Şunun için etiket arşivi: gravür

Ünlü ressam Devrim Erbil’in, F Sanat Galeri’de düzenlenen “İstanbul’a Bakış” isimli resim sergisinin açılışına sanatçılar, koleksiyonerler ve çok sayıda davetli katıldı.

Sergide daha çok son dönemde yaptığı resimlerin bulunduğunu belirten Devrim Erbil, serginin kendisi için özel bir yeri olduğunun altını çizdi.

5 Ocak’a kadar ziyaretçileri ağırlayacak olan Devrim Erbil’in “İstanbul’a Bakış” isimli resim sergisinde 14 tuval üzeri yağlı boya, 5 tane de gravür ve sanatçı baskısı eser yer alıyor.

Devrim Erbil konuşmasının devamında; “Benim çizgimi, çizgisel ritmi, hareketi, titreşimi ve o titreşimlerin büyüsünü içeren bir sergi. Bu sergide, bir mekânın hem yukarıdan hem içten bakışının yer aldığı, plan ve görüntü ilişkilerinden doğan ‘ikili bakış’ dediğim yeni bir perspektifi gözler önüne seriyorum. Sergi biraz küçük ama sanatımı en iyi anlatan ve en güzel resimlerim bulunuyor” dedi.

Kahvenin 500 yıllık tarihi. Türk kahvesinin Osmanlı’dan günümüze uzanan hikayesi Topkapı Sarayı’nda açılacak ‘Bir taşım keyif Türk kahvesinin 500 yıllık öyküsü’ isimli sergide anlatılacak.

Sergide, 16. yüzyılda Osmanlı kahvehanelerini gösteren gravürler de yer alıyor.

Sergide, 16. yüzyılda Osmanlı kahvehanelerini gösteren gravürler de yer alıyor.

Topkapı Sarayı Müzesi ile birlikte Türk Kahvesi Kültürü ve Araştırmaları Derneği, Türk kahvesinin tarihini anlatan bir sergi hazırladı. Anadolu’dan dünyanın dört bir yanına dağılan Türk kahvesi çekirdeklerinin, Osmanlı döneminden günümüze uzanan yolculuğunu anlatan sergide, Türk kahvesine dair akla gelebilecek birçok parça sergilenecek.

Başta Topkapı Sarayı Müzesi koleksiyonları olmak üzere pek çok müze, özel müze, kütüphane ve koleksiyonlardan seçilen eserlerden oluşan “bir taşım keyif – Türk kahvesinin 500 yıllık öyküsü” sergisi; kahvenin Osmanlı kültürü içinde oluşturduğu özgün seremoniyi ortaya çıkardı. Türk kahvesinin yarattığı sosyal ortama, keyif ve ikram kültürüne,16. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar Türk kahvesiyle ilgili birçok unsura yer veren sergi koleksiyonunda, objeler, resimler ve belgeler yer alıyor.

Sergi, 21 Şubat itibariyle Topkapı Sarayı içerisinde ziyarete açılacak.

Kaynak :aljazeera.com.tr

Kültür sanat haberlerine devam ediyoruz. Ülkemizin değişik kentlerinden kültür ve sanat haberlerini sizler için derlemeye çalıştık. Sanatla kalın!

sanat

SERGİ

İSTANBUL

– İstanbul Aydın Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Görsel Sanatlar Ana Sanat Dalı Yüksek Lisans öğrencisi dokuz sanatçının “Doku’z” ismini verdikleri sergi İstanbul Aydın Üniversitesi Beşiktaş Sanat Galerisi’nde 4 Şubat’a kadar görülebilir.

– Recep Akar, Mustafa Duymaz, Didem Erbaş, Murat Germen, Şifa Girinci, Emre Kantaşlı, Volkan Kızıltunç, Manbor, Ali İbrahim Öcal, Saliha Yılmaz’ın eserlerinden oluşan “Pardon, Kaçıncı Kat?” adlı sergi 7 Şubat’a kadar MERKUR’da görülebilir.(212) 225 37 37

– Oğuz Öztuzcu’nun retrospektif fotoğraf sergisi 7 Şubat’a kadar Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Karaköy binası sergi salonunda izlenebilir. (0212) 251 4900

– Eren Güler’in “00:00” isimli etkinliği 7 Şubat’a kadar Galeri Eksen’de görülebilir. (212) 219 08 50

– “Türk Sinemasında Makyaj ve Aksesuvarın 100 Yıllık Yolculuğu” sergisi TÜRVAK Sinema-Tiyatro Müzesi’nde 8 Şubat’a kadar görülebilir. (212) 245 80 91

– Mümtaz Yener’in 1940’larda başlayan makine ve robot betimlemeleriyle, kızı Ressam Göksun Yener’in 1990’lı yıllardan bu yana sergilediği “Çağdaş İkonlar” adlı çalışmalarından örneklerin yer aldığı “Teknoloji Aşkı” adlı sergi Schneidertempel Sanat Merkezi’nde 8 Şubat’a kadar izlenebilir. (0212) 249 0150

– Koray Dağcı’nın “Realist Yansımalar” adlı resim sergisi Venüs Sanat Galerisi’nde 12 Şubat’a kadar görülebilir. (216) 565 3572

– Mehtab Kardaş’ın “Kış” adlı sergisi Ürün Sanat Galerisi’nde 12 Şubat’a kadar izlenebilir.(0216) 363 1280

– Tülay Sayılgan’ın “Gözlerimde Bir Renk” isimli suluboya resim sergisi, 13 Şubat’a kadar Levent Tenis Kulübü’nde izlenebilir. (212) 279271

– Anıl Kangal’ın “Dünyadan Kartpostallar” fotoğraf sergisi 13 Şubat’a kadar Güneş Sigorta Sanat Galerisi’nde görülebilir.

– Şakir Gökçebağ’ın “Think Tank” adlı sergisi 14 Şubat’a kadar GALERIST’te görülebilir.(0212) 252 1896

– Pemra Aksoy, Buğra Erol, Güneş Oktay ve Aslı Vural’ın işlerinin olduğu “Çıkış” adlı karma sergi 14 Şubat’a kadar Galeri ARK’ta görülebilir. (216) 369 49 00

– Şahin Kaygun üzerine hazırlanan fotoğraf sergisi 15 Şubat’a kadar İstanbul Modern’de görülebilir. (0212) 334 7300

– Soner Çakmak’ın “Yasaklı Ruh Düşleri” sergisi 15 Şubat’a kadar Düş Yolcusu Sanat Durağı’nda görülebilir. (216) 3869903

– “Kötülüğün Şeffaflığı ya da Ötekine Bakmak” adlı karma sergi 15 Şubat’a kadar Kare Art Gallery’de görülebilir. (0212) 240 4448

– Evren Sungur’un “Organik Makineler – Bir Heykel İçin Eksiz” adlı sergisi @Summart Sanat Merkezi’nde 16 Şubat’a kadar görülebilir.

– Mümin Candaş ve Orhan ZAFER’in “Yol Geçen Hanı” adlı resim sergisi Banyan Restaurant’ta “Art For The Soul” projesi kapsamında Şeli Art Project işbirliğiyle 19 Şubat’a kadar sanatseverlerle buluşuyor.

– Utku Dervent ile İlker Yardımcı’nın “Orada Olmak” adlı sergisi Bozlu Art Project’te 21 Şubat’a kadar görülebilir. (212) 232 72 32

– “Dijital Sonrası Tarihçeler: 1960’lar ve 1970’lerin Medya Sanatından Kesitler” adlı sergi Akbank Sanat’ta 21 Şubat’a kadar görülebilir.(0212) 252 3500

– Versus Art Project ve Karşı Sanat Çalışmaları Sanat Galerisi’nde Yavuz Tanyeli’nin kişisel resim sergisi “E=m.c2” 21 Şubat’a kadar görülebilir. (212) 244 78 74

– Mike Berg’in Galeri Nev İstanbul’daki altıncı kişisel sergisi 21 Şubat’a kadar görülebilir. (0212) 251 1214

– Jacques Tange’nın “Yabancı Topraklarda” sergisi 21 Şubat’ kadar ART350’de görülebilir. (0216) 369 8050

– Can Göknil’in “Sazlı Sözlü” adlı sergisi 21 Şubat’a kadar Galeri Apel’de görülebilir. (212) 292 72 36

– Genco Gülan’ın “Soyut Haritalar” adlı sergisi 22 Şubat’a kadar Piramid Sanat’ta izlenebilir. (0212) 297 3120

– Ömer Kaleşi sergisi 24 Şubat’a kadar Tem Sanat Galerisi’nde görülebilir. (212) 2470899

– “Özel Koleksiyon Sergisi” 25 Şubat’a kadar Sanat Yorum’da görülebilir. (212) 542 43 05

– “Çanakkale Destanının İlk Halkası-Troyalı Hektor” sergisi Rahmi M. Koç Müzesi Sergi Salonu’nda 27 Şubat’a kadar görülebilir. (0212) 369 6600

– “Soğuk. Ilık. Sıcak” adlı karma sergi 27 Şubat’a kadar ARTNEXT İstanbul’da görülebilir.(0212) 999 3990

– Alp Çoksoyluer, Alper Derinboğaz, Ayşe Gül Süter, Buşra Tunç, Candaş Şişman, Deniz Kader, Erdal İnci, Korhan Erel, Osman Koç, Ozan Türkkan ve Refik Anadol’un eserlerinin yer aldığı “Dalgalar” adlı sergi Block Art Space’de 15 Ocak-28 Şubat tarihlerinde görülebilir. (212) 292 83 82

– Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ve Belçikalı grup Het LABO işbirliğinde gerçekleştirilen “CuriosiTIES: Kravata Meraklı Bakış” başlıklı sergi Marmara Üniversitesi Sultanahmet yerleşkesindeki Cumhuriyet Müzesi’nde 28 Şubat’a kadar görülebilir. (212) 518 16 00

– Murat Palta’nın Türkiye’deki ilk kişisel sergisi “Tasvir-i Beyaz Perde” x-ist’te 28 Şubat’a kadar izlenibilir. (212) 291 77 84

– Balkan Naci İslimyeli’nin son yapıtlarından oluşan “Bir Şey Söyle” adlı sergisi 28 Şubat’a kadar Eğitim, Kültür ve Araştırma Vakfı’nda (EKAV) görülebilir. (0212) 252 8131

– “Sins / Günahlar” sergisi 28 Şubat’a kadar G-art Beyoğlu’nda görülebilir. (212) 2436622

– “Olasılıklar ve Tercihler” adlı karma video seçkisi 1 Mart’a kadar Mixer Açık Depo’da görülebilir. (0212) 243 54 43

– Sevtap Yılmaz’ın “Geçmişten Geleceğe” adlı sergisi 5 Şubat – 5 Mart tarihleri arasında Galeri Artist Çukurcuma’da görülebilir. (212) 251 91 63

– Yusuf Taktak’ın “Yukarıdan Aşağıya Soldan Sağa 19152015” adlı sergisi Maçka Sanat Galerisi’nde 7 Mart’a kadar görülebilir. (0212) 240 8023

– “Mimarlık tarihçisi, restoratör, koleksiyoner Ekrem Hakkı Ayverdi” sergisi İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde 14 Mart’a kadar görülebilir. (0212) 334 0900

– Nesrin Esirtgen Collection tarafından genç sanatçılara görünürlülük sağlamayı amaçlayan “Open Call – Open Door” sergisi 6 Mart’a kadar görülebilir. (0212) 243 7853

– “Joan Miró: Kadınlar, Kuşlar, Yıldızlar” sergisi 8 Mart’a kadar Sakıp Sabancı Müzesi’nde izlenebilir. (0212) 277 2200

– “Küçük Yüzler, Büyük Bedenler” adlı karma sergi 13 Mart’a kadar Elgiz Müzesi’nde izlenebilir. (0212) 290 2525

– Nikolaj Bendix Skyum Larsen’in “End of Dreams” (Düşlerin Sonu) adlı sergisi SALT Galata’da 6 Şubat – 29 Mart tarihlare arasında kadar görülebilir. (212) 334 22 45

– Burhan Doğançay’ın “Picture The World” sergisi 7 Haziran’a kadar Doğançay Müzesi’nde görülebilir. (0212) 244 7770

– “Ressam ve Resim: Mehmet Güleryüz” adlı retrospektif sergi İstanbul Modern’de 28 Haziran’a kadar Süreli Sergiler Salonu’nda görülebilir. (0212) 334 7300

ANKARA

– Orhan Taylan – resim, heykel – 6 Şubat’a dek – Armoni Sanat Galerisi’nde. (0 312 440 43 24)

– Murat Koç – resim – 7 Şubat’a dek – Cermodern Sanatlar Merkezi’nde. (0 312 310 00 00)

– Hanefi Yeter – resim – 7 Şubat’a dek – Kav Sanat Galerisi’nde. (0 312 491 22 32)

– Zeliha Kayahan – gravür – 13 Şubat’a dek – Ziraat Bankası Kuğulu Sanat Galerisi’nde. (0 312 466 05 40)

– Lütfü Günay – resim – 14 Şubat’a dek – Sevgi Sanat Galerisi’nde. (0 312 441 26 34)

– Zuhal Baysar – resim – 18 Şubat’a dek – Galeri Soyut’ta. (0 312 438 86 70)

– Sabri Akça – resim – 19 Şubat’a dek – Peker Sanat Galerisi’nde. (0 312 439 30 03)

– Kayıhan Keskinok – resim – 19 Şubat’a dek – Fırça Sanat Galerisi’nde. (0 312 438 60 08)

– Istvan Orosz&Frigyes König&Farago – resim – 20 Şubat’a dek – Güler Sanat’ta. (0 312 236 21 22)

– Gültekin Serbest- resim – 23 Şubat’a dek – Sepa Sanat Galerisi’nde. (0 312 473 06 47)

– Necati Seydi Ferdioğlu – resim – 25 Şubat’a dek – Stillife Art’ta. (0 312 441 01 45)

– Oya Kınıklı – resim – 25 Şubat’a dek – Medya Sanat Galerisi’nde. (0 312 428 39 55)

– 6+1 İhtimal – resim – 26 Şubat’a dek – Platform A by Armoni Art Gallery’de. (0 312 440 43 24)

– Aykut Tanrıseven – resim – 27 Şubat’a dek – İsmail Altınok Sanat Merkezi’nde. (0 312 433 30 34)

– Mehmet Kapçak – resim – 28 Şubat’a dek – Krişna Sanat Galerisi’nde. (0 312 418 02 53)

– Mehmet Emin Erdoğdu – resim – 28 Şubat’a dek – Nurol Sanat Galerisi’nde. (0 312 468 86 70)

ADANA

– Alişer Avcı’nın, “portre: yazının yüzleri” adlı resim sergisi Seyhan Belediyesi Kültür Merkezi’nde sürüyor. Ressam Avcı’nın Uğur Mumcu, Yaşar Kemal, Nâzım Hikmet, Yılmaz Güney gibi ünlü isimleri kendi üslup ve çizgileriyle yağlıboya resimlediği çalışmalarının yer aldığı sergi 3 Şubat tarihine dek sanatseverlerin izlenimine açık olacak. (0322 4541994)

MERSİN

– Melek Çalışkan’ın Mersin Ticaret ve Sanayi Odası Sanat Galerisi’ndeki resim sergisi sürüyor. Çalışkan’ın yağlıboya çalışmalarının yer aldığı sergi 5 Şubat’a dek izlenime açık açık tutulacak. (0324 2389500)

GAZİANTEP

– Ömer Doğan’ın Sanko Sanat Galerisi’ndeki, “Fas Fotoğrafları” adlı fotoğraf sergisi sürüyor. Çekimlerinde, sanatın biçim, içerik ve estetik değerlerinden yararlanan görüntülere özen gösteren Doğan’ın, Fas’ın doğal güzellikleri ve kültürünü yansıtan karelerden oluşan sergisini sanatseverler, 13 Şubat tarihine dek her gün 10.00-22.00 saatleri arasında gezebilecek. (0342 3666066)

MÜZİK

İSTANBUL

– Nardis Jazz Club’te bugün 21.30’da Salliel Bros grubu; salı, 21.30’da Uğur Güneş Trio; çarşamba 21.30’da Mark Alban Lotz Band; perşembe 21.30’da Önder Kağan Fetih; cuma 22.30’da Deniz Tasar 5tet; cumartesi 22.30’da Dilek Sert Erdoğan Moments konserleri. (0212 232 98 30)

– Caddebostan Kültür Merkezi’nde çarşamba saat 20.30’da Borusan Quartet ve Burhan Öçal, cuma saat 20.00’da İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası – İsveç Haftası konseri (0216 467 36 00)

– Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde cumartesi saat 21.00’de Amsterdam doğumlu sanatçı Karsu’nun konseri (0850 222 67 76)

– Salon IKSV’de çarşamba saat 21.300’da Kekko Fornarelli Trio, cuma saat 22.00’de Garanti Caz Yeşili: ‘Sleep Party People’, cumartesi 22.30’da Korhan Futacı ve Kara Orkestra konseri. (0212 334 07 57)

– Moda Sahnesi’nde salı 20.30’da Piatango topluluğunun konseri. (0216 330 58 01)

– Süreyya Operası’nda bugün saat 20.00’de Hüseyin Sermet piyano resitali. (0216 346 15 31)

– İş Sanat’ta cuma saat 20.00’de Sinema Senfoni Okestrası, Serdar Yalçın konseri. Konserde onlara oyuncu Halit Ergenç eşlik edecek. (0212 316 10 83)

– Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda bu ay konser yok. (0212 232 98 30)

