Şunun için etiket arşivi: 2012

Çelişkiler (Contradictions) isimli sergisi, 31 Mayıs – 28 Temmuz 2012 tarihleri arasında Akbank Sanat’ta

 Çelişkiler, neredeyse her şeyin sonuna eriştiği, ‘sonculuğun’ (endism) hakim söylem haline geldiği ve ‘sonrası’ (post) söylemlerinin başladığı bir dönemde, bireysel ve tekil, toplumsal ve çoğul olanın ancak çelişkiler içinde üreyebildiğini saptayan ve bir daha izleyiciye tanımlatan bir zemin. Sınırlarını kapitalist üretim koşullarının belirlediği bir dünyada cinsiyeti irdeleyen sanatçı, ezberlenmiş ve önkabullere dayandırılmış kimlikleri, bedenin ve duyuların kendi iç sınırlarını sorguluyor. Bu sorgulama, özgül olanın gerek kültürel, gerekse bedensel plandaki yansıması hatırlatılarak yapılıyor. Connor’un uyumlu olduğu kabul edilen düzlemlerin çelişkileri üstüne yoğunlaşan yapıtları, aynı zamanda çağdaş sanatın da bir duruşmaya çağrılması demek!

Sanatın toplumsal zihniyeti etkileme gücünün en çarpıcı boyutlara ulaştığı bir dönem olan 1980’lerden beri sanat yapan Maureen Connor’un eserlerinin neredeyse bu dönemin bir topoğrafyası olduğunu belirten Küratör Hasan Bülent Kahraman sergi ile ilgili değerlendirmesinde; “Connor, Çelişkiler sergisindeki eserleri ile 1990’larda sanat-piyasa-kapitalizm ilişkisini derin bir sorgulamaya tabi tutuyor. Post modern dönem diye adlandırılan bu çağda unutmayalım ki, bizatihi post modernitenin kendisi ‘geç kapitalist dönemin kültürel mantığı’ olarak tanımlanıyordu. Böyle bir dönemde, belirttiğim çıkışı yapan sanatçının arayışının son derecede özgül olduğunu da kaydetmek gerekir. Sanatçı,  buradan hareketle kapitalizmin ve modernitenin en önemli sorunsallarından biri olan beden ve kimlik meselesine kayıyor. Her iki olguyu da kadın üstünde somutlaştırıyor. İki katmanlı olarak düşünülebilen sergide her şeyden önce bir zaman ekseni var. Connor, 1990 öncesinde, çok uzak bir tarihte gerçekleştirdiği ve sergilediği yapıtlarla yeni yapıtlarını birlikte sunuyor. Bu, dönüşümün sanatçıda kristalize olan izdüşümüne bir gönderme. Serginin ikinci katmanı ise bir sorgulama düzlemi. İzleyiciyi kuşatan ve zorlayan bir sanatsal anlayış duruyor karşımızda. Her dönemeçte, her yapıtta izleyici, bir kez daha kendisiyle yüz yüze getiriliyor. Bunu bir katılım politikası olarak görmek mümkün olsa da bu aynı zamanda yabancılaştırmayı ve soyutlamayı da içeren bir yaklaşım. Kadınlığa biçilmiş roller, bu videonun çok verimli imgeleriyle tam bir çakışma halinde. Bu da serginin adında barındırdığı çelişkileri kapsayan bir çakışma” dedi.

ETKİNLİK: Sergi- Çelişkiler  (Contradictions)

Sanatçı: Maureen Connor

Küratör: Hasan Bülent Kahraman

Tarih: 31 Mayıs – 28 Temmuz.2012

Yer: Akbank Sanat

Sergi Açılış Tarihi: 30 Mayıs 2012

Etkinlik ücretsizdir

 Kaynak : [-]

İstanbul’74 tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen ‘İstanbul Uluslararası Sanat ve Kültür Festivali-Istancool’ bugün başlıyor.

istancool

Festival

25.05.2012 – 27.05.2012
Istanbul

Istanbul Uluslararası Sanat ve Kültür Festivali
25-27 Mayıs 2012, İstanbulTürkiye

www.istanbul’74.com

İstancool

ISTANBUL’74, Uluslararası yayın grubuVisionaire’in katkılarıyla ’İstanbul Uluslararası Sanat ve Kültür Festivali’nde yine Türkiye’nin ve dünyanın en önde gelen yaratıcı isimlerini İstanbul’da buluşturuyor. The Istanbul Edition Hotel’in festival konaklama sponsoru olarak  uluslararası konukları ağırlayacağı organizasyon için heyecanlı bekleyiş ve geri sayım başladı.

Festival kurucu ortağı ve kreatif başkanı Demet Müftüğlu Eşeli ile festival kurucu ortağı ve kuratörüAlphan Eşeli, Sanat ve Kültür Platformu“ISTANBUL’74” çatısı altında, 2010 ve 2011 yıllarında organize ettikleri festivalin üçüncüsünü yine moda, sanat, yayıncılık, müzik, mimari ve sinema alanlarında dünya’nın en yenilikçi ve üretken kurumların işbirliğiyle, içeriği daha da kuvvetlenmiş bir programla, ücretsiz ve herkesin katılımına açık bir etkinlik olarak gerçekleştireceklerdir. 

“İstanbul Uluslararası Sanat ve Kültür Festivali”, uluslararası sanatçı, yayıncı, yazar, yönetmen, tasarımcı, oyuncu, müzisyen, mimar ve moda tasarımcılarını, Türkiye’deki meslektaşları ile buluşturarak kültürel bir alışverişin sağlanması, evrensel anlamda zihinleri açmak ve İstanbul’dan farklı ülkelere ilham vermek için çalışmaktadır. Sanatsal deneyimlemeler, yaratıcı keşifler, sergiler, film gösterimleri, söyleşiler ve paneller ile yaşadığımız çağın en önemli ve kritik konularını ele alan ve üzerinde fikir üretmeye yol açan bir dünya festivali olarak, İstanbul’un her anlamda  marka kimliğini güçlendirecek bir amaca yöneliktir.

Festivalde,  dünya sinemasında Türkiye’yi başarıyla temsil eden usta yönetmen FERZAN ÖZPETEK, gerek Türkiye gerek uluslararası alanda ses getiren projelerin sahibi mimar EMRE AROLAT, edebiyat dünyamızın en değerli yazarlarından AYŞE KULİN; ünlü besteci ve piyanist TULUĞ TIRPAN, Türkiye’nin en başarılı oyuncularından MELTEM CUMBUL gibi isimler, başarılı oyuncu PELİN BATU’nun sunumuyla ve moderatörlüğü’nde gerçekleştirilecek panellerde, festivalin uluslararası konukları KARL LAGERFELD, MARIO SORRENTI, RICCARDO TISCI, NATE LOWMAN, CHARLIE SIEM, CARINE ROITFELD, MARK ROMANEK, ZOE CASSAVETES gibi sinema, moda, tasarım ve daha bir çok sanat dalında dünyanın önde gelen isimleriyle festival kapsamında İstanbul’da biraraya gelecek.

Festivalin 2011 yılındaki katılımcıları arasında; Terry Gilliam, Reha Erdem, Tilda Swinton, Riccardo Tisci, Dan Colen, Venice Film Festival director Marco Mueller, Reha Erdem, Courtney Love, Sophie Calle, Murathan Mungan, Ryan McGinley, Haider Ackermann, Michael Stipe, Serra Yilmaz, Jefferson Hack, Sam Taylor-Wood and Kirsten Dunst gibi isimler bulunmaktadır.

2012 yılı için,  önceki yılların başarılarından yola çıkarak İstanbul’un ufku açık bir dünya şehri profilini destekler nitelikte, geniş bir yelpazeye yayılan ve iddialı içeriğe sahip, 3 günlük bir kültürel buluşma programı, sanat ve kültür alanında Türkiye’nin ve dünyanın en önde gelen isimlerini 25 – 27 Mayıs tarihleri arasında İstanbul’da buluşturacak.

 İstanbul Uluslararası Sanat ve Kültür Festivali 2012 sponsorları:

VAKKO – Ana Sponsor;

Turizim ve Kültür Bakanlığı – Desteği ile;

Istanbul EDITION – Resmi Konaklama Sponsoru;

İstanbul Büyük Şehir Belediyesi‘nin Desteği ile;

Vakko Moda Merkezi, Tophane-i Amire – Mekan Sponsorları;

Hallas, Selamlique Istanbul, Ultra RPM – Festival Destekçileri;

Audi – Ulaşım Sponsoru;

Toles Event and Congress – Lojistik;

Prime Class – CIP Servisi;

Basın Ofisi Türkiye: SRP İSTANBUL

Zeynep Sungur / +90 534 826 47 00 / [email protected]

 Detaylı bilgi ve görsel için:

Hande Yedidal / [email protected] / 0212 243 3948 / www.istanbul74.com.

