Çekil, Mine Haydaroğlu, Adriano Pedrosa ve Cristiana Perrella’den oluşan Danışma Kurulu tarafından seçildi.

İstanbul Bienali’nde, 1995-2000 yılları arasında Yönetmen Yardımcılığı yapan Emre Baykal, 2000-2005 yılları arasında ise yönetmen olarak çalıştı.

2005 yılında, Fulya Erdemci’yle birlikte bir kamusal alan projesi olan “İstanbul Yaya Sergileri II: Tünel-Karaköy”ün eşküratörlüğünü üstlendi.

2005-2008 arasında Sergiler Direktörü olarak çalıştığı santralistanbul’da, 1950’li yıllardan 2000’li yıllara Türkiye’de modern ve çağdaş sanatın tarihine odaklanan “Modern ve Ötesi” başlıklı açılış sergisini yönetti.

2009 yılında davet edildiği Depo’da kısa bir süre Sanat Yönetmeni olarak da görev yapan Emre Baykal, halen bir Vehbi Koç Vakfı projesi olan Arter’de Sergiler Direktörü ve Küratör olarak çalışıyor.

Emre Baykal’ın küratörlüğünü üstlendiği grup sergileri arasında “İkinci Sergi” (Arter, 2010-2011); “Görünmezlik Taktikleri” (Daniela Zyman’la beraber; T-BA21, Viyana; Tanas, Berlin; Arter, İstanbul, 2010-2011); “Mahrem” (Nilüfer Göle’nin “Batı-Dışı Moderniteler Projesi” kapsamında, santralistanbul; Kunsthalle Wien Project Space; Tanas, Berlin, 2007-2008); “Transfer” (NRW Kultur Sekretariat işbirliğiyle ve Başak Doğa Temür eşküratörlüğünde, santralistanbul, 2007); 24. İstanbul Çağdaş Sanatçılar Sergisi (Susan van de Ven ve Marcus Graf’la beraber; Aksanat, 2005); “Ziyaretçi” (Rob Perree’yle beraber; Galerist, 2004) yer alıyor.

Emre Baykal, Mona Hatoum (“Hâlâ Buradasın”, Arter, 2012), Kutluğ Ataman (“Mezopotamya Dramaturjileri”, Arter, 2011), Deniz Gül (“5 Kişilik Bufet”, Arter, 2011) ve Ali Kazma’nın (“Engellemeler”, YKY Kâzım Taşkent Sanat Galerisi, 2010) kişisel sergilerinin de küratörlüğünü üstlendi.

Pek çok yayına ve sergi kataloğuna yazılarıyla katkıda bulunan Emre Baykal, 2008 yılındaYapı Kredi Yayınları Türkiye’de Güncel Sanat dizisinden yayımlanan Kutluğ Ataman, Sen Zaten Kendini Anlat başlıklı monografinin de yazarıdır.

Venedik Bienali Türkiye Pavyonu, 2006 yılından bu yana İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın koordinasyonunda gerçekleştiriliyor.

2007 yılında Venedik Bienali’nde Türkiye’yi Vasıf Kortun küratörlüğünde Hüseyin B. Alptekin, 2009 yılında Başak Şenova küratörlüğünde Banu Cennetoğlu ve Ahmet Öğüt, 2011 yılında ise Fulya Erdemci küratörlüğünde ve Danae Mossman’ın küratöryel işbirlilğiyle Ayşe Erkmen temsil etmişti.