– Lütfi Kırdar’da cuma saat 20.00’de Tekfen Filarmoni Okestrası konseri. (0212 373 11 00)

– Bostancı Gösteri Merkezi’nde cumartesi saat 21.00’de Demet Akalın konseri. (0216 362 1161)

– garajistanbul’da cuma saat 23.00’de Hayko Cepkin, cumartesi saat 23.00’de Gripin konserleri var. (0212 244 4499)

– Jolly Joker İstanbul’da çarşamba saat 21.00’de Mert Ali İçelli; perşembe saat 21.00’de Esin İris, cuma saat 22.00’de Halil Sezai, cumartesi saat 22.00’de Yaşar konseri. (0212 249 0749)

– KadıköySahne’de yarın saat 21.00’de Kuzey Ormanları Savunması Dayanışma Gecesi konseri; cumartesi saat 22.30’de Nev konseri. (0216 550 04 92)

– Beyoğlu Hayal Kahvesi’nde bugün saat 22.30’da Vera; yarın saat 22.30’da Zeynep Casalini, çarşamba saat 22.30’da Son Feci Bisiklet grubu; perşembe saat 22.30’da Niyazi Koyuncu; cuma saat 22.30’da Can Gox ve saat 22.30’da Shantel ve Bucovina Club Orkestar konseri. (0212 245 10 48)

ANKARA

– CSO Konser Salonu’nda, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın şef Rengim Gökmen yönetiminde vereceği, Wenzel Fuchs (klarinet) ve Orkun Civelek’in (klarinet) solist olarak yer alacağı konser 5, 6 Şubat’ta saat 20.00’de. (0 312 310 72 90)

– Bilkent Konser Salonu’nda, Bilkent Senfoni Orkestrası’nın (BSO) şef Rauf Abdullayev yönetiminde vereceği, Pervin Çakar’ın (soprano) solist olarak yer alacağı “Titanların Aşkı” başlıklı konser 31 Ocak’ta saat 20.00’de, şef Patrick Gallois yönetiminde vereceği “İtalya’dan Kartpostal” başlıklı konser 7 Şubat’ta saat 20.00’de. (0 312 290 17 75)

TİYATRO

İSTANBUL

– Devlet Tiyatroları Beykoz Ahmet Mithat Efendi Sahnesi’nde “Cimri” cuma, cumartesi 20.00. Cevahir Sahneleri Salon 1’de “Çöl Fırtınaları” salı, çarşamba, perşembe, cuma 20.00, cumartesi 15.00 ve 20.00. Cevahir Sahneleri Salon 2’de “Yaşamak Denen Bu Zahmetli İş” salı, çarşamba, perşembe, cuma 20.00, cumartesi 15.00 ve 20.00. Küçük Sahne’de “Hüzzam” salı, çarşamba, perşembe cuma, cumartesi 20.00. Küçükçekmece DT Sahnesi’nde “Ellerimin Arasındaki Hayat” perşembe, cuma 20.00. Üsküdar Tekel Sahnesi’nde “Ramiz ile Jülide” salı, çarşamba, perşembe, cuma 20.00, cumartesi 15.00 ve 20.00. (0 212 292 39 00 )

– İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları F. Reşat Nuri Sahnesi’nde “Türkiye Kayası” perşembe, cuma 20.30, cumartesi 15.00 ve 20.30. Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde “Kısasa Kısas”çarşamba, perşembe, cuma 20.30, cumartesi 15.00 ve 20.30. Kağıthane Sadabad Sahnesi’nde “Kabare” perşembe, cuma 20.30, cumartesi 15.00 ve 20.30. Gaziosmanpaşa Sahnesi’nde “Cibali Karakolu” perşembe, cuma 20.30, cumartesi 15.00 ve 20.30. Kadıköy Haldun Taner Sahnesi’nde “Vişne Bahçesi” perşembe, cuma 20.30, cumartesi 15.00 ve 20.30. Üsküdar Müsahipzade Celal Sahnesi’nde “Ölü Ordunun Generali” perşembe, cuma 20.30, cumartesi 15.00 ve 20.30. Ümraniye Sahnesi’nde “Hıdrellez” perşembe, cuma 20.30, cumartesi 15.00 ve 20.30.(0 212 455 39 20)

– Bakırköy Belediye Tiyatroları Müşfik Kenter Sahnesi’nde “Külhanbeyi Müzikali” perşembe 20.30, “Kaç Baba Kaç” cuma 20.30, “Hayvan Çiftliği” cumartesi 20.30, çocuk oyunu “Güneşin Çocukları” pazar 11.00, “Romeo ve Juliet” pazar 15.30. Turhan Tuzcu Sahnesi’nde “Şişman Domuz” çarşamba 20.30, “Azizce” cuma 20.30. (0 212 414 96 47)

– Tiyatro Pera’da, cuma, cumartesi 20.00, pazar saat 18.30’da “Ah Smyrna’m Güzel İzmir’im” adlı oyun sahnelenecek.

– Ortaoyuncularda “Masal Müfettişi” cuma 20.00, “Ferhangi Şeyler” cumartesi 20.00, pazar 18.00. (0 212 251 18 65)

– Dostlar Tiyatrosunun “Bir Delinin Hatıra Defteri” oyunu cuma, cumartesi 20.30 Kenter Tiyatrosu (0 212 246 35 89)

– Oyun Atölyesi “Testosteron” bugün ve yarın 20.30, “Kim Korkar Hain Kurttan” perşembe, cuma, cumartesi 20.30, pazar 16.00. (0216 345 39 39)

– Kumbaracı50 “Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi” perşembe, cuma 20.30, “Bir İdam Mahkumunun Son Günü” cumartesi 20.30. (0 212 243 50 51 )

– Maya Cüneyt Türel Sahnesi’nde “Üstü Kalsın” çarşamba, cumartesi “Van Gogh” cuma günü sahnelenecek.

– Moda Sahnesi’nde “Sen Balık Değilsin ki” bugün 20.30, “Ormanlardan Hemen Önceki Gece” cuma 19.00. (0 216 330 58 00)

– Tiyatro Ölü Aktörler’in “Normal” adlı oyunu çarşamba Tiyatro Hal’de, “Uzak Adalar” oyunu perşembe Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde. ANKARA

– Akün Sahnesi’nde, “Vanya Dayı” adlı oyun 8 Şubat’a dek cumartesi günleri saat 15.00 ve 20.00’de, pazar günleri saat 15.00’te, diğer günlerde de saat 20.00’de, “Kanlı Düğün/Sivas DT” adlı oyun 10-15 Şubat tarihleri arasında, cumartesi günleri saat 15.00 ve 20.00’de, pazar günleri saat 15.00’te, diğer günlerde de saat 20.00’de, “Sarı Naciye” adlı oyun 24, 25, 26, 27, 28 Şubat’ta saat 20.00’de. (0 312 427 19 71)

– Altındağ Tiyatrosu’nda, “Nalınlar” adlı oyun 3-8 ve 17-24 Şubat tarihleri arasında cumartesi günleri saat 15.00 ve 20.00’de, pazar günleri saat 15.00’te, diğer günlerde de saat 20.00’de, “Kuaförde Bir Gün” adlı oyun 10-15 ve 25-28 Şubat tarihleri arasında cumartesi günleri saat 15.00 ve 20.00’de, pazar günleri saat 15.00’te, diğer günlerde de saat 20.00’de, “Miyhavlar Tiyatrosu” adlı oyun 17, 19, 24, 26 Şubat’ta saat 11.00’de. (0 312 316 59 02)

– Büyük Tiyatro’da, “Teneke” adlı oyun saat 15.00’te, “Çalıkuşu” adlı oyun 10, 13 Şubat’ta saat 20.00’de, 15 Şubat’ta saat 15.00’te, “Hedda Gabler” adlı oyun 22 Şubat’ta saat 15.00’te, 24 Şubat’ta saat 20.00’de. (0 312 324 22 10)

– Çayyolu Cüneyt Gökçer Sahnesi’nde, “Satıcının Ölümü” adlı oyun 3, 4, 5, 6, 7 Şubat’ta saat 20.00’de, 8 Şubat’ta saat 15.00’te, “Cymbeline” adlı oyun 10, 11, 12, 13, 14 Şubat’ta saat 20.00’de, 15 Şubat’ta saat 15.00’te, “Teneke” adlı oyun 17, 18, 19, 20, 21 Şubat’ta saat 20.00’de, 22 Şubat’ta saat 15.00’te, “Macbeth” adlı oyun 24, 25, 26, 27, 28 Şubat’ta saat 20.00’de. (0 312 240 00 91)

– Küçük Tiyatro’da, “Sevgili Hayat/İstanbul DT” adlı oyun 3, 4, 5, 6 Şubat’ta saat 20.00’de, 7 Şubat’ta saat 15.00 ve 20.00’de, 8 Şubat’ta saat 15.00’te, “Karlar Kraliçesi” adlı çocuk oyunu 10 Şubat’ta saat 11.00’de, “Yeşilçam” adlı oyun 10, 11, 12, 13 Şubat’ta saat 20.00’de, 14 Şubat’ta saat 15.00 ve 20.00’de, 15 Şubat’ta saat 15.00’te, “Ramiz ile Jülide” adlı oyun 17, 18, 19, 20 Şubat’ta saat 20.00’de, 21 Şubat’ta saat 15.00 ve 20.00’de, 22 Şubat’ta saat 15.00’te, “Meraklısı İçin Öyle Bir Hikâye” adlı oyun 24, 25, 26, 27, 28 Şubat’ta saat 20.00’de. (0 312 311 11 69)

– Oda Tiyatrosu’nda, “Kontrabas” adlı oyun 3, 4, 5, 6, 7 Şubat’ta saat 18.30’da, “Kuğu’nun Şarkısı/Bir Evlenme Hikâyesi” adlı oyun 10, 11, 12, 13, 14 Şubat’ta saat 18.30’da, “Hüzzam” adlı oyun 17, 18, 19, 20, 21 Şubat’ta saat 18.30’da, “Nehir” adlı oyun 24, 25, 26, 27, 28 Şubat’ta saat 18.30’da. (0 312 311 11 69)

– Stüdyo Sahne’de, “Sabır Taşı” adlı oyun 3, 6 Şubat’ta saat 20.00’de, 8 Şubat’ta saat 15.00’te, “İyiyim” adlı oyun 10, 13, 24, 27 Şubat’ta saat 20.00’de, 15 Şubat’ta saat 15.00’te, “Bizim Yunus” adlı oyun 17, 20 Şubat’ta saat 20.00’de, 22 Şubat’ta saat 15.00’te. (0 312 397 30 24)

– Tatbikat Sahnesi’nde, “Kuğu’nun Şarkısı/Bir Evlenme Hikâyesi” adlı oyun 3, 4 Şubat’ta saat 20.00’de, “Aklımdaki Kadınlar” adlı oyun 10, 11, 17, 18, 24, 25 Şubat’ta saat 20.00’de. (0 312 467 71 72)

– İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi’nde, “Nihayet Bitti” adlı oyun 4, 5, 25 26 Şubat’ta saat 20.00’de, 7, 15, 28 Şubat’ta saat 15.00’te, “Meraklısı İçin Öyle Bir Hikâye” adlı oyun 11, 12 Şubat’ta saat 20.00’de, 14 Şubat’ta saat 15.00’te, “Bernarda Alba’nın Evi3 adlı oyun 18, 19 Şubat’ta saat 20.00’de, 21 Şubat’ta saat 15.00’te. (0 312 397 30 24)

– Şinasi Sahnesi’nde, “Nereye” adlı oyun 3, 4, 5, 6, 7 Şubat’ta saat 20.00’de, “Üç Şehzade” adlı oyun 6 Şubat’ta saat 11.00’de, “Alacaklılar” adlı oyun 17, 18, 19, 20 Şubat’ta saat 20.00’de, 21 Şubat’ta saat 15.00 ve 20.00’de, 22 Şubat’ta saat 15.00’te. (0 312 467 17 44)

– 75. Yıl Sahnesi’nde, “Mevlana Aşk ve Barış Çığlığı” adlı oyun 4, 5, 11, 12 Şubat’ta saat 18.30’da, 7, 14 Şubat’ta saat 15.00’te, “Euridice’nin Elleri” adlı oyun 18, 19, 21, 25, 26 Şubat’ta saat 20.00’de, 28 Şubat’ta saat 15.00’te. (0 312 432 27 46)

– Tiyatro Pembe Kurbağa’da, “Küçük Denizkızı” adlı çocuk oyunu 7, 14, 21, 28 Şubat’ta saat 12.00’de, “Sevgili Kardan Adam/Bebek Tiyatrosu” adlı çocuk oyunu 8, 15 Şubat’ta saat 12.00’de, “Havuç Tarlasındaki Koca Fil/Bebek Tiyatrosu” adlı çocuk oyunu 22 Şubat’ta saat 12.00’de, “Ali Nihat’la Sihirli Yolculuk” adlı çocuk oyunu 8 Şubat’ta saat 15.00’te. (0 312 418 02 98)

– Ankara Sanat Tiyatrosu’nda, “Tesadüfen Kadın” adlı oyun 8, 22 Şubat’ta saat 15.30’da, 20 Şubat’ta saat 20.00’de, “Beş Para Etmez Varyete” adlı oyun 6, 7 Şubat’ta saat 20.00’de, 15 Şubat’ta ve 1 Mart’ta saat 15.30’da, “Selamün Kavlen Karakolu” adlı oyun 13, 27 Şubat’ta saat 20.00’de, 14, 21, 28 Şubat’ta saat 15.30 ve 20.00’de. (0 312 417 76 76)

– Tiyatro Tempo’da, “Köpek Olmak İstiyorum (+4 yaş)” adlı çocuk oyunu 8 Şubat’ta saat 13.00’te, “Uçtu Uçtu Öykü Uçtu (+3 yaş)” adlı oyun 15 Şubat’ta saat 13.00’te, “Mutluluk Oyunu-Pollyanna (+8 yaş)” adlı çocuk oyunu 15 Şubat’ta saat 16.00’da, “Karagöz Cadılar ve Hint Fakiri (+4 yaş)” adlı oyun 22 Şubat’ta saat 13.00’te, “Bir Büyükanne Aranıyor (+6 yaş)” adlı çocuk oyunu 22 Şubat’ta saat 16.00’da, “Bavuldaki Hayatlar” (+15 yaş) adlı yetişkin oyunu 20 Şubat’ta saat 20.00’de. (0 312 232 32 92)

– Adana Devlet Tiyatrosu (ADT), Müsahipzade Celal’in yazdığı, Münir Canar’ın yönettiği, “Macun Hokkası” adlı oyunu yarından itibaren yeniden Hacı Ömer Sabancı Kültür Merkezi’nde sahneleyecek. Dekor tasarımı Güven Öktem, giysi tasarımı Fatma Sarıkurt, ışık tasarımları da Halil İbrahim Karahan’a ait oyunu tiyatroseverler hafta içi 20.00’da cumartesi 15.00 ve 20.00’da izleyebilecek. ADT oyuncuları, Azade Küçükaycan’ın yazıp yönettiği, “Merhaba Hayat” adlı müzikli danslı çocuk oyununu ise çarşamba günü 14.00’da pazar günü ise 11.00’da küçük tiyatro severlere sunacak. Oyunun karakterleri Jülide, Büyük Ayıcık ve Minik Ayıcık’ın çocuklara renkler ve sayılar ile mevsimleri diyaloglarla anlatması oyun sırasında renkli görüntülerin ortaya çıkmasına sahne oluyor. (0322 3523355)

– Çukurova Belediyesi Şehir Tiyatrosu, David Gieselmann’ın yazdığı, “Bay Kolpert” adlı oyunu bugün 20.00’da Orhan Kemal Kültür Merkezi’nde sahneleyecek. Adana Devlet Tiyatrosu sanatçılarından Murat Aslan’ın yönettiği, komedi-gerilim türündeki, “Bay Kolpert”te Salih Akbalı, Dilek Kont, Mehmet Avcı, Burak Zerayalp, Ahmet Eldek ve Zeynep Ak rolleri paylaşıyor. ÇBŞT oyuncuları, “Baş Kolbert”i her perşembe akşamı 20.00’da tiyatroseverler için yineleyecek. (0322 2345325)

– Adana Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu, Yunan yazar Dimitri Psathas’ın yazdığı, Turgut Bağır’ın yönettiği, “Yalancı Aranıyor” adlı oyununu sahnelemeyi sürdürüyor. Ergün Özfırıncı, Halil İbrahim Kurum, Özlem Özel, Nermin Salman, Orhan Kuşçu, Dilek Polat, Önder Özcan, Tufan Naharcı, Feridun Yıldırım, Semih Yeşil, Çağla Yeleç ve Hüseyin İnan Biçir’in rol paylaştıkları politik güldürü her cumartesi 15.00 ve 20.00’da tiyatroseverler için yineleniyor. BBŞT oyuncuları Nurhan Özgür’ün yazdığı, Dr. Rasim Aşın’ın yönettiği, “Dede Korkut Kitabı” adlı masalsı çocuk oyununu da salı ve çarşamba günleri 14.30’da, cumartesi günleri de 11.00’da yineliyor. (0322 4589347)

Kaynak: Medya

Yazar : Şengül DURUCU

Resim yapmaya çocuk denecek yaşlarda başladı. Varlıklı bir ailenin oğluydu. 19 yaşında kendi stüdyosunu kurdu. Tabloları en başından beri çok beğenildi. Hollanda Prensi Frederik Hendrik en büyük hayranlarından ve en iyi alıcılarından biriydi. 25 yaşında çırakları da olan ünlü bir ressamdı. Gösterişten, yapmacıklıktan uzak gerçekçi üslubu öyle etkileyiciydi ve özgündü ki, taklit edilemedi. Tablolarında kullandığı “siyah”ın tonu hiçbir ressam tarafından tutturulamadı. Hatta “Rembrandt siyahı” olarak adlandırılan bu renk bugün bilgisayarla dahi tutturulamıyor.

