Şunun için etiket arşivi: imar

Gizemi hâlâ çözülememiş olan kitaplar ve şifreleri yıllarca kafaları meşgul eden esrarengiz metinler.

Smithfield ya da Gregory Külliyatı

Bu kitabın esas gizemi metinlerinde değil de görsellerinde. Papa 9. Gregory tarafından dini hükümleri açıklamak için bastırılan bu kitapta, o zamanın modasına uygun olarak metinlere eşlik eden kaligrafiler ve illüstrasyonlar bulunuyor. İşte ilginçlik de burada başlıyor. Normalde Meryem Ana, İsa ve Azizlerin süslediği dini külliyat sayfalarının tersine bu külliyatta kılıçla kafa kesen dev tavşanlar, bir kurdu idam eden kazlar ve tek boynuzlu atlar gibi Hristiyan öğretileriyle (görselden de anlaşılacağı gibi) açıkça çelişen tasvirler bulunuyor. Bu metinleri inceleyen din adamları ve tarihçiler, Smithfield külliyatının gizemini hâlâ çözebilmiş değiller.1

Ripley Metinleri, 15. yüzyıl

Isaac Newton’ın bile bir dönem simyaya ve gizli bilimlere ilgi duyarak yakından takip ettiği büyük simyacı George Ripley, konusundaki en yetkin isimlerden biriydi. Yazdığı metinlerde gizemli felsefe taşının nasıl yapılacağını tarif ediyor, sıradan metalleri altına çevirmenin yollarını anlatıyordu. Belirsiz, şifreli bir yazı dili kullanan Ripley’in metinlerinde ölümsüzlüğün sırrını verdiği dahi söyleniyor. Ripley’in en gizemli metniyse, 6 metre uzunluğundaki parşömen tomarı. İlginç illüstrasyonlar barındıran bu metnin ne anlatıyor olabileceğine dair gizem hâlâ çözülebilmiş değil.

2

 

Voynich El Yazması, 15. yüzyıl

Yale Üniversitesi’nin bir parçası olan Beinecke Nadir Kitaplar ve El yazmaları Kütüphanesi’nde, şimdiye kadar hiç kimsenin okumayı başaramadığı bir kitap bulunuyor. Adını kitabı 1912’de bir şekilde eline geçiren Polonyalı sahaf Wilifrid Voynich’den alan, daha önce görülmemiş bir dilde kaleme alınmış bu el yazması yıllar süren çabalara rağmen bir türlü çözülemiyor.

Karbon 14 testi sonucunda 15. yüzyılda yazıldığı anlaşılan kitap, bulunmasının üzerinden 100 yıl geçmesine rağmen hâlâ gizemini koruyor.

İçinde, astronomi ve botanik bilimleriyle ilgili bir şeyler anlatıyormuş gibi görünen garip illüstrasyonlar bulunan kitap, kimi akademisyenlere göre bir aldatmacadan ibaretken, kimilerine göre dünya ve evrenle ilgili hâlâ çözülmeyi bekleyen büyük sırlar taşıyor.3

 

Prodigiorum Ac Ostentorum Chronicon, 1557

Latince’den Alametler ve Kehanetler Kronolojisi olarak çevrilebilecek olan bu kitap Adem ve Havva’dan beri yaşanan bütün doğa üstü olayları anlatan bir ansiklopedi. Fransız hümanist Conrad Lycosthenes tarafından kaleme alınan kitapta, meteor yağmurlarından (Halley kuyruklu yıldızının belirişi de de dâhil), sellere ve depremlere kadar kehanet olarak görülmüş tüm doğa olaylarından kronolojik olarak bahsediliyor.

Bazı sayfalarında UFO benzeri çizimlere ve deniz canavarı tasvirlerine de rastlanan bu garip kitap, gizem avcılarını hâlâ hayrete düşürmeyi başaran nadir el yazmalarından biri.

4

 

 

Soyga Kitabı, 16. yüzyıl

6. yüzyılda yaşamış olan matematikçi, astrolog, simyacı ve okültist olan John Dee’ye atfedilen bu kitabın büyü tarifleri içerdiğine inanılıyor. İçindeki çizimlerin ve yazıların sırrı hâlâ çözülememiş olan kitap, bir dönem Kraliçe Elizabeth’e de danışmanlık yapmış olan Dee’nin geniş kütüphanesinin bir dönem en önemli parçasıydı.
Kitap, Dee’nin ölümünden sonra ortadan kaybolmuş, ardından şaşırtıcı bir biçimde 1994’de Deborah Harkness adlı bir akademisyen tarafından Britanya Ulusal Kitaplığı’nda bulunmuştu. Bazı din bilimcileri Soyga Kitabı’nın, Eski Ahit’ten önce şeytan tarafından indirilmiş olduğunu iddia ediyor. ‘Soyga’ antik Yunanca’da ‘kutsal’ anlamına geliyor.

5

 

Popol Vuh, 1701

Guatemala’da misyonerlik yapan Dominikan rahip Francisco Ximénez’in bulduğu bu metinler, Maya uygarlığının kullandığı Kiçe alfabesiyle yazılmış bir el yazmasıydı. “İnsanların Kitabı” anlamına gelen Popol Vuh yazması, rahip Ximénez tarafından İspanyolca’ya aktarıldı.

Mayaların binlerce yıllık sözlü geleneğinin yazıya aktarılmış hali olan bu el yazması dünyanın yaratılış hikâyesini ve diğer Orta Amerika mitolojilerinden örnekleri içeriyordu. Ximénez’in bu kitabı nasıl bulduğunu tam olarak açıklamaması kitabı daha da gizemli kılıyordu. Üstelik kitabı İspanyolca’ya çevirmek için kimden yardım aldığı da bilinmiyordu. Altın değerindeki bu yazıtlar, bugün Maya kültürüne ışık tutan en önemli belgeler olarak kabul ediliyor.

6

 

Rohonc Metinleri, 19. yüzyıl

Tartışmasız gelmiş geçmiş en gizemli el yazmalarından biri olan Rohonc Metinleri’nin ne anlattığı ya da nereden geldiği bilinmiyor. 19. yüzyılda kimliği belirsiz biri tarafından Macar Bilim Akademi’sine bağışlanan bu kitabın izi de sürülemiyor.

Birçok dilbilimci tarafından incelenen ve bir türlü çözülemeyen metin, alışılmışın çok dışında olan 200 farklı sembolden oluşan alfabesiyle günümüz dillerinden hiçbirine uymuyor. Ayrıca kitaptaki çizimlerden kitabın yazıldığı coğrafyaya dair de bir ip ucu yakalanamıyor. Sonunda çoğu dilbilimci ve tarihçi tarafından bir aldatmacadan ibaret olduğuna karar verilen kitabın tüm sayfalarına şuradan ulaşabilirsiniz. Olur da çözerseniz bize de haber verin.

7

 

Zodyak Katili’nin Mektupları, 1960-1970

1960 ve 1970 yılları arasında 20 ila 28 kişiyi öldürdüğü düşünülen seri katil Zodyak, cinayetlerden sonra gazetelere garip mektuplar gönderiyordu. Şifreli olan bu mektuplardan yalnızca bir tanesi çözülebildi. Mektuplarda katilin kurbanlarından bahsettiği ve kendi kimliği hakkında ipuçları verdiği düşünülüyor.

8

 

Vivian Kızlarının Hikâyesi, 1973

Henry Darger adında münzevi bir hastane hademesinin evinde bulunan bu kitap, benim gördüğüm en ürkütücü işlerden biri. Vivian Kızlarının Hikâyesi adlı bu eser, 40 yıl boyunca tek odalı bir apartman dairesinde yaşayan ve hiç kimseyle konuşmayan Henry Darger öldükten sonra, ev sahibi tarafından bulundu. Kitap, çoğu gazete ve dergilerden kesilen resimlerden yapılan kolajlardan oluşuyor. Sulu boyayla renklendirilen bu kolajların üzerine eklenen metinlerde anlatılan hikâyelerin fazlasıyla fantastik olduğu söyleniyor.

