Şunun için etiket arşivi: roma

İstanbul un Kızı, Kız Kulesi ve Bugünü

Efsanelere konu olan ve birçok medeniyete tanıklık eden 2 bin 500 yıllık Kız Kulesi’ni son 4 yılda 750 bin kişi ziyaret etti.

Efsanelere konu olan ve birçok medeniyete tanıklık eden 2 bin 500 yıllık Kız Kulesi’ni son 4 yılda 750 bin kişi ziyaret etti.

Kendine özgü kimliğine, geleneksel mimariye bağlı kalınarak 2000 yılında restorasyonu tamamlandıktan sonra kapılarını ziyaretçilere açan kule, kentin en gözde mekanları arasında bulunuyor.

İstanbul‘un sembollerinden birisi olan ve tarih içinde karantina odası, gözetleme kulesi, deniz feneri olarak kullanılan Kız Kulesi’ni sadece geçen yıl 305 bin kişi ziyaret etti. Kuleyi son 4 yılda ise yaklaşık 750 bin kişi gezdi.

Ulaşımın teknelerle yapıldığı gizemli yapıda, ziyaretçiler, İstanbul‘un doyumsuz manzarasını izleme imkanı buluyor. Üsküdar‘da Bizans devrinden kalan tek eser olan Karadeniz’in Marmaraile birleştiği yerde küçük bir ada üzerinde kurulan kule, şairlere, yazarlara, müzisyenlere, yönetmenlere, fotoğrafçılara ilham kaynağı olmaya devam ediyor.

İstanbul’un tarihine zenginlik kazandıran Kız Kulesi, Antik Çağ’da başlayan geçmişiyle, Eski Yunan, Doğu Roma ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerine tanıklık ederek günümüze kadar ulaştı.

İstanbullu bir Rum olan araştırmacı Evripidis’in tezinde, önceleri Asya sahillerinin bir çıkıntısı olan kara parçasının, zamanla sahilden koparak kulenin üzerinde bulunduğu adacığı oluşturduğu belirtiliyor.

OSMANLI DÖNEMİNDE KIZ KULESİ

Atinalı komutan Alkibiades, Boğaza girip çıkan gemileri denetlemek ve vergi almak amacıyla bu küçük ada üzerine M.Ö. 410 yılında bir kule inşa ettirdi.

Zaman zaman harap olan ve yeniden onarılan Kız Kulesi, İstanbul‘un fethi sırasında Venedikliler tarafından üs olarak kullanıldı. Fatih Sultan Mehmet İstanbul‘u kuşattığı sırada Bizans’a yardım etmek için Venedik’ten Gabriel Treviziano komutasında gelen bir filo burada üslendi.

İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet, bu küçük kaleyi yıktırır ve yerine taştan, etrafı mazgallarla çevrili küçük bir kalecik yaptırdı ve buraya toplar yerleştirdi. Ancak kule, Osmanlı döneminde savunma kalesi olmaktan çok bir gösteri platformu olarak kullanıldı. Bugün görülen kulenin temelleri ve alt katın önemli kısımları Fatih devri yapısıdır. 1510 yılında meydana gelen depremde İstanbul‘daki pek çok yapı gibi kule de büyük hasar gördü ve onarımı Yavuz SultanSelim döneminde yapıldı. Çevresinin sığ olması sebebiyle 17. asırdan sonra kuleye bir de fener konuldu. Bu tarihten itibaren kule, artık bir kale değil bir deniz feneri olarak hizmet verdi.

KARANTİNA HASTANESİ

1719 yılında yağ kandilinin rüzgar etkisiyle etrafı tutuşturması sonucu çıkan yangında, tamamen yanan ahşap kulenin, 1725 yılında Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından kapsamlı bir onarımdan geçirilmesi sağlandı.

Kule, 1830-1831’de ise kolera salgınının şehre yayılmaması için karantina hastanesine dönüştürüldü. Daha sonra 1836-1837’de görülen ve 20-30 bin kişinin öldüğü veba salgını sırasında hastaların bir kısmı burada kurulan hastanede tecrit edildi. Kız Kulesi’nde tesis edilen hastanede uygulanan karantina ile salgının yayılması önlendi.