İşte ressamların ressamı, “ışığın ve gölgenin ustası” Rembrandt’a ve üslubuna dair pek de bilinmeyen bilgiler…

Resim yapmaya çocuk denecek yaşlarda başladı. Varlıklı bir ailenin oğluydu. 19 yaşında kendi stüdyosunu kurdu. Tabloları en başından beri çok beğenildi. Hollanda Prensi Frederik Hendrik en büyük hayranlarından ve en iyi alıcılarından biriydi. 25 yaşında çırakları da olan ünlü bir ressamdı. Gösterişten, yapmacıklıktan uzak gerçekçi üslubu öyle etkileyiciydi ve özgündü ki, taklit edilemedi. Tablolarında kullandığı “siyah”ın tonu hiçbir ressam tarafından tutturulamadı. Hatta “Rembrandt siyahı” olarak adlandırılan bu renk bugün bilgisayarla dahi tutturulamıyor.

İşte ressamların ressamı, “ışığın ve gölgenin ustası” Rembrandt’a ve üslubuna dair pek de bilinmeyen 16 bilgi…

Gerçeğin izinde bir hayat

gercegin-izinde-bir-hayat-listelist (1)

Eserlerinde yapmacıklıktan, güzellikten ve incelikten hoşlanmazdı. Bunlar onu sıkıyordu. Para kazanmak için soyluların ve burjuvaların tablolarını yapsa da, sıradan insanlar hep daha çok ilgisini çekti. Sıradan insanların günlük yaşantısını gerçekçi bir üslupla aktardı. Bu özelliği, çağının en iyi ressamları arasında yer almasını sağladı.

Gravürün babası

gravurun-babasi-listelist

14 yaşında okulu bıraktı, Leyda’lı ressam Jacob Isaacksz Van Swanenburgh’un atölyesinde ilk çizimlerini yapmaya başladı. Bir süre sonra Amsterdam’a gitti; ilk ustası gibi İtalyan resim sanatına hayran olan Pieter Lastmann’ın yanında çalıştı. 1625′te Leyda’ya döndü. Özellikle gravürle uğraştı. Gravür sanatı, gerçek değerini ve resim dünyasındaki yerini Rembrandt’a borçludur.

Fotoğraf tekniğine rehber oldu

fotograf-teknigine-rehber-oldu-listelist-2

1630’larda oldukça popülerdi; “ışığın ressamı” deniliyordu ona. Soylular ve burjuvalar resmini yapması için adeta sıraya girmişti. Tablolarındaki ışık ve gölge oyunları öyle başarılıdır ki bugün dahi üniversitelerin fotoğraf bölümlerinde “Rembrandt Aydınlatması” konu olarak işlenmektedir.

Merak edenler için Rembrandt Aydınlatması: Nokta ışık veren ışık kaynaklarıyla gerçekleştirilen bir aydınlatmadır. Konunun dikkat çekilmek istenen yerleri aydınlatılırken, diğer yerler ya yarı aydınlık ya da tamamen karanlık olarak bırakılır. Işıklı alanlardan gölgeli alanlara geçiş çok yumuşaktır. Böylece görüntü, etkileyici bir derinlik kazanır.

Tarihteki ilk reklam çalışması

tarihteki-ilk-reklam-calismasi-listelist

Ressamın 1631’de yaptığı “Nicolaes Ruts’un Portresi” eseri, dünyadaki belki de ilk reklam çalışmalarından biridir. Rembrandt, dönemin zengin kürk tüccarı Ruts’un portresini, kendi sattığı kürklerden birinin içinde resmederek ürününün reklamını da yapmıştı. Tarihteki ilk reklam çalışması olarak kabul edilen bu portre, Rembrandt’ın sanat yaşamındaki en estetik, en yumuşak resimlerinden biriydi.

İnsanları değil adeta ruhlarını resmediyordu

insanlari-degil-adeta-ruhlarini-resmediyordu-listelist1,

Rembrandt gösteriş meraklısı zengin müşterilerini yalnızca istedikleri gibi resmetmekle kalmıyor, âdeta ruhlarını okuyor ve gördüğü şeyi tüm çıplaklığıyla tuvaline yansıtıyordu. Bir papazı resmettiği “Johannes Wtenbogaert’in Portresi (1633)” adlı eserinde yaşlı adamı; donuk gözleri, melankolik ve biraz şaşkın havasıyla hiç kimse tuvaline ondan daha iyi aktaramazdı.

Sanatçıydı ve gereğini yaptı; insanları rahatsız etti

sanatciydi-ve-geregini-yapti-insanlari-rahatsiz-etti-listelist

Rembrandt’ın gerçekliğe sadakati bazı resimlerinde rahatsız edici boyutlara varıyordu. Acımasız bir psikolog gibiydi. İnsanların tüm korkularını, acılarını ve çaresizliklerini tuvaline fütursuzca yansıtıyordu. Bu, dönemin insanlarının alışageldiğinin dışında bir şeydi. Bir insan resmini güzel görünmek için yaptırırdı; böylesi çıplak gerçeklik çok rahatsız ediciydi. Ressamın istediği de buydu zaten; onları rahatsız etmek. Zaten gerçek sanatçının görevi de bu değil miydi?

Yalnızca bir ressam değil, simyacıydı

yalnizca-bir-ressam-degil-simyaciydi-listelist

O dönemde hazır boya diye bir şey yoktu. Tüm ressamlar boyasını, tıpkı bir simyacı gibi kendisi yapardı. Öd, kan, sidik, safra, çimen, toprak; akla gelebilecek her türlü doğal maddeden kalıcılığı kusursuz boyalar yapılırdı. Ressamlık kolay değildi; bilgi ve sabır gerektiriyordu. Rembrandt’ınboya üretmede özel teknikleri vardı. Boyalarını yapıp kötü kokulu keten yağının içinde bekletirdi. Gerçek bir yağlıboya ustasıydı. Çağdaşları onun boya ve çizim tekniğini asla keşfedemedi. Ondan başka hiç kimse kalın ve durağan çizgilerle, ince ve akıcı çizgileri böylesine başarılı bir şekilde harmanlayamadı.

Karısı onun yaşam kaynağıydı

karisi-onun-yasam-kaynagiydi-listelist

Ressamlığının yanı sıra aynı zamanda iyi bir işadamıydı. Ortağıyla birlikte orijinal resimler alıp satıyor, kopyalar yapıyordu. Valinin kızı olan karısı Saskie Uylenburgh sayesinde sosyeteye girmiş, daha çok sipariş almaya, dolayısıyla daha çok kazanmaya başlamıştı. Karısını çok seviyordu. Çiçeklerle betimlemeyi sevdiği karısı onun adeta yaşam kaynağıydı. Saskie öldükten sonra resimleri çok daha karamsar bir havaya büründü.

Koleksiyoner bir ressam

koleksiyoner-bir-ressam-listelist

İyi bir koleksiyonerdi. Sanat adına yaptığını söylese de, bu işten iyi gelir elde ettiği kesindi. Aldığı şeylerde sınır yoktu. Büyük ustaların tablolarından Japon miğferlerine, Endonezya mızraklarından Roma büstlerine her şeyi satın alıyordu.

Ve sanat tarihine yön veren bir tablo: “Gece Devriyesi”

ve-sanat-tarihine-yon-veren-bir-tablo-gece-devriyesi-listelist

Portreleri sadece yeni zenginlerin değil, köklü ailelerin de duvarlarını süslüyordu. Ancak lüks yaşamını sürdürmek için daha çok paraya ihtiyacı vardı. Sadece portre yapmak geçinmek için yeterli değildi. Kendisinden o dönemde popüler olmaya başlayan şekilde, “hiyerarşik düzen içerisinde” grup resimleri yapması istendi. Elbette Rembrandt bu düzeni önemsemedi ve grup resmini gerçek bir olaya, toplumsal bir drama dönüştürdü. Ve ortaya “Gece Devriyesi” tablosu çıktı. Tablo 1642 yılında yalnızca sanat camiasında değil, ticaret ve para dünyasında da olay yarattı.

İlk üç boyutlu resim de “Gece Devriyesi”

ilk-uc-boyutlu-resim-gece-devriyesi-listelist

Gece Devriyesi’nin özelliği bununla bitmedi… Rembrandt, dönemi için oldukça sıradışı ve yenilikçi bir ressamdı. Eserlerinde hareket vardı. Tablolarındaki insan figürleri, tablonun içinden çıkacak ve karşısındaki ile konuşmaya başlayacak gibi duruyordu. İşte bu derinlik “Gece Devriyesi”nin resim tarihinin ilk üç boyutlu çalışması olarak kabul görmesini sağladı.

Altın Çocuk’un düşüşü

altin-cocukun-dususu-listelist

“Gece Devriyesi” ona âdeta uğursuz geldi. Bu tablodan sonra hayatında ve sanat yaşamında olumsuz yönde önemli değişiklikler oldu. Önce karısını kaybetti. Bu ölüm onun sanat üslubuna yansıdı. Resimlerindeki görkemli çizgiler yerini tatlı bir sevecenliğe bıraktı. Ve “Hollanda’nın altın çocuğu” ilan edilmiş olan Rembrandt ilk kez, müşterisi, yaptığı portreyi beğenmediği içinparasını alamadı. Bu olay kulaktan kulağa yayıldı. Sanat tarihinin bu en kendini beğenmiş, en küstah ressamı bunu kendine yediremedi ve Hakem Heyeti’nin toplanmasını istedi. Heyet de aynı fikirdeydi.

İçe kapanış ve yeniden doğuş

ice-kapanis-ve-yeniden-dogus-listelist

Tüm bu olanlar üzerine Rembrandt daha da içine kapandı. Zengin ve güçlü insanlar yerine sıradan insanların portrelerini yapmaya başladı. Onların saflık, yoksunluk ve sevecenliğini başarılı bir şekilde tablolarına yansıttı. Bu dönem, bir kabuğuna çekilme, kendini arama ve yeniden yaratma dönemiydi.

Yeni dönem, yeni üsluplar

yeni-donem-yeni-usluplar-listelist

Özellikle Seksen Yıl Savaşı’ndan sonra beğeniler ve sanat anlayışı da değişmeye başladı. Doğallık ve sadelik gibi erdemlerin yerini yapaylık ve karmaşıklık; bir zamanların sade giyimli insanlarının yerini, görkemli şapkaları ve giysileriyle âdeta tavus kuşunu andıran bir kuşak almıştı. Kirli kahverengisi ve sarısının yanı sıra Rembrandt’ın mütevazı giysiler içindeki erkekleri ve şişman kadınları da tarihe karışıyordu.

“Kendini aşamamış bir zavallı”

kendini-asamamis-bir-zavalli-listelist

Artık kimse ondan resim istemiyordu. Sanat eleştirmenleri ünlü ressamı çılgın bir yenilikçi değil, “kendini aşamamış bir zavallı” olarak görmeye başladı. 1650’li yıllarda yaptığı resimlerde incelikten eser yoktu. Öyle ki, neredeyse bitmemiş gibiydiler. Aslında çağın akademisyenlerini ölesiye korkutan yeni bir yola girmişti. Özellikle son dönem çalışmalarında, taslakla resim arasındaki farkı yok etmeye başlamıştı.

Gerçeği, yalnızca gerçeği çizen ressam

gercegi-yalnizca-gercegi-cizen-ressam-listelist

1656 yılında iflas etti; evi, tabloları ve tüm koleksiyonları açık artırmayla satıldı. Ancak elde edilen para yine de borçlarını karşılamaya yetmedi. Bu tarihten sonra bambaşka bir Rembrandt olarak geri döndü. Yenilenen belediye binası için şans eseri, aniden ölen bir ressamın yerine yapmak üzere yeni bir sipariş aldı. Tablo Hollanda’nın kuruluşu ile ilgiliydi. Tabloyu kendisinden istenen şekilde yapabilir, buradan elde edeceği gelirle tüm maddi sorunlarını giderebilirdi. Ancak o yine yapması gerekeni yaptı ve gerçeği tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdi. Tabii bu durum Hollandalıları pek memnun etmedi; tablo geri çevrildi. Ülkenin “Altın Çocuğu” reddedilmiş, aşağılanmış ve kovulmuştu. Dev boyutlardaki tabloyu, belki yaşadığı küçük eve sığdıramayacağından, belki de sinirinden parçaladı; daha sonra bu tablonun çok az bir kısmı bulunabildi.

Kaynak :[-]

Pera Müzesi’nden CerModern’e taşınan ‘Picasso: Doğduğu Evden Gravürler ve Seramikler’ sergisi, eserlerinin yanı sıra kişisel eşyalarına da yer vererek Picasso’ya bir insan olarak nüfuz etmeyi mümkün kılıyor.

Picasso ve Brigitte Bardot

Picasso ve Brigitte Bardot

20. yüzyıl sanatının büyük ismi İspanyol ressam Pablo Picasso’nun Ankara’daki ilk sergisi CerModern’de açılıyor. Üç ay süreyle Pera Müzesi’nde izleyicilerle buluşan ‘Picasso: Doğduğu Evden Gravürler ve Seramikler’ başlıklı sergi, Pet Holding ana sponsorluğunda 6 Mayıs–20 Temmuz arasında başkente konuk olacak. Picasso’nun görme biçimlerini ortaya seren ve üslupsal geçişlerinden örnekler sunan sergi, bebeklik patikleri, bebeklik gömleği ve kurşun askerleri gibi kişisel eşyalarına da yer vererek Picasso’ya bir insan olarak nüfuz etmeyi mümkün kılıyor.

picasso_pabucPicasso Vakfı ve Malaga’daki Picasso Evi Müzesi işbirliğiyle hayata geçirilen serginin küratörlüğünü Mario Virgilio M. Arroyo üstleniyor.

Picasso’nun Malaga’daki evinden seçilen 56’sı gravür, 8’i seramik 64 eserin yer aldığı sergide, sevgilisi François Gilot’yu ve iki çocuğunu tasvir eden gravürleri de var, 1920’ler Rivierası’nda Fitzgerald’la, Picasso’yla beraber modern yaz tatilini keşfeden ABD’li sanat hamisi Sara Murphy’e göndermeler de… Ancak Picasso söz konusu olduğunda bu tür özel hayat detayları magazin iştahını doyurmanın ötesinde anlamlar taşıyor.

Ünlü ressamlardan Van Gogh  , hakkında yazılar okurken gördüğüm bir haber sunucu ünlü ressamın eserlerinden yola çıkarak yapılmış gif formatlı (Hareketli) resimleri gördüm ve bununla ilgili biraz eğlenceli olması düşüncesi ile sizler için görüntüleri derlemeye çalıştık. Amacımız sanatçıyı hafife almak değil sanatın eğlenceli yüzünü göstermek. Bu arada elbette ünlü ressamın hayatı ve tarzını bir kez daha anlatmak isteriz.

 Sanatçının tam adı ” Vincent Willem Van Gogh”  

( D. 30 Mart 1853 – Ö. 29 Temmuz 1890),

van gogh

Vincent Willem Van Gogh
( D. 30 Mart 1853 – Ö. 29 Temmuz 1890),

 Hollandalı ard izlenimci [1] (Post Empresyonizm) ressam. Bazı resim ve eskizleri, dünyanın en tanınmış ve en pahalı eserleri arasında yer alır. Van Gogh, gençliğini bir sanat simsarlığı firmasında çalışarak geçirmiş, kısa süren bir öğretmenlik deneyiminden sonra da Belçika’da fakir bir madenci kasabasında misyoner olmuştur. Resim kariyerine 1880’den sonra başlamıştır. Başlangıçta koyu ve kasvetli renklerle çalışan Van Gogh, Paris’te tanıştığı izlenimcilik ve yeni izlenimcilik akımlarının etkisiyle canlı renklere geçmiş; Güney Fransa’da geçirdiği süre zarfında da bugün yaygın olarak tanınan kendine özgü resim tarzını geliştirmiştir.

Van Gogh, ömrünün son on yılı boyunca yaklaşık 900 suluboya/yağlıboya resmi ve 1100 karakalem çalışma üretmiş, en meşhur eserlerini ise ömrünün son iki yılında yapmıştır. 1888’de ressam Paul Gauguin ile arkadaşlığının bozulması üzerine sol kulağının bir kısmını kesmiş, giderek kötüleşen ruhsal hastalığı sonucunda kendini göğsünden vurarak intihar etmiştir. Kimi sanat tarihçileri Gauguin ile yaptıkları hareretli bir tartışma sonucu Gauguin’in isteyerek ya da kendini gard amaçlı olarak Van Gogh’un kulağını kestiğini de iddia ederler. Van Gogh, resim kariyeri boyunca kardeşi Theo’dan aldığı maddi destek sayesinde ayakta durabilmiştir. İki kardeşin arkadaşlığı, 1872’den itibaren birbirlerine yazdıkları mektuplarla belgelenmiştir. Van Gogh’un, Theo’ya yazdığı mektup sayısı 600’den fazla iken; Theo’nun, Van Gogh’a yazdığı sadece 40 mektup bulunabilmiştir. 20. yüzyıl sanatını ciddi şekilde etkilemiş olan Van Gogh, fovistlerin ilham kaynaklarından biridir ve Empresyonizmin öncülerinden kabul edilir.