Tamamı 15.000 sayfa olan eserin çocuk köleliğini sona erdirmek için mücadele veren yedi küçük kızın hikâyesini anlattığı düşünülüyor. Bazı sayfalarda kırlarda koşuşan mutlu çocuklar tasvir edilirken, bazı sayfalarda işkence ve şiddet betimlemeleri yapılıyor. Çoğu hâlâ çözülemeyen metinler ve illüstrasyonlar kimilerine göre Art Brut (ham sanat) akımının en iyi örneklerinden biriyken, kimilerine göre düpedüz akıl hastalığının nişanesi.

9

 

Codex Seraphinianus, 1981

Hiç kimsenin çözemediği bir dilde yazılan bu kitap, gerçek dışı figürler ve garip illüstrasyonlarla dolu. Bir ansiklopedi formatında yazılmış olan kitabın yazarı İtalyan mimar Luigi Serafini, kitabın verilere dayalı, bilimsel bir çalışma olduğunu iddia ediyordu.

Çizimler de dâhil tamamı el yazması olan bu kitabı inceleyen akademisyenler ve bilim insanları fantezi ürünü olduğu çok aşikar bir işle karşılaşmışlardı. Yine de bazı dilbilimciler, şifreli yazılmış olduğunu düşünerek kitabın anlamını çözmeye gayret gösterdi. Sonunda çoğu eve eli boş dönmüş, ne yazılar, ne de garip illüstrasyonlardan bir anlam çıkarılabilmişti. Yine de bazı şifreciler, kitabın ve çizimlerin şifreli bir anlamı olduğu konusunda ısrarcı.

10

 

 

“16. Yüzyıl Dahisi Matrakçı Nasuh” sergisi, Avusturya’nın başkenti Viyana’da sanatseverlerle buluştu.

matrakci-nasuh

 

Cumhurbaşkanlığının himayesinde gerçekleşen ve Anadolu Ajansı’nın  global iletişim ortağı olduğu “16. Yüzyıl Dahisi Matrakçı Nasuh” sergisi, Avusturya’nın başkenti Viyana’da sanatseverlerle buluştu.
İstanbul Kültürlerarası Sanat Diyalogları Derneği (İKASD) tarafından projelendirilen sergi, Türkiye’nin Viyana Büyükelçiliği ve Viyana Yunus Emre Enstitüsü’nün ev sahipliğinde, Viyana Sanat Tarihi Müzesi’nde düzenlenen törenle açıldı.
Açılış töreninde mimar Sinan Genim, “Matrakçı Nasuh ve Haritaları” konulu kısa bir konferans verdi. Matrakçı Nasuh’un asıl isminin “Nasuh bin Karagöz bin Abdullah el-Bosnavi” olduğunu belirten Genim, Nasuh’un Enderun’da yetiştiğini ve Boşnak asıllı minyatürcü, hattat, tarihçi ve matematikçi olduğunu anlattı. Nasuh’un genç yaşta yazdığı matematik kitabı ile dikkat çektiğini vurgulayan Genim, Kanuni Sultan Süleyman’ın seferlerine katılarak gittiği yerlerde kale ve sarayların minyatürünü yaptığını ve 70 yaşında vefat ettiğini aktardı.
Viyana Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Mevlüt Bulut ise 16. yüzyıl dahisi Matrakçı Nasuh’un eserlerinin Avrupa’nın kültür başkenti Viyana’da sergilemekten onur duyduğunu söyledi.
Küratör Beste Gürsu ise Türkiye’nin kültür ve sanatını uluslararası platformlara taşıyacak kapsamlı bir proje gerçekleştirdiklerini ve bu projeyi 12 kadın sanatçının Nasuh’un eserlerinden esinlenerek hazırladıklarını ifade etti. Projenin ilk sergisini Nasuh’un doğduğu Bosna’da başlattıklarını kaydeden Gürsu, 2016 sonunda “Matrakçı Nasuh” belgeselinin vizyona gireceğini aktardı.
Türkiye’nin Viyana Büyükelçisi Hasan Göğüş de Matrakçı Nasuh’un hem sanatçı hem de bilim adamı olduğunu belirterek, “Matrakçı Nasuh, Osmanlı döneminde yetişmiş ve çağdaş sanatçılara ilham kaynağı olmuş ve dünya kültür mirasına önemli katkılar sağlamıştır” dedi.

Rönesans döneminde yaşayan İtalyan filozof, astronom, mimar, matematikçi, müzisyen, heykeltıraş, yazar ve ressam Leonardo da Vinci’nin hayatta olan akrabaları bulundu.da-vincinin-hayattaki-akrabalari-bulundu,EZyLaelwY0Cow6D4IKinnQ

BBC’nin haberine göre, ünlü ressam Leonardo da Vinci’nin soyundan gelen kişilerin kimliğini araştıran İtalyan tarihçiler, ünlü sanatçı ve bilginin 35 yaşayan akrabasının kimliğini tespit etti.

Tarihçiler, hiç evlenmediği ve çocuğu olmadığından Da Vinci’nin akrabalarını bulabilmek için kardeşlerinin soyundan gelenleri araştırdı.

Leonardo da Vinci’nin hayattaki akrabaları arasında ünlü yönetmen Franco Zeffirelli’nin de bulunduğu, akrabalarının büyük bölümünün, Toskana’da yaşadığı kaydedildi.

Rönesans sanatını doruğa ulaştıran, çeşitli alanlardaki araştırmaları ve buluşlarıyla tanınan, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük sanatçılarından ve dehalarından biri kabul eden Leonardo da Vinci, 1452 yılında İtalya’nın Anchiano kabasında dünyaya geldi.

O dönemde genç bir hukukçu olan Piero da Vinci’nin bir çiftçi kızı olan Caterina ile evlilik dışı ilişkisinden dünyaya gelen Leonardo da Vinci’nin en en tanınmış yapıtları arasında Mona Lisa ve Son Akşam Yemeği bulunuyor.

Gerçekte modernizmi tanımlayan nedir? Neden başlamış ve ne kadar sürmüştür? Bitmiş midir? Chris Rodriguez ve Chris Garratt’ın bu eseri geçtiğimiz yüzyılın en müthiş sanat eserlerini ve içyüzlerini araştırıyor…

Modernizm, genellikle icat ve yeniliklerin, sanat, mimari, müzik, sinema ve edebiyatta yarattığı bir şok dalgası olarak görülür.

Picasso, Joyce ve Schoenberg’in eserleri, Fütürizm ve Dadaizm gibi hareketler, Le Corbusier’nin mimarisi, T.S. Eliot’ın Çorak Ülkesi ve Bertolt Brecht ya da Samuel Beckett’ın avangart tiyatrosu akla ilk gelenlerdir.

Ama gerçekte modernizmi tanımlayan nedir? Neden başlamış ve ne kadar sürmüştür? Bitmiş midir?

20. yüzyıl kültürüne yapacağınız bu tur modernizmi, sanayileşme ve tüketim kapitalizminin yükselişinin getirdiği siyasi ve toplumsal çalkantıların; kitle demokrasisinin, kitle okuryazarlığının, kitle medyasının yükselişinin ve bilimle teknolojinin amansız ilerlemesinin temsil ettiği modernite olgusuna verilmiş bir dizi yanıt olarak yorumluyor.

Chris Rodriguez ve Chris Garratt’ın bu eseri geçtiğimiz yüzyılın en müthiş sanat eserlerini ve içyüzlerini araştırıyor…

20-yuzyilin-kulturunu-anlamak-icincizgibilim,sXtq8GVSH0WjkWTDy2f59A

Ludus Ensemble, 7 Mart Pazartesi günü Martı Klasiklerinde “Sıra dışı bir kadının müzikli dünyası: Clara Schumann” başlıklı dinleti-söyleşinin konuğu.

 Dinletinin söyleşi bölümünü Aydın Büke idare edecek.

Ludus Ensemble, Martı Klasikleri dahilinde, Dünya Kadınlar Günü için 7 Mart Pazartesi saat 20’de  Martı İstanbul Hotel’de düzenlenen müzikli söyleşide Clara Schumann’ın Piyano Trio’su ile kadın duyarlılığının izini sürüyor.

Dinletide Ludus Ensemble’ın üç değerli üyesi; Banu Selin Aşan- Keman & Seren Karabey – Viyolonsel & Elif Gökçe Tuğrul – Piyano yer alıyor.