Kız Kulesi’nin Osmanlı dönemindeki son büyük onarımı II. Mahmud döneminde yaptırıldı. Kulenin bugünkü şeklini veren 1832-33 yılındaki tadilat sonrasında, ünlü hattat Rakım’ın yazısı ile kulenin kapısının üzerindeki mermere Sultan II. Mahmut’un tuğrasını taşıyan bir kitabe yerleştirdi. Bu restorasyonda kuleye dilimli kubbe ve kubbe üzerinden yükselen bayrak direği ilave edildi. Ayrıca, 1857 yılında kuleye yeni bir fener yaptırıldı.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE VE BUGÜN KIZ KULESİ

İkinci Dünya Savaşı döneminde yenileme çalışması yapılan kulenin çürüyen ahşap kısımları tamir edildi ve bazı bölümleri yıkılarak betonarmeye çevrildi. 1943’de yeniden büyük bir onarım geçiren kulenin çevresine büyük kayalar yerleştirilerek denize kayması önlendi.

1959 yılında askeriyeye devredilen kule, Deniz Kuvvetleri Komutanlığına bağlı olarak, boğazın deniz ve hava trafiğinin denetlenmesini sağlayan bir radar istasyonu olarak kullanıldı. 1983 yılında Denizcilik İşletmeleri’ne bırakılan kule, 1992 yılına kadar ara istasyon olarak kullanıldı.

Antik Çağ’da Arkla (küçük kale), Damialis (dana yavrusu) ve Leandros’un kulesi olarak anılan yapı, günümüzde ise Kız Kulesi ismi ile bütünleşti.

Bir şirket tarafından 1995 yılında işletmesinin alınmasıyla Kız Kulesi’nin tekrar restorasyonu yapıldı. Binlerce yıllık gizemli bir tarihe sahip bu özel mekan, kendine özgü kimliğine ve geleneksel mimarisine bağlı kalınarak tamamlanan restorasyon çalışması sonrasında 2000 yılında kapılarını ziyaretçilere açtı.

YILANLI EFSANE

Kız Kulesi hakkında en çok bilinen efsaneye göre, kızının doğum gününü bayram ilan eden Bizans imparatoru, her yıl prensesin doğum gününü görkemli bir şekilde kutlardı.

Bilginlerden, kızının tahta hazırlanması için eğitilmesini isteyen imparatora, bilginlerin en yaşlısı, kızının 18 yaşına basmadan bir yılan tarafından sokularak öleceği kehanetini söyledi. Bunun üzerine imparator, denizin ortasındaki küçük bir adacık üzerinde yer alan kuleyi onararak kızını buraya yerleştirdi.

Ancak kuleye gönderilen üzüm sepetinden çıkan bir yılanın, kuledeki prensesin tenine süzülerek zehirleyip ölümüne yol açtığına inanılıyor.

kaynak : http://www.beyazgazete.com

Nâzım dostları bugün, şairin İstanbul’dan ayrıldığı son yer olan Tarabya’da buluşarak denize çiçekler bıraktı. Beşiktaş Akatlar Kültür Merkezi’nde “Nâzım Hikmet Tiyatro Afişleri Sergisi” ile “Geçmişten Geleceğe Nâzım Hikmet” başlıklı panel günün diğer etkinlikleri. Bursa’da ise Konak Kültür Merkezi, Nâzım’ın her yönüyle anlatılacağı etkinliklere sahne olacak.

Bugün “dünyaya geldiğine fevkalede memnun olan” ve şiirleriyle tüm dünyayı güzelleştiren bir şairin, Nâzım Hikmet’in 110. doğum günü.

Nazım Hikmet’in 110’uncu doğum yıl dönümünde Beşiktaş Belediyesi ile Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfınca düzenlenen etkinlikler kapsamında, ünlü şairin Türkiye’den ayrıldığı son noktadan denize çiçekler atıldı.