Mektupları

Vincent_van_Gogh_imzası

31 yaşındaki Theo van Gogh (1888). Theo, kardeşinin ömür boyu hem destekçisi hem de arkadaşı olmuştur. Her ikisinin de mezarları Fransa'nın Auvers-sur-Oise bölgesindedir.

31 yaşındaki Theo van Gogh (1888). Theo, kardeşinin ömür boyu hem destekçisi hem de arkadaşı olmuştur. Her ikisinin de mezarları Fransa’nın Auvers-sur-Oise bölgesindedir.

Van Gogh’un bir sanatçı olarak anlaşılabilmesi için mevcut olan en kapsamlı kaynak, kendisi ile sanat simsarı olan kardeşi Theo van Gogh arasındaki mektup yazışmalarından oluşan koleksiyondur. Sanatçının düşünce yapısı ve inançları hakkında bilinenlerin büyük bir kısmı için temel oluşturan bu mektuplardır. Theo, kardeşine hem finansal hem de duygusal yönden destek sağlamıştır. Onların hayat boyu süren dostlukları ve Van Gogh’un sanat ile ilgili bilinen düşünce ve teorilerinin büyük bir çoğunluğu, iki kardeşin 1872 ila 1890 yılları arasında birbirlerine gönderdikleri yüzlerce mektupta kaydolmuştur: 600’den fazla mektup Vincent’tan Theo’ya, 40 adet mektup Theo’dan Vincent’a.

Birçoğuna tarih atılmamış olmasına rağmen, sanat tarihçileri mektupları genel olarak kronolojik bir sıralamaya koymayı başarmışlardır. Arles’te yaşadığı dönemde arkadaşlarına Flemenkçe, Fransızca ve İngilizce’de 200 mektup yazmış olmasına rağmen, Arles başta olmak üzere, Van Gogh’un yaşamının belirli periyodlarıyla ilgili belirsizlik hala sürmektedir.Vincent’ın Paris’te kardeşi ile birlikte yaşadığı ve bu nedenle mektuplaşma ihtiyacı duymadıkları dönem ise tarihçilerin analiz etmekte en çok zorlandıkları dönemdir. Theo’ya gönderdiği ve Theo’dan gelen mektupların dışında geriye kalan diğer dökümanlar Anthon van Rappard, Émile Bernard, Van Gogh’un kız kardeşi Wil ve Wil’in arkadaşı Line Kruysse ile olan mektuplaşmalarını kapsamaktadır.[8] Mektuplar ilk defa 1913’te Theo’nun dul eşi Johanna van Gogh-Bonger tarafından açıklanmıştır. Bonger, sanatçının yaşamındaki dramın, çalışmalarını gölgelemesini istemediği için mektupları büyük bir korkuyla yayınladığını açıklamıştır.

Van Gogh, diğer sanatçıların biyografilerini okumaya çok düşkündü ve onların yaşamlarının, icra ettikleri sanatın karakteristik özellikleriyle tutarlılık içerisinde olması beklentisindeydi.

Yaşamı

İlk yıllar (1853 – 1869)

van goh gençlikVincent van Gogh, Hollanda’nın güneyindeki Noord-Braband bölgesinde bulunan Zundert kasabasında, Protestan rahibi Theodorus van Gogh ve Anna Cornelia van Gogh’un ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Van Gogh’un doğumundan bir yıl önce, annesi bir ölü doğum yapmıştı. Eğer bu bebek ölmeseydi Vincent ismi ona verilecekti. Bu olayın genç Van Gogh’u derinden etkilediği ve Van Gogh’un sanatındaki kimi öğelerin bu olaydan kaynaklandığı ileri sürülmüştür.Van Gogh dört yaşındayken kardeşi Theodorus (Theo) doğdu. Van Gogh’un Theo dışında bir erkek (Cornelius), üç de kız kardeşi (Elisabeth, Anna, Wil) vardı. Van Gogh, 1864’te Zundert’e 30 km uzaklıktaki Zevenbergen yatılı okuluna yazıldı. 1866’da ise ortaokul için Tinburg’a geçti. 1868’de eğitimini yarıda bırakarak Zundert’e döndü. Sonradan kardeşi Theo’ya yazacağı bir mektupta, çocukluk yıllarını “kasvetli, soğuk ve kısır” olarak betimleyecekti.

Sanat simsarı ve vaiz (1869 – 1889)

1869’da, henüz on beş yaşındayken, amcası Vincent (“Cent”) aracılığıyla Lahey’deki bir sanat simsarlığı firmasında iş buldu, Ocak 1873’te firmanın Brüksel ofisine geçti. Mayıs 1873’te ise firma Van Gogh’u İngiltere’ye yolladı. Londra’nın güneyindeki Brixton bölgesine yerleşen Van Gogh, işindeki başarısı sayesinde kısa sürede babasından çok para kazanmaya başladı. Ev sahibinin kızı Eugénie Loyer’den hoşlandı, fakat ona açıldığında, kız gizlice başka bir kiracıyla nişanlandığını söyleyerek Van Gogh’u reddetti.

İngiltere’de kaldığı süre boyunca giderek içine kapanan ve dindarlaşan Van Gogh, 1875’te firmanın Paris ofisine yollandı. 1876’da ise artık sevmediği simsarlık işini bırakarak İngiltere’ye döndü, ve Londra’nın güneydoğusundaki Ramsgate kasabasında bir yatılı okulda gönüllü öğretmenlik yapmaya başladı. Okul Middlesex’e taşınınca bir süre Isleworth’de başka bir okulda öğretmenlik yapan Van Gogh, Aralık 1876’da Hollanda’ya geri döndü, ve altı ay boyunca Dordrecht’te bir kitapçı dükkânında çalıştıktan sonra, Mayıs 1877’de teoloji okumak amacıyla Amsterdam’a geçti. Temmuz 1878’de bundan da vazgeçerek ailesinin yanına döndü.

Ocak 1879’da ise misyonerlik amacıyla Belçika’da fakir bir madenci bölgesi olan Borinage’a yerleşti. Buradaki madencilerin kötü yaşam koşullarından etkilenen Van Gogh, onlarla daha iyi iletişim kurabilmek için özellikle kötü koşullarda yaşadı, yemek ve kıyafetlerinin çoğunu işçilere verdi, yatak yerine saman üzerinde uyumaya başladı. Temmuz 1879’da, “rahiplik mesleğinin saygınlığını zedelediği” için kilise tarafından işine son verildi, ama Van Gogh bir yıl daha bölgeden ayrılmadı. 1880 sonbaharında, kardeşi Theo’nun tavsiyesine uyarak resimde kariyer yapmaya karar verdi ve sanat eğitimi almak için Brüksel’e gitti. Buradaki Güzel Sanatlar Okulu’na başvurduysa da sonradan fikrini değiştirerek Nisan 1881’de Etten’e, ailesinin yanına döndü.

Etten, Lahey ve Drenthe (1881 – 1883)

Kee Vos-Stricker

Kee Vos-Stricker

Etten’de resim sanatı üzerine kitaplar okuyan ve sık sık resim yapan Van Gogh, bir taraftan da kendisinden yedi yaş büyük olan dul kuzeni Kee Vos-Stricker’den hoşlanmaya başladı. Kee’ye evlenme teklif etti, fakat teklifi “hayır, asla, hiçbir zaman” (niet, nooit, nimmer) sözleriyle reddedildi.[15] Bunun üzerine aşkını saplantıya dönüştüren Van Gogh, Kee kendisini görmeyi reddedince Kee’nin babası (ve kendi eniştesi) Johannes Stricker’le defalarca kez görüşüp Kee’yi istedi, ama eniştesi kızının maddi anlamda bağımsız olmayan bir adamla evlenmesini istemiyordu. Bir keresinde Van Gogh, Kee’yi görebilmek için eniştesine baskı yaparken, elini bir mum alevi üzerinde tutarak “elimi alev üzerinde tutabildiğim müddetçe onu göreyim” dedi, ama eniştesi mumu üfleyerek söndürdü. Kee konusundaki ısrarı ve başka sebepler yüzünden babasıyla kavga eden Van Gogh, Aralık 1881’de bir kez daha aile evinden ayrılıp Lahey’e yerleşti. Van Gogh bir süre Lahey’de yaşayan kuzeni ressam Anton Mauve’un yanında çalıştıysa da Mauve çok geçmeden Van Gogh’la arasına mesafe koydu. Van Gogh’a göre bunun sebebi, kendisinin bir fahişeyle yaşamaya başlamasıydı.

Van Gogh, Sien ismiyle bilinen, fakat asıl adı Clasina Maria Hoornik olan bu hamile kadını Ocak 1882 sonlarında sokakta terk edilmiş bir şekilde bulmuş ve beş yaşındaki Maria isimli kız çocuğuyla beraber kendi evine almıştı. Dedikodular kısa bir sürede tüm kasabaya ulaştı. Vincent, çevresinden sert tepkiler almaya başladı. Bunun üzerine Vincent, kardeşi Theo’ya yazdığı bir mektubunda, şu sözleri ile olaylara sitem etmiştir:

“ İnsanlar beni bir şeylerle suçluyor… Bir şey saklıyor olmalıymışım… Vincent, arkasında utanılacak bir şey saklıyormuş… Pekala, bayım, sana ne sakladığımı anlatacağım: —sen ki ahlakını ve dürüstlüğünü kanıtlamış adam— soruyorum sana: bir kadını terk etmek mi daha erkekçe, ahlaklıca yoksa terk edileni korumak mı? ”

Clasina Maria Hoornik (Sien)'in "Sorrow" isimli resmi. 1882

Clasina Maria Hoornik (Sien)’in “Sorrow” isimli resmi. 1882

Sien Temmuz 1883’te bir erkek çocuk doğurunca (Willem), Van Gogh ona da bakmaya başladı. Willem, Van Gogh’a neşe getirmişti. (Willem sonradan Van Gogh’un oğlu olduğunu iddia etmişse de, tarihler bu iddiayı desteklememektedir.) Van Gogh’un Sien ile ilişkisine ailesi ve destekçileri karşı çıktı. Ailesi Van Gogh’a Sien’i bırakması yönünde baskı yapmaya başladı.

Van Gogh önceleri bu baskıya direndiyse de, Eylül 1883’te Sien ve çocuklarını bırakarak Lahey’den ayrıldı, ve altı hafta boyunca Hollanda’nın kuzeyindeki Drenthe’de dolaşıp resim çizerek yaşadı. 1883 sonlarında ise, Nuenen’e taşınmış olan ailesinin yanına döndü. Van Gogh, Sien ile beraber yaşadığı on dokuz ay boyunca, kadının ve çocuklarının düzinelerce resmini çizmiştir. Sien, Vincent gittikten sonra asıl mesleği olan terzilik yapmaya devam eder. 1901 yılında bir denizci ile evlenir ve 3 yıl sonra 1904 yılında (van Gogh’un intiharından 14 yıl sonra) 54 yaşında iken Rotterdam limanında intihar ederek yaşamına son verir.

Nuenen ve Anvers (Antwerpen) (1883 – 1886)

Van Gogh, Nuenen’de kendini resme verdi. Komşularını, tarlada çalışan işçileri, kulübelerinde kıyafet dokuyan dokumacıları çiziyordu. 1884’ün sonbaharında, Margot Begemann adlı bir komşu kızıyla ilişki yaşamaya başladı, fakat çiftin evlenmesine iki tarafın da ailesi karşı çıktı. Bunun üzerine striknin içerek intihar etmeye teşebbüs eden Margot’u Van Gogh hastaneye yetiştirdi. 26 Mart 1885’te babası bir inme sonucu hayatını kaybedince Van Gogh derin bir yasa girdi. Aynı sıralarda Paris’te Van Gogh’un resimleri ilgi çekmeye başlıyordu. 1885 baharında Van Gogh, bugün ilk önemli eseri kabul edilen Patates Yiyenler’i (De Aardappeleters) bitirdi. Ağustos’ta ise resimleri Lahey’deki bir galeride ilk kez sergilendi. Eylül’de model olarak kullandığı kızlardan birini hamile bırakmakla suçlanınca, kasabanın Katolik rahibi, kasabalıların Van Gogh’a modellik yapmalarını yasakladı. Van Gogh, Nuenen’de çizdiği resimlerde hep doğal ve karanlık renkler kullandı, daha sonraki eserlerinde ağırlıklı olarak kullanacağı canlı renklerden kaçındı. Kardeşi Theo’ya

Sigara İçen İskelet-kanvasa noktalarla yaılan Van Gogh resmi

Sigara İçen İskelet-Van Gogh resmi-1885

yeteri kadar resim satamadığı için sitem ettiğinde, Theo Paris’te renkli izlenimci resimlerin çok sattığını, Van Gogh’un resimlerinin ise fazla karanlık bulunduğunu yazdı.

Nuenen’de geçirdiği iki sene boyunca Van Gogh, pek çok karakalem ve suluboya çalışmanın yanı sıra, 200 kadar yağlıboya resim üretti. Kasım 1885’te Anvers’e taşınıp bir resim galerisinin üst katında yaşamaya başlayan Van Gogh, kardeşi Theo’dan gelen tüm parayı resim malzemelerine ve modellere harcayıp kendi sağlığını ihmal etmeye başladı. Günlerinin çoğunu ekmek, kahve ve sigarayla geçiriyor, bir taraftan da çok fazla absint içiyordu.Muhtemelen vitamin eksikliğinden dişleri gevşeyip ağrımaya başladı. Ocak 1886’da Antwerpen Güzel Sanatlar Okulu’na yazıldıysa da birkaç hafta sonra, kötüleşen sağlık durumu ve akademik sanat eğitimine duyduğu güvensizlik yüzünden okuldan ayrıldı. Şubat ayının çoğunu hasta geçirdikten sonra, Mart 1886’da Paris’e, kardeşi Theo’nun yanına taşındı. Van Gogh, Anvers’de geçirdiği dönemde pek çok müze gezip Peter Paul Rubens gibi eski ustaların resimlerini incelemiş, bu resimlerden etkilenerek paletini biraz genişletmiştir. Aynı dönemde, ukiyo-e adıyla bilinen Japon gravürlerine ilgi duymaya başlamış ve bu tarzı kendi resimlerinde de kullanmıştır.

Paris (1886 – 1888)774

Paris’te bir süre Theo’nun Montmartre’daki dairesinde beraber yaşayan iki kardeş, Haziran 1886’da Rue Lepic üzerinde daha büyük bir daireye taşındı. Bu dönemde iki kardeş arasında yazışma olmadığı için Van Gogh’un Paris’te geçirdiği zaman hakkında elimizde nispeten az bilgi vardır. Van Gogh Paris’te bir süre ressam Fernand Cormon’un atölyesinde çalıştı, ve atölyenin diğer öğrencileri Émile Bernard ve Henri de Toulouse-Lautrec ile yakın arkadaş oldu. Paris’te hakim sanat akımları, izlenimcilik ve henüz yeni filizlenmekte olan yeni izlenimcilik idi. Theo’nun galerisi, Claude Monet, Alfred Sisley, Edgar Degas ve Camille Pissarro gibi izlenimci ressamların eserleriyle doluydu.

Puantilist (noktacı) stilin ustaları Georges Seurat ve Paul Signac, şehrin en ünlü ressamlarıydı. Signac ile bizzat tanışan Van Gogh, arkadaşı Émile Bernard ile beraber noktacı stili denemeye başladı. Bu stilde resimler, çok sayıda ufak renk noktasının sabırla kanvasa işlenmesiyle oluşturuluyordu. Van Gogh kardeşlerin arası, beraber yaşamanın getirdiği problemler yüzünden bir ara açıldıysa da 1887 baharında tekrar düzeldi. Kasım 1887’de Van Gogh, Danimarka’dan Paris’e yeni gelmiş olan ressam Paul Gauguin ile tanıştı ve iki ressam bazı eserlerini değiş tokuş ettiler. Bu arkadaşlık, bir yıl kadar sonra dramatik bir biçimde sona erecekti. Şubat 1888’de, şehir hayatından ve Paris’in soğuk kışlarından bunalan Van Gogh, güneşli Güney Fransa kıyılarına doğru yola koyuldu. Paris’te geçirdiği iki yıl boyunca, yaklaşık 200 resim çizmişti.

Arles (1888 – 1889)

Vazoda Ayçiçekleri- Vincent Van Gogh

Vazoda Ayçiçekleri- Vincent Van Gogh-1888

Van Gogh, Güney Fransa’daki Arles kasabasına, burada ütopik bir sanat kolonisi kurma hayalleriyle yerleşti. Mart ayı boyunca manzara resimleri çizdi, bu resimlerinden üçü Paris Bağımsız Ressamlar Topluluğu’nun o yılki sergisinde sergilendi. Mayıs 1888’in başında, Şubat’tan beri kalmakta olduğu ve fazla pahalı bulduğu Hôtel Carrel’den çıkarak Café de la Gare adlı başka bir otele yerleşti. Yine Mayıs ayında, bugün “Sarı Ev” olarak bilinen boş evin dört odasını tuttu ve atölye olarak kullanmaya başladı. Ağustos ayı boyunca, bugün Ayçiçekleri ismiyle bilinen bir dizi vazolu ayçiçeği resmi yaptı.

