Yazılar

Epik Tiyatro Nedir?

epik-tiyatro

Meydan Larousse Büyük Lügat ve Ansiklopedide epik maddesindeki  tanım şu şekildedir:

EPİK: sıf. (yun. Epos destan > epikos’tan; fr.épique) Destanla  ilgili, destana özgü. Hindistan’ın en eski epik şiirinde şu söz vardır… (Peyami Safa)

  • Ed. Epik tür, bakınız destan
  • Leng. Eppik lehçe. Eşanl. Homedos dili
  • Nazım sanatı. Epik durak. BK.DURAK

Görüldüğü gibi Meydan Larousse,  epik maddesini direk destan maddesine göndermektedir. Lakin bizim bu gün bahsetmek istediğimiz epik tiyatro,  Bertolt Brecht ile sistemli hale getirilmiş epik tiyatro kuramıdır.

Bertolt Brecht, düşünceleri ile 20. asra damga vurmuştur. Hem şair hem yazar hem yönetmen hem kuramcı hem de düşünürdür. 1898 ila 1956 yılları arasında yaşamış ve II. Dünya Savaşı sonrası aşamada genç tiyatroculara ve yazarlara önemli bir kaynaktı. Bu bakımdan onun hakkında az da olsa bilgi sahibi olmadan onun sistemleştirdiği kurama bakamayız.

Bertolt Brecht’in Sanat Dünyası

Prof. Dr. Özdemir Nutku, Bertolt Brecht’i şu şekilde ifade eder: “ Maddeci felsefenin tiyatro anlayışını ilk kez belli bir yönteme ve yönelişe oturtan …”

1. Bertolt Brecht materyalist bir dünya görüşündedir ama bu dünya görüşünü kabul etmeden önce farklı aşamalardan geçen bir düşünce ve fikir dünyası mevcuttur. Bertolt Brecht’e göre insanlar yalnızca çevre yolu ile anlaşılabilir çünkü insanın kişiliğini değişen dış dünya koşulları oluşturur. Ama Bertolt Brecht ilk zamanlar anarşist ve nihilist idi.  Bu zamanlarda “ dünya boş bir evrendi” onun gözünde.  Yazdığı oyunlarda da bu konuya yakın konular işlerdi:

  • 1928 , Üç Kuruşluk Opera : Dünya fakir insan kötüdür
  • 1925, Adamlar Adamdır: Yaşayan en aşağılık varlık en zayıf yaratık insandır. (Özdemir Nutku, Dünya Tiyatrosu Tarihi ( XVII. Yüzyıl Sonundan Günümüze Kadar), Ankara Üniversitesi, Dil ve  Tarih – Coğrafya Fakültesi Yayınları No. 221, 1972, C.II, s. 627)

Sonraki oyunlarda da durum değişmedi.  Sadece duruma göre işleyişi biraz daha farklı bir biçimde ele aldı:

  • 1938, Seçuan’ın İyi İnsanı: “Ne biçim bir dünya ile karşılaştık, bayağılık, pislik. Dağlar, bayırlar bile tanınmaz olmuş. Güzelim ağaçların başlarını tellerle yok etmişler, dağların ardından koyu koyu dumanların yükseldiğini gördük, top seslerini dinledik. Bütün bunlar arasında paçasını kurtaran tek kişiye rastlamadık”

2. Bertolt Brecht için erdemlerin bir önemi yoktu; bu fikrini de ‘Cesaret Ana’ adlı oyununda şu şekilde işler:

1939, Cesaret Ana: “ …. Görüyorsun ya, iyi bir ülkede, iyi bir kral ya da generalin hiçbir erdeme ihtiyacı yoktur. İyi bir ülkede erdem gereksizdir; herkes olağan, orta zekalı ve korkak olsa ne çıkar?”

3. Bertolt Brecht’in fikir ve sanat dünyasında fakirler aşağılık ve zenginler acımasızdı. Zenginler, fakirleri ezen acımasız insanlardır ama bir fakir de bir olanak kazanıp zengin olursa o da kapitalist bir düzenin ürünü olacak ve o da fakirleri ezecektir.

4. Bertolt Brecht nedeni ne olursa olsun savaşa karşı idi ama elbette böyle bir dünya düzeninde savaş kaçınılmazdı. Ama yine böyle bir dünya düzeninde adalet beklemek gereksizdi. Bu yüzden de Bertolt Brecht her oyununa bir yargı sistemi kurdu.

5. Bertolt Brecht’e göre  bu kötü dünya “ resmin ancak bir yüzü” idi. Oyunlarında pek bahsetmese de maddeci felsefe ile  gelen bir de olumlu yanı söz konusu idi.

6. Bertolt Brecht Marksçı yapıdaydı ve bu yüzden de katı Alman rejimi tarafından pek sevilmedi.  Her oyununda bir değişimden bahsederdi ve derdi ki “Dünyayı değiştirin çünkü değiştirmek gerekiyor” ama bu değişimi ne olduğundan pek fazla söz etmiyordu. Belli ki o, Marks anlayışındaki devlet yönetiminden çok Marks eleştiri tarzını alıyordu.

7. Bertolt Brecht, bir Alman olarak halk Almanca’sını çok iyi kullanıyordu. Bu bakımdan da oyunlarında süslü, sanatlı bir dili hiç tercih etmedi.

8. Bertolt Brecht’e göre şaşırmış bir toplumda kötü davranışlar iyi niyetle yapılabildiği gibi iyi davranışların da kötü sonuçları olabilir. Ona göre iyilik ve dostluk derin ve olumlu duygulardır ama yanlış bir düzende her zaman doğru değildir. Bu yüzden de onun oyunlarındaki toplumsal ve ahlaksal öğeler seçilmiş öğelerdir.

*(Özdemir Nutku, Dünya Tiyatrosu Tarihi ( XVII. Yüzyıl Sonundan Günümüze Kadar), Ankara Üniversitesi, Dil ve  Tarih – Coğrafya Fakültesi Yayınları No. 221, 1972, C.II, s. 627 – 636)

Epik Tiyatro

Tüm bu bilgilerden sonra Bertolt Brecht’in geliştirdiği epik tiyatro kuramına göz atalım. Bunu yaparken de soru – cevap yöntemini kullanarak konuyu daha derinden analiz edelim.

1. Tiyatroda üslup nedir?

Bir roman gibi tiyatronun da bir üslubu olmalıdır. Bu fikir Brecht’in Küçük Bilgi Aracı’nda net bir şekilde izah edilmiştir. Burada, eğer sanatın yaşamı yansıtma gibi bir amacı varsa bu amacı özel aynalarla yapmalı. Yine sanat ne olursa olsun gerçek dışı olmamalı ve seyirci tiyatro oyununu gerçek yaşamı ile kıyaslamalı. Buna rağmen tiyatroda üsluplaştırma öyle bir şekilde olmalıdır ki seyirci bunu hissetmemelidir.

2. Epik tiyatro kuramı neyi temel alır?

İfade biraz katı olsa bile epik tiyatro kuramı seyircinin kendisi ile hesaplaşmasını temel alır.  Yani seyirci, sahneden sahnelenen oyunu eleştirmeli, bu oyundan yola çıkarak eleştirel sonuçlar çıkarmalıdır.

3. Epik tiyatroda amaç / erek nedir?

Öncelikli amacı toplum gerçeğini somut bir şekilde sahneye yansıtmaktır. Bu amacıyla birlikte gelen ikinci amaç ise seyredeni, gösterilen gerçekler üzerinde düşünmeye zorlamak. Peki seyirci bu konu hakkında neden düşünmeli? Çünkü yozlaşmış toplum yapısını ancak bu şekilde değiştirebilir.

4. Epik tiyatro bu amaca ulaşmak için neyi kullanır?

Seyircinin hissettiği duygular, onun bu yargı sürecine geçmesini sağlar.

5. Piscator kimdir? Epik kuramda rolü nedir?

1929 yılında Politik Tiyatro adında bir eser yayımladı Piscator ve bu eserinde epik tiyatronun bulucusu olarak kendini göstermiştir. Bu durum bir yere kadar doğrudur ama bu kuramı teknik yönden maddeci felsefe görüşü ile sınırlayan kişi Brecht’tir. Bu  bakımdan kuramın kurucu olan B. Brecht kabul edilir.

6. Epik tiyatroda dram var mıdır?

Epik tiyatronun kuruluşunda  temel  bir öykü vardır ama ayrıntılarda dramatik ve trajik ögeler göze çarpar. Öykünün ana fikri komik gelse de oyunda dramatik ve trajik episodlar zihinde kalır.

Epik türünde ilişkiler, kişilerden üstündür. Oluşturulan dramın yani acı ve gülünç olayların nedeni toplumsal ilkelerdir. Kişisel duygular ise ancak toplumsal bakış sayesinde ortaya çıkar.

7. Dramatik tiyatro ile epik tiyatronun farkı nedir?

Bu konuyu daha net anlatabilmek için maddeler halinde farklarını verelim:

a. Dramatik Tiyatro

  • Eylemler gelişir ve seyirci sahne üzerindeki aksiyona katılır.
  • Etkinliği harcanıp tüketilir.
  • Seyircide bir takım duyguların uyanması sağlanır.
  • Seyirciye yaşamın bir kesiti sunulur.
  • Seyirci bir olay içine sokulur.
  • Aşılama yani telkin yolu ile çalışılır.
  • Seyircinin duyguları olduğu gibi kullanılır.
  • Seyirci olup bitenlerin ortasında, olup bitenlerle bir yaşantı birliği içine sokulur.
  • İnsan, bilinen bir değer olarak önceden kabul edilir.
  • İnsan hiç değişmez.
  • Seyircinin merakı son üzerine toplanır.
  • Her sahne bir ötekisi için vardır: organik büyüme,
  • Olaylar düz bir çizgi üzerinde gelişir
  • Olayların gelişimi evrimsel bir zorunluluk taşır.
  • İnsan belirli bir niceliktir: dünya olduğu gibi yorumlanır yani statiktir.
  • Düşünce var oluşu yönetir.
  • Ön düzeyde duygudur.
  • İdealar ve ideoloji estetik varoluşun temelidir: Felsefî idealizm
  • En yüksek ülkü : Sonsuzluk ( Nirvana) ; soylu bir yolda ölebilmek
  • İdeal Seyirci: yakından tanımadığı şeylere tanıdıkmış gibi bakan kimse çünkü sonsuzluk ilkesine yüzeydeki görünüşleri ile kabul eder.