“Romantizmin Işığı Clara ” kitabının yazarı Aydın Büke, “19.Yüzyılda Kadın Besteci” olmak üzerine müzisyenlerle sohbet ediyor.

Ludus Ensemble’ın muhteşem yorumu ve değerli müzisyen ve yazar Aydın Büke’nin genç müzisyenler ile sohbeti kaçırılmaz.  Anısı belleklerde kalacak bu harika geceye eşlik etmek isteyen müzikseverlerin biletleri Biletix ve konser öncesi Martı Otel’den temin etmeleri mümkün. Ludus Ensemble Dünya Kadınlar Günü konserinin  biletleri,  tüm kadın ve emekli dinleyeciler için indirimli!

“Ludus Ensemble, 2013 yılında, eğitimlerini Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda almış dört genç müzisyen tarafından kuruldu. Banu Selin Aşan, Tuna Erten, Seren Karabey ve Elif Gökçe Tuğrul, Ludus Ensemble’ı kurarken, 2000li yıllarda İstanbul’da yaşayan genç klasik müzik yorumcuları olarak, ülkeler ve kültürler arası sınırların şeffaflaştığı, geçmiş ve günümüz sanatının birbirini zenginleştirdiği düşüncesini çıkış noktası edindiler.

 Dünyanın farklı coğrafyalarından ve zaman dilimlerinden bestecilerin eserlerini yorumlamak, Ludus Ensemble’ın üyelerine, zamanın ve mekanın sürekli değiştiği bir oyuna dahil olmak hissini verdiğinden, oluşumlarına isim olarak Latince ‘oyun’ anlamına gelen ‘ludus’u’ seçtiler.

Ludus Ensemble, dinleyicilerini zaman ve mekan ötesi yolculuklara davet ederek, klasik müziğin heyecan veren renkli dünyasını paylaşmayı hedefliyorlar. Ludus Ensemble üyeleri (keman,viyolonsel, piyano) 2014 Ekim’den beri Türk Eğitim Vakfı Güsel Bilal Yurt dışı Bursu ile Hamburg Hochschule für Musik und Theater’de Prof.Niklas Schmidt ile ‘Oda Müziği’ yüksek lisans çalışmalarına devam ediyorlar.”

Ludus Ensemble diğer konserleri:
– 12 Mart Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi Kış Konseri AIMA Yalısı

– 14 Mart Bodrum

– 16 Mart Summart Sanat Merkezi / İSTANBUL

Ludus Ensemble bu konserde Fransız besteci Jean Francaix’nin triosu, Arjantinli bandoneon sanatçısı ve besteci Astor Piazzolla’nın 4 Mevsim’i ve Amerikalı besteci Paul Schoenfield’in Cafe Music’ini seslendirecek olan Ludus Ensemble, Summart’ta gerçekleştireceği bu konserde dinleyicilerini caz etkilerinin hissedileceği farklı bir dünyaya çağırıyor.. 

7 Mart Pazartesi Ludus Ensemble Martı Klasiklerinde1

http://www.summart.org/tr/summart-sahne/gelecek-etkinlikler/ludus-ensemble/i-178
– 10 Nisan Jesteburg/Hamburg

– 19-20-21 Mayıs Avusturya Turnesi

– 31 Mayıs Süreyya Operası

– 16 Haziran Laeiszhalle/Hamburg

İngiltere’nin en köklü ve önemli sanat kurumlarından Victoria ve Albert Müzesi ile Art Jameel’ın Pera Müzesi işbirliğiyle düzenlediği 4. Jameel Ödülü sergisi 8 Haziran – 14 Ağustos 2016 tarihleri arasında Pera Müzesi’nde gerçekleştirilecek.

4. Jameel Ödülü sergisi

4. Jameel Ödülü kapsamında seçilen 11 sanatçı arasında David Chalmers Alesworth, Rasheed Araeen, Lara Assouad, Canan, Cevdet Erek, Sahand Hesamiyan, Lucia Koch, Ghulam Mohammad, Shahpour Pouyan, Wael Shawky ve Bahia Shehab yer alıyor. Afganistan, Mali, Porto Riko ve Tayland gibi pek çok farklı ülkeden 280’in üzerinde başvuru alan Jameel Ödülü’nün 11 sanatçısı, Victoria ve Albert Müzesi Direktörü Martin Roth’un başkanlığındaki jüri tarafından belirlendi. Türkiye’den CANAN ve Cevdet Erek’in de yer aldığı sergide kolajlardan, video yerleştirmelerine, seramik, kaligrafiden, heykele ve sanatçı kitaplarına kadar birçok farklı mecrada ürettikleri yapıtları yer alacak.

Art Jameel tarafından desteklenen ve iki yılda bir düzenlenen Jameel Ödülü 25.000 £ değerinde. Victoria ve Albert Müzesi’nin ilk kez İngiltere dışında İstanbul’da Pera Müzesi’nde düzenleyeceği ödül töreniyle kazanan sanatçı açıklanacak.

Jameel Ödülü’nün hamisi, ödüllü mimar Zaha Hadid; Victoria ve Albert Müzesi Direktörü Martin Roth’un başkanlığındaki jüri üyeleri arasında; sanatçı Alan Caiger-Smith, moda tasaımcıları Ece ve Ayşe Ege (Dice Kayek’in kurucuları ve 3. Jameel Ödülü sahipleri), küratör Rosa Issa ile Hong Kong Asya Sanat Arşivi’nin (AAA) Araştırma ve Programlar Direktörü Hammad Nasar yer alıyor.

Victoria ve Albert Müzesi ile Art Jameel’ın Pera Müzesi işbirliğiyle düzenlediği 4. Jameel Ödülü sergisi 8 Haziran – 14 Ağustos 2016 tarihleri arasında Pera Müzesi’nde ziyaret edilebilir.

Oda Müziği -Murat Hasgün

Oda Müziği -Murat HasgünMüzik eğitiminin amaçlarından biri de, kendi müzik kültürümüzün yanında evrensel müzik kültürlerinin tanıtılması ve öğretilmesidir. Evrensel müzik kültürünün bir boyutu olan çok seslilik ise, geleneksel Türk müziğinin yapı ve ifade özelliklerine aykırı düşmemek koşuluyla önem arz etmektedir. Öyle ki Türk müziğinin çok seslendirilmesi ilgili yapılan bazı çalışmalar, müziğin geleneksel üslubunu yok etmiş ve bu durum, “Türk Müziğinde çok sesli çalışmalar yapılmalı mı, yapılmamalı mı” tartışmasını beraberinde getirmiştir. Bu tartışmalar çok yaygın olmamakla birlikte hala süredursun, ben, ana hatlarına zarar vermemek şartıyla Türk Müziğinin çok seslendirilmesi konusunda herhangi bir sakınca görmüyorum. Hatta düşüncem o ki; aşırı koruyucu disiplinler, zaman zaman bu koruyuculuğu abartıp, Türk Müziği üzerinde baskıcı bir anlayış oluşturmuşlar ve bu durum, müziğimizin kendi kimliğini ‘paylaşmasına’, dolayısıyla gelişmesine engel olmuştur. Türk müziği icra eden oda müziği topluluklarının sayı bakımından az olması, sanırım çok sesliliğe duyulan ön yargının yansıması.

Bu noktada, Çok Seslilik ve Oda Müziği konularını, tanımlardan yola çıkarak açıklamak yerinde olur.

Çok seslilik

Çok seslilik ile ilgili birden fazla tanım yapmak mümkün. Bir tanıma göre; “Aynı anda tınlayan seslerin, belli bir amaca yönelik olarak ve zamanla değişen görüşlere göre bir düzen içinde kaynaşmasıdır.”(Cangal, 1988:147). Başka ve daha geniş bir tanıma göre ise; “Birden fazla ses partisinin yer aldığı müzik. Gelişim süreci, Avrupa’da orta çağdan günümüze uzanır. 11.yüzyıldan başlayarak gelişen çok seslilik, yöntem bakımından iki genel yönelim izlemiştir: Birincisi Polyphoni (polifoni) olarak nitelenen kontrpuan tekniğine dayalı yatay çokseslilik; ikincisi, Homophonie (homofoni) denen armoni bilimi ve sanatına dayalı dikey çokseslilik. Çağdaş müzikte ilke olarak bu iki çok seslilik yöntemine bağlı kalınmamış yeni çok seslilik stil ve teknikleri geliştirilmiştir” (Say, 2002:135).