 Basın Ofisi Uluslararası: Adam Abdalla // Erika Oman

Nadine Johnson & Associates, Inc.

T: +1 212 228 5555 E: [email protected] / [email protected]

Daha fazla bilgi için :  www.istanbul74.com

Yepyeni Albümleri A Retrospective’in Avrupa Turnesi Kapsamında 19 Temmuz’da Kuruçeşme Arena’da!

Pink Martini

“Sympathique”, “Hang on Little Tomato”, “Hey Eugene!” ve “Splendor in the Grass“ albümleri ileTürkiye’de büyük bir hayran kitlesine sahip, her albümleri ile altın plak kazanan Pink Martini, grubun 17 yıllık kariyerlerini özetlediği yepyenibest of albümleri “A Retrospective“’in Avrupaturnesi kapsamında 3 özel konser için Türkiye’de.

Pink Martini 27. Uluslararası İzmir Festivali kapsamında 8 Temmuz’da Çesme Açıkhava Tiyatrosunda, 9 Temmuz’da Ankara’da OdtüMezunlar Derneği Vişnelik Tesisleri’nde ve 2005 yılında açılışını yaptığı Kuruçeşme Arena’da 19 Temmuz’da hayranları ile buluşacak.

Samurayların aşk şarkılarından 1930’ların Küba müziğine, Fransızca şansonlardan Brezilyasokak şarkılarına kadar dinlemesi en keyifli şarkıları tozlu raflardan bulup çıkaran topluluk, ChinaForbes’un sağlık nedenleri ile kısa bir ara vermesi nedeniyle 2011 Mart ayında gruba katılan Storm Large’ın kulak pası silen sıcak vokali ve yepyeni şarkıları ile yine unutamayacağınız konserlerle Pasion Turca himayesinde Türkiye’de.

Pink Martini Hakkında 

Pink Martini

“Pink Martini’nin hayatı seven enerjisini ve orijinalliğini sıkıştırabilecek bir kalıp ya da tanım yok…”BBC Music Review.

Pink Martini 1994 yılında Klasik piyano eğitimi alan Harvard mezunu Thomas M. Lauderdale tarafından Portland’da kuruldu.

Pink Martini kurulduğu günlerde politik tavrı olan, sivil toplum örgütlerinin yardım ve bilinçlendirme amaçlı organizasyonlarında sahneye çıkan bir orkestra olarak yola çıkmıştı.

Thomas M. Lauderdale’in Harvard’dan sınıf arkadaşı China Forbes, orkestraya 1995’te katıldı. Pink Martini kurulduğu ilk günlerden beri farklı dillerde, farklı kültürlerin şarkılarını dünyaya sunmaya ve dünyaca ünlü Senfoni orkestralarıyla sahne almaya devam ediyor.

The Boston Pops, San Francisco Senfoni Orkestrası, Hollywood Bowl Orkestrası ve Los AngelesFilarmoni orkestrası gibi ünlü orkestralarla zengin bir evrensellik yakalayan Pink Martini daha önceki üç albümüyle 2 milyondan fazla satış rakamına ulaştı.

Pink Martini Sympathique adlı ilk albümlerini 1997’de yayınlar yayınlamaz Fransa’nın ünlü “Victoires de la Musique “ ödüllerinde “Yılın şarkısı” ve “ En İyi Yeni Sanatçı” kategorilerinde aday olarak uluslararası bir fenomen haline geldi.

2004, yılında yayınlanan ikinci albümleri “Hang on Little Tomato”, Amazon albüm satışları listesinde 1 numara olmayı başarmıştı. Grubun üçüncü albümleri Hey Eugene! hem Billboard en çok satan albümler listesinde ilk 30’da yeraldı hem de ikinci kez Amazon albüm satış listelerinde 1 numara olmayı başardı.

Pink Martini’nin yeni stüdyo albümleri “Splendor in the Grass”ı da kendi plak şirketleri Heinz Records etiketiyle çıkardılar.

Kendilerini “Dünyanın değişik köşelerinden melodileri ve ritimleri bir araya getirip, modern bir formda sunan müzik arkeologları” şeklinde tarif eden topluluğun kurucu üyesi piyanist Thomas M. Lauderdale, “Bir müzik belgeseli hazırlıyor gibiyiz; dünya vatandaşı ve müzik elçileri olarak, her zaman değişik kültürlerin geleneklerini, dillerini, tarihlerini bilmek ve çalışmak zorundayız. ABD’li bir grubuz, ancak zamanımızın büyük bir bölümünü Avrupa’da geçiriyoruz. En büyük amacımız, hangi kültürden olursa olsun, dünya üzerinde çok geniş bir dinleyici kitlesine seslenebilmek” diye ekliyor.

Türkiye’deki konserleriyle de büyük ilgi gören topluluk Türkiye sevgisini ülkemizdeki turnelerinde çektirdikleri resimler ile “Hang on Little Tomato” albümlerinin kartonetine taşıyarak göstermişti. Avrupa’daki ilk performansını Cannes Film Festivali’nde gerçekleştiren Pink Martini özellikle Fransa, İspanya, Portekiz, Belçika, İsviçre, Yunanistan, Lübnan gibi ülkelerde kapalı gişe konserlere imza atıyor.

Los Angeles, Oregon, Seattle, New Jersey, San Antonio ve Kansas City senfoni orkestralarıyla birlikte konserler veren topluluk, 2003 yılında Frank Gehry’nin mimari şaheseri Los Angeles Filarmoni’nin yeni evi Walt Disney Konser Salonu’nun açılışını yaptığı gibi 2005’te Türkiye’de de Kuruçeşme Arena’nın açılışını yapmıştı.

Televizyonların ünlü dizileri de Pink Martini şarkılarını soundtrack olarak kullanmak için birbirleriyle yarışıyorlar. The West Wing’den Desperate Houseviwes’a kadar Pink Martini’nin şarkıları şimdiye kadar birçok ünlü dizide kullanıldı.

2011 sonbaharinda 2 yepyeni albüme imza atan Pink Martini, ilk olarak Saori Yuki ile ‘1969’ albümünü ardından da 17 yıllık hikayelerini özetledikleri ‘piyasaya çıkardı. ‘1969’ Pink Martini, efsanevi Japon sanatçı Saori Yuki 2007 yılında Pink Martini’nin “Taya Tan” adlı şarkıyı yeniden yorumlamasıyla başlayan ortak hikayelerini 1969 yılının en güzel şarkılarını biraraya getirerek hazırladıkları sımsıcak bir albüm. 1969 albümü “Blue Light Yokohama”, “Yuuzuki”, “Mayonaka noBossa Nova (Geceyarısı Bossa Nova’sı)” gibi Japonya’nın en ünlü şarkılarını ve Pink Martini tadında yorumlanan “Yoake no Scat (Yeni Bir Şafak Melodisi)” gibi Saori Yuki’nin en meşhur şarkılarını içeriyor. Albümde Fransızca, Japonca ve İngilizce 12 şarkı bulunuyor.

Jorge Ben’in ünlü “Mas Que Nada” , Peter Paul & Mary “Puff, The Magic Dragon” şarkısı ve Peggy Lee’nin ünlü “Is That All There Is” şarkısına kadar uluslararası ünlü şarkılara da yeni yorumlar getiren albüm , bir Japon efsanesi olan Saori Yuki’yi de Türkiye’deki dinleyici ile buluşturuyor.

‘1969’ albümü ile aynı anda grup 17 yıllık kariyerlerini özetledikleri 8 yepyeni şarkı ile destekledikleri en iyiler – best of çalışması ‘A Retrospective’ piyasaya çıkardı.

Türkiye satışları ile birçok kez altın plak kazanan topluluk Türkiye’yi Monica Molina, Buika, Mariza gibi birçok dünya starını ile ilk kez buluşturan Pasion Turca’nın himayesinde üç dev konserle İzmir, Ankara ve İstanbul’da.

Samurayların aşk şarkılarından 1930’ların Küba müziğine, Fransızca şansonlardan Brezilya sokak şarkılarına kadar dinlemesi en keyifli şarkıları tozlu raflardan bulup çıkaran topluluk, China Forbes’un sağlık nedenleri ile kısa bir ara vermesi nedeniyle gruba 2011 Mart ayında katılan Storm Large’ın kulak pası silen sıcak vokali ve yepyeni şarkıları ile yine unutamayacağınız konserlerle Pasion Turca himayesinde Türkiye’de.