Tarabya Oteli’nin önünde düzenlenen etkinlikte konuşan Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal, Nazım Hikmet’in Türkiye’nin en önemli şairlerinden olduğunu, ancak sıkıntılı bir hayat yaşadığını ifade ederek, şöyle devam etti:

”Bugün burada onun ülkemizden ayrılması nedeniyle birlikteyiz. Nazım Hikmet ile ilgili çok iyi bir proje hazırlıyoruz. Sanırım bunu Haziran ayının ortalarında sevenlerine sunacağız. Çok önemli bir proje. Nazım doğumdan yaşamın son noktasına kadar var olan, onları yazan bir şairdir. Kurtuluş Savaşı’ndaki, bağımsızlık mücadelemizdeki şiirlerindeki cümleler hala kulaklarımızda. Onu sevgiyle anıyoruz ve hatırlıyoruz.”

Nazım Hikmet Vakfı Başkanı Rutkay Aziz de, ünlü şairin 21 Haziran 1951 yılında Türkiye’den ayrıldığını belirterek, şunları kaydetti:

”Böylesine bir Türk ve dünya şairine sahip olduğumuz için onur duyuyorum. Ona çok acı çektirdik. Yıllar sonra yurttaşlık hakkını alabilme olanağı bulduk. Bizi bağışlasın. Ancak biz vakıf olarak hem şiirleri, hem oyunları, hem romanlarıyla onun ölümsüzlüğünü yaşatmaya çalışacağız. Işıklar içinde yatsın.”

Emekli işçi Ramazan Geçenoğlu’nun, şairin bir şiirini okumasının ardından, etkinliğe katılanlar dağıtılan karanfilleri denize attı.

Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç, sanatçı Tarık Akan ile birlikte Nazım Hikmet’in sevenlerinin katıldığı etkinliğin ardından, katılımcılara çay ve simit ikram edildi.

Saat 15.30’da Beşiktaş Akatlar Kültür Merkezi’nde açılacak “Nâzım Hikmet Tiyatro Afişleri Sergisi”nin ardından saat 16.00’da da

“Geçmişten Geleceğe Nâzım Hikmet”

başlıklı bir panel düzenlenecek. Panele

Cevat Çapan, Konur Ertop, Turgay Fişekçi, Doğan Hızlan

ve

Timur Selçuk

konuşmacı olarak katılacak.

Nâzım Hikmet Vakfı ve Beşiktaş Belediyesi işbirliği ile hazırlanan doğum günü etkinlikleri, saat 20.00’de Etiler Mustafa Kemal Kültür Merkezi’ndeki (MKM) “Kardeş Türküler” konseriyle son bulacak. Işık Yenersu ve Cüneyt Türel de konserde Nâzım’dan şiirler okuyacaklar.
35 yıllık Nâzım Hikmet serüvenini belgesel, tiyatro ve şiiri buluşturarak izleyiciye sunan usta oyuncu Genco Erkal ise “Kerem Gibi” adlı tek kişilik oyunu, 20 Ocak’ta saat 20.30’da Muammer Karaca Tiyatrosu’nda sahneleyecek.

Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde ise bugün saat 17.00’de “Şairler Şiirlerle Nâzım’ı Anıyıor” adlı şiir dinletisi gerçekleşecek. Yarın ise Nâzım Hikmet’in “Kafatası” isimli oyunu saat 20.00’de Ses Tiyatrosu’nda okuma tiyatrosu olarak sunulacak.

Bursa’da Nâzım’lı günler

Bursa’da ise bugün Konak Kültür Merkezi, Nâzım’ın her yönüyle anlatılacağı etkinliklere sahne olacak. Saat 15.00’te Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey ile 68’liler Vakfı Bursa Şubesi Başkanı Betül Kuyucu’nun açılış konuşmalarını, Erdoğan Egemenoğlu’nun “Yaşamaya Dair” isimli tek kişilik oyunu ve “Büyük İnsanlık” isimli belgesel takip edecek. “Güzel Günler Göreceğiz Çocuklar” başlıklı söyleşide ise Nâzım’ın Bursa günlerini kitaplaştıran Güney Özkılıç’la birlikte Erdoğan Egemenoğlu ve Yusuf Uygan, Nâzım’ı anlatacaklar.

izleyici, 2011 yılında beyazperdedeki tercihini gülümseten bir yapımdan yana kullandı. Trakyalı klarnetçi Hüseyin’in sevdiği kızın peşinden giderken yaşadıklarını anlatan neşeli yerli yapım ”Eyyvah Eyvah 2”, 3 milyon 947 bin 988 seyirciyle geride bırakmaya hazırlandığımız yılın en çok izlenen filmi oldu.