Teras Kafe, 1888 Eylül ayında iki tane yatak satın alarak Sarı Ev’e yerleşen Van Gogh, aynı sıralarda Teras Kafe adlı meşhur eserini bitirdi. Sarı Ev’i, kurmak istediği sanat kolonisinin merkezi olarak düşünüyor, koloniye katılmaları için çevre kasabalarda yaşayan ressamlarla (Eugène Boch, Dodge MacKnight gibi) görüşüyordu. Arkadaşı Paul Gauguin’i de Arles’a davet etti. Uzun süre tereddüt ettikten sonra daveti kabul eden Gauguin, Theo’nun parasal desteğiyle Ekim 1888’de Arles’a geldi ve Sarı Ev’de Van Gogh’un kendisi için özel olarak hazırladığı odaya yerleşti. Gauguin ve Van Gogh, Kasım ayı boyunca beraber resim gezilerine çıktılar, değişik resim teknikleri ve anlayışları üzerine uzun tartışmalar yaptılar. İki ressamın da dengesiz duygusal yapısı sayesinde, resim tartışmaları giderek kızışmaya başladı, bozulan havalar ve dar alanda beraber yaşamak ise durumu daha kötü hale getirdi. Ruhsal sağlığı bozulmaya başlayan Van Gogh, Gauguin’in kendisini terk edeceğinden korkmaya başladı. Bu gergin durum, 23

Teras kafe-Van Ggogh

Teras kafe-Van Ggogh

Aralık 1888 gecesi bir krizle sonuçlandı. Bir kavga sonucu hışımla evden çıkan Gauguin’i bir süre takip eden Van Gogh, daha sonra eve döndü ve kendi sol kulağının alt kısmını kesip kopardı.

Kopardığı parçayı bir bez ya da kâğıt parçasına sarıp yerel bir genelevde çalışan Rachel adlı fahişeye verdi.[25] Geneleve çağrılan polisler, baygın halde buldukları Van Gogh’u hastaneye kaldırdılar. Olayı ertesi sabah öğrenen Gauguin, Theo’ya haber verdikten sonra Arles’dan ayrıldı ve bir daha Van Gogh’la görüşmedi. Van Gogh ise kan kaybı ve ruhsal bunalım sebebiyle birkaç hafta hastanede kaldı. Ocak 1889’da hastaneden çıkıp Sarı Ev’e yerleşen Van Gogh, halüsinasyonlar ve zehirlenme paranoyası sebebiyle, Şubat başında hastaneye geri döndü. On gün sonra hastaneden salıverildiyse de, endişeli kasabalıların baskısı sonucunda, Mart başında polis zoruyla tekrar hastaneye kapatıldı. Nisan ayında ise arkadaşı Paul Signac’ın gözetiminde evine dönmesine izin verildi. Kasabada istenmediğinin farkında olan Van Gogh, Theo’nun tavsiyesi üzerine, Arles’a 30 km uzaklıkta bulunan Saint-Rémy kasabasındaki Saint-Paul-de-Mausole akıl hastanesine geçmeyi kabul etti, ve 8 Mayıs 1889’da Arles’dan ayrıldı.

Saint-Rémy ve Auvers-sur-Oise (1889 – 1890)

Van Gogh, Saint-Rémy’de Dr. Théophile Peyron’un gözetiminde resim yapmaya devam etti. Haziran 1889’da en bilinen eserlerinden biri olan Yıldızlı Gece’yi yaptı. Van Gogh, bu eserinde, Güney Fransa’da yattığı akıl hastanesinin penceresinden gördüğü gökyüzündeki öğeleri abartılı bir şekilde resmetmiştir. Temmuz ortasında tekrar bir nöbet geçirip boyalarını yemeye kalkışınca[26] bir süre resim yapmasına izin verilmediyse de, durumu düzelince resim yapmaya devam etti. Zamanının çoğunu odasında geçiriyor, dışarıya ancak doktor gözetiminde kısa yürüyüşler için çıkabiliyordu. Bu yüzden resim konusu bulmakta zorlanınca, Jean-François Millet gibi başka ressamların veya kendisinin daha önceki eserlerinin yeni yorumlarını çizmeye başladı. 1889 sonu ve 1890 başında bir dizi yeni nöbet geçiren Van Gogh, aynı sıralarda Paris’te ünlenmeye başladı. Ocak 1890’da Mercure de France dergisinde çıkan bir yazıda, Van Gogh’dan “dahi” diye bahsediliyordu.

Mayıs 1890’da Van Gogh Saint-Rémy’den ayrılıp Paris yakınlarındaki Auvers-sur-Oise’a geldi. Burada, daha önce ruhsal problemli ressamlarla ilgilenmiş olan Dr. Paul Gachet’nin gözetiminde kalacak, kardeşi Theo’ya da yakın olacaktı. Van Gogh’un Dr. Gachet hakkındaki ilk yorumu “bence benden daha hasta ya da tam benim kadar hasta diyelim” oldu.[27] Fakat sonradan doktorla iyi geçinmeye başlayan Van Gogh, doktorun üç ayrı portresini çizdi. Auvers-sur-Oise’da kaldığı süre boyunca kendini tamamen resme veren Van Gogh, burada geçirdiği 70 günde yaklaşık 70 yağlıboya resim üretti. Annesi ve kızkardeşine yazdığı son mektupta, kafasının geçen yıla göre çok daha sakin ve huzurlu olduğunu yazdı.[28] 27 Temmuz 1890’da resim malzemelerini alıp bir tarlaya yürüyen Van Gogh, kendisini tabancayla göğsünden vurdu. Sendeleyerek kaldığı otele döndü ve yatağına uzandı. Kanamayı farkeden otel sahibi, kasaba doktoru Mazery’yi ve Van Gogh’un doktoru Gachet’yi çağırdı. Doktorlar, mermiyi çıkarmanın çok riskli olacağına kanaat getirip Theo’ya hemen gelmesi için haber yolladılar. Vincent Van Gogh, 29 Temmuz 1890 sabahı 1:30 sularında, kardeşi Theo’nun kollarında öldü, ve Auvers-sur-Oise’a gömüldü. “Mutsuzluğum sonsuza kadar sürer  Vincent van Gogh, ölmeden önce yatağında yatarken.” Vincent’tan altı ay sonra Theo da uzun süredir mücadele ettiği frengi hastalığına yenilerek hayata gözlerini yumdu. Theo’nun naaşı önce Utrecht’e gömüldüyse de, karısı Johanna’nın isteği üzerine 1914’te Auvers-sur-Oise’a getirildi ve Vincent’in mezarının yanına gömüldü. Dr. Gachet’nin bahçesinden alınarak mezar taşlarının arasına dikilen sarmaşık filizi, bugün iki kardeşin mezarlarını tamamen kaplamaktadır.

Hastalığı

Van Gogh’u özellikle hayatının son iki yılında ciddi şekilde etkilemiş olan akıl hastalığı için bugüne kadar 30’dan fazla teşhis veya olası sebep ileri sürülmüştür.[30] Bunlardan bazıları, şizofreni, bipolar bozukluk (eski adıyla manik depresyon), frengi, boya zehirlenmesi (soluma veya yutma yoluyla), Ménière hastalığı ve güneş çarpmasıdır. Kötü beslenme, aşırı çalışma, uykusuzluk ve alkol düşkünlüğü, muhtemelen hastalığın etkilerini artırmıştır. Van Gogh’un özellikle son dönem eserlerinde açıkça görülen sarı renk düşkünlüğünün de tıbbi bir bozukluktan kaynaklandığını ileri sürenler olmuştur. Bu konudaki teorilerden birine göre, Van Gogh’un bolca içtiği absintte bulunan tuyon adlı madde, zaman içinde Van Gogh’un görüşünü bozarak nesneleri sarımtrak renkte görmesine sebep olmuş, bu da ressamın eserlerine yansımıştır. Bir başka teoriye göre, Van Gogh’a hastalığının tedavisi için yüksek dozlarda yüksük otu verilmiştir, ve yüksük otunun sarımtrak görüşe veya sarı lekeler görmeye sebep olduğu bilinmektedir.

Satılan eserlerinin bazıları

ResimAdSatış tarihiFiyatAyrıntılar
Dr. Gachet'nin PortesiDr. Gachet’nin Portesi15 Mayıs 1990$ 82,54 milyonAynı isimli iki tablo bulunmaktadır. Tablolardan biri Ryoei Saito adlı Japon işadamı tarafından satın alındı. Resme o kadar bağlanmıştı ki öldüğünde kendisi ile yakılmasını istemişti. Ancak sonra fikrini değiştirdi ve tablo devlete geçti.[32]
sakalsız oto portreSakalsız otoportre20 Kasım 1998$ 71,5 milyonNew York’taki Christie’s mezatevinde anonim satınalıcı tarafından satın alındı.
van-gogh-vincent-İrislerİrisler11 Kasım 1987$ 53,9 milyonNew York’taki Sotheby’s mezatevinde satın alındı. Bir süre sonra J. Paul Getty Müzesi’ne tekrar satıldı.
 l Arlésienne Madame Ginouxl’Arlésienne, Madame Ginoux2 Mayıs 2006$ 40,3 milyonNew York’taki Christie’s mezatevinde satın alındı.

[1] ard izlenimcilik :  Fransa’da, İzlenimciliğin kurallarına tepki olarak 19. yüzyılın sonlarına doğru doğdu. Ard İzlenimcilik’in temsilcileri olan sanatçılar, sanat yaşamlarına izlenimcilikle başlamışlardır. Ancak bu izlenimcilik akımının kimi sınırlamalarını aşmak ve resimlerine kendi kişiselliklerini katmak istiyorlardı. Zamanla kişisel anlatım resimlerine yansıdı. İzlenimciliğin canlı ve parlak renkleri yanında, gelenekselin dışına çıkan konu anlayışı da bu sanatçıları etkilemeyi sürdürdü. Ard izlenimcilik daha sonra yerini fovizm ve kübizm’e bırakarak bu yeni akımlara da öncülük etmiştir. Başlıca Temsilciler: Paul Cezanne (1839-1906) Georges Seurat (1859-1891) Paul Signac (1863-1935) Vincent van Gogh (1853-1890) Paul Gauguin (1848-1903) Henri de Toulouse-Lautrec

Konak Belediyesi’nin butik müzeler zincirinin 5. halkası olan Kadın Müzesi bugün açılıyor. İzmirlileri butik müzecilik kavramıyla tanıştıran Konak Belediye Başkanı Dr. Hakan Tartan; Ümran Baradan Oyun ve Oyuncak Müzesi, İzmir Mask Müzesi, İzmir Neşe ve Karikatür Müzesi ile Radyo ve Demokrasi Müzesi’nin ardından Kadın Müzesi’ni turizme ve kente kazandırıyor.

kadin muzesi

Müzenin kuruluş amacı ise; Anadolu kadınının unutulan geçmişini, gücünü tüm dünyaya hatırlatmak, Anadolu kadınının yaratıcılığını ortaya çıkarmak, kendine güvenini desteklemek ve kendi geçmişine ait anıların canlandığı özel bir mekan yaratmak.

Geçici sergi salonu, video art, geçmişten günümüze kadınlar, antik dönemde Anadolu’da kadınlar, öncü kadınlar, koleksiyon eserler, protesto ve kadınlar, enstelasyon odası, atölye, arşiv, depo, kütüphane ve yönetici odası olmak üzere müzede toplam 13 oda bulunuyor. Müzenin her odası farklı konseptlerde hazırlandı.

Müzenin girişinde ziyaretçileri ilk olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün Nebile Hanım ile Viyana Başkatibi Tahsin Bey’in 1929 yılında Ankara Palas’ta yapılan düğünlerinde Mustafa Kemal Atatürk’ün, manevi kızı Nebile Hanım ile dans ettiği fotoğraf karşılıyor. Merdiven çıkışında ise ilk tiyatro sanatçısı Afife Jale, ilk gravür sanatçısı Aliye Berger, ilk kadın siyasi parti lideri Behice Boran, ilk milletvekillerinden Benal Arıman, ilk kadın hemşire Esma Deniz, olimpiyatlarda yarışan ilk kadın sporcu Üner Teoman, dünyadaki ilk kadın petrol mühendisi Halide Ural Türktan, dünyadaki ilk kadın askeri pilot Sabiha Gökçen, dünyanın ilk kadınyargıtay üyesi Melahat Ruacan gibi ilklere imza atan 50 kadınımızın adı ve yer alıyor.

izmir kadin muzesi

Tarihte yer alan ‘Siyanürlü Altın’a Hayır’, ‘Cumartesi Anneleri’, ‘Kürtaj hakkımızdır, bedenimiz bizimdir’, ‘8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ gibi kadın protestoları, yürüyüşleri de hikayeleriyle birlikte müzede yer alıyor.

Muazzez İlmiye Çığ, Afet İnan’ın kızı Ari İnan, Ayşen Gruda, Nurhan Damcıoğlu, Gürdal Mumcu, Zuhal Yorgancıoğlu gibi iz bırakan kadınlar da özel eşyalarını bağışlayarak müzeye katkıda bulundular.

Nesne merkezli müzecilik anlayışından ziyade insan merkezli müzecilik anlayışının en önemli örneklerinden biri olan kadın müzesinde amaçlarının kadınlara ait özel bir mekan yaratmak olduğunu söyleyen Konak Belediye Başkanı Dr. Hakan Tartan, “Bu mekanda hedeflenen, kadını içinde yaşadığı toplumdan soyutlayıp bir kadın erkek ayrımcılığı yaratmak değil, kadının yaratıcılığını ve üretkenliğini ortaya çıkaracak orijinal eserlerin ve görsel işitsel malzemelerin bir araya getirilmesiyle toplum ile olan bağlarını güçlendirmek ve unutulan geçmişini bir müze ile fark edilir kılmaktır” dedi. Tartan müzenin misyonunu da şöyle özetledi:“İzmir Kadın Müzesi’nin misyonu: Anadolu kadınının unutulan geçmişini, gücünü tüm dünyaya hatırlatmak, Anadolu kadınının yaratıcılığını ortaya çıkarmak, kendine güvenini desteklemek, kendi geçmişine ait özel bir mekan yaratmak. Çünkü Hitit, Yunan ve Roma’nın Ana Tanrıça’sından; Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve özellikle de Cumhuriyet kadınına kadar Anadolu kadını, uzun tarihi boyunca her zaman kendi seçtiği yolda yürüyen öncü kadın olmuştur. Anadolu Kadını hakkında ne biliyoruz? Ana Tanrıça Nasıl ve Neden Ortaya Çıktı? Ne oldu da kadının konumu değişti? Ortaçağ’da Anadolu kadını nasıl yaşardı? Kurtuluş Savaşı’nda uzun süre cephelerde savaşan kadınlarımız kimlerdi? Osmanlı Hanımı kimdi ve nasıl yaşardı? Cumhuriyet’in ilk ressamının, ilk fotoğrafçısının, ilk şarkıcısının, ilk tiyatrocusunun adlarını ve yaşamlarını biliyor muyuz? Bütün bu sorulara cevap bulabilecek, Anadolu kadınının gerçek değerini tekrar hatırlatmak için yola çıktık. Anadolu kadınlarının hikayelerini anlatıyor ve sizleri de bu hikayeleri dinlemeye çağırıyoruz.”

kaynak:[-]

TBMM Genel Kurulunda, Fikir ve sanat eserlerinin devlet nüshası olarak derlenmesi ve saklanmasını öngören Çoğaltılmış Fikir ve Sanat Eserlerini Derleme Kanunu Tasarısı, kabul edilerek yasalaştı.

 Kanun, fikir ve sanat eserleri ile anlaşmalar uyarınca yurt dışında çoğaltılan fikir ve sanat eserlerinin etkin, sağlıklı ve eksiksiz bir biçimde toplanması, gelecek kuşaklara aktarılması, elverişli ortamlarda saklanması, korunması ve toplumun bilgi ve yararına sunulmasını sağlayacak esasları düzenliyor.

Kanuna göre, ülke sınırları içinde basılan ve çoğaltılan; kitap, kabartma harfli kitap, kitapçık, ansiklopedi, albüm, atlas ve nota gibi tek başına ya da bir takımın veya bir dizinin parçası niteliğinde olan ayrı yayımlanmış eserler, gazete, dergi, yıllık, bülten, takvim gibi süreli eserler, afiş, kartpostal, gravür, reprodüksiyon, basılı fotoğraf gibi grafik eserler, slayt, film parçası makara, kaset, kartuş, film ve mikroform gibi materyaller, her türlü bilgisayar, müzik ve video cihazlarında kullanılmak üzere üretilmiş ses, görüntü ve veri içeren optik ve manyetik ortamlara kaydedilerek çoğaltılmış eserler, pul ve kağıt para gibi eserler, coğrafik, jeolojik, topografik ya da meteorolojik harita, plan ve krokiler, yurt dışında basımı veya çoğaltımı yapılarak yurt içinde satışı ve dağıtımı yapılan eserler, elektronik ortamda üretilerek kullanıma sunulmuş elektronik yayınlar derlenecek.

Yurt dışında Türkçe olarak basılan ve yurt içinde satışı ve dağıtımı yapılan eserler de derleme kapsamına alınacak.

Ülke sınırları dışında derlenecek eserler ise kanunlar ile ikili ya da çok taraflı anlaşmalar uyarınca, yabancı uyruklu gerçek ya da tüzel kişilerin Türkiye’deki kütüphane, müze, arşiv ve belgeliklerden yararlanarak hazırladıkları eserler ile Türkiye’de yaptıkları arkeolojik kazı ya da araştırmaların yöntem ya da sonuçlarına ilişkin olarak yurt dışında yayımlamış veya çoğaltmış eserlerden oluşacak.

-Derlenecek eserlerin gönderileceği yerler-

Derleme işleri, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yürütülecek ve koordine edilecek.

Derleme işlemlerinin ve derlemeyle amaçlanan hizmetlerin etkin bir biçimde yürütülebilmesine ilişkin usul ve esaslar, Kültür ve Turizm Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenecek.