 Kaynak : [-]

Belgesel tadınızı değiştirecek filmler

Yaygın belgesel algısını değiştirmek için yola çıkan DOCUMENTARIST, 1-6 Haziran tarihlerinde dopdolu bir programla seyirci karşısına çıkıyor. Belgeselin “ekşi ama bağımlılık yaratan” tadını erikle özdeşleştiren festival, bu yılki poster ve tanıtım filmlerinde ünlüleri erik yerken görüntüledi.

Documentarist

DOCUMENTARIST 5. İstanbul BelgeselGünleri, 1 – 6 Haziran’da altı mekana yayılan dopdolu bir programla 5. yaşını kutlamaya hazırlanıyor.

Belgesel sinemanın en nitelikli ürünlerini bir araya getiren seçkisiyle yaygın belgesel algısını değiştirmeyi hedefleyen festival, bu seneki görsel kampanyasını erik esprisi üzerine kurdu.

Eriğin “ekşi ama bağımlılık yaratan” tadını belgeselle özdeşleştiren festivalin tanıtım filmlerinde, sinemada patlamış mısırkültürüne karşı alternatif olarak erik sunuluyor.

Tanıtım filmlerinde Bülent Emin Yarar, Muhammet Uzuner, Tülin Özen, Türkü Turan, Ayça Damgacı, Derviş Zaim gibisinema ve tiyatro oyuncuları rol aldı.

Haziranda İstanbul’da belgesel konuşulacak

Bu yılki festivalin onur konuğu, yaşayan en önemli belgeselcilerden Heddy Honigmann. Filmlerinden oluşan kapsamlı bir retrospektifle ağırlanan yönetmen, gösterimlere katılıp soruları yanıtlayacak, ayrıca bir “sinema dersi” verecek.

Arap Dünyası’ndan, Kapı Komşumuz: Yunanistan, Belleğin İzinde, Müzik Belgeselleri gibi özel bölümlerin yer aldığı bu seneki programda Uluslararası Panorama başlığı altında son dönemin ödüllü belgesellerinden geniş bir seçki sunulacak. Türkiye’den ise, çoğunluğu genç yönetmenlerin filmlerinden oluşan 25 film yer alıyor.

Yurtdışından 30’dan fazla konuğun katılacağı festivalde, gerçeğin “eriğimsi” tadını andıran 90’a yakın film sunulacak. Festival haftası boyunca Hollandalı eğitmenlerle gerçekleştirilen Yaratıcı Belgesel Geliştirme Atölyesi başta olmak üzere, sinema dersi, panel, söyleşi, multimedia gösterisi gibi pek çok yan etkinlik düzenlenecek.

DOCUMENTARIST’in gösterim ve etkinlikleri, 1-6 Haziran 2012 tarihlerinde Akbank Sanat, Fransız Kültür Merkezi, Aynalı Geçit Etkinlik Mekanı, SALT Beyoğlu, SALT Galata ve Romen Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek.

Festivalin onur konuğu: Heddy Honigmann

Bugüne kadar belgesel sinemanın pek çok ustasını ağırlayan DOCUMENTARIST’in bu yılki onur konuğu çağımızın en önemli belgeselcilerinden olan Heddy Honigmann.

Lima’nın sokaklarını arşınlayan yoksul taksicinin hikâyesini anlatan “Metal ve Melankoli“,  Rioluların cinselliğe bakışını müthiş bir neşeyle yansıtan “O Amor Natural“,  Paris metrosunda müzik yaparak geçimini sürdüren göçmenlerin dünyasını anlatan “Yeraltı Orkestrası“, dünyanın pek çok çatışma bölgesinde BM Barış Gücü içinde görev yapmış askerlerin yaşadığı travmaları müzikten destek alarak aktaran “Crazy“,  kocalarını iç savaşta kaybetmiş Bosnalı kadınlarla empati kurmamızı sağlayan “İyi Koca, Sevgili Oğul” ve güçlülerin talan ettiği Peru’da, güçsüzlerin unutulmuşluğun zincirini kırma çabasını anlatan “El Olvido” gibi klasikleşmiş filmlerinin yer alacağı geniş kapsamlı bir retrospektifle İstanbul’da ağırlanacak olan yönetmen festivalde bir de sinema dersi verecek.

Dünyanın dört bir yanından en yeni belgeseller DOCUMENTARIST’te

Erik yiyen kedi

DOCUMENTARIST programında, onur konuğu Heddy Honigmann’ın retrospektifinin yanı sıra, dünyadan en yeni belgeselleri izleyiciyle buluşturacak olan “Uluslararası Panorama“, dünyanının gündemine oturan bir coğrafyayı daha yakından tanımaya yardımcı olacak filmlerin buluştuğu “Arap Dünyası: Değişim Rüzgârları“, komşumuzun içinden geçtiği zorlu sürece ayna tutan filmlerin ağırlıkta olduğu “Kapı Komşumuz: Yunanistan“, bellek ve belgesel sinema ilişkisini tartışılacağı “Belleğin İzinde“, müzikle sinemanın mutlu birlikteliğine örnek oluşturan filmlerden oluşan “Müzik Belgeselleri” ve Türkiyeli belgeselcilerin üretimlerini içeren “Türkiye Panorama” gibi bölüm başlıkları altında 90’a yakın belgesel gösterilecek.

DOCUMENTARIST 2012 programında Berlinale, Venedik, IDFA, Selanik, DOK Leipzig, CPH:DOX, Jihlava gibi festivallerden seçilen en yeni ve ödüllü filmlerin yanısıra, “Sınırın Ötesi” gibi klasikler de yerini alacak.

Meksika’dan Polonya’ya, Mısır’dan Lübnan’a, Yunanistan’dan Hollanda’ya dünyanın dört bir köşesinden çarpıcı belgesellerin yer aldığı “Uluslararası Panorama” bölümünde Anja Reiss’in yönettiği ve evlerini terk eden Süryanilerin yıllar sonra bölgeye dönüşlerini konu edinen “Aramilerin Dönüşü“, Frauke Sandig’in yönettiği ve vahşi kapitalizm karşısında yalnızca Mayalar’ın değil, bitkileri ve hayvanlarıyla tüm dünya ve tüm insanlığın yok olduğunu savunan “Gökyüzünün Kalbi, Dünyanın Kalbi“, Nocem Collado tarafından çekilen veAfganistan ve Nepal’de dul kalan kadınların ne gibi zorluklar yaşadığını konu alan “Yalnızlığın Haritası” öne çıkıyor.

Kriz sebebiyle son iki yıldır belgesel üretiminde patlama yaşanan Yunanistan’ın içinden geçtiği zorlu sürece ayna tutan filmlerin ağırlıkta olduğu “Kapı Komşumuz: Yunanistan” başlıklı bölümün öne çıkan filmleri arasında; Myrna Tsapa’nın yönettiği ve Mısır’da yaşayan Yunan kökenli yaşlı bir kadının yaşamından kesitleri anlatan “Katinoula“, Chyrysa Tzelepi ve Tania Hatzigeorgiou’nun yönettiği, çekimleri büyük zorluklar içinde beş yılda tamamlanan ve İmroz Adası’nın (Gökçeada) son kalan Rum sakinlerinin anlatılarını kaydetmeyi amaçlayan “25. Meridyen“, TV belgesel dizisi Docville 2011 için Yannis Misouridis’in çektiği, cinema verite tarzı diyebileceğimiz belgesellerden “280 Kostantinapolis Sk., Selanik“, Christos Georgiou’nun kamerasını Aralık 2008’de Atina’da yaşanan olaylarda polis kurşunuyla öldürülen 15 yaşındaki Alexandros Grigoropoulos’un yakın arkadaşının tanıklığında işsizlik, ekonomik bunalımı, eğitim sistemideki bozuklukları ve hükümet protestolarına çevirdiği “İsyanın Çocukları” ve Nikos Katsaounis ve Nina Maria Paschalidou’nun yönettiği ve yönetmenlerin Yunanistan’da yaşananları belgelemek için 14 fotoğrafçıyla birlikte çıktıkları bir yıllık yolculuğu anlatan “Kriz” yer alıyor.

Bellek ve belgesel ilişkisinin tartışmaya açılacağı “Belleğin İzinde” bölümünde ise, Angelika Levi’nin Nazi kıyımından kurtulan bir kadının hikâyesini konu eden “Hayatım, Bölüm 2” ve bir göçmenlik öyküsü anlatan “Absent-Present” filmleri öne çıkıyor. Levi, festivalin konuğu olarak İstanbul’a gelerek, fimlerinde neden “Toplumsal Bellek” konusunu işlediğine dair bir sunum yapacak.