Türk sinema seyircisinin en çok izlediği ilk 10 filmden 3’ü yabancı yapımlar olurken, ”Eyyvah Eyvah” adlı film gişe yarışında ipi göğüsledi. Yönetmenliğini Hakan Algül’ün üstlendiği, başrolünde Ata Demirer, Demet Akbağ, Salih Kalyon, Bican Günalan, Özge Borak ve Tarık Ünlüoğlu’nun yer aldığı film, 3 milyon 947 bin 988 izleyiciyi sinema salonlarına çekti. Film, 36 milyon 678 bin 19 liralık toplam gişe hasılatı elde etti.

Küçük yaşta aynı mahallede birlikte oyun oynayıp tesadüfler sonucu yıllar sonra yolları kesişen iki sevgilinin öyküsünü anlatan ”Aşk Tesadüfleri Sever” 2 milyon 418 bin 90 seyirciye ulaştı. Filmin başrolünde Mehmet Günsur ile Belçim Bilgin izleyici karşısına çıkarken, sevinçle hüznü kesiştiren filmin yönetmeni Ömer Faruk Sorak.

Gazze’ye insani yardım götüren gemilere yapılan baskın sonrası Polat Alemdar ve arkadaşlarının Filistin’e gitmesini konu alan ”Kurtlar Vadisi: Filistin”, 2 milyon 28 bin 57 seyirci sayısıyla üçüncü sırada yer aldı. Televizyon dizisinde başrolü üstlenen Necati Şaşmaz, Gürkan Uygun ve Kenan Çoban üçlüsüne Erdal Beşikçioğlu, Nur Aysan, Ayten Uncuoğlu, Umut Karadağ gibi isimlerin eşlik ettiği filmin yönetmeni Zübeyr Şaşmaz.

”Allah’ın Sadık Kulu: Barla” adlı film, 1 milyon 988 bin 122 seyirci sayısıyla dördüncü sırada yer aldı. Esin Orhan’ın yönettiği üç boyutlu animasyon film, Said Nursi’nin hayatını işliyor.

-Türk seyircisi, ”Alacakaranlık”ı sevdi-

En çok izlenen 10 film içerisinde 3 yabancı yapım bulunurken, gişe yarışında yabancı filmlerin galibi listede beşinci sırada olan ”Alacakaranlık Efsanesi”.

Stephenie Meyer’in çok okunan roman serisinden sinemaya uyarlanan film, serinin diğer yapımları gibi izleyiciden büyük ilgi gördü. Yönetmenliğini Bill Condon’ın üstlendiği filmin başrolünde Robert Pattinson ile Kristen Stewart yer alıyor.

İddialı yapımlardan ”Dedemin İnsanları”, film üçüncü haftasında 836 bin 33 seyirciye ulaştı. Çağan Irmak’ın yönettiği ve seyircinin büyük ilgisini çeken filmin gösterimi sürüyor.

-”Endüstri olarak Türk filmi gündemde”-

Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürü Mesut Cem Erkul, AA muhabirine 2011 yılında sinema sektörünü değerlendirirken, 2011 yılının sinema sektörü açısından ”kayıpsız” bir yıl olduğunu söyledi.

Türkiye’de sinema sektöründe taşların artık yerine oturduğunu, 2004 yılından bu yana büyük bir ivme yakalandığını dile getiren Erkul, şöylekonuştu:

”Bu yıl, 2010 yılına göre kayıpsız bir yıl. Seyirci sayısı ve hasılatta ufak bir azalış söz konusu ama film sayısında, vizyona giren film sayısında artış söz konusu. Türk filmlerine oranlarsak seyircide artıdayız 2010 yılına göre… Toplamda bakıldığı zaman başat filmlere giden seyircilerde 1-1,5 milyon civarında bir düşüş söz konusu, ama film sayısıyla orantıladığımızda Türk seyircisinde bir kaybımız yok. Tam tersi bir artışımız var. Hatta yüzde 20 bir artışımız var. Bu bence önemli.