b. Epik Tiyatro

  • Anlatıma başvurulur ve seyirci bir gözlemci durumunda bırakılır ama etkinliği uyanık duruma getirilir.
  • Seyircinin bir takım kararlar vermesi sağlanır.
  • Seyirciye bir dünya görüşü sunulur.
  • Seyirci bir olayın karşısında tutulur.
  • Deliller ve kanıtlar ile çalışılır.
  • Seyircinin duyguları geliştirilip bilince, tanımaya eriştirilir.
  • Seyirci olup bitenlerin karşısında, olup bitenleri inceler durumda tutulur; insan değişkenliği içinde inceleme konusu yapılır.
  • İnsan değişir ve değiştirir.
  • Seyircinin merakı oyunun gelişimi üzerinde toplanır.
  • Her sahne kendi için vardır: montaj tekniği
  • Olaylar sapmalar ve örnekler ile gelişir.
  • Olayların gelişi atlamalıdır.
  • İnsan oluşum durumundadır: Dünya olasılığı içinde yorumlanır yani dinamiktir.
  • Toplumsal varoluş düşünceyi yönetir.
  • Ön düzeyde akıldır.
  • Tarihsel gerçek, estetik varoluşun temelidir: Felsefî materyalizm
  • En yüksek ülkü : Özgürlük  yani sınıfsız toplum; yararlı bir yolda yaşamak
  • İdeal Seyirci: Bütün tanıdık şeylere tanımazmış gibi bakan kimse, çünkü insan gelişiminin her evresindeki fark edilmemiş potansiyelleri anlamak ister. **

** Özdemir Nutku, Dünya Tiyatrosu Tarihi ( XVII. Yüzyıl Sonundan Günümüze Kadar), Ankara Üniversitesi, Dil ve  Tarih – Coğrafya Fakültesi Yayınları No. 221, 1972, C.II, s. 640

EPİK TİYATRO VE YABANCILAŞTIRMA 

İnsanî ve toplumsal değerlerin yitirilmesi modern toplumlar için yabancılaşmadır. Brecht ise insanî anlamları bulmak için yabancılaşma olgusundan faydalanır. Brecht’in benimsediği dünya görüşünde insan bilinen ve çözülmüş bir kavram değil incelenmesi gereken bir kavramdır. Şöyle ki:

Epik tiyatroda amaç seyircinin oyuna, eleştirel bir gözle bakmasını sağlamaktı, böylelikle kendi hayatı ile ilgili bir öz eleştiri yapacaktır. Eleştirinin en önemli özelliği nedir? Nesnel olması. O halde seyirci oyunu nesnel bir bakış açısı ile incelemelidir. Bu bakımdan da Brecht,  seyircinin olaya kuş bakışı bakmasını ve nesnel bir eleştiri sağlaması için onu oyuna yabancılaştırır. Böylece oyunu nesnel bir şekilde eleştirmek onun için daha kolay olacaktır. Olayı nesnel bir gözle izleyen seyirci tarafsız olacak ve en acımasız eleştiriyi yapacak duygu yoğunluğuna gelecektir. Bu bakımdan da Bretch, yabancılaşma yöntemini epik tiyatronun temel ögeleri arasına koyar.

Kuramcıya göre seyirci oyuna şu yöntemlerle yabancılaştırılır:

  • Seyirci bir gözlemcidir.
  • Oyuncu seyirciye bunun bir oyun olduğunu sık sık hatırlatır.
  • Oyuncu, canlandırdığı karakterin duygularını canlandırmaz, o karakterin eğilimlerini gösterir.
  • Dekorda bütünlük yoktur.  Dekor parça parçadır.

Son söz: Yazımızı bize göre epik tiyatronun en net ve kısa açıklaması olan şu cümle ile kapatıyoruz: “Önemli olan seyirciye karar vermesini öğretmektir. “ B. Bretch

Vizyondaki Filmler

Türkiye’deki sinema salonlarında bu hafta 5’i yerli 10 film vizyona girecek.

vizyondaki-filmler

“Para Tuzağı”
Jodie Foster’ın yönettiği ve başrollerini George Clooney, Julia Roberts, Jack O’Connell, Dominic West, Caitriona Balfe ile Giancarlo Esposito’nun paylaştığı “Para Tuzağı”, izleyici ile buluşacak.
Senaryosu Jamie Linden, Alan DiFiore ve Jim Kouf tarafından kaleme alınan filmin yapımcılığını Daniel Dubiecki, Lara Alameddine ve George Clooney üstlendi.
Risklerin büyük olduğu, gerçek zamanlı gerilim filminde, oyuncular George Clooney ve Julia Roberts finans televizyonu sunucusu Lee Gates ve yapımcısı Patty Fenn’i canlandırıyor. Gerilim türündeki filmde, televizyonda canlı yayın sırasında Clooney ve Roberts’ın, her şeyini kaybetmiş kızgın bir yatırımcının stüdyoyu zorla ele geçirmesiyle yaşadıklarını konu alıyor.
“Rüzgarın Oğlu” 
Stephan James, Jason Sudeikis, Jeremy Irons ile William Hurt’un oynadığı “Rüzgarın Oğlu”, filminin yönetmen koltuğunda Stephen Hopkins oturuyor.
“Rüzgarın Oğlu”, tarihin en iyi atleti olmak için çıktığı yolda efsanevi bir yıldız olan Jesse Owens’ın gerçek hikayesini anlatıyor.
Dram türündeki film, asıl adı James Cleveland olan Jesse Owens’ın olimpiyat efsanesi olma mücadelesini aktarırken, tipik bir spor filmi sınırlarının ötesine geçerek, o dönemin sosyal ve siyasi ortamını gözler önüne sermeyi amaçlıyor.
“Kronik” 
Michel Franco’nun yönettiği “Kronik” adlı filmde, Tim Roth, Robin Bartlett, Michael Cristofer, Bitsie Tulloch ve Sarah Sutherland rol aldı.
Meksika ve Fransa ortak yapımı film, bir bakımevinde ölüm döşeğindeki hastalarla ilgilenen bir erkek hemşirenin portresini çiziyor.
Alis Harikalar Diyarında: Aynanın İçinden” 
James Bobin’in yönetmenliğini yaptığı animasyon türündeki “Alis Harikalar Diyarında: Aynanın İçinden” filminin seslendirmelerini Johnny Depp, Anne Hathaway, Mia Wasikowska ve Helena Bonham Carter yapıyor.
Disney’in yeni yapımında, Lewis Carroll’un sevilen hikayeleriyle unutulmaz karakterlerinin yepyeni ve benzersiz maceraları anlatılıyor. Yeni seride, yeraltının tuhaf dünyasına dönen “Alis”, “Çılgın Şapkacı”yı kurtarmak için zamanda geçmişe yolculuk edecek.
“Kahraman Koala” 
Deane Taylor’un yönettiği “Kahraman Koala” filminin Türkçe seslendirmelerini Yekta Kopan, Elif Acehan ile Ziya Kürküt yaptı.
Klasik Avustralya kitap serisinden “Arı Maya”nın uyarlaması film, Green Patch adında küçük bir kasabada yaşayan bir koalanın, uzun süre önce evden ayrılıp geri dönmeyen babasının hayatta olduğuna ısrarla inanmayı sürdürüp, bulduğu bir ipucunun ardından Avustralya’nın uçsuz bucaksız çöllerinde zorlu bir arayışa girme macerasını konu alıyor.
“Memleket”
Şerif Sezer, Mesut Akusta, Mehmet Karagöz, Osman Sonant ile Melike Zeynep Atış’ın oynadığı “Memleket” filminin yönetmenliğini Murat Saraçoğlu üstlendi.
Anadolu toprağının hikayesini anlatmayı amaçlayan film, ölüm duygusunun ruhlarını giderek daha çok kavradığı iki yaşlı insanın insanlardan uzak küçük evlerinden dünyaya bakışını beyaz perdeye yansıtıyor.
“Abbas’ın Melekleri”
Yusuf Atıcı’nın yönettiği “Abbas’ın Melekleri” filminde Doğan Akkaya, Sinan Bengier, Kayra Şenocak, Dost Elver, Sevil Uyar, Berrak Deniz, Seda Mutlu, Şenol İpek, Bircan İpek, Ferdi Atuner, Aziz Özuysal ile Müjde Beyoğlu gibi isimler rol aldı.
Komedi türündeki film, köşeye sıkışmış pısırık bir mafya babasının başından geçen komik olayları konu alıyor. Aysel Göksu’nun yapımcılığında çekilen ve senaryosu Ahmet Başımoğlu tarafından kaleme alınan filmin sanat yönetmenliğini Zeynep Tekin yaptı.
“Nasıl Yani”
Aykut Elmas, Halil İbrahim Göker, Uğur Can Akgül ile Ferdi Sancar’ın oynadığı “Nasıl Yani” filminin yönetmen koltuğuna Ayhan Özen oturdu. Film, dedelerine Da Vinci’den miras kalan Mona Lisa tablosunu satıp, zengin olma hayalleri kuran üç kardeşin komik hikayesini anlatıyor.
Filmin senaryosu, sosyal medya fenomenleri ve kısa filmleri sayesinde tanınan Aykut Elmas, Uğur Can Akgül ve Halil İbrahim Göker’e ait.
“1 Kezban 1 Mahmut: Adana Yollarında”
Cenk Çelik’in yönetmenliğini yaptığı “1 Kezban 1 Mahmut: Adana Yollarında” adlı filmde Sinan Bengier, Esin Yıldız, Ercan Zincir, Cenk Hakan Köksal ve Necla Özay rol aldı.
Komedi türündeki film, İstanbul’da öğrencilik hayatı yaşayan iki yakın arkadaşın Mersin’den Adana’ya uzanan kız kaçırma hikayesini konu alıyor.
“Cinni: Uyanış”
Yönetmenliğini Müzisyen Emre Aydın’ın yaptığı korku ve gerilim türündeki “Cinni: Uyanış” filmde Eda Köksal, Gökçen Gökçebağ ve Merve Deniz kamera karşısına geçti.
Emre Aydın’ın ilk sinema yönetmenliği denemesi olan ve müzikleri de sanatçının kendisine ait olan film seri olarak devam edecek.

Araba Sevdası Tiyatro’da.

Türk Edebiyatındaki ilk realist roman Araba Sevdası tiyatro sahnesinde izleyicilerle buluştu.