Kitap, kabartma harfli kitap, kitapçık, ansiklopedi, albüm, atlas ve nota gibi tek başına ya da bir takımın veya bir dizinin parçası niteliğinde olan ayrı yayımlanmış eserler, gazete, dergi, yıllık, bülten, takvim gibi süreli eserler, yerel gazeteler hariç, 6 nüsha derlenerek Milli Kütüphaneye, TBMM Kütüphane ve Arşiv Hizmetleri Başkanlığına, İstanbul Beyazıt Devlet Kütüphanesine ve Ankara’da bakanlıkça belirlenecek kütüphaneye gönderilecek.

Diğer eserler ise ikişer nüsha Milli Kütüphane ve İstanbul Beyazıt Devlet Kütüphanesine gönderilecek. Tasarının görüşmelerinde grupların ortak önergeyle, derlemelerin gönderileceği kütüphaneler arasına İzmir Milli Kütüphane ve İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi de yer aldı.

Kabul edilen başka bir önergeyle, elektronik ortama aktarılan eserlerin bir nüshası, görme engellilerin hizmetine sunulmak üzere Milli Kütüphaneye gönderilecek.

Yerel ve bölgesel gazeteler de Milli Kütüphane ve İl Halk Kütüphanesine gönderilecek.

-Sorumluluk ve yaptırımlar-

Eserlerin derleme nüshaları, çoğaltılmış diğer kopyalarla aynı olması zorunlu olacak. Derleme nüshaları çoğaltma işlemini izleyen 15 gün içerisinde eksiksiz ve hatasız olarak derleme müdürlüğü veya derleme birimine teslim edilecek.

Derleme kütüphanelerinin belirlediği yanlış, eksik ya da ciltsiz nüshaların değiştirilmesi, en geç 15 gün içinde derleme mükelleflerince yerine getirilecek. Kanunda yer alan sorumluluklarını yerine getirmeyen derleme mükelleflerine, derlemenin yapıldığı yerdeki en büyük mülki amir tarafından yaptırımlar uygulanacak.

Derleme nüshalarını zamanında derleme müdürlüğü veya birimine göndermeyenler, her derleme nüshası için bin TL’den 5 bin TL’ye kadar idari para cezasına çarptırılacak.

Derleme nüshası olarak verilen eserlerin maliyet bedeli, kazancın saptanmasında gider olarak dikkate alınacak. Bu şekilde gider fazlalığından doğan zarar, bir sonraki yıla devredilemeyecek.

-”Uyanlarla yolumuza devam edeceğiz”-

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, İzmir Milli Kütüphanesinin, bir müze olabileceğini söyledi. Günay, Ankara’ya da yeni bir milli kütüphane gerektiğini dile getirerek, ”Türkiye’de çok sayıda öğrenci var, nüfusu çok genç. Her ne kadar elektronik ortamları kullansak da kütüphane, hayatımızdan çıkmaması gereken önemli bir kültür varlığı” dedi.

Tarihi eser kaçakçılığıyla mücadele ettiklerini ifade eden Günay, Şanlıurfa Göbeklitepe’de bir heykel kutusunun, kazı heyeti tarafından yeterince korunmadığı için kayıplara karıştığını söyledi. Günay, bunu bir ölçüde kazı heyetine tanzim ettirdiklerini, başka yaptırımlar da düşündüklerini belirterek, şöyle konuştu:

”Maddi karşılıkla bu eserler ölçülemez. Yaptırımlar düşünmemiz nedeniyle kazı heyeti, karşı bilgilendirme kampanyası açtı. Türkiye’de bir kazıyı ister yabancılar, ister bizim hocalarımız, üniversitelerimiz yapsın, herkesin çalıştığı toprağı sevmesi, yeterince zaman ayırması, buluntularla ilgili eserler yazması gibi yeni getirdiğimiz kurallar var. Bu kurallara uyanlar devam edecekler, uymayanların emeklerine teşekkür edeceğiz, uyanlarla yolumuza devam edeceğiz.”

Günay, herhangi bir ayırım yapmaksızın, bütün zenginlikleri yeni kuşaklara taşımaya çalıştıklarını belirterek, bu konuda yaptıkları çalışmalardan bahsetti. Günay, Şeyh Bedreddin üzerine bir çalışma yaptıklarını, ilk kez bir Süryani kitabını Türkçe’ye basmaya çalıştıklarını anlattı. Günay, ”Bu topraklarda hangi renk, çiçekler varsa hiçbiri solmasın, bu toprakların bereketi çoğalsın diye uğraşıyoruz” dedi.

Tasarının yasalaşmasının ardından TBMM Başkanvekili Meral Akşener, birleşimi yarın saat 13.00’de toplanmak üzere kapattı.

Kanun Tasarısı Şu şekilde:

ÇOĞALTILMIŞ FİKİR VE SANAT ESERLERİNİ

DERLEME KANUNU TASARISI

 

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Kapsam ve Tanımlar

            Amaç

            MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı, ülkemizin kültürel varlığı ile bilgi birikimini oluşturan fikir ve sanat eserlerinin basılmış veya çoğaltılmış nüshaları ile ikili ya da çok taraflı anlaşmalar uyarınca yurt dışında basılan veya çoğaltılan fikir ve sanat eserlerinin etkin, sağlıklı ve eksiksiz bir biçimde toplanması, gelecek kuşaklara aktarılması, elverişli ortamlarda saklanması, korunması, düzenlenmesi ve toplumun bilgi ve yararına sunulmasına ilişkin esasları belirlemektir.

Kapsam

            MADDE 2- (1) Bu Kanun; her çeşit basma, ozalit, teksir, ofset, optik, manyetik, elektronik ve diğer çoğaltma yöntemleri ile satılmak, ya da parasız dağıtılmak üzere üretilen çoğaltılmış fikir ve sanat eserinin derlenmesini, derleme işlemlerini yürütecek birimleri ve derlemeye ilişkin usul ve esasları kapsar.

             Tanımlar

            MADDE 3- (1) Bu Kanunun uygulanmasında;

a) Bakanlık: Kültür ve Turizm Bakanlığını,

b) Derleme kütüphanesi: Bu Kanun uyarınca, derlenen çoğaltılmış fikir ve sanat eserlerinin gönderildiği kütüphaneleri,

c) Derleme müdürlüğü: İstanbul’da derleme işlemlerini yapacak olan birimi,

ç) Derleme bürosu: Derleme mükelleflerince illerde ve ilçelerde derleme nüshalarının teslim edildiği birimi,

d) Derleme mükellefi: Derleme nüshalarını derleme müdürlüğüne veya derleme bürolarına vermekle yükümlü gerçek ya da tüzel kişiyi,

e) Derleme nüshası: Bu Kanun kapsamında derlenen fikir ve sanat eserlerini,

ifade eder.

                                                                                                                                                                          İKİNCİ BÖLÜM

Derlenecek Eserler

             Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde derlenecek eserler

            MADDE 4- (1) Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde basılan veya çoğaltılan, aşağıda belirtilen her türlü eser, bu Kanun kapsamında derlenir:

a) Kitap, kabartma harfli kitap, kitapçık, ansiklopedi, albüm, atlas ve nota gibi tek başına ya da bir takımın veya bir dizinin parçası niteliğinde olan ayrı yayımlanmış eserler.

b) Gazete, dergi, yıllık, bülten, takvim gibi süreli yayınlar.

c) Afiş, kartpostal, gravür, reprodüksiyon, basılı fotoğraf gibi grafik eserler.

ç) Veri içeren her türlü slayt, şerit, film parçası, makara, kaset, kartuş, film ve mikroform gibi materyal.

d) Her türlü bilgisayar, müzik ve video cihazlarında kullanılmak üzere üretilmiş ses, görüntü ve veri içeren optik ve manyetik ortamlara kaydedilerek çoğaltılmış eserler.

e) Prospektüsleriyle birlikte blok veya tek olarak pul ve kağıt paralar.

f) Coğrafik, jeolojik, topografik ya da meteorolojik harita, plan ve krokiler.

g) Türkçe olarak yurt dışında basımı veya çoğaltımı yapılarak, yurt içinde satışı ve dağıtımı yapılan eserler.

Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında derlenecek eserler

            MADDE 5- (1) Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında derlenecek eserler şunlardır:

a) Yürürlükteki kanunlar ile ikili ya da çok taraflı anlaşmalar uyarınca, yabancı uyruklu gerçek ya da tüzel kişilerin Türkiye’deki kütüphane, müze, arşiv ve belgeliklerden yararlanarak hazırlamış oldukları  eserler ile ülkemizde yaptıkları arkeolojik  kazı ya da araştırmaların yöntem ya da sonuçlarına ilişkin olarak yurt dışında yayımlamış veya çoğaltmış oldukları eserler.

b) Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde faaliyet gösteren derleme mükelleflerinin yurt dışında  basımını, çoğaltılmasını ve yayımlanmasını sağladıkları eserler.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Derleme Esasları ve Uygulanması

             Derleme mükellefleri

            MADDE 6- (1) Derleme mükellefleri şunlardır:

a) 4 üncü maddenin (a), (b) ve (c) bentlerinde belirtilmiş eserler için; gerçek ya da tüzel kişi yayıncı, yayıncının olmadığı durumda basımevi ya da matbaa.

b) 4 üncü maddenin (ç) ve (d) bentlerinde belirtilmiş eserler için; yapımcı ya da üretici gerçek ya da tüzel kişi.

c) 4 üncü maddenin (e) ve (f) bentlerinde belirtilmiş eserler için; kullanmak ya da dağıtmak üzere çoğaltma işlemlerini yapan gerçek ya da tüzel kişi.

ç) 5 inci maddenin (a) bendinde belirtilmiş eserler için; hazırlayan gerçek ya da tüzel kişi.

d) 5 inci maddenin (b) bendinde belirtilmiş eserler için; basım, çoğaltma veya yayımlama işini yaptıran gerçek ya da tüzel kişi.

e) 4 üncü maddenin (g) bendinde belirtilen eserler için, bu eserlerin yurt içinde satışını ve dağıtımını yapan gerçek ya da tüzel kişi.

             Derleme işlerini yürütecek birimler ve görevleri

            MADDE 7- (1) Derleme işleri, Bakanlık tarafından yürütülür ve koordine edilir.

(2) Derleme işlemlerinin ve derleme ile amaçlanan hizmetlerin etkin bir biçimde yürütülebilmesine ilişkin usul ve esaslar Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

Derleme nüshalarının sayısı ve gönderileceği kütüphaneler

            MADDE 8- (1) Derleme nüshalarının sayısı ve gönderileceği kütüphaneler şunlardır:

a) 4 üncü maddenin (a), (b), (g) ve 5 inci maddenin (b) bendinde belirtilmiş eserler, yerel gazeteler hariç, dört nüsha derlenerek bir adedi Milli Kütüphaneye, bir adedi 2919 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreterliği Teşkilat Kanunu uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi Kütüphane Dokümantasyon ve Tercüme Müdürlüğüne, bir adedi İstanbul Beyazıt Devlet Kütüphanesine, bir adedi de Ankara Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesine gönderilir.

b) 4 üncü maddenin (c), (ç), (d), (e) ve (f) bentleri ile 5 inci maddenin (a) bendinde belirtilmiş eserler ve yerel gazeteler birer nüsha derlenerek sadece Milli Kütüphaneye gönderilir.

                                                                                                                                                                 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Sorumluluk ve Yaptırımlar

             Derleme mükelleflerinin sorumlulukları

            MADDE 9- (1) Derleme nüshalarının, çoğaltılmış diğer kopyalarla aynı olması zorunludur. Ciltlemenin basımevinden ayrı bir yerde yapılması, yayınevinin ya da basımevinin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

(2) Derleme nüshaları çoğaltma işlemini izleyen onbeş gün içerisinde eksiksiz ve hatasız olarak derleme müdürlüğü veya derleme bürosuna teslim edilir. 4 üncü maddenin (g) bendi ile  5 inci maddede belirtilen eserler için teslim etme süresi altmış gündür.

(3) Derleme kütüphanelerinin belirlediği yanlış, eksik ya da ciltsiz nüshalar, derleme mükelleflerince en geç onbeş gün içerisinde değiştirilir.

(4) 6 ncı maddenin (ç) bendinde belirtilen derleme mükellefleri gerekli izin için başvurduklarında,  kendilerinden bu Kanun hükümlerine uyacaklarına ilişkin imzalı belge alınır.

İdari para cezası

            Madde 10- (1) Bu Kanunda yer alan sorumluluklarını yerine getirmeyen derleme mükelleflerine, derlemenin yapıldığı yerdeki en büyük mülki amir tarafından uygulanacak yaptırımlar şunlardır:

a) 9 uncu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen yükümlülükleri yerine getirmeyen derleme mükellefleri, her derleme nüshası için bin Yeni Türk Lirasından beş bin Yeni Türk Lirasına kadar idari para cezası ile cezalandırılır. İdari para cezası,  tutanağın tebliğinden itibaren otuz gün içinde ödenir.

b) 6 ncı maddenin (ç) bendinde belirtilmiş derleme mükelleflerinden, 9 uncu maddede belirtilen yükümlülükleri yerine getirmeyenler, bu yükümlülüklerini yerine getirmedikleri sürece bir daha izin belgesi alamazlar.

              Cezaya itiraz ve cezaların tahsili

              MADDE 11- (1) Bu Kanuna göre verilen idari para cezaları hakkında, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu uygulanır. Para cezasını ödemiş olmak, derlemeye ilişkin yükümlülükleri ortadan kaldırmaz.

BEŞİNCİ BÖLÜM

Çeşitli ve Son Hükümler

 

              Diğer kanunlara göre derlenen eserler

              MADDE 12- (1) Bu Kanun uyarınca derlenen eserler kütüphane ve arşiv hizmetlerine yöneliktir. 5187 sayılı Basın Kanununun 10 uncu maddesi ile 5681 sayılı Matbaalar Kanununun 4 üncü maddesi gereğince verilen nüshalar, bu Kanun kapsamı dışındadır.

Derleme nüshası olarak verilen eserlerin maliyet bedelinin gider yazılması

              MADDE 13- (1) Derleme nüshası olarak verilen eserlerin maliyet bedeli, kazancın saptanmasında gider olarak dikkate alınır. Bu şekilde gider fazlalığından doğan zarar bir sonraki yıla devredilemez.

Yürürlükten kaldırılan hükümler

              MADDE 14- (1) 21/6/1934 tarihli ve 2527 sayılı Basma Yazı ve Resimleri Derleme Kanunu ile 5/12/1951 tarihli ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun ek 5 inci maddesi ve ek 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendi yürürlükten kaldırılmıştır.

(2) Diğer mevzuatta, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan 2527 sayılı Basma Yazı ve Resimleri Derleme Kanununa yapılan atıflar, bu Kanuna yapılmış sayılır.    

              Yönetmelik

              GEÇİCİ MADDE 1- (1) Bu Kanunda belirtilen yönetmelik, Kanunun yayımı tarihinden itibaren altı ay içinde Bakanlık tarafından hazırlanarak yürürlüğe konulur. Bu süre içerisinde yapılacak derleme iş ve işlemleri, mevcut mevzuat hükümlerine göre yürütülür.

              Yürürlük

              MADDE 15- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

              Yürütme

              MADDE 16- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

GENEL GEREKÇE

Bir ülkenin kültürel varlığını oluşturan fikir ve sanat eserlerinin toplumun bilgi ve yararına sunulması, arşivlenip korunması ve gelecek nesillere aktarılması o ülkede çoğaltılan fikir ve sanat eserlerinin derlenmesi ile mümkündür.

Milli ve kültürel varlıkları oluşturan fikir ve sanat eserlerinin toplanması, saklanması, duyurulması, istifadeye sunulması ve gelecek kuşaklara aktarılması Devletin en önemli görevlerinden biridir. Bu sebeple, hemen hemen her ülkede derleme kanunları bulunmaktadır. Derleme kanunları devletlerin bu görevlerini etkili ve sağlıklı bir biçimde yerine getirme isteğinin bir sonucudur.

Nitekim, üyesi bulunduğumuz Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO)’nın, Eylül 1977’de Paris’te gerçekleştirdiği Milli Bibliyografyalar konulu milletlerarası kongrede, derleme kanunlarının önemi üzerinde durulmuş ve UNESCO’ya üye olan ülkelerin “derleme” konusunda yürürlükteki yasaları yeniden gözden geçirmeleri ve bunları günün ve geleceğin ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlemeleri kararlaştırılmıştır. Bu önemli ihtiyacı aynı surette hisseden ülkelerin çoğu, “Depot Legal” kanunları ile kendi ülkelerinde yayımlanan bütün fikir eserlerinin belirli bir miktarını, yayımını müteakip, basımevlerinden ve yayımcılardan almakta, milli kütüphanelerinde ve diğer bazı kütüphanelerinde toplamaktadır. Kütüphaneler, bilgisayar otomasyon tekniklerinden faydalanarak yayımladıkları milli bibliyografyalar ile ülkelerinin basılı ve çoğaltılmış fikir eserlerini dünyaya tanıtarak kültürel varlıklarını korumaktadır.

Ülkemizde yayımlanan fikir ve sanat eserlerinin toplanması, saklanması ve kullanıma sunulmasının önemi ve gerekliliği yıllar önce anlaşılmış ve 21/6/1934 tarihinde 2527 sayılı Basma Yazı ve Resimleri Derleme Kanunu çıkarılarak Türkiyede her türlü baskı yöntemi ile basılıp yayımlanan eserlerin beş nüshası Devlet nüshası olarak derlenerek belirli kütüphanelerde hizmete sunulmuştur. 1934 yılında Atatürk’ün de ilgilenmesi ile kanunlaşan Basma Yazı ve Resimleri Derleme Kanununun hazırlanması sırasında eski Fransız “Depot Legal” kanunundan yararlanılmıştır.