Çok seslendirme yönteminin ilk örnekleri barok çağın başlangıcı sayılan 1600 yıllarına rastlamaktadır. Rönesans (1450-1600) ve barok (1600-1750) çağın en önemli çok seslendirme yöntemi olan “kontrapunt”taki “yatay çokseslilik” örgüsüne karşıt olarak aynı anda tınlayan seslerin “dikey” ilişkisine dayanan armonik çok seslendirme, bütün barok çağ boyunca kontrapuntla yan yana (kimi zaman iç içe) kullanılmış olmasına karşın, kullanılan yöntemin teknik yanı ile ilgili yazılı açıklamalar ilk kez 1722 yılında Rameau tarafından yapılmış, konunun teknik yanını ifade eden “armoni bilgisi” terimi de ilk kez G.A.Sorge’nin “Armonik Özet ya da Armoni Bilgisi” (Conpendium harmonicum oder… Lehre von de Harmonie, 1760) başlıklı kitabında kullanılmıştır (bkz.,Cangal, 1999)

Türk Müziğinde çok seslilik

Türk müziğini ilk kez çok sesli yazan kişinin Sultan V. Murad olduğu bilinir. Sultan V. Murad Osmanlı padişahları arasında en çok batı tarzı eser vermiş olanıdır. Armonilenen ilk Türk parçası, Weber’in “Oberon” operasındaki bir Rumeli oyun havasıdır. Ülkemizde çok sesli müziğin gelişimi Cumhuriyet sonrası açılan müzik okulları, bandoların kurulması ve bestecilerimizin yurt dışına gönderilmeleri ile başlar. İlk olarak 19. yüzyılın ortalarında etkilerini gösteren batılaşmanın da etkisi ile tek sesli olan Osmanlı müziği, değişerek çok sesli hale geldi. Cumhuriyetin ilan edilmesi ile birlikte Avrupa da müzik öğrenimi alan Cemal Reşit Rey, Türkiye’ye geri dönerek İstanbul kurslarında öğretmenlik yapmaya başladı. Öğretmenlik döneminde yetenekli gençlere müzik eğitimi vererek, onların Avrupa’ya gidip eğitim alması sağladı. Türk müziğine katkılarından dolayı, çok sesli Türk müziğine adları Türk beşleri olarak geçmiştir. Türk beşleri olarak bilinen isimler Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Hasan Ferit Alnar, Ahmet Adnan Saygun ve Necil Kazım Akses’dir.

Türk beşlerinden sonra bu alanda, Nuri Sami Koral, Kemal İlerici, Ekrem Zeki Ün, Bülent Tarcan, Sabahattin Kalender, Nevit Kodallı, Ferit Tüzün, İlhan Usmanbaş, Bülent Arel, İlhan Mimaroğlu, Muammer Sun, Cenan Akın, Cengiz Tanç , Kemal Sünder, İlhan Baran, Yalçın Tura, Ali Doğan Sinangil gibi isimler ürünler vermişler ve vermeye devam etmektedirler. Bu kuşaktan sonra da yine bu alanda, giderek artan oranda bir çok besteci ürün vermeye devam etmektedir. Günümüzde ise bu alanındaki besteci sayısı 60′a yaklaşmıştır. Cumhuriyetin kurucusu olan Atatürk de çok sesli müziğe önem vermiştir. Atatürk çok sesli müziğin ülke çapında yaygınlaştırılması amacıyla en ünlüsü 1927 Sarayburnu söylevi olmak üzere bir çok konuşmasında konuyu gündeme getirmiştir.

Oda Müziği

Oda müziği, konser salonunun aksine bir odada veya küçük bir salonda çalınmak amacıyla yapılan ve genellikle çalgı toplulukları için yazılan, yaylı çalgılar dörtlüsünde olduğu gibi her partinin bir çalgıyla çalındığı klasik müzik formudur (Hutkinson Müzik Sözlüğü, 2004, sf.120). Oda müziği, bir zamanlar vokal müzik ve çalgısal müziği kapsardı. Ama bugün terim her bir partiden yalnız bir kişinin sorumlu olduğu (her partiyi tek bir çalgının çalması bakımından diğer orkestral müzikten ayrılır), sınırlı sayıda müzisyen için yazılmış çalgısal çalışmalar için kullanılmaktadır (Collins Müzik Ansiklopedisi, 1991, sf.113). Köken olarak “oda müziği” terimi bir misafir odasında veya küçük bir salonda sınırlı sayıda bir dinleyicinin önünde veya dinleyici olmadan ev ortamında gösteri için yazılan ve solo çalgılardan oluşan müziği ifade eder (Çelenk, 2001, sf.20).

Oda müziği terimi, sonat biçimindeki çalgı parçalarını belirtir. Başka bir deyişle bir grup çalgı için yazılmış sonat veya senfonidir. Wagner dışında 19. ve 20. Yüzyıl bestecilerinin çoğunluğu bu alana ilgi duymuşlardır. Günümüzde oda müziğinin alanı daha da genişlemiştir. Terim bir veya daha fazla çalgı için yazılmış sonatları, ikilileri, üçlüleri, dörtlüleri, beşlileri, altılıları kapsar. Solo veya eşlikli ses parçaları da bu kapsamdadır. (Say 1992, sf.966)

H.Ulrich’e (1966, sf. 2) göre oda müziği, alanı tanıyanlara keyif veren zengin bir kaynaktır. Bir kere literatürlerin en eğlenceli ve en kıymetli olanıdır. Müzik alanındaki amatörler bunu genelde hobi olarak yapar ve müzik alanındaki varlığını ona borçludur. Profesyonel müzisyen ise bu müziği gevşemek amacıyla ve başka hiçbir alanda bulamadığı bir hazzı yaşamak için kullanır. Hem müziksel hem de sosyal açıdan özel yetenek isteyen oda müziği, amatör ya da profesyonel olsun daha çok zevk için yapılır.

Türk Müziği bağlamında oda müziği

Türk müziğinin geleneksel icra yapısı ve ifadesine aykırı olmayacak şekilde, orkestra müziğinden farklı olarak, az sayıda müzisyenden oluşan küçük topluluklarca, konser salonundan daha küçük bir salonda çalınır. Oda müziği toplulukların­da orkestra şefi yoktur. Toplulukta uyum sağlama ve yönetme işini genellikle çalgıcılar­dan biri yürütür. Örneğin, bir yaylı çalgılar dörtlüsünde bu işi birinci keman üstlenir. Geleneksel oda müziği topluluğu “yaylı çalgılar dörtlüsü” biçimindedir.

Geleneksel çalgılarımızın oda müziği kimliğinde çok sesli bir pota içinde değerlendirilmeleri fikri, dönemin azınlıkları dikkate alınarak, 19. yüzyıldaki ilk nota yayınlarında piyano eşliği şeklinde başlamıştır 1930 sonrasında H. Saadettin Arel, arkadaşı Dr. Zühtü Rıza Tinel ile birlikte oluşturdukları “Kemençe Beşlemesi” hem bir ilk, hem bir mihenk taşı olmuştur. Fakat tüm bu ve benzeri atılımların, Arel’in vefatından sonra sessizliğe büründüğünü söylemek mümkün. Öyle ki günümüzde, Türk müziği icra eden oda müziği topluluklarının sayı bakımından az olması, konuya spesifik bir örnek.

Sonuç

Örnek olarak Türk Halk Müziğini ele alırsak, bu müzik için ‘tek sesli’ demek, çokta doğru olmaz. Öyle ki halk müziğinin yapı taşı Bağlama, geleneksel olarak tek tel ile değil, tüm teller kullanılarak (yöre tavırlarına göre farklılık gösterebilir) çalınır. Nitekim alt tel, ana melodiyi çalarken, aynı anda orta ve üst tel, melodiye eşlik eder ve doğal bir çok seslilik oluşur. Bu mantıktan hareketle, kendi müziğimizi, tekrar söylüyorum, ana hatlarını bozmadan ve erozyona uğratmadan, geliştirmek ve ileri kuşaklara taşımak istiyorsak; geleneksel anlayışı bozmamak koşuluyla bu tür yeniliklere, başka bir tabirle bu tür buluşturmalara açık olmalıyız. Bağlama, senfoni orkestrasıyla, repertuarından ödün vermeden çalabilmeli veya bir tambur, oda müziği topluluklarına girebilmeli.

