Dev Heykellerin Sanatçısı Anish KAPOOR İstanbul’da

İstanbul özel günler yaşıyor. Bir tarafta kapılarını yeni açan 13.Uluslararası İstanbul Bienali; diğer yanda Sakıp Sabancı Müzesi’nde, kentin tarihi dokusu ile manalı bir ahenk yakalayan, kavramsal sanatın büyük ismi Anish Kapoor’un Türkiye’deki ilk kişisel sergisi… 10 Eylül’de sanatçının katılımıyla açılışı gerçekleşen etkinlik, sıra dışı boyuttaki taş eserleriyle sanatseverleri sonsuzluk ve karşıtlık kavramı üzerine düşündürecek

Anis-KapoorGeçen hafta Sakıp Sabancı Müzesi’ndeki katıldığım sergi ile ilgili basın toplantısında, yaşayan en ünlü ve yaratıcı sanatçılardan biri olan Anish Kapoor’u birebir görmek, düşüncelerini ve çalışmalarını sesinden duymak gerçekten büyük bir ayrıcalıktı.

Bir başka ayrıcalık da böylesi bir serginin ayağımıza kadar gelebilmiş olması! Uzun zamandan beri bu olayın hayalini kuran Sakıp Sabancı Müzesi yetkilileri sergiyi gerçekleştirmek için, Akbank’ın da desteğiyle müzeyi yıkıp adeta yeniden inşa ettiler. Tonlarca ağırlıktaki devasa taş eserleri (en büyüğü 12 ton) gördüğünüzde bunları buraya nasıl taşıdılar, nasıl binanın içine soktular diye hayret içinde düşünüyorsunuz. Dokuz tırla Türkiye’ye taşınan 32 eseri yerleştirmek için dört vinç çalıştı ve SSM adeta bir şantiye alanı haline geldi. Bu gayretli çaba sadece bizim değil, Kapoor’un ve “Elektrik direğinin kaldırılmasına bile itiraz etmediler” diyen sergi küratörü Sir Norman Rosenthal’in de haklı takdirini kazanmış. Bundan sonra SSM’nin altından kalkamayacağı hiçbir sergi olamaz bence.

Anish Kapoor’un “Enerjik, açık ve müthiş dinamiklere sahip bir yer” olarak tanımladığı İstanbul’a olan sevgisi, şehrin tarihi, mimari değerleri ve Bienal, şimdiye kadar hiçbir yerde sergilenmeyen bu eserleri kentimize getirmesine vesile olmuş. Kararını pekiştiren bir diğer nokta da; ölçeğinin kaybolacağı endişesiyle bu işlerinin açık havada sergilenmesini istememesi ve sanatçının kapalı mekân arzusunu kabul eden müzenin olumlu yaklaşımı olmuş.

Anish-Kapoor-dev-heykelleri-1Taş, eski ve hafızası olan bir materyal; nice olaya şahit olmuş ve nice sır barındırmakta… Sergideki eserlerin birçoğu farklı coğrafyalardan toplanan mermer, kaymaktaşı, oniks ve granit gibi malzemelerden oluşuyor. Bu arkaik dünyada, kendi deyimiyle taşı ‘taciz eden’, kötüye kullanan Kapoor, ondan harika formlar yaratıyor.

Binaya girdiğimde kendimi zamansız bir arkeoloji müzesinde hissettim. Boyutlarının yanı sıra abartıdan uzak ve yalın duruşları dikkatimi çekti heykellerin. Bir de o kadar uyumlu yerleştirilmişler ki, farklı malzemelerden ve farklı dönemlerde yapılmalarına rağmen bir bütünlük ve temasal bir birliktelik oluşturmuşlar.  Bazı formlar, özellikle de oyuklar sık sık karşınıza çıkıyor; zaten Kapoor da bunları tekrar etmekten sakınmadığını ifade ediyor. Sanatçı, her ne kadar çalışmalarının nasıl algılandığı ile ilgilenmediğini söylese de; sanırım maddeye odaklanıp manayı göz ardı etmememiz için benzer malzeme ve minimalist bir yaklaşımla gerçekleştirmiş yapıtlarını. Az sözle, geçmişten geleceğe uzanan bir sonsuzluk ve süreklilik kavramı içinde insanlık tarihine vurgu yaparken, madde ile maneviyat arasındaki karşıtlığı da ön plana çıkarıyor.

Seyircileri eserleriyle iletişime; soyut işlerini, anlamın tam sınırında (anlamla anlamsızlık arasında) tutarak manipüle ettiğini söyleyen sanatçının her yapıtını, gizini keşfetmek ister gibi uzun uzun seyretme ihtiyacı duyuyorsunuz. Özellikle derin delikler, yarıkların içindeki oyuklar, dehlizler esrarengiz bir dünyanın kodları gibi insanda merak ve hafif bir korku yaratıyor. Sanki bir girdaba yakalanıp döne döne o deliğin içinde kaybolacak gibi hissediyorsunuz. Hemen hemen herkes başını bu deliklere sokarak derinliğin sonunu görmeye çalışıyor.

