Özel bir ülke ; Küba

Nilgün Tarkan Kalemiyle;

Küba’da adeta iki ayrı yaşam biçimi var. Küba yerlileriyle turistler farklı ortamlarda yaşıyor. Yenilen, içilenler, alışveriş yerleri, dükkanları, gezme, vakit geçirme yerleri, bindikleri, kullandıkları ulaşım araçları ve hatta paralar bile farklı. Yollarının kesişme yeri ise turizm. 11 milyonluk Küba’da her şey turizm için, turist için.
Kübalılar eğitim ve sağlığa harcama yapmıyorlar. İsteyen istediği kadar okuyor. Her kentte üniversite dahil tüm okullar var. Sağlık ise aile hekimliği yolu ile çözülmüş. Sorunu olan hekime gidiyor, küçük bir katkı payıyla ilaçlarını alıyor, gerekli görülmesi halinde ameliyat dahil her türlü tedavi sonuna kadar yapılıyor. Bu yüzden ortalama ömür 1957’de yani devrim öncesinde 57 iken 2006’de 77’ye kadar çıkmış.

Küba’da kira derdi de yok. Devletin verdiği evlerde parasız oturuyorlar. Elektrik, su parası da yok gibi. Kredi kartı yok, cep telefonu ile uzun uzun konuşmak yok, borç yok. Kimse aç ve açık değil bu ülkede.

Temel gıda gereksinimlerini karne ile belli dükkanlardan belli miktarlarda karşılıyorlar. Kullandıkları para da turistlerin Euro bozdurarak aldıkları CUC ile ilgisi olmayan yerel bir para.

Ama Küba’da haber alma özgürlüğü de yok. 4 TV kanalı var. Dördü de devlet güdümünde. Dış dünyadan haber hiç yok. “Asi Gençlik” , “İşçiler” ve Castro ve arkadaşlarının Küba’ya çıkartma yaptıkları teknenin adını taşıyan ”Granma” adlı gazeteleri var ama bunlar da dünyadan habersiz. İnternet imkanı büyük otellerde var ama fiyatlar biz turistlerin dahi elini yakacak kadar yüksek, bir yerlinin “bakayım dünyada ne olup ne bitiyor” diye elini bilgisayara uzatması mümkün değil.

Küba’da mülkiyet hakkı yok. Oturduğunuz ev devletin, çocuğunuz büyüyüp evlenirse, odayı bölüyorsunuz. Diyelim ki bir yerden para geldi, ev almak, araba almak istiyorsunuz. Alamazsınız. Her şey devletin.

Küba’da seyahat etme özgürlüğü de yok sayılır. Her ne kadar turumuzun organizatörü ve rehberimiz Blanca Cruz isteyenin istediği yere gittiğini söylese, hatta yerel rehberimiz Betty’yi göstererek” Davetli olarak Avrupa’ya gitti. Gezdi, gördü ve geri döndü. Çünkü o vatanını seviyor” dese de standart Kübalı’nın gezme, görme imkanının en azından parasal açıdan olmayacağı çok açık. Küba’da ortalama aylık ücret 20 dolar civarında.

Bunca “yok”ların arasında Kübalılar çok mutlu görünüyor. Canlı, hareketli, güleryüzlü, neşeli ve yardımsever insanlar. Bu görünüm, gıda, sağlık, eğitim, barınma gibi en temel gereksinimlerinin karşılanmasından dolayı mı yoksa yaşadıkları iklim koşullarından ya da mensup oldukları Latin ırkından mı ileri geliyor. Bunu çözmeyi uzmanlara bırakalım ve biz Küba’daki günlük yaşama bakalım.

ABD’NİN “KİRPİ”Sİ KÜBA

“Abd’nin elinde kirpi gibiyiz” diyor Kübalı rehberimiz Blanca Cruz “Bizi sıkamıyor, çünkü eline batıyoruz”. Uyguladığı ambargo nedeniyle çok Kübalı gibi ABD’ye kızgın. Vatanını, milletini, kültürünü, rejimini, kısaca memleketinin her şeyini çok sevdiğini sıklıkla ifade ediyor. “Ben tarihimi çok seviyorum” diyerek vatan, millet sevgisine yeni bir boyut daha ekliyor.

