Şehir yaşamı ve şehircilik üstüne belgeselleriyle tanınan ABD’li yönetmen Gary Hustwit, İstanbul’u yorumladı.

Gary Hustwit, çok “sıradan” bir itkiyle, ilgi duyduğu alana yönelik merakını gidermek adına belgesel çeken biri… Ancak tüm bu sıradanlığa rağmen,“Helvetica”, “Objectifed” ve“Urbanized” gibi dünyaçapında ses getiren filmleri, onu herhangi bir belgesel yönetmeni olmaktan çok farklı bir yere taşıyor.

Tipografi ve grafik tasarım üzerine, günlük yaşamdaki cansız objelerin insanhayatındaki rolü ya da şehir hayatı ve şehircilik üzerine farklı bakış açıları, onun belgesellerinde bir araya geliyor. Biz de kendisiyle bir araya gelerek, filmleri hakkında merak ettiğimiz soruların yanıtlarını arıyoruz.

– Sizi bir konunun belgeselini çekmeye yönelten nedir?

Özel ilgi alanım olan konuları keşfetmek için belgesel çekiyorum, çünkü böylece o konunun içine daha fazla dalabiliyorum. “Helvetica”da örneğin, tipografi ve grafik tasarım alanlarına merak duydum ve bunun bir belgeselini izlemek istedim ancak yoktu. Ve ben yapmaya karar verdim. Ben belgeselleri bir belgeleme yöntemi olarak görüyorum. Bilgilendirici olması gerekmiyor bence.

– “Helvetica”, “Objectifed” ve “Urbanized” birbirinden farklıkonuları ele almakla birlikte, birbirlerini tamamladıkları yönler de var mı?

“Helvetica” bittikten sonra, yaşamımı etkileyen farklı tasarım unsurları nelerdir diye düşündüm. Tasarım merakım nedeniyle belgeseller birbiri ardına sıçradı. “Objectified”da da, objelerin tasarımı ve hayatımızdakiyeri konusunu ele aldım. Ardından, bu iki belgeselin çekim sürecinde gezdiğim 100 farklı şehirde gördüklerimin sonunda “Urbanized” ortaya çıktı. Üç filmdeki temel motivasyonum görünmeyeni görünür hale getirmek oldu.

– “Urbanized”, İstanbul’da yaşayanları fazlasıyla ilgilendiren bir film. Neredeyse tümüyle kentsel dönüşüme uğrayan bir şehrin birkaç adım sonrası hepimizin merak konusu çünkü. Sizce bir şehrin tasarımında ne gibi unsurlar göz önünde bulundurulmalı?

İstanbul’da tanık olduğum, burada giderek çirkin bir durumun oluşturulduğu. İstanbul’un yayalardan çok arabalar, ofisler ve alışveriş merkezleri için tasarlanmaya başlandığını görüyorum. Genelde yetkililerşehrin gelişiminde insanların düşüncelerini dikkate almıyorlar, burada da öyle olmuş. İstanbul’da insanlar için hep bir engel var. Ulaşım açısından ise dünyanın en kötü şehirlerinden biri.

– Peki nasıl olmalıydı?

Bence bir şehrin tasarımında “şimdi”nin ne olduğu göz önünde bulundurulmalı. Ne geçmiş ne gelecek, insanlar şimdi ne düşünüyorlar, bunun yanıtları aranmalı. Yapılan, merkezde yaşayan dezavantajlı grupların, kiraların yükselmesi gibi birtakım nedenlerden dolayı şehrin çeperlerine yerleşmesi anlamına gelen organik soylulaştırma değil de devlet eliyle soylulaştırma ise bunun, o şehirde yaşayan herkes için ileride büyük götürüleri olur.

 

Kaynak : http://www.cumhuriyet.com.tr

– Şu an üzerinde çalıştığınız yeni bir film var mı?

Evet, bir fotoğrafçıyla birlikte olimpiyat oyunları düzenlenen şehirlerin başına ne geldiğini belgeliyoruz. Bu konu İstanbul’la da bağlantılı, çünkü burası dünya üzerinde olimpiyat stadı olup da olimpiyat oyunlarına katılmamış tek ülke…

1 cevap

Yorumlar kapalı.