Dünyanının gündemine oturan Arap coğrafyasını daha yakından tanımaya yardımcı olacak filmlerin buluştuğu “Arap Dünyası: Değişim Rüzgârları” bölümünde Dahna Abourahme’nin yönettiği ve bir mülteci kampında kadınların dayanışmasını anlatan “Kadınlar Krallığı: Ein El Hilweh“, Soudade Kaadan’ın yönettiği, Şam’daki köklü ailelerin hayat tarzını masalsı bir dille anlatan “Şam Çatıları ve Cennet Bahçeleri“, Marcin Sauter’in yönettiği ve Arapların sözlü hikâye geleneğini anlatan “Hakawati” bulunuyor.

Türkiye’den 25 belgesel DOCUMENTARIST programında

DOCUMENTARIST, çok düşük bütçelerle ve zor koşullarda film üreten Türkiyeli belgeselcilere destek olmayı sürdürüyor. DOCUMENTARIST 2012 programında yer alan filmlerin 25’e yakını Türkiye’den belgeselcilerin son filmlerinden seçildi. Bu filmlerin üçte biri Türkiye’deki gündeme paralel olarak Kürt meselesi ve anadil konularını ele alıyor.

Türkiyeli belgeselcilerin filmlerini seyirciyle buluşturacak olan “Türkiye Panorama” bölümünün öne çıkan filmleri arasında Mizgin Müjde Arslan’ın ilk uzun metrajlı belgesel filmi olan ve İstanbul’dan Mahmur Mülteci Kampı’na uzanan bir yolculuk ile gerilla babasını arayan bir kadının öyküsünü anlatan “Ben Uçtum, Sen Kaldın“, yönetmenliğini Veli Kahraman’ın yaptığı ve Kırmancki dilinin yok olma sürecini konu eden “Anadilim Nerede?“, Murat Bayramoğlu’nun uzunca bir dönem yasaklanan, bilmenin faydadan çok zarar getireceği inancı yerleştirilen bir dilin, farklı kuşaklardaki taşıyıcıları arasında zora dayanarak ve başarıyla hayata geçirilmiş kopuşunun hikâyesini anlatan filmi “Türkçe Pekiyi“, Halil Fırat Yazar ve Metin Çelik’in yönettiği ve KCK operasyonlarını anlatan “Dengê Derî“, Bingöl Elmas’ın çocuk gelinler sorunsalını gözler önüne serdiği filmi “Oyun Evi“, Gülşah Doğan’ın kendi amcası Cemal ve yengesi Emine’nin aşkları üzerinden çocuk yaştaki evlilik konusuna değindiği filmi “Aşkın Kış Mevsimi“, Osman Şişman ve Özlem Sarıyıldız’ın yönettiği ve Erzurum Bağbaşı’ndaki HES inşaatına karşı senelerdir süren hukuki ve fiziki mücadeleyi anlatan “İşte Böyle“, Okan Avcı’nın yönettiği ve müzisyen Erkan Oğur’un sanat yolculuğunu anlatan “Telvin“, Bertan Başaran’ın Barbaros Erköse’nin hayatı üzerinden Türk müziğinin çeşitliliğinin ve eklektik yapısınının analinizi yapan filmi “Sensiz Yaşanmaz“, Angelika Brudniak & Cynthia Madansky’nin yönettiği, Türkiye’nin sekiz komşusunun sınırlarında geçen ve sınırın iki yanındaki insanları bölen ve birleştiren etmenleri ele alan “1+8“, Murat Erün’ün çektiği ve fiziksel engelli iki arkadaşın bir motosiklet ve ona takılı yolcu sepetiyle İstanbul’dan Muğla’ya yaptığı on üç günlük eğlenceli yolculuğu anlatan “800 Km Engelli“, Bülent Öztürk’ün depremden hemen sonra Van’a giderek çektiği filmi “Beklemek“, Evrehmu Baydemîr ‘in yazıp yönettiği ve iklim değişikliği nedeniyle kaybolan bağbozumu gelenekleri ve bağbozumu sırasında kullanılan kelimelerle birlikte Kirmanckî dilinin de silinmesini anlatan “Bağbozumu” bulunuyor.

Özel Gösterimler: “Theo Angelopoulos, Ö. Lütfi Akad ve Seyfi Teoman anısına”

DOCUMENTARIST, yakın dönemde kaybettiğimiz üç yönetmeni özel gösterimlerle anıyor.

Programda, sinema tarihinin en önemli yönetmenlerinden, geçtiğimiz aylarda bir motosiklet kazası sonucu kaybettiğimiz Theo Angelopoulos‘un anısına Nicos Lygouris’in yönettiği “Zamanın Tozu“, Türkiye sinemasının büyük ustası Ö. Lütfi Akad‘ın İstanbul üzerine çektiği “Dört Mevsim İstanbul‘” ve genç yaşta geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybeden yönetmen Seyfi Teoman‘ın ilk kısa filmi “Apartman” filmleri yer alıyor.

Yeni Yetenek Ödülü artık “JVDK” adıyla verilecek

Hollanda Başkonsolosluğu’nun desteğiyle 2010’dan beri yönetmenlerin ilk ve ikinci filmlerine verilen ve bu seneden itibaren belgesel tarihinin önemli ustalarından Johan van der Keuken (JVDK) adına verilecek olan Yeni Yetenek Ödülü de, üçüncü kez sahibini bulacak.

Festivalde yan etkinlik ve atölyeler

DOCUMENTARIST, festival haftası boyunca programdaki temalara ilişkin atölye, panel, söyleşi, multimedia gösterimi ve sergi gibi pek çok yan etkinliğe ev sahipliği yapacak. Festivalde, Avrupa’daki saygın sinema okullarından Prag merkezli FAMU, öğrencilerinin ürettiği filmler ve konuklarıyla özel bir bölüme konuk olacak.

DOCUMENTARIST’in yerli ve yabancı belgeselciler için fikir platformu olma özelliği taşıyan, Hollanda’nın saygın belgeselcilerinden John Appel ve Jeroen Berkvens’in eğitmenliğinde düzenlenen ilk etabı mart ayında gerçekleştirilen Yaratıcı Belgesel Geliştirme Atölyesi’nin ikinci etabı 1-4 Haziran tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşecek. Atölyede, Türkiye’den seçilerek geliştirilen 7 projeye uluslararası yapım olanakları yaratılmaya çalışılacak, atölye sonunda seçilecek iki proje Kasım ayında IDFAcademy’e davet edilecek.

DOCUMENTARIST ve Mode İstanbul işbiriliğiyle DocNext ağı kapsamında genç belgeselcilere yönelik interaktif bir belgesel atölyesi düzenlenecek. Hollanda Başkonsolosluğu, İstanbul Fransız Enstitüsü, Yunan Başkonsolosluğu, Dimitrie Cantemir Romen Kültür Merkezi, Goethe Enstitüsü, Çek Cumhuriyeti İstanbul Başkonsolosluğu, SALT, Anadolu Kültür, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Hotel Armada, Zencefil, Picas Studio ve Avam Kahvesi desteğiyle gerçekleşen festivalin medya sponsorluğunu CNN TÜRK; tanıtım desteğini Birgün Gazetesi, Altyazı Sinema Dergisi, Yeni Film, Bianet, Zero İstanbul, Grizine, Fil’m Hafızası, Alternatif-İstanbul ve Filmlerim.com, Ekşi Sinema;  festival mobil uygulama desteğini ise Stüdyo Nord üstleniyor.

Ayrıntılı bilgi için: www.documentarist.org

K aynak : [-]

Türkiye’de her yıl Ulusal ve yerel bazda çok sayıda Sanat Fuarı açılır ve sanatçılar bu fuarlarda ; sanatsever ve koleksiyoncuların huzuruna çıkar. Ancak bir Uluslararası organizasyonun Türkiye uzantısı olan Contemporary Istanbul; düzenleyicileri, sponsorları, katılımcıları, sadece çağdaş sanatlarda yoğunlaşması ve izleyicileri açısından bildiğimiz sanat fuarlarından farklı bir yerdedir.

http://www.contemporaryistanbul.com/tr/information/

Contemporary istanbul 2012

Contemporary Istanbul Sanat Fuarı; Çağdaş Sanatları fuarlarının süper liğidir. Bu sanat fuarına katılmak hem galeri, hem de sanatçı için ciddi avantaj ve prestij sağlar.