Dolaşmaya devam ederken, insan bedeninin farklı organlarını andıran formlar, eril/dişil girinti ve çıkıntılar, parlak mermerlerde renk pigmentlerin oluşturduğu damarlar gözüme çarpıyor. Aklıma Norman Rosenthal’in “Anish önemlidir. O, hiçbir eserini önceden tasarlamaz, eskiz yapmaz. Onun sergisine bir roman, bir tiyatro eseri gibi bakmalısınız. Çok katarsis (ruhsal arınma) yaşanır sergilerinde” sözleri geliyor.

Anish-Kapoor-dev-heykelleri-2Optik illüzyon yaratan aynalar serginin en ilginç parçaları; sanatla teknolojiyi birleştiren, ünlü ‘Gök Ayna’, iç bükey formuyla müzenin bahçesinde yerini almış. Yanılsamalar yaratan ve sonsuzluk hissi veren bu objelerde bakanı kendisiyle karşılaştırıyor. Kapoor izleyiciyi yönlendirmeyi sevmiyor, onun eserle kendi deneyimini yaşamasını ve kendi evrenini kurmasını istiyor.

Sarı, Erdem, Kaçınılmazlık, Dil, Mezar, Sekiz, Çiçek, Ejderha çalışmalarından bazıları… Daha öncel Guggenheim Kraliyet Sanat Akademisi’nde de sergilenen ‘Sarı (Yellow/ 1999)’, serginin en etkileyici çalışması bana göre; cam elyafı ve pigmenten oluşan bu devasa yapıtı dakikalarca seyrederken o sonsuz sarı içinde kaybolduğumu hissettim.

Bu sergiyi, özel bir vakit ayırarak, tadını çıkararak gezin; taşın ne kadar kadim bir malzeme olduğunu, sadeliğin ne kadar çok şey anlatabileceğini tecrübe edin.  Kendi deneyimlerinizi yansıtın. Zaten sanat da en açık bir diyalog şekli değil midir?

 

 

Anish Kapoor kimdir?

1954 Mumbai doğumlu olan Anish Kapoor, 1970’li yıllardan bu yana sanat eğitimi için gittiği İngiltere’de yaşıyor. Londra’da Hornsey College of sanatçı-anish-kapoorArt ve Chelsea School of Art and Design’da sanat eğitimi gören sanatçı, bugün Kraliyet Akademisi üyesi ve Britanya İmparatorluk Nişanı sahibi. Kapoor, 1970’lerin sonunda ziyaret ettiği anavatanı Hindistan’da gördüğü boya pigmentlerinden etkilenerek yaptığı ‘pigment heykelleri’ ile dikkat çekti. 1980’lerden itibaren Yeni İngiliz Sanatı adı altında anılmaya başlayan ve Tony Cragg, Richard Deacon, Bill Woodrow gibi sanatçılardan oluşan grup içinde anıldı. 1990’da Venedik Bienali’nde, 1992’de Documenta’da İngiltere’yi temsil eden Kapoor, 1991 yılında aldığı Turner Ödülü’yle İngiliz sanat ortamının önde gelen sanatçılarından biri haline geldi. 1990’lı yıllardan itibaren malzeme dağarcığını büyük ölçüde genişleten ve yeni endüstriyel teknolojilerin kullanımını gerektiren büyük boyutlu projelere yönelen Kapoor’un İngiltere’de gerçekleştirdiği en dikkat çekici işler arasında, 2002 yılında Unilever Serisi kapsamında Tate Modern’de gerçekleştirdiği ‘Marsyas’ heykeliyle, 2012’de Londra Olimpiyatları sırasında gerçekleştirdiği Olimpiyat Kulesi ‘Arcelor Mittal Orbit’ yer aldı.

1990’lardan 2000’li yıllara uzanan süreçte dünya çapında birçok sergi gerçekleştiren Anish Kapoor’un dikkat çeken büyük boyutlu projeleri arasında, Kunsthaus Bregenz’de 20 tonluk kırmızı vazelin ve mumdan oluşan heykeli ‘Benim Kırmızı Yurdum’ (2003), Chicago’daki Millennium Park’ta 110 tonluk paslanmaz çelik heykeli ‘Bulut Geçit’ (2004), Viyana’da Museum fur Angewandte Kunst’ta ve Londra’da Royal Academy’de ‘Köşeye Ateş Etmek’ enstalasyonu (2009) ve Paris Grand Palais’de sergilediği ‘Leviathan’ heykeli bulunur.

 Haber : Tuna SAYLAĞ   

Kaynak : []