Demem o ki gelişime açık olmak, doğal olanı bozmayacaksa, ona zarar vermez.

*

Murat Hasgün ‘ün makalesini buradan indirebilirsiniz.


 

İstanbul Eminönü’ndeki 537 yıllık tarihi Çandarlızade Atik İbrahim Paşa Camii’nin son cemaat mahfili ile iç kısımdaki pencerelerin tamamı PVC ile kaplanmış.

pvc camii

İstanbul Eminönü’ndeki Mercan’da bulunan Çandarlızade Atik İbrahim Paşa Camii, adeta pimapenlerle donatılmış durumda. Sadrazam İbrahim Paşa’nın 1478’te inşa ettirdiği tarihi caminin son cemaat mahfili olarak bilinen kısmı ile iç kısımdaki pencerelerin tamamı pimapen (PVC) ile kaplanması tepkilere yol açtı. Pimapen kaplamaların kim tarafından, ne zaman yaptırıldığı ise bilinmiyor. Yapının 1980’li yılların sonunda onarılmaya başlandığını belirten Mimar Dr. Sinan Genim, ahşap tavan, minber ve mihrabı yeniden yapılan tarihi caminin 1993’te yeniden ibadete açıldığını söylüyor.

Milliyet gazetesinden Mert İnan’ın haberine göre, dış cephenin yanı sıra caminin iç kısmında bulunan tarihi çinilerin üzerine monte edilen elektrik tesisatı da yaşanan ihmali gözler önüne seriyor.

İstanbul Anıtlar Kurulu eski Başkanı Prof. Dr. Mete Tapan, yapılan uygulamanın Koruma Yüksek Kurul kararlarına aykırı olduğunu belirterek, “Çandarlızade Atik Paşa Camisi 1478 yılında Atik İbrahim Paşa tarafından yaptırıldı. Maalesef, 15. yüzyıla ait bu camide PVC (Polivinil klorür) malzemeyle yapılan doğramalara yer verilmiş. Ayrıca Koruma Yüksek Kurul ve ilke kararlarına rağmen caminin son cemaat mahfili de kapatılmış ve tüm konstrüksiyon burada da PVC profillerinden oluşturulmuş. Rüzgar ve soğuğu önleme, daha fazla kapalı alan yaratma amacıyla yapılan bu türlü revakların kapatılması caminin orijinal estetiğini bozmaktadır. Dünyada benzer müdahalelerde çok daha titizlilikle davranılmakta” diyor.

Yazan: Erman ERTUGRUL

Kaynak : arkeofili.com

43. istanbul müzik festivali

istanbul-muzik-festivali600’e yakın sanatçı eserleriyle İstanbul gecelerini daha anlamlı kılacak. O halde, İstanbul’u dinlemenin tam vakti…

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından Borusan Holding sponsorluğunda düzenlenen 43. İstanbul Müzik Festivali, yarın akşam gerçekleştirilecek açılış töreni ve konseriyle başlıyor. “Kültürel Manzaralar” temasıyla 29 Haziran tarihine kadar aralarında Yuri Bashmet, Fazıl Say, Gidon Kremer, Yuja Wang, Magdalena Koená, Emmanuelle Haïm ve festivalin bu yılki Yerleşik Konuk Orkestrası Deutsche Kammerphilharmonie Bremen’in de bulunduğu 600’e yakın yerli ve yabancı sanatçıyı Aya İrini Müzesi ve Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall gibi İstanbul’un 12 farklı mekânında ağırlayacak.

Festivalin mihenk taşlarının festival heyecanlarını ve festivalden beklentilerini sorduk. İlk olarak da İstanbul Müzik Festivali Direktörü Yeşim Gürer Oymak’ın kapısını çaldık.

‘YILDIZ İSİMLERDEN ÇOK, İÇERİK ÖNEMLİ’

-Festival denince akla artık ilk olarak İKSV geliyor. Özellikle de İstanbul Müzik Festivali. Sizce uzun soluklu festival olmasının ardında ne var?

İstanbul Müzik Festivali’nin 43 yıldır hem sanatçılar hem de izleyiciler tarafından ilgiyle takip edilmesinin ve uluslararası alanda etkisini artırabilmesinin sırrı, yaratıcı programları, seyirciyi şaşırtabilmesi, sürekli yenilik peşinde koşması ve dünyada klasik müzikte olan gelişmeleri çok yakından takip edebilmesinde yatıyor. Bugün Türkiye’de pek çok özel kurum, klasik müziğin en büyük isimlerini sunabiliyor. Festivalin farkı burada ortaya çıkıyor. Bizim için artık ‘yıldız isim’lerden çok, projenin içeriği önemli. Bir festivalin en önemli görevi, sanatçılar ve projeleri için yaratıcı bir platform oluşturmaktır. Bir festival sanatçılara hayal kurabilecekleri yaratıcı bir ortam sağlamalı, hatta bir adım ötede yaratıcı anlamda riskler alabilmeleri için bir platform oluşturabilmeli. Seyirciler açısından baktığımızda ise, öncelikle onlar için bu festivalde nasıl sıra dışı ve özel anlar yaratabileceğimizi göz önünde bulundururuz. İstanbul Müzik Festivali olarak dinleyicilerimize mümkün olduğunca çeşitli yenilikler içeren ve sürprizlerle dolu anlar yaşatmayı, dağarcıklarına yeni eserler kazandırarak kimi zaman onları konfor alanlarından çıkarmayı ve özel anlar yaratmayı amaçlıyoruz.

-Bu yılki tema epey derin ve müzikseverler tarafından merakla bekleniyor. “Kültürel Manzaralar”ı etkinlik boyunca katılımcılar nerelerde yakalayacak?

Festivalin başından sonuna kadar pek çok “Kültürel Manzara” karşımıza çıkacak. İlk olarak müzikseverlerin kaçırmaması gereken günümüzün en büyük kemancılarından Gidon Kremer ve Kremerata Baltica’nın 1 Haziran tarihinde Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde sunacakları “Rus ve Amerikan Mevsimleri” konserini saymak istiyorum. Astor Piazzolla’dan Philip Glass’a ulaşan muhteşem bir konser programı ve arkada gösterilecek olan özel video projeksiyonu kaçırmamalarını tavsiye ederim. Seyirciler için gerçek bir deneyim olacak bu konser. Tabii bunun dışında Angela Hewitt’den “İspanyol Manzaraları”, Alliage Quartet’ten “Paris Dans Ediyor” konseri, Schubertiade, Franz Liszt Oda Orkestrası, Borodin Quartet, Kim Kashkashian konserleri dünyanın pek çok yerinden manzaralar sunacak bizlere.

-İKSV her yıl çıtayı yükseltiyor. Genç müzisyenlere de el uzatıyor. Bu festivalin bir de misyon sırtlandığını düşünebiliriz sanırım.

Genç müzisyenler bizler için çok önemli, bu ülkenin geleceği onlar. Bu nedenle 9 yıldır festivalin açılış konserlerini ülkemizin gelecek vaat eden genç müzisyenleriyle gerçekleştiriyoruz. Bu yıl açılış konserinde dinleyeceğimiz genç piyanist Can Çakmur, gerçekten özel bir yetenek. Aynı zamanda her yıl festival genç solistini sunan projemiz var. Bu yıl genç solistimizi flüt dalında seçtik. Bengisu Kömürcü Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Orkestrası eşliğinde ilk kez festival izleyicileriyle buluşacak. Tabii Barış İçin Müzik Orkestrası’nı da unutmamamız gerekir. Onlar da küçük topluluklarıyla festival süresince konser öncesi etkinliklerimizde yer alacak.

NEREDE? NE ZAMAN?

29 Haziran’a kada rsürecek. 43. İstanbulMüzik Festivali programına ve biletlerine muzik.iksv.org adresinden ulaşılabilir.

SAYILARLA MÜZİK FESTIVALİ

-Festival 42 yılda 3 bine yakın etkinlik gerçekleştirdi.