Ana sponsorluğunu Akbank Private Banking ve destek sponsorluğunu Zorlu Center’ın üstlendiği ve ayrıca 20 adet hizmet ve destek sponsoru bulunan Türkiye’nin ilk ve tek çağdaş sanat fuarı Contemporary İstanbul; 2011 yılına 526 sanatçı, 3000 eser, 20 ayrı ülkeden 42’si yurtdışı, 48’i yurt içi olmak üzere 90 çağdaş sanat galerisi ile beraber birçok paralel etkinlik ve projeye ev sahipliği yaptı. Türkiye’nin uluslararası tek çağdaş sanat fuarı Contemporary İstanbul 6. Yılını kutlarken sanatseverlerin, koleksiyonerlerin, yerli ve yabancı basının akınına uğradı. 23 Kasım günü açılan fuarı 5 günde 62.000 sanatsever, 2.100 koleksiyoner ziyaret etti. Türkiye’de 20.- TL giriş ücreti ile ziyaretçi kabul eden ve bu kadar fazla izleyicisi olan başka bir sanat fuarı olduğunu bilmiyorum.

2012 yılında 7.sı yapılacak bu çağdaş sanarlar fuarı sanat severler arasında pek bilinmemektedir.

Organizatörlüğünü Çağdaş İstanbul Sanat Organizasyon ve Yatırımları A.Ş.’nin yaptığı Contemporary Istanbul jürisi tarafından seçilen ulusal ve uluslararası galerilerin katılımıyla oluşan ve çağdaş sanatın sunulduğu bir uluslararası çağdaş sanat buluşması olan bu fuar, 22-25 Kasın 2012 tarihlerinde Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Salanunda Resim, Heykel, Seramik, Video, Fotoğraf, Yerleştirme, Gravür / Kâğıt üzeri işler, Sayılı baskılar konularnda sanatseverlerin huzuruna 7.defa çıkacaktır.

Danışma Kurulu

Ali Akay

Leyla Alaton

Engin Ansay

Emin Mahir Balcıoğlu

Bingül Cerrahoğlu

Kortan Çelikbilek

Nuri Çolakoğlu

Oktay Duran

Can Elgiz

Levent Erden

Saltık Galatalı

Gazanfer Gür

Ali Güreli

Çetin Güzelhan

Emin Hitay

Hasan Bülent Kahraman

Şerif Kaynar

Ebru Özdemir

Suha Özkan

Aylin Seçkin

Çiğdem Simavi

Serpil Timuray

Necla Zarakol

Danışma kurulunun dağılımı ve bu kişilerin özelliği fuara ayrıca değer katmaktadır.

Çağdaş sanatın tüm Türkiye’ye yayılması misyonuyla 2012 yılından itibaren Çağdaş Sanat Buluşmaları‘nı düzenleyen Contemporary İstanbul, Anadolu’daki çağdaş sanat koleksiyonerlerine, iş dünyasından önemli isimlere ve genç sanatseverlere ulaşıyor.

Çağdaş Sanat Buluşmaları’nın bu yılki ilk durağı Antalya olacak, Contemporary İstanbul Çağdaş Sanat Buluşmaları Antalya’nın ardından, İstanbul, Bursa, Ankara, Adana ve İzmir’de gerçekleşecek.

Sanatın yatırım yönünün, sanat koleksiyonerliğine ilişkin bilgilerin uzmanlar tarafından aktarılacağı Çağdaş Sanat Buluşmaları’nda bölgenin çağdas sanat koleksiyonerleri, yatırımcılar, iş dünyasından önemli isimler, genç sanatseverler ve galericiler bir araya gelecek.

Sanat severlerin mutlaka Contemporary Istanbul 2012 yi izlemesi , Anadolu’da yaşayan ve bu fuarı izleyemeyecek sanatseverlerin de Antalya, Bursa, Ankara, Adana ve İzmir’de daha dar bir kapsamla bu çağdaş sanat fuarını izlemesinin yararlı olacağı düşüncesindeyim.

2011 yılında Ankara’dan sadece Siyah Beyaz Sanat Galerisi ; Ali Kotan, Nihat Kemankaşlı, Emre Okçuer’in eserleriyle katılmıştır.

Sanatta Ankara-İstanbul rekabetini gündeme getirenlerin; öncelikle bu fuara kimlerin ve hangi şehirden katıldığını incelemesi gerekir.

“Contemporary Istanbul2012 ‘ye Ankara’dan “ RC Art Gallery’in katılacağın” ı net olarak biliyorum. Hangi Çağdaş Sanatçılarla katılacağını RC Art Gallery’nin açıklaması daha doğru ve etik olacağı düşüncesindeyim. Biraz düşünürseniz siz de bulabilirsiniz .

 

Kaynak : [-]  vecdi uzun

 

Küba’nın başkenti Havana’da bir tiyatronun önünde çırılçıplak bir adam deniz kenarındaki bir duvara zincirlenmiş. Yanı başında iki kadın durmaksızın dantel işliyor.

Havana Sanat Bieanali

Bütün bunlar Havana Bienali’nin bir parçası.

Bienal organizatörleri bu sene ”sanatı sokağa çıkarmaya” karar vermiş.

Eserlerin ”elit” galerilerin dışına taşınmasının sanatçıların daha çok insana ulaşmasını sağlayacağına inanıyorlar.

Şehrin en köhne arka sokaklarındaki duvarlara yaşlı mahalle sakinlerinin devasa portreleri yapıldı.

Yaşlıların yüzlerindeki kırışıklıklar duvarların çatlaklarına karışıyor.

Sokak portreleri projesi dahilinde 21 kişinin resmini yapan Fransız sanatçı JR ”Küba sokaklarında ilk defa Che, Raul ya da Fidel dışında birilerinin portreleri var, hem de bu insanlar ünlü bile değiller” dedi.

JR ”Bu durum Havanalıları çok etkiledi. Burada insanlar sanat konusunda çok eğitimli ancak galeriye gitme alışkalıkları yok bu nedenle yaptığımızın çok önemli olduğunu düşünüyorum,sanatı halka getiriyoruz ” diyerek sözlerine devam etti.

Ve Bienal sadece arka sokaklarda da değil. Havana’nın ünlü sahil şeridi de bir açık hava galerisine dönüştü.

Malecon Havana’da denize paralel uzanan alçak bir duvar.

Havanalılar buraya hayal kurmaya, flört etmeye, sohbet etmeye geliyorlar.

Yerel halk bu duvara ”şehrin oturma odası” diyor.

Eleştirel bir ton?

Denizaltıya dönüştürülmüş bir araba

Bugünlerde halk bu alanı sanat eserleri ile paylaşıyor.

Parçalarına ayrılmış bir havan topu, futbol kaleleri arasına gerilmiş hamaklar ve hiç bir yere açılmayan parlak kırmızı kapılar bu sanat eserlerinden birkaçı.

Bienal’in küratörü Juan Delgado ”Malecon bu şehirde yaşayanlar için bir çok anıyı barındırıyor, bu anılardan bazıları hüzünlü bazıları ise çok mutlu. Bu sergi şehrin geçmişine, şu anına ve geleceğine ithaf edildi” diyor.

Eserlerden bir çoğu çok güçlü sosyal mesajlar içeriyor ki bu Küba için oldukça nadir.

Eserler; sınırlar, serbest dolaşım ve göç gibi konuları inceliyor.

Kübalılar hala adanın dışına seyahat etmek için hükümetten özel izin almak zorunda.

Deniz kenarında metal tellerden örülü bir panonun tam ortasından bir uçak silüeti kesilmiş. Sanki bir uçak dikenli tellerin arasından uçup kaçmayı başarmış gibi görünüyor; bir başka köşede ise mor paneller üzerine Malecon duvarı çizilmiş. Ancak duvar dikenli tellerden oluşuyor.

Denizin kenarına yatmış çıplak bir adam da oldukça dikkat çekiyor. Bu performansın adı da ”Özne”.

Yakınlardaki bir metro durağına 1950’li yıllara ait Chrysler marka bir araba park edilmiş. Ancak bu otomobil bir denizaltına dönüştürülmüş, bir adet periskopu bile var.

Delgado ”90’lı yıllarda insanlar denizi geçip ABD’ye ulaşabilmek için akılalmaz yöntemlere başvuruyorlardı. Denizi geçmek için otomobillerini kullananlar bile oldu” diyor.

Havana Sanat Bienalinden

Küratör ”Bana göre plastik sanatlar her zaman Küba’da en başarılı olan sanat dalı oldu. Plastik sanatlar burada herzaman avant-garde’dı, hep sosyal mesaj verirdi, ülkenin gidişatını eleştirirdi” diyor.

Bienal’e katılan sanatçılardan biri olan Alexandre Arrechea ”Tabii ki bunun da sınırları var, fakat burada sanatçılar oldukça zeki ve gizli mesajlar vermeyi çok iyi başarıyorlar” diyor.

