Şunun için etiket arşivi: ressam

Kültür ve sanat denince kendinden çokça bahsettiren ilçe Büyükçekmece, bir kez daha sanatseverleri bünyesinde buluşturdu.

Büyükçekmece Belediyesi, ressam Süleyman Muştu’nun resim sergisi ile karşımızda.

Ressam Süleyman Muştu’nun uzun uğraşlar sonucu ortaya çıkarttığı kişisel resim sergisinde ünlü tiyatro sanatçılarından, dünya liderlerine kadar çok sayıda kişinin portreleri sanatseverlerin odak noktası oldu.

Sergi açılışını gerçekleştiren Kültür İşleri Müdürü Nazan Karagözoğlu, “Süleyman beye emeklerinden ötürü çok teşekkür ediyorum. Sergiyi keyifle gezdim. Büyükçekmece Atatürk Kültür Merkezi binlerce sanat etkinliğine ev sahipliği yapmıştır. Kültür ve sanatının kalbi yıllardır Büyükçekmece’de atıyor. Başkanımız Dr. Hasan Akgün kültür ve sanata olan ilgisiyle bilinir. Büyükçekmece’nin kültür ve sanat hayatına katkıda bulunan herkese teşekkür ederim.

Ressam Kadir Arslan ile Sinan Dağ’ın eserlerinden oluşan sergi F Sanat Galeri’de ziyaretçileri ile beraber.

“Mağaram” diye tanımladığı ve 2009’dan bu yana İstanbul’daki atölyesinde çalışmalarını sürdüren Arslan, “Hayatımın tamamını neredeyse resimler oluşturuyor. Bir adanmışlık hali ile çalışıyorum.” dedi.

Sanat hayatına, resim başta olmak üzere disiplinler arası plastik sanatlar alanında verdiği eserler ile devam eden, aynı zamanda Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı birçok tabiat müzesinin kurulumunda, Ankapark projesinin sanat ekibinde ve özel sektörde görevler alan Sinan Dağ ise “Sergide dünyada bir noktada karşılaşan iki insanın iki farklı disiplinde resimlerini göreceksiniz.” ifadesini kullandı.

Oscar Claude Monet, 14 Kasım 1840 yılında Paris’te gemici ve müziksever bir ailenin ikinci oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Monet, beş yaşındayken ailesiyle başka bir şehre taşınmış babası kayınbiraderinin toptan meyve-sebze satışına ortak olmuştur. Monet daha çok denize yakın yerlerde yaşamayı ve kırsal yerleri keşfetmeyi çok seviyordu bu yüzden de okula olan ilgisi konusunda problem yaşıyordu : “Defterlerimi hocalarımın yüzlerinin önden ya da yandan görünüşleriyle doldurdum ; bunlar biçimi olabildiğince bozulmuş, epey kaba çizimlerdi.”

Monet daha 16 yaşındayken yaptığı karikatürlerle oldukça ün salmış, daha sonra ise Le Havre’daki insanları çizerek para kazanmıştır. Her pazar günü neredeyse yaklaşık beş karikatürü bir çerçevecinin dükkanına asılır, Le Havre’daki insanlar karikatürlerde kendilerini ya da arkadaşlarını görünce gülerlerdi.

İlham veren deniz manzaları

Dükkan sahibi sadece Monet’in değil, başarılı yerel bir sanatçı olan Eugene Bouidin’in küçük deniz manzaraları resimlerini asmıştır. Yıllar sonra Monet’ten şunları duyacaktık : ” Boudin’i ustam olarak görüyorum.” Ancak Monet 15 yaşındayken tanıştığı bu sanatçıyı gençliğin verdiği kibirle küçümseyecekti.

İlerleyen günlerde Boudin,ona yeteneğini karikatür çizerek harcadığını bunun yerine deniz manzaraları çizmeye davet etti. Monet Boudin’le yaşadığı bu yolculuğu şöyle anlatıyor : ” Daha da dikkatli gözlemledim, sonra sanki bir perde kalktı… Resmin ne olabileceğini kavradım… Sen bana görmeyi ve anlamayı öğreten ilk kişiydin!”