-Bu yıl yaklaşık 25 bin seyirciye ulaşacak.

-İstanbul Müzik Festivali gençleri desteklemek ve müziğe teşvik etmek amacıyla, 2007 yılından bu yana festivalin açılış konserlerinde genç müzisyenlere programında yer veriyor.

-Aynı şekilde İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın 40. yılında (2012), geleceğin sanatçılarının yetişmesine katkıda bulunmak amacıyla, vakfın kurucuları arasında yer alan ve Türkiye’de operanın gelişmesine büyük katkıda bulunan Aydın Gün anısına başlattığı teşvik ödülü, her yıl klasik müzik alanında bir gence veriliyor.

-İKSV, Barış İçin Müzik Vakfı’nın gelişimine, uluslararası arenada yer edinmesine ve sürdürülebilirliğine yönelik çalışmalar yürütecek; destekçi arayışı, iletişim çalışmaları ve organizasyona yönelik konularda da 2013 yılından beri kurumsal partnerliğini üstleniyor.

PROF. FİLİZ ALİ: BEREZOVSKY’NİN KONSERİ KAÇMAMALI

İstanbul Müzik Festivali Onur Ödülü’ne layık görülen Prof. Filiz Ali ödülünü yarın akşam alacak. Ali’den konserlerde en ön sıralarda olacağı, heyecanla beklediği konserleri aldık.

“Ödülü aldığımı duyduğumda benim için büyük bir sürpriz oldu. Ödül alma amacıyla değil, içtenlikle yaptığım ve bu nedenle ödüllendirildiğim için çok mutlu oldum. İKSV tarafından verilmesi benim için ayrıca anlamlı. Kurucularını da yakinen tanırım. İstanbul Müzik Festivali sayesinde dinleyebileceğimizi ummadığımız müzisyenler getirildi. Eskiden kaliteli müziğe ulaşmak gerçekten çok zordu.

Yaşam boyu başarı ödülü alacak olan Borodin kuarteti ile son zamanların en ilgi çeken piyanistlerinden Berezovsky’nin konserine gitmeyi çok istiyorum. Tabii AIMA Festival Orkestrası’nın Alexander Rudin ve Julian Milkis ile verecekleri konser de çok önemli. Ermeni bestecilerin eserlerinin de yorumlanacağı Kim Kashkashian & Peter Nagy konserine de gitmeyi çok isterim.”

ÇANAKKALE MUHAREBELERİNİN 100. YILI ŞEREFİNE

43. İstanbul Müzik Festivali, besteci, keman virtüözü ve şef Hasan Niyazi Tura’ya festival tarafından sipariş edilen “Şehidin Türküsü” eserinin dünya prömiyeriyle başlayacak. Tura şöyle diyor: “Festivalde dinleyicilerin duyacağı ilk notaların bestecisi olmak heyecan verici. İKSV’nin Çanakkale muharebelerinin 100. yılı şerefine bir eser ısmarlaması ve ortaya çıkan yeni eserimde Çanakkale gazisi büyükbabam Mustafa Niyazi Tura’nın, söz ve müziğini yazdığı türküsünü bir aile yadigârı olmaktan daha ileriye taşımam tarifi zor ama çok güzel duygular.”

“GENÇLERE BÜYÜK SALONLARDA ÇALMA İMKANI VERİLİYOR”

Türkiye’nin dört bir yanında ve yurtdışında eğitimlerini sürdüren 24 yaş altı flütçüler arasından Bengisu Kömürcü festivalde konuk olmaya hak kazandı. 22 yaşındaki Kömürcü, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, İstanbul Devlet Konservatuvarı Senfoni Orkestrası ve şef Antonio Pirolli ile aynı sahnede olacak. İleride eğitimci olmak isteyen Kömürcü, “İstanbul Müzik Festivali’nin çok dolu bir tarihi var. Her zaman önemli müzisyenleri ağırladı, bu sene de öyle olacak. Biz gençlere de yer veriliyor olması çok anlamlı. Çünkü maalesef bugün ülkemizde büyük bir kitleye haber verip, böyle salonlarda çalma imkânımız yok. 20 Haziran’daki konserim için de çok heyecanlıyım. Bunu bir başlangıç olarak görüyorum. Gelişmeye devam etmeyi ve ileride öğrenci yetiştirmeyi hedefliyorum” diyor.

PİYANİST ANGELA HEWİTT: BENCE HER ŞEY HARİKA OLACAK

“1700’lerde Domenico Scarlatti’nin yazdığı sonatlarının yanı sıra Albeniz’in süiti, Granados’un dansları ve Falla’nın fantezilerini çalmak ve dinlemek ilginç ve etkileyici bir deneyim. Bu isimler fevkalade eserler yazdı ve piyanistlerin neler yapabileceğini gözler önüne serdi. Bu konser için ben de çok heyecanlıyım. İstanbul’da birkaç kere çalmama rağmen İstanbul Müzik Festivali benim için ilk olacak, bu yüzden çok heyecanlıyım fakat bence harika olacak! Umarım dinleyiciler de memnun kalır.”

GABOR BOLDOCZKİ: YENİ TROMPET KONÇERTOLARI GEREK

“İstanbul’un görkemli Osmanlı saray ve bahçelerinin yanı sıra gece hayatı etkileyici. Fazıl Say ile birkaç kere çaldım, harikaydı. Gülsin Onay ile yeni bir müzikal işbirliği gerçekleştirecek olmanın heyecanını yaşıyorum. Yakında İstanbul’a yeni trompet konçertoları getirmek istiyorum.”

Kaynak: Habertürk

tarihte-bugun-ne-oldu421 Mayıs, Gregoryen Takvimi’ne göre yılın 141. (artık yıllarda 142.) günüdür. Yıl sonuna kadar kalan 224 gün vardır.

Olaylar

  • 996 – III. Otto, Kutsal Roma Germen İmparatorluğu tacını giydi. 16 yaşındaki Otto, 3 yaşından beri Almanya kralıydı. İmparatorluğu 6 sene sürdü.
  • 1847 – Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü (Defterhane-iş Amire Kalemi) kuruldu.
  • 1864 – Kuzey Kafkasyalılar-Çerkesler’in anavatanları olan Kuzey Kafkasya’dan Ruslar tarafından Osmanlı topraklarına sürgün edilmesi
  • 1881 – Amerikan Kızılhaçı Clara Barton tarafından kuruldu.
  • 1900 – Rusya, Çin’deki Boxer ayaklanmasını bahane ederek Mançurya’yı işgale başladı.
  • 1904 – FIFA (Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği) Paris’te kuruldu.
  • 1927 – ABD’li havacı Charles Lindbergh, ‘Sprit of St. Louis’ adlı uçağıyla New York’tan Paris’e uçarak, Atlas Okyanusu’nu geçen ilk pilot oldu.
  • 1950 – Demokrat Parti’nin 14 Mayıs’taki seçimlerden galibiyetle çıkmasıyla Adnan Menderes Başbakan, Celâl Bayar Cumhurbaşkanı oldu.
  • 1960 – Harp Okulu öğrencileri, Hükumet aleyhine sessiz yürüyüş yaptı.
  • 1963 – Harp Okulu Komutanı Talat Aydemir Anayasa’nın önerdiği bazı reformların gerçekleştirilmediği gerekçesiyle ikinci bir darbe girişiminde bulundu, fakat başarılı olamadı.
  • 1979 – San Francisco, California’da Dan White’ın Harvey Milk ve George Moscone cinayetlerinden minimum cezayı almasına karşı ‘White Night Riots'(Beyaz Gece Ayaklanması) yaşandı.
  • 1981 – Atatürk’ün 100’üncü doğum yıl dönümü törenlerle kutlandı.
  • 1983 – Avrupa Konseyi’nin, Avrupa medeniyetinin zenginliğini oluşturan kültürleri tanıtmak amacıyla düzenlediği sergilerden 18’incisi İstanbul’da Anadolu Medeniyetleri Sergisi adıyla açıldı.
  • 1991 – Hindistan Başbakanı Rajiv Gandhi öldürüldü.
  • 1994 – Hacda şeytan taşlama sırasında izdiham çıktı: Yedisi Türk olmak üzere 185 hacı öldü.
  • 1996 – Örtülü ödenekten 5.5 milyar lira ile bazı kişi ve kuruluşları dolandırdığı öne sürülen Selçuk Parsadan, Balıkesir’in Altınoluk beldesinde yakalandı.
  • 1997 – Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, Refah Partisi’nin Anayasa’nın laiklik ilkesine aykırı eylemlerin odağı haline geldiği gerekçesiyle sürekli kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne dava açtı.
  • 2004 – Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Anayasa değişikliğini onayladı ve Devlet Güvenlik Mahkemeleri (DGM) kaldırıldı.