Ülkesinde sevmediklerinin başında ise sıklıkla turistlerin çevresini saran dilenciler geliyor. “Devletimiz herkese hakkını veriyor. Hepsinin temel ihtiyaçları karşılanıyor. Bunlar açgözlüler, ondan dileniyorlar.” diyor ve para vermememizi istiyor. Bazan da kadınlar ve çocuklar turist otobüslerinin çevresini sarıp sabun istiyorlar, “Temizlik meraklarından dolayı mı ?” diye soruyoruz Blanca’ya. Sabunun bahane olduğunu asıl amaçlarının para olduğunu anlatıyor bize.

Küba’da kaçak puro üretim ve satışı da adeta sektör haline gelmiş. Gittiğimiz hemen her kentte yanımıza yaklaşan kişiler ucuz puro önerisinde bulundu. Kabul edince de ara sokaklarda ama yakınlarda bir eve götürülüyorsunuz önünüze çeşit, çeşit, boy, boy purolar seriliyor. Puro satan dükkanlarla kaçak satış yapanlar arasındaki fiyat farkını göstermek için şöyle bir örnek vereyim. Benim dükkandan aldığım 4 adet puroya verdiğim parayla arkadaşlarım, kaçak satıcıdan iki kutu(50 adet) puro aldılar.

ABD’liler devrime kadar Küba’yı kumarhane ve fuhuş cenneti olarak kullanmışlar. Kumar oynanan yerlerin hala varlığını sürdürüp sürdürmediklerini bilmiyorum ama fuhuş bir anlamda devam ediyor gibi. Buna Havana’da kaldığımız 5 yıldızlı otelin gece kulübünde birazcık tanık olduk. Kulüpte çoğunluk, bembeyaz saçlı ya da erkeklerle çıtır Kübalı kızlardan oluşuyordu. Kübalı kızların da böyle eğlence yerlerine ancak yabancı bir partnerle girebildiklerini düşünürsek “alan razı veren razı”.

Küba’ya turla gideceklere hemen bir not vereyim. Sakın ola ki rehberinize inanıp ilk gün, ilk götürüldüğünüz dükkandan puro ve romlarınızı almayın. Yoksa özellikle rom şişelerini seyahat boyunca o kentten bu kente, o otelden bu otele taşımak zorunda kalır ve üzülürsünüz. Rom da, puro da Küba’nın her yerinde var ve fiyatlar da birbirinden farklı değil.

 

 

 

 

 

CADİLLACLAR, COCO TAKSİLER….

Küba’nın ünlü eski arabalarına gelince….Sokaklarda 1950’li yıllardan kalma Chevrolet ve Cadillac’lar dolaşıyor. Hepsi gözalıcı renklerde, son derece bakımlı ve pırıl pırıllar. Genellikle turistlere kiralanıyorlar. Arada sırada VW-kaplumbağa ve Peugeot görmek de mümkün. Lada gibi eski doğu bloku arabaları da çoklukla taksi olarak kullanılıyor.

Sarı uğur böceği benzeri Coco Taksi’ler ise üç tekerlekli motosiklet motorunun üzerine konulmuş oturma yerinden ibaret. İki yolcu alabiliyorlar. Bisiklet benzeri pedallarla kullanılan arabalar ise Bisi Taksi olarak adlandırılıyorlar. Ayrıca faytonlar da var.Turistlerin kentler arasındaki ulaşımları da nispeten yeni ve klimalı otobüslerle yapılıyor.

Bunların hepsi turistler için…Küba halkı kentlerde toplu ulaşım aracı olarak boyasız ve çoğunlukla camsız otobüs benzeri araçlar kullanıyor. Hatta bunların bazıları tır dorsesi üzerine konulmuş üstü ve yanları nispeten kapalı oturma yerlerinden ibaret.

Küba’da ulaşım yöntemi olarak otostop da çok yaygın. Kent ve köy yolları, özellikle iş çıkışı saatlerinde arabalara el kaldıran kadını erkeği, yaşlısı genci onlarca insanla dolu. Merkezlerden uzak bölgelerde ise at arabası ya da öküzle çekilen arabalar ulaşım aracı olarak hizmet veriyor.