Boudin’in, ışığı ve hava durumunun etkilerini yakalama vurgusu, Monet üzerinde kalıcı bir bakış açısı olacaktı. Daha 18 yaşındayken, Bouidin ile Le Havre da her yıl düzenlenen sergide eserlerinin olması başlangıçtı. Monet’in daha sonraki resim serüveninde hava durumu, güneşin açısı, kısaca ışık ve gölge egemen oldu.

Kısaca, Claude Monet; “Ya karşısında ya da üstünde olmak isterdim denizin her zaman. Öldüğüm zaman da bir şamandıraya gömülmek isterdim.” 

Mayıs 1508 yılında kendini ressam olarak değilde daha çok heykeltıraş olarak gören Michelangelo Buonarroti, Papa 2. Julius Della Rovere’den gelen resim yapma görevini her ne kadar istemese de kabul eder. Sanatçı, Vatikan’ın resimlerinin temasıyla ilgili olan temaları reddeder, var olan yıldızlı sade gökyüzü tasviri yerine daha çok karmaşık mimari bezeme programını uygular.

Resimler kirişler ve tavanla birleşerek Yaratılış Kitabının önemli sahnelerini 9 ayrı panel şeklinde meydana getirir. Tavanın ritmik bir biçimde geniş resim alanlarına bölünmesi ve ignudi ile komşu olan sahneler kronolojik sıralanmış 4 büyük sahnenin önemini vurgular. Işığın Karanlıktan Ayrılması, Adem’in Yaratılışı, İlk Günah ve Cenneten Kovulma ile Tufan. 300 yüzden fazla figür içeren bu devasa proje dört yılda tamamlanmıştır.

Eserde dikkat edilmesi gereken yerler

1-) Yeremya

Eski Ahitteki Yeremya peygamberini temsil eden bu devasa figürün Michelangelo’nun kendi olması olanıklıdır. Figüre dikkatlice bakacak olursak figür odukça düşünceli gözüküyor.

2-) Adem’in yaratılışı

Tavanın ortalarında yer alan Adem’in Yaratılışı, şapelin en ünlü freskidir.Katolik inanca göre insan Tanrı’nın suretinde yaratılmıştır. Michelangelo bu freskte, Yaratıcının Ademe dokunup ona ruhunu üflemesini temsil eder.

3-) İgnudi

Tavanın orta bölümünde küçük yerlerde yer alırlar. Bu motif Michelangelo’nun anotimi bilgisini gösterir ve antik heykellerle yaptığı çalışmalara dayanır.

4-) Libyalı kadın kahinler

Antik çağa ait 5 kadın büyücü figürü bulunur. Bunlar İsa’nın gelişini önceden bildiren ve ve vücut bulmayı bildiren kahinlerdir. Libyalı bu kadın figürü Sistina tavanındaki en sade figürdür.

5-) Tanrı’nın gezegenleri yaratışı 

Işığın Karanlıktan Ayrılması adlı freskte, Tanrı; etrafı meleklerle çevrilmiş ve dalgalanan giysileriyle havada uçar vaziyetteyken kollarını iki yana açarak Güneş ve Ay’ı yaratır.

Ankara’da henüz 6 yaşındayken ellerini kaybeden 33 yaşındaki ressam yıllardır ağzıyla çizdiği karakalem portre çalışmalarıyla görenleri şaşırtıyor. Akgün, cumhuriyetin ilanından bugüne görev yapan cumhurbaşkanlarının resmini de birebir çizdi.

Iğdır’da oturan Emine ve Yahya Akgün çiftinin 4 çocuğundan en büyüğü olan Yusuf Akgün, henüz 6 yaşındayken oyun oynamak için çıktığı yüksek gerilim direğinde elektrik çarpması sonucu iki kolunu kaybetti. Yusuf Akgün, daha sonra maddi imkansızlıklar nedeniyle ailesi tarafından Ankara’da Pursaklar Çocuk Esirgeme Kurumuna verildi.

Pursaklar ilçesinde eğitimine başlayan Yusuf Akgün, 8 yaşında sınıf arkadaşlarının el hareketlerini izleyerek ve öğretmeninin desteği ile önce ağzıyla yazı yazmaya başladı.