Yani Türk filmi seyircisini kaybetmiyor. Sadece eser niteliğindeki sayı adetinde bir düşme. Bu da dağıtımla ilgili kaynaklar, üretimle ilgili sorunlar, işte biz bunları çözmeye çalışıyoruz. Küçük noktalardaki tıkanıkları da açarsak izleyiciye ulaşma konusunda biraz daha başarılı olacağız. 2010 bize bunu gösterdi. Artık sinema sektörü oturdu. Tüm dünyada Türk filmlerinden bahsediliyor. Türk filmi diye bir kavram yeniden gündemde. 1970’lerdeki Yeşilçam değil, artık endüstri olarak Türk filmi gündemde.”

Bazı filmlerin vizyona giriş tarihlerinin de önem taşıdığını, gösterime giriş tarihinin yıllık seyirci sayısını direkt etkilediğini belirten Erkul, ”Bu yıl, sinema sektörü açısından da kayıpsız değil, ama kayıp bir yıl da değil. Yani beklediğimiz 2010 yılına göre bir yüzde 10 daha fazlasıydı. Gelişmeler ve üretim, aşağı yukarı başabaş bir noktada kapatılacağını gösteriyor. 2012 daha iyi mi olacak? Bence daha iyi olacak. Eğer sinema sektörünü derinden etkileyecek bir sorunla karşılaşmazsak çok iyi olacağını düşünüyorum” dedi.

-”Avatar” gibi bir film olmadığı için…”-

Erkul, Amerikan sinemasının o yıl içinde gişe rekortmeni filmleri vizyona koymasının da yerli yapımları etkilediğini söyledi.

Bu yıl içinde Amerikan sinemasının ”Avatar” gibi çok büyük bir prodüksiyon çıkarmadığını dile getiren Erkul, ”Geçen sene bir ‘Avatar’ vardı. Bu sene öyle bir film yoktu. İkinci kez vizyona girme şansı olmuştu ‘Avatar’ın. Hatta bazı sinemalarda üçüncü, dördüncü kez gösterilmişti” diye konuştu.

Erkul, sinema sektöründe ve hatta televizyon dizilerinde ”gerçeküstücülük” teması üzeri yapımların izleyiciyle buluştuğunu ve bunu Amerikan sinemasının mekan ve konu yokluğundan ortaya çıkardığını belirterek, sinema sektöründe bu konuda yaşanan gelişmelerle ilgili şu değerlendirmeleri yaptı:

”Türk sineması bu gerçeküstü akıma ayak uydurmak zorunda kaldı mı? Hayır. Türk sineması daha önce de böyle filmler yapmıştı. Yeşilçam da yapmıştı. Hatırladı sadece. Belli bir yaş grubu bunlara teveccüh ediyor. Yani bu akımdan etkilenen grup aynı zamanda yabancı menşeli filmlerde de bu tip menşeli filmleri merakla izliyor. Ama genel izleyiciye baktığımız zaman toplam seyirci sayımıza baktığımızda böyle değil.

Bu sene ‘Eyyvah Eyvah 2’ en çok izlenen filmimiz. Hem bir Türk filmi, hem de konusu tamamen bu topraklara ait. Gerçeküstücülük yok. Tam tersine insanlık dışında başka bir öge barındırmıyor. Bu şudur, bu akımlar her zaman olacak. Bir ara çizgi filmlerin sinemaya taşınması akımı vardı. O da artık rayına oturdu. Daha büyük prodüksiyonlar yapılıyor. Daha ilgi çekici, daha gerçekçi prodüksiyonlar yapılıyor. Gerçek görüntülerle birleştiriliyor. Sinema sektörü bunun farkında. İnsana dair ögeler 2 saat boyunca ancak insanla beraber işlenirse izleyici buluyor.”