Günümüzde yaşanan teknolojik gelişmeler sonucunda, yayımcılıkta ve yayım türlerinde çok önemli gelişmeler olmuş; baskı yöntemleri dışında gelişen yeni çoğaltma usulleri ile çok miktarda bilim, fikir ve sanat eseri üretilmiş bulunmaktadır. Mevcut Kanunla bunların Devlet nüshası olarak derlenmesi mümkün olamamaktadır. Bu nedenle, bu tür yeni çoğaltma yöntemleriyle üretilen eserlerin de kapsama alınması gerekmektedir. Bu doğrultuda benimsenen derleme politikasına göre derleme kütüphanesinin, derleme nüshasının, derleme mükellefinin ve cezai hükümlerinin belirlenmesi,      2527 sayılı Kanunun adının da günümüz koşullarına göre değiştirilmesi gerekli hale gelmiştir.

Yüzyılımızın bilgi çağı olması nedeniyle Dünyada hızlı bir bilgi üretimi ve kullanımı söz konusudur. Bilginin hızlı artışı ülkemizde basılan, yayımlanan ve dağıtılan materyallerin takip edilmesini ve kullanıma hazır hale getirilmesini hem gerekli kılmakta hem de zorlaştırmaktadır. Bu doğrultuda milli koleksiyonların çoğaltılması, kültürel mirasın muhafazası, insan hafızasından silinebilecek bilgileri içeren materyallerin toplanarak ulusal belleğin oluşturulması ve kaynak olarak kullanılması amacıyla Kanun güncelleştirilmekte ve yeni çoğaltma yöntemleri ile üretilen eserler de bu kapsama alınmaktadır.

Bu nedenle, günün ihtiyaçlarına cevap veremeyen yürürlükteki 2527 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılarak teknolojik ve sosyal şartlara uygun yeni bir düzenleme yapılmaktadır. Bu yeni düzenleme ile, 2527 sayılı Kanunda yer alan İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi ile İzmir Milli Kütüphanesine derleme nüshaları verme yükümlülüğü, bu kütüphanelerin bütçe, bina ve personel sorunları nedeniyle, amacına uygun hizmet sunamadıkları için kaldırılmaktadır.

Diğer yandan, günümüzde bilgi, fikir ve sanat eserlerinin maliyetlerinin yüksekliği ve derleme nüshası sayısının artırılması, derlemeyi veren basımevlerini ve yayımcıları mali külfete sokmaktadır. Bedelsiz verilen bu nüshaların getireceği mali yükü hafifletmek için verilen eserlerin bedeli, kazancın saptanmasında gider olarak dikkate alınmaktadır.

Temelde bilgi, fikir ve sanat eserlerinin devlet nüshası olarak derlenerek gelecek nesillere aktarılması için korunmasını ve hizmete sunulmasını amaç edinen Tasarı, yukarıda belirtilen hususların ışığı altında günün şartlarına ve yeni ihtiyaçlara cevap verecek şekilde hazırlanmıştır.

MADDE GEREKÇELERİ

         MADDE 1– Madde ile; kültürel varlığı oluşturan basılmış veya çoğaltılmış fikir ve sanat eserlerinin, ülkemizin kültür birikiminin gelecek kuşaklara aktarılması amacıyla derlenmesi düzenlenmektedir.

              MADDE 2– Madde ile, çeşitli yöntemlerle basılmış veya çoğaltılmış fikir ve sanat eserlerinin devletçe derlenmesi ile derleme usul ve esaslarının bu Kanunda düzenlendiği belirtilmektedir.

MADDE 3– Madde ile, Kanunda geçen Bakanlık, derleme kütüphanesi, derleme müdürlüğü, derleme bürosu, derleme mükellefi ve derleme nüshası ifadelerinin tanımları yapılmaktadır.

MADDE 4– Maddede, yurt içinde derlenecek basılmış veya çoğaltılmış fikir ve sanat eserleri belirtilmektedir.

MADDE 5– Madde ile; Türkiye’de araştırma yapanlardan, yurt dışında bu araştırmaya dayalı eser yayımlayanların eserleri ile Türkiye sınırları içinde faaliyet gösteren derleme mükelleflerinin yurt dışında basımını, çoğaltılmasını ve yayımlanmasını sağladıkları eserlerin derleneceği belirtilmektedir.

MADDE 6– Madde ile, derleme mükellefleri belirtilmektedir.

MADDE 7– Maddede, derleme işlerinin Bakanlık tarafından yürütülmesi ve koordine edilmesi ile derleme iş ve işlemlerinin çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği belirtilmektedir.

MADDE 8– Maddede, derleme nüshalarının sayısı ve gönderileceği kütüphaneler belirtilmektedir.  Bu yeni düzenleme ile eski Kanunda yer alan; İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi ile İzmir Milli Kütüphanesine derleme nüshaları verme yükümlülüğü, bu kütüphanelerin bütçe, bina ve personel sorunları nedeniyle, amacına uygun hizmet sunamadıkları için kaldırılmaktadır.

MADDE 9– Maddede, derleme mükelleflerinin sorumlulukları düzenlenmektedir.

MADDE 10– Maddede, derleme yükümlülüklerini yerine getirmeyen derleme mükelleflerine uygulanacak yaptırımlar belirtilmektedir.

MADDE 11– Maddede, derleme mükellefiyetinin yerine getirilmemesinden dolayı verilen cezaya itiraz ve derleme mükelleflerinin yerine getirmedikleri yükümlülükleri nedeniyle verilen cezaların nasıl tahsil edileceği belirtilmektedir.

MADDE 12– Maddede, bu Kanunda öngörülen derlemenin diğer kanunlarla derlenen eserlerle bir ilişkisi olmadığı belirtilmektedir.

MADDE 13– Maddede, derleme nüshası olarak verilen eserlerin maliyet bedellerinin, kazancın tespitinde gider olarak gösterilebileceği, gider fazlalığından doğan zararın bir sonraki yıla devredilemeyeceği belirtilmektedir.

MADDE 14– Maddede, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan mevzuat belirlenmekte, ayrıca mevzuatta 2527 sayılı Basma Yazı ve Resimleri Derleme Kanununa yapılan atıfların bu Kanuna yapılmış sayılacağı hükme bağlanmaktadır.

              GEÇİCİ MADDE 1- Maddede, bu Kanun uyarınca çıkarılacak yönetmeliğin hazırlanma süresi belirtilmektedir.

MADDE 15– Yürürlük maddesidir.

MADDE 16– Yürütme maddesidir.

Kanun Taslağı Kaynak :  www.basbakanlik.gov.tr/docs/kkgm/kanuntasarilari/fikirvesanat.doc
Haber Kynk:  http://www.samanyoluhaber.com

20. YÜZYILA DOĞRU SANAT ALANINDAKİ GELİŞMELER

Osmanlı’da resim sanatının kendini hissettirmesinden önce sanat alanındaki hareketler ‘ süslemecilik’ ile sınırlıydı. Bu dönemde süslemecilik o kadar ileri gitmişti ki 3. Ahmet zamanında ‘Sebi’ isimli sanatçı çekmeceleri lakeli manzaralarla bezemişti. Çeşitli dönemlerde sanatçılar en küçük objeyi bile resim yaparak süsleme yoluna gitmiştir. Süslemecilik ve duvar resimlerinin daha sonra tuval resimlerine bırakması çok da kolay olmamıştır. Resmin temelini oluşturan minyatür resmi zamanını doldurmuş ama Osmanlı resmi için önemini devam ettirmiştir. Ve zamanla yerini modern resme bırakmaya başlamıştır.1

Resim sanatımızdaki ilk primitiflerle birlikte pentür, yağlı boya ressamları da sanat tarihimizdeki yerini alarak şimdiki modern Türk resim sanatının temelini atmışlardır.

Sanayi-i Nefise’nin Kurulması 

20. yüzyıl sanat alanındaki gelişmeler bir çok ilki de beraberinde getirmiştir. Sanat alanındaki gelişmelerin en büyüğü ve ilki Sanayi-i Nefise Mektebinin kurulmasıdır. 1877 yılında ilk defa resmi bir akademinin kurulması yolunda çalışmalara başlanır. Bu okul hem resim hem de mimarlık alanında öğretim yapacaktır. Fransız ressam Guillemet de okulun hem müdürlüğünü yapacak, hem de resim derslerini verecektir. 19 ekim 1877 de padişahın onayı alınır. Fakat tam bu sırada ( 1877-78) Osmanlı- Rus savaşı başlar ve bu savaş sırasında Guillemet tifoya yakalanır ve ölür. Böylelikle akademinin açılması işi de bir müddet için kalır. Bundan sonra akademinin kurulup, öğrenime geçmesi için daha beş buçuk yıl geçecektir. Osman Hamdi’nin müze müdürlüğüne tayin edilmesiyle (4 eylül 1881) bu konu tekrar gündeme gelir. Sanayi-i Nefise Mektebinin Ticaret Nezaretine bağlı olarak ( 30 aralık 1886 da Ticaret Nezaretinden ayrılarak Maarif Nezaretine bağlanır) ve müdürlüğüne Osman Hamdi detirilerek kurulmasına karar verilir. Osman Hamdi’nin okul müdürlüğüne atanma tarihi 1 ocak 1882 dir. Bundan sonra sıra okul binasının yapımına gelir. 2 mart 1883 yılında mimar Vallauri’ nin müzenin bahçesinde yaptığı binada ( bugün Eski Şark Eserleri Müzesi olarak kullanılan bina) öğretime başlanır. Öğrencilere resim , heykel, mimarlık ve gravür konularında dersler verilecektir. Fakat gravür dersini verecek hoca bulunamadığından , önceleri bu bölüm faaliyete geçmemiştir. Sonunda Fransa ‘ dan Napier adlı kişinin getirilmesi ile 1892 nin mart ayında bu bölümde derslere başlanır.

Akademinin ilk açılışındaki öğretim görevlileri ve dersleri şöyledir.

Heykel öğretmeni: Yervant Osgan

Yağlıboya öğretmeni : Salvator Valeri

Karakalem ve tezyinat öğretmeni: Warnia-Zarzecki

Fenn-i mimari öğretmeni: Vallauri ve yardımcısı P. Bello

Tarih öğretmeni: Aristofenis Efendi

Ulum-i Riyaziyye( matematik ) öğretmeni: Kaymakam Hasan Fuat Bey

Teşrih (Anatomi) öğretmeni: Kolağası Yusuf Rami Efendi

İlk Heykeltraşlar

Osman Hamdi’nin Sanayi-i Nefise Mektebindeki müdürlüğü ölümüne kadar devam eder(27 yıl)2 . Resim, mimarlık ve heykel gibi üç ayrı dalda yirmi öğrenciyle öğrenime başlayan Sanayi-i Nefise’de tüm resim ve heykel öğrenimi yabancı hocalar tarafından verilmekteydi. Hocaların yabancı oluşu Osman Hamdi Bey’in gizli misyonuna bağlanmaktadır.3

Sanayi-i Nefise’ye 1914 yılında İnas Sanayi-i Nefise Mektebinin açılmasına kadar kız öğrenci özellikle alınmamıştır. Heykel sanatının dışlandığı dönemlerden sıyrılabilmek Sanayi-i Nefise ‘deki heykel öğretimiyle aşılabilmiştir. Okulun ilk Türk heykel öğrencisi İhsan Özsoy’ dur. Ki o da tesadüf eseri okulun bahçesinde Osman Hamdi ile karşılaşır, Osman Hamdi kendisine okula mı girmek istiyorsun diye sorar o da böyle bir fikri olmadığı halde evet der ve bu şekilde okula kaydolur. İhsan Özsoy 9 yıllık eğitimden sonra Parise gitmiş ve önce Deloye’un atölyesine Osman Hamdi’nin tavsiyesi ile girmiştir. Doğa aşığı İhsan Bey bu atölyeyi kuru ve yaşamdan uzak bulmuş, oradan ayrılarak Sordi ve Thomas’ın yanında çalışmıştır. İstanbul’a dönüşte açtığı atölyenin dış kapısına rölyef astığı için şikayet edilmiş ve atölye polis takibatına alınmıştır.4 1908 de Oskan Efendi emekli olduğu için Sanayi-i Nefise’de heykel hocası olmuştur ( ek-1). Yine aynı dönemin bir diğer heykeltıraşı İsa Behzat’ tır. Oskan Efendi’nin öğrencisi olan İsa Behzat natüralist karakterlerde heykeller yapmıştır. Güçlü bir tekniğe ve plastik uygulamasına sahipti (ek-2).5

İlk Sergiler

Resim alanına geri dönüldüğünde sanat alanındaki gelişmelerin bir diğer ilki sergilerdir. Ana kaynak kitabımız da bahsedilen sergilerin ilki Şeker Ahmet Paşa’nın Sultanahmetteki Mektep-i Sanayi’de düzenlediği resim sergisidir. 27 nisan 1873 de açılan bu sergide yabancılar ve Hıristiyanlar çoğunluktaydı. Sergiye Mekteb-i Tıbbiyye ve Mekteb-i Sultani’nin bazı öğrencilerce yapılmış resimleri de konuldu6 ifadesine karşılık Sezer Tansuğ ise 28 aralık 1845 bir belge Oreker adında bir manzara ressamının sarayda bir sergi düzenlediğini ortaya koyuyor. Bu olayın 1870 den sonra sıklaşan resim sergilerinin bir başlangıcı olduğu kabul edilir.yine de Ahmet Paşa’ nın1873 nisanında açılmasına önayak olduğu sergi, Türkiye’ de açılan ilk resim sergisi olduğu kabul edilir.

Bu serginin basında uyandırdığı yankılar, bu girişimin bir ‘dal’ açılmasını düşündürdüğü söylentilerini de kapsamış ve gazete ilanlarında bazı dükkanlarda yağlıboya satılmakta olduğu duyurularak, bir ilkpiyasa hareketinin başlamasına da yol açmıştır. Bu ilk sergi devletin en üst kademelerinde ilgiyle karşılanmıştır.

Yine Şeker Ahmet Paşa bu sergiden aldığı güç ile hazırlık ve çağrı aşamasından sonra 1 temmuz 1875 de 2. Seginin açılmasını sağlar. Bu sergiye çok sayıda batılı ve azınlık sanatçının yanı sıra Hoca Ali Rıza, Ahmet Bedri, Halil Paşa , Osman Hamdi, Nuri Beyler , Türk sanatcısı olarak katılmıştır.

İstanbul’da azınlık ve ecnebilerin kurduğu Elifba ( a,b,c) kulübü ( Club’ de I’ABC), 1880-82 yıllarında Mavrokordato isimli bir Rumun girişimleri ve İngiltere kolonisinin yardımlarıyla sergiler düzenlemiştir. Elifba’nın ilk sergisi Tarabya Rum Kız Okulunda, 1881 de düzenlenen ikinci sergisi Tepebaşı Belediye Bahçesindeki köşkte açılmıştır.

Sanayi-i Nefise Mektebinin kurulmasından sonra ilk kez 1885 de öğrenim yılı sonunda düzenlenen öğrenci sergileriyle birlikte İstanbul’da sergiler devamlılığa kavuşur ve giderek daha ulusal bir nitelik kazanır.7

Bu ilk sergiler, ilk sanat pazarının ve ilk eleştirilerin de şekillendiği olaylardır.

İlk sanat Pazarı Oluşumu

Askeri ve sivil okullara bakıldığında gençler kendi kapalı ortamlarının sınırları içinde , sanatın coşkusunu resim üretimiyle paylaşmaktadırlar. Yaptıkları resimlerin sergilenmelerini düşlemekten ne denli uzaktırlar. Satış, başka bir deyişle sanatın pazarlanması akıllarının ucundan dahi geçemeyecek bir ütopyadır. Tek bir hedefleri vardır; resim yapabilecek olanakları ve zamanı olabildiğince çok değerlendirmek. ( O dönem sanatçılarının sürekli saray çevrelerini resmetmesinin amacı ise eserlerinin alıcılarının yine saray eşrafından olmasıdır.) sanatla yakından ilgilenen padişahların ve veliahdların yaşadığı saray mekanına sunulacak bir resim yapma gayretindeydi ressamlar. Kuşkusuz büyük bir onurdur bir sanatçının resminin saraya girebilmesi. Önemlisi ise kazanılan ödüldür. Padişahın beğenisine hitabeden bir resim sanatçısına yeni bir ufuk, Avrupa’da resim öğrenimi kazanma olanağı sağlamaktaydı.