Arrechea bienal içim iki yanında kulaklar olan yüksek bir sütun tasarlamış.

Eserin ismi ”Kimse dinlemiyor”.

Arrechea ”Eserim bazen güç sahibi kişilerin halkı duyamadığını anlatıyor, yukarı çıktıkça yerden gelen sesleri duymak zorlaşır” diyor.

Uluslararası izleyiciler

Havana

Inti Hernandez ise işlerini adada yaşayan Kübalılar ile diğer ülkelerdeki Kübalılar arasındaki farkları incelemek için kullandığını söylüyor.

Hernandez insanların isterlerse yüz yüze, isterlerse sırt sırta vererek oturabilecekleri bir bank tasarlamış.

Sanatçı ”Ben bu eserin herşeyin nasıl biraraya gelebileceğini anlattığını düşünüyorum, bence Küba dışında yaşayanların ülkeye önerecek çok şeyi var” diyor.

Dünyada tanınmayan genç sanatçılar için Havana Bienali uluslararası alanda ün kazanmak için önemli bir fırsat.

Küba modern sanatı ABD’de oldukça popüler. Her yıl yüzlerce eleştirmen, küratör ve koleksiyoncu Küba’yı sanat eserlerini görmek için ziyaret ediyor.

21 yaşındaki sanatçı Rachel Valdes ”Bu gerçekten önemli bir Bienal ve kariyerime etkisi büyük olacak” diyor.

Valdes Bienal için ilizyon ile gerçeklik arasındaki sınırı araştırdığını söylediği devasa bir ayna yaratmış.

 

Deniz kenarında en çok ilgi çeken eserlerden biri bu.

Valdes ”İnsanların enerjisini hissetmeyi seviyorum. Sanatı insanlara yaklaştırmak çok güzel bir duygu” diyor.

Bienali gezmek için ailesiyle birlikte gelmiş olan Antonio Rosario ”Bu Havana için devrimsel nitelikte” diyor.

Rosario sözlerine ”Burada herkesin galeriye gitme alışkanlığı yok ancak herkez Malecon duvarı çevresinde yürüyüşe çıkar, biraz oturur, şimdi bu sayede akşam yürüyüşlerimizde biraz da sanat görmüş oluyoruz” diyerek devam etti.

Ancak biraz geride, duvardaki yaşlı adam yüzü portresine bakan bir adam aynı fikirde değil.

Santos adlı adam ”Bu şehrin hayata ihtiyacı var” diye bağırıyor.

”Bence doğa resimleri çizmelilerdi. Ağaçlar, çiçekler… Belki de bir çocuğun doğumu çizilmeliydi. Ben öylesini tercih ederdim.”

 

Kaynak : [-]

Festivalin konusu “Kadına Yönelik Şiddet ve Ayrımcılık” oldu

2. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Adem Sözüer’in öncülüğünde, Başakşehir Belediyesiişbirliğiyle düzenlenen adalet, sinema ilişkisini çok kapsamlı bir kültürel etkinlikle gündeme getirmeyi hedefleyen Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nin ikincisi 27 Eylül – 4 Ekim 2012 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşmek üzere hazırlıklarını sürdürüyor.

Geçen yıl “Darbeler” olan festivalin bu yılki teması, toplumumuzda ve dünyada en önemli sorunlardan biri olması nedeniyle, “Kadına Yönelik Şiddet ve Ayrımcılık” olarak belirlendi. Festival geçen yıldan farklı olarak bu yıl iki uluslararası yarışma ile programını genişletiyor.

Uluslararası Altın Terazi Kısa Film Yarışması: Festivalin ana teması olan “Kadına Yönelik Şiddet ve Ayrımcılık” ile bağlantılı kısa filmlerin katılabileceği “Uluslararası Altın Terazi Kısa Film Yarışması”, 01 Ocak 2011 tarihinden sonra çekilmiş tüm kısa filmleri bekliyor. Yarışma kapsamında oluşturulacak jüri kurulu tarafından belirlenecek en iyi kısa filme 6.000 Amerikan Doları para ödülü veriliyor.

Uluslararası Altın Terazi Uzun Metraj Film Yarışması: Suç, ceza ve adalet ilişkili uzun metraj filmlerin katılabileceği yarışmaya 01 Ocak 2011 tarihinden sonra çekilmiş uzun metraj filmler başvurabiliyor. Yarışma kapsamında oluşturulacak jüri kurulu tarafından belirlenecek en iyi filme 20.000 Amerikan Doları para ödülü veriliyor.

Festivalin yarışmalı bölümlerine başvuruda bulunacak katılımcıların, internet sitesindeki başvuru formunu doldurarak, ön izleme kopyalarını en geç 16 Temmuz 2012 tarihine kadar festival merkezine ulaştırması gerekiyor.

Kaynaka : [-]

Refik Ahmet Sevengil etkinlikleri kapsamında Tanzimat ve Meşrutiyet dönemi afişlerinin yanısıra Türk Tiyatro Tarihi’ne bakış niteliğinde olan “Tiyatro Afişleri Sergisi” İBB Şehir Tiyatroları Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde 10 Mayıs – 5 Haziran günleri arasında izlenebilecek.

Tiyatro aşıkları

Tiyatronun topraklarımızda gelişimini, yaptığı derin arşiv araştırmaları ve çalışmalarıyla kitaplaştıran ilk Türk tiyatro tarihi yazarımız Refik Ahmet Sevengil‘in eşsiz koleksiyonundan seçilen el ilanları Osmanlı döneminin bir tarihsel yansımasıyla birlikte tiyatroseverlerle buluşuyor. Refik Ahmet Sevengil’in torunu Nesteren Davutoğlu tarafından hazırlanan Refik Ahmet Sevengil Koleksiyonu’na ait Tiyatro Afişleri, İstanbul Tiyatro Festivali’inin destegiyle bu yıl festivalde açıldı.

Sergiye paralel olarak Refik Ahmet Sevengil İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında bir etkinlikle anılacak. “Refik Ahmet Sevengil’i Anmak”adlı etkinlik 28 Mayıs saat 18:00 de İKSV Salon’da gerçekleşecek. Bu buluşmada Bir Aydınlık Adam adlı belgesel gösteriminin yanısıra Selim İleri, Cemal Ünlü ve Nesteren Davutoğlu’nun konuşmalarına yer verilecek.
Yapım ve evsahipliğini İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın üstlendiği Tiyatro Afişleri Sergisi Refik Ahmet Sevengil’in Türk Tiyatrosu Tarihi isimli kitaplarından bir izlek oluşturarak, bugün tiyatromuzun geldiği yerden geriye doğru açılan bir pencere, bir ses, bir nefes olarak tanımlanabilir. Sergi tiyatronun hayatın, hayata ilişkin meselelerin bir sahne üzerinde canlandırılmasıyla gerçekleşen bir duygu alışverişi, dünyada ne kadar insan hali varsa, bir o kadar eser konusu, anlatım biçimi oluşmuş olduğunu da düşündürüyor.
Serginin, Türk tiyatro geleneğinin köşetaşlarından kabul edilen Darülbedayi’nin günümüzdeki karşılığı olan Şehir Tiyatroları’nın çatısı altında Darülbedayi’nin son Genel Sanat Yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu’nun projeleri arasında olması da ayrı bir anlam taşımakta.

Kaynak:[-]

Bosna Hersek’te yaşanan savaşın izlerini silmek ve ülkenin başkenti Saraybosna’yı eskisi gibi kültür sanat ile tekrar buluşturmak için, 1995’te sanatçıların girişimiyle başlatılan Saraybosna Film Festivali’nin 18incisi 6 Temmuz’da başlayacak.

Sarajevo Film Festivali

Avrupa’nın en önemli film festivallerinden biri olarak kabul gören festival, Saraybosna’daki Halk Tiyatrosu binasında, 2008’de Cannes’te “Kar” filmi ile Grand Prix ödülününü kazanan ünlü Boşnak yönetmen Aida Begiç’in “Çocuklar” filminin gösterimi ile başlayacak.

Festivalin duyurusu için yapılan basın toplantısına katılan yönetmen Aida Begiç, galası Cannes Film Festivali’nde yapılacak “Çocuklar” filminin, 18. Saraybosna Film Festivali’nin açılışını yapacağı için duyduğu mutluluğu dile getirdi.

Öğrenci olduğu sırada Saraybosna Film Festivali’nde görev yaptığını hatırlatan Begiç, “Saraybosna Film Festivali ile birlikte büyüdük. Bu festival olmasaydı, yerli yönetmenlerin başarı yolu çok daha ağır olurdu” diye konuştu.

