Umberto Eco ile sanat yoluyla Ortaçağ’a giriş dersi

Umberto Eco’yu okumak, şifalı bir nehrin şelalesinde yıkanmak gibidir. Can yayınları’nca yayımlanan son kitabı günlük yaşamdan sanata adlı denemeleri de, Eco’nun günümüzün karmaşık sanat ve üretim-tüketim ilişkilerini çözümlediği 16 yazısından oluşuyor.

ERDİNÇ AKKOYUNLU

Edebiyat bilen büyük usta İtalyan bilim adamı Umberto Eco, ülkesinin Bolongna kenti üniversitesinin profesör kadrosunda yer alıyor ve Ortaçağ konusunda dünyanın sayılı en iyileri listesinde ilk sırada bulunuyor. Dünyaca ünlü olmasını sağlayan 1986 yılındaki Gülün Adlı adlı Ortaçağ manastırında geçen polisiye romanından sonra Türk okurunun da radarına yakalanan Eco, edebiyatı damarlarına kadar bilen ve bunu en mütevazı şekilde sunan isimlerinden sayılıyor. Bu özelliğindendir ki, ele aldığı edebi metin ister roman olsun ister deneme, konu-üslup mimarlığını Mimar Sinan dehası ve estetiğinde oluşturuyor. Böylece bilim dünyasının en zor anlaşılır konularından göstergebilim ile ilgili yazılarını da okutmakla kalmayıp, Süleymaniye güzelliğinde kültürel miras olan Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti gibi anıt niteliğinde denemelere imza atıyor.

Eco’nun Günlük Yaşamdan Sanata adlı denemelerini aslında yine Can Yayınları’nca 1996’da okurla buluşturulan Ortaçağı Düşlemek ile beraber okumanacak/değerlendirecek bir eser. Çünkü Eco’nun o önemli denemelerinde ele alınan ana tema yeni kitabında da işleniyor. Fakat Günlük Yaşamdan Sanata aldı yapıtın ilk 30 sayfası Ortaçağı Düşlemek’in temel niteliklerini barındıran bir özet anlamı da taşıyor.

KARANLIĞA BİZİ NE GÖTÜRÜR

Ortaçağı Düşlemek’te öz olarak, günümüz dünyasının Ortaçağ dünyası ile tıpkı özellikler gösterdiğini anlatıyor Umberto Eco. Dünyanın en zengin iş adamlarının mimari harikası gökdelenlerinin, Ortaçağ soylularının şato-kalelerinin mantık itibariyle yeni inşa malzemeleriyle yapılmış ve teknolojiyle donatılmış hali olduğunu düşünen Eco, Ortaçağ’ın en değerli ulaşım aracı atların yerini bugün önünde at simgesi bulunan spor arabaların aldığını, Ortaçağ’da yaşanan kişinin can güvenliğinden yoksun oluşu halinin bugün de daha gelişmiş saldırı silahları nedeniyle artarak sürdüğünü ifade ediyor. Bu düşüncelerini; sanatın günümüzdeki yorumlanışı ve üretim-tüketim ilişkisi içinde Günlük Yaşamdan Sanata adlı denemelerinde derinleştiren Eco, günümüz dünyasını teknolojik aletlerle donatılmış, kapitalizmin dünyaya egemen olduğu bir Ortaçağ olarak değerlendiriyor. Günümüz dünyasının teknolojiden örülü yaşam ağında teknolojinin çöküşünün insanlığı Ortaçağ’a götürecek unsur olduğunu dile getiren tezden söz eden Eco, New York’ta birbirini tetikleyen hava, deniz ve kara ulaşım sorunları ve bir de buna eklenen genel grev anında yaşanan büyük bir kar fırtınası, ardından elektriğin blackout adı verilen şekilde tüm şehirde tamamen kesilmesiyle birlikte başlayacak tüm mal ve hizmetlerin alımındaki sıkıntılar ile yaşanacak kargaşa ortamının birkaç hafta içinde şehri Ortaçağ’ın elektriksiz, salgın hastalıklı ve güvenliksiz dünyasına çevirebileceğini anlatıyor.
Örnekler hayattan ve sanattan

Ve ekliyor, aslında günümüz dünyasını Ortaçağ’a döndürebilecek bir dizi bu gibi felaket değil, kültürün ve sanatın yorumlanışı ile pek tabii ki yaşam tarzımızın tümü bizi Ortaçağ’a götürebilecek nitelik taşıyor. Eco, tezini açıklarken de, doğal olanın yerine yapayın konuluşunu ve bunun doğaldan daha fazla değer buluşuna dikkat çekiyor. Örnek olarak da Amerika’daki yapay Afrika olan San Diego Hayvanat Bahçesi’nin dünyadaki ününü ve doğal olanın yerine geçişini veriyor.

Dünyanın Ortaçağ’ı yeniden açacağını ya da yaşanan dönemin Ortaçağ olduğunu örneklerken, beşyıl içinde yaşanan teknolojik gelişmelerin o beş yılı yaşamamış insan tarafından bile nasıl şokla karşılanacağına atıfta bulunarak, bu teknolojik gelişmenin insanoğlundaki zihinsel karşılığının bulunmadığını; dolayısıyla da tüm teknolojik üretim- tüketim ilişkilerinin yarar ve faydadan çok, tüketiciyi şaşırtma üzerine kurulu bir sistem olduğunu anlatıyor. Ortaçağ örneklerini yinelerken, bugün pek çok kişinin koşulsuz katılacağı bir düşünceyi de dile getiriyor Eco. Ortaçağ’da nereden geleceği belli olmayan bir ok yahut kılıç ile ölme korkusu yaşayan insan tedirginliğinin günümüzde New York’un ve Paris’in metro istasyonlarında ya da şehir merkezindeki bazı semtlerinde her gün artarak yaşandığına dikkat çekiyor usta yazar.

TÜKETİCİ OLMAK YETMEZ…

Hayatın üzerine kurulduğu teknolojinin doğanın öfkesi ya da insanların küçük hataları ile çökmesi durumunda yaşanacak karanlığın bizi Ortaçağ’a götürebileceği düşüncesinin entelektüel genel çevrece kabul gördüğüne vurgu yapan Eco, sanatı himaye ediş biçimi ve üretim – tüketim ilişkilerine bile bakıldığında teknolojinin çökmesine dahi gerek olmadan aslında ve belki de teknoloji gözleri kör ettiğinden bu tür bir Ortaçağ’a gidişin görülemediğini anlatıyor. Sanat tüketicisi olmanın, kendine sunulan her şeyi satın alabilmek ve söz gelimi Picasso tablosuna milyon dolarlar vermekle mümkün olmadığını, sorgulamanın; dayatılan üretim-tüketim sistemini irdelemenin önemli olduğuna işaret eden Eco, yaklaşık 40 yıl öncesi denemeleriyle günümüz dünyasını nasıl o günden hatasız görebildiğini göstererek, entelektüel birikimin önemine de kalın çizgilerle vurgu yapıyor.

Kaynak : [-]