Arkadaşlarının desteğiyle ağzıyla yazı yazmayı geliştiren Akgün, bir süre sonra resim yapmayı keşfetti. İki kolu olmamasına rağmen ağzıyla resim çizmeye başlayan Yusuf Akgün, üniversite yıllarına kadar kara kalem portre çalışmalarını geliştirdi. Önce Yeşilçam’ın önemli oyuncularından oluşan 60 parçalık bir koleksiyon oluşturan Akgün, sonrasında geçtiğimiz şubat ayında başladığı çalışma ile cumhuriyetin ilanından bugüne kadar görev yapan cumhurbaşkanlarının resmini çizdi.

Çalışmalarıyla ilgili veren Akgün, “Resim, benim hayatıma kırılan ayağınızın iyileşmesi döneminde bir baston gibi önceleri destek oldu, sonrasında ise parçam haline gelmeye başladı. Yani ağzımla yazı yazmak, çizim yapmak normal bir duruma geldi. Mesela öğretmenlerim okul sıralarında benim gözüme bakmasın diye bende arkadaşlarım gibi hızlı yazmaya çalışırdım. Bunu devam ettire ettire normal bir insan nasıl ellerini kullanabiliyorsa bende ağzımı kullanmaya ve geliştirmeye başladım” dedi.

Nevhiz Tanyeli bir konuşmasında sözlerine şöyle devam ediyor :
“Bu nedenle biçimsel bir oyun olamaz resim yapmak. Yaşam daha trajik, komik, çirkin, güzel, umarsız, umutludur sanattan. Sanat yaşamın izdüşümü olmaya, yaşama yanıt veren yaşamınkine denk bir dizge oluşturmayı çabalar sadece. Oyun gibi bir şey işte…”

Nevhiz Tanyeliyi  daha yakından tanıyalım

Nevhiz Tanyeli, 1941 yılında dünyaya gelmiş, hâlâ da kendini ileriye taşıyan bir ressam. Daha 15 yaşındayken günlüğüne “Akademiye sonra Paris’e gideceğim, ressam olacağım.” diye not düşmüş. O zamandan kararlı ve kendinin farkında olan biriymiş. Ailesinin, bugün de değişmeyen “ressam olursan aç kalırsın” uyarılarına rağmen dediğini gerçekleştirmiş ve İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde eğitim almış. Neşet Günal, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Cemal Tollu atölyelerinde çalışmalarını sürdürmüş.

İlerleyen zamanlarda akademik kariyerine eğilim göstermiş. Çünkü ailesinin dediği gibi resim yapmak maddi gelir kazandırmamış. Oğluna bakmak zorunda olan Tanyeli, sırasıyla çalışmalarını tamamlayarak “profesör” unvanını almış. Tabi ki resim yapmaktan vazgeçmemiş. Açtığı sergiler sonucunda 2003 “Sedat Simavi Görsel Sanatlar Ödülü”ne, 2014 Yılında ise “Tüyap Fuarı Onur Ödülü”ne layık görülmüş.

Peki Tanyeli’nin resim anlayışı nasıl ?

Biraz da Tanyeli’nin resim anlayışına değinecek olursak kendine özgü sözleriyle karşılaşıyoruz. Orhan Çelik’in sunduğu bir programda resimlerini nasıl tanımladığı sorulmuş kendisine. Tanyeli ise; “Resimlerimi tanımlamak, sözele dökmek neredeyse olanaksız, görsel bir dille çalışıyorum.” demiş. Tablolarındaki üslubun yapı taşı olan çizgisel öğeler ise kendiliğinden oluşmuş. Hiçbir zaman düzenli bir ressam olamadığından bahsetmiş. İçinden geldikçe dokunmuş boyalara, fırçalara, tuvallere… Ayrıca ara ara röportajda: “Sanat yapmak bir maceradır. Resim yaratıcı emeğin, yaratıcı emeğe eklenmesidir.” diye de fikirlerinden bahsetmiş.