Türk edebiyatındaki ilk realist roman olarak bilinen “Araba Sevdası” tiyatro sahnesine taşındı.  Recaizade Mahmud Ekrem’in aynı adlı romanından Aden Sanat tarafından uyarlanan oyun, 1 Nisan’da  Bağlarbaşı Kültür Merkezi’nde sahnelenecek.

Ünlü romanda, batılılaşmayı çok yanlış anlayan ve aile servetini bu yanlış anlayış uğruna heba eden Bihruz Bey’in kendini olduğundan farklı göstermeye çalışırken düştüğü komik durumlar anlatılıyor.

Betül Odabaşı Törk tarafından romandan sahneye uyarlanan oyunun yönetmenliğini ve başrol oyunculuğunu Şafak Tok üstleniyor.Tiyatro sanatçıları Barış Çağlar, Müşerref Göksever ve Ebru Aytemur’un başrollerini paylaştığı Araba Sevdası’nın sahne ve kostüm tasarımı Aden Sanat tarafından gerçekleştirildi.

1 Nisan 2016′da Bağlarbaşı Kültür Merkezi Avrasya Salonu’nda sahnelenecek olan oyun, iki perde olarak 75 dakika sürecek.araba-sevdasi-tiyatro

Yazar Jack London’ın Hayatı Tekrardan Sorgulattıracak 14 Sözü

Hani bazı sözler vardır insanın aydığı veya yeni bir başlangıç veya sona erdiren ya da hayatı tekrarlatan.  Özellikle sosyal medyanın yaygınlaşması ile dikkat çekmek için zaman zaman beylik sözcükler paylaşılır ya bazıları değerli bazıları ise size göre değerli ama aslında komik. Bahsettiklerimi ise sorgulatma üzerine. Buyrun birlikte okuyalım yazar Jack London’ın sözlerini.

Jack-London-1

1. Ölüm acı vermez; acı veren şey, yaşamdır.

london-jack-older

2. Yaşama sevgi beslemeyen varlık, yok olma yoluna girmiş demektir.

london

3. Belki de hiçbir şeyde gerçek yoktur; gerçeklikte gerçek yoktur.

london (1)

4. Bir gemi filosunun hızı, içindeki en yavaş geminin hızıdır.

Jack-London-006

5. Gözlerinde gördüğü ışıltı ve sevginin, aslında onun kendi gözlerinde gördüğü şeyle arttığını bilemezdi.

jack-london5

6. Açlık çekerken, düşünceleri sık sık dünyada açlık çektiğini bildiği binlerce kişi üzerinde duruyordu, ama şimdi karnı doymuşken beyni artık açlık çeken bu kişilerin düşüncesiyle dolu değildi.

jack-london

7. Dişisine kötü davranan tek hayvan insanoğludur.

jack_london1

8. Köpeğe verilen bir kemik yardımseverlik değildir. Yardımseverlik, siz de köpek kadar açken onunla paylaşılan kemiktir.

Jack_London_yaş_9

9. Yaşam, yaradılış amacına uygun hareket etmeyi hedefleyenleri, başarının doruğuna çıkarır.

jack_london_6

10. Bu dünyada yapılacak, öğrenilecek o kadar çok şey vardı ki, yedi saat uyuyunca kendimi suçlu hissediyordum.

jack london2

11. Beni ben olduğum için istemiyorlar, çünkü ben, hâlâ istemedikleri eski benim.

jack london

12. Yüksek sınıfın devamı ancak başka sınıfların ezilmesi ve yıkılmasıyla mümkündür.

jack london3

 

13. Yoksulluk, yoksul olmayan bazıları için, varoluşun iyi olmadığı durumu simgeleyen bir sözcüktür.

jacklondon

 

 

14. Hayat iyi kartlara sahip olma değil, bazen kötü bir eli iyi oynama meselesidir.

Jack_london_nd_2

 

Kaynak :onedio

Türkiye’de 23 – 29 Mart Arası Gerçekleşecek Sanat Etkinlikleri

haftanin-sanat-etkinlikleriRus balesinin en seçkin topluluklarından Moskova Devlet Akademik Klasik Bale Tiyatrosu, “Coppelia” adlı eseri ile 27- 29 Mart tarihleri arasında, saat 21.00’de TİM Show Center’da olacak.

İSTANBUL

– “Mavi Sular Karma Resim Sergisi” 25 Mart’a kadar Venüs Sanat Galerisi’nde izlenebilir. (216) 565 3572

– “Nevruz” adlı karma sergi Galeri Apel’de 28 Mart’a kadar görülebilir. (212) 2927236

– Nermin Er sergisi Galeri Nev’de 28 Mart’a kadar görülebilir. (212) 2521525

– Mehwish Iqbal’ın “Subliminal Manzaralar” adlı sergisi 28 Mart’a kadar Kare Art Galeri’de görülebilir. (0212) 2197719

– Sema Talay’ın “Patlamalar” adlı kişisel resim sergisi Gergedan Sanat’ta 28 Mart’a kadar görülebilir. (0212) 292 0650

– Zeki Kıral’ın resim sergisi Galeri İdil’de 28 Mart’a kadar izlenebilir. (212) 283 23 83

– Bedri Baykam, Erden Cantürk, Philippe Deutsch, Koray Erkaya, Damien Guillaume, Tetsuro Higashi, Uwe Ommer, Arto Pazat ve Hugh Holland ’ın eserlerinin yer aldığı “Çırılçıplak” adlı grup sergisi 29 Mart’a kadar Piramid Sanat’ta görülebilir. (212) 2973121

– İsa Çelik Resim Sergisi 29 Mart’a kadar Schneidertempel Sanat Merkezi’nde görülebilir. (212) 249 01 50

– Gencay Kasapçı’nın “Noktanın Sonsuzluğu 2” adlı resim ve heykel sergisi Galeri Selvin’de 29 Mart’a kadar izlenebilir. (212) 263 74 81

– Nikolaj Bendix Skyum Larsen’in “End of Dreams” (Düşlerin Sonu) adlı sergisi SALT Galata’da 29 Mart’a kadar görülebilir. (212) 334 22 45

– Kostantinos Kerestetzis ’in resim sergisi 29 Mart’a kadar Yunanistan İstanbul Başkonsolosluğu’nun İstiklal Caddesi’nde yer alan Sismanoglio Megaro binasında izlenebilir. (212) 244 9335

– Nikolaj Bendix Skyum Larsen’in “End of Dreams” (Düşlerin Sonu) adlı sergisi SALT Galata’da 29 Mart’a kadar görülebilir. (212) 334 22 45

– Nilüfer Moayeri’nin “Doğu-Batı Koridorunda Kadın” adlı sergisi Pera Sanat Galerisi’nde 30 Mart’a kadar görülebilir. (212) 245 3008

– Hale Şakar Ürkmezgil’in heykel, Işıl Özışık’ın resim sergileri Doku Sanat Galerisi’nde görülebilir. (212) 246 2496

– Tuba Önder Demircioğlu’nun “Tuba Ağacı” adlı sergisi 31 Mart’a kadar Galeri/MİZ’de izlenebilir. (0212) 241 7666

– Funda Tarakçıoğlu’nun “AŞKSANATSAVAŞ” adlı sergisi 2 Nisan’a kadar Niş Art Galeri’de görülebilir. (212) 232 25 82

– Ali Kazma’nın “Zamancı” adlı sergisi Galeri ARTER’de 5 Nisan’a kadar görülebilir. (0212) 2433767

– Dilek Işıksel’in “Düş Bahçesi” adlı sergisi Kızıltoprak Sanat Galerisi’nde 5 Nisan’a kadar görülebilir. (216) 418 38 06

– Rahmi Aksungur’un “Heykel Sergisi” 7 Nisan’a kadar Evin Sanat Galerisi’nde görülebilir. (212) 265 81 58

– Ayla Turan’ın “Su’dan Toz’dan Renkler” adlı resim sergisi Venüs Sanat Galerisi’nde 8 Nisan’a kadar görülebilir. (216) 565 3572

– Özlem Paker’in “Bitmeyen Yolculuk” adlı solo sergisi Türker Art’ta 9 Nisan’a kadar görülebilir. (212) 296 53 25

– “Ünal Kuş Resim Sergisi” 10 Nisan’a kadar İstanbul Sanayi Odası Sanat Galerisi’nde izlenebilir.

– Atilla Galip Pınar’ın “Öz // Essence” adlı 4. kişisel sergisi Galeri İlayda’da 12 Nisan’a kadar görülebilir. (212) 227 92 92

– Tolga Sezen’in fotoğraf sergisi 14 Nisan’a kadar Antik Hotel’de görülebilir. (212) 638 5858

– Robert Montgomery’nin kişisel sergisi 18 Nisan’a kadar İstanbul’74’te görülebilir. (0212) 243 3948

– Ara Güler’le Erol Deran’ın “Objektiften Tuvale Nostalji” adlı sergisi 18 Nisan’a kadar Almelek Sanat Galerisi’nde görülebilir. (212) 265 3851

– Altan Bal’ın “Kamyoncular” adlı fotoğraf sergisi 26 Mart-19 Nisan tarihleri arasında İTÜ Rektörlük Sanat Galerisi’nde görülebilir. (212) 285 66 77

– “Taştaki Gizemli Yaşam” sergisi 25 Nisan’a kadar Maçka Sanat Galerisi’nde görülebilir. (212) 240 80 23

– “Çağdaş Sanat 1985” isimli sergi Mine Sanat Galerisi’nde 2 Mayıs’a kadar izlenebilir.

