Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Selman Ada : Hiçbir yönetici sanatı yok etmeye çalışmaz

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Selman Ada, sanatçıların TÜSAK ile ilgili kaygısını anlıyor ve ‘Dünyanın hiçbir ülkesinin hiçbir yöneticisi sanatı yok etmeye çalışmaz, en azından bu ülkede böyle bir şey yok’ diyor.

Kaynak :Al Jazeere

Selman_Ada

Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Selman Ada, 20 yaşındayken dünyanın en genç opera orkestrası şefi olarak literatüre geçti. [Fotoğraf: Mehmet Zeki Öztürk – Al Jazeera]

Röportaj: Bedia Ceylan Güzelce

Röportaj           Bedia Ceylan Güzelce

Geçtiğimiz yaz, devletin sanat kurumlarının içerisinde köklü değişikliklerin başladığı bir yıl oldu. Önce sanat kurumlarının kapatılmasını öngören TÜSAK (Türkiye Sanat Kurumu) yasa tasarısı gündeme geldi ardından da üst kademede bir görev değişikliği gerçekleştirildi. İzmir, İstanbul, Mersin, Ankara, Antalya ve Samsun’da bulunan devlete bağlı altı opera ve bale kurumunun sorumluluğu el değiştirdi. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’ne Rengim Gökmen’in görevden alınmasıyla getirilen besteci ve piyanist Selman Ada, yeni sezon repertuvarının hangi duyarlılıklara göre şekilleneceğinden, TÜSAK yasa tasarısının yarattığı endişeye ilk kez soruları yanıtladı. Görevde kalacağı süre içerisinde kalıcı bir otağ sahnesi kurmayı hayal eden Ada, 2015 yaklaşırken Türkiye-Ermenistan dostluğuna vurgu yapan eserlerin sahnelenip sahnelenmeyeceğine, gelecek yıllarda 17 farklı Türkçe’de eserler üretilip üretilmeyeceğine dair Al Jazeera’nin sorularını yanıtladı.

Devlet Opera ve Balesi yeni ve tartışmalı bir döneme başladı, sizinle birlikte ne değişti ya da ne değişecek kurumda?

Selman_Ada_02

[Fotoğraf: Mehmet Zeki Öztürk – Al Jazeera

Bu yıl için hiçbir değişiklik olmayacak. Çünkü devlet opera ve baleleri dünyada eşi benzeri olmayan büyüklükte kurumlar bu açıdan ben veya bir başkasının bu kurumlara gelmesi ile öyle büyük değişiklikler olmaz. Ancak benim ve ekibimin izlerini 2015-2016 sezonunda biraz daha fazla göreceksiniz. 2014-2015 yüzde 90 ölçüsünde eski yönetimin yine çok saygıdeğer çalışmalarından oluşuyor. Çok ufak çapta bazı değişiklikler yapıyoruz. Ama onlar teknik sebeplerle yapılan değişiklikler.Devlet Opera ve Balesi’nin repertuvarı Temmuz ayında son halini alır. Siz de bu tarihte göreve geldiniz. Bu yılın repertuvarında herhangi bir tasarrufunuz oldu mu?

Müdahale gibi değil ancak bu yıl repertuvara benim soktuğum Vincenzo Bellini’nin ‘I Puritani’ operası bulunuyor. Bellini’nin daha önce hiç oynanmamış, önemli bir eserdir. Ocak bütçesi itibariyle, ortaya çıkan olanaklar dahilinde Samsun’da Maskeli Balo’yu yapabiliyoruz.

17 farklı Türkçe’de eserler sahnelenecek’

Selman Ada'nın bestelemiş olduğu Ali Baba ve Kırk Haramiler operası Ankara'da sahnelenmişti. [Devlet Opera ve Balesi arşivi]

Selman Ada’nın bestelemiş olduğu Ali Baba ve Kırk Haramiler operası Ankara’da sahnelenmişti.
[Devlet Opera ve Balesi arşivi]

Devlet Opera ve Balesi’nin yeni genel müdürü olarak, bugüne dek ihmal edilmiş ya da eksikliğini gördüğünüz ve yenilenmesi gerktiğini düşündüğünüz herhangi bir uygulama var mı?Eksikler demek doğru olmaz ancak bazı içeriksel eklemelerimiz olabilir. Genel olarak bizim rengimiz Türkçe eserlerin seslendirilmesi, sahnelenmesiyle ortaya çıkacak aslında. Türkçe eserler deyince 17 farklı Türkçe’yi düşünmeliyiz burada. Bu farklı Türkçeler arasında anlaşmak kolay olmayabilir ancak bunları anlaşılır şekilde rötuşlayarak Kırgız, Türkmen, Özbek, Azeri eserlerinin repertuvarlarda daha fazla yer bulacağını göreceksiniz. Ancak buna mukabil bizim de Türk bestecilerimizin eserlerinin o ülkelerde ilk defa belki de sahneleneceğini göreceğiz. Çünkü onlar tarafından bizim eserlerimiz hiç oynanmamış. Yani mütekabiliyet esasına dayalı olarak karşılıklı, dil ve kültür birliği üzerinden bir ortak proje yapmayı düşünüyorum.