Kısaca özet geçicek olursak Nevhiz hanımın önemli bir dönemde, önemli isimlerle çalıştığını, resim yapmanın onun için bir iç meselesi olduğunu görüyoruz. O eski nezaket ve saygı ikilisini hâlâ sözlerinde barındırıyor. Tabloları ise teknik açıdan biraz Van Gogh’a benziyor. Resimlerindeki figürleri ise her biri ayrı bir ruh halini fısıldıyor. Yaşamanın yükü ile yorulanlar, resimlerce bağırmak isteyip susanlar, zevklerinden, tutkularından vazgeçmeyenler, başından olay eksik olmayanlar ve daha bir sürü insan… Tanyeli, her bir sayfası farklı bir insanı ve ruh halini anlatan bir roman yazıyor aslında, yıllardır süren ve hiç bitmeyecek gibi…

Guernica, Pablo Picasso tarafından 1937’de yapılan, İspanya İç Savaşı sırasında Nazi Almanyası’na ait 28 bombardıman uçağının 26 Nisan 1937’de İspanya’daki Guernica şehrini bombalamasını anlatan, 7,76 m eninde ve 3,49 m yüksekliğinde anıtsal tablo. Saldırı sırasında 250 ila 1.600 kişi hayatını kaybetmiş, çok daha fazla sayıda kişi de yaralanmıştı. İspanyol hükümeti, Paris’teki 1937 Dünya Fuarı kapsamındaki Modern Hayatta Sanat ve Teknik sergisinin İspanya’ya ayrılan bölümünde sergilenmek üzere, Pablo Picasso’ya büyük bir duvar resmi sipariş etti.

O sırada gerçekleşen hava saldırısından etkilenen Picasso, saldırıdan sonraki 15 gün içinde bu duvar resmini tamamladı. Tablo ufak bir dünya turu kapsamında çeşitli ülkelerde sergilendi ve beğeni topladı. Böylece İspanya’daki iç savaşa öbür ülkelerin ilgisi de çekilmiş oldu. Guernica, savaş trajedilerinin ve savaşın bireyler üzerindeki acı verici etkilerinin bir özetidir. Tablo zaman içinde, savaşın yarattığı trajedilerin anımsatıcısı, savaş karşıtı ve barış yanlısı düşüncelerin sembolü haline gelmiştir.

  • Bütün sahne bir odanın içindedir, sol tarafta yer alan büyük gözlü boğa, kucağındaki ölü çocuğa ağlayan bir kadının üzerinde durur.
  • Resmin merkezinde acı içinde yıkılmak üzere olan, mızrakla vurulmuş bir at bulunur. Atın burnu ve üst dişleri, bir insan kafatası şeklindedir.
  • Atın altında bir askerin parçalanmış cesedi vardır. Asker, üzerinde çiçeklerin büyüdüğü kırılmış bir kılıç tutmaktadır.
  • Acı çeken atın üzerinde, göz şeklindeki çıplak bir ampul parlamaktadır.
  • Atın sağ üst tarafında, bu vahşi sahnelere tanıklık ederek camdan içeri girmekte olan, korku dolu bir kadın figürü vardır. Kadın, elinde yanan bir gaz lambası taşır.
  • Korku içindeki bir başka kadın sağdan yalpalayarak merkeze doğru ilerlemektedir. Kadın, parlayan ampüle boş gözlerle bakmaktadır.
  • Boğanın, atın ve çocuk için ağlayan kadının dilleri olarak çizilmiş olan hançerler çığlıkları simgeler.
  • Sağ uçta, dehşet içinde kollarını kaldırmış bir adam, yukarıdan ve aşağıdan ateşlerle sarılmıştır.
  • Resmin sağ ucunda, açık bir kapıyla sonlanan siyah bir duvar vardır.

Vincent Van Gogh günümüzde en iyi ressamlardan biri olarak kabul ediliyor. Değeri ölümünden sonra anlaşılmış olsada sanatçı hayatının son yıllarını o muhteşem resimlerini ortaya koymaya adamış. Bu muhteşem resimlerin ardındaysa oldukça farklı ve zor bir hayat var.  Nar Sanat merkezi olarak Van Gogh hayranlarını onun hayatının bilinmeyenlerine davet ediyoruz.

İlk resmini 27 yaşında yaptı

Vincent Van Gogh 27 yaşına kadar hiç resim yapmadı. İlk resmini yaptığı 27 yaşından öldüğü 37 yaşına kadarsa kendini resim sanatına adadı. Hayatı boyunca bir ressam olarak değer görmemesine rağmen asla vazgeçmedi.