– Niekolaas Johannes Lekkerkerk küratörlüğünde hazırlanan “Sesle Avlanan” adlı sergi 16 Mayıs’a kadar Akbank Sanat’ta izlenebilir. (212) 252 3500

– “Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Kadınlar” adlı sergi 22 Mayıs’a kadar Notre Dame de Sion Fransız Lisesi’nde görülebilir. (212) 219 16 97

– Burhan Doğançay’ın “Picture The World” sergisi 7 Haziran’a kadar Doğançay Müzesi’nde görülebilir. (212) 244 7770

– “Ressam ve Resim: Mehmet Güleryüz” ad- lı retrospektif sergi İstanbul Modern’de 28 Haziran’a kadar Süreli Sergiler Salonu’nda görülebilir. (212) 334 7300

ANKARA

– Farago – resim – 26 Mart’a dek – Ankara HiltonSA’da. (0312 236 21 22)

– Senem Aker Ensari – seramik – 27 Mart’a dek – Ziraat Bankası Kuğulu Sanat Galerisi’nde. (0 312 466 05 40)

– Cezmi Orhan – resim – 28 Mart’a dek – Galeri Akdeniz’de. (0 312 441 29 99)

– Tülin Koçkanlı Kuntsal – resim – 30 Mart’a dek – Stillife Art’ta. (0 312 441 01 45)

– Abdurrahman Kaplan – resim – 2 Nisan’a dek – Krişna Sanat Merkezi’nde. (0 312 418 02 53)

– Ruhsar Karaoğlu Uçar – resim – 6 Nisan’a dek – Sepa Sanat Galeri’nde. (0 312 473 06 47)

– Tunç Tanışık – resim – 4 Nisan’a dek – Sevgi Sanat Galerisi’nde. (0 312 441 26 34)

– Ezgi Yemenicioğlu Negir – resim – 10 Nisan’a dek – Gözde Sanat Galerisi’nde. (0 312 442 11 31)

ADANA

– Portakal Çiçeği Karnavalı kapsamında düzenlenen, “Adana’nın Gelinleri” konulu öykülü resim sergisi 75. Yıl Sanat Galerisi’nde sürüyor. Son 50 yıl içinde evlenerek Adana’ya yerleşen dünyanın birçok ülkesinden kadınları konu alan projenin ilk ayağında 9 kadının öyküsü, Altınoran Düşünce ve Sanat Platformu’nun çalışmalarıyla sunuluyor. (0322 2280012)

– Armağan Arpaç’ın, “Kolaj” adlı sergisi bugün 17.00 AÇS Sanat Galerisi’nde açılacak. Sanatseverler Arpaç’ın çok sayıda renkli kolaj çalışmasının yer aldığı sergiyi 31 Mart tarihine dek izleyebilecek. (0322 4534445)

– Mesut Yavuz’un, “Adana Devlet Tiyatrosu Sahne ve Festival Fotoğrafları MS:10 2005-2015” adlı fotoğraf sergisi Sinema Sanatı ve Fotoğraf Derneği Galerisi’nde sürüyor. Yavuz’un siyah-beyaz ve renkli görüntü çalışmalarının yer aldığı sergi 20 Nisan’a dek izlenebilecek. (0322 4570065)

MERSİN

– Yahya Bağcı’nın resim sergisi Altamira Sanat Galerisi’nde sürüyor. Bağcı’nın çok sayıda yağlıboya çalışmasının yer aldığı sergi 9 Nisan tarihine dek izlenime açık olacak. (0324 2330312)

– Ressam Gülçin Öntaş’ın, MTSO Sanat Galerisi’ndeki resim sergisi sürüyor. Öntaş’ın yağlıboya çalışmalarının yer aldığı sergi hafta boyu izlenime açık olacak. (0324 2389500)

GAZİANTEP

– Ressam Şefkat İşlegen’in, “Değiş/imler” temalı resim sergisi Sanko Sanat Galerisi’nde sürüyor. Sanatçı İşlegen’in, linol baskı ve akrilik tekniği kullanarak ortaya çıkardığı ve mono print tarzında soyut çalışmalara yer verdiği eserlerinin yer aldığı sergi 27 Mart tarihine dek her gün 10.00-22.00 saatleri arasında izlenebilecek. (0342 3666066)

İZMİR

– Bedri Karayağmurlar’ın resim sergisi 1 Nisan’a kadar Galeri-A’ da.

– Tuna Buket’in resim sergisi, 20 Mart’a kadar Pelin Sanat Galerisi’nde.

– Zahit Büyükişliyen, Yalçın Gökçebağ, Fevzi Karakoç, Kayıhan Keskinok ile Fahri Sümer’in resimleri 28 Mart’a kadar Selçuk Yaşar Resim Müzesi ve Sanat Galerisi’nde.

– Oğuz Yıldız’ın, Ekin Aka, Melih Saka, Gözde Yenipazarlı, Serdar Ağır, Emre Döker ile Duygu Özsüphandağ Yayman’la birlikte hazırladığı “Bir varmış bir yokmuş – Masal değil gerçek” fotoğraf performansı 19 Mart’a kadar Konak Belediyesi Alsancak Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde. – Hürmüz Aslantürk’ün “Sonbahar Anadolu” adlı bakır rölyef ve resimlerinden oluşan sergisi, 19 Şubat’ta Çetin Emeç Sanat Gelerisi’nde açılacak.

MÜZİK

– Nardis Jazz Club’te bugün saat 21.30’da Asena Akan Band, salı saat 21.30’da Dave Allen Trio, çarşamba yine 21.30’da Kamil Erdem Quintet, perşembe 21.30’da Çağıl Kaya Band, cuma saat 22.30’da Ece Göksu 4tet, cumartesi ise yine 22.30’da Sibel Köse 5tet konserleri var. (0212 232 98 30)

– Millî Reasürans Konser Salonu’nda Parlayan Yıldızlar Oğulcan Yılmaz konseri var. (212 316 10 83)

– garajistanbul’da cuma saat 20.30’da Bülent Ortaçgil – Erkan Oğur – İsmail Hakkı Demircioğlu; cumartesi saat 20.00’de Shahram, Bijan ve Hengameh konseri var. (0212 244 44 99)

– The Mekân’da cuma saat 22.00’de BabaZula konseri var. (0212 243 1141)

– Beyoğlu Hayal Kahvesi’nde bugün saat 22.30’da Selin Damar; salı saat 22.30’da Komik Günler; çarşamba saat 22.30’da Gece, ardından Özge Fışkın; perşembe saat 22.30’da Bulutsuzluk Özlemi; cuma saat 22.30’da Pinhani, ardından Koray Candemir, cumartesi saat 22.00’de

– Hollandalı rock grubu Birth of Joy, ardından Soul Stuff konseri var. (0212 245 10 48)

– Volkswagen Arena’da salı saat 20.00’de Arash – Ebru Gündeş konseri var. (0212 377 67 00)

– Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde Mehmet Atlı ve Anadolu Quartet konseri var. (0216 336 29 07)

– CRR Konser Salonu’nda bugün saat 20.00’de Cengiz Özkan ile Ustalar’dan Türküler, salı saat 20.00’de Erdal Erzincan ve Bağlama Orkestrası, perşembe saat 20.00’de Ivo Pagorolich, cuma saat 20.00’de CRR Senfoni Orkestrası ve Tasmin Little konseri var. (0212 232 98 30)

– Jolly Joker İstanbul’da yarın saat 21.00’de Öykü Gürman, çarşamba saat 22.00’de Yıldız Tilbe, cuma saat 22.00’de Selami Şahin, cumartesi saat 22.00’de Halil Sezai konserleri var. (0212 249 0749)

– Salon IKSV’de yarın saat 21.30’da The Secret Trio, cuma saat 21.30’da Phronesis, cumartesi saat 21.30’da Baby Dee konserleri var. (0212 334 0752)

– Beyrut Performance’ta cuma saat 21.30’da Yaşar, cumartesi saat 21.30’da Model konserleri var. (0216 374 2424)

TİYATRO

İSTANBUL

– Devlet Tiyatroları Bahçelievler Belediyesi Nurettin Topçu K.M’de “Sevgili Hayat” cuma 20.00, “Barış Gezegeni” pazar 13.00. Beykoz Ahmet Mithat Efendi Sahnesi’nde “Cimri” cuma 20.00, cumartesi 20.00, pazar 15.00; “Ah Karagöz Vah Karagöz (Kim Korkar Mikroptan)” cumartesi 14.00. Cevahir Sahneleri Salon 1’de Çöl Fırtınaları salı, çarşamba, perşembe, cuma 20.00, cumartesi 15.00 ve 20.00, pazar 15.00. (0 212 292 39 00 )

– İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları F. Reşat Nuri Sahnesi’nde “Ölü Adamın Cep Telefonu” çarşamba 15.00 ve 20.30, perşembe 20.30, cumartesi 15.00 ve 20.30; “Piti” pazar 12.00. Gaziosmanpaşa Sahnesi’nde “Komşum Hitler” perşembe 20.30, cumartesi 15.00 ve 20.30; “Büskivi Adam” pazar 12.00. GOP Ferit Egemen Sahnesi’nde “Kedi ile Palyaço” perşembe 14.00. Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde “Şekerpare” çarşamba, perşembe 20.30, cumartesi 15.00 ve 20.30; “Balon” pazar 12.00. Kağıthane Sadabad Sahnesi’nde “Ölü Ordunun Generali” perşembe, cumartesi 15.00 ve 20.30; “Alaaddin’in Sihirli Lambası” pazar 12.00. Kâğıthane Küçük Kemal Sahnesi’nde “Bir Gün Ayakkabımın Teki” perşembe 14.00. (0 212 455 39 20)

– Bakırköy Belediye Tiyatroları Müşfik Kenter Sahnesi’nde “Külhanbeyi Müzikali” perşembe 20.30, “Sokak Kızı İrma” cuma 20.30, “Kaç Baba Kaç” cumartesi 20.30, “Güneşin Çocukları” pazar 11.00, “Hizmetçiler” pazar 15.30. Turhan Tuzcu Sahnesi’nde “Ben O İstanbul’u Çok Sevdim” çarşamba 20.30, “Hizmetçiler” perşembe 20.30, “Şişman Domuz” pazar 15.30. (0 212 414 96 47)

– Ortaoyuncular’da “Masal Müfettişi” Cuma 20.00, “Peradaki Hayalet” cumartesi 20.00 (0 212 251 18 65)

– Dostlar Tiyatrosu, “Ben Bertolt Brecht”u Trump Kültür ve Gösteri Merkezi’nde bugün 20.30’da, “Bir Delinin Hatıra Defteri”ni salı 20.30’da Caddebostan Kültür Merkezi’nde, çarşamba 20.30’da Kartal Hasan Âli Yücel Kültür Merkezi’nde, perşembe 20.00’da Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde, cuma ve cumartesi 20.30’da.

– Kenter Tiyatrosu’nda sahneleyecek. (0 212 246 35 89) Tiyatro Pera’da “İki Oyun İki Ülke” cuma, cumartesi 20.00, pazar 18.30’da.