İlk kez 27 nisan 1873 tarihinde Şeker Ahmet Paşa tarafından gerçekleştirilen sergide, ressamlar toplumla tanışıp, resimlerini pazarlama şansı yakalayacaklardır. Ancak, Osmanlı ressamları resimlerini sergileme konusunda korkular ve çekingenlikler gösterdikleri için bu sergiler daha çok azınlık ressamların yapıtları üzerinde kuruldu. Aynı ilk tiyatro oyunlarında Türk gençlerinin çekingenliği ve korkuları nedeniyle, azınlıkların sahne almaları gibi. Osmanlı ressamları, üretimleri karşılığında beğenilmek ve en fazla olarak da ödüllendirilmeyi düşünürken, batılı ustaların Osmanlı topraklarında ürettikleri resimler servetlere satılmaktaydı.8

İlk Eleştiriler

Bu sergiler ilk eleştiriyi de beraberinde getiriyordu. 1873 yılında başlayan sergiler 1908 yılına kadar toplu sergiler olarak gelişir. 24 mart 1882 tarihli Vakit gazetesinde, ‘Cuma günü saat 6 da açılan serginin resim sanatına ilgisiz kalan toplum için bir gelişme olduğunu’ vurgulamakta ve sanatçıların resimleri eleştirilmektedir. ( ek 3) “…. Saadetlü Hamdi Beyefendi’nin usta eserleri olmak üzere feraceli bir kadın ve yeşil cübbeyle kendi yüzlerine benzeyen yüzde bir molla, ve bir Mekke’li ve zeybek resimleri vardı…diğer eserlerin yapımcılarının resim ve sanatları araştırılarak onların da yayımına aracılık edceğimiz unutulmamalıdır.’

Bu satırlar, o yıllarda yayınlanan gazetelerde resim sanatına önem verildiği ve sergilerin izlendiğini, sergilerde yer alan resimlerin tek tek gözlemlendiğini ve konusal açıklamaların yapıldığını belgelemektedir..9

Sanatçılara Genel Bir Bakış

 

İlk pentür sanatçılarda estetik görüş ve teknik uygulamada kişilikli bir yorumlama yoktu. Kimi eserler adeta tek bir elden çıkmış gibi tek düze idiler. Sanatçı konularını objektif bir görüşle realist hatta natüralist bir anlayışla tuvallerine yansıtmışlardır. (Yazının devamı resimlerin altındadır)

Salih Molla Aşki ya da Şevki’ nin eserlerinde olsun pentür anlayışı naif yalınlıkları yüzünden çekici bir anlam kazanmaktaydı.

 Şeker Ahmet Paşa; Natürmort ve peysajlarında nesneleri çok iyi incelemiş, batı empresyonizminin özgürce ortaya koyduğu stili benimsemiş ve akademik klasikçiliği bir tarafa bırakmıştır. Kompozisyondaki düzen duygusu, olgun renkleri ve çizgiyi ihmal etmemesi, objeler üzerindeki keskin gözlemleri onu ikinci kuşak ressamlar içinde özel bir yere oturtmaktadır. ‘ orman’ tablosu , bize hem batıdaki realist sanatçıların esrlerini anımsatmakta hem de Çin sanatındaki doğanın gücünü yansıtan esrleri hatırlatmaktadır.10

Osman Asaf; Yurt dışına gönderilen sanatçılardandır. Yurda dönüşten sonra çok fazla varlık gösterememiştir( ek 5). Yeşil ve sarı tonlarının hakim olduğu mescid resmi empresyonist bir tarzda yapılmıştır. Resim servilerin rüzgar estikce insana dair gerçeği pek derin hikmetlerle fısıldayan o servilerin ruhunu hissetmekteyiz. Osman Asaf ayrıca Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Mecmuasının sorumlu yöneticiliğini de yapmıştır.

Şehzade Abdülmecit; Sultan Abdülaziz’ in oğludur. Resme ilgisi küçük yaşlarda kendini göstermiştir. Güçlü ve yetenekli bir ressamdır( resim 134). Sarayda Beethoven onun iyi bir portreci ve figür düzenlemelerini mükemmel bir şekilde yaptığının en iyi göstergesidir. Haremde Goethe figür ustalığını da gözler önüne sermektedir. Renk ustalığı ve figür düzenlemeleri açısından çağdaşları arasında özel birde durmaktadır.

Ömer Adil; Sanayi-i Nefise’den mezundur. 1914 yılında açılan Sanayi-i Nefise Mektebinde hocalık ve idarecilik yapmıştır. Kızlar atölyesi onun en önemli eseridir. Resim izleyende fotoğraftan yapılmış etkisi uyandırsa da kesinlikle fotoğraftan çalışmadığı resimlerini doğada ve doğal ortamlarda izleyerek yaptığı bilinmektedir.

Halil Paşa; Türk resim sanatında önemli bir yere sahip olan Halil Paşa akademinin etkisiyle sağlam desenler oluşturup figürlü kompozisyona ağırlık vermiş ve zamanla da empresyonist çizgiye yönelen kompozisyonlar oluşturmuştur. Halil Paşa empresyonizme karşıydı “ Paris’ e gidişimde resmin berbat bir hale geldiğini zayıf boyalar, çizgisiz renkler ve zayıf desenler gördüm. Bunlar hep Manet’in tesiriyle olmuştur. Bundan çok müteessir oldum. Mamafih şimdi Fransa’da tekrar yeni klasik üstadlar yetişmeye başladı. Neyse çok şükür.” Demesine karşılık resimlerinde empresyonizmin etkisi hissedilmektedir. Resimde çıplaklığın yasak olduğu dönemlerde Halil Paşa akademinin etkisiyle bir ilki daha gerçekleştirmiştir. Bu resmi onun çıplaklığa soğuk bakmadığı ve suret yasağına uymadığı görülmektedir.11

Fahri Kaptan; Fahri Kaptan’ın resimleri saray duvarlarında ve kartpostallara da girmiştir. Resimlerinin kopya olma olasılığı vardır. Arnavutköy Sırtlarından resmini 19. Yy . Türk manzara resmine sokamayız. Bu resimdeki derinlik etkisi uzay duyarlılığı ve özellikle ön sıradaki nefti ağaçlarının sağa sola atılmış taş blokların bulutların yarattığı antik atmosfer sanatçıya mal edilemez.12

Müfide Kadri; Çağdaş kadın niteliklerine ulaşan ilk kadın sanatçılarımızdandır. Pastel ve yağlı boya ustasıdır( resim 132). Osman Hamdi Bey’den ders almıştır. Sanata ailesinin desteğiyle başlamıştır. Ve aldığı eleştirilere yine ailesinin desteğiyle dayanmıştır. 22 yaşında rahatsızlanıp, hayata veda etmiştir. Bu erken ölüm ailesini oldukça üzmüştür. Onun anısına bir sergi düzenlenir. Bu sergi kadın sanatçılar adına açılan ilk kişisel sergi olmuştur.13 Çok erken yaşta ölmesine karşın onu çok iyi tanımamızı sağlayan güçlü eserler bırakmıştır.

Mihri Müşfik; Öncü kadın ressamlarımızdan biridir. Ressam Zonaro ona özel resim dersleri vermiştir. Padişahlık döneminde aldığı resim eğitiminin ve yurt dışında öğrenim görmesinin aykırı bulunacağından sahte pasaportla Roma ‘ya kaçmıştır. Roma’da ve Paris’de öğrenimini sürdüren sanatçı portre yaparak hayatını devam ettirmiştir. Sanatçı yeteneğinin yanında karizmatik kişiliğiyle dönemin tutucu ortamında genç kızların da resim ve heykel eğitimi alması için yoğun bir mücadele içine girmiş, çabalarının sonucu resim hocalığının yanında İnas Sanayi-i Nefise Mektebinde hem idarecilik yapmış hem de yeni yetenekler yetiştirmiştir. Sanatçının İnas Sanayi-i Nefise’de eğitime getirdiği yeniliklerden biri ilk çıplak kadın modelinin kız atölyesinde kullanılmasıdır. Mihri Hanım resim atölyesinin kadınlar hamamından model de sağlamıştır. Türk Hanımların bu konudaki çekingenliğinden modelleri Rum ve Ermeni hanımlardan yapmıştır. Çıplak erkek model sorununu ise arkeoloji müzesindeki torsları kullanarak çözümlemeye çalışmıştır. Torsların çıplaklığı şikayet konusu olunca bakanlık yetkilisine “Hakkı aliniz var efendim. Bir hanım mektebine bir erkek heykeli gitmiş, tabii doğru değil. Ama biz ona bir peştamal takarız” diyerek espriyle durumu düzeltmiştir. Bir müddet sonra model olarak giysili, yaşlı erkek getirilmiştir. ‘ Zaro Ağa’ bunlardan biridir. Mihri Müşfik’in eğitime getirdiği bir diğer yenilik atölyede yarışma açması ve 1. 2. 3. Eserlerin de atölyede sergilenmesidir. Sanatçı genellikle öğrencilerine büyük boy figürlü çalışmaları için füzen veya kömür kalem kullandırtmıştır.14

Figürü Türk resminde ilk kez ve üstelik de resmin temel ögesi olarak ele alan ressam Osman Hamdi Bey’dir. Buna rağmen Osman Hamdi Bey çıplak konusunu ele almamıştır. Bu da ilginç bir tutum sayılır. Özellikle müdürlüğünü yaptığı Sanayi-i Nefise’de öğrencilerin çıplak modelden çalışma isteklerine pek de sıcak bakmadığı anımsanmalıdır!15

Şevket Dağ; yaşamının büyük bir kesmi 20. Yy. da geçmiş olsa da sanatının en değerli günleri , en önemli yapıtları 19. Yy. ın bir uzantısı sayılabilir.Sanatçı ‘ interieur’ ev içi, kapalı mekanların ressamı olarak tanınmıştır. Ayasofya’nın kapısı adlı yapıtı türünün en güzel örneğidir.16 resimlerinde sürekli olarak cami kapılarını ve cami içlerini ve dışlarını resmetmesi bir yinelemedir. Döneminin fikri ve kültürel yapısına uygun resimler yapması ve sanatçı tavrı, onun beğenilmesinde önemli bir etkendir.

İstanbul’un rutubetli ve soğuk havalarında tarihi anıtları resmederken tutulduğu hastalıktan ölmüştür.

Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Mecmuası

1909 yılında meşrutiyetin ilanından sonra Osmanlı devletinde esen yeni özgürlük rüzgarları, basında, bazı resmi ve özel kurumlarda yenilikçi harakatlerin oluşmasını sağlamıştır. Aynı yıl kurulanOsmanlı Ressamlar Cemiyeti , 1911 yılında Abdülkadirzade Hüseyin Haşim Paşanın yönetiminde kuruluşun adını taşıyan bir mecmua yayınlamaya başlamıştır. Ressam Osman Asaf’ın sorumlu yönetici olduğu dergi, 1914 yılına kadar 18 sayı yayınlamıştır.

Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Mecmuası Türkiye’de plastik sanatlar alanında yayınlanan ilk yayın organı olmasının yanısıra ele aldığı konularla da bu alanda uzun zaman sürecek tartışmaların da öncülüğünü yapmıştır.17

Batılılaşma Sürecimizde Yabancı Ressamlar

19. yy. da Osmanlı ülkesinde ve İstanbul’da faaliyet göstermiş olan sanatçıların belli başlıları; Ziem, de Mango, Bello, J. F. Lewis, Preziosi, Guillement, Aiwasovzky ve Zonaro’dur. Bu ressamlara Harbiye’de ilk kez batı usulü resim derslerini yöneten Fransız hoca Mösyö Kes ile 1883 de Osman Hamdi eliyle Sanayi-i Nefise’nin kurulmasıyla hocalıklara getirilen Valeri ve Zarzecki’nin de katılması gereklidir.

Bu ressamlar arasında Pazar yönünde kataloge olmanın ötesinde önemli birer sanatçı olarak değerlenenlerin başında John Frederic Lewis ve Aiwazovzki gelmektedirler. Lewis etkin bir gravür sanatçısı olarak ayrıcalıklı bir konuma sahip olduğu gibi, Aiwazovzki de gelmiş geçmiş deniz ressamları arasında ön sırayı alan bir usta olarak ün kazanmıştır. Presiozi, de Mango, Bello gibi sanatçılar eserlerinin belgesel değerinin yanısıra teknik ustalıkları ile de dikkat çekerler. Renk kullanımı yönünde cesur bir miraca sahip olan Zonaro’nun Osmanlı sarayında çok rağbet görmüş olması bu özelliğine dayanmaktadır. İstanbul’da 19. Yy. ın ikinci yarısında faaliyet göstermiş olan Avrupalı ressamlar arasında en ilginç simalardan biri de Guillemet’ in oluşturduğu anlaşılmaktadır. Mustafa Cezar’ın Osman Hamdi kitabında verdiği bilgilere göre Akademi adıyla bir resim eğitimi atölyesi, ilk kez bu sanatçı tarafından İstanbul’un Beyoğlu semtinde kurulmuş ve o zamanlar Pera adını taşıyan, çevresinde elçilikler ve ecnebilerin yerleştiği bölgeye, bu suretle ilginç bir kültürel katkıda bulunulmuştur. Guillemet’in Osmanlı resmi makamlarının da ilgisini çekerek kendisine bir sanat eğitimi kurdurulmasının söz konusu olduğu ancak sanatçının 1876-77 yıllarında baş gösteren kolera salgınında ölmesi sonucunda bu projenin gerçekleşmediği öğrenilmektedir.

Türk sanatçılarla birlikte bazı azınlık ve yabancı mensuplarının da katıldığı ilk İstanbul salon sergilerinden sonra (1901-1902-1903) Türkiye’de ve dünyadaki siyasal gelişmeler, Avrupalı ressamların Türkiye’de geniş ölçüde faaliyet göstermesine fırsat vermemiştir. Cumhuriyet dönemi boyunca özellikle İstanbul’da açılan yabancı sanat sergileri, genelde yabancı kültür misyonları eliyle gerçekleştirilmiş ve Türk sanat akademisinde Leopold Levy ve Rudolph Belling gibi önemli hoca istisnaları dışında eğitimdeki katkıları azalmıştır.18

Sanat alanındaki gelişmelerde yabancı sanatçıların katkıları yadsınamaz. Osman Hamdi Bey Sanayi-i Nefise’de sürekli olarak yabancı ressamları eğitimci olarak almış ve bu konuda sürekli eleştirilmiştir. Oysa yabancı ressamlar Türk rssamlara göre çok daha rahat olmalarının yanısıra sanat temelleri sağlamdı. Ayrıca onların dünya görüşleri Osmanlı sanatçılarına göre daha geniş bir durumdaydı. Ve bunların yetiştirecekleri öğrenciler de aynı görüşlere sahip olacaktı. Fakat çok yetenekli ve çok bilgili olan Türk ressamlarının da yabancı ressamlar yüzünden kendilerini ifade edemedikleri bir gerçektir.

 Kaynakça : 

1 Türkiye’de Sanat P.S Dergisi sayı 42 sayfa 14 Berke İnel

2 Osman Hamdi tablolarında gerçekle ilişkiler. V. Belgin Demirsar- sayfa 9- Kült. Bak. Y.

3 Gergedan- sayı 19 , sayfa 9- Kemal İskender

4Sezer Tansuğ- Çağdaş Türk Sanatı- sayfa 10

5 Türk Heykeli – Hüseyin Gezer – sayfa 54-57

6 Başlangıcından Bugüne Türk Resim Sanatı Tarihi -sayfa 160

7 Sezer Tansuğ- Çağdaş Türk Sanatı- sayfa 91-92-93

8 Türkiye’de Sanat P.S Dergisi- Sayı 36 sayfa 20-21 Dr. Kıymet Giray

9 Türkiye’de Sanat P.S.Dergisi –sayı 24 sayfa 16 Dr. Kıymet Giray

10 Türkiye’de Sanat P.S. Dergisi, sayı-42 , sayfa –16 Berke İnel

11Tombak , sayı-33, sayfa-99-100 İlkay Karatepe

12Başlangıcından Bugüne Türk Resim Sanatı Tarihi , sayfa 165

13 Türkiye’de Sanat P.S. Dergisi , Sayı 10 say.42-43 Dr. Kıymet Giray

14 Tombak, sayı-27, say.40-41 Ayşen Aldoğan

15Türkiye’de P.S. Sanat Dergisi , sayı-10 , say.43 Kemal İskender

16Başlangıcından Bugüne Türk Resim Sanatı Tarihi , sayfa -164

17 Tombak Dergisi, sayı-30, Sayf.-102 Nilgün Yüksel

18 Türkiye’de Sanat P.S. dergisi, sayı-2 , sayfa-31 Sezer Tansuğ

Kynk.: http://www.turkresmi.com

Ünlü Şair ve Yazar Bedri Rahmi Eyüboğlu, doğumunun 100.yılında özel bir sergiyle anılıyor.

Ünlü Şair ve Yazar  Bedri Rahmi Eyüboğlu, doğumunun 100. yılında özel bir sergiyle anılıyor. Eyüboğlu’nun uzun yıllar yaşadığı Kadıköy’deki evinde bulunan kişisel eşyaları, ünlü tabloları, yazmaları, gravür ve seramik objeleriyle ölümüyle yarım kalan son tablosunun da arasında bulunduğu 90 parça sanat eseri, sanatseverlerle buluşuyor.
Caddebostan Kültür Merkezi Sanat Galerisi, yeni sezonu Bedri Rahmieyüboğlu 100.Yıl Sergisi ile açıyor. Dünyanın dört bir yanına bıraktığı eserleri ve şiirleriyle yaşamaya devam eden ünlü sanatçı  Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun 100.Yaş Günü 4 Ekim’de gerçekleştirilecek sergi ile kutlanıyor.

4 Ekim’de başlayıp 4 Kasım’a kadar sanatseverlerle buluşacak sergide, Eyüboğlu Ailesi’nin koleksiyonundan çok özel eserler ile  Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun çalışma masası, kullandığı resim fırçaları, şiirlerini ve yazılarını yazdığı daktilosu gibi kişisel eşyaları, yazmalar, seramik objeler, dünyaca bilinen tabloları, ölmeden önce üzerinde çalıştığı, vefatıyla yarım kalan “Mor Han” adlı tablosu ve daha önce sergilenmeyen 25 tablosu da yer alıyor.