Tamı tamına 900 adet sanat eseri bıraktı

Van Gogh hayatının yaklaşık 10 yılında resim yapmış olmasına rağmen neredeyse 900 tane resmi bulunuyor. Bu da haftada yaklaşık 2 resim yapmış olduğu anlamına geliyor. Ayrıca tüm resimleri, çizimleri ve eskizlerinin toplamı yaklaşık 2000. Bu bir ressam için inanılmaz bir sayı.

Sadece 1 resmi satılmış

Birçok sanatçı gibi Van Gogh da ne yazık ki öldükten sonra değeri bilinen sanatçılar arasında. Yaşadığı dönemde resimlerinin sanatsal değeri anlaşılmayan Van Gogh günümüzde dünyanın gelmiş geçmiş en iyi ressamlarından biri olarak görülüyor. Yaşadığı dönemde değeri anlaşılmadığı içinse yalnızca 1 tane resmini satabilmiş. Bu da The Red Vineyards near Arles isimli tablo.

Nörololik bir rahatsızlığı bulunuyordu

Vincent Van Gogh’un kendi kulağını kesmesine kadar sebebiyet veren bir hastalığı olduğu biliniyor. Bu hastalığın temporal lob epilepsisi olduğu düşünülüyor. Halüsinasyon görmeye sebep olan bu hastalık aynı zamanda bazı dönemlerde krizler yaşamasının da sebebiydi.

30’dan fazla otoportresi bulunuyor

1886-1889 yılları arasında kendisinin 30’dan fazla otoportresini çizdi. Bu sayede hem ressamlık yeteneğini geliştiriyordu hem de resimleri için modellere ödeyebileceği parası olmadığından böyle bir çözüm bulmuştu. Ressamın aynı zamanda birkaç fotoğrafı da var.

Erkek Kardeşi Theo

Vincent’ın hayat boyu en yakın arkadaşı, erkek kardeşi Theo oldu. Theo, Vincent’ın hem ruhsal anlamda en büyük destekçisi hem de finansal destekçisi oldu. Vincent hayatı boyunca 800’e yakın mektup yazdı ve bunların büyük çoğunluğu Theo’ya yazılmıştı.

Yıldızlı Gece’nin hikayesi

Türkçesi Yıldızlı Gece olan Starry Night, Vincent Van Gogh’un en iyi eserlerinden birisi olarak görülmektedir. Sanatçı bu ilham verici eserini aslında Saint-Remy-de-Provence isimli akıl hastanesinin penceresinden göğe bakarken çizmiştir. En ilginç yanıysa bu eseri kendisi çok fazla beğenmemiştir.

Sanatçının bilinçli bir tercihi mi yoksa görme bozukluğundan kaynaklı bir biçim mi karar vermek zor olsa da, işte 3 büyük ressamın görme bozukluğu bulunduğuna dayanak olarak sunulan eserleri…

Görme duyusu, resim yaratırken sanatçının güçlü araçlarından birisidir. Bir sahnenin haritasını çıkarmak, sanatçının hareketlerini tuval üzerinde yönlendirmek, işin rengi ve şekli hakkında gözlerden alınan geri bildirim son derece önemlidir. Ancak, bir ressamın görsel algısını değiştiren hastalıklar ya da bozukluklar yaşanması da olasıdır.

Bilim insanları ve klinik hekimleri, uzunca bir süredir, belirli bazı ressamların çalışmalarından işaretler bularak bu ressamların bazı görme bozukluklarından etkilendiklerini ileri sürüyorlar. Örneğin, bazıları, Empresyonizm akımının öncülerinde miyopluk olduğunu ve gözlüğün kullanılmadığı zamanlarda bulanık görüş mesafesi, geniş, aceleci tarzlarını açıklayabileceğini iddia ediyor.

Bu tarz bozukluklara ve bu bozuklukların eserlerdeki etkilerine deliller sunmak; genellikle spekülatiftir ve klinik kayıtların eksikliğinden kaynaklı da tanı koyabilmek zordur. Öte yandan spekülasyonları doğrulamak da son derece zordur, çünkü sanatçı kendi dünyasını yansıtmakta son derece özgür davranmıştır.

Sanatçının bilinçli bir tercihi mi yoksa görme bozukluğundan kaynaklı bir biçim mi karar vermek zor olsa da, işte 3 büyük ressamın görme bozukluğu bulunduğuna dayanak olarak sunulan eserleri.