2015 Türkiye’deki ve dünyanın dört bir yanındaki Ermeniler için önemli bir yıl. Bu bağlamda ‘dostluk’ ve ‘kültürlerin birliği’ başlığı altında başka projeleriniz olacak mı?

Selman Ada, AKM'nin yarattığı boşluğun büyük bir sanat külliyesi ile kapanacağını belirtiyor. [Fotoğraf: Mehmet Zeki Öztürk - Al Jazeera]

Selman Ada, AKM’nin yarattığı boşluğun büyük bir sanat külliyesi ile kapanacağını belirtiyor.
[Fotoğraf: Mehmet Zeki Öztürk – Al Jazeera]

Bakanlığımızın yürüttüğü bazı projeler var. Türk-Ermeni dostluğunu vurgulayan ve bu anlamda birtakım özellikleri olan projelerin çalışmasını da Sefer Yılmaz ile birlikte yürütüyoruz. Tabii ki şimdilik detay vermek için çok erken bu konular daha somut bir hal aldığında açıklayacağız. Ama bir Türkiye Ermenisi’nin yazdığı eserin, operanın Ermenice olarak ya da Türkçe olarak hem Türkiye’de hem de Ermenistan’da seslendirilmesini çok istiyoruz.‘Popülist olmayan popüler eserler sahneleyeceğiz’

İzlemesi ve takip etmesi zor bir sanat olarak bilinir opera ve bale. Operayı geniş kitlelerle nasıl buluşturacaksınız?

Ağır operalar diye bir kavram var. Bunlar izlenmesi ve anlaşılması en zor eserlerdir. Onlar bizim prestijimiz için mutlaka olacak ancak buna mukabil halkımıza daha sıcak gelebilecek, geniş kitlelere hitap edebilecek, sanat değerinden ödün vermeyen, popülist olmayan ancak popüler olan eserler sahneye koyacağız. Halkımız çok değerli ve operayla, baleyle bir sevgi bağı kurulsun istiyoruz. Repertuvarlarımızı yaparken kendi kültürümüzü mutlaka ön plana çıkarmayı düşünüyoruz. Bu ancak ve ancak turnelerle mümkün olabilir. Turneleri de daha evvelki anlayıştan farklı olarak, her ilimizle birlikte komşu illerini de temel almak kaydıyla sürdüreceğiz. Bu bize lojistik açıdan büyük bir tasarruf imkanı sağlıyor. Daha fazla temsil yapma olanağı getiriyor beraberinde. Aynı parayla on temsil yapacağınıza otuz temsil yapabilirsiniz bu suretle. Her il, çevresindeki illere de hizmet götürdüğü zaman Devlet Opera ve Balesi’nin ulaşacağı il sayısı 30’a çıkacak.

‘Otağ sahnesi kuracağız’

Devlet Opera ve Balesi kurulurken üç ilde daha müdürlükler açılması planlanıyordu, bununla ilgili bir çalışma var mı?

Fotoğraf: Mehmet Zeki Öztürk - Al Jazeera Selman Ada ile Ankara'daki Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü binasında bir araya geldik.

Fotoğraf: Mehmet Zeki Öztürk – Al Jazeera
Selman Ada ile Ankara’daki Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü binasında bir araya geldik.

İdealimiz daha evvelden öngörülen Van, Sivas ve Gaziantep operalarının açılmasıdır ancak bu henüz bir ideal halindedir. Eğer bunlar da imkan dahilinde açılabilirse biz 30 yerine 75 ile ulaşabilmiş olacağız. Geri kalanlara da turne yapmak suretiyle 81 ili her yıl opera ve bale ile halkımızı buluşturabileceğiz. Ayrıca benim tamamen kendi ürettiğim bir proje var ki bu da ekibim tarafından beğenildi, henüz görüşmelerini sürdürmekteyiz. Büyük bir otağ kurmayı düşünüyoruz. Tek bir tıra yüklenip, taşınabilen, içerisinde sahnesinin yanı sıra kaloriferi, havalandırması, tuvaleti, banyosu, fuayesi de olan büyük çadırlar bunlar. Türkiye’de gidilmesi çok zor olan yerler var. Bu tip yerlere bu tırı yani otağı göndererek yine halkımızı sanatla, operayla buluşturmayı planlıyorum. Ondan sonra halkımızın operayı sevip sevmediğini tartışalım. Ya da halkla operanın ilişkisini bu süreçten sonra sorgulayalım. Biz bu ilişkiyi sorgularken, üç beş yere gidip soru sorup, varsayımlar üzerinden fikir yürütme hakkına sahip değiliz.

‘Pek az sanatçı sanattan anlar’

Sizin sanat anlayışınıza göre, bir opera kurumunun repertuvarı neye göre hazırlanmalıdır, halkın duyarlılıkları önce mi gelir?