Türk sinema sektörünün giderek geliştiğini de vurgulayan Erkul, ”Şimdi ortada rakamlar var. Ama rakamın yanındakiler de var. Bu sektör büyüyen bir ağaç artık. Önce çok küçük bir tohumdu 2004 yılında, ürünü yoktu, hafif hafif dallandı, yapraklandı. Şimdi meyveye durdu, dalları da büyüyor, boyu posu da büyüyor. Doğal olarak meyvesi de artıyor” sözleriyle sektörün gelişmesini özetledi.

-Hangi film ne kadar izlendi?-

2011 yılı içerisinde en çok izlenen 10 filmin seyirci sayısına göre yapılan sıralaması ve elde ettikleri gişe hasılatları şöyle:

1  Eyyvah Eyvah 2 ……………………………… 36.678.019 TL      3.947.988
2  Aşk Tesadüfleri Sever………………………. 21.910.790 TL      2.418.090
3 Kurtlar Vadisi: Filistin………………………… 17.293.396 TL       2.028.057
4  Allah’ın Sadık Kulu: Barla……………………..14.152.755 TL       1.988.122
5  Alacakaranlık Kuşağı: Şafak Vakti ………… 11.168.736 TL      1.240.189
6  Anadolu Kartalları……………………………..  10.165.222 TL      1.171.619
7  Karayip Korsanları: Gizemli Denizlerde………13.168.062 TL      1.170.783
8  Şirinler …………………………………………..11.494.491 TL      1.140.489
9  Hür Adam……………………………………….   7.304.622 TL       952.405
10 Ya Sonra…………………………………….. …  7.559.500 TL       849.743

Kaynak: http://www.bursadabugun.com/haber/kultur-sanat/72738-2011-hangi-film-izlendi.html#ixzz1h4qKQXrk

İnsan olmamızın özelliği olsa gerek! Zaman zaman hepimizin aklına bir takım sorular gelir ama ya zaman bulamadığımız yada kaynaklara ulaşamadığımız için  merakımızı gideremeyiz.

” Nar Sanat Haber ” olarak biraz olsun merakınızı gidermek için arada bir sizlerin yerine araştırıp sizlerle paylaşmaya çalışacağız. Eğer sizlerde ilginç olduğunu düşündüğünüz bilgilere sahipseniz lütfen bize mail atınız adınızla beraber paylaşalım. Bilgi için : [email protected]

– *- X ışınlarıyla yapılan araştırmalara göre Mona Lisa tablosunda, görünen Mona Lisa figürünün dışında 3 farklı Mona Lisa görüntüsü daha vardır

-*-  1898 yılında Morgan Robertson, Futility adlı kitabı yazdı. Kitap, yapılan en büyük geminin, soğuk bir Nisan akşamında Atlantik okyanusunda bir buzula çarparak batmasını anlatan bir romandı. Titanik bu kitaptan 14 yıl sonra, 1912 yılında batmıştır.

-*-  ZZ Top grubunun sakalsız tek elemanının soyadı; İngilizce’de sakal anlamına gelen Beard’dır.( ZZ Top,  1969 yılında  Houston,  Teksas’ta kurulmuş olan Amerikan Müzik  grubudur. Grup, Billy Gibbson,  Dysty Hill  ve  Frank Beard ‘dan oluşmaktadır.  Blues Rock, Rock ve Hard Rock tarzında müzik yapan grup üyeleri özellikle sakalları, Şapkaları ve geniş Güneş Gözlükleri ile dikkat çeker.)

-*- Mary Shelly unutulmaz eseri Frankenstein’ı yazdığında 19 yaşındaydı.

