Türkiye ’de Sansür mü !

Ülkemizde pek çok dönemde değişik isimler altında sansür uygulanmış ve hepsine de bir kılıf uydurulmuştur. Kimi zaman Kominizim propagandası, kimi zaman müstehcenlik, kimi zaman resmi, kimi zaman gayrı resmi, kimi zaman “Ağzına tükürülerek” veya “Ucubeleştirilerek” gayrı resmi de olsa sanata sansür uygulanmakta… bir adım ileri gidip elbette toplumu korumak için  İnternet sansürü dahi uygulanabilmekte ki kime, neye göre sansür ve algıda yanıltma mıdır sansür?  Örneğin solda kullandığımız resimde “ el ” sansürlenince ne anlaşılıyor? 

 Sansürsüz Sansür Tarihi kitabı Osmanlı’dan günümüze sansür uygulamalarını ayrıntılarıyla anlatıyor. Kitaba göre İstanbul Telefon Rehberi de bir dönem yasaklı eserler arasındaymış…

Bu yılın başında, İzmir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Fotoğraf Sanatı Derneği (İFOD) tarafından 3 Ocak’ta açılan Aykırı sergisindeki üç fotoğrafı, müstehcen olduğu gerekçesiyle, sanatçıların izni olmadan kaldırmıştı. Böylece kültür sanat dünyası yeni yıla sansürün gölgesinde girmiş oldu. Sinemis Yayınları’ndan çıkan, Nuri Kayış ile Serhat Hürkan’ın yazdığı Sansürsüz Sansür Tarihi 1795-2011 adlı kitaptaki örnekleri görünce, bu coğrafyada sansürün her dönem kendini gizliden gizliye gösterdiğini görüyorsunuz. Öyle ki aradan yıllar geçse bile ‘sansür hikayeleri’ değişmiyor. Örnek mi? 1939 yılında daha önce İstanbul ve Ankara’da izleyicilere buluşan bir sergi, İzmit’te açıldığında üç tablo İzmit’teki savcılık tarafından müstehcen bulunduğu için sergiden kaldırılmış! Kayış ve Hürkan, Osmanlı’dan başlayarak günümüze kadar yaşanan sansür uygulamalarını, 582 sayfaya sığdırmaya çalışmışlar. Her dönem, hemen hemer her kesimden yazar çizer, düşünen insanın sansürden mağdur olduğu görülürken, Türkiye’de yasaklanan kitaplardan birinin de İstanbul Telefon Rehberi olduğunu öğreniyorsunuz. Rehber, yasaklı kitaplar listesinden 1988 tarihinde çıkarılınca bu yasağın varlığı örneniliyor. İşte ‘sansür tarihimizden’ traji-komik manzaralar:
İbni Sina’nın Şifa adlı eseri Maarif Nezareti bütçesinden verilen ödenekle basılırken ‘kitabın zararlı’ olduğu iddia edilir. Baskı durdurulur. Basılıp, ciltlenen nüshalar da yakılır.
Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Mürebbiye adlı kitabından aynı adla Ahmet Fehim tarafından sinemaya uyarlanan, bir Fransız mürebbiyenin Osmanlı konağında yaşadığı aşk hikayesini anlatan film, 1919’da Fransız işgal komutanı Franchet D’Esperey tarafından, ‘bir Fransız kızı düşük ahlaklı gösteriliyor’ gerekçesiyle yasaklanır.
1940’ta, Pierre Louys’un yazdığı ve CHP milletvekili Nasuhi Baydar’ın Türkçeye çevirdiği Afrodit adlı roman müstehcen olduğu iddasıyla yargılanır. Dava büyük ilgi görür. Kitap beraat eder ve 5 Nisan 1940’ta satışa sunulur. Üç saat içerisinde kitap tükenir.
1952’de Metin Erksan’ın Aşık Veysel’in hayatını anlatan Karanlık Dünya filmi ‘ekinler cılız, köylüler fakir gösterildiği’ gerekçesiyle yasaklanır.
1954’te Osman Seden’in Kardeş Dursun filmi, İstanbul Boğazı’nın görüntüleri, ‘çıkarma yapabilecek düşman birliklerine yol göstebilir’ gerekçesiyle sansürlenir.
1962 yapımı Halit Refiğ’in yönettiği Şafak Bekçileri filminin sansürlenme gerekçesi ise şöyle: “Filmde uçak düşme sahnelerinin gençleri askerlikten soğutma tehlikesi, hava subayını canlandıran Göksel Arsoy’un üniformalıyken sevgilisiyle öpüşmesi.”
Türk sinemasının başyapıtları arasında bulunan Yılmaz Güney’in yönettiği Umut‘un sansürlerme gerekçesi de oldukça ilginç: “Faytancunun giyim kuşamının fakirliğin sembolü olması…”
Yaşar Kemal’in başyapıtı İnce Memed romanı Lütfi Akad tarafından sinemaya uyarlanmak üzere senaryolaştırılır. Sansür Kurulu senaryoyu ‘Türk devletinin ülkesi ve milletiyle bütünlüğünün bozucu nitelikte olduğu’ gerekçesiyle onaylamaz. Yılmaz Güney’in Memed’i oynaması planlanan film projesi de iptal edilir.
Atıf Yılmaz’ın yönettiği Kemal Sunal’ın rol aldığı Kibar Feyzo‘yu izleyen bir emniyet amiri, filmde komünizm propagandası yapıldığı gerekçesiyle suç duyurusunda bulunur. Atıf Yılmaz ile yapımcı Ertem Eğilmez idam istemiyle yargılanır.
Sabah yazarı Refik Erduran’ın Canavar Cafer adlı oyunu Ankara Birlik Tiyatrosu tarafından birçok şehirde oynanır. Muş Valiliği oyunu yasaklar. Ama oyun Tunceli’de polisler tarafından ödüllendirilir.
 Son yıllardaki örneklerden biri de kitapta kendine yer buluyor: Oğuz Atay’ın Korkuyu Beklerken öyküsünden tiyatroya uyarlanan oyunda, rol icabı sigara içen oyunculara Sağlık Bakanlığı müfettişleri tarafından ceza kesilir.
Ünlü yazar Chuck Palahniuk’un Ölüm Pornosu adlı kitabı müstehcen olduğu iddasıyla yayıncısı ve çevirmeni yargılanır. Çevirmene karakoldaki sorgusunda “Manken misiniz?” diye sorulur.

Devletin tepesi bile Sansürü tavsiye edebilmiş!

Türkiye’nin Oscar aday adayı olan ve Altın Portakal ödüllü Handan İpekçi’nin yönettiği, Kürt sorununa barışcıl bir gözle bakan Büyük Adam Küçük Aşk filmi 2002’de yasaklanmıştı. Kitaptan öğrendiğimiz kadarıyla film, Milli Güvenlik Kurulu’nda bile tartışılmış. Kurul’da dönemin MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç, Kültür Bakanlığı’nın sağladığı kaynaklarla böyle bir film nasıl çekildiğini öğrenmek istemiş. Kültür Bakanlığı yetkilisi ise açıklamasından sonra “Gerekli çalışmaları yaptık. Filmi önümüzdeki günlerde yasaklatacağız” cevabını vermiş.

Dahasonraki süreçte ise herpimizin bildiği gibi “Ağzına Tükürenler”, “Ucubeleştirenler ve dahi batıda rahatça sergilenen resimler sanatçısı (!) tarafından güneydoğu illerimizin birinde kumaşla bile sansürlenebilmiştir.

Burası Türkiye…

( (kynk : sabah.com.tr + Diren)
75 cevaplar

Yorumlar kapalı.