YÜRÜTGEÇLİ TURİSTLER

Küba’ya yılda 2 milyondan fazla turist geliyor. İlk sırada, karlar içindeki ülkelerinden çıkıp 3,5 saatlik bir yolculuktan sonra kışın ortalama 28 derece sıcaklığa ulaşan Kanadalılar var. Genellikle her kış gelip, denizin, güneşin ve kumsalın tadını çıkarıyorlar. Aralarında çok yaşlılar var. Öyle ki tekerlekli yürütgeçle ancak ilerleyebiliyorlar. Trinidad di Cuba’daki otelin kahvaltı salonunda epey yaşlı adamcağızın, açık büfe kahvaltıdan aldıklarını yürütgece koyup tekerlekleri üzerinde kaydırarak oturacak boş masa aramasını hayretle izlemiştim. Benzer bir tabloyla başka bir turizm cenneti olan Varadero’da karşılaşınca, gezmek için olanakların nasıl zorlandığını anladım.

Küba’ya Güney Amerika ülkelerinden de çok gelen var. Onları AB ülkeleri izliyor. Sonra da Çin ve belki de Türkiye… Türk tur organizatörlerinin söylediğine göre “Castro ölmeden Küba’ya gidelim” diyenler turizmi patlatmışlar. Şeker Bayramı, Kurban Bayramı, sömestr tatili derken sıra 1 Mayıs’a gelmiş. 1 Mayıs yürüyüşünü Havana’da yapmak isteyenler sıraya girmiş bile.

Başkent Havana, Karayip kıyısındaki Trinidad di Cuba, Che Guevera’nın anıt mezarının bulunduğu Santa Clara’dan sonra son durağımız Varadero turizm cenneti olarak planlanmış. 18 kilometrelik bembeyaz, pırıl pırıl, yumuşacık kumlarla örtülü harika kumsala çoğunlukla İspanyolların yapıp işlettiği onlarca otel yapılmış. Oteller her şey dahil sistemiyle çalışıyor. Bu yüzden özellikle mojito barlardaki kuyruklar eksik olmuyor.

ATATÜRK BÜSTÜ VE JOSE MARTİ

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Havana’nın en gözde yerlerinden Puerto Caddesi’nde bir parkta Atatürk’ün büstü var. Atlantik Okyanusu’na bakıyor. Ankara Çankaya’daki, Küba’nın ulusal kahramanı Jose Marti heykeline karşılık konulduğu belirtiliyor. Bir görüşe göre de Fidel Castro, Atatürk’ün bağımsızlık mücadelesinden etkilendiği için özellikle konulmasını istemiş. Sebep ne olursa olsun dünyanın öteki ucu denilebilecek bir yerde Türkiye Cumhuriyeti kurucusunun anısına yerleştirilmiş bir eser görmek çok gurur verici.

Jose Marti ise şair, yazar, fikir adamı ve tüm Güney Amerika ülkeleri için çok önemli bir figür. Küba’da bütün okullarda büstü var, Havana’nın tek havaalanı onun adını taşıyor, her kentte adına anıtlar, caddeler var. 

1853’de Havana’da doğmuş, İspanyol sömürgeciliğine muhalefeti nedeniyle 17 yaşında başlayan sürgün yaşamı 11 Nisan 1895’de ülkesine dönmesiyle sona ermiş, ancak 19 Mayıs 1895’de yani bir ay sonra İspanyollarla girdiği çatışmada öldürülmüş. Müzik meraklıları için söyleyelim, ünlü Guantanamera şarkısının sözleri de Jose Mari’ye ait.

Jose Mari’nin doğum günü yıllardır her 27 Ocak gecesi saat 24.00 de Havana’da yürüyüşle kutlanıyor. Havana Üniversite’sinden başlayan bu yılki yürüyüşe ellerinde meşalelerle genç, yaşlı yüzbinler katıldı, yaklaşık 1 kilometrelik yol boyunca marşlar söylendi, sloganlar atıldı, devrime bağlılık dile getirildi.