Sanat insanların beynine ve kalbine hitap eden bir hizmet alanıdır. Düşündürücüdür, incelticidir. Bizim halkımızın da çok sıcak olduğunu, en umulmadık yerde inanılmaz alkışları cömertçe sanatçılarına sunduğunu da söyleyebilirim. Yeter ki ortada ‘iyi’ bir iş olsun, insanlar bunu müthiş bir şekilde hissedebiliyor. Sanat hiçbir zaman en anlayanına göre yapılmaz, sanat her zaman hislenene göre yapılır. Ben bundan anlamıyorum demek doğru değil. O zaman da ben ‘Hangi sanatçı sanattan anlıyor?’ sorusunu sorarım. Dünyada pek az sanatçı sanattan anlar. Halk dediğiniz geniş kitleler sanattan anlamak zorunda değildir, siz onların hislerine hitap etmeye özen göstermek zorundasınız. Bunun da tek yolu, yaptığımız işin kalitesini düşürmemektir.

Sizin kendi besteleriniz ve eserleriniz de var, bunları sahneleyecek misiniz?

Görevim süresince pek sahnelemeyi düşünmüyorum, yanlış anlaşılmalara mahal vermemek için. Belki bir yılbaşı konseri verebilirim ancak ona da henüz karar vermiş değilim.

TÜSAK tartışmaları

Devlete bağlı sanat kurumlarının kapatılmasını, sayısının azalmasını öngören TÜSAK adlı bir yasa tasarısı sık sık gündeme geliyor, devletin sanat kurumlarında küçülmeye gitmesi söz konusu mu?

Ben bu konuda pek konuşmayı tercih etmiyorum ancak birkaç öznel cümle söyleyebilirim. Dünyanın hiçbir ülkesinin hiçbir yöneticisi, sanatı yok etmeye çalışmaz, en azından bu ülkede böyle bir şey yok. Ben yakinen takipteyim. Algı yönetimi ya da algı sıkıntıları yaşanıyor olabilir. Bazı çevreler her şeyin yok olacağı üzerinden düşünüyor. Bir şeylerin yerine daha iyisi konabiliyorsa o zaman etraflıca düşünebiliriz. Her şeyin daha iyisini hak eden bu ülkede hangi dönem, hangi yönetim olursa olsun bu tip değişikliklere zaten gidecektir. Muhakkak en iyisini yapmak fikriyle bu işlere girişilir. Bizler de sanat kurumları için nasıl daha iyiyi, en iyiyi bulmak. Bu noktada herkes müsterih olsun. Beklemek, güven duymak gerekir. Beyhude sıkıntılara girmemeli kimse.

Sanatın sadece muhafazakâr, sadece liberal, sadece anarşist ya da sadece herhangi başka bir duyarlılığa hitap etmesi söz konusu mudur?

Sanat söz konusu olduğunda bu tip zeminleri tartışmaya gerek yoktur. Bunlar zamanla oluşur. Bakın, sanat bir toplumun aynasıdır, eğer Türkiye’de halkımızın büyük bir kısmı muhafazakârsa onun anlayışına uygun sanat da zaten ortaya çıkar, gelişir ve genişler. Başka şekilde de gelişir tabii ki, mesela avangardistler de vardır, bu da yasak değildir. Naif sanat da vardır. İsteyen istediği şekilde sanat eserini üretebilir. Bununla ilgili kimsenin bir dahli yoktur.

‘AKM kapanınca halk mutsuz oldu’

Atatürk Kültür Merkezi (AKM) yapıldığında İstanbul nüfusu 2,5 milyon civarındaydı, şu anda 20 milyona yaklaşıyor. AKM tek başına yetecek midir?

AKM büyük bir kitleye hitap ediyordu ve her akşam doluyordu. O birdenbire gidince, İstanbul Operası çok dar alanlara sıkıştı. Bu da hem sanatçılarda hem de halkta bir mutsuzluk oluşmasına sebep oldu. Yani halk bir alışkanlığı terk etmek zorunda kaldı. İstanbul’da muhakkak bir külliye mantığında, atölyeleri, sahneleri ve tüm etkinlik alanlarıyla bir opera-bale binası inşa edilmeli. Bu bir ihtiyaçtır. İzleyicinin opera ve bale ile bağını yeniden kurabilmek için bir bina yetmeyecek elbette. AKM’de iki salon vardır bir de cep tiyatrosu vardı. Biz tüm mekanları kullanıyorduk ve o dönemde yeterli oluyordu. Operanın ihtiyacını AKM karşılayabilir ama bale temsillerini belki başka bir yerde yapmak, hatta bunu Anadolu yakasına taşıyarak izleyiciyi de hareket ettirmek daha işlevsel olabilir. Maksat opera ve baleyi ayırmak değil tabii ki. Her iki kıtayı da değerlendirmek çok zenginleştirici olabilir.