El Greco
İspanyol rönesansının mimar, ressam ve heykeltraşçısı El Greco (1541-1614), resimlerinde bazı figürleri dikey olarak uzatmasıyla bilinir. 193 yılında, göz doktoru German Beritens, bu uzatmaların astigmatlıktan kaynaklandığını ileri sürmüştü.

Deliller, El Greco’nun uzatılmış şekillerinin bir göz bozukluğunun sonucundan ziyade bilinçli bir sanatsal seçim olduğunu gösteriyor. /Görsel Kaynak: WikimediaCommons
Astigmatlık, korneanın, her yönde aynı eğiklikte (daire şeklinde) olmamasından kaynaklanan bir göz kusurudur. Basitçe gözün bir küre şeklinde değil de yumurta şeklinde olmasıdır. Bu göz kusurunda göze gelen ışınlar bir odakta, yani belli bir noktada kesişemezler.

Kornea, bir küreden ziyade yumurta şeklinde olduğunda astigmatlık ortaya çıkar.

Buna bağlı olarak da bir görüntüde belirli bir oryantasyon içerisinde bulunan çizgiler ve dış hatlar da diğerlerine kıyasla odakta daha az toplanacaktır. Nihayetinde de retinada (görme tabakasında) bulanık bir görüntü oluşur.

Beritens, astigmatizm teorisini, El Greco benzeri dikey uzamalar üreten özel bir lensi kullanarak konuklarına göstermeyi denedi. Fakat, Beritens’in teorisinde bazı problemler bulunuyordu. Ortak bir itiraz, herhangi bir dikey uzamanın, El Greco’nun hem konu edindiği şeye hem de tuvale ilişkin görüşünü de etkilemesi gerektiğidir. Bu da, astigmatlık etkisinin büyük oranda ortadan kalkmış olması gerektiği anlamına gelir. Muhtemelen daha sorunlu olan, düzeltilmemiş astigmatizmin, görüntü boyutunda bir değişiklikten ziyade, esas olarak bulanık görüşe neden olmasıdır.

Dahası, diğer deliller, El Greco’nun kullandığı dikey uzatmaların sanatçının bilinçli seçimi olduğu yönündedir. Örneğin, 1610 yılına ait eseri, St Jerome as Scholar (yukarıda)’da tıpkı dikey doğrultuda uzatmalar gibi azizin elini yatay yönde de şekil olarak uzatttığı görülmektedir. Eğer El Greco’nun uzamış figürleri görsel algısındaki basit bir dikey gerilimden kaynaklı olsaydı, tablodaki elin de nispeten kısa ve kalın kalmasını beklerdik.

Claude Monet
Göz bozukluklarının sanat eserlerindeki etkilerinin daha bariz olduğu örnekler de vardır. Katarakt, göz bebeğinin arkasında bulunan ve görmeyi sağlayan doğal göz merceğinin saydamlığını kaybederek matlaşmasıdır ve gözlükle düzeltilemeyen bir göz kusudur. Başka bir deyişle görüşün, buğulanmış bir camın arkasından bakıyormuşçasına bozulmasıdır. Kataraktı bulunan insanlar genellikle renk ayrımını yapmakta güçlük çekerler ve daha ciddi vakalarda, mavi ışık neredeyse tamamen engellenir.

Claude Monet, 1912 yılında kendisine katarakt tanısı konulmuş ve ameliyat olması önerilmiş ünlü bir ressamdır. Ne var ki; Monet uzunca bir süre boyunca ameliyat olmayı kabul etmemiştir. Takip eden on yıl boyunca, tıbbi kayıtlarında belgelendiği üzere kritik detayları görme yeteneği giderek azalmıştır. Bu durumdan, Monet’in renk algısı da etkilenmiştir. 1914 yılında, kırmızıların, mat ve bulanık göründüğünü söylemiş ve 1918 yılı itibariyle de boya tüplerinin etiketindeki renkleri ayırt etme yetisi son derece azalmıştır.

Monet’e katarakt teşhisi konulmadan 10 yıl önce yapmış olduğu bahçesindeki nilüfer göletinin üzerindeki Japon yaya köprüsü resmi.
Kataraktlarının görsel etkisi, aynı sahnenin iki resminde kendisini göstermektedir: Bahçesindeki nilüfer göletinin üzerindeki Japon yaya köprüsü. İlk resim, Monet’e katarakt teşhisi konulmadan 10 yıl önce yapılmış ve neredeyse ince renk ayrımlarından bütün detaylara kadar kendisini göstermektedir.