– Oyun Atölyesi’nde “Testosteron” pazartesi, salı 20.30, “Yeraltından Notlar” çarşamba 20.30, “Kim Korkar Hain Kurttan” perşembe, cuma, cumartesi 20.30, pazar 16.00. (0 216 345 39 39)

– Kumbaracı50’de “FO’nun Kadınları” bugün 20.30, “Soytarım Lear” bugün ve salı 20.30, “Öğüt” salı 20.30, “Gökten Gelen Adam” çarşamba, perşembe 20.30, “O.B.E.B.” cuma 20.30, “Sorunlu İnsan Kaynağı” cumartesi 19.30, “Bir İdam Mahkûmunun Son Günü” cumartesi 20.30’da. (0 212 243 50 51)

ANKARA

– Altındağ Tiyatrosu’nda, “Miyhavlar Tiyatrosu” adlı çocuk oyunu 24, 26 Mart’ta saat 11.00’de, “Aklımdaki Kadınlar” adlı oyun 25, 26, 27 Mart’ta saat 20.00’de, 28 Mart’ta saat 15.00 ve 20.00’de, 29 Mart’ta saat 15.00’te, “Nalınlar” adlı oyun 31 Mart’ta saat 20.00’de. (0 312 316 59 02)

– Büyük Tiyatro’da, “Hedda Gabler” adlı oyun 17, 24, 27, 31 Mart’ta saat 20.00’de, 29 Mart’ta saat 15.00’te. (0 312 324 22 10)

– Çayyolu Cüneyt Gökçer Sahnesi’nde, “Sarı Naciye” adlı oyun 24, 25, 26, 27, 28, 31 Mart’ta saat 20.00’de, 29 Mart’ta saat 15.00’te. (0 312 240 00 91)

– Küçük Tiyatro’da, Neşe’ Dert’ Aşk” adlı oyun 27, 31 Mart’ta saat 20.00’de, 28 Mart’ta saat 15.00 ve 20.00’de, 29 Mart’ta saat 15.00’te. (0 312 311 11 69)

Kaynak: Cumhuriyet

Teknolojiyi iyi kullanmak zeka göstergesi midir?

Dünya teknoloji devleri yöneticilerinin çocukları teknoloji girmeyen bir okula gidiyor.

Waldorf-School-of-the-Peninsula-31

New York Times’ta yayınlanan ve önemli tartışmalara sebep olan bir makale, zeka ve teknoloji kullanımı arasındaki ilişkiye sağlam bir darbe vurmayı başardı. Dünyada ve ülkemizde pek çok ilkokul, sınıflarını bilgisayarlarla donatma konusunda acele edip bu konuda birbiriyle yarışa dursun, teknolojinin ana vatanı Silikon Vadisi’nin göbeğinde E-Bay, Google, Apple, Yahoo ve Hewlett-Packard gibi teknoloji devlerinin çocuklarını göndermeyi tercih ettikleri bir okul, kendini teknolojiden tamamen arındırmayı seçiyor. Bu okul, Waldorf School of the Peninsula.

Bu okulda hiç teknoloji yok. Bilgisayar ekranı ya da akıllı tahtalar yerine eski karatahtalar, tebeşirler, kağıt ve kalem var. Öğrenmenin diğer temel malzemeleri ise örgü ve dikiş iğneleri ve bazen de çamur. Bunun dışında bolca oyun odaklı öğrenme ve hikaye anlatma var.

Waldorf-School-of-thePeninsula-2

 

El becerisi zekaya dönüşüyor

Google’ın bir üst düzey iletişim bölümü çalışanı olan Alan Eagle, New York Times’a yaptığı açıklamada “App uygulamasının ya da iPad’in çocuğuma okumayı ya da matematiği daha iyi öğreteceği fikri çok komik” diyor. 5.sınıfa giden kızı henüz Google kullanmayı bilmiyor. Bunun yerine kızı, sınıfındaki diğer çocuklar gibi dikiş becerilerini güçlendirmeye çalışıyor.

Hedefleri birgün kendi çoraplarını dikebilmek. Waldorf eğitim sistemine göre problem çözme ve matematik becerisi, örgü örmek, makas ya da bıçak kullanmak gibi ufak el becerileriyle gelişiyor. El becerileri ve atlama, zıplama, tırmanma gibi hareket becerileri, 7 yaşından sonra zekaya dönüşüyor.

Teknoloji becerisini fazlasıyla büyüten günümüz ebeveynlerinin aksine Alan Eagle’a göre teknolojiyi kullanmayı öğrenmek, dişleri fırçalamayı öğrenmek kadar kolay. “Google’da ve diğer her yerde, teknolojiyi, zekası en düşük insanın bile rahatlıkla kullanabileceği kadar basit hale getiriyoruz. Çocuklarımız büyüdüğünde teknolojiyi kullanmayı becerememeleri gibi bir şey söz konusu bile olamaz” diye özetliyor anne babaların yere göğe koyamadıkları teknoloji becerisini Eagle.

Waldorf-School

Waldorf sistemi neredeyse 100 yıllık bir eğitim sistemi ancak bilgisayar konusunda tartışma yaratmaya daha yeni başladı. İyi ki de başladı. Çok daha karmaşık hareketler yapabilen çocuğunuzun mouse kullanmak kadar basit bir hareketiyle gurur duymayı bir kenara koyup, onu dikiş dikmek, makas kullanmak gibi pek önemsemediğiniz, oysa çok daha fazla zeka gerektiren el becerileri konusunda yüreklendirmenin zamanı geldi de geçiyor bile.

Kaynak : Dünyalılar

Bildiğimiz fakat farklı bir öykü ; Yazar: Italo Calvino ve eseri “Bir zamanlar herkesin hırsız olduğu bir ülke vardı.”

Her zaman olduğu gibi internette dolaşıp kitap, makale, yazı, tarih, haber gibi sizlerinde ilgisini çekeceği konuları araştırırken bir yazar dikkatimi çekti ve araştırmaya başladım. Öykü kitapları dikkat çekici fakat bir öyküye nedense takılıp kaldım. Özetini sizlerle paylaşmak istedim. Daha fazlası için elbette kitabı almalısınız.. İyi okumalar. Not: Öykünün sonunda yazarın özgeçmişini okuyabilirsiniz.

kitlesel hırsızlık

Bir zamanlar herkesin hırsız olduğu bir ülke vardı. Geceleri herkes bir fener ve levye ile silahlanıp komşularının evine girerdi. Tan ağarırken çuvalını doldurmuş geri döndüğünde kendi evinin de soyulmuş olduğunu görürdü.

Böylece herkes uyum içinde yaşardı, kimsenin durumu çok kötü değildi. Biri birini, o öbürünü soyar, böylece son insana kadar gelinir, sonuncu da o birinciyi soyardı. Bu ülkede ister sat, ister al sahtekarlık demekti.

Hükümet insanlardan çalmak için kurulmuş bir suç örgütüydü, insanlar da bütün zamanlarını hükümeti aldatarak geçirirlerdi. Yaşam hiçbir sorun çıkmadan sürüyordu; orada yaşayanlar ne zengindiler ne de yoksul. Sonra bir gün – nasıl olduğunu kimse bilmiyor – dürüst bir adam çıkageldi.

Geceleri çuvalını alıp hırsızlık etmek için dışarıya çıkmak yerine evde oturuyor, piposunu tüttürüp roman okuyordu. Hırsızlar oraya gelip de ışık görünce geriye dönüyorlardı. Ama bu böyle gitmedi. Dürüst adama böyle rahat bir hayat yaşamakla havanın ona göre hoş olabileceğini , ama kimseyi çalışmaktan alıkoymaya hakkı olmadığını söylediler. Evde oturduğu her gece bir aile aç kalıyordu. Dürüst adam verecek yanıt bulamadı. O da tuttu tan yeri ağarana kadar geceyi dışarıda geçirmeye başladı, ama hırsızlık etmeye eli varmadı.

Dürüsttü işte o kadar. Köprüye kadar yürüyor, altından suyun akışını izliyordu. Sonra evine geliyor evini soyulmuş buluyordu. Bir hafta geçmeden dürüst adamın beş parası kalmadı, yiyeceği tükendi; ev soyulup soğana çevrilmişti. Ama kendinden başka kimseyi suçlayamazdı. Sorun dürüstlüğüydü; düzeni alt üst etmişti. Karşılığında kimseyi soymadan kendini soymalarına izin vermişti. Böylece her sabah birisi geri döndüğünde evini soyulmamış buluyordu – dürüst adamın bir gece önce soyması gereken ev-. Çok geçmeden evleri soyulmayanlar kendilerinin öbürlerinden daha zengin olduklarını gördüler elbette, onun için çalmak istemediler, öte yandan dürüst adamın evini soymaya gelenler elleri boş döndüler, yoksullaştılar. Zenginleşenler köprünün üzerinde dürüst adama katılmaya, onunla birlikte akan suyu seyretmeye başladılar.

Bu karışıklığı daha da arttırdı. Zenginleşenlerin de, yoksullaşanların da sayısı arttı. Bu kez zenginler geceleri köprünün üzerinde geçirirlerse yoksullaşacaklarını gördüler.

“Neden yoksullara biraz para verip bizim için çalmalarını sağlamıyoruz” diye düşündüler. Sözleşmeler imzalandı. Maaşlar, yüzdeler belirlendi. Her iki taraf da pek çok sahtekarlıklar yaptı elbette; insanlar hâlâ hırsızdılar. Ama sonuçta zenginler daha zengin, yoksullar daha yoksul oldular.

Zenginlerin bir kısmı öylesine zenginleştiler ki, artık çalmaları ya da kendileri için çaldırmaları gerekmiyordu. Ama çalmayı bırakırlarsa çok geçmeden yoksullaşacaklardı; yoksullar bunu sağlardı. Onun için yoksulların en yoksullarına mallarını öbür yoksullardan korumak için para verdiler.

Böylece polis kuvvetleri kuruldu, hapishaneler açıldı. Dürüst adamın oraya gelişinden birkaç yıl sonra kimse çalmaktan, soyulmaktan söz etmez oldu, artık yalnızca ne kadar zengin ya da yoksul olduklarını konuşuyorlardı. Gene de bir miktar hırsız kalmıştı. Bir de dürüst olan o bir tek adam vardı, o da zaten çok geçmeden açlıktan öldü.

Yazar:  Italo Calvino kimdir?

02/01/1981. Italo Calvino, Italian writer.