Doğumlar

  • 1471 – Albrecht Dürer, Alman ressam, matematikçi (ö. 1528)
  • 1688 – Alexander Pope, İngiliz şair
  • 1855 – Émile Verhaeren, Belçikalı şair (ö. 1916)
  • 1902 – Marcel Breuer, ABD’li mimar ve tasarımcı (ö. 1981)
  • 1947 – İlber Ortaylı, Tarih Profesörü-Akademisyen
  • 1980 – Aydın Çetin, Türk futbolcu
  • 1982 – Saygın Soysal, Türk sinema ve dizi oyuncusu
  • 1987 – Mateus de Souza, Brezilyalı Futbolcu
  • 1994 – Tom Daley, İngiliz dalgıç

Ölümler

  • 1895 – Franz von Suppé, Avusturyalı besteci (d. 1819)
  • 1935 – Jane Addams, ABD’li toplumsal reformcu, Nobel Barış Ödülü sahibi (d. 1860)
  • 1952 – John Garfield, ABD’li aktör (d. 1913)
  • 1965 – Geoffrey de Havilland, İngiliz uçak tasarımcısı (d. 1882)
  • 1971 – Avni Dilligil, Türk tiyatro sanatçısı (d. 1908)
  • 1983 – Eric Hoffer, ABD’li yazar (d. 1902)
  • 1991 – Rajiv Gandhi, Hindistan başbakanı (d. 1944)
  • 1997 – Mustafa Ekmekçi, Türk gazeteci ve yazar (d. 1924)
  • 2000 – John Gielgud, İngiliz oyuncu (d. 1904)
  • 2000 – Barbara Cartland, İngiliz yazar (d. 1901)
  • 2005 – Şevki Şenlen, Türk eski milli futbolcu ve spor yazarı (d. 1949)
  • 2008 – Cengiz Keskinkılıç, Türk tiyatro ve dizi oyuncusu, seslendirme sanatçısı, yönetmen (d. 1938)

Tatiller ve Özel Günler

  • Dünya Süt Günü
  • Diyalog ve Kalkınma için Dünya Kültürel Çeşitlilik Günü
  • Fırtına : Ülker Fırtınası

tarihte-bugun-ne-oldu44 Mayıs, Gregoryen Takvimi’ne göre yılın 124. (artık yıllarda 125.) günüdür. Yıl sonuna kadar kalan 241 gün vardır.

Olaylar

  • 1494 – Kristof Kolomb, Jamaika’ya vardı.
  • 1814 – I. Napolyon, Elba Adasının Portoferraio kasabasına vardı ve sürgün hayatı başladı.
  • 1865 – Abraham Lincoln suikast sonucu öldürülüşünden üç hafta sonra Springfield Illinois’de toprağa verildi.
  • 1904 – Panama Kanalı’ın inşasına başlandı.
  • 1912 – İtalya, Rodos’u işgal etti.
  • 1919 – Çin Cumhuriyeti’nde yabancı mallarını boykotu savunan öğrenci ayaklanması
  • 1924 – 1924 Yaz Olimpiyatları Paris’te başladı.
  • 1930 – Mahatma Gandi, İngilizler tarafından tutuklandı.
  • 1931 – Mustafa Kemal Atatürk, üçüncü kez Cumhurbaşkanı seçildi.
  • 1932 – Al Capone, vergi kaçırma suçundan Atlanta’da hapse girdi.
  • 1949 – İstiklal Mahkemeleri’ne ilişkin yasa yürürlükten kaldırıldı.
  • 1953 – Ernest Hemingway, Yaşlı Adam ve Deniz adlı romanıyla Pulitzer Ödülü aldı.
  • 1970 – ABD’de, Ohio Kent Üniversitesi’nde, ABD’nin Kamboçya’yı işgalini protesto eden öğrencilere müdahale eden güvenlik güçleri dört öğrenciyi öldürdü, dokuzunu yaraladı.
  • 1979 – Margaret Thatcher, İngiltere başbakanı seçildi. İngiltere tarihinin ilk kadın başbakanı oldu.
  • 1994 – Filistin Kurtuluş Örgütü ile İsrail, Batı Şeria ve Gazze’de yaşayan Filistinlilere özerklik verilmesini öngören antlaşmaya imza attı.
  • 1997 – Eurovision Şarkı Yarışması’nda, Şebnem Paker’in seslendirdiği ‘Dinle’ adlı şarkı üçüncü oldu.
  • 1997 – Irak’tan Avrupa ülkelerine gitmek isteyen 25 kişiyi taşıyan iki tekne, Ege Denizi’nde battı. 17 kişi boğuldu, yedi kişi kayboldu.
  • 2002 – Nijerya’da bir yolcu uçağı kalkıştan hemen sonra düştü: 148 kişi öldü.
  • 2009 – Mardin’de yapılan bir düğün sırasında düğündekilere kan davası yüzünden aynı aileden olan insanlara ateş açıldı. Saldırıda 3 hamile kadın 6 çocuk toplamda 44 kişi öldü.

Doğumlar

  • 1655 – Bartolomeo Cristofori, piyanonun mucidi
  • 1770 – François Gérard, ressam
  • 1825 – Thomas Henry Huxley, İngiliz biyolog
  • 1826 – Augustus Le Plongeon, Britanyalı amatör arkeolog, eski eserler uzmanı ve fotoğrafçı
  • 1878 – Aleksandr Tamanian, Ermeni mimar ve kentbilimci
  • 1880 – Bruno Taut, Alman mimar
  • 1881 – Aleksandr Kerenski, Rus politikacı
  • 1889 – Fritz von Opel, Alman otomotiv sanayicisi
  • 1928 – Muhammed Hüsnü Mübarek, Mısırlı politikacı, cumhurbaşkanı
  • 1929 – Audrey Hepburn, Belçikalı sinema oyuncusu
  • 1936 – Manuel Benitez, El Cordobés adıyla bilinen İspanyol Boğa güreşçisi
  • 1939 – Amos Oz, İsraili yazar
  • 1954 – Ricky Ford, Amerikan Jazz saksofoncu
  • 1956 – Ulrike Meyfarth, Alman bayan eski yüksek atlamacı
  • 1964 – Rocco Siffredi, İtalyan film aktörü, yönetmeni ve yapımcısı
  • 1967 – Haydar Zorlu, Türk asıllı Alman oyuncu
  • 1972 – Mike Dirnt, ABD’li gitarist ve baterist.
  • 1974 – Andy Khachaturian, Ermeni asıllı ABD’li besteci ve şarkıcı.
  • 1985 – Fernandinho, Brezilyalı futbolcu

Ölümler

  • 1506 – Hüseyin Baykara, Timur İmparatorluğu hükümdarı ve şair (d. 1438)
  • 1519 – Lorenzo di Piero de’ Medici, Floransa yöneticisi, Urbino Dükü (d. 1492)
  • 1734 – James Thornhill, İngiliz ressam (d. 1675)
  • 1903 – Gotse Delçev, Bulgar devrimci (d. 1872)
  • 1938 – Carl von Ossietzky, Alman yazar (d. 1889)
  • 1945 – Nadir Mutluay, İstiklâl Savaşı’nda Anadolu’da çıkan iç isyanları bastırmada ve işgale direnen Türk güçlerine silah temin etmede önemli hizmetleri geçmiş Müftü. (d. 1879)
  • 1945 – Fedor von Bock, Alman subayı (d. 1880)
  • 1955 – George Enescu, Romanyalı besteci (d. 1881)
  • 1979 – Tezer Taşkıran, Türk öğretmen, siyasetçi, yazar, ilk kadın milletvekillerinden (d. 1907)
  • 1980 – Josip Broz Tito, Yugoslavya devlet başkanı, mareşal (d. 1892)
  • 1984 – Diana Dors, İngiliz aktris (d. 1931)
  • 1985 – Fikri Sönmez (Terzi Fikri), Fatsa eski Belediye Başkanı (Fatsa Devrimci Yol davasından tutuklu olarak kaldığı Amasya askeri cezaevinde kalp krizi sonucu) (d. 1938)
  • 1997 – Esin Engin, Türk müzisyen (d. 1945)
  • 2001 – Leman Bozkurt Altınçekiç, ilk Türk kadın jet pilotu (d. 1932)
  • 2009 – Dom DeLuise, ABD’li aktör, komedyen yapımcı ve yönetmen (d. 1933)

Tatiller ve Özel Günler

  • 1979 – Star Wars Günü
  • Fırtına : Çiçek Fırtınası

tarihte-bugun-ne-oldu429 Nisan, Gregoryen Takvimi’ne göre yılın 119. (artık yıllarda 120.) günüdür. Yıl sonuna kadar kalan 246 gün vardır.