Ancak ikinci resim ise, nihayet ameliyat olmaya karar verdiği zamandan bir yıl önce yaptığı aynı sahnenin resimdir. Resimde, renklerin koyu ve bulanık olması, mavinin neredeyse hiç bulunmayışı ve detay seviyesinde dramatik bir azalma olduğu barizdir.

Monet’in ameliyat geçirmeden bir yıl önceki 1922 tarihli Japon Köprüsü tablosu. /Görsel Kaynak: WikimediaCommons
Böylesi bir etkinin, sanatçının bilinçli bir seçimi olmadığı açıktır. Yazar Marc Elder’a yazdığı 1922 tarihli bir mektupta Monet, görme bozukluğunun resimlerinin bozulmasına neden olduğunu ve sağlığının iyi olmasına rağmen körlüğünün kendisini işten vazgeçmeye zorlandığını belirtmiştir.

Monet’in korkularından birisi de, ameliyatın kendisinin renk algısını değiştirebileceği yönündeydi ve ameliyat sonrasında da sıklıkla etrafın fazlasıyla sarı ya da bazen fazlasıyla mavi göründüğü şikâyetinde bulunmuştur. 2 yıl sonra renk algısı tamamen normale dönmüştür.

Deneysel çalışmalar, göz ve beynin, katarakt tarafından daha önce engellenen mavi ışığa uyum sağladığından, renk algısının katarakt ameliyatından aylar sonra ölçülebilir şekilde değiştiğini onaylamıştır.

Clifton Pugh
Göz hastalıklarına ek olarak, renk algısı kalıtsal eksikliklerden kaynaklı da değişebilir. Yaklaşık olarak erkeklerin %8’i ve kadınların %5’i anormal bir renk görüşüyle dünyaya gelmektedir ve bu durum bazen “renk körlüğü” olarak isimlendirilmektedir.

En yaygın görülen formlarının birisinde, insanlar, renkleri; mavi ve sarının çeşitli seviyeleri biçiminde görmektedir. Kırmızı veya yeşil tonlarındaki çeşitliliği ayırt etmede güçlükler yaşanabildiğinden, olgunlaşmamış bir meyveyi olgunlaşmış olandan ayırt etmede sorunlar yaşanır.

Anormal renk görüşüne sahip ünlü bir ressamın bulunmadığı düşünülüyordu ancak incelikli araştırmalar bu iddiaya karşı çıkıyor.

Görünüşe göre, Pugh’un renk görüşü bozukluğu sanat eserlerinde kullanılan renkleri belirgin bir şekilde etkilememiş.

Avustralyalı sanatçı Clifton Pugh’un biyografisinde anormal renk görüşüne sahip olduğu belgelenmiştir. Renk görüşü bozukluklarının kalıtsal doğası nedeniyle, araştırmacılar, Pugh’un neredeyse tamamen kırmızı-yeşil renk körlüğüne sahip olduğu iddiasını desteklemek için hayatta kalan aile üyelerinin renk görüşünü test ettiler.

Fakat Pugh’un resimlerinde kullanılan renklere dair yapılan bir analiz, kendisindeki bir renk görüşü eksikliğine dair işaretler ortaya koymuyor. Bu da geçmişteki çalışmalarla tutarlı olarak, bir sanatçının çalışmasına bakarak kendisinde renk görüşü eksikliği bulunduğu tanısı koymanın güvenilir olmadığını ortaya koyuyor.

Kaynak: Bilimfili

Mersin Toroslar Belediyesi tarafından başlatılan yeni proje kapsamında Toroslar ilçe Bulvarındaki apartmanların  duvarlarına ünlü ressamların eserleri çiziliyor.

Proje kapsamında Leonardo da Vinci’nin dünyaca ünlü eseri olan Mona Lisa da bir binanın duvarına çizildi. Ressam İlçe bulvarındaki bir apartmana Nazife Bilgin Hazar tarafından çizilen Leonardo da Vinci’nin eseri Mona Lisa, Toroslar halkında yoğun ilgi gördü.