(d. 15 Ekim 1923 – ö. 19 Eylül 1985) İtalyan yazar ve romancı.

talo Calvino, 15 Ekim 1923’de Küba’nin Santiago de las Vegas kentinde dogdu. Genç yasta Küba’dan italya’ya göç eden Calvino, kurmaca yazarliginin yanisira, Komünist Parti Üyeligi, Einaudi Yayinevindeki görevi, gazetelerle çesitli dergilerdeki yazilari araciligiyla, II. Dünya Savasi sonrasi Italyan kültürünün en önemli adlarindan biri oldu. Ilk yapitlarindan baslayarak Italya’nin en önemli yazarlari arasina giren Calvino, Italya’da birçok edebiyat ödülü kazanmis ve 1960 yilinda yayimlanan I nostri antenati (Atalarimiz) adli kitabinda yer alan fantastik öyküleriyle uluslararasi bir ün kazanmistir. 1950’lerde fantezi ve alegoriye yönelen Calvino, yazdigi üç anlatiyla dünya çapinda adini duyurdu: Ikiye Bölünen Vikont, Agaca Tüneyen Baron ve Varolmayan Sövalye. Calvino’nun, bilinç akisi yöntemiyle yazdigi ve evrenle insanlarin yaratilisini konu alan Kozmokomik Öyküler’den, Marco Polo-Kubilay Han iliskisi çerçevesinde arzu, bellek, yasam, ölüm gibi temalari büyük bir incelik ve siirsellikle isledigi Görünmez Kentler’e; yazma ve okuma etkinligini, okurun anlati sanatiyla karmasik iliskisini ele aldigi Bir Kis Gecesi Eger Bir Yolcu’dan, Italyan masallarini derledigi ve kendisi açisindan bir tür anlatida ekonomiklik alistirmasi olan Fi-abe Italiane’ye (Italyan Masallari) birçok yapiti içeren yazarlik yasaminin son ürünü Amerika Dersleri’dir. Calvino, 19 Eylül 1985’de, geçirdigi beyin kanamasi sonucu Siena’da ölmüstür.

Tüm Eserleri;
Ağaca Tüneyen Baron
Amerika Dersleri
Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu
Gözlemci
İkiye Bölünen Vikont
Jaguar Güneş Altında
Kesişen Yazgılar Şatosu
Kozmokomik Öyküler
Palomar
Savaşa Giriş
Var Olmayan Şövalye
Zor Sevdalar
Karga Sona Kaldı
Sıfır Zaman
Marcovaldo Ya Da Kentte Mevsimler
Sen “Alo” Demeden Önce

Bugünkü Aforizma sırası George Bernard Shaw’a ait

Aforizmalarımıza devam ediyoruz. Bugünkü Aforizma sıramız George Bernard Shaw’da . Elbette Aforizmadan sonra George Bernard Shaw’ın hayatını okuyabilirsiniz.

George-Bernard-Shaw

*  Adem’i hep küçümsemişimdir; bilgi ağacındaki elmayı, yılanın baştan çıkardığı Kadın’ın zoruyla kopardı diye… Ben olsaydım, sahibi arkasını döndüğü an, ağaçtaki elmaların tümünü yutardım.

*    Akıllı adam aklını kullanır. Daha akıllı adam başkalarının da aklını kullanır.
*    Attığınız tokada karşılık vermeyen kişiden sakının: O hem sizi bağışlamaz hem de kendinizi bağışlamanıza olanak bırakmaz.
*    Bazı insanlar her şeyi olduğu gibi görür ve ‘neden’ diye sorarlar. Bense her şeyi asla olmadığı biçimde hayal eder ve ‘neden olmasın’ diye sorarım.
*    Bazıları mideleri için yiyecek, diğerleri de yiyecekleri için mide ararlar.
*    Beğenmediğiniz bir şeyi alkışlamak, yalan söylemenin birçok çeşidinden biridir.
*    Beni bir antika olarak saklamaya çalışıyorsun, ama işim bitti. Öleceğim.(Son sözü) Hemşireye…
*    Beni övebilecek başka birini neden bulayım, kendi kendimi övebilecekken.
*    Benim çapımda bir beyin besinini ineklerden almaz. Vejetaryendir.
*    Benim en iyi dostum terzimdir. Çünkü ne zaman beni görse, derhal o andaki ölçülerimi alır. Oysa bütün öteki tanıdıklarım, benim hala eskisi gibi olduğumu düşünürler.
*    Benim şaka tarzım doğruyu söylemektir. Doğru dünyadaki en komik şakadır.
*    Bilgi paraya benzer, kazandıkça tutkuya dönüşür, ancak bu iyi bir tutkudur.
*    Bilmeniz gereken şeyler var: Örneğin, eşinizin ısıya dayanma derecesini ogrenmek için banyosunu kaynar suyla doldurursanız, edineceğiniz bu bilginin yanı sıra asılmanın ne demek olduğunu da öğrenmeniz gerekeceği gibi…
*    Bir dindarın bir şüpheciye göre daha mutlu olmasının, sarhoş bir kişinin ayık bir kişiye göre daha mutlu olmasından farkı yoktur.
*    Bir erkek veya kadının ne şekilde yetiştiğini bir kavgadaki hareketlerinden anlayabilirsiniz.
*    Bir kadın, bir koca buluncaya kadar geleceği konusunda endişelidir. Bir erkek ise ancak bir kadınla evlendikten sonra geleceği konusunda endişelenmeye başlar.
*    Bir tek din vardır, yüz çeşit uyarlaması olsa bile…
*    Biz iki hırsız arasında kendimizi ifade ederiz. Düne ait üzüntüler ve yarına ait korkular.
*    Bize bir kaç deli gerek, şu akıllıların yol açtığı duruma bak!
*    Büyük gerçeklere varmak, günaha girmekle başlar.
*    Cennette bir melek özel kişi değildir.
*    Çılgın mı doğmuştum, yoksa fazla mı akıllıydım bilmiyorum; benim dünyam yeryüzüne uygun degildi… Düş dunyasından çıkıp gerçeklerle karşılaşınca tedirgin oluyordum. Toplumun dısında, siyasetin dısında, sporun dısında, kilisenin dısındaydım. O günlerde, eğer öyle bir deyim bulunsaydı,” Her şeyin dışındaki ” denebilirdi bana…
*    Çıplak bedenler bizi şaşırtmıyor artık, çıplak beyinlerdir varlığına dayanamadığımız.
*    Demokrasinin birinci görevi her vatandaşı yararlı kılmaktır.
*    Demokrasi, hak ettiğimizden daha iyi yönetilmeyeceğimizi garanti eden bir sistemdir.
*    Diş ağrısı çekenler dişleri sağlam olanları; yoksulluk çekenler de parası çok olanları mutlu sanırlar.
*    Dünyada iki tane trajedi vardır.Biri kalbinizdeki tutkuyu yitirmek,diğeri ise kaybettiğiniz tutkuyu geri kazanmaktır.
*    Eğer yürüdüğün yolda engeller yoksa o yol seni bir yere götürmez.
*    Eylemlerim demokratik, zevklerim aristokratiktir.
*    Gencim ben…Yaşamımda bir şeyler olmasını öylesine istiyorum ki… Onların yaşına gelince hiçbir olaya karışmadan yaşamak isteyeceğimi söylüyorlar. Onların yaşında değilim ki ben…
*    Gençken yaptığım on şeyden dokuzunun başarısızlıkla sonuçlandığını gördüm.Başarısız olmak istemiyordum onun için ben de on kat daha fazla çalıştım.
*    Gerçek şu: Özgürüm, sağlıklıyım, mutluyum ve patlıyorum sıkıntıdan!
*    Günümüzde ideal aşk ilişkisi postayla yürütülendir.
*    Hareket halindeki cehaletten daha korkunç bir şey yoktur.
*    Hatalarla dolu bir hayat, hiçbir şey yapmadan geçirilen bir hayattan daha onurludur.
*    Hayatta iki trajedi vardır. Gönlünüzdekini elde edememek ve elde etmek…
*    Hayvanlar benim arkadaşlarım ve ben arkadaşlarımı yiyemem.
*    Hegel: “Tarihten öğrenebileceğimiz tek şey; İnsanların asla tarihten hiçbir şey öğrenemeyeceğidir” derken haklıydı.
*    Her ruh, ikizini arar…
*    Hiçbir şey ayağınıza gelmez, en azından iyi olan hiçbir şey.Herşeyi gidip kendiniz almanız gerekir.
*    Hiçbir şey bigotların vicdanından daha tehlikeli değildir.
*    İlk aşkımız biraz sersemlikle bir hayli meraktan ibarettir.
*    İlk nefesini alışından önceki dokuz aylık süre haricinde hiçbir insan işlerini, bir ağaç kadar iyi yönetemez.
*    İnsan, bir aslanı öldürmek istediği zaman ona spor der: Bir aslan onu öldürmek istediğinde ise buna vahşet der. Hayvanlar benim arkadaşım ve ben arkadaşlarımı yiyemem.
*    İnsan Tanrının sonsözü olamaz.
*    İnsanın kendini berbat hissetmesi, mutlu olup olmadığına önem verecek kadar boş zamanı olmasından ileri gelir.
*    İnsanın yetişme düzeyi kavga ederken gösterdiği davranışla ölçülür.
*    İnsanlar kendi durumlarıyla ilgili olarak her zaman koşulları suçlar. Ben koşullara inanmam. Bu dünyada yol alan kişiler, ayağa kalkıp istedikleri koşulları arayan ve bulamadıklarında yaratan insanlardır.
*    İnsanların birbirlerini severlerse hiçbir sorunun kalmayacağı öğretilmişti bana çocukken.Bu,çok doğal ve insancıl görünmüştü o dönemde; ama uygulamaya kalkınca sevilecek insanın çok az bulunduğu; kendimin bile pek sevilecek biri olmadığını anladım.
*    İnsanların ölmesiyle yaşamın gülünçlüğü nasıl değişmezse, insanların gülmesiyle de yaşamın ciddiliği değişmez.
*    İşleyebileceginiz en büyük günah, başkasından nefret etmek değil, ona kayıtsız kalmaktır. İnsanlık dışı olmanın özü nefret değil kayıtsızlıktır.
*    İyilik yapmak için gerekli teknik nitelikler, kötülük yapmak için de gerekli olan teknik niteliklerdir.
*    Kadınlar niye hep başkalarının kocalarını ister? Onlar eğitilmişlerdir de ondan.
*    Kadınların köleliği, despotluğudur gerçekte… Hiçbir çekici kadın, cinsinin özgürlüğü peşinde koşmaz. Kadının amacı, gücün erkeğin elinde toplanmasını sağlamaktır; çünkü, erkeği yonetebileceğini bilir. Erkeğin sözde üstünlüğünü, bindiği atın gücünü yada hızını kıskandığı kadar kıskanır.
*    Kaplan adamı öldürmek isterse adı vahşilik, adam kaplanı öldürmek isterse adı spor olur. Suç ile adalet arasındaki fark da bundan büyük değildir.
*    Kendi dilini bilmeyen başka dil öğrenemez.
*    Keyifler değildir yaşamı değerli yapan. Yaşamdır, keyif almayı değerli kılan.
*    Korkmayın, mutluluk duymadan yaşamasını öğrendi o genç!
*    Köle gibi eğitilenler, köle gibi yönetilebilirler ancak…
*    Kötüler zenginleşiyor ve güçlüler de uzun yaşıyorsa,doğa alçakların tanrısı demektir.
*    Mutluluğu üretmeden, tüketmeye hakkımız yoktur.
*    Ne istersen yapabilirim gibi geliyor bana, çünkü istediğim hiçbir şey yok artık.
*    Ne korkunçtur, sonsuza dek kendinle baş başa kalma düşüncesi. Sizi seviyorum, ama kendimi sevmiyorum. Değişmek istiyorum; daha iyi olmak istiyorum, yeniden, yeniden başlamak istiyorum; tenimi değiştirmek istiyorum yılanlar gibi. Bıktım artık kendimden. Bir gün değil, günlerce değil, sonsuza dek kendime nasıl katlanırım? Bunu düşünmek bile korkutuyor beni: karamsar, kin dolu, susmuş oturmuşum bu nedenle. Siz hiç düşünürmüsünüz bunları?
*    Neden zevk alındığını anlamaya çalışmak, zevki kaçırır.
*    Nikah kadar ucuz ve kolay olmalıdır boşanmak.
*    Ölümü ortadan kaldırırsanız, doğum gereğini de ortadan kaldırırsınız: Üremeyi sürdürürseniz, çocuklara yer açmak için sonunda yaşlıları öldürmek zorunda kalırsınız.
*    Sessizliğe inananlardan yanayım; bu konuda saatlerce konuşabilirim.
*    Siz varolan şeyleri görür ve şöyle dersiniz: Neden? Oysa ben olmayan şeyleri hayal eder ve derim ki:Neden olmasın?
*    Sorun çaresizlik değil,isteksizlik… İsteksiziz, çünkü çocuklukta bize uygulanan ilk şey, içimizdeki isteği öldürmektir.
*    Sözünüz senediniz kadar sağlam olamaz; çünkü belleğiniz hiçbir zaman onurunuz kadar güvenilir olamaz.
*    Sükûtun kudretine inanıyorum. Bu mevzuu üzerine saatlerce konuşabilirim.
*    Şaka, çok ciddî bir sanattır.
*    Tanrı nedir? Kendimiz tanrı olurduk, bunu bilseydik…
*    Yalancının cezası kimsenin kendisine inanmayışı değil, asıl kendisinin kimseye inanmayışıdır.
*    Yanlışlık fare deliğinden geçer, doğruluk kapılardan sığmaz.
*    Yaptığınızı, bir başka budalanın, bunları sizden beklediğini düşündüğünüz için yapıyorsanız, onun sizden bunları beklemesi de, sizin onun bunları beklediğini umduğunuzu sandığından ileri geliyorsa, herkes istemediği bir şeyi yapıyor demektir. O zaman ortaya budalaca bir durum çıkar.
*    Yasadışı bir iş yapmadan önce iyi bir avukata danışın.
*    Yaşlandığımız için oyun oynamayı bırakmayız, oyun oynamayı bıraktığmız için yaşlanırız.
*    Yirmisinde komünist olmayanın kalbi, kırkında hala komünist olanın aklı yoktur.