KÜBA’DA SAĞLIK HİZMETLERİ
Küba’da sağlık sistemi, salgın hastalıklar ve sağlık sorunlarını, büyümeden önlemek üzerine kurulmuş. Bu nedenle Latin Amerika’da en uzun onlar yaşıyor, Difteri, çocuk felci, verem gibi hastalıklar yok edilmiş. En düşük AIDS oranı ile en yüksek ”yüksek tansiyon” tedavi ve kontrol oranı da Küba’da. Sağlık görevlileri kendi ülkelerinin dışında ayrıca Çernobil faciası, Pakistan depremi gibi çeşitli afet bölgelerine de giderek ihtiyacı olanlara hizmet götürmüşler ve devam ediyorlar..

186 kişiye 1 doktor düşüyor. Çocuk ölüm oranı binde 5.3, doğumda anne ölüm oranı yüzbinde 21. Ülkede 492 poliklinik, 249 hastane var.

Sedef ,vitiligo, saçkıran gibi çeşitli deri hastalıklarının tedavisinde çok yol alınmış. Bu hastalıklarda tedavi oranı yüzde 86 olarak açıklanıyor. Oraya giden hastaya 3 günde tedavi planı yapılıyor. Merhem biçimindeki ilaçları ise 1 yıl süreyle postalanıyor.

Şeker hastalığından kaynaklanan ve organ kesilmelerine kadar ulaşan sorunlar ise yara yerine yapılan injeksiyonla tedavi ediliyor. Kübalı doktorlar bu alanda da önemli aşamalar kaydetmişler.

PARİS’DEKİ TARKAN HAYRANI GÖREVLİ

Küba’ya Air France ile Paris üzerinden aktarmalı gittik. Havana uçağına binerken uçuş kartları ve kimlikleri kontrol eden 30 yaşlarındaki erkek görevli, soyadımı görünce ”Ooo Tarkan” dedi ve ekledi ”I love his songs”. Türkiye’de son günlerde sesini pek duymadığımız başarılı sanatçımızın Paris’te hala hatırlandığının benim aracılığımla duyurulması hoşuma gitti doğrusu.

KISACA KÜBA TARİHİ

Küba’nın ilk sakinleri Güney Amerika’dan gelen Guanahatabey ve Kiboni yerlileri. 1492’de ise Kristof Kolomb adayı keşfedip İspanyol toprağı ilan ediyor. 18. yüzyıla gelindiğinde İspanya’dan düzenli deniz seferleri başlıyor ve bu durum Havana’nın ticari ve stratejik önemini artırıyor. Artan işgücünün karşılanması için Afrika’dan köle getiriliyor. Köle ticaretinin sona ermesinden sonra ise işgücü açığı Meksikalı ve Çinlilerden karşılanıyor.

19.yüzyıl sonlarından itibaren ABD’nin adaya ilgisi artıyor. Dönemin iki güçlü ülkesi arasında savaş başlıyor. İspanya- ABD savaşının 1898’de sona ermesiyle 1 Ocak 1899’da Küba’nın bağımsızlığı ilan ediliyor Ancak anlaşma uyarınca ABD, Küba’nın iç ve dış ilişkilerinde söz sahibi olma ve Guantamo’da üs kurma hakkını alıyor.

Sonraki yıllar ABD güdümündeki diktatörlerle geçiyor. Sonuncusu Fulgencio Batista zamanında tarım, hayvancılık ile birlikte kumarhane işletmeciliği ile fuhuş önplana çıkıyor.

Fidel Castro ve arkadaşları 1955’de Meksika’dan 26 Temmuz hareketini başlatıyor. 1 Ocak 1959’da ise Batista kaçıyor.

Yönetime gelen Fidel Castro, toprak reformu yaptıktan sonra SSCB ile yakınlaşıyor ve hızla sosyalist çizgiye hızla giriyor. 1970’lerde ekonomide düzelme başlıyor, ancak 1990’ların başında SSCB’nin dağılmasıyla yine sıkıntılı günlere dönülüyor. Sovyet yardımının kesilmesiyle bocalayan Küba kendi kaynaklarına özellikle turizme ağırlık veriyor. Çin Halk Cumhuriyeti ve Avrupa Birliği’ne yaklaşıyor, Latin Amerika’da da Bolivya, Venezuela gibi yeni müttefikler buluyor.

Fidel Castro 2006’da sağlık sorunları nedeniyle yetkilerini kardeşi ve mücadele arkadaşı Raul Castro’ya devretti ve bugünlere gelindi.

Kaynak:(…)