 

Konuyla ilgili açıklama yapan ressam Nazife Bilgin Hazar, Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa eserinin yanı sıra, Vincent Van Gogh, Pablo Picasso, Neşet Günal ve Salvador Dali’nin eserlerinin de içinde olduğu toplamda 17 farklı eseri ilçe bulvarındaki binaların duvarlarına resmettiğinin altını çizerek;

“Mona Lisa’nın çok net renkli çıktısını bir türlü bulamadım. Çok küçük olarak cep telefonundan bakmak zorunda kaldım. Güneş vurduğunda çok net seçemiyordum. Akşam eve göz kapaklarım şişmiş vaziyette gidiyordum. O şartlarda eseri tamamladım” dedi.

8 ay önce başlatılan projede Akbelen Bulvarı’ndaki 34 yıllık binaların dış yüzeylerine Vincent Van Gogh, Pablo Picasso, Neşet Günal ve Salvador Dali’nin eserlerini ‘reprodüksiyon’ yöntemiyle aktaran Hazar, son iki eserden sonra projeyi tamamlayacağını aktardı.

Halkı sanatla buluşturma amacı taşıdığını belirten Hazar, insanların resimlere ilgi gösterdiğini, araştırmalar yaptığını ve gördüklerinde kendilerini iyi hissettiklerini paylaştı.

Dünyanın en bilinen sürrealist ressamlarından biri olan Salvador Dali’nin 1932 yılında yaptığı tablosu kaybolmuştu.

Sürrealist eserlerinde farklı ve sıradışı imgeler kullanarak ün yapan dünyaca ünlü ressam Salvador Dali’nin, 1932 yılında yapımını tamamladığı tablosu 1960’lardan beri özel bir koleksiyonda saklanıyordu.

1960’lardan beri özel bir koleksiyonda saklanan tablo, New York’un ünlü sanat merkezlerinden biri olan Heather James Fine Art’ta sergilenmeye başlandı. Yaklaşık 23 santimetrelik boyutlara sahip olan yağlı boya tablosunun altında ‘Gala Salvador Dali 1932’ imzası bulunuyor. Tablo üzerinde dokuz ay süren incelemelerin sonucunda tablonun orijinal tablo olduğu ve Salvador Dali’ye ait olduğu kesinleşti.

Dali’nin Morphological Echo (1934-36) eserindeki motifleri andıran resim, uzmanların yorumlarına göre; sanatçının, İspanya’da eşi Gala ile beraber yaşadığı deniz kenarında bulunan Portlligat’taki evine atıfta bulunuyor.

Empresyonizm akımının kurucularından biri olarak kabul edilen ama Empresyonizm tanımını kabul etmeyen, onun yerine ‘gerçekçi’ olarak anılmak isteyen Edgar Degas’ın bir tablosu 9 yıl önce çalınmıştı.

Fransız Ressam Edgar Degas’ın Les Choristes (Koristler) isimli tablosu, 9 yıl önce Marsilya’daki bir müzeden çalınmıştı. 1877 yılında yapılan Les Choristes isimli tablo 9 yıldır hiç bir yerde bulunamıyordu.

Fransız Kültür Bakanlığı rutin olarak kontrol çalışması yürütürken, durduğu bir otobüsün bagaj bölümünde 9 yıl önce çalınan Les Choristes isimli tablo bulundu

Bulunan tabloya el koyan Fransız Kültür Bakanlığı, tabloyu Paris’teki Orsay Müzesine götürerek, tablonun gerçek olup olmadığının tespitini istedi. Orsay Müzesi tarafından yapılan incelemeler sonucunda otobüsün bagajında bulunan tablonun gerçek olduğu ve Edgar Degas’ın 1877 yılında yaptığı LEs Choristes isimli tablo olduğu tespit edildi.

Tablo bulundu anca tabloyu otobüsün bagajına bırakan kişi henüz tespit edilemedi.

İşte o tablo:

Mandatory Credit: Photo by Marc Bonodot/AP/REX/Shutterstock (9436161a)
And provided by French Customs shows a stolen painting by French painter Edgar Degas. French customs have discovered an original Impressionist masterpiece by Edgar Degas stolen in 2009 _ in a suitcase on a bus
Degas Found, Paris, France – 22 Feb 2018