George Bernard Shaw’un hayatı

George Bernard Shaw (d. 26 Temmuz 1856, Dublin, İrlanda – 2 Kasım 1950, Hertfordshire, İngiltere), İrlandalı yazar. Oyun yazarı olarak ünlenen yazar, altmıştan fazla oyuna imza atmıştır. Hem 1925’te Nobel Edebiyat Ödülü’nü hem de 1938’de Pygmalion ile Oscar’ı alarak, bu iki ödülü de alabilen ilk ve tek insan olmuştur. Sosyalizm ve kadın haklarının koyu bir savunucusu olmuştur. Shaw,vejetaryen olmasının yanında ayrıca içki ve sigaradan da hayatı boyunca kaçınmıştır. Ayrıca resmi eğitime de karşı çıkmıştır. Shaw, 94 yaşına geldiği 1950’de, ağaç budarken merdivenden düştükten sonra oluşan yaralarının iyileşmemesi sonucunda olaydan birkaç gün sonra ölmüştür.

Eleştirileri

Shaw; müzik, sanat ve tiyatro eleştirmeni olarak “Corno di Bassetto Mancare” mahlasıyla Wolverhampton Star ‘da, GBS mahlasıylaDramatic Review (1885-1886), Our Corner (1885-1886) ve The Pall Mall Gazette ‘te (1885-1888) yazmıştır. 1895’ten 1898’e kadar, Shaw, Frank Harris’ Saturday Review ‘da tiyatro eleştirmenliği yapmıştır. Eleştirmen olarak aldığı maaş, ancak geçinebilmesini sağlamıştır.

Shaw’un erken gazeteciliği; kitap, sanat ve müzik kritikleriyle geçti. Müzik eleştirilerinden çoğu, tartışmalı Alman besteci Richard Wagner’i över nitelikteydi. Ayrıca, Saturday Review için yaptığı tiyatro eleştirmenliğinde de Norveçli tiyatrocu Henrik Ibsen’i övmüştür.

Romanları

1879’la 1883 arasında yazdığı beş başarısız romanı da daha sonradan basılmıştır. Bu kitaplar;

  • Cashel Byron’s Profession(Cashel Byron’un Sanatı) , (1886)
  • An Unsocial Socialist(Asosyal Bir Sosyalist) , (1887)
  • Love Among the Artists(Aşkın Ortasındaki Ressamlar), (1914)
  • The Irrational Knot, Being the Second Novel of his Nonage(Akıldışı Düğüm, Reşit Olmayanın İkinci Romanı), (1905)
  • Immaturity(Tecrübesizlik), (1931)
  • Kara kız

Oyunları

George Bernard Shaw, (1934)

Shaw, 1885’te, William Archer’la birlikte ilk oyunu olan Widower’s Houses üzerinde çalışmaya başladı. Archer, Shaw’un bir oyun yazamayacağına karar verdiği için (Archer, bu fikrinden daha sonra da vazgeçmemiştir), proje rafa kaldırıldı. Yıllar sonra, Shaw, 1892’de oyunu Archer’sız bitirdi. Gecekondu mahallesi sahiplerini sert bir şekilde eleştiren oyun, ilk defa 9 Aralık 1892’de London Royalty Theatre’da sahnelendi. Shaw daha sonra bu oyuna en kötü eserlerinden biri olduğunu söylese de oyun izleyici buldu.

Shaw’un oyun yazarlığından elde ettiği ilk elle tutulur ticari başarısı Richard Mansfield’in The Devil’s Disciple (Şeytan’ın Müridi) (1897) yapımından geldi. Shaw, hayatı boyunca, çoğu uzun olan 63 oyun yazdı. Oyunları, genellikle Londra’dan önce Amerika ve Almanya’da başarı elde etti. Çoğu oyunların Londra yapımları seneler boyunca ertelenmiş olsa da Mrs. Warren’s Profession (Bayan Warran’in Mesleği) (1893),Arms and the Man (Silahlar ve Adamlar) (1894), Candida (1894) ve You Never Can Tell (Hiç Söyleyemiyorsun) (1895) gibi oyunları günümüzde hala Londra’da izlenilebilir.

Shaw’un mizah anlayışı – Oscar Wilde’ı dışarda tutarsak – zamanı için eşsizdi ve yazar genellikle komedileriyle hatırlanmaktadır. Ancak espri kabiliyeti yazarın İngiliz tiyatrosunda yaptığı yenilikleri gölgelememelidir: Victoria Dönemi’nde sahne, boş ve duygusal bir eğlencenin sergileneceği bir yerdi. Shaw, sahneyi; ahlaki, politik ve ekonomik konuların tartışılacağı bir yer haline getirdi ve böylece modern gerçekçi tiyatronun öncülerinden olan Henrick Ibsen’e de borcunu ödemiş oldu.

Shaw’un popülerliği arttıkça oyunları laf kalabalıklarıyla dolmaya başladı. Ancak bu oyunlarının başarısından bir şey götürmedi. Bu dönemdeki bazı oyun örnekleri şunlardır:Caesar and Cleopatra (1898), Man and Superman (1903), Major Barbara (1905) ve The Doctor’s Dilemma (1906).

1904’ten 1907’ye kadar, oyunlarından birkaçı Harley Granville-Barker ve J.E. Vedrenne müdürlüğündeki Court Theatre’da sahneye konmuştur. Orada sahneye konan ilk oyunu,John Bull’s Other Island (1904), bugün çok ünlü olmasa da King Edward VII’ın bir gösteri sırasında sandalyesini kıracak kadar güldüğünden, zamanında, Londra’da oldukça ses getirmiştir.

1910’lara gelene kadar, Shaw kendini yeterince tanıtabilmiş bir oyun yazarı haline geldi. Fanny’s First Play (1911) ve My Fair Lady’ye (1956) kaynaklık edecek olan Pygmalion(1912), Londra seyircisinin önünde uzun seneler oynamıştır. (Oscar Straus’un Arms and the Man (1894) uyarlaması olan The Chocolate Soldier çok popüler olmasına rağmen, Shaw müzikalden nefet etmiştir ve hayatı boyunca da eserlerinin müzikalleştirilmesine izin vermemiştir. Buna Franz Lehar’ın Pygmalion uyarlaması da dahildir. My Fair Lady de ancak Shaw’un ölümünden sonra gerçekleştirilebilmiştir.)

  1. Dünya Savaşı’yla birlikte, Shaw’un düşünceleri değişmeye başladı. Shaw, savaşa tamamiyle karşıydı ve bu hem halk tarafından hem de çevresi tarafından hoş karşılanmadı. Savaş sonrasında yayınlanan ilk uzun oyunu Heartbreak House’tu(1919). Yeni bir Shaw ortaya çıkıyordu: zeka aynıydı, ancak onun insanlığa inancı görülebilir ölçüde azalmıştı.