Olaylar

  • 1903 – Alberta, Kanada’da meydana gelen toprak kaymasında 70 kişi öldü.
  • 1916 – Kut’ül Ammare Kuşatmasında Halil Kut Paşa komutasındaki 6. Ordu, Irak cephesinde Kut’ül Ammare kasabasında İngiliz Mezopotamya ordusunu teslim aldı.
  • 1920 – TBMM, Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nu onayladı.
  • 1939 – Türk güreşçileri Yaşar Doğu ve Mustafa Çakmak, 66 ve 87 kilolarda Avrupa ikincisi oldu.
  • 1945 – İtalya’daki Alman birlikleri teslim oldu.
  • 1945 – Adolf Hitler, Eva Braun ile Berlin’de evlendi ve Amiral Karl Dönitz’i veliahtı tayin etti.
  • 1945 – Sovyet tankları Berlin’e girdi. Sovyet askerleri şansölyelik binasının kapılarını zorlarken, Nazi lideri Adolf Hitler, tabancayla intihar etti.
  • 1945 – Dachau Toplama Kampında tutulanlar, ABD Kara Kuvvetleri’ne bağlı 42. Piyade Tümeni ve diğer 7. Ordu birlikleri tarafından kurtarıldı.
  • 1949 – Sabahattin Ali’yi öldüren Ali Ertegin’in yargılanmasına başlandı.
  • 1951 – Helsinki’de düzenlenen Dünya Serbest Güreş Şampiyonası’nı Türk Milli Takımı kazandı.
  • 1955 – Güney Vietnam’da iç savaş başladı.
  • 1959 – CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Ege illerini kapsayan yurt gezisine çıktı. Ankara Garında ve Eskişehir Tren İstasyonunda halkın muhalefet lideriyle görüşmesi ve gösteri yapması polis tarafından engellendi.
  • 1959 – İzmir Toplu Basın Mahkemesi, Demokrat İzmir gazetesi Yazı İşleri Müdürü Şeref Bakşık’ı usulsüz tekzipten 14 gün hapse mahkum etti. İstanbul Toplu Basın Mahkemesi, Havadis gazetesi Yazı İşleri Müdürü Hamdi Tezkan’a, aynı suçtan 12 gün hapis cezası verdi.
  • 1960 – Ankara ve İstanbul’da üniversiteler 1 ay süreyle kapatıldı. İstanbul Üniversitesi’nde gösterilere polisin silahlı müdahalesinde önceki gün bir öğrenci ölmüş, ayrıca sıkıyönetim ilan edilmişti.
  • 1964 – Parlamento Muhabirleri Derneği kuruldu.
  • 1968 – Hair Müzikali, Broadway’de perdelerini açtı.
  • 1969 – Arsa Ofisi Kanunu TBMM’de kabul edildi ve Arsa Ofisi Genel Müdürlüğü kuruldu. (15 Aralık 2004 tarihinde kaldırıldı)
  • 1971 – Çetin Altan ve İlhan Selçuk 9 Mart 1971 darbe teşebbüsü ile ilgili olarak sorgulanmak üzere gözaltına alındılar.
  • 1972 – Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, hükümeti kurma görevini eski başbakanlardan Suat Hayri Ürgüplü’ye verdi.
  • 1979 – Süleyman Demirel, Türkiye Muhtarlar Federasyonu’nun 5. Genel Kurulu’nda “Türkiye Muhtarbaşı” seçildi.
  • 1980 – 1 Mayıs’ın yasaklandığı il sayısı 30’a yükseldi.
  • 1981 – Ankara Sıkıyönetim Askeri Savcılığı, MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş ve 219 sanık hakkında idam istemiyle dava açtı.
  • 1983 – Resmi Gazete’de yayımlanan İçişleri Bakanlığı tebligatına göre, 12 Eylül askeri darbesinden sonra 242’si 10 yıl, 481’i 5 yıl olmak üzere toplam 723 kişi siyaset yasağı kapsamına alındı.
  • 1991 – Bangladeş’te meydana gelen kasırga, en az 138.000 kişinin ölümüne ve 10 milyon kişinin evsiz kalmasına neden oldu.
  • 1992 – Los Angeles’da çıkan halk ayaklanmasında üç gün içinde 54 kişi öldü ve yüzlerce bina tahrip edildi.
  • 2004 – Oldsmobile, son otomobilini üretti. Şirket, tam 107 yıldır otomobil üretimi yapıyordu.
  • 2005 – Suriye, 29 yıl süren işgalin ardından Lübnan’dan tamamen çekildi.
  • 2007 – İstanbul’da Çağlayan Mitingi düzenlendi.
  • 2011 – Büyük Britanya’da Galler Prensi William, Kate Middleton ile evlendi.

Doğumlar

  • 1854 – Henri Poincaré, Fransız matematikçi (ö. 1912)
  • 1899 – Duke Ellington, caz müzisyeni (ö. 1974)
  • 1901 – Hirohito, Japon imparator (ö. 1989)
  • 1943 – İlker Başbuğ, Türkiye eski Genelkurmay Başkanı
  • 1954 – Jerry Seinfeld, ABD’li komedyen
  • 1958 – Michelle Pfeiffer, ABD’li sinema oyuncusu
  • 1969 – İzel Çeliköz, Türk pop müziği şarkıcısı
  • 1970 – Andre Agassi, ABD’li tenisçi
  • 1970 – Uma Thurman, ABD’li sinema oyuncusu
  • 1975 – Ziynet Sali, Türk Pop Müzik Sanatçısı
  • 1976 – Taner Gülleri, Türk futbolcu
  • 1982 – Cengiz Coşkun, Türk model ve oyuncu
  • 1983 – Semih Şentürk, Türk futbolcu

Ölümler

  • 1771 – Francesco Bartolomeo Rastrelli, İtalyan kökenli Rus mimar (d. 1700)
  • 1924 – Ernest Fox Nichols, ABD’li eğitimci ve fizikçi (d. 1869)
  • 1947 – Irving Fisher, ABD’li ekonomist (d. 1867)
  • 1951 – Osman Batur, Çinlilere karşı bağımsızlık mücadelesi veren halk kahramanı. (d. 1899)
  • 1951 – Ludwig Wittgenstein, Avusturya kökenli İngiliz filozof (d. 1889)
  • 1956 – Wilhelm Ritter von Leeb, Alman mareşal.(d. 1876)
  • 1967 – Anthony Mann, ABD’li film yönetmeni, aktör (d. 1906)
  • 1979 – Muhsin Ertuğrul, yönetmen, oyuncu, yapımcı (d. 1892)
  • 1980 – Alfred Hitchcock, İngiliz sinema yönetmeni (d. 1899)
  • 1988 – Leman Cevat Tomsu, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk kadın mimarı (d. 1913)
  • 1992 – Burhan Uygur, Türk ressam (d. 1940)
  • 2006 – John Kenneth Galbraith, Kanada kökenli ABD’li ekonomist (d. 1908)
  • 2008 – Albert Hofmann, LSD’yi sentezleyen ilk kişi olarak tanınan İsviçreli bilim adamı (d. 1906)
  • 2009 – Sedat Balkanlı, Türk futbolcu (d. 1965)

Tatiller ve Özel Günler

  • Dünya Dans Günü