Saraybosna Film Festivali’ne bu güne kadar Angelina Jolie, Brad Pitt, Morgan Freeman, Saadet Işıl Aksoy, Semih Kaplanoğlu, Engin Günaydın, Nuri Bilge Ceylan ve Wim Wanders’ın da aralarında bulunduğu birçok ünlü katıldı.

 

Devletin üst kademesinin DT oyuncuları ve Şehir Tiyatroları oyuncularına bakışı açısı anlamında “arpalık” olarak gördüğü sanat mecrasındaki tartışmaya sessiz sedasız Kapitalizm el attı!

Tartışmanın bir yerinde olmak kararlılığı mı gösterirsiniz, ya da gazetelerin kenar köşesin de okuyup alkışlar mısınız bilemiyoruz?

Ama bazen küçük haberler büyük olaylara işaret edebiliyor. Bu büyüklük kavramı sizin nereden ve nasıl baktığınıza göre değişiyor elbette.

Yorumu sizlere bırakıyor ve belki gözünüzden kaçmıştır diye CNN’de yayınlanan haberi olduğu gibi aktarıyoruz. Canınız nereden bakmak istiyorsa oradan bakın. Nede olsa aydın ve sanatçı (!) dediğimiz bir takım zevat çıkarlarına ve kabına göre kıvrılmayı, eğilip bükülmeyi, şekil almayı iyi bilir!  Editör

 

“Nederlander Broadway’i İstanbul’a taşıyacak

Nederlander Broadway

(Alıntı Tarih ve Saati : 14.05.2012 12:22:48 – Güncelleme 51 dk. önce)

 

İstanbul’un en önemli arazisinde yükselen Zorlu Center, Türkiye’nin önemli bir sanat merkezi olmaya da aday. Zorlu Center’ın yöneticileri geçen hafta New York’ta imzaladıkları bir anlaşma ile Broadway’de çok sayıda tiyatroyu işleten Nederlander Grubu’nu Türkiye’ye getirmeyi başardı.

Hürriyet gazetesinden Vahap Munyar’ın bugünkü yazısı şöyle:

“Broadway şovlarının ve canlı eğlence sektörünün öncüsü 100 yıllık Nederlander Worldwide Entertaintment’in (NWE) Times Square’deki (New York) merkezindeyiz.

Masada NWE’nin ikinci kuşak patronu 80 yaşındaki Robert Nederlander, grubu yöneten oğlu Robert Nederlander (Jr), Zorlu Gayrimenkul Yönetim Kurulu Üyesi Emre Zorlu ve Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Even var.

Emre Zorlu, 2.5 milyar dolara tamamlanacak İstanbul’daki Zorlu Center’ın 300 milyon dolarlık Performans Sanatları Merkezi’nin efsane işletmecisini anons ederken heyecanlı:

– Neder-lander Ailesi’yle 25 yıllık anlaşma yaptık. Zorlu Center Performans Sanatları Merkezi’ni Nederlander Worldwide Entertaintment (NWE) işletecek. Bu, ünlü Broadway şovlarının dünyadaki önemli noktalarından birinin de İstanbul olacağı anlamına geliyor. Böyle bir işe imza attığımız için çok mutluyuz, gururluyuz.

Emre Zorlu, Performans Sanatları Merkezi’ne işletmeci belirlerken işe önce içerden başladıklarını belirtti:

Jimmy Nederlander Jr

– Türkiye’de 50 bin metrekarelik Performans Sanatları Merkezi’ni bir bütün olarak işletebilecek kimse çıkmadı. Bu konuda bir danışman firmayla anlaştık. Danışmanımız bize Broadway’i adres gösterdi. Böylece Nederlander Ailesi’yle görüşmelere başladık. 10 Mayıs 2012 itibariyle de anlaşmayı imzalamış olduk.

– İstanbul’da ilk büyük gösteri ne zaman gerçekleşecek?

– Projenin Mart 2013’te tamamlanması bekleniyor. Aynı dönemde Performans Sanatları Merkezi’mizin sürprizi de belli olur.

Mehmet Even araya girdi:

– Bugün New York’u, Londra’yı veya Paris’i ziyaret eden bir turist programına müzikal veya tiyatroyu da ekliyorsa İstanbul’a gelenler de dünyanın en iyi gösterilerini Zorlu Center’da izleyebilecek.

– NWE’yi Zorlu Performans Sanatları Merkezi’ni işletmeye nasıl ikna ettiniz?

– 3 bin 70 kişilik merkezimiz sadece İstanbul’da değil, Avrupa’da da iddialı olacak. Bizim bu işe verdiğimiz önem Nederlander’la anlaşmamızda en önemli rolü oynadı.

– Tüm işletme Nederlander’a mı ait olacak? Orada etkinlik yapmak isteyen karşısında Nederlander’ı mı bulacak?

Emre Zorlu yanıtladı:

– Evet… 25 yıl boyunca işletmecimiz Nederlander olacak. Bu sürenin uzaması konusunda opsiyon da var.

– Broadway’deki en güçlü işletmeci ve yapımcı Nederlander’i ikna edebilmek için üstüne para ödemeniz söz konusu mu?

Mehmet Even anlaşmadan detay verdi:

– Nederlander’in genel giderlerini karşılayacağız o kadar. Onun dışında işletmeden sağlanacak geliri paylaşacağız. Bu işi önemli bir uluslararası zincirin gelip otelimizi işletmesi gibi düşünün.

– Kendilerine “doluluk” garantisi verdiniz mi? Yani hedeflenen izleyici sayısına ulaşılamazsa siz Nederlander’a bir ödeme yapacak mısınız?

– Hayır, doluluk garantisi vermedik. Aksine onlar getirecekleri veya yapımını üstlenecekleri gösterilerle izleyici çekip, sağlanan gelirden bize de pay verecekler. Gösterilerin hedeflenen ilgiyi göreceğini düşünüyoruz.

–  İstanbul’a ilk getirecekleri gösteri ne olacak?

– Anlaşmayı yeni yaptık. Önümüzde bir yıla yakın süre var. Üzerinde çalışacaklar, konuşup karar vereceğiz. Şimdiden gelecek şovun adını vermek mümkün değil.

Bu önemli işbirliğini öğrendiğimiz toplantının ardından Walt Disney yapımı Lion King’i Nederlander’a ait salonlardan birinde izledik… 15’inci yılını doldurmak üzere olan şov için salon tümüyle doluydu…

Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nin dünya çapında işbirliği adımı, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sanatçılara sinirlenip, “Şehir Tiyatroları’nı özelleştireceğim” kararını aldığı döneme denk geldi…

Türk tiyatro tarihinde büyük yeri bulunan Şehir Tiyatroları’nın özelleştirilmesiyle ortaya çıkacak boşluk, Zorlu’nun Broadway’in güçlü işletme ve yapımcısı Nederlander’ı getirmesiyle dolabilir mi?

Broadway şovları New York’a milyonlarca turist çekiyor

Nederlander Worldwide Entertaintment (NWE) Başkan ve CEO’su Robert Nederlander Jr., Broadway’deki şov ve oyunların New York’a katkısına vurgu yaptı:

– New York’ta Broadway şovlarını izleyenlerin üçte ikisini turistler oluşturuyor. Yani, Broadway şovları New York’a milyonlarca turist çekmekte rol oynuyor. Bu şovlar New York’ta 10 milyar dolarlık bir ekonomi yaratıyor. 44 bin kişilik doğrudan istihdam alanı oluşuyor. Buradan en çok kazanan New York ve devlet oluyor.

Farklı ülkelerde iştirakleri olduğunu, bunlara son örneği Çin’in oluşturduğunu belirtip, ekledi:

– İstanbul, bu konuda dünyanın sayılı örnekleri arasına girecek. Broadway şovları İstanbul’a da ekonomik anlamda olumlu katkı yapacak. Tiyatro mıknatıs etkisi yapar, turist çeker. İstanbul’da da bunu göreceğiz.

Emre Zorlu

– Zorlu Performans Sanatları Merkezi’ni 25 yıllığına işletmeye sizi ikna eden ne oldu?

– Bir kere Türkiye’nin tarihsel derinliği var. Ayrıca Zorlu Ailesi’nin vizyonu, cesareti ve kararlılığı bizi etkiledi. Çünkü bu iş süreklilik ister.

Türkiye’nin ve İstanbul’un ekonomik gelişimine dikkat çekti:

– Performans Sanatları Merkezi gibi bir iş, iyi bir alım gücüyle süreklilik kazanır. Türkiye’nin büyümesini, İstanbul’un ekonomik gücünü biliyoruz.