Shaw daha önce sosyalizme doğru demokratik bir hareketi desteklemişti, ancak savaştan sonra güçlü ama zararsız adamlar tarafından yönetilen hükümette daha çok umut buldu. Bu, bazen, onu Stalin, Hitler ve Mussolini gibi totaliter önderlerin kusurlarını göremez hale getiriyordu.

1921 tarihinde, Shaw, Back to Methuselah’ı (Methuselah’ın Ardı) tamamladı. Devasa, beş oyundan oluşan bu eser, Cennetin Bahçelerinden binlerce yıl geleceğe kadar olan bir zamanı kapsamaktadır. Shaw, bu eseri bir başyapıt olarak değerlendirse de birçok eleştirmen onun gibi düşünmüyordu.

Bir sonraki oyunu olan Saint Joan (1923) ise genellikle onun en iyi oyunlarından biri olarak kabul edilir. Shaw, Jeanne d’Arc hakkında bir şeyler yazmayı uzun süre düşünmüştür ve bir azize ilan edilmesi Shaw’u harekete geçrimiştir. Oyun, Shaw’a uluslararası anlamda bir başarı kazanmıştır. Çoğu kişi, Nobel Edebiyat Ödülü’nü sırf bu oyunu yüzünden aldığını düşünmektedir. Shaw, ömrünün sonuna kadar oyunlar yazmaya devam etti, ancak çok azı eski eserleriyle kıyaslanılabilir derecedeydi.

“The Apple Cart” (1929) her hâlde daha sonraki döneminin en ünlü eseridir. Daha sonra yazdığı, “Too True to Be Good” (1931), “On the Rocks” (1933), “The Millionairess” (1935) ve Geneva (1938) gibi oyunlar, düşüşü için verilen örnekler arasındadır. Shaw’un son bitmiş oyunu, doksan yaşlarında yazdığı “Buoyant Billions”tı (1946–1948).

Shaw’un oyunları, genellikle uzun önsözlerle başlar. Bunlar genellikle, oyundan çok oyunda işaret edilen konular hakkında olur. Genellikle, bu önsözler, oyunun kendisinden daha uzun olurlar. Mesela, Penguin Books tarafından basılan tek perdelik oyun, “The Shewing-up of Blanco Posnet”nin (1909) 29 sayfalık oyun kısmından önce 67 sayfalık bir önsöz vardır.

Araf Ne Taraf Ramazan Etkinlikleri Kapsamında Ücretsiz İzlenebilecek

Nar Sanat İstanbul Eğitim ve Kültür Sanat Derneği’ne bağlı Nar Sanat Tiyatrosu, ARAF NE TARAF adlı 2 perde komedi tiyatro oyunu ile Ramazan Etkinlikleri kapsamında ücretsiz olarak sahnede.

Beylikdüzü Belediyesi ve Nar Sanat Tiyatrosu işbirliği ile 4 Temmuz 2014, Cuma saat : 22:00 de sahnede olacak.

Oyun Hakkında:

Pardon Zebani Bey…
…bazı sınavlar yakıcı olabilir

Birbirinden farklı iki samimi arkadaş Cennet ve Cehennem arasında ilginç bir sınava tabi tutuluyor. Ancak sorular bu kez sıcak taraftan geliyor. Soruları doğru yanıtlamak mı yoksa yanıtlayamamak mı? Bu tuhaf sınavdan kaçış Araf’ta mı? Peki, Araf Ne Taraf?

Mahmut (Cumhur SARI) ve Bilal’in (Halis BAYRAKTAROĞLU) Zebani (Uhde SEÇİL) ile olan amansız ve komik mücadelesine güzel hostes Şule (N. İrem MERCAN) de katılınca olaylar daha da şenleniyor. Zebaninin yardımcısı Zu boş duruyor mu peki? Tabi ki hayır.

CCYS (Cennet Cehennem Yerleştirme Sınavı) için geçen yılın sorularının peşine düşmüş, yeni merhum şaşkın üç komik karakter ve hiç bitmeyen bir tempo…

Toplumun genel ahlak kuralları çerçevesindeki iyinin sıradanlığı ile kötünün uç noktalarının irdelendiği oyunda onlar Araf’ı araya dursun, sizler gülme krizinden çıkma yolları arayacaksınız.

Ebru ERDEMOĞLU’nun kaleme aldığı Genel Sanat Yönetmenliğini Halis BAYRAKTAROĞLU’nun üstlendiği ARAF NE TARAF, bir NAR SANAT TİYATROSU prodüksiyonudur.

Tarih: 04 Temmuz 2014, Cuma

Saat: 22:00

Adres: Gürpınar mah. Millet Cad. Okutan İş Merkezi/ Beylikdüzü

araf-ne-taraf-beylikduzu

Araf Ne Taraf Yeniden Sahnede

araf-ne-tarafNar Sanat İstanbul Eğitim ve Kültür Sanat Derneği ve Özel Nar Sanat Eğitim Kursu bünyesinde, faaliyet gösteren “Nar Sanat Tiyatrosu” Araf Ne Taraf oyunu ile sahnede.

Nar Sanat Tiyatrosu yönetmen ve oyuncu Halis BAYRAKTAROĞLU yönetiminde

13 Nisan 2014 18:30
Ortaköy Afife Jale Sahnesi, İstanbul

Bilet İçin Tıklayınız: Biletix

25 Nisan 2014 20:30
KKM Gönül Ülkü ve Gazanfer Özcan Sahnesi, İstanbul

Bilet İçin Tıklayınız: Biletix

Oyun hakkında bilgi 

Pardon Zebani Bey…

 …bazı sınavlar yakıcı olabilir

Birbirinden farklı iki samimi arkadaş Cennet ve Cehennem arasında ilginç bir sınava tabi tutuluyor. Ancak sorular bu kez sıcak taraftan geliyor. Soruları doğru yanıtlamak mı yoksa yanıtlayamamak mı? Bu tuhaf sınavdan kaçış Araf’ta mı? Peki, Araf Ne Taraf?

Bu sezon Nar Sanat Tiyatrosu, Araf Ne Taraf? adlı iki perdelik bir komedi oyunu sergiliyor.

Mahmut ve Bilal’in Zebani ile olan amansız ve komik mücadelesine güzel hostes Şule’de katılınca olaylar daha da şenleniyor. Zebaninin yardımcısı Zu boş duruyor mu peki? Tabi ki hayır.

CCYS (Cennet Cehennem Yerleştirme Sınavı) için geçen yılın sorularının peşine düşmüş, yeni merhum şaşkın üç komik karakter ve hiç bitmeyen bir tempo…

Toplumun genel ahlak kuralları çerçevesindeki iyinin sıradanlığı ile kötünün uç noktalarının irdelendiği oyunda onlar Araf’ı araya dursun, sizler gülme krizinden çıkma yolları arayacaksınız.

Ebru ERDEMOĞLU’nun kaleme aldığı Genel Sanat YönetmenliğiniHalis BAYRAKTAROĞLU’nun üstlendiği ARAF NE TARAF, bir  NAR SANAT TİYATROSU prodüksiyonudur. Oyuncuları ile de hayli iddialı oyunda,  Cumhur SARIHalis BAYRAKTAROĞLUUhde SEÇİLEbru SARITAŞOğuz ÖZTAŞ’ın araladığı kapıdan bakalım sizler de Araf’a girebilecek misiniz…

Endüstriyel Tasarımcı Olmanın 25 Altın Kuralı

Yoğun bir gün mü geçirdiniz? Ev işleri veya iş yerinizde ya da yolda stresle mi doldunuz müşteriniz, patronunuz veya yanınızda çalışanlar mı sizi stres yükledi. Akşamın bu saatinde biraz rahatlamaya ve tebessüme mi ihtiyacınız var. Buyurun sizi rahatlatacak, yüzünüzde tebessümler oluşturacak bu derlemeye bir göz atın.

1. Karaköy ve çevresini avucunuzun içi gibi biliyorsanız,

endüstriyel tasarım

2. Kitsch, rigid gibi kelimelerin anlamlarını biliyorsanız,

25

 

3. Endüstriyel Tasarım ile Endüstri Ürünleri Tasarımı arasındaki farkı hala bilmiyorsanız,

2

 

4. Mühendis size “bu ürün kalıptan çıkmaz” diyorsa,

3

5. Pazarlama Müdürü size “maliyeti düşürelim” diyorsa,

4

6. Genele değil detaylara takılıyorsanız,

5

7. Kapitalist rejimden nefret ederken, kapitalizme fayda sağlayan bir ürün yapıyorsanız,

6

8. 3DSMax dışında modelleme programlarına da hakimseniz. (Catia, Alias, SolidWorks…)

7

9. Gece 5 te Facebook sohbet listendeki online olan kişilerin %80 i Endüstriyel Tasarımcı ise

8

 

10. Bütün dönem yatıp, proje teslim haftası gece gündüz demeden çalışıyorsan,

9

11. Tiner, boya, yapıştırıcı kokusu artık sizde kafa yapmıyorsa,

10

 

12. Etrafta görünen şekilleri, desenleri bir ürün olarak görüyorsanız.

11

13. Ve hala mezun olduktan sonra ne kadar maaş alacağınızı bilmiyorsanız,

12

14. En yakın dostlarınız marangoz, ozalitçi ve çeşitli ustalar ise,

13

15. Her projede farklı bir başlığı araştırmaktan dolayı bir çok konuda gerekli gereksiz bilgi sahibi iseniz,

14

16. Yapı marketlere gittiğinizde el aletleri bölümünde gözlerinizin içi parlıyorsa,

15

17. Kahve türlerinin büyük çoğunluğunun tadına bakmışsanız,

17

18. Teyzenin biri “O bölüm 2 yıllık mı?” diye soruyorsa.

18

 

19. GoldMaster reklamlarından dolayı Seda Sayan’dan nefret ediyorsanız,

19

20. Eskiden sizin için sadece ‘Plastik’ olan şey, artık PoliPropilen, PoliEtilen vb. malzemeler ise,

20

21. Tasarım ve sanatla ilgili bütün fuarlar, sergiler ikinci yuvanız olmuşsa

21

22. Müzik ile uğraşan arkadaş sayınız oldukça fazla ise,

22

23. Teslimlerden sonra bu halde iseniz,

23

24. Renkli saçları olan arkadaşlarınız varsa,

renkli kediler

25. Size verilen brieften hiçbir şey anlamıyorsanız, tasarımcısınız demektir… 🙂

26Kaynak :Arda ÜLGAY onedio