-*- Satış beklentileri yüksek olmadığı için Harry Potter serisinin ilk kitabının birinci baskısı sadece 1000 adet basılmıştı. Bugün koleksiyoncular tarafından o ilk baskılar 30.000 ile 50.000 TL arası fiyatlara satın alınıyor

-*- Türk Müziğinin önemli bestecilerinden olan Sadeddin Arel, tam 109 adet saz semaisi besteleyerek bütün Türk Musikisi tarihinde kırılmayacak bir rekorun hala sahibidir

28 . Aydın Doğan Uluslararası Karikatür Yarışması’nın Ödül Töreni yarın yapılacak. 79 ülkeden 897 sanatçının 2757 karikatür ile katıldığı serbest konulu yarışmada; Birinciliğe İngiliz sanatçı Ross Thomson , İkinciliğe İsrail’den Ilya Katz, Üçüncülüğe ise Almanya’dan Werner Rollow değer görüldü.

Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın da katılması beklenen, saat 19.30’da Hilton Convention Center’da başlayacak olan törende, Zafer Gündoğdu-Ceren Gündoğdu  Topluluğu mini bir konser verecek,  sunuculuğunu ise Korhan Abay yapacak.

Ralph Steadman’ın (İngiltere) başkanlığını yaptığı, Ercan Akyol, Steve Bell (İngiltere), Latif Demirci, Selçuk Demirel , Mohamed Effat Abdelazim İsmail(Mısır), Maira Kalman (ABD), Rick Meyerowitz (ABD), Tan Oral ve Hideo Takeda (Japonya)’nın yer aldığı bu yılki Seçiciler Kurulu yine karikatür dünyasının otoritelerinden oluştu.

30 Mayıs 2011’de Bodrum Işıl Club’da (Bodrum) gerçekleştirilen Seçiciler Kurulu toplantısında Birincilik ödülü İngiliz sanatçı Ross Thomson , İkincilik ödülü İsrail’den Ilya Katz, Üçüncülük ödülü ise Almanya’dan Werner Rollow verildi.
Seçici Kurul ayrıca; Nadia Aghabeigi (İran), Sava Babic (Sırbistan), Razvan Tenie Bradean (Romanya), Jerzy Gluszek (Polonya), Jozef Gruspier (Slovakya), Moacir Knorr Gutterres (Brezilya), Viktor Kudin (Ukrayna), Pol Leurs ( Lüksemburg), Angel Ramiro Zapata Mora (Kolombiya), Nikola Listes (Hırvatistan), Oton Anton Reisinger (Hırvatistan) ve Reiner Schwalme (Almanya)’yı Başarı Ödülüne değer gördü.

Yarışmada Birincilik Ödülü 8000 ABD Doları, İkincilik Ödülü 5000 ABD Doları, Üçüncülük Ödülü 3500 ABD Doları, Başarı Ödülü ise 500 ABD Doları’dır.

Ayrıca, yarışmada Birincilik Ödülü alan sanatçıya her yıl olduğu gibi bu yıl da Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından bir plaket verilecek. Tören sırasında karikatürler de sergilenecek.

Kaynak : Cumhuriyet

Denizli’de, Pamukkale’ye bağlı Hierapolis antik kentinde çalışan İtalyan kazı heyeti, kazının son günlerinde Roma dönemine ait ‘öpüşen melekler’ heykeli buldu.

Kazı Başkanı Prof. Dr. Francesco D’Andria, heykelin dişi ve erkek olarak tasarlandığını belirtip, baş ve üst gövde kısımları sağlam olarak ele geçen heykelin ayak bölümlerinin ve figürlerden birinin gövdesinin yarısının henüz bulunamadığını söyledi. Roma dönemine ait heykelin beyaz mermerden rölyef-kabartma türünde olduğunu belirten D’Andria, kutsal alanlarda bulunmayan bu tür sahnelerin, çoğunlukla eğlence ya da toplantı mekanlarında bulunabileceğini anlattı. D’Andria, “51 santimetre yüksekliğinde, 21 santimetre genişliğindeki heykel, Denizli Müze Müdürlüğü’ne teslim edildi ve Denizli Müzesi’nin en değerli eserleri arasına girdi. Heykel, ekibin son günlerde ortaya çıkardığı ve Roma dönemine tarihlenen önemli bir buluntu olarak kayıtlara geçti” dedi. Kazı ekibi daha önce de İsa’nın 12 havarisinden biri olan St. Philippus’un mezarını bulmuştu.

 

kaynak : Hürriyet.