Zorlu Performans Sanatları Merkezi projesinin iddiasının altını çizdi:

– Zorlu’da ortaya çıkacak kapasite Çin’de bile yok…

Nederlander Ailesi, Zorlu Performans Sanatları Merkezi’ni işletmek üzere heyecanla kollarını sıvıyor… Bakalım aynı heyecan, İstanbul’daki izleyici kitlesini sarıp, oraya çekecek mi?

Broadway şovları İstanbul’da başarıya ulaşır

Nederlander Worldwide Entertaintment’in (NWE) ikinci kuşak patronu Robert Nederlander, söze 300 milyon dolarlık Zorlu Performans Sanatları Merkezi’ni överek girdi:

– Dünyanın en harika kentlerinden İstanbul’da harika bir proje ortaya çıkıyor. Böyle bir projenin parçası olmak bize gurur veriyor. Şirketimizin 100 yıllık geçmişinde böyle gurur verici işbirlikleri çok sık yaşanmış değildir.

Tiyatronun yaşadığı güçlüklere dikkat çekti:

– Tiyatro, meşakkatli iştir. Zorlu Ailesi’yle çıktığımız bu meşakkatli yolculukta büyük işler başaracağız.

Türkiye’nin tarihine vurgu yaptı:

– Türkiye, binlerce yıllık tarih, zengin kültür ve geleneklerin egemen olduğu bir ülke. Broadway’in en iyi şovlarının gerçekleşeceği Zorlu Performans Sanatları Merkezi, bu konuda uluslararası güce ulaşacak.

Baba Robert Nederlander, mükemmeliyet sözü verdi:

– Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nin bu alanda mükemmeliyetin yeni merkezi haline gelmesine katkıda bulunmaya çalışacağız. İstanbul, sofistike bir izleyici kitlesine sahip. Broadway şovları hem artistik, hem de ticari yönden İstanbul’da başarıya ulaşacak.

Türkiye’de yerli yapım için de planlarımız var

Nederlander Worldwide Entertaintment (NWE) Başkan ve CEO’su Robert Nederlander Jr., İstanbul’u Broadway şovlarının turne listesine koymakla yetinmeyeceklerini vurguladı:

– Biz sadece işletmeci değil, aynı zamanda yapımcıyız. Gittiğimiz ülkelerde yerli yapımlara da imza atıyoruz. Bunun son örneğini Çin’de ortaya koyduk.

– Türkiye’de de bunu yapacak mısınız?

– Elbette… Önümüzdeki dönemde bunu göreceksiniz.

– Bu iş için Türkiye’de ne kadar harcama yapmayı göze alırsınız?

– Projeye göre değişir.

– Bir oyun veya şovun sahnelenmeye hazır hale gelmesi ne kadarlık yatırım gerektirir?

– 15-20 milyon dolar olabiliyor…

Walt Disney, Umutsuz Ev Kadınları dizisinin yerli versiyonunun Körfez ülkelerine ihracatbaşarısını görünce, “Türk filmi de yapabiliriz” noktasına geldi…

Nederlander Ailesi, Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde hedefine ulaştığını görürse, yerli yapımı daha hızlı şekilde gündemine alır…

Bu da Türk sanatçılar için yeni bir fırsat kapısı açar…

Yabancı gösterilerde tercüme de yapılacak

Zorlu Gayrimenkul Yönetim Kurulu Üyesi Emre Zorlu, Performans Sanatları Merkezi’nin en son teknolojik altyapıya sahip olacağını vurguladı:

– Örneğin Broadway şovları geldiğinde İngilizce bilmeyen izleyiciler için elektronik tercüme mümkün olacak.

Zorlu Gayrimenkul Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Even araya girdi:

– Simultene tercüme de yapılacak. Yani, izleyici kulaklığı takıp, sahnedeki oyunu, şovu Türkçe izleyebilecek.

– Nederlander’la anlaşma olasılığı belirdikten itibaren projenizde onların istediği yönde değişiklikler oldu mu, olacak mı? Bu, maliyeti artırır mı?

– Elbette bazı yönlendirmeleri olacak. Ancak, 300 milyon dolarlık bir projede 1-2 milyon dolarlık maliyet artışı çok da maliyet büyütücü sayılmaz.

– Performans Sanatları Merkezi yıllık ne kadar bütçeyle faaliyet gösterecek?

– İki haneli milyon dolardan aşağı olmaz…

– Nederlander, işletme için Türkiye’de bir şirket mi kuracak?

– Şimdilik işletmeyi bizim şirket üzerinden yapacaklar. Sonra belki birlikte yeni şirket kurulabilir…”

Kaynak :[-] 

2. Uluslararası Engelsiz Film Festivali tanıtım filmi için; Beste Bereket, Cengiz Bozkurt, Bennu Yıldırımlar, Tuğrul Tülek, Zeynep Çamcı, Mine Soley, Rüya Önal, İrem Altuğ, Ece Uslu, Ececan Gümeci, Burç Kümbetlioğlu ve Altan Akışık kamera karşısına geçti. Yönetmenliğini Burak Şenkal’ın yaptığı filmlerin jenerik müziği ise Mehmet İstanbulluoğlu’na ait.

Bu yıl 2.si düzenlenen festivalin tanıtım filmleri 4 farklı videodan oluşuyor ve ünlüler engellilerin sorunlarına dikkat çekiyorlar.
“Herkes için Eşit Saygı, Herkes için Eşit Yaşam Koşulları ve Adalet” ana temasından yola çıkılarak düzenlenen 2. Uluslararası Engelsiz Film Festivali 21-26 Mayıs tarihleri arasında izleyicilerle buluşacak.

Filimleri :

Festival sitesi için :  www.engelsizfilm.com

Kaynak : [-]

Michelangelo ve Raphael ilk kez Türkiye’ye geliyor!

The Great Masters İnteraktif sergisi

16. yüzyıl İtalya’sının en ünlü üç ustasının bilim ve sanatta nasıl izler bıraktıklarını anlatan The Great Masters Sergisi dünyada ilk kez Türkiye’de sergilenecek.

İnteraktif sergi, 1 Haziran – 31 Temmuz’da Arter Tasarım ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi işbirliği ile Tophane-i Amire Büyük Salon’da gerçekleşecek. İsveçli sergi tasarım şirketi Excellent Exhibitions AB tarafından tasarlanan “The Great Masters” sergisi dünyaca ünlüİtalyan küratörler Alessandro Vezzosi ve Francesco Buranelli tarafından hayata geçirildi. “The Great Masters”, 2010 yılında Göteborg, İsveç’te açılan ve 130 bin kişi tarafından ziyaret edilen “:And There Was Light” sergisinin geliştirilmiş bir versiyonu.

Sergide ziyaretçiler dokunmatik ekranlar vasıtasıyla Raphael’in yapmış olduğu resimler ve eskiRoma kalıntılarını ölçme ve düzenleme çalışmalarını görebilir, Leonardo’nun icatlarının mekanik özelliklerini deneyimleyebilir, Sistine Şapeli’nin tavanını boyamanın zorluğunu anlayabilirler. Sergi, 3 ünlü usta üzerinden yola çıkarak, keşifler çağı olarak bilinen 16. YY. İtalya’sını ve Rönesans’ı anlatıyor.

Serginin Giriş bölümünde yer alan medya odasında sunulacak 3 dakikalık bir film gösterimi, Rönesans döneminin yaratıcı 3 ustası hakkında genel bir bilgilendirme yapacak ve ziyaretçileri sergiye hazırlayacak. Bir başka bölüm olan Adli İnceleme’de “Mona Lisa” başta olmak üzere ünlü eserler detaylı olarak incelenecek. Ardından dünyanın en ünlü resimlerinden olan “Son Yemek” gerçek ölçüsünde ziyaretçi ile buluşacak. Ziyaretçilerin Leonardo da Vinci’nin kullandığı tekniklerle tanışacağı bu bölümde perspektif, renk, postür ve oranın uyumu konu edilecek. Sergi mimariye de yer veriyor ve Raphael ile Michalengelo tarafından yapılan St. Peters Bazilikası’nın yanı sıra dönemin yapıları için kaç kişinin çalıştığı, ne kadar zamanda inşa edildiği anlatılacak. Dokunmatik ekranlar sayesinde Sistine Şapeli’ni ziyaretçiler detaylı bir şekilde inceleyebilecek.
Serginin biletleri sergi mekanında bulunan My Bilet gişesinden ve My Bilet web sitesinden temin edilebilecek. Sergi hakkında detaylı bilgi serginin web sitesinde ve My Bilet’te.